KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

9M 523K 292K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK

66.2K 5.6K 898
By Asli_Han1453

Selam,

Okuduğunuz saat ve tarihi not eder misiniz?

Keyifli okumalar, kar çiçekleri 🌤

ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM

GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK

Mutlu anlar saniyelere tabiyken, hüzne boğulmak asırlar gibi gelirdi insana. Vakit geçmek bilmezdi, akrep hep aynı yerde çakılı kalır, yelkovan bir türlü hareket etmezdi. O anlardan birinin içine hapsolmuştuk. Zaman akmıyordu.

Akif Karan'ın gözlerimin içine baka baka sarf ettiği tek bir kelime yemin ediyormuş gibi bir hisle kaplamıştı içimi.

Bırakmam, deyişi göğsümün orta yerinde bir ateş yaktı da gıkım çıkmadı. Gözlerim doldu, üzüldüğümü görürse üzülür diye gülümsedim aşağıya bükülmek için direnen dudaklarıma rağmen.

Yalancı tebessümler edilir bazen demişti annem. Yalan kötü değil midir diye düşünmüştüm çocuk aklımla. Şimdi anlıyorum; sevdiğin üzülmesin diye tebessümün de yalanı olurmuş.

"Sen verdiğin sözleri hep tutarsın," dedim güven verici bir ses tonuyla. Benim en güvendiğimdi. Eşimdi, diğer yarımdı. "Beni hiç yarı yolda bırakmadın ki sevgilim. İçim rahat o yüzden."

Göğsü iç çekişiyle yükseldi. "Tutamadığım zamanlar da oldu." dedi tadı kaçmış gibi. Bana değilde kendine söylüyormuş gibi bir hâli vardı.

Babanı sana getiremedim demişti bir sene önce. Getirmek için çok uğraşmıştı. Bunu yok sayamazdım. O zaman sinirlenip ağzıma geleni söylemiş ve onu kırmıştım. Babam getirilebilecek durumda olsaydı getirirdi, biliyordum. Ancak değildi.

"Babamı getirmek için ne kadar çok çabaladığını gördüm Akif," dedim bu dediğinin aksini ispatlamak isteyerek. "Bu kez iki kişiye söz veriyorsun. Senin yolunu gözleyen bir kişi daha var artık, kızımızı unutma."

Gece karanlığında parlayan gözleri karnıma düştü. Kirpiklerinin ucundaki nemlilik canımı sıktı. Ağlama sen sevgilim. Kıyamam ki senin gözyaşlarına.

İçli içli konuştu. "Unutmam mümkün mü?" sağ avuç içi dakikalardır göbeğimin üzerindeydi. Elinin sıcaklığı ince penye geceliğin üzerinden tenime nüfuz ediyordu. Bu sıcaklığı arayacaktım çok değil bir hafta sonra. Yatağın sol tarafı soğuk olacaktı. Yastığındaki koku kaybolup gidecekti. "Sabahtan akşama kadar aklımdan hiç çıkmıyorsunuz. Zihnim fazladan mesaiye başladı,"

Gözlerimin içi kum atılmışcasına ağrıyordu. "Benimde aklımdan hiç çıkmıyorsun ki sen..." diye itiraf ettim. Düşünmeden duramıyorum Akif. Benim aklım da fikrim de hep sen, daima sen.

Başını göğsüme yaslayan o oldu bu kez. Farklı bir yorgunluk vardı üstünde. Annesiyle ettikleri sohbetin sonuna kulak misafiri olmuştum lâkin yanlarına gitmemiştim. Baş başa konuştuklarından rahatsız etmek istemedim. Bir de Akif Karan'ın o üzgün hâlini görmeye dayanamayacakmışım gibi hissetmiştim. Onun ağladığını görmek beni kahrediyordu. Teselli etmek yerine ben de ağlar onu daha çok üzerdim.

Burnunu usulca tenime yaslayarak kokumu aldığı nefesle soludu. "Uykun gelmedi mi?" diye sordu mayışan sesiyle. Saçları hafifçe çeneme sürtündü. Çenemi mentollü şampuan kokan saçlarının arasına yasladım. Yumuşak ve parlak tutamları tenimi okşadı. "Pek değil. Sen uyuyabilirsin. Ben de birazdan uyurum,"

Uyumaktan korkuyorum aslında. Yüzünü izlemek, ezber etmek istiyorum.

