Gökkuşağındaki Karanlık

By dortgozkedikiz

11.1K 2.5K 664

Gökkuşağı mı daha KARANLIKTI yoksa karanlık mı bir GÖKKUŞAĞI kadar renkliydi? More

GİRİŞ
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22

Bölüm 1

635 154 28
By dortgozkedikiz

İsra kampüsün koridorlarında yürürken arkasından ona çarpan bedenle öne doğru sendeledi. "Dikkat etsene!" diye bağırarak sinirle arkasına dönmüştü ki ona bakıp gülümseyen çocuğu görerek bakışları yumuşadı.

"Caner!" dedi dişlerinin arasından tıslarcasına. "Bir gün beni yere düşüreceksin ve bende seni öldürmek zorunda kalacağım" dediğinde Caner kahkaha atarak "Sen bana kıyamazsın güzelim" dedi ve kolunu İsra'nın omzuna attı.

Okulun ilk günü yani sadece iki ay önce tanışmış olsalar da Caner ile çok yakın arkadaş olmuşlardı. Genç adamdan sekiz yaş büyük olmasına rağmen ona yaşıtıymış gibi davranıyordu. Evet yirmi yedi hatta üç ay sonra yirmi sekiz yaşında olacaktı ve üniversiteye gitmeye karar vermişti. Hem de beynini yakmasına sebep olacak bir bölüme Felsefe! Bölümüne kaydolmuştu.

Birlikte dersliğe girerlerken şakalaşarak gülüşüyorlardı. O gün tek bir dersleri vardı ve sonrasında bütün gün boşlardı. Belki de bu bölümü tercih etmesinin sebebi buydu. Boş saatleri en çok olan bölümlerden bir tanesiydi.

Yan yana oturup ders kitaplarıyla defterlerini çıkarttılar. Profesörü beklerken sohbet ediyor, sınıfın diğer tarafındaki gürültücü gurubun sohbetlerinden uzak durmaya çalışıyorlardı. Ancak he sınıfta olduğu gibi sınıfın çıkıntısı Barış, "Abla senin artık evlenip ev bark sahibi olman gerekmiyor mu ya?" diye seslendi. Sınıfta birkaç kişi onunla birlikte gülüşürken İsra kafasını çevirip çıkıntıya baktı.

"İnsanlar artık altmış yaşında da okuyabiliyor Barış. Üstelik okumak ev bark sahibi olmaya engel değil. Böyle çocukça şakalar yapacağına büyü biraz" diyen İsra'nın sözleriyle Caner yumruğunu ağzına götürüp öksürürmüş gibi "Kapak!" dedi.

Sınıftakilerin çoğu gülmeye başladığında Barış incinen gururunun acısını çıkartabilmek için sinirini Caner'e yöneltmiş ve ayağa kalkarak "Ne diyorsun lan sen? Sıkıyorsa sesli söylesene" demişti.

Barış ona doğru dönüp ayağa kalkarken içeri giren profesör çıkacak bir kavganın önüne geçmişti. Herkes yerine oturup sakinleşirken ders başlamış ve İsra bir kez daha neden bu bölümü seçtiğini sorgulamıştı.

Dersin sonunda İsra, bir kavga çıkmasın diye Caner'i sürükleyerek derslikten çıkartmış ve koridordan aynı hızda geçmişti. Caner kolunu ondan kurtarmaya çalışarak "Ondan korkmuyorum İsra kolumu bırak" dediğinde İsra merdivenleri inerken "Bence korkmalısın çıkıntının ne kadar iri ve kaslı olduğunu gördün mü?" dedi.

Önüne dönmeden önce Caner'in incecik bedenine ima dolu bir bakış attı.

Kampüsten dışarı çıktıklarında genelde arabaların girmesinin yasak olduğu bölümde bekleyen arabayı görünce İsra'nın kalbi çıkacak gibi atmaya başladı. Arabayı tanımıştı. Onun arabasıydı. Önündeki merdivenleri inerken biran ayağı boşluğa denk gelir gibi oldu ve öne doğru sarsıldı. Caner tam zamanında uzanıp kolunu tutmasaydı büyük ihtimal merdivenleri yuvarlanarak inecekti.

