KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 519K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ

62.7K 5.4K 784
By Asli_Han1453

Selamlar, nasılsınız çiçeklerim?

Bugün Akif Karan'ın doğum günü.

Oy vermeyi unutmayın. Satır araları boş kalmasın. Yorumlarınız yeni bölüm motivem oluyor.

Okuduğunuz saat ve tarihi not eder misiniz?

Kayahan - Bir Aşk Hikâyesi

ALTMIŞINCI BÖLÜM

BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ

Berceste'nin Anlatımından...

Kar taneleri gri bulutlarla kaplanmış koyu mavi renge bürünmüş olan gökyüzünden usul usul süzülüyor, arabanın buğulanmış camlarına düşüp eriyordu. 

Sert bir ayaz vardı dışarıda. Klimanın sıcaklığı yüzüme vurdukça mayıştırıyordu beni. Gün boyu dışarıda olduğumuzdan yorulmuştum. Normalde evde olunca birkaç saat uyuyor, günün yorgunluğunu üzerimden atıyordum. Hamilelik sanırım en çok uyku yapıyordu bana.

Alışveriş sonrası el ele biraz yürüyüş yapmış, kar yağmaya ve hava soğumaya başlayınca eve dönmek üzere arabaya geçmiştik. Bana kalsa biraz daha yürürdüm ama Akif Karan üşürsün diye tutturmuştu. Ne kadar üstelesem de ikna edememiştim.

Trafiğin oldukça seyrek olduğu bir vakte denk gelmemiz ise iyi olmuştu. Karlı havalarda arabada olmaktan korkuyordum. Yollar buzlanınca kaza kaçınılmaz oluyordu. Neyse ki eve varmamıza az kalmıştı.

Arabanın içindeki sessizliği bölen Akif Karan oldu. "Uykun mu geldi yavrum?" gözlerini yoldan ayırmadan bana yönelttiği soruyla başımı yasladığım yerden kaldırmadan, "Biraz," diye mırıldandım. Parmak uçlarımla karnımı okşuyordum sakince. "Yoruldum galiba,"

"Bu kadar yorulacağını bilseydim yürüyüş yapmazdık," tek eliyle direksiyon hakimiyetini sağlarken sağ elinin sırtını alnıma yaslayıp ateşimi kontrol etti. "Yürüyüş yaparken üşümedin değil mi?" 

Yanaklarımı havayla doldurdum. "Üşüme ihtimalim yok ki..." sitem eder gibi çıkmıştı sesim ama haklıydım. "Üzerimdeki kıyafetler çok kalın. Bere ve atkı da takıyorum. Gözüm açıktı yalnızca. Lahana gibi kat kat giyiniyorum hep. Pardon senin tarafından giydiriliyorum."

Boğuk gülüşüyle, "Sitem seziyorum," dedi. "Kocaya sitem edilmez Berceste hanım," deyip yanağımdan makas aldı.

"Zor yürüyorum Akif Karan. Duba gibi göründüğüme eminim. Üzerimdekilerle tartıya çıksam net 100 kilo gelirim." 

Dişlerini göstererek gülümsedi. "İki kişilik giyiniyorsun güzelim. Kızımız üşüsün mü yani?"

"Üşümesin tabii de."

"O zaman böyle giyinmeye devam ediyoruz," gözleri sorarcasına bana dönmüştü. 

Püfledim. "Ediyoruz ediyoruz."

Radyoyu açarak kanallar arasında gezmeye başladım. Sevdiğim bir şarkıya denk gelince durdum. Kayahan'dan Bir Aşk Hikâyesi çalıyordu. 

Akif Karan sesi yükseltti. "Bizimkisi bir aşk hikâyesi," radyodan yükselen Kayahan'ın sesine eşlik eden eşime baktım hemen. "Siyah beyaz film gibi biraz, ateşle su dikenle gül gibi... Bizimkisi roman gibi biraz." 

Dudak kıvrımlarında güzel gülümsemesi, gülüşünün etkisiyle kırışan göz ve dudak kenarlarıyla kartpostallık bir görüntü sunduğundan habersizdi. 

Yüreğimdeki sevdası genişliyordu sanki onu seyrettikçe. Birini her an daha fazla sevmek imkânsız değilmiş meğer. Sevgimin ona karşı sınırsız olduğunu öğretmişti bana. 

Elimi kavrayan parmakları ellerimizi dudaklarına taşıdı. Parmaklarımın sırtına sıcacık öpücükler armağan etti art arda. 

"Bu gönül ikimizin Berceste'm." deyişi ve lâcivertlerini hesapsızca gözlerime dikişi yenilgim oldu. 

İçime sayısız kelebek bıraktı. Kanatlarında ateş olan... Kanat çırptıkça kalbimdeki buzları eriten.

Birbirine dolanan ellerimizi karnımın üzerine yasladı. Bebeğimiz hareketlendi bu dokunuşla. Babasını o da hissetmek istiyordu sanki. Özleyeceğini bilirmiş gibi. Babasından uzun bir müddet ayrı kalacağını anlamış gibi.

Hissediyor musun bebeğim? Baban gidince bir başımıza kalacağız. Onu çok özleyeceğim, sen de özleyecek misin?

"Baban annen için şarkı da söyler, türkü de güzel kızım." baş parmağıyla belirginleşmiş olan göbeğimi okşadı nazikçe. Kızımızın saçlarını okşuyordu sanki. Öyle bir his belirdi içimde. "Senin için de söyleyeceğim, baba sözü."

Baba sözü.

Kalbim sızladı, göz çukurlarımda iki damla yaş belirdi. Puslandırdı bakışlarımı ama bir an bile kaçırmadım gözlerimi askerimin yüzünden. 

Altı gün sonra yüz elli günlük bir ayrılık sınayacaktı bizi. Ezber etmem gerekiyordu her bir zerresini. 

Unutmamak için, daima bebeğimize babasını anlatmak için. Geri dönünceye kadar hayalini sevecektim, dayanmak zordu ama mecburdum.

"Gözlerini doldurdun yine," sitemkârca konuşmasıyla dalgınlığımdan sıyrıldım. Biçimli kaşları kavislenerek çatılmıştı. "Çocuğumuz yanlış tanıyacak beni. Babasının annesini hep ağlattığını zannedecek güzel karım." avuç içini karnıma koydu, küçük bir çocukla konuşur gibi konuşmaya başladı. "Ne yapacağız biz senin bu sulu göz annenle kızım?"

Birbirine yapıştırdığım dudaklarımı aralayıp ciğerlerime onun kokusuyla sarılmış olan arabanın içinden derin bir soluk çektim. Kokusu burnumun direğini sızlattı. 

Bir damla yaş yanağıma süzüldü. El çabukluğuyla sildim ağladığımı görüp daha fazla üzülmesin diye.

"Berceste!" dedi sesini yükselterek. "Yavrum, ağlama dedikçe daha çok ağlıyorsun."

Küçük bir sesle burnumu çektim. "Çok güzelsiniz..." boynundaki çıkıntı kavislendi iki kelimemle. Gözlerim yaşlarla parlarken, "Baba kız öyle güzelsiniz ki canımın içi... Bu güzelliğiniz beni ağlatıyor." dedim buruk bir gülümsemeyle. "Mutluluktan ağlıyorum, gerçekten."

Evimizin bulunduğu sitenin otoparkına girdiğimizde araba yavaşlamış ve her zamanki park yerimize arabayı sokup durdurmuştu. Emniyet kemerini açıp bedenini yarım da olsa bana çevirdi. Kaşları hâlâ çatık duruyordu. Elini benim oturduğum koltuğun başına koyarak üzerime eğildi. "Ağladığında seni cezalandıracağım," dedi otoriter sesiyle. Yanağıma çıkarttığı eliyle yüzünü yüzüme doğru eğdi. Baş parmağıyla gözümün altındaki nemli kısımları sildi. Solukları yüzümü yalayıp geçiyordu. Gözlerimi kapayıp açtım ağır ağır. "Zaman ya da mekan ayırt etmem bilirsin beni güzel eşim." 

Ansızın gözyaşlarımın yıkadığı dudaklarımın üzerinde hissettiğim yumuşak baskıyla ağzım şaşkınlıktan olsa gerek hafifçe aralandı. Bunu fırsat bilerek alt dudağımı ağzının içine yuvarlayarak uzunca emdi. Dilinin baskısını önce dudaklarımda arkasından damağımda hissettiğimde tırnaklarımı kol kaslarına bastırdım boğazımdan yükselen boğuk iniltiyle. Beni habersizce öpmelerine alışamıyordum bir türlü. O anlarda her zamankinden daha hırçın ve tutkulu oluyordu.

Soluğumu kesen öpüşme sonlandığında koyulaşan gözleri dudaklarımda oyalandı bir müddet, ardından koyu lâcivert gözbebeklerini gözlerime çıkardı. "Nasıl, beğendin mi cezanı?" çapkınca göz kırpmıştı bir de. Tam bir serseri oluyordu böyle anlarda. Titrek bir soluğu uğurladım dudaklarım arasından.

Onun ıslaklığını ve sıcaklığını taşıyan ayriyetten sızlayan dudaklarımı yaladım. "Ceza olduğundan emin değilim," dedim göğsüm nefes alıp verişimin etkisiyle yükselip alçalırken. Dudaklarım ılık nefeslerinin etkisiyle yanıyordu. 

Kirpikleri birbirine yanaştı, gözleri kısıldı. "Benim sana verebileceğim en büyük ceza bu olurdu işte yavrum." 

Gülüşümü engelleyemedim bu kez. Dudak kıvrımlarımı okşadı yanağımı avuçlayan elinin baş parmağıyla. "Karan..." dedim başımı sağ omzuma yatırıp. 

Başını geriye attı. "Karan," dedi sabır çeker gibi. Gerilen boynundan dolayı adem elması belirgin bir hâl almıştı. Bedenini geriye çekip yönünü direksiyona çevirdi. Anahtarı kontaktan çıkardı. "Gece yarısına 3 saat 47 dakika varken beni yoldan çıkartma yavrum. Araba falan demem arka koltuğa geçmek zorunda kalırız." tehditi oldukça sahiciydi. 

Üzerimdeki kasvet tamamen kalktığından biraz önceki üzüntümün aksine şimdi gülümsüyordum. Emniyet kemerimi açarken, "Kudurma iki dakika," dedim keyifle sırıtmamak için kendimi sıkarken. Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Annen ve kardeşinle vakit geçireceğiz o 3 saat 47 dakika boyunca."

Peş peşe arabadan indik. Kapıları kapatırken, "Mutfaktaki ilaç çekmecesinde uyku ilacı olacaktı," deyip göz kırptığında ona pes dercesine baktım. Bagajdan alışveriş çantalarını aldı. Aldıklarımızı anneme göstermek için sabırsızlanıyordum.

Montumun fermuarını boğazıma kadar çektim. Hava acayip soğumuştu akşam olunca. Zeminde birikmiş olan karların botlarımın altında ezilirken çıkardığı sesler eşliğinde yürümeye başladım. 

"Zuhal anneme söyleyeceğim seni," dedim. Arabanın önünden dolanıp yanıma geldiğinde kolunu omzuma atarak beni kolunun altına çekti. Ben de kolumu sırtına çıkardım ve ona yarım bir şekilde sarıldım. 

Yüzümü yukarı doğru kaldırdım Akif'in yüzünü görebilmek için. Dudaklarımızın arasından çıkan nefes soğuktan dolayı buhar hâlindeydi. "Anneme ne söyleyeceksin, merak ettim?" dediğinde merdivenleri dikkatle çıkmaya başlamıştık. 

Basamaklar ıslak olduğundan kaymamak için mermerlere temkinli basıyorduk. Dört haneli şifreyi girip kapının açılmasını sağladığında yan yana kapıdan geçtik. 

"Karan kudurdu anneciğim, kurşun falan mı döktürsek, diyeceğim. Çünkü bir müddet sonra bebek yakınlaşmalarımıza engel olacak. Sen o zaman düz duvara tırmanırsın diye korkuyorum hayatım," deyip güldüm. Burnumu sıktı sanki çocuk sever gibi. Yüzümü buruşturup başımı geriye çekmeye çalıştım.

Asansöre bindiğimizde karşıma geçip sırtını metal duvara yasladı. "Sen bunu anneme söyle, ben gerekeni yaparım." deyip sırıttı. 

Yapamayacağımı o da biliyordu. Oğlun kudurdu nasıl denirdi ki? 

Durgun bir sesle devam etti. "Zaten beş ay yanında olmayacağım güzelim. Değil sevişmeye, el ele tutuşmaya bile hasret kalacağız." moralimiz bozuldu saniyeler içinde. Bunu fark edip hemen toparlamaya çalıştı. "Gelince acısını çıkartırız bebeğim," deyip bana yaklaştı ve yanağımı öptü. "Doyumsuz bir kocan var biliyorsun. Seni yataktan çıkarmam bir ay kadar. Hasretimiz dinene kadar sevişiriz." 

Boğazımı temizledim asansördeki kameraları hatırlayıp. "Özelimizi her yerde konuşmasan mı acaba?" sırıttı dişlerini göstererek. "Tamam hatunum, kızma." bir kez daha yanağımdan sertçe öptü. 

Kata geldiğimizden asansör durmuştu. Akif Karan her zaman olduğu gibi anahtarıyla açmaya üşendiğinden zile basmıştı. Yanımda anahtar olmadığından ben de kapıyı açamamıştım. 

Kapıyı her zamanki güleryüzlülüğüyle açan Zuhal anne, "Hoş geldiniz çocuklar," dedi bizi içeriye buyur ederken. "Geçin annem geçin, buz gibi olmuş hava. Üşümüşsünüzdür."

İçeriye girip sızlayan bacaklarımla puf koltuğa oturdum. "Hoş bulduk anne," eğilip botlarımın fermuarını açmaya başladım. 

Akif Karan da kabanını çıkarıyordu bu esnada. Kabanını askıya asmadan evvel annesinin yanağını öptü. "Nasılsın güzelim?" Annesi de onu öptü. "İyiyim oğlum. Sizi gördüm daha iyi oldum." 

Akif Karan benim montumu da alıp astığında ben direkt mutfağa ilerlemiştim. "Yemekte ne var anne?" dudağımı ısırdım utanıp. "Ben değil, Akif soruyordu." topu hemen Akif'e atmıştım.

Akif Karan'ın gür kahkahası koridoru sardığında Zuhal anne de ona eşlik ediyordu. Üzerime doğru dişlerini göstererek gelen kocam başımın iki yanından tutup alnımdan pat diye öptü. "Seni yerim kadın," deyişiyle biraz daha utandım annesinin karşısında. 

Zuhal anne yüzündeki geniş gülümsemeyle, "Senin," öksürdü. "Pardon Karan'ın en sevdiği yemeği yaptım. Sofraya gelince görürsün anneciğim." son cümlesini kasten oğluna bakarak söylemişti. Elimi enseme atıp boynumu kaşıdım. Harika, kendimi rezil etmiştim. Aferin Berceste. Böyle devam et.

Üzerimizi değiştirmek için yatak odasına girdiğimizde Akif Karan beni sinir etmek için hâlâ gülüyordu. Kapıyı kapatarak tehditkâr bir tutumla işaret parmağımı yüzüne doğrulttum. "Gülme Akif!" dedim taptaze olan utancımla. "Bak ya, gülme dedikçe gülüyorsun."

Gömleğinin düğmelerini açmaya başladığında adımlarını üzerime doğru atıyordu. "Gülmeye devam edersem ceza mı verirsin?" 

Arsızdı. Tek kelimeyle!

Açılan her düğmeden sonra görünen esmer tenine bakmamak için büyük bir çabaya girişmiştim. "Küserim," dedim çocuk gibi. 

Hormonlar manyak etmişti beni.

Gözlerime mukayyet olamayıp geniş omuzlarından sıyrılan gömlek yüzünden çıplak gövdesiyle karşı karşıya kalmıştım. Kavruk tenindeki göğüs kasları ve karnına doğru inen boğum boğum kaslarla boğazım kupkuru oldu. Kendine gel Berceste. Şimdi kas kesmenin sırası değil!

Gömleği yatağın üzerine gelişigüzel attı ve beni kapı ile iri gövdesi arasına aldı. Evet, en sevdiğim pozisyona geçiş yapmıştık. Şimdi nasıl bakmamayı becerecektim acaba? Elinin biri başımın yanından geçerek duvara yaslanmıştı. Gerilen kolundan ötürü şişen pazusu iştah kabartıcı görünmemeliydi gözüme. Bakma oraya!

Nefesleri alnıma değiyordu. "Küsersin demek," güler gibi söylemişti bunu. Vücudunun sıcaklığını göğsüme yaslanan göğüs kaslarından dolayı oldukça iyi hissederken bulanan aklım yüzünden, "Hı-hım," diye mırıldandım. 

Hayır, şu an aklından o kaslara dokunmak geçmiyor... Hayır öpmek de geçmiyor. Geçmemeli! Gözlerimi kaçırdım yoldan çıkmamak için. Arsız dediğim adama ağzı sulanarak bakmam hiç adil değildi. Bu hormonlar beni bozmuştu, başka açıklaması olamazdı.

Baş ve işaret parmağıyla çenemin ucundan tutup kaldırdı. Yakışıklı suratıyla karşı karşıya kalınca yelkenlerim suya gömüldü. "Kocana küsebilecek misin?" bilerek kısık tuttuğu o genizden gelen erkeksi sesini kullanıyordu. Beni nasıl etkileyeceğini o kadar iyi biliyordu ki… 

Sözlerine odaklanınca kendime geldim. Damarıma bastığını anlayarak burnumu havaya dikip ona diklendim. "Neden küsemeyecekmişim?"

Çarpık gülümsemesi yüzüne yerleşti. Dudaklarıma vuran ılık nefesler eşliğinde boğuk sesiyle, "Seni seviyorum çünkü yavrum," dedi.

Kalp atışlarım hızlandı. "Ben de seni seviyorum," dedim kafam karıştığından. Ne konuşuyorduk en son, unutuvermiştim.

Baş parmağını çene kemiğimde ileri geri hareket ettirdi. "Güzel," dedi hoşnut sesiyle. "Bu konuda hemfikiriz demek ki."

Hipnotize olmuşcasına dudaklarından ayıramadığım gözlerimle, "Hangi konuda?" diye sorma gafletinde bulundum. Etkileyici gülümsemesini sundu.

Dudaklarıma yaklaşan dudaklarını gördüğümde öpüşeceğimizi düşünüp gözlerimi kapattım. Genizden gelen boğuk gülüşü çalındı kulağıma. Saniyeler sonra yanağımda hissettiğim öpücükle kirpiklerim hızla aralanmıştı. Bedenimi kafesleyen vücudunu olağanca sakinliğiyle benden uzaklaştırdı. "Çok acıktım karıcığım, yemek yiyelim." dedi bir de.

Gayet keyifli bir şekilde bana arkasını dönerek gardıroba ilerlediğini gördüm. Sevişmemizin ortasında aşerip onu yarım bırakmamın intikâmını alıyordu sanırım. 

Sırtımı duvardan ayırdım. Odanın ortasına doğru adımlarken, "İntikam mı alıyorsun kocacığım?" diye sordum. 

Omzunun üzerinden bana bir bakış attı. "Almam gereken bir rövanş vardı," göz kırparak işine geri döndü. 

Rahat eşofman takımlarımdan birini giyip ellerimi yıkadıktan sonra salona hazırlanmış olan yemek masasına gelebilmiştim. Ortadaki içli köfte tabağını görünce adeta gözlerimden kalpler çıkarak Akif Karan'ın çaprazındaki sandalyeme oturdum. "Ellerine sağlık anne," dedim çorbaları servis eden Zuhal anneye. Bana bakıp gülümsedi. "Afiyet olsun kızım,"

Tam karşımda oturan Göktürk çorbasını kaşıklarken, "Abimin pabucu dama atılmış," dedi bizimle uğraşmak istediğini belli eden muzip sesiyle. En sevdiği aktivitesi buydu Tuğrul'la ikisinin.

Akif Karan çorbasına kırmızı biber eklerken, "Bu kanıya nereden vardın aslan parçası?" diye sordu. Bana döndü. "Sen de biber ister misin güzelim?" Kâsemi öne iterek, "Çok az," dedim.

Göktürk, "Yengem en son gördüğümde sana böyle bakıyordu," deyip sırıtarak çorbadan önce içli köfteden afiyetle yemekte olan beni işaret etti. "Şimdi senin yerini yemekler almış. Geçmiş olsun abicim,"

Akif'in sevgi dolu bakışları beni buldu. Ağzım dolu olduğundan şişko yanaklarımla ona bakıyordum. Başını eğip benim bu çocuksu hâlime gülümsedi. Ne yapayım acıkmıştım. 

Ağzımdaki lokmayı yutup, "Yeğenin çabuk acıkıyor," dedim hemem savunmaya geçerken. "Kendim için mi yiyorum sanki, hep onun için."

"Aynen yenge ya." Sırıtması iyiden iyiye büyüyen Göktürk, "Tosun paşam benim o," dedi. 

Gözlerim kısıldı. "Bana dolaylı yoldan şişko mu demek istiyorsun sen?"

Tek gözünü kapattı. "Yani şişko demeyelim de, balık etli diyelim."

Zuhal anne, "Yengenle uğraşma oğlum," dedi Göktürk'e uyarıcı bakışlarını yollayıp. Benim şartellerimin atacağını sezmiş olmalıydı. 

Ağzım şaşkınlıktan o şeklini alırken hemen yüzümü kocama çevirdim. "Ben şişko muyum Akif Karan?"

Akif Karan, Göktürk'e ters bir bakış fırlatarak ilgisini bana verdi. Ilımlı bir sesle, "Hamile olduğun için biraz iştahın açıldı güzelim. Bebeğimizin gelişimi için gereken bir şey bu. Kilolu değilsin. Olması gerektiği kadar kilo aldın." deyip içimi rahatlattı. Ardından sert bakışları kardeşine çevrildi. "Uslu dur Göktürk. Sinirlerimi bozma benim. Alırım ayağımın altında."

Göktürk, "Şakaydı yengem," dedi sevimli bir sesle. "Vallahi ya."

Kıyamayıp "Hormonlardan dolayı her şeyi yanlış anlıyorum. Böyle ciddi şakalar yapma bir daha." dedim.

"Yapmam yeter ki üzülme sen." dedi samimiyetle. "Ama yeğenimi tosunum diye sevmeme engel olma."

Zuhal anne, "Göktürk!" deyince dudaklarını birbirine bastırdı. "Sadece şansımı denemek istemiştim."

"Bebek odası için bir şeyler bulabildiniz mi annecim?" diyerek konuyu değiştirdi Zuhal anne. Akif Karan, "Beşik, dolap, halı ve birkaç duvar kağıdı aldık. Beşiği ve dolapları yarın getirecekler."

"Gitmeden ben de bir şeyler almak istiyorum yeğenime," dedi Göktürk. "Yenge yarın müsait olursan alışverişe çıkalım." Başımı salladım. "Müsaitim gidebiliriz," Zuhal anne, "Ben de geleyim sizinle." deyince heyecanlanmıştım. Bebek için bir şeyler yapmak beni çok mutlu ediyordu. 

Akif ve Göktürk salonda maç seyrederken biz de annemin kaldığı odada aldığımız bebek kıyafetlerinin etiketlerini kesiyorduk. Yıkayıp dolaba kaldıracaktık. 

"Akif'in bebeklik battaniyesi ve birkaç örgü kıyafeti duruyor. Onları getireyim mi, kullanır mısın? Babası aldığından hepsini sakladım."

"Seve seve kullanırım ama babasından yadigârmış ya, saklamak istersen getirme anne."

"Torunumun üzerinde görürsem mutlu olurum. Kürşat'ımı hatırlatan her şey beni mutlu ediyor. Hiç üzmez ki…"

Boğazımda beliren yumruyla, "Görev çok uzunmuş anne," dedim. 

Elindeki makası kenara koyup ellerimi tuttu. "Biliyorum annem. Hep böyle uzun görevlere gidiyor. Üzme canını," dolan gözleriyle karnıma baktı. "Bir can taşıyorsun içinde. Sen üzülürsen, o da üzülür."

Göz bebeklerimde yaşlar titreşirken sordum. "Sağ salim döner evimize, değil mi anne?"

Yanağına bir damla yaş süzüldü. "Evine, sana, bebeğinize dönecek inşallah oğlum. Dua edeceğiz Berceste'm. Elimizden başka bir şey gelmez ki."

*

"Berceste," hayranlıkla ismimi söyleyen bedene doğru boynum kıvrıldı. "Şunun güzelliğine bakar mısın anneciğim?" ellerinin arasındaki şeker pembesi tulumu gösteriyordu Zuhal anne.

Yarın sabah Zuhal anne ve Göktürk İstanbul'a döneceklerdi. Annemin İstanbul'da biraz işi vardı, birkaç gün kalıp dönecekti. Göktürk ise bir ay sonra tezkereyi alınca yeniden yanımıza gelecekti. 

Akif Karan yokken, Göktürk'ün yanımızda olmasını istiyordu annesi. Ehliyetim olmadığından ihtiyaç anında arabayı kullanacak birine ihtiyacımız oluyordu. Göktürk'ün burada olması benim için de çok iyi olacaktı.

Saatlerdir sayamadığım kadar çok bebek mağazası gezmiştik. Askılardaki minicik kıyafetlere bakarken içim içime sığmıyordu ki bunda bana eşlik eden biri daha vardı. Zuhal annemde tıpkı benim gibi heyecanla kıyafetleri inceliyordu. 

"Anne biraz daha pembe bir şeyler alırsan çocuk pembe kusmaya başlayacak," Göktürk'ün isyan edercesine verdiği tepkiyle annesi ona ters bakışlarını yolladı. 

"Karışma bana. Sana mı alıyorum sanki. Torunuma alıyorum."

Göktürk eğlenen bakışlarının arkasından "Tamam ya demedik bir şey," dedi. 

Kocaman cüssesine zıt bir biçimde elinde tuttuğu küçücük askıyı görebileceğimiz pozisyonda havaya kaldırdı. Askıda uzun kollu bebe mavisi, içinde lâcivert şeritler geçen fırfırlı bir elbise vardı. 

"Bunu beğendim. Yeğenime ilk elbisesini ben almak istiyorum. Sence nasıl yenge?"

"Çok güzelmiş," dedim elbiseyi beğeniyle süzerken. 

"Torunumun ilk elbisesini Argun oğlum aldı." dedi böbürlenerek Zuhal anne. "Sen de ayakta uyu, iskele amcası seni."

"Hadi be!" dedi yüzünü buruşturup. "Adam resmen pusuya yatmış."

Güldüm son söylediğine. "Önceki gün eve yeğenimin ilk hediyesi diyerek elbiseyi kargolatmış."

Argun abi gerçekten o kadar kuvvetli bir bağlılıkla bana kardeşim diyordu ki, öz kardeş olsak bu kadar yakın hissederdim kendimi ona. Oğuz Kağan'ın bana hala diye seslenmesi bile mutlu ediyordu. Tek çocuk olmak hep zor gelmişti bana. Ama şimdi bir abim iki de kardeşim vardı. Göktürk ve Tuğrul da en az onun kadar sıcak davranıyordu. 

"Amcasının ilk hediyesi diyelim o zaman," dedi gülümseyerek. 

Başımı salladım. "İlk olması değil ki önemli olan. Sizin ona verdiğiniz değeri bilmek yetiyor,"

Elbiseye alıcı gözle baktı. "Bunu alıyorum o zaman abimin civciv kızına."

Aldıklarımızın ücretini ödedikten sonra canım kıymalı pide isteyince Göktürk bizi güzel bir restorana getirmişti. Menüdeki yemekler iştahımı iyice kabartmıştı. Siparişlerin gelmesini beklerken Akif Karan aradı. "Efendim sevgilim," diyerek açtım telefonu. "Güzelim ne yapıyorsunuz? Hâlâ alışverişte misiniz?" sesini duymak bile gülümsememe sebep oluyordu. "Alışveriş bitti, kızının canı kıymalı pide isteyince Göktürk bizi evin yakınlarında bir restorana getirdi. Yemek yiyip eve geçeceğiz."

"Demek kızımın canı kıymalı pide istedi," dedi keyifli bir şekilde. Kızının değil de annesinin istediğini bildiğindendi bu tepkisi. 

"Biraz iştahlı bir çocuk olacak sanırım," dediğimde Zuhal anne ve Göktürk bıyık altından bana gülüyorlardı. "Babasına çekmiş galiba, et yemeklerini çok seviyor." Akif kahkaha attı. "Adanalı olup da et sevmemesi zor zaten." diye devam ettim. "Eve kaçta gelirsin?" düşünceli bir sesle, "Yedi gibi gelirim. Gelirken almamı istediğin bir şey var mı?" diye sordu ilgiyle. "Yok, sen gel yeter." vedalaşarak aramayı sonlandırdık.

*

Sabah erkenden uyanmış, Zuhal anne ve Göktürk'ü yolcu ediyorduk. Akif Karan onları havalimanına bırakacaktı. "Kendinize dikkat edin," dedi Zuhal anne ağlamaklı sesiyle. Çocuklarından ayrılırken hep duygusallaşırdı. "Karan'ım göreve gitmeden bir gün önce döneceğim inşallah." 

Sarılmasına aynı sıcaklıkla karşılık verdim. "Sen de anne. İstanbul'a varınca arayın olur mu? Merak ederim," Yanaklarımdan öptü sevgiyle. "Haber ederim annem. Buzluğa sarma sarıp koydum. Canın isterse pişirir, yersin." giderken bile hâlâ beni düşünüyordu. Bu durum gözlerimin dolmasına sebep oldu. Çocuk yaşta annesiz kalsam da Allah bana yıllar sonra bir anne vermişti. "Ellerine sağlık anne. Senin hakkını nasıl ödeyeceğim ben?" Yanağımı sevdi. "Canınız sağ olsun yeter bana."

Annemden sonra Göktürk de bana sımsıkı sarıldı. "Kendimi özletmeden geleceğim yengeciğim," sırtını sıvazladım. "Gel tabii, amcamızı özleriz biz." gülümseyerek karnıma baktı. "Tosunum benim o," omzuna hafifçe vurdum. 

"Kızıma tosun deyip durma," 

Sırıttı. "Sizin gibi mıç mıç civciv mi diyeyim?" 

Akif hiç de nazik olmayan bir sertlikte elini kardeşinin boynuna koyup sıktı. "Bir daha tekrar et bakayım?" 

Yüzünde beliren acı ifadesiyle, "Tamam tamam, demedim bir şey!" diyerek kıvırmaya başladı. Dayak arsızı olmuştu iyice.

Saatine bakan Akif Karan, "Geç kalacağız, hadi vedalaşmanız bittiyse çıkalım." deyince kabanlarını ve ayakkabılarını giydiler. 

Akif elini belime yerleştirip kulağıma eğildi. "Sen de biz gidince uyu fıstığım, daha çok erken." yüzümü tıraşlı yanağına doğru çevirip tıraş losyonu kokan tenini öptüm. "Uykum yok sevgilim. Kuaföre gideceğim bir saat sonra." 

Cüzdanından çıkardığı kredi kartını uzatırken,"Bindiğin taksinin plakasını mesaj olarak yolla bana," dedi. 

Kredi kartını alarak eşofmanımın cebine koydum. "Hep aradığım taksi durağından çağıracağım. Taksicileri tanıyorsun zaten. Endişelenme," 

"Tanıyorum ama babamın oğlu değiller yavrum. Sen plakayı mutlaka gönder bana." başımın arkasına çıkan eliyle beni kendisine çekip alnımdan öptü. "Karşıdan karşıya geçerken dikkat et."

"Tamam hayatım mesaj atacağım, yoldan dikkatli geçeceğim. Aklın bende kalmasın. Allah'a emanet ol." dedim içi rahat etsin diye. Gülümsedi. "Sen de güzelim." 

*

Gökyüzündeki koyu gri bulutlar şehrin üzerini sarmıştı. Son günlerde güneşe hasret kalmıştık. Siyah botlarımın altında ezilen karların çıkardığı rahatlatıcı sesi ve rüzgarın uğultusunu dinliyordum karargaha doğru ilerlerken. Kuaförde işim bitince Akif'i ziyarete gelmiştim.

Nöbet kulübesinin önüne vardığımda kimlik kontrolü için cüzdandan kimliğimi çıkarıp askere uzattım. Nöbet kulübesine giren başka bir er baş selamı verdi. "Hoş geldiniz Berceste Hanım," dediğinde dudaklarıma kadar kapattığım siyah atkıyı biraz çeneme doğru indirdim. 

"Hoş buldum," Kimliğimi alan arkadaşına, "Akif komutanımızın eşi, soğukta bekletme," dedi. Er hemen kimliğimi uzattı. "Ben yeniyim, bilmiyordum hanımefendi."

"Önemli değil. Kolay gelsin," dedim ve yanlarından ayrıldım. Beni tanıyan asker odaya kadar bana eşlik etmesi gerektiğinden peşimden gelmişti. 

Karlarla kaplanmış olan çam ağaçlarının arasındaki asfalt yoldan büyük binaya doğru seri adımlarla ilerlemeye başladık. Askeri araçlar gelip geçiyordu yanımızdan. Bina girişinde büyük kapıda dikilen iki askerin yanlarından geçerek dışarıya oranla daha sıcak olan geniş koridora girdik. Zemin katın sonundaki merdivenlerden çıkarak birinci kattaki odalardan birinin önünde durduk. 

Asker kapıyı çalarak içeriye girdiğinde ben bekledim. İçeride yalnız olmayabilirdi bu yüzden pat diye girmem hoş olmazdı. Asker kapıyı sonuna kadar açarak, "Buyurun, komutanım sizi bekliyor." deyip dışarı çıktığında teşekkür edip içeriye girdim. 

Tam da düşündüğüm gibi yalnız değildi. Bir kadın ve iki erkek olmak üzere üç asker daha vardı odada.

Akif Karan seri hareketlerle masanın arkasından çıkmış, yüzünden okunan şaşkınlığıyla benim olduğum yere yöneltmişti adımlarını. Derince çatılan kaşları ve endişenin kol gezdiği bakışlarıyla karşıma dikildi. "Bir sorun mu var Berceste? Neden buraya geldin?"

Biraz çekinerek, "Müsait değilsen dışarıda bekleyeyim seni," dedim.

"Müsaitim. Sen sorularıma cevap ver önce," hasar tespiti yapar gibi bedenimi süzüyordu bu arada. 

"Seni iş yerinde ziyaret etmek istedim. Hemen çatma kaşlarını. İyiyim, iyiyiz bir sorun yok sevgilim."

Gevşeyen yüz kaslarıyla belirgin bir rahatlama yaşadığı belli oluyordu. Tek eliyle yüzünü sıvazladı. Diken üzerinde bir hayat yaşamak onu da çok yoruyordu. 

Ayakta dikilen askerlerden biri, "Biz daha sonra geliriz komutanım." deyince Akif onu onayladı. Asker selamı vererek üçü de peş peşe odadan çıktıklarında baş başa kalmıştık. 

Ortamdaki ağır havayı dağıtabilmek maksadıyla, "Hoş gelmedim mi?" deyip gülümsedim. "Güzel bir karşılama beklerdim senden üsteğmenim. Sen misafirlerini böyle mi karşılaşıyorsun?"

Dudağının sol tarafı hafiften kıvrıldı. "Hoş geldin," deyip beni kaslı kollarının arasına aldı. Geniş gövdesine sokuldum. "Er içeriye girip eşiniz geldi deyince aklım çıktı yavrum. Habersiz geldin, kötü bir şey oldu zannettim."

Kollarımı üniformanın sardığı omuzlarına dolayarak, "Hoş buldum," dedim. Burnumun dibindeki boyna dudaklarımı bastırdım. Sıcacıktı teni. Parfümünün ve tıraş losyonunun kokusu burnuma sızdı anında. "Sürpriz yapmak istedim, seni endişelendirmek değil."

Montun altına kayan eliyle belimi okşamaya başladı. "Aç mısın? Buraya kadar gelmişken yemeğe çıkarayım seni."

"Aslında," dedim. Boynuna doladığım kollarımı çözüp yüzümü onu görebileceğim pozisyonda geriye çektim. "Akşam yemeğimizi gittiğimiz yerde yemeyi planlıyordum,"

Tek kaşı havalandı. "Gittiğimiz yer?"

"Baş başa bir tatil planı yaptım." üniformasının yakalarını düzelttim ellerimle. Üniforma neden bu kadar karizmatik gösteriyordu ki onu?

"Arabanın arkasındaki büyük bavulun sebebi belli oldu," 

Gözlerimi şaşkınlıkla kırpıştırdım. "Hemen fark ettin mi?" 

Oysaki dün gece yarısı ondan gizli Göktürk'ten bavulları yerleştirmesini rica etmiştim. 

"Benden bir şey saklamayı beceremiyorsun," deyip güldü. "Mutfakta annemle fısırdaşmalar, Göktürk'le gizliden mesajlaşmalar, arabanın anahtarını bıraktığım yerde bulamamam… Daha sayayım mı?"

"Sayma. Hevesimi kursağımda bıraktın. Özel hayatın gizliliği diye bir şey var," dedim yüzümü ekşiterek. "Her şeyi de hemen anla zaten. Ben sana hiç sürpriz hazırlayamayacak mıyım?"

"Buraya gelişin büyük sürprizdi," sağ kaşımın üzerinden öptü. "Bunu tahmin etmemiştim."

"Sağ ol, züğürt tesellisi oldu bu,"

Masanın karşısındaki deri koltuklardan birine oturttu beni. Kendi de önümdeki kısa bacaklı sehpaya oturdu. "Nereye gidiyoruz bebeğim?"

"Havalimanına gidince görürsün. Gittiğimiz şehirden bir otelden üç gece dört günlük oda tuttum." 

"Benim mesai bitiminde hemen yola çıkacağız o zaman," 

"Hı-hım," dedim başımı sallayıp. "Zaten önümüzdeki beş gün boyunca izinlisin. Zaman kaybetmeden hemen gidelim istedim."

Yanağımı avuçladı. "Görev öncesi tüm vaktimi sana ve kızıma ayırdım," dedi gözlerimin içine bakarak. Ardından bakışları biraz kısalttırdığım saçlarıma kaydı. "Saçların ne güzel olmuş senin öyle," parmaklarının sırtıyla okşadı şakağımdan süzülen tutamları. "Fark ettin?" dedim şaşkınlıkla. "Seninle ilgili fark edemeyeceğim tek bir şey var mı benim?" 

"Karan…" dedim içli içli. "Sen niye böyle yapıp benim kalbimin ayarlarıyla oynuyorsun?"

"Seviyorum Berceste'm. Canımdan çok seviyorum."

Devam edecek…

Gelecek bölüm baş başa romantik bir tatil ve… Malum görev!

Seviliyorsunuz.

🖤

Continue Reading

You'll Also Like

1.3M 100K 27
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
4.2M 203K 51
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
LALO By Kara Gül

General Fiction

352K 24.5K 27
☘️Günçiçek▪️Fırat☘️ Gözlerinden akan yaşlarla, otuzlarında olan kadını karşısına dikildi "Sen ne arıyorsun burda? Anlamıyor musun ben ne kırkındaki...
686K 39.5K 34
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...