Kapanan gözlerinin ardından küçük bir mırıltıyla konuştu. "Gecen iyi olsun bebeğim,"

Saçlarından öptüm sevgiyle. Kalbim yine onun sevgisiyle dolup taşıyordu. "Senin de sevgilim," dedim iç çekip. "Tüm gecelerin iyi olsun."

Benimle ya da bensiz hep iyi ol.

Saçlarını okşayarak koynumda uyuttum onu. Belimi saran koluyla beni öyle sıkı sarıyordu ki, sanki elinden kaçıp gitmemden korkar gibi. Saçlarını öptüm birkaç kez daha. Kokusu ciğerlerime taşındı her nefes alıp verişimde. Her nefes de bir damla yaş aktı gözümden.

Birini onun güzelliğine ağlayacak kadar sevmek... İmkânsız değilmiş.

Asker eşi olmanın en zor yanı zamansız gidişlermiş.

Alışırım sanmıştım ama olmuyordu. Her görev emri geldiğinde yüreğimin ortasına bir korku yerleşiyordu. Midem düğümleniyor, tek lokma yiyesim gelmiyordu.

Gitme diyemiyorum, çok korkuyorum diyemiyorum, bırakma bizi diyemiyorum.

Geri dönmeni bekleyeceğim diyebiliyorum yalnızca. Dua edeceğim, seni bekleyeceğim diyebiliyorum. Bazı şeyleri sineye çekmek kolay olmuyor ama mecburum.

Kabullenmişliklerimi reddedemiyordum. Çünkü her şeyi göze alarak çıktım bu yola. Asker eşi olmayı ben seçtim. Ömrüm onu bekleyerek geçecekti. Yüreğim hep korkuyla çarpacaktı. Tüm bunları göze aldım. Lâkin kolay olmuyordu işte. Her şey lafta olduğu kadar basit değildi.

Sabaha kadar yarım yamalak bir uykuyla yatakta döndüm durdum. Son günlerdeki sinirli hâllerinin sebebi göreve gidecek oluşuymuş meğer. Sıkıntısı olduğunu anlamıştım. Benimle paylaşmasını bekledim. Ama üzülmemem için erteleyip durdu.

Gün ağardı.

Gece yağan kar dinmiş, güneş gri yağmur bulutlarının arasından tüm ihtişamıyla gökyüzünde yükselmişti.

Yastığımı dikleştirip sırtımı oraya yasladım ve Akif Karan'ı izledim yine. Yüzüne dokunmak, sevmek istiyordum ancak uyanacağını bildiğimden yapmadım. Sadece seyrettim güzel çehresini. Kara kaşlarını, hareketsizce duran göz kapaklarını gölgeleyen gür kirpiklerini, hafifçe aralanmış olan dudaklarını ve yüzünü saran kısa sakallarını dakikalarca aklıma resmettim.

Elim baş ucumdaki abajurun altındaki telefona gitti. Ses yapmadan aldım ve kamerayı açtım. Fotoğrafını çektim sevdiğim adamın, eşimin.

Anları saklamak hüzün vermemeliydi, öyleyse telefon kameramın ardındaki yüz niçin gözlerimi dolduruyordu.

Telefonun ekranına yansıyan görüntüyle alt dudağımı üzgünce büktüm. Çok değil yedi gün sonra bunlarla yetinecektim.

Son bir fotoğraf daha çekip telefonu baş ucu çekmecesinin üzerine bıraktım. Fotoğraflar o gidince bana yoldaş oluyordu. Gün içinde aklıma geldikçe her anını kayıt altına almaya çalışıyordum. Görevde olduğu zaman açıp bakmak iyi hissettiriyordu.

Huzursuz bir ifadeyle çattığı kaşlarının üzerine parmak uçlarımla dokunup düzelmesini sağladım. Göz kapakları kıpırdadı hemen. Uykusu mesleğinin getirisi çok hafifti. Tetikte uyuyordu. Küçücük bir seste, hareketlenmede uyanıyordu.

Yüzüne yaklaşarak alnının kenarından öptüm. Başımı hafifçe geriye çektiğimde dudaklarında belli belirsiz bir tebessüm vardı.

İçimi saran kasvet bu küçücük görüntüyle dağıldı. Parmaklarımın sırtıyla yanağını boydan boya okşadım. Çene kemiğine inen parmaklarımı tutup dudaklarına taşıdı ve her birinin başına minik öpücükler bıraktı. Gülümseyerek onu seyrettim. Çok güzel bir andı. Küçük bir kavanoza saklamak isteyecek kadar güzel ve anlamlı.

"Günaydın," dedim ve elimi yüzüne çıkardım.

