Görevimiz Mutluluk 2

hnde_cevk

27K 1.9K 151

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... Еще

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

31- Dünya Küçük

434 38 0
hnde_cevk

Haftalar sonra evime geri döndüm. Her şey bıraktığım gibi. Annem yokluğum belli olmasın diye Meryem teyzeyle birlikte birini ayarlayıp iki haftada bir evimi temizletmiş. İlk gittiğim hafta ise hiç çıkmamış evden annem. Fatih, annemin ağlayarak son giydiğim pijamamı öpüp kokladığını söyleyince pişman oluyorum gittiğim için. Ama gitmeseydim hala aptal gibi Kenan'ın yolunu gözleyecektim.

Her odaya girişimde annemi sanki orada ağlıyormuş gibi hayal edince içim parçalanıyor. Yine bir hiç uğruna onları üzmemin vermiş olduğu ağırlık, yüreğimi sert bir zemine hızla yapıştırıyor. 'Meryem Hanım olmasa zor toparlardı.' diyor babam da. Her zaman yanında olup ona destek olmuş.

Ser verip sır vermesem de bir şeylerin ters gittiğini anlamış demek ki Meryem teyze. O olaylı gidişimden sonra dedikodulara mahal vermemek için hayatıma dair her şeyi tek ağızdan, yani annemden öğrenmek istemiş. Şaşırtıcı bir şekilde de doğruyu söylemememize rağmen sadece dinlemiş. Yargılamamış, eleştirmemiş, üzerime herhangi bir etiket yapıştırmamış. Düşünmüş, üzülmüş ve sarılmış sadece. Hatta birkaç gün bu konu hakkında hiç konuşmamış bile. Kimseyi de konuşturmamış.

Ardından annemi karşısına alıp bir abla gibi onunla konuşmuş. Beni ilk gördüğü andan itibaren nasıl sevdiğini anlatmış. Bunları yaşadığım için ne kadar üzüldüğünü de.

'Üzülmesin.' demiş sonra anneme. 'Yaşadıkları onun için hayır olacak.' Çok şükür oldu Meryem teyzeciğim. Aldım baba gibi bir hayırı, oturdum aşağıya.

Annem Meryem teyzenin bunları söylerken gözlerinin içinin nasıl dolu dolu olduğunu anlatıyor. Bu konuda biraz abarttığını düşünüyorum. Meryem teyze iyi kadın, hoş kadın ama beni kısacık bir zaman diliminde bu kadar az tanırken neden bu derece bağrına bassın ki?

Bilmiyorum, biraz tuhaf geliyor. Bekleyelim bakalım; yakında çıkar kokusu derken annem ağzındaki baklayı çıkarıveriyor.

Neymiş efendim, her şey bir yana bu işi ciddiye almak istemişler. O yere göğe sığdıramadığı, torunum torunum diye anlattığı asilzade beyimizi hakkımda münasip görmüşler.

Yeni mottoları Bade'yi ancak iyi bir evlilik kurtarır olmuş. Bakın mutlu demiyorum, iyi diyorum; çünkü evlilik iki tarafın da iyiliği üzerine kurulduğunda hayal kırıklıklarını bir kenara bırakmak daha kolay oluyormuş.

Aslında temiz iş; beklenti yok, hayal kırıklığı yok. İki taraf da birbirinin faydasını düşünüyor. Zaten çoktan çıkmış olduğun mutluluk merdivenlerinden pat pat aşağı düşmüyorsun böylelikle. Bunun yerine cesaretle adım adım o merdivenleri çıkıp mutluluğu sindire sindire yaşıyorsun.

Bu mantıklı duruma rağmen daha henüz Sude, Fatih, Atilla ve Kenan şokunu üzerimden atamamışken evlilik demeleri beni sadece güldürüyor. Çünkü normal insanlar böyle yapmaz. Öyle değil mi?

Annem böyle söyleyince kızıyor hemen. 'Ne yani normal insanlar kandırıldıklarında intikamını kendi hayatlarından mı çıkarırlar?'
Madalyanın iki yüzü var anneciğim. Bir yüzü bende. Hatam olmasa hayat bana neden böyle karşılık versin ki? Garezi mi var güneşin, havanın, güzel duyguların bana karşı? E yok. Hata kendimi küçük görmemde. Ayıp olur diye ses çıkaramamamda. Üzmemek için hayır diyemeyişimde. Fazla empati yapıp insanları kıramayışımda. Hata karşıma çıkan insanları alın yazısı sanmamda.

