Taş yürek

Par Kacarmisil1

331K 31.2K 5.7K

Usta bir dövüşçünün kızı olan Bilge 24 yaşında genç bir kızdır. Karmaşık bir aklı ve babadan miras mükemmel b... Plus

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93
Bölüm 94
Bölüm 95
Bölüm 96
Bölüm 97
Bölüm 98
Bölüm 99
Bölüm 100
Bölüm 101
Bölüm 102
Bölüm 103
Bölüm 104
Bölüm 105
Bölüm 106
Bölüm 107
Bölüm 108
Bölüm 109
Bölüm 110
Bölüm 111
Bölüm 112
Bölüm 113
Bölüm 114
Bölüm 115
Bölüm 116
Bölüm 117
Bölüm 118
Bölüm 119
Bölüm 120
Bölüm 121
Bölüm 122
Bölüm 123
Bölüm 124
Bölüm 125
Bölüm 126
Bölüm 127
Bölüm 128
Bölüm 129
Bölüm 130
Bölüm 131
Bölüm 132
Bölüm 133
Bölüm 134
Bölüm 135
Bölüm 136
Bölüm 137
Bölüm 138
Bölüm 139
Bölüm 140
Bölüm 141
Bölüm 142
Bölüm 143
Bölüm 144
Bölüm 145
Bölüm 146
Bölüm 147
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Çok Özel Bölüm
ÇOK ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
YENİ Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm DÖVÜŞ

Bölüm 42

1.7K 150 12
Par Kacarmisil1

Andrew şaşırıp,"Ne oldu Bilge?"diye sordu, karısının bu ani çıkışına anlam veremedi.

"Jennifer olayını,"diye fısıldadı genç kadın olurda biri dinler düşüncesi ile. Yerin kulağı bu malikanenin fil kulağı vardı.

"Hiç konuşmadık Andrew."

Andrew kafasını salladı,"Doğru, sen açmayınca canın sıkılmasın diye ben de açmadım."dedi. Bilge gözlerini kısarak adamı inceledi.
Doğru mu söylüyor baktı,

Cevabı ise,

Bulamadı.

Sinirlendi.

"O neden burada?"diye ilk sorusunu sordu Bilge. Andrew,"Natalie hasta Bilge."dedi yüzünde mimik kıpırdamadan, soğuk bir hüzün vardı kelimelerinde.

"Nasıl yani?"
Bilge anlamadı.

Genç Dük "Natalie hasta sevgilim,"diyerek oturduğu yerden doğruldu ve Bilge'nin yanına geçti.

Onu sarmaladı,
Sevdi.
Bilge adamın ondan güç alma ihtiyacını gördü, sesini çıkarmadan dinlemeye devam etti. Tıpkı kocası gibi o da Andrew 'e sarılıp kafasını göğsüne yasladı.

"Natalie merdivenlerden düştü," Andrew bu durumu anlatırken hüznü kalbini parçalıyordu. "Yürüyemiyor."diye mırıldandı sonra. Bilge şaşkınlıkla adamdan ayrılıp yüzüne baktı,"Ne dedin sen?"

Andrew kızın çenesine elini götürüp,"Artık Natalie yürüyemiyor Bilge."diye fısıldadı. "Bacakları tutmuyor, onun o narin, kuş kadar ki bedenini kaldıramıyor sevgilim."

Bilge donakalmıştı ve gözleri doldu. "Ciddi olamazsın."dedi yanağından akan yaşla.
Andrew,"Keşke."dedi omuz silkip. "Ama gerçek bu."
Bilge adama sımsıkı sarılıp başını göğsüne yasladı ve sessizce ağlamaya başladı.

Çok üzülmüştü.

Çok.

**

Jennifer sinirle Olivia'ya,"Geldi yani o sürtük!"diye homurdandı. "Osmanlı tohumu! Barbar kadın!"Olivia iç çekti "Lord Andrew dediklerinizi duyarsa sizin için iyi olmayacağa benziyor Kontes Jennifer."

Jennifer çatık kaşlarla, alev atan yeşil gözlerini yaşlı kadına çevirdi,"Ne dedin sen?"

Olivia önündeki hamuru açmaya devam etti. Bilge'ye çörek yapacaktı. Şüphesiz Bilge çöreği çok seviyordu, yediğinde küçük Lord Harry'e bol bol süt olacaktı.

Aslına bakarsanız Olivia da Bilge'ye kırgındı. Sebebi çoktu.
Genç kızın malikanedeki kimseye hiçbir şey demeden çekip gitmesi...
Olivia hani kimse değildi?
Olivia onu hiç olmamış kızı gibi görmüştü.