Gözleri kısıkça aralanmışken başını yastıktan kaldırıp dizlerimin üzerine bıraktı. Kolunu belime dolayarak dudaklarını bu kez de karnıma bastırdı. Uykulu ve çatallanmış sesiyle, "Günaydın güzellerim," dedi.

Son kelimedeki çoğul ek bile mutlu olmama yetti. Tenini sevdim usul usul.

"Babacım," uykulu sesiyle bebeğimize seslendiğinde midemdeki kelebekler kıpraştı. Dudaklarını karnıma hafif hafif bastırıp geri çekiyordu. "Uyandın mı bebeğim?" karnımı okşadı nazikçe. "Güzel kızım benim, meleğim..."

Aylar sonra ilk defa bir şey oldu. Karnımda ufacık bir hareketlenme hissettim. Yüzümdeki gülümseme anında donuklaştı. Elim ayağım buz kesti. Bunu ilk kez yaşıyordum çünkü. Bebeğimiz ilk defa hareket etmişti.

"Akif!" dedim dilim tutulmuşcasına. "Hareket etti galiba, hissettin mi sen de?"

Alt dudağını ısırmış, parlayan gözleriyle karnıma bakıyordu. "Hissettim," dedi boğuk sesiyle. "Bebeğimiz de bizimle konuşmak istiyor sanırım güzelim." onun da heyecanlandığını görebiliyordum.

Kalbim heyecandan hızlı hızlı atmaya başlamıştı. Avcumu tam olarak biraz önce hissettiğim hareketin olduğu kısma koydum. "Kızım," dedim fısıltıdan farksız. "Anneciğim," Elimin altında yine aynı hareketlilik oluştu. "Bir tanem benim..." Bebeğimiz bizimle iletişim kuruyordu. Tarif edemeyeceğim kadar güzel bir anın içindeydik.

Duygusallığım hamileliğimle birlikte doruk noktasına ulaşmıştı. Çok çabuk ağlıyor ya da sinirleniyordum.

Yanağıma süzülen damlayı baş parmağıyla yakaladı. Hafiften çattığı kaşlarıyla, "Seni ağlatmak değil mutlu etmek istiyor kızımız," dedi.

Ya da babası göreve gitmeden onunla tanışmak istiyordu. Onun sevmelerine alışmıştı bebeğimiz. Her akşam yatmadan önce onunla konuşuyor, sevgisini defalarca kez dile getiriyordu.

"Çok güzeldi Karan," çenem titriyordu konuşurken. Akif Karan dizlerimin üzerindeki kafasını kaldırıp bedenini dikleştirdi yatakta.

Elleriyle yüzüme uzanıp sicim gibi akmaya devam eden yaşları sildi usanmadan. "Bu kadar çok ağlamandan hoşlanmıyorum,"

Gecenin birikmişliği vardı üzerimde. Ağlamam bundandı besbelli.

"Sen ne zaman onunla konuşsan duygulanıyorum," dedim yakınır gibi. "İsteyerek olmuyor gerçekten." gözlerimi kuruladım. Yenileri aktı hemen. "Bak durmuyor işte." dedim dudaklarım bükülürken.

"Ben yokken de-"

Başımı bu konuşmayı reddederek iki yana salladım. "Bu konuyu konuşmayalım. Bir haftaya beş ayı sığdıralım ama senin gideceğini konuşmayalım lütfen... Dayanamam."

Konuşursak ağlayacağım çünkü. Yüreğimde mesken kuran bir korku varken nefes almaya mecalim kalmıyordu.

Yutkundu ağırca. Ağır geldi söylediklerim, anladım. Ama dilimi tutamamamıştım daha fazla. İnsandım nihayetinde, sabrım ancak buraya kadardı.

Nefesini sıkkınca verdi. "Konuşmayız, yeter ki ağlama yavrum,"

"Tamam ağlamayacağım," Gözlerimi ellerimin ayasıyla kuruladım yeniden. "Bebek odası hazırlamamız gerekiyor. Kızımızın ihtiyaçları için alışverişe çıkacağız bir de."

"Benimde aklımdaydı birkaç gündür. Cinsiyeti de belli olduğuna göre tüm ihtiyaçlarını alabiliriz."

Ağlamam sonunda dindiğinde onunla heyecanımı paylaştım. "Çok heyecanlıyım Akif. Benim yaşamadığım her mutluluğu kızıma yaşatmak istiyorum,"

"Ona yarım bir çocukluk yaşatmayacağız Berceste'm. Kızımız mutlu bir çocuk olacak."