Doğrulurken "Ne oldu? İyi misin?" diye soran genç adama "İyiyim" diye cevap verirken bakışlarını arabadan ayırmamıştı. Merdivenleri indikleri sıra Caner'e birinin sertçe çarpmasıyla ikisi de savruldu.

Hızlı adımlarla önlerine geçen Barış omzunun üstünden ukalaca sırıtıp onlara "Affedersiniz siz böcekleri görmedim" dedi ve önüne döndü.

İsra ona bir karşılık vermeyecek kadar dikkati dağılmıştı. Ancak Barış'ı takip ettiğinde onun görünce kalbini yerinden oynatan arabaya doğru gittiğini fark etti.

Arabanın hemen dışında duran koruma genç adam için kapıyı açtı ve Barış onlara bakıp son kez ukalaca sırıttıktan sonra arabaya bindi. Kapıyı açan adam öndeki yolcu koltuğuna bindikten sonra araba dönerek çıkışa ilerledi.

İsra ağzı açık bir şekilde arabanın arkasından bakarken Caner "Pisliğin bu kadar ukala olmasının sebebi belli oldu. Babası fazlasıyla taşaklı biri" dedi.

Gözlerini kırpıştıran İsra "O babası değil" diye homurdandı ama aklında bir soru işareti kalmıştı. Babası olabilir miydi? Hayır olamazdı adam ondan sadece beş yaş büyüktü ama ya çok küçük yaşta çocuk sahip olduysa... İsra'nın kafası karışmıştı. Adamın evli olmadığını biliyordu ama Barış'ın gerçekten onun yeğeni olup olmadığından emin değildi. Çünkü duyduğu kadarıyla Barış'ın da anne babası ölmüştü. Aynı onun ailesi gibi...

Caner şaşkınca "Sen nereden biliyorsun?" diye sorduğunda genç kadın omuz silkip "Barış'ın anne babasının öldüğünü duymuştum" diye cevap verdi.

"Anladım" diye fısıldayan Caner dudaklarını birbirine bastırdı ve sustu. Ne zaman konu ölen ebeveynlere gelse aralarında bu garip sessizlik oluşurdu. Evet İsra ailesini kaybetmişti ancak bu çok uzun zaman önceydi. Yine de Caner onu üzmek istemiyormuş gibi daha fazla konuşmayarak birden susardı.

O gün eve gittiğinde İsra çantasını odasına bırakıp hızla mutfaktaki amcasının yanına gitti. yaşlı adam hazırladığı mezelerden kafasını kaldırıp ona baktığında İsra eğilip yanağına sulu bir öpücük kondurdu. Amcası yine suratını buruşturdu ve elleri hazırladığı mezelerle meşgul olduğu için omzuyla yanağını silip "Okul nasıldı?" diye sordu.

İsra tezgaha tutunup hafifçe ona dönerken "İyiydi" dedikten sonra ayağını sıkıntıyla sallamaya başladı. Alt dudağını kemirirken bakışları amcasının hazırladığı mezedeydi.

Amcasının ona baktığını hissederek bakışlarını kaldırdığında yaşlı adam hafif bir gülümsemeyle ona bakıyordu. Gülümserken gözleri kısılmış, gözlerinin çevresindeki kırışıklıklar daha da derinleşmişti.

Amcası onun sıkıntısını anlamış gibi "Sor bakalım" dediğinde İsra gülümseyerek ona bakıp "Kızmak yok ama" dedi.

Amcası bu sefer kaşlarını çatmıştı ve kaşlarının ortasındaki kırışıklık derinleşti. Yaşlı adamın zayıf ve kemikli yüzünde yaşından dolayı fazlasıyla kırışıklık vardı.

Derin bir nefes alan amcası "Konu yine o mu?" diye sordu.

İsra kafasını onaylarcasına sallarken amcası yaptığı işi bitirmiş, ellerini lavaboda yıkıyordu. Ellerini iyice temizledikten sonra önlüğünün önünde asılı olan havlusunda kuruladı.

Yeğenine dönüp sevgiyle bakarken "Sana ondan uzak durmanı söylemiştim, adamı takıntı yaptın değil mi?" dedi.

Kafasını hızla iki yana sallayan İsra "Öyle bir şey değil" dedikten sonra "Sadece merak ediyorum" diye ekledi.

Amcası iç çekip "İyi, sor bakalım" dediğinde İsra "Daha önce buraya hiç başka biriyle geldi mi?" diye sordu.

"İki senedir buradasın İsra, onu hiç başka biriyle gördün mü?" diyerek sorusuna soruyla karşılık veren amcasına "İki senedir kimseyle gelmediğini biliyorum zaten ben daha öncesini öğrenmek istiyorum" dedi.

Kafasını iki yana sallayan yaşlı adam "Onu korumaları haricinde kimseyle görmedim" dedi.

İçi biraz olsun rahatlayan İsra "Hiç evlenmiş midir?" diye sorduğunda amcasının gözleri kısılırken "Bu seni hiç ilgilendirmez küçük hanım" dedi.

O sıra kapının üstündeki çan çaldığında ikisi de şaşırdı. Amcası kapıya bakarken İsra koşar adım kapıya gitmişti bile.

Restorana geçtiğinde biranda onu görünce daha çok şaşırdı. Daha önce üst üste geldiği hiç olmamıştı. Genç kadın saatini kontrol etti. Daha önce bu kadar erken saatte de hiç gelmemişti. Evet gündüz geldiği olurdu ancak öğlen saatlerinde geldiği hiç olmamıştı.

Adam her zamanki masasına otururken İsra servis malzemelerini alıp yanına gitti.

Boğazını temizleyerek "Hoş geldiniz" dediğinde "Hoş bulduk" diyen adam, servis tabağının yanına bıraktığı rakı bardağını hafifçe uzaklaştırıp "Bugün içmeyeceğim" dedi.

İsra kafasını onaylarcasına sallayıp bardağı alırken genç adamın sesini duymanın heyecanıyla kalbi hızlanmıştı. Ses tonu o kadar güzeldi ki genç kadın ne zaman duysa kalbinin hızlanmasına engel olamıyordu. Zaten ona bu kadar takıntılı olmasının ilk sebebi o gizemli ses tonu değil miydi? Bir de şuan ona bakan delici siyah gözleri...

Ona  mı? İsra gözlerini kırpıştırdı ve girdiği transtan çıktı. Adamın gözlerinin içine baktığını fark ettiğinde yanakları kızardı. Boğazını temizleyerek titrek bir sesle "Ne alırdınız?" diye sorduğunda adamın yüzünde hiçbir mimik oynamamış ve kısaca "Her zamankinden" demişti.

İsra hızla oradan uzaklaşırken içinden "Aptal! Adamın yüzüne bakarak dalıp gittin! Salak kız şimdi senin tam bir aptal aşık olduğunu düşünüyor" diyerek kendini azarlıyordu.

Mutfağa girdiğinde amcası İsra'nın yüz ifadesinden genç adamın geldiğini anlamıştı. Şaşkın bir şekilde "İki gün üst üste mi?" dediğinde İsra "Evet! Daha önce hiç gelmemişti!" dedi heyecanla. Biran acaba okuldayken onu gördü mü? Onun için mi geldi? Diye düşünürken kendi kendini "Saçmalama okulda seni gördüğü için neden gelsin!" diyerek cevapladı.

Amcası onun telaşlı ve heyecanlı halini kaşlarını çatarak izlerken "Gerisini ben hallederim sen odana gidip dersini çalış" dedi.

Genç kadın ona hayal kırıklığıyla baktı. "Amca hayır, dersim yok" diye ısrar ettiğinde amcası tartışmaya açık olmadığını belli eden bir sesle "Odana git dedim İsra" dedi.

İsra kalbi heyecanla atarken, sinirle doldu ve olduğu yerde kaldı. Kısa bir an amcasına karşı çıkmayı düşündü ancak bunun durumu daha kötü hale sokacağını biliyordu. Amcasına kırgınca baktıktan sonra mutfaktan çıkıp odasına gitti. Adam önceki gün ağzını açıp tek kelime etmemişken o gün konuşmuş ve ona bakmıştı. Tam da orada olması gerekirken odasında oturmak zorunda kalıyordu.

Kısa bir an yatakta oturduktan sonra ayağa kalkıp odanın içinde dolanmaya başladı. Kendi etrafında bir iki defa dönmüştü ki odasının kapısı açıldı.

Amcası asık bir yüzle kapıda belirirken "Seninle konuşmak istiyormuş" diye homurdandığında İsra'nın yüzü şeker bulmuş bir çocuk gibi aydınlandı.

Heyecanla "Beni mi çağırdı?" diye sorduğunda yaşlı adam başını öne eğerek onaylamış ve İsra heyecanla kapıya atılmıştı.

Amcasının yanından geçerken yaşlı adam kolunu tutup onu durdurdu. "İsra kızım, ona nasıl kapıldığını görebiliyorum. Evet yakışıklı bir adam ama o melek yüzüne aldanma. O tehlikeli bir adam kızım"

İsra derin bir nefes alıp amcasına baktı. "Biliyorum amca ama elimde değil. Üstelik rahat ol, onun gibi bir adam benimle ilgilenmez değil mi? Bunu daha önce sen söylemiştin"

Amcasının yüzü hüzünlü bir hal alırken "Ben onu seni kırmak için söylemedim güzel kızım. İkinizin çok farklı olduğunu anlatmak istedim" dedi.

Genç kadın gülümseyerek eğilip amcasının yanağını öptü. "Biliyorum amca merak etme, ben iyiyim" dedi ve amcasının elini tutup kolundan çekerek hızlı adımlarla koridoru geçti.

Restoran bölümüne geçmeden önce durup üstündeki ince triko kazağı dikkatle düzeltti. Ardından eliyle saçlarını taradı ve kapıyı açıp diğer tarafa geçti.

Koridoru hızla geçmişken şimdi adımları ağırlaşmıştı. Yavaş adımlarla adama yaklaşırken korumalar da onu izliyordu.

Masanın yanında durup "Beni istemişsiniz" dediğinde adam eliyle yanını işaret edip "Oturun lütfen" dedi.

İsra'nın kalbi tekrar ağzından çıkacakmış gibi atmaya başlarken korumalardan biri öne çıkarak onun için sandalyeyi çekti.

Genç kadın "Teşekkür ederim" diye mırıldanarak sandalyeye otururken kafasını çevirip adama bakamıyordu. Onun yerine bakışlarını masaya dikerken amcasının mezeleri çoktan servis ettiğini gördü.

Adam dirseklerini masaya yerleştirip ellerini önünde birleştirirken "Bugün sizi yeğenimin okulunda gördüm" dedi.

İsra ona bakarak "Sanırım Barış'tan söz ediyorsunuz" dediğinde adam kafasını onaylarcasına eğip "Bana aynı bölümde okuduğunuzu söyleyince şaşırdım. Yirmi sekiz yaş üniversite için geç bir yaş değil mi?" dedi.

Adamın bu kadar sığ düşünebileceğine inanamayan İsra kaşlarını hafifçe çattı. Yeğeninin bakış açısının nereden geldiği belli olmuştu. Barış'ın o gün ona aynı şeyleri söylemiş olması da tamamen tesadüf olsa gerekti.

"Bugün yeğeninize de söylediğim gibi okumanın yaşı yoktur. Artık insanlar altmış veya yetmiş yaşında bile okul okuyabiliyorlar"

Sözleriyle adamın dudakları hafifçe titreşti ancak ciddi ifadesini bozmadı. Bir eliyle yumruk olan diğer elini sıkıp gevşetirken "Beni yanlış anladınız İsra hanım" dedi.

Adam ellerini masaya indirip "Ben sizin üniversite okumanıza şaşırmıyorum. İki sene önce ilk burada karşıma çıktınız şimdi de yeğenimle aynı bölümde okuyorsunuz. Üstelik Felsefe bölümünün son yıllarda en çok tercih edilen bir bölüm olduğunu sanmıyorum. Bütün bunlar bir tesadüf mü?" dedi.

Adamın söyledikleri karşısında İsra ne diyeceğini bilemedi. Kısa bir sessizliğin ardından sadece "Anlamıyorum" diye fısıldadı.

Gözleri kısılan adam yüzünü dikkatle inceliyordu. Adamın ona bakan gözleri kuşku doluydu. İsra tam olarak onun neyi kastettiğini anlamıştı ama doğru anladığından da emin olamıyordu. Adam onu takip etmekle suçlamıyordu değil mi? Üstelik onu takip etmek için yeğeninin okuduğu bölümü bilerek tercih ettiğini, ona ulaşmak için yeğenini kullanacağını mı düşünüyordu?

Düşünceleriyle boynundan yüzüne doğru bir sıcaklık yayıldı. Yüzü kıpkırmızı kesilirken "Siz benim sizi yeğeniniz vasıtasıyla sapıkça takip ettiğimi filan mı düşünüyorsunuz?" derken oturduğu yerden hızla kalktı.

Adam duruşunu değiştirmeden "Lütfen yerinize oturun daha konuşmamız bitmedi" dedi.

İsra ayakta kalmaya devam ettiğinde arkasındaki koruma omzunu tutup sıkarak onu sandalyeye oturtmuştu. Genç kadın yaşananların şaşkınlığıyla bir tepki veremezken adamın bakışları korumasına döndü ve İsra o bakışlardaki öfkeyi hissetti.

Kafası allak bullak olmuştu. Ne diyeceğini ne düşüneceğini bilemiyordu. Adama karşı olan hayranlığını hiç gizlememişti ama böyle açık açık bir sapıkmış gibi yüzüne vurulmasından da hoşlanmamıştı.

O sıra amcası balık servisini yapmak için içeri girdi. Adamın önüne balığı bırakıp "Başka bir isteğiniz var mı?" diye sorduğunda adam "Teşekkür ederim Sadık Bey, yok" dedi.

Amcası ona kısa bir bakış attıktan sonra diğer tarafa geçerek onları tekrar yalnız bıraktı.

Çatal ve bıçağı alan adam balıktan bir parça et koparırken "Burası benim için özel bir yer İsra hanım" dedi.

İsra "Bunun farkındayım" derken adam ağzındaki lokmayı yutarak ona baktı.

"Farkında mısınız?" derken gülümser gibi olduğunda İsra "Evet farkındayım. Buraya genelde kimsenin gelmediği zamanlarda geliyorsunuz. Yerimiz gözlerden uzak ve sakin bir yer olsa da arada yoğun olduğu akşamlar olur. Ancak siz her zaman kimsenin gelmediği günleri ve saatleri tercih ediyorsunuz. Burası sizin için bir kaçış yeri, sakin kalıp kafanızı dinlediğiniz bir yer" dedi.

Adamın gözlerinde kuşkunun belirdiğini gören İsra "Bunun benim okulumla ne alakası var anlamıyorum" dedi.

"Sizinle bir alakası yok küçük hanım, sadece çok fazla düşmanı olan güçlü bir adamım. Bu yüzden her şeyden ve herkesten şüphe etmeye alışığım. Sizin iki sene önce biranda ortaya çıkışınız ve yeğenimle aynı bölümde okumaya başlamanız da benim şüphelenmeme sebep oldu"

İsra adamın ona küçük hanım diye hitap etmesine bozulurken ima ettiği şeylerle kafası iyice karışmıştı. Kaşlarını çatarak "Size zarar verebileceğimi mi sanıyorsunuz?" diye sordu.

Adamın bakışları sertleşirken "Belki deneyebilirsiniz ama bana zarar veremezsiniz" dedi.

İsra adamın söylediklerine karşılık hayretle kafasını iki yana salladı ve alayla güldü. Buraya gelirken ki heyecan, sandalyeye oturduğundan beri girdiği farklı duygu durumlarıyla ne söyleyeceğini bilemez halde öylece adama baktı. Bu adam ciddi miydi?

"Affedersiniz ama sizi anlamıyorum" dedi iç çekerek.

Adam ona dikkatle bakarken "Bence anlıyorsunuz ancak söylediklerim size mantıklı gelmiyor. Yine de güzel bir sohbet oldu İsra Hanım. Çekilebilirsiniz" dedi.

Adam bu sözleri söyledikten sonra ilgisini balığına çevirirken İsra oturduğu yerden ayağa kalktı. Olduğu yerde durup bir süre adama baktı. Aklını kaçırmış olabilir miydi?

Koruma koluna dokunarak gitmesi gerektiğini hatırlattığında İsra kafası karışmış bir halde restoranın arkasına doğru ilerledi. Kapıdan geçer geçmez mutfak kapısında duran amcasıyla karşılaştı.

Yaşlı adam, genç kadının yüzüne endişeyle bakıp "Ne oldu?" diye sorduğunda İsra kafasını iki yana sallayıp "Hiçbir şey" diyerek odasına doğru yöneldi. Odasına girmeden önce restoranın girişinden gelen çan sesini duydu, adam gitmişti.

Korumasının açtığı kapıdan arabaya binen Yağız, bakışlarını eski restorana kaydırdı. Uzun ahşap yağının en sonundaki adanın perdesi hareket ettiğinde gözlerini kıstı. Adamları arabaya binip yola çıktıklarında ön yolcu koltuğunda oturan Fırat'a "Bir şey bulamadın mı?" diye sordu.

"Hayır efendim. İki sene önce yaptığımız araştırmayla aynı. Farklı hiçbir bilgi yok. Kız ailesini küçük yaşta kaybetmiş, iki sene öncesine kadar yurtdışında teyzesi ile yaşıyormuş. Teyzesini de kaybettikten sonra amcasının yanına dönmeye karar vermiş"

"Oradaki hayatı nasılmış? Onu oraya bağlayan hiç kimse yok muymuş?" Yağız bu soruyu neden sorduğunu tam olarak bilmese de gelecek cevabı merakla beklediğinin farkındaydı.

"Başka kimsesi yokmuş efendim. İsterseniz yaşadığı yere gidip yeni bir araştırma yapabiliriz" cevabını aldığında rahat bir nefes alarak "Gerek yok" dedi.

Dalgın bir şekilde yolu izlerken aklı balıkçı kulübesinde kalmıştı. İsra dikkat çekici ve güzel bir kızdı. Kendini basit göstermeye çalışsa da güzelliği fark edilmeyecek gibi değildi. Ayrıca onun yanındayken nasıl heyecanlandığını fark etmişti. Üstelik kız ona olan ilgisini hiçbir zaman saklama gereği duymamış ancak bir adım da atmamıştı. Yağız'ın bir adım atmasını bekliyorsa çok beklerdi çünkü o asla onun gibi bir kadına el sürmezdi. Adamlarının araştırmalarına göre genç kadın, onun pis ellerinin ulaşamayacağı kadar saf ve temizdi. Ancak Yağız buna inanmıyordu. Çok iyi biliyordu ki hiç kimse o kadar saf ve temiz olamazdı.

*** Bölüm Sonu ***

Bölüm sonundan merhaba, umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur.

Bazı arkadaşlar elimdeki bölümleri yayınlamamı istemiş ancak böyle bir şey mümkün değil arkadaşlar. Elimdekilerin hepsini yayınlarsam yeni bir bölüm için çok daha uzun süre beklemeniz gerekir çünkü gerçekten yazmakta zorlanıyorum. Ancak yavaş yavaş yayınlarken güzel yorumlarınızla bana ilham perilerini gönderirseniz hikayeyi biran önce bitirir ve daha sıklıkla bölüm atabilirim. 

Gökkuşağındaki Karanlık benim de sevdiğim bir kurgu oldu. Hep birlikte finale ulaştırmamız dileğiyle, sizi seviyorum hayatınıza iyi bakın...

Continue Reading

You'll Also Like

4.3M 208K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
151K 7.2K 47
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
826 87 2
Geçmişten ne kadar kaçabilirsin? Kendi geçmişinin bile esiri olan bedenler bitap halde çökerken, dokunduğun an her şeyin geçmişini öğrendiğini düşüns...
553K 108 8
Hatıraların, gecenin ruhunda kanat çırpması... Geçmişi silinmiş, geleceği ise kimsesizliğe teslim edilmiş bir kadının hayata tutunma mücadelesi... Yı...