"Lordumuz ilk gece gayet sert ve sinirle malikanede ki herkesi uyardı Kontes." Unlu hamuru havaya atıp tekrar tezgaha çarptı. İyice yoğuruyordu. Jennifer onu deli ettikçe dıştan sakin cevaplar veriyor ama içteki öfkesini hamurdan çıkartıyordu.

"Ne dedi ki Andrew?"

Olivia Kontes 'in lorduna ismiyle seslenmesine sinirlenmiş, refleksle kafasını kaldırıp karşısında toz pembe elbisesi, bukle bukle sarı saçları ve koca topuzuyla ona bakan kadına bakmıştı.

"Windsor Düşesi Leydi Daisy Bilge Windsor'a," bile isteye tam adını söylemişti. "Saygısızlık yapanı meydanda kazığa oturtacağını söylediler Kontes Jennifer."

Jennifer uzun tırnaklı ellerini öfkeyle yumruk yapıp dişlerini sıktı. Bakışlarını mutfaktan bahçeye çıkan tahta kapıya çevirip derin bir nefes aldı ve tekrar kinle, öfkeyle, sinirle yaşlı kadına döndü. "Bir daha o barbar Türk 'e yanımda tam adıyla seslenmeyeceksin." Elbisesinin eteğini havaya uçurup arkasını döndü ve hışımla mutfağı terk etti.

Olivia arkasından,"Kudur sarı çiyan."diyerek göz devirdi.

Jennifer tekerlekli sandalye ile uşağın sürdüğü kızına baktı ve ,"Günaydın Natalie, bebeğim."diyerek gülümsedi.

Natalie,"Günaydın Kontes,"dedi şirince,"Babam Lord Andrew dönmüş dediler."

Jennifer kızına yaklaşıp Thomas'a öfkeyle,"Çekil şuradan!"diye kızdı ve tekerlekli sandalyeyi kendisi sürmeye başladı.
Kızıyla birlikte bahçeye çıktılar. "Döndü Natalie baban. Ancak tek gelmedi maalesef annesinin meleği."

Natalie kafasını çevirip başında arabasını iten annesine baktı,"Kimle geldi?"

"Cici annenle hayatım,"diye yapmacık yapmacık kıkırdadı ve dişlerini sıktığını belli etmeden,"Ondan seni görmeye tenezzül etmedi babacığın."dedi.

Natalie,"Nasıl yani?"diye sordu hüzünle.

"Yanisi güzel leydim," Jennifer kafasını eğerek dolu dolu gözlerle ona bakan kızına gülümsedi,"Baban tüm sevgisini o kadına vermekten bizi tekrar görmemeye başladı."

Natalie 'nin gözünden bir damla yaş aktı. "Babam beni sevmiyor mu artık?"

Jennifer tam ağzını açıp onay verecekti ki arkadan gür ve sınırlı ses,"Baban seni çok seviyor Natalie!"diye engelledi kadını.

Jennifer dona kaldı. Beyaz yüzü birkaç ton daha attı, kireçe döndü.
Andrew sinirle eski karısı ve kızının yanına gidip Natalie'nin tekerlekli sandalyesinin önüne geçti ve diz çökerek kızına gülümsedi. "Baba seni çok seviyor."

Natalie parlayan gözleriyle gülümsedi,"Ama Kontes Jen-"

Andrew kızın alnına bir öpücük kondurup,"Kontes Jennifer her düşündüğünü doğru sanıyor güzel kızım."diye kesti cümlesini.
Kafasını kaldırıp Jennifer'a baktı. "Çalışma odama geç Jennifer."

Jennifer korkuyla kendisini savunmak istedi.

"Lordum ben-"

Andrew,"Sana. Çalışma. Odama. Geç. Dedim!"diyerek her bir kelimeyi dişlerini sıkarak bastırdı. Jennifer yutkundu. Kafasını hızla sallayarak malikaneye geri döndü.

Andrew tekrar kızına dönüp,"Sana Leydi Bilge'yi getirdim güzel kızım."dedi.

Natalie dudak bükerek, titreyen sesiyle konuştu.
"Kontes Jennifer Leydi Bilge'yi benden çok sevdiğinizi söylüyor lordum."

Andrew kızının yanağını sevdi. "Bana baba de Natalie." Natalie yutkunup kafasını salladı. "Onu daha mı çok seviyorsunuz baba?"

"Hayır güzel kızım, Leydi Bilge'yi senden daha fazla sevmiyorum." Andrew gülümsedi. "Sana Osmanlı 'dan bir sürü güzel şeyler aldım. Lokum aldım, kolonya aldım, macun aldım, akide şekeri, baklava-"

Natalie 'nin göz yaşları aniden dindi ve sevinçle bağırdı,"Baklava mi aldınız!"

Andrew erkeksi kahkahası ile,"Evet sevgilim."dedi. "Baba sana sevdiğin her şeyi aldı."

Natalie babasına sımsıkı sarıldı."Teşekkür ederim babacığım."

"Bende gelebilir miyim?"

Uzaktan onları izleyen Bilge yüzündeki sıcak tebessüm ile onlara seslendi. Andrew ve Natalie sarılmayı kesip ona bakınca onların bu anını bozduğu için kendisinden utandı.

Andrew,"Gel Bilge."dedi ayağa kalkıp pantolonunu sirkeleyerek. "Natalie özledin mi Bilge'yi?"

Natalie dudak büzdü. "Bilmiyorum, Leydi Bilge niye gitti niye geldi hiç anlamadım."dedi.

Bilge,"Gitmem gerekti,"dedi omuz silkerek ve Andrew'in yanına geçip Natalie'ye baktı. "Ben seni çok özledim ama Natalie."

Natalie ilk defa birinin onu özlediğini söylemesi ile şaşırdı,"Beni mi özledin?"

Bilge kafasını salladı ve gülümsedi. "Seni çok özledim."

Natalie kaşlarını çattı. Anlamamıştı. "Ama ben sana hiç iyi davranmıyorum ve seni sevmiyorum?"

Bilge omuz silkti,"Yine de ben seni çok seviyorum ve çok özlüyorum."

Natalie şaşkınlıkla babasına baktı. "Leydi Bilge beni özlemiş baba."

Andrew tebessüm etti,"Hemde çok özledi."

**

Jennifer çalışma odasının camından kızıyla konuşan Bilge'yi öfkeyle izledi.
Thomas yanındaydı, gözcülük ediyordu.
"Thomas,"dedi. "Bu Bilge denilen aşiftenin bir aşığı maşığı yok muydu Osmanlı da bulamadın mı!"

Thomas başını öne eğmiş,"Bazı duyumlar aldım Kontes,"dedi. "Ancak bilmiyorum -"

Jennifer öfkeyle adama döndü ve göğüslerine sakladığı altın dolu keseyi çıkartıp herifin yüzüne attı. Thomas kafasına çarpıp yere düşen altınları alarak Jennifer 'a baktı. Jennifer,"Konuş!"diye emir verdi.

Thomas,"Leydi Bilge'ye aşık olmuş beş erkek varmış."dedi direkt. "Biri Beylerbeyi Ata'nın oğlu Cengiz. Birkaç kere leydi Bilge henüz hamileyken beraber boğazda gezintiye çıktıkları söyleniyor."

**

Bilge güldü, Andrew karısının gülüşü ile dudaklarına eğilip bir öpücük kondurdu ve,"Natalie şaşırdı,"diye tebessüm etti.

Bilge kafasını salladı ve kollarını kocasının boynuna dolayarak burunlarını birbirine sürttü. "Bende tepkisine şaşırdım."

Andrew kızın belindeki elleriyle vücutlarını iyice birleştirip,"Neden leydim?"diye sordu sessizce.

"Bilmem,"dedi Bilge dudakları birbirine değip ikisinin de tüylerini diken diken etti. "Konu neydi unuttum şu an."
Andrew kafasını geriye atarak kahkaha attı,"içmeden sarhoş mu oldun sen bakayım?"

Bilge kafasını salladı ve adam tekrar ona yaklaşınca,"Ben içmedim de sen su gibi içiyorsun."dedi.

Andrew fısıldadı. "Sadece üç bardak viski."

"Ama hala sarhoş değilsin."

Andrew,"Beni sadece senin aşkın sarhoş ediyor leydim,"dedi şöminenin ateşi sanki yüreğinde korlanıyordu.

Bilge,"Öyleyse öp beni,"dedi arzuyla. "Her şeyi unutturacak bir şekilde öp beni Andrew."

Andrew kafasını salladı, kıza tam istediğini verecekti ki odanın kapısı aniden açıldı.
Edward bir eli kapı kulpunda diğerinde tuttuğu tabancasıyla şaşkınlık içinde Andrew 'in çalışma odasındaki çifte bakıyordu. "Andrew?"dedi önce. Sonra iyice idrak edip,"Daisy?"

Bilge ve Andrew direkt birbirinden uzaklaşıp boğazlarını temizlediler.

Bilge yavaş yavaş kaydı odanın bir ucuna. "Merhaba Lord Edward,"diyerek utançla gülümsedi.

Edward odaya girip kapıyı ardından kapattı ve anlam vermeye çalışan çatık kaşları ile,"Andrew?"dedi.

Andrew iç çekti,"Gel Edward. O tabanca da ne?"elini işaret etti. "Düello mu yaptın gelmeden önce?"