"İnşallah canımın içi. Sen sağ ol, yanımızda ol, en önemlisi nefes al yeter bize. Fazlasında gözüm yok."

"Hep daha fazlasını iste benden kar çiçeğim. Bana dünyanın en büyük mutluluğunu yaşattın sen." deyip alnımdan öptü. "Şu ağlama işine bir çözüm bulsak iyi olacak. Gözlerin kıpkırmızı olmuş," gözlerimden öptü. "Gözlerimden öpme, ayrılık getirir derler." diye uyardım. Gülüşü çalındı kulağıma. "Batıl inanç onlar kızım," inatla yeniden öptü sol gözümden. "Akif!" dedim sinirle. "Döveceğim bak, öpme."

"Döv bakayım, nasıl dövüyorsun kocanı?"

Ona ters ters baktım. "Yapma dediğim şeyi yapma."

Babam hep gözlerinden öperdi annemin. Ayrılık getirdi onlara. Bu yüzden inanıyordum.

Suratındaki gülümseme silindi. "Sen ciddisin," dedi hayretle. "Güzelim benim, hiç öyle saçma bir şey olur mu? Biri uydurmuş besbelli."

Mutfaktan gelen tıkırtılarla bacaklarımı örten ince yorganı kenara iteledim. "Annem uyanmış. Her gün kahvaltı hazırlatıp zahmet veriyorum kadına. Ben ona yardım edeyim, sen de hazırlan birazdan Göktürk arar seni." dedim kızgınlığım sürerken.

"Zahmet vermiyorsun yavrum," dedi tane tane konuşarak. "Annem burada, bizimle olmaktan çok mutlu."

"Olsun yine de ben yapabiliyorken tüm ev işlerini onun üstlenmesini istemiyorum."

Kardeşini karşılamaya havalimanına gidecekti. Yataktan oyalanmadan kalktık. Banyoya geçip elimi yüzümü yıkarken Akif duşa girmişti.

Yüzümü havluyla kurulayıp banyodan çıktım. Rahat bir eşofman takımı giydim. Kabarmış olan saçlarımı basit bir topuz yaparak topladıktan sonra vakit kaybetmeden mutfağa geçtim. Annem kısık sesle türkü mırıldanarak salatalık dilimliyordu.

Hafif aralık duran kapının arkasında durduğumda şarkının sözleri anlaşılır oldu. "Cahildim dünyanın rengine kandım. Hayale aldandım boşuna yandım. Seni ilelebet benimsin sandım. Ölürüm sevdiğim zehirim sensin. Evvelim sen oldun ahirim sensin."

Akif'in ve babasının en sevdiği türküydü bu. Zuhal annem öyle acı bir tonda söylüyordu ki, burnumun direği sızladı. Sanki türküyü söylerken ağıt yakıyordu.

Fırından gelen zil sesiyle türkü söylemeyi bıraktı. Aradan geçen birkaç saniyenin arkasından boğazımı temizleyerek içeriye girdim. "Günaydın anne,"

Ocaktaki sütün altını kapatarak yüzünü bana doğru çevirdi. "Günaydın kuzum," dedi az önceki hüznün aksine neşeyle. "İyi uyuyabildin mi? Sancın olmadı değil mi?"

"Olmadı anne," dediğimde yanıma yaklaştı. "Gözlerinin içi kızarmış." dedi kaşlarını hafif çatıp. "Karan mı üzdü yoksa? Kulağını çekeyim onun. Kızımı ağlatmasın,"

"Hayır anne. Bebek hareket etti. Onu hissedince duygulandım,"

"Oy," dedi gözleri sevinçle parlarken. "Kuzum benim... Allah hep böyle mutluluktan ağlatsın."

"Çok güzel bir histi anne. Varlığını somut bir şekilde hissettim."

"Anne olmak ne kadar zor olsa da bazı anlarda iyi ki dedirtiyor insana. Bu da öyle bir an kızım."

Birlikte salondaki masaya kahvaltı sofrası hazırladık. Ben kahvaltılıkları taşırken arada aşırıyordum bir şeyler. İştahım son derece açılmış, neredeyse günde beş öğün yemek yemeye başlamıştım. Kendimi frenlemeye çalışıyordum ama olmuyordu.

"Berceste!" Akif'in koridoru saran yüksek sesiyle elimdeki zeytin kâselerini masaya bırakıp koridora çıktım. "Güzelim siyah boğazlı kazağım nerede?"

"Raflara bak," diye seslendim.

"Bulamıyorum, gelir misin?"

"Gelemem, sofra hazırlıyorum. İyi bak raflara."

"Hepsine baktım, yok."

"Kendin yerleştiriyorsun kıyafetlerini, nasıl bulamıyorsun aklım almıyor."

"Sen Karan'a bak istersen annecim her şey hazır zaten dolabı alt üst eder şimdi o," diyen anneme başımı sallayarak onay verdikten sonra yatak odasına yöneldim.

İçeriye girdiğimde üstsüz bir şekilde gardırobun önünde durmuş, raftaki katlı kazaklarına bakıyordu. Kapıyı kapatarak gardıroba doğru ilerledim. "Orada yoksa kirli sepetindedir," dedim. Elindeki kazakla bedenini yavaşça bana çevirdi. "Bulmuşsun işte,"

Üzerimdeki bebe mavisi eşofman takımını baştan aşağıya süzdü. Birkaç gün önce alışverişe çıktığımızda almıştık. Daha doğrusu Akif Karan hediye etmişti. Her alışveriş merkezine gidişimizde bana bir şeyler alıyordu. Yumuşak tüylü bir kumaşı vardı.

Başını bana yaklaştırdı. Yanağımı sertçe öptü. "Tek lokmalık olmuşsun yine," dedi boğuk sesiyle. Bir kez daha öptü aynı yerden. "Ne yapsam seni yesem mi?" yanağımdan çene kemiğime oradan boynuma kaydı dudaklarının sıcak baskısı. Baş ve işaret parmağıyla sweatshirtin göğsüme kadar açılan fermuarını aşağıya doğru çekerek açtı.

Ellerimi çıplak gövdesine koyup onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. "Beni kazak için çağırmadın mı sen buraya?"

"Kazak bahane yavrum," Boynumdaki dudakları öpücükten daha fazlasını yapmaya başladığında refleksle tırnaklarımı karın kaslarına bastırdım. Hırıltılı bir soluk aldı.

"Bir sürü işimiz var Akif ya sen beni sıkıştırma peşindesin," dedim sitemle.

"İşler bekleyebilir yavrum. Kocan biraz seninle ilgilenmek istiyor, keyfini çıkar."

Yüzümü geriye çekmeye çalıştım. "Kardeşin arayacak birazdan yeter öptüğün,"

"Bir şartla," dedi boynumu öpmeye devam ederken. Sakalları derimi çiziyordu. Dişlerini hafifçe sürtüyor ancak ısırmıyordu.

"Küstük biz, öpemem."

"Hayatımın anlamı," dedi içimi yakan sesiyle. "Tamam bir daha öpmem gözlerini. Seni üzmek değildi niyetim. Bu kadar kafaya takacağını bilsem, yapar mıyım?"

"Babam annemin gözlerini öperdi. Ayrılık getirdi onlara. Korkuyorum."

"Benden kurtulabileceğini mi sanıyorsun sen?" dedi beni keyiflendirmek için, serseri tavrıyla. "Ah be güzelim geçeceksin o işleri. Gönlünü kaptırdın bir kere bana. Bırakır mıyım böyle güzel hatunu?"

Güldürdü beni.

"Ha şöyle," deyip iç çekti. "Gülümse, günüm güzelleşsin. Şu ödemeyi de alsam, daha da güzelleşek günüm."

"Tamam öpeceğim," dedim. Ödemenin ne olduğunu o söylemeden anlamıştım.

Başını boynumdan çıkardığında dudaklarındaki çapkın gülümsemeye baygınca baktım. Serserilik yapmaya bayılıyordu.

Boynumu geriye atarak baktığım yüzünü süzerken, "Eğil biraz," dedim. Alt dudağını diliyle ıslatıp söylediğimi yaptı. Kolu başımın yanından uzanıp gardırobun aynasına yaslandı. Dudakları böylece öpebileceğim yakınlığa ulaşmıştı. Ellerimle yüzünün iki yanını kavradım. Yeni yeşeren sakallarını avuçlarıma batmıştı.

Sağ yanağından öptüm önce. "Öpüşme delisi oldun iyice," dedim söylenir gibi ama bu durumdan şikâyetçi olduğum söylenemezdi.

"Dudaklarının verdiği hazzı hiçbir şey vermiyor, bağımlın oldum yavrum."

Dudaklarına yaklaştığımda çenemi saran parmaklarıyla sabırsızca dudaklarımızı buluşturdu. Başımın yanına yaslanan kolu aşağıya kaydı. Belimin arkasına inen eliyle beni gövdesine doğru sertçe çekti. Dudaklarımı öyle şiddetle öpüyordu ki omuzlarına tutunmak zorunda kaldım. Yumuşak bir başlangıç beklerken bu kadar sert bir öpüşme beklemiyordum. Belimden aşağıya kayan parmakları tenime gömüldü. Nefesim kesintiye uğrayınca bir miktar uzaklaştım.

Benim derin derin nefes alıp verişimi sırıtarak izliyordu. "Nefesim kesildi," dedim parmaklarımla ağzını kapatmaya çalışarak. İşaret parmağımı dişlerinin arasına kıstırdı. "Isırmadığın bir o kalmıştı," diye homurdandım. Ancak o ısırmak yerine parmağıma dilini değdirdi. Hissettiğim ıslak ve sıcak temasla boğazım kupkuru oldu. Kesinlikle böyle bir şey beklemiyordum. Dişlerini açtığında parmağım yavaşça onun esaretinden kurtuldu. "Isıracağımı kim söyledi?"

"Sen çok..." dedim sertçe yutkunup.

Elmacık kemiğimi okşadı. "Ben çok?"

"Hamileyim ben," dedim sinirle. "Uğraşma benimle,"

"Biliyorum," dedi boğuk sesiyle. Dudakları dudaklarıma çarpıyordu konuşurken. "Çocuk yaparken ben de oradaydım,"

"Akif Karan, ne utanmaz arlanmaz bir adamsın sen!"

Baş parmağıyla alt dudağımın kenarını okşadı. "Bir sana, biliyorsun."

Göğsüne konumlandırdığım elimi boynuna doğru kıvırdım ve parmak uçlarıma basarak dudaklarına uzandım ve kasıklarımı yakan sancıdan kurtulmak için bu kez onu öpen ben oldum.

"Bir tek bana olabilir zaten," dedim uzaklaştığımda.

"Kıskanınca çok seksi oluyorsun,"

"Aklımı karıştırma," dedim kaşlarımı çatarak.

İç geçirdi. "Berceste, seni o kadar çok seviyorum ki bebeğim. Bazen müptelası olduğum güzel yüzünü severken her yanını öpüp ısırasım geliyor."

"Ben de seni çok seviyorum ama severken senin gibi haşinleşmiyorum hayatım,"

"Bir kere haşinleşene..." burnunu yanağıma sürttü. "Bedenimde ısırık izlerini taşımayı seviyorum, biliyorsun."

"Konuyu yine buraya getirdin ya... Kudurma iki dakika!"

Dudaklarının arasından sızan nemli nefes yanağımı ısıtıyordu. "Yirmi yedi yıl boyunca eşini beklemiş bir adam var karşında. Olsun o kadar,"

Etkilenmedim diyemezdim. "Akşam sevgi paylaşımı yaparız öyleyse."

"Hmm," dedi genizden. "Sabırla akşamı bekleyeceğim."

Zil çalınca kendimize geldik. Akif Karan şakağımdan öpüp kazağı çıplak gövdesine giydi. Kapıya doğru yürüdüğüm sırada annem koridordan seslendi. "Kızım, kargo gelmiş sana."

Akif Karan'a baktım omzumun üzerinden. Aynanın karşısında saçlarına eliyle şekil veriyordu. "Sen bir şey mi almıştın?"

"Hayır," dedi işini bitirip yanıma adımlarken.

Kapıya vardığımızda annem elindeki paketle birlikte kapıyı kapatıyordu. "Al annecim, sana gelmiş." deyip mutfağa geçti.

Paketi açtığımda içinde beyaz bir kutu vardı. Akif Karan kutuyu dikkatle elimden aldığında karşı çıkmadım. Kurdelesini çözüp sert karton kapağı yavaşça yukarı kaldırdı. Kutunun içinde toz pembe bir bebek elbisesi vardı. Elbiseyi kutudan çıkardığımda altından bir not çıkmıştı.

Güzeller güzeli yeğenim ailemize hoş geldin, sefalar getirdin. Sağlıkla doğacağın günü bekliyoruz, dayıcım.

Bozkurt Ailesi

Argun abim kızıma ilk elbisesini almıştı. Notu okurken gözlerim dolmuştu. Akif Karan kolunu omzuma sardı. "Şşt, hemen doldurma gözlerini."

"Beni gerçekten kardeşi yerine koyuyor ya... Sanki kan bağımız varmış gibi hissediyorum."

"Bazı insanlarla kan bağın olmadan da kardeş oