LİYUZA

By nefesalsiktiret

619K 31.3K 6K

Acılarla dolu bir kız ne kadar iyileşebilir ki? (Aile kurgusu ya da abi kurgusu dediğiniz şeyden) 🍂 •Bu hika... More

Karakter Tanıtımı
1. Bölüm: Gerçekler
2. Bölüm: Yabancılar
3. Bölüm: Korkuların Sonucu Hatalar
4. Bölüm: Yalanlar ve Yalancılar
5. Bölüm: Vedalar Acıdır Acıtır
6. Bölüm: Ev Var Evim Yok
7. Bölüm: Yargısız İnfaz
8. Bölüm: Silinmeyen İzler
9. Bölüm: Kaybolmuş Ruhlar
10. Bölüm: İncinmiş Beden
11. Bölüm: Sınır
12. Bölüm: Sonsuz Lanet
13. Bölüm: Mahvolmuş Hayatlar
14. Bölüm: Babasız Çocuklar
15. Bölüm: Tutsak
16. Bölüm: Gidişler ve Bitişler
17. Bölüm: Bir Nefes Kadar Yakın
18. Bölüm: İhtimal
19. Bölüm: İnanmıyorlar
20. Bölüm: İhtimal Yok
22. Bölüm: Tadını Çıkar
23. Bölüm: Şirket
24. Bölüm: Tebessüm
25. Bölüm: Yapamam
26. Bölüm: Geçmişin İzleri Yarabandıyla Kapanmaz
27. Bölüm: Sır
28. Bölüm: Ölüme Terk

21.Bölüm: Sinir

10.3K 737 242
By nefesalsiktiret

Hello. I'm heree.

Nasılsın, napıyorsun, nasıl gidiyor hayat?

Öncelikle ülkece başımıza gelen felâket adına ne kadar üzgün olduğumu belirtmek isterim. Hâlâ o psikolojiyi atlatabilmiş değilim ki eminim birçoğunuz benimle aynı durumdadır. Bu konuyu haberler, sosyal medya ve daha birçok yerde görüyorsunuz zaten o yüzden çok kafa şişirmeyeceğim. Bölümü de sınırımız dolmamasına rağmen bu psikolojiden bir nebze olsa kurtulup rahatlamanız, kafanızın dağılması için atıyorum.

Ölen tüm vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet, yakınlarına başsağlığı dilerim. Ruhları şad mekanları cennet olsun.

Güzel yorumların beni çok mutlu eder ve yıldızımızı parlatabilirsin💞

Sınır= 350oy 100 yorum

Medya: Vuslat Ahter

Bölüme geçelim. İyi okumalar.

🍂

Çakır'a baktıktan sonra gözlerini bana çevirdi ve ifadesi donuklaştı.

Bakışını gereğinden fazla uzun tutunca Çakır boğazını temizleyerek onu uyardı.

"Barkın var mı müşteri?"

Kendine gelen, isminin Barkın olduğunu öğrendiğim, çocuk gözlerini benden çekerek karşılık verdi.

"Bir kişi var onunla da Samet ilgileniyor."
"Anladım."

Çakır, Barkın'ın sorgulayan bakışlarını görünce bizi tanıştırması gerektiğini anlamış olacak ki hoşnutsuzca lafa girdi.

"Kardeşim Liyuza. Liyuza, arkadaşım aynı zamanda buranın çalışanı Barkın."

Barkın kaşlarını kaldırdı ve bir şeyleri oturtmaya çalışır gibi mırıldandı.

"Ha senin yeni kardeş."

Benim garip bakışlarımı görünce kendine geldi ve gülümsedi. Gülümsemesine çok hafif ve mecburi bir sırıtmayla karşılık verdim. Ardından konuyu kapatmak için hafifçe mırıldandım.

"Memnun oldum."
Gülümseyen yüzünü bozmadan karşılık verdi.
"Ben de."
"Tanışmanız bittiyse.."