Edward kafasını eğip elinde tuttuğu antika tabancaya sonra kaldırıp abisine baktı. "Hayır,"dedi. Hâlâ kafası karışıktı. "Havele geçirmiyorsam doğru mu görüyorum?" Bilge'ye döndü. "Sen geri gelmişsin."

Bilge utanarak kafasını salladı. "Evet lordum."

Andrew bu durumdan sıkılıp,"Ne için geldin Edward?"diye sertçe sordu.

Edward,"Ben şeyden geldim,"dedi hâlâ yaşadığı şaşkınlıkla kafası karışmıştı.
Bilge'yi görmeyi gerçekten beklemiyordu.

Kendi zamanına geri döndüğünü düşünmüştü. "Bu tabancayı ofise Jennifer 'ın babası Kont Brandon gönderdi."

Bilge göz devirip,"Bir isim daha,"diye fısıldadı.

İki adamda kızın ne dediğini anlamadı ve ona dönüp bakınca Bilge utanıp kızardı,"Ben sanırım Atilla'nın yanına gideceğim, uyanmış olabilir."

Kapıya hızlı adımlarla gitti. Dönüp iki lorda da selam verdi ve çıkıp koşar adım merdivenlere yöneldi.

Edward,"Daisy gelmiş."dedi papağan gibi tekrar. Andrew çalışma masasına Edward da karşısındaki deri koltuğa oturdu.

Andrew,"Geldi."dedi ve kardeşinin bu kadar şaşırmasına anlam veremeyecek,"Bunda abartılacak ne var da bembeyaz kestin Edward?"diye sordu sinirle.

"Atila da kim?" Edward ağabeyinin sorusunu duymazdan geldi. "Uyanmıştır dedi?"

Andrew yandan tebessüm etti,"Bilge gittiğinde hamileydi hatırlıyor musun Edward?"

Edward yeşil gözlerini belerterek,"Hadi canım!"diye seslice şaşırdı.

Andrew keyifle kafasını salladı,"Evet, aynen öyle. Oğlum."

"Erkek mi!"Edward daha çok şaşırdı. Andrew,"İsmi de Atila değil,"dedi. Bu isim canını sıksa da Bilge için alışacaktı. "Atilla."

Edward küfür etti "Hassiktir oradan."

Andrew sıkıntıyla saçlarını dağıttı,"Hiç sorma."

"Kral delirecek."

"Umurumda değil?"

"Tanrının kırbacı Atilla değil mi?"Edward emin olmak için tekrar sordu.

Andrew,"Aynen de o."dedi.

"Papa kabul etmeyecek."

"Papa-" Andrew düşündü. "İkinci bir ismi daha var. Harry. Papa onu bilse yeter."

"Felaket."dedi Edward ama kahkaha attı sonra. "Bilge'deki cesarete bak. Bile isteye seçtiğine kutsal ana üzerine yemin edebilirim."

"Bende ederim."diyip iç çekti Andrew.

"Gel gelelim bu tabancaya."diye iç çekti Edward ve abisinin çalışma masasına sertçe koyup,"Bu yaşlı Kont aklınca bizi tehdit ediyor."dedi.
Dudak büzdü,"İlk başta bu ne cesaret, amacı ne diye düşündüm ama odaya girdiğimde gördüğüm manzara ile şimdi daha iyi anlıyorum ki Jennifer seni babasına şikayet etmiş."

Andrew göz devirdi,"Babasını da onu da İngiltere den silebilecek güçteyim."

"Kont Brandon Fransa kralı ile diplomatik ilişkilerini sıcak tutmaya başlamış."diye uyardı Edward. "İskoçya'yı yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyorlar."

Andrew çatık kaşlarla küfür etti.
"Vatan haini pezevenk."

Edward omuz silkti."Tabanca bir not ile geldi. Sözde bana hediye olarak göndermiş ama altındaki ima çok açık. Ben de bu tabancayı sana vermek istiyorum Andrew. Yeri ve zamanı geldiğinde birlikte ateşleyelim diye."

Andrew uzanıp tabancayı aldı ve incelemeye başladı. "Ağır bir tabanca."

Edward,"Evet esasen kullanışsız."dedi.

Andrew tabancanın mermi konulan silindirini çıkartıp içindeki kurşunlara baktı. "Sen mi doldurdun dolu mu geldi?"

"Dolu geldi." Andrew başını tabancadan kaldırıp kardeşine baktı,"Resmen meydan okuyor."

Edward,"Kaşınıyor."dedi. Andrew sertçe mermi yerini kapatıp,"Aldık mesajı."dedi.

Edward,"O zaman gidip yeğenimi görmek isterim?"diyerek gülümsedi.

Andrew,"Hadi o zaman."diyip eliyle dizlerine vurdu. İki genç adam ayağa kalktı,"Merak ediyorum sana mı benziyor Bilge'ye mi?"

Andrew,"ikimize de."dedi. "Bakışları biraz ben ama sanki."

Beraber merdivenleri inip hole geçtiler. Sonra da büyük salona girerek Natalie ve Jennifer 'ı gördüler. Andrew kızı için Jennifer'ın rahatsızlık veren varlığını görmezden geldi.

Edward,"Natalie!"diye bağırdı keyifle. "Amcasının güzeli."

Andrew yanından elindeki pastayla geçen yaşlı hizmetliye,"Olivia git Bilge ve Harry'i aşağı çağır gelsinler."dedi.

Olivia kafasını hızla sallayarak önce pastayı sehpaya bıraktı sonra merdivenlere koştu.

"Harry kim baba?"diye sordu Natalie amcasına cevap vermeden.

Edward,"İyice Jennifer oluyor bu,"diye fısıldadı Andrew 'e. İki kardeş yan yana üçlü altın yaldızlı kanepeye oturdular.

Andrew,"Hiç sorma."dedi aynı fısıltı ile ve iç çekti. "Harry senin küçük kardeşin Natalie."

Natalie kaşlarını çattı. Jennifer ise şok olmuştu.

ANDREW BİLGE'NİN BAŞKASINDAN PEYDAHLADIĞI ÇOCUĞA GAYRİ MEŞRU BABALIK MI EDECEKTİ!!

Küçük kız,"Kontes Jennifer ne zaman doğum yaptınız?"diye sordu kafasını sarışın kadına çevirip.
Jennifer kahkaha attı.
Kadın, sinirini yapmacık gülüşü ile kapatıp,"Lordum,"dedi. "Leydi Bilge'nin bir çocuğu olduğunu bilmiyorduk."

Andrew kafasını çevirip bordo elbisesi, derin göğüs dekoltesi ile ona bakan kıza,"Çocuğumuz var evet."dedi.

Bilge ve Olivia tam o sırada merdivenlerden iniyordu.

Olivia kucağındaki oğlan çocuğunun güzelliği karşısında büyülenmiş sürekli ona bakıyor ve gülümsüyordu.

Bilge ise onları bu haline mutluydu.
Sanırım Bilge bu lanet malikaneye artık gerçekten evi gibi görüyordu.

Derken kafasını çevirip salonda oturan kişilere baktı Bilge.

Jennifer,
Natalie,
Andrew,
Edward,
Ve ayakta bekleyen Thomas.

Thomas,"Leydi Bilge geldiler efendim!"diye destur verdi.

Edward merakla ayağa kalktı. Andrew kalkmadı ama Andrew dışında herkesin kalkıp selam vermesi gerekiyordu.
Jennifer kalkmayınca,"Kalk. Ayağa. Jennifer."diye her kelimeyi bastıra bastıra uyardı onu.

Jennifer,"Daldım lordum affedin."dedi ve hızla kalktı.

Edward,"Olivia onu bana getir."dedi ve Bilge'ye döndü,"Kucağıma alabilir miyim leydim?"

Bilge mutluluk içinde kafasını salladı,"Lütfen,"

Edward yaşlı tonton ve önünde beyaz önlüğü ile gezinen kadının Atilla'yı ona uzatması ile uyuyan küçük bebeğe baktı,"İsa aşkına,"diye fısıldadı. "Bu çok güzel bir bebek."

Bilge'nin gözleri doldu.

Daha önce Atilla'nın sadece bir büyükbabası bir de annesi vardı.

Ancak şimdi kocaman bir aileye sahipti.

Bir amcası, büyük annesi, bir kardeşi vardı.

Her şeyden öte,

Babası yanındaydı.

Edward, Andrew 'e baktı. "Andrew,"dedi ve yanına yürüdü. Andrew keyifle,"Efendim kardeşim?"diye sordu.

Natalie ilginin birden küçük bebeğe gitmesine üzülmüş hüzünle kafasını eğmişti.

Bunu fark eden Bilge,"Aman tanrım Natalie,"diyerek kıza yaklaştı,"Ne güzel bir elbise bu üstündeki."

Jennifer, Bilge tam kızının tekerlekli samdalyesini tutacakken kendisine çekip,"Sağ olun Leydi Bilge."diye somurtkan bir terslemeyle engelledi.

Natalie, Bilge'ye,"Annem Kontes Jennifer seçti."dedi.

Bilge,"Büyümüşsün Natalie."dedi. "Kocaman olmuşsun,"

Andrew gülümsedi,"Daha da büyüyüp senin gibi güzel bir leydi olacağına inancım sonsuz."dedi.

Natalie,"Ben Leydi Bilge gibi olmak istemiyorum!"dedi direkt. "Annem daha güzel, onun gibi olmak istiyorum!"

Jennifer yapmacık kahkahası ile,"Teşekkür ederim hayatım,"dedi.

Bilge gülümseyerek Andrew 'e döndü. Adam kaşlarını çatmıştı. Bilge Jennifer ve Natalie'ye arkasını dönerek,"Sakin ol Andrew."diye dudaklarını oynattı. Sonra adamın yanına gidip oturdu ve,"Natalie'nin beni daha çirkin bulması çok normal ve emin ol ki umursamıyorum."

Andrew kızın bu tepkisine şaşırıp,"İngiltere'de hangi leydinin yanına gitsen bu durumda Natalie'nin dediğiyle ya ağlar ya da kriz çıkarır Bilge."dedi sessizce.

Bilge,"Unutma Andrew,"dedi. "Ben Osmanlı 'dan geldim."

Andrew gülümseyerek Bilge'nin etekleri üzerine bıraktığı elini tuttu ve yavaşça öptü,"Unutmam leydim."

Sonra herkes şaşkın şaşkın bebeği izleyen Edward'a baktılar. Andrew,"Ne oldu Edward?"diye sordu keyifle.

Edward kafasını kaldırıp,"Şaşkınım."dedi ve bebeği Bilge'ye verip,"Çok güzel bir oğlan."dedi. "Etkileyici bir yüzü var."

Bilge oğlunu alıp,"Teşekkür ederim."dedi ve içinden sonsuz kere maşallah çekti.
Andrew karısının kucağındaki bebeğin başına eğilip bir öpücük kondurdu. "Babasının bir tanecik aslanı." Fısıldadı. Natalie duysun istemedi.

Aniden Natalie,"Ben gidebilir miyim?"diye sordu.

Jennifer kızdı,"Neden?"

Natalie 'nin gözleri yaşardı. "Karnım ağrıyor."

Jennifer,"Hadi ama Natalie. Birazdan yemek yersin geçer." Dedi ve duymazdan geldi.

Natalie kafasını salladı ancak göz yaşı yanağından öylece aktı gitti.

Bilge dirseği ile çaktırmadan Andrew 'i dürttü.

Andrew ona bakınca "Lütfen git ve Natalie'yi öp Andrew,"diye fısıldadı.

Andrew,"Pekâlâ,"dedi ve ayağa kalkıp,"Natalie."dedi. "Karnın ağrıyorsa seni kucağıma alarak dışarda gezdirebilir miyim acaba?"

Natalie burnunu çekip,"Olur baba."dedi.

Jennifer,"Bende size eşlik e-"diyecekken Andrew öfkeyle,"Hayır."dedi.

Natalie,"Lütfen baba,"diyerek burnunu çekti tekrar. "Kontes Jennifer 'da gelsin."

Andrew derin bir nefes alarak göğsünü şişirdi ve Bilge'ye döndü.

Bilge,"Sorun yok ,"dedi dudaklarını oynatarak.
Jennifer bu manzarayı çatık kaşlarla izledi.

Koskoca Andrew Albert Windsor karısının sözü ile hareket ediyordu.

Olacak iş değildi!

Andrew tebessüm etti ve,"Pekâlâ Natalie."dedi. Kızına iyice yaklaşıp eğildi ve tek hamlede kucakladı.

Andrew kucağındaki kızının yanağını öptü ve gülümsedi. Natalie babasının yüzüne baktı,"Baba çok yakışıklısınız."dedi hayranlıkla. Andrew karizmatik bir sesle kahkahasıyla,"Teşekkür ederim güzel kızım,"dedi.

Jennifer kıkırdadı,"Öz babasısınız lordum." Sonra aniden somurtup,"Lordum,"dedi. "Leydi Daisy'nin gayri meşru çocuğunu kabul etmenize gerçekten de şaşkınlıkla karşıladım. " Andrew kızı kucağındayken Jennifer'ı azarlamak istememişti. Dişlerini sıktı ve hiç ona bakmadan yeşil, yemyeşil bahçesinde yürümeye devam etti. "Sen kafanı omzuma koyup uyu bence Natalie."dedi sakin kalmaya çalışarak.
Natalie babasının rica gibi duran emrine karşılık verdi. Jennifer susmadı,"Gerçi Leydi Daisy'nin gözü içerde olsaydı kaçmaz gitmezdi. Bence siz bu kadına biraz fazla yüz verdiniz lordum. Siz-"

Andrew kafasını Jennifer 'a çevirmesi ile sarışın kadın korkuyla devamını getiremedi. Andrew,"Biraz daha konuşursan Jeni,"dedi sertçe,"Konuşacak bir dilin olmayacak."

Jennifer,"Yanlış ne söyledim Lordum?"dedi korkuyla. "Leydi Daisy gitti geldi kucağında bir bebek. Sizden olmadığı çok açık! Bebek minnacık!"

Andrew sabır çekti. Susup ilerlemeye devam etti.
Neyse ki Natalie uyumuştu. Küçük kız babasının güven veren kollarında huzurla yummuştu gözlerini. Onu uyandırmak istemedi Andrew.

"Ayrıca Leydi Rose, yargılanmasını istediği için çoktan kralın yolunu tutmuş olmalı, birde gayri meşru çocuğunu duysalar evlerden ırak! Giyotin ile keserler başını!"

Andrew sinirle derin bir nefes aldı. "O benim çocuğum Jennifer."dedi. "Şimdi o siktiğimin çenesini kapat!"

Jennifer, Lord'un küfür etmesiyle dona kaldı ve yürümeyi kesti.

Lord Andrew bir kadına küfür etmişti.

İnanılır gibi değildi.
Andrew kafasını çevirip askerine işaret yaptı.
Muhafız koşarak geldi ve ,"Emredin lordum!"dedi.

Andrew kızı uyanacak diye korkup,"Bağırma beyinsiz asker, bağırma."diye kızdı. "Al Natalie'yi, odasına yatır."

Muhafız başıyla selam verip direkt küçük kızı aldı. Andrew de arkasını dönerek Jennifer'ın yüzüne bakmadan malikaneye ilerledi.

Edward,"Vay be Daisy."dedi hâlâ etkiden kurtulamamıştı. "Cidden geldin."

Bilge anlamadı,"Neden bu kadar şaşırdınız lordum?"

"Ben senin kendi zamanına gittiğini düşünüyordum da ondan."dedi. "Ancak buradasın."

Bilge iç çekti,"Hiçbir zaman kendi yıllarıma dönmeyeceğim Lordum." Hüzünlüydü ama kararı kesindi. "Andrew ve oğlumu asla bırakmayacağım."

Andrew içeri girdiğinde herkes durup selam verdi, lakin o direkt karısı ile konuşan kardeşine bakıp,"Oğlumu bana ver Edward."dedi.
Edward kafasını çevirip ağabeyine baktı ve kalkarak bebeği uzattı. "Gözlerini açtı. Bakışları aynı sen Andrew."

Bilge gülümsedi. Andrew oğlunun boynunu öpüp,"Baba seni çok seviyor Atilla."dedi.

Edward,"Gelelim şu mevzuya!"diye çıkıştı aniden. Bilge şaşkınlıkla adama döndü. "Ne oldu?"

"Bebeğin adını Atilla koyman kabul edilir şey değil Daisy!" Sarı kaşları çatıktı. Yeşil gözlerinde ciddiyet yüzündeki ifadenin stresi belli oluyordu.

Bilge'nin hamilelik sonrası atan hormonları tekrar devreye girdi ve genç kadın aniden sinirlendi. Dilinin pervazı da kemiği de yok oldu gitti. "Size mi soruyordum pardon ama!"

Edward gözlerini belerterek,"Bu nasıl bir üslup!"diye kızdı. Andrew 'e döndü şaşkın şaşkın. "Bana az önce bağırdı!"

Andrew omuz silkti. "Doğum sonrası ateşi." Umursamazca,"Boşver gitsin."dedi ve tekrar oğluna eğilip öpmeye başladı.
Koltuğa oturdu, 'Olivia."dedi.

Olivia koşarak yetişti. "Emredin lordum."

"Sofrayı kurun artık. Acıktık." Oğlunu inceledi. "Gözlerin Atilla,"diye fısıldadı. "Çok anlamlı bakıyor."

Minik bebek mayhoş bakışları ile birden tebessüm edince Andrew şaşkınlıkla,"Bana gülümsüyor!"dedi.

Bilge ve Edward kavgayı kesip Andrew'e döndüler. "Ciddi misin?" Bilge çatık kaşlarla koltuktan hızla kalkıp adamın oturduğu tekli berjere ilerledi. Gördüğü tebessüm bozuk sinirlerine kırgınlık ekledi.

Lohusalık,
Onu,
Bitiriyordu!

"Yazıklar olsun sana Atilla." Andrew kafasını kaldırıp karısına baktı,"Sebep?"

"Bana bir kere gülümsemedi de ondan." Bilge kafasını hafifçe iki yana salladı.

Andrew keyifle oğluna döndü. "Anneye neden gülmedin sen bakayım?"

Edward gür bir sesle kahkaha attı. "Koskoca Windsor Dükü Andrew Albert Windsor'un şu haline bakın, inanılır gibi değil!"

Andrew onu duymadı. Duymak da istemedi. Oğluna öylece dalmış, gitmişti.

**

Bilge, Atilla'yı emzirip yatırdıktan sonra yemeğe inmiş ve herkesin onu beklediğini görünce utanmıştı.

Andrew ,yemek masasında Bilge'nin yanına oturmasını istedi.
Edward, genç adamın tam karşısında Bilge sağ tarafında,Natalie sol ve Jennifer da Edward ile Natalie'nin ortasında oturuyordu.

Bilge oturunca,"Yiyebilirsiniz."diye komut verdi Andrew ve tam önündeki çorbaya kaşığı daldırdı ki Thomas,"Leydi Rose geldiler efendim!"diye selam verip bağırdı.
Andrew ve Edward göz devirerek dizlerinin üzerindeki ipek örtüyü ellerine alıp ayağa kalktılar. Bilge biraz korkmuş, Jennifer ise mutluluk içinde gülümsemişti.

Leydi Rose yürürken çenesini o kadar havaya kaldırdı ki Bilge boyun fıtığı var sandı. Andrew çapkın sırıtış ile,"Hoşgeldin anneciğim, gel."diyerek sofraya davet etti.

Edward da aynı yüz ifadesi ile,"Sanki içine doğmuş gibi Andrew bir servis daha koydurtmuştu leydim."dedi.

Rose ayaktaki herkesi şöyle bir inceledikten sonra Bilge'de duraksadı. "Demek aldığım duyumlar doğruymuş. Sen geri dönmüşsün."dedi kibirle.

Bilge,"evet efendim döndüm."dedi tebessüm etti ama çığlık atmaya hazırdı.

Rose yüzünü ekşitti. "Yüzsüz!" Bilge şaşırıp bu çığlıkla gözlerini belertti. Andrew kaşlarını çattı. "Yemeğe oturun derhal Leydi Rose."

Rose yüzünü buruştura buruştura Bilge'nin yanına geçti ve hep birlikte oturdular.

Çorbalar içilirken Rose sürekli Bilge'ye bakıyor, ondan tiksindiğini belli edecek jest ve mimikler yapıyordu.
Olivia kızarmış tavuğu hepsine servis ettiğinde Bilge dudaklarını yaladı.

Onun için sadece pilav bile yapmışlardı!

Andrew kızın bakışları ile nasıl tatmin olduğunu görünce keyiflendi.

Bilge bir an boş bulunup tavuğa elini attı ve Rose ise aniden ciyakladı. "Skandal!"

Natalie şaşkınlıkla babaannesine baktı. Jennifer,"Bu evde bir sürü skandal var leydim."dedi durgunca. Andrew ona küfür etmişti.
Unutmadı.
Unutmayacaktı.
Bilge tavuğu tabağa bırakıp elini mendille sildi. "Üzgünüm, dalgınlığıma denk geldi." Utandı, rezil olduğunu düşündü.

Edward,"Sanırım en güzel yeme şekli o."dedi arkadaşına arka çıkarak.

Andrew ile göz göze geldiler ve iki kardeş aynı anda gülümseyip tavuk butunu elle tuttular. Aynı anda ağızlarına götürdüler ve aynı anda ısırdılar.

Rose öfkeden deliye döndü,"Sizlere inanamıyorum!!" Ellerini öfkeyle masaya vurup ayağa kalktı hızla,"Bir barbarı eve alıp onun gibi barbarlaşmışsınız!!"

Bilge sinirle çattı kaşlarını. "Asıl siz barbarsınız!"

Andrew karısının çıkışı ile gözlerini belertti. Olaya müdahale etmeliydi.
Bilge,ona ve Edward'a atar yapabilirdi.
Öfkelenebilirdi.
Ama cazgır annesi olmazdı.
Çünkü Rose hıncını oğullarından çıkarıyordu!
Rose gibi ayağa kalkıp mendilini masaya kibarca attı ve ,"Benimle gelin leydi Rose."dedi.

Bilge öfkeyle,"Bir yemek yiyecektim ya!"diye ayaklandı. Gözleri dolmuş ağlıyordu.

Andrew, Bilge'nin arkasından dolanıp ayaktaki annesine yaklaşmışken kızın dediği lafla,"Ye şu yemeğini."diye kızdı. Bilge cevap vermeden merdivenlere yöneldi.

Andrew bunu görünce Leydi Rose'un kolunu tutup onu bahçeye çekti. Çekerken annesi ciyak ciyak kızdı ve oğlu o kızdıkça istemeden kolunu daha da sıktı.

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

124K 11.5K 38
🏆WATTYS 2020 BİLİMKURGU KATEGORİSİ KAZANANI🏆 [TAMAMLANDI] Zaman Yöneticisi Serisi - 1. Kitap Gelecek, geçmişi de içinde barındıran bir yere dönüşmü...
1.1M 46K 43
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.2M 72.7K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
4.2M 266K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...