Kendime hazırladığım kahvaltı sofrasında tek başına bunları düşünürken üzerimdeki sabahtan kalma beyaz renkli lekeli tişörtüme bakıyorum. İşte bu tişört tam da beni temsil ediyor. Temiz ama lekesi hala çıkmamış.

Bütün kimyasalları denedim, çamaşır suyu dahil, yine de çıkaramadım. Tıpkı yaşadığım o masum anlarda insanların arkamdan çevirdikleri oyunları hayatımdan çıkaramadığım gibi.

Kesip atmam lazım ama en sevdiğim tişörtlerimden. Bu yüzden onu giyerken aynaya bakmamaya çalışıyorum. Tıpkı ruhumdaki lekeleri görmemek için aynada gözlerime bakamadığım gibi.

'İnsanda hüzün baki olunca şair kesilir dil.' der babam. Doğru. Her salona göz gezdirdiğimde, Kenan'la öpüştüğümüz, bakıştığımız anlar gelince aklıma Arapçadan Türkçeye çevrilen anlamı geniş o kelimeler gibi eksik hissediyorum kendimi. Duymazlıktan geliyorum zihnimin sesini. İstediğim kişi o olsa bile istediğim yaşam bu değil, biliyorum. Yasak olan şeyin cezbediciliği de buradan geliyor olsa gerek.

Tutunmam lazım. Acılarıma, hatalarıma, hüzünlerime... Sude her ne kadar bana Kenan'ı getireceğini söylemiş olsa bile ona da söyledim. Artık bunun geri dönüşü yok. Çıkmaz bir yoldayız biz.  Önü de yok, arkası da yok.

'Denemelisin.' diyor Sude yine de. Deneme yanılma tahtası değilim ki onunla bir bakayım olmazsa bitiririz diyebileyim. Hayatım zaten bunu kaldırabilecek kadar güçlü değil artık. Boşuna değilmiş sevda için yazılan onca türküler, masallar... Çoğu insan imkansız bir aşka mazhar olabiliyor işte şu kısacık ömründe. İlk değilim, son da olmayacağım.

Üzerimdeki tişörtü değiştirmek için yatak odasına geçeceğim sıra zil çalıyor. Bir an kalbim hopluyor. Kenan geliyor aklıma. Önce üzerimdeki tişörtün bir yanını bileği lastikli gri eşofmanımın içine sokuyorum. Sonra saçlarımın diğer yanına iliştirdiğim tel tokamı düzeltiyor, saçlarımın bir tarafını geriye atıp aynada kendime bakıyorum. Gözlerime baktığım an ruhumu boğmaya çalışan o hüzün kirpiklerime çatıyor. Hemen göz pınarlarıma hücum eden yaşlarla kirpiklerimi kırpıştırıyorum. Üstümü başımı eski haline getirip kapıyı öyle açıyorum.

Bir erkek. Uzun boylu, düzgün fizikli, aydınlık yüzlü. Saçları kumral, gür ve sık. Kısa sakalı yüzünü daha da masum göstermiş. Renkli gözlerinde tuhaf bir bilinmezlik var. Gözlerimin buğusunu silmek için hafif yana dönüyorum.

"Merhaba. Umarım yanlış bir zamanda gelmedim."

O an sesi ve yüzü sanki bir yerlerden tanıdık geliyor. Gözlerini kısarak bakıyor bana. Birkaç saniye sonra sonunda beni nerede görmüş olduğunu hatırlamış gibi gülüyor. Gülünce ortaya çıkan düzgün beyaz dişlerine bakarken boğazımı temizliyorum.

"Merhaba, buyrun."

"Biraz yoğurt mayası alacaktım. Anneannem..." Baş parmağıyla yukarı merdivenleri gösteriyor. Meryem teyzenin evini. "Anneannem özellikle sizin yoğurtlarınızı çok beğendiğini söyledi."

Utanarak gülümserken onu nerede gördüğümü hatırlıyorum ben de. Ah Meryem teyze! Torunum torunum diye bahsettiğin kişinin koca bir adam olmasına mı şaşırmalıyım yoksa o adamın Kanada'da Kenan'ı gördüğüm parkta, gölün kenarında onları izlerken yaşadığım şokla geri geri gidip çarptığım adamın olmasına mı?

"Dünya küçük sözünü bana kanıtlayan ilk kişisiniz."

O kadar şeye rağmen hiç tanımadığım birinin ilki olmak güldürüyor beni.

"O gün için kusura bakmayın. Hayatımın en zor anlarından biriydi."

Belma'nın Kenan'a bakışını, Atilla'nın hüzünlü ve zayıflamış yüzünü, Kenan'ın sırf benimle olmayı denemek için beni kendine nasıl inandırdığını itiraf ettiği o anları hatırlayınca içim bir kez daha burkuluyor. Gözlerim dolu dolu karşımdaki yabancıya bakarak yeniden gülümsüyorum.

"Duydum." diyor gözlerime bakarak. Aklımdan geçirdiklerimi bir kenara bırakıp gözlerimi kırpıştırıyorum. Sonra gözlerini kaçırmadan devam ediyor. "Kusura bakmayın. Anneannem kötü bir kadın değil, sadece bana anlatmayı seviyor."

"Anladım." Yüzüne bakmaya devam ediyorum. Hayatımı başka birinden... Yeniden konuşmasıyla içimden geçirdiğim cümle yarım kalıyor.

"Hayat hikayenizi anneannem yerine sizden dinlemek daha güzel olurdu tabi." Elindeki kaseyi öyle sıkı tutuyor ki birazdan kırılacakmış gibi. O an benimle zoraki konuştuğunu hissediyorum.

"Onun kusuruna bakmayın. Bunu söylediğim için de..."

"Yoğurt." diyorum aniden. Ona daha fazla bu eziyeti yapmalarına izin veremem. Elindeki kaseyi almak için uzandığımda yüzü kızarıyor.

Kaseyi alıp "Hemen dönerim." diyor ve mutfağa geçiyorum.

Dolaptan yeni mayaladığım yoğurttan birkaç kaşık kasenin içine koyduktan sonra boğazıma dizilen düğümler yutkunmama izin vermiyor. Bir an gözüm kararıyor ve hemen yere çömelip ağlamaya başlıyorum.

Annem ve Meryem teyze sayesinde şimdi kendimi daha da küçülmüş hissediyorum. Bu utanç verici duruma beni soktukları için onlara söyleyeceğim cümleleri tek tek kafamda sıralarken kapı ardına kadar açılıp yabancı hızla yanıma geliyor.

"İyi misiniz?" Yanıma çömelip endişeyle yüzüme göz gezdiriyor.

"Buraya neden geldiğinizi biliyorum. Başkalarını kırmamak için benimle konuşmak zorunda değilsiniz." Ayağa kalkıp yoğurt kasesini ona uzatıyorum. "Meryem teyzeye selamlar."

Yüzünün yeniden kızardığını görüyorum. Cevap vermeden yoğurdu elimden alıyor ve sessizce evden çıkıyor. Merdivenlerdeki adım sesini duyduğumda kapıyla birlikte azalan umudumu da yavaşça kapatıyorum.

Продолжить чтение

Вам также понравится

81.6K 4K 27
Yine kalbi kırık yine ağlıyorum Yine dıslandım yine yanlizim Yine dalga gecildim yine kimsesizim Bir insan kilolu diye niye dalga geçilir ki ? B...
Son Bir Defa | Texting 𝑛

Любовные романы

3.3M 99K 75
Ada: Son bir defa gör beni Ada: Son bir defa duy Ada: Son bir defa sarıl bana Ada: Son bir defa ellerimi tut Ada: İmkansız biliyorum Ada: Ama son bi...
Öğretmenim +18 Sare

Любовные романы

792K 15.5K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
Sarı Lale Mine

Любовные романы

118K 3.3K 44
"Neden beni sevmiyorsun? Neden beni görmüyor gözlerin? Gözlerinin önündeyim bir adım uzağında neden görmüyorsun beni? Seni seven bu kalbimi neden gör...