Çakır bana döndü ve belimi nazik ama sahiplenici bir hareketle tutup hafifçe kendine çekti ve ileriye doğru yürüdü.

"Gel sana mekanı göstereyim, güzelim."

Yaklaşık bir saate yakın Çakır bana mekanı gezdirmiş; dövme ve piercing yapımında kullanılan aletleri anlatmıştı. Ardından bir müşteri geldi ve Çakır onunla ilgilenmek zorunda olduğu için beni o gelene kadar bir yere gitmemem konusunda uyarıp, gitti.

10 dakika sonra elinde iki çayla Barkın içeri girdi. Tanımadığım biriyle yalnız olmak beni geriyordu. Umarım Çakır bir an önce işini bitirip gelirdi.

"Çay ister misin?"

Yanıma gelip bardağı önümdeki masaya bıraktı. Gerildiğimi anlamış olacak ki hemen devam etti.

"Çakır getirmemi istedi. Şekersiz içiyormuşsun galiba. Yani Çakır öyle dedi.
Barın gelip önüme çayı bırakırken onu onayladım.
"Evet, şekersiz. Teşekkür ederim."

"Yanlış anlamazsan bir şey soracağım."
Tereddüt doluyken bile emin bir sesle cevap verdim.
"Tabii."
"Daha önce karşılaştık mı? Yüzün çok tanıdık geliyor da."

Çok az düşündüm ve anılarımda bu adama yer olmadığından emin oldum.
"Sanmıyorum. Neden, birine mi benzettiniz?"

"Sen diye hitap et lütfen. Samimi bir yer burası şirket değil yani. Resmiyete gerek yok."

Davranışları samimiydi ama sonuçta tanımadığım biriydi. Ayrıca canavardan ötürü erkeklerden tiksindiğim için hiçbirine iyi bakamıyorum. Bu yüzden Barkın ile aramızdaki sınırı belli etmem lazımdı.

"Konuşma samimiyetimi, ortamdan çok kişiyle olan münasebetim etkiliyor. Bu nedenle siz diye hitap etmem daha uygun."

Sanki başka bir dilde konuşmuşum gibi anlamaz gözlerle bana baktı. Daha sonra kafasını olumlu biçimde salladı ve kapıyı göstererek konuşmaya başladı.

"Anladım. Ben içeriyi bir kontrol edeyim. Müşterileri falan."

Benim onaylar şekilde kafa sallamamla beraber asık suratıyla odadan çıktı. Afallamasına fazla şaşırmadım ama kaçar tavrı hoşuma gitmemişti.

'Aman sonuçta Çakır'la bile samimi değilken arkadaşıyla neden muhabbetim olsun.' diyip kendimi telkin ettim.

Çakır işini bitirip geldikten sonra Samet adındaki diğer çalışanını benimle tanıştırmıştı. Yaklaşık 26-27 yaşlarında, kara saçlı, kara gözlü, kirli sakallı, bir kolu dövmeyle kaplı biriydi. Barkın'la olduğu gibi hatta ondan daha samimi duruyorlardı Çakır'la. Ortamın abisi gibiydi Samet.

Müşterisi olduğu için kısa bir merhaba, memnun oldumla kesmiştik konuşmayı. Daha sonra Çakır bana dövme figürlerinin olduğu bir defteri gösterdi. Bir süre modeller hakkında tartıştık. Çalan telefon konuşmamızı böldü. Çakır döndü ve telefonunu masanın köşesinden alıp, açtı.

"Alo, abi."
"..."
"Evet, benimle."
"..."
"Yanımda zaten."
"..."
Telefonu kulağından uzaklaştırıp ekrana baktı. Büyük ihtimal saati kontrol ediyordu.

"Oha o kadar olmuş mu ya?"
"..."
"Tamam abi geçeriz birazdan."
"..."
"Korumaları da aldım tabii. Salak mı sandın sen beni."
"..."
"Abii, ayıp oluyor ama!"
"..."
"Tamam tamam. Carlama hemen. Veriyorum."

Gözlerini gözlerimle birleştirdi ve telefonu uzattı.
"Vuslat abim. Seninle konuşmak istiyormuş."
Kafamı sallayıp elinden telefonu aldım.
- Efendim.
+ Alo, güzelim. Nasılsın?
- İyiyim, sen.
+ Eve geldiğimde seni burada görseydim daha iyi olacaktım.
- Kenan Bey'e haber vermiştik.
+ Ne mutlu babama o zaman. Beni arayıp haber veren olmuyor.
- Vermemiz mi lazımdı?
Kısa bir süre duraksadı. Ona olan soğukluğuma alışmak için her ters cevabımda aynı sessizliği tanırdı kendine.

+ Tabii değil. Sadece verseydin mutlu olurdum demek istedim.
- Anladım.
+ Tamam o zaman. Evde bekliyorum ben gelmenizi.
- Peki.
Konuşmanın bittiğini anladığım için bekletmeden telefonu kapattım ve Çakır'a uzattım. Daha sonra çok beklemeden eve doğru yola çıktık.

Eve geldiğimizde hava kararmıştı bile. Çakır'ın mekânda zaman sandığımdan da hızlı geçmişti. İçeri girdiğimizde tüm ev halkı evdeydi. Kapının sesini duyan herkes girişe toplanmıştı. Onlar bize hoş geldiğimizi söyleyip günümüz hakkında soru sorarken, biz ceketkerimizi çıkartmış salona yürüyorduk.

Bunu dile getirip beni bunaltmamaya çalışsalar da benim için oldukça endişelendiklerini belli ediyorlardı. Herkes bizimle salona ilerlerken sırasıyla önce bende sonra Çakır'da gözlerini gezdirip hasar kontrolü yapıyorlardı. Bu garip görüntü karşısında dayanamayıp konuşmaya başladım.

"Korkmayın hâlâ sağlamız."
Bu sefer herkesin bakışlarının odak noktası ben olmuştum. Bu oldukça rahatsız ediciydi.
"Bakmayın öyle. Geldiğimizden beri süzüp duruyorsunuz. Bir şeyimiz yok, sakat değiliz, şimdilik."

Sonuna koyduğum şimdilik kelimesiyle hepsinin kaşları aynı anda çatıldı. Tüm mimiklerinin benzer olması ortaya komik bir görüntü çıkmasına sebep oluyordu. Kenan bey bu tek taraflı sessizliği bozmaya karar vermiş olacakki konuşmaya başladı.

"Şimdisi sonrası yok hep iyi olacaksın, olacaksınız güzel kızım."
Ona hafif bir tebessüm gönderdim. Ve konuşmaya başlayan anneme döndüm.
"Hadi hadi yemekler soğuyacak. Üstünüzü değiştirip, elinizi yıkayıp gelin hemen."
Başımızı sallayıp odalarımıza dağıldık.

Fazla oyalanmadan elimi yıkayıp, üstümü değiştirip aşağı indim ve yemek odasına yöneldim. Sofrada sadece üç kişi vardı. Her zaman oturduğum köşeye oturdum.

Dora'nın gözleri zaten ben içeri girdiğimden beri üzerimdeydi. Sofradaki hareketliliği fark eden Çağın ve Kıvanç'ta telefondaki kafalarını kaldırıp bana baktılar.

Çağın beni görünce elindeki telefonun kilit tuşuna basıp bana uzattı. Elinden almak için herhangi bir çaba göstermezken, anlamayan gözlerle yüzüne baktım.

"Bakma öyle senin bu. Sana ulaşmamız için. İçinde yeni bir hat var ama istemezsen kendikini de takabilirsin. Evdeki herkesin numarasını kaydettim."

Onaylayarak elindeki telefonu aldım. Saçma bir gurur yapmayacaktım. Bendeki hurda bugün yarın bozulurdu. Elbet bu telefona ihtiyacım olacaktı. Telefona dıştan bir göz gezdirdim. Bilinen bir markanın son modeliydi. İstemsizce aklım geçmişe gitti.

Canavar önemli bir durumda arayabilmesi için bir telefona ihtiyacım olduğunu anlamıştı. Önemli durum dediğim de 'Akşama şu yemeği yap.' 'Peynirim bitmiş onu al.' gibi şeylerdi.

Bana o telefon demeye bin şahit isteyen hurda parçasını 'Eğer bozarsan başına gelecekleri sen düşün.' diyerek vermişti. Korkudan onun aramaları dışında telefona dokunmamıştım bile.

Şimdi ise son model bir telefon elime sakız verir gibi verilmişti. Gözlerimi dolmamaları için zor tutuyordum.

"Beğenmediysen başka bir model alalım."
Çağın düşünceli halimi fark etmiş olacak ki nedenini sorguluyordu.
"Hayır. Yani, telefon işte."
Konuyu kapatmak için telefonu cebime attım.

Kısa sürede sofradaki boş yerler doldu ve akşam yemeğimizi yemeye başladık. Diğerleri sohbet ediyordu. Beni de sık sık dahil ediyorlardı ama ben pek de istekli değildim. Onlar da bunu anlamış olacak ki daha fazla üzerime gelmediler.

Yaklaşık kırk dakikada herkes yemeğini bitirmişti. Tam kalkmak için hazırlanacağım sırada Annem ailecek film izleme fikrini öne sürdü. İlk başlarda sıcak bakmasam da annemin ısrarı ve hevesli tavrı beni kabul etmeye zorlamıştı.

Filmlerde gördüğümüz klasik ultra zenginlerin evinde olan, o 'sinema odası' denilen yer Ahterler'de de vardı. Aram'ın anlattığına göre bu odayı baştan aşağı Kıvanç tasarlamış, her detayıyla kendi ilgilenmişti. Film izlemeyi çok seviyormuş, evdekiler de evin bir odasını bunun için ayırabileceklerini söylemiş. Allah'ım şöyle bir zenginlik nasip et.

Kıvanç seve seve kabul etmiş ve tepeden tırnağa kendi ilgilenmiş burayla. Gerçekten de güzel gözüküyordu. Loş bir ortama sahip odada televizyonun aksine beyaz duvara projeksiyon kullanılarak film yansıtılıyordu. U şeklinde, bir yatak kadar geniş ve yumuşacık koltuk vardı.

Kısa süre içinde filme karar verilmiş ve patlamış mısırlarla birlikte diğer atıştırmalıklar da masada ki yerini almıştı. Herkes birlikte bir şeyler yapacağımız için heyecanlıydı ama ben hevessiz bir şekilde koltuğun köşesinde oturuyordum. Tavrımı fark etseler de her zamanki hâlime yoruyor, ellerinden bir şey gelmediği için de tepkisiz kalıyorlardı.

Onları üzdüğümün farkındaydım ama elimden bir şey gelmiyordu. 17 yıllık berbat bir hayattan sonra ağır zorbalık görüp hiçbir şey yaşanmamış gibi davranamıyordum. Zamanla içimdeki kırıklığın geçmesini umarak filme odaklandım.

Yanıma gelip "Köşeye ben otursam?" diyen Çağın'ın yüzünü sorgular şekilde süzdüm. Sanki başka yer yokmuş gibi benim yerime göz dikmişti. Yine de tatsızlık çıkarmak istemediğim için köşemden ayrılıp geniş koltukta yana kaydım. Çağın da daha fazla ayakta beklemeden boşalttığım yere oturdu.

Hemen yan tarafımda Vuslat'ın oturduğunu fark ettim. Küçücük yerde iki ayıyla oturuyordum resmen. Vuslat ona baktığımı hisseder gibi bana döndü ve bakışlarımın onda olduğunu görünce genişçe gülümsedi. Fark edilmenin verdiği utançla gözlerimi kaçırdım ve filmi izliyormuş gibi yaptım.

Filme başlayalı yarım saat falan olmuştu ama ben çıldırmak üzereydim! Hangi akla hizmet romantik dram filmi açmışlarsa. Hemen muhteşem kurgumuzu anlatıyorum.
Şehir hayatından sıkılan başrol kızımız uzak diyarların tenha köylerinden birinde yaşayan ninesinden bir mektup alır ve işi gücü bırakıp onun yanına kafa dinlemeye gider.

Tabii zengin kokoş kızımız kırmızı rugan stilettolarıyla köye gider ve ne hikmetse bütün köy halkının sorunsuz geçtiği yollarda kızımız ilk gidişte arabasını bozar. O güçlü ama köylü, fakir ama gururlu oğlanımız tam olarak burada bir Superman edasıyla olaya dahil olur ve kızımızı kurtarır.

Tabii olaylar bununla kalmaz. Kızı kendine layık görmeyen fakir oğlan ve oğlana sırılsıklam aşık olmasına rağmen aşkını kabullenmeyen kızımız imkansız bir aşkın içine sürüklenir.

Tabii tüm bu anlattıklarımı izleyen ben 4. sinir krizimin eşiğindeydim. İzlediği filmi ya da okuduğu kitabı her zaman yaşayan bir insan olmuşumdur. Bu da sinir krizlerimin nedenini açıklıyordur heralde.

Ben sinirlenip söylenirken odada ki herkes filmi bırakmış benim tepkilerimi komedi filmi izle gibi izliyordu. Ben bunun biraz geç farkında olmuştum ama bu onları mutlu ettiği için tepkilerimi içimde tutmamıştım. Ben mutlu olamıyorsam onlar olsun.

Şu an kızımız tüm doğallığıyla havuç seçiyordu ve tam çaprazında ona aşık aşık bakan anadolu kaplanımızı fark etmiyordu.

"Lan dalyan gibi çocuk yanında hâlâ havuç seçiyorsun! Bu körlükle evde oturup o havuçlarla turşunu kurarsın sen!"

Ben sinirli sinirli konuşurken gülmekten yerlere yatan Çakır ve Dora ikilisine kaydı gözüm.
"Aaa ne gülüyorsunuz be!"
Çakır cevap vermeye çalıştı ama gülmekten konuşamıyordu. Onun yerine yanımdaki Çağın konuşunca ona döndüm.

"Dalyan gibi çocuk dedin. Yakışıklı mı ki?"
Bir an boş bulunup o mükemmel cevabı verdim.

"Tabii üstüme bassa elhamdülillah derim, o derece yani."
Bunu dememle abi takımı tümüyle dönüp ciddi suratlarıyla bana baktı. Üstümden atamadığım çirkefliğimle konuşmaya başladım.
"Aaa ne var ne bakıyorsunuz öyle. Büyüyün sizin de olsun."

"Ben daha yakışıklıyım bir kere!"
Bu gereksiz tepkiyi tabii ki Çakır vermişti.
"Gülmekten çocuğun tarlasında topladığı domateslere dönmüş suratını görmesem inanırdım."
Bir anda suratı düşünce dediğimi yanlış anladığını fark ettim.

"Ağlama hemen domates olmadığın zamanlar giderin var."
Genişçe sırıttı.
"Biliyorum en sevdiğin abin benim. Ama bu kadar belli etme."
Gözlerimi devirip filmi izlemeye devam ettim.

Geçen 40 dakika içinde verdiğim birkaç tepkime bakalım, gerisini siz düşünün..

"Şuna bak şuna sorsan kızdan nefret eder ama başına bir şey geldiğini duyunca nasıl zincirini koparmış deli danalar gibi koşturuyor."

Bunu yanımdaki Çağın'ın kolunu dürtüp ona söylemiştim. O ise diğerleri gibi bana bakıp sırıtmakla yetişmişti.

"OHA HAYVAN! Öyle mi denir kıza! Hangi dağın ayısısın acaba sen."
...
"Ay gururunu da al, en yakın uçurumdan atla lütfen."
...
"Başlarım senin fakir edebiyatına ama!"
...
"Ya ablacığım köy düğününe mi gidiyorsun yoksa Grammy ödül törenine mi belli değil. Bu ne hâl ya?"

Tavırlarım çocukça gelebilirdi ama herkesin buna gülmesi özellikle anne ve babamın kahkahaları hoşuma gittiği için nacizane yorumlarıma devam ettim.

Başrol kızımızın yılan annesinin gelip 'O köylü çocuktan olmaz' demesi tekrardan çıldırmama neden olmuştu.
"Aa teyzeye bak. Sen milletin ilişkisine karışacağına git Bafra Delta Ovası'na dönen kaz ayaklarına botoks yaptır! Kart karı!"

Bir türlü kavuşamamaları sinirden çatlamama neden olmuştu. Kırık kaburgam ve sıkı korsemden dolayı rahat olamadığımı anlayan Çağın ben filme söylenirken fark etmediğimi sanarak belimden tutmuş ve sırtımı kendisine yaslamıştı. İnanılmaz rahat olduğum için ona uyarak fark etmemiş gibi yaptım.

Filmin neredeyse sonlarına gelmiştik. Son 20, 25 dakikası falan kalmıştı, ama bizim çift hâlâ kavuşamamıştı! Başrol kızımız mükemmel zekâsını kullanarak köyden gitmeden önce anadolu kaplanının odasına hislerini ve aşkını anlatan bir mektup bırakmıştı.

Adam odasına girdi ve penceresini açtı. Tam mektubun olduğu kere gidecekti ki odanın içine esen rüzgâr mektubu düşürdü. Sinirden ya da heyecandan yerimde duramadım ve oturduğum yerde dikleştim.

Adamın mal mal odasında bir şeylerle uğraşması yüzünden deliye döndüm.
"LAN KÖR YERE BAKSANA ANANIN EVLİLİK CÜZDANI KADAR ZARF DURUYOR ORADA!"

Bağırdığım için derin nefesler alıyordum. Pardon alamıyordum çünkü bu lanet daracık korsenin içindeydim. Nefesimin daraldığını hissettiğim an üstümdeki uzun kollu incecik kazağı çıkardım ve Aram'ın önüne oturdum.
"Abi Allah aşkına gevşet şunu nefes alamıyorum sinirden."

Birkaç saniye sonra ne yaptığımın ancak farkında oldum. Herkesin içinde kazağımı çıkardım değil mi?
Sorun çıplaklığım değildi. Zaten korseyle crop giymiş gibi duruyordum. Sorun vücudumdaki yaralandı. Ve bu evde Vuslat ve Aram dışında kimse yaralarımı tam anlamıyla görmemişti.

🍂

Bitti.

Bölüm nasıldı?↪️

Liyuza'nın ailesini güldürmek için cabalaması..↪️

Barkın ve Samet hakkındaki düşünceleriniz nedir? İlerde görürüz belki..↪️

Gelecek bölüm görmek istediğiniz bir sahne var mı?↪️

En sevdiğiniz karakter kim? (Benim ki tartışmasız Çakır.)↪️

Yıldızımızı parlatmayı unutmayınn. Gelecek bölüm görüşürüz.

Öptüm, sevdim.

Continue Reading

You'll Also Like

1M 55.3K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
947K 56.2K 73
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...
195K 8.3K 24
İnsanların çoğunluğunu gıcık eden şey ebeveynlerin çocuklarının hayatlarına burunlarını soklarıydı. Avbanu'da bu durumdan gıcık alan insanlardan biri...
173K 16.1K 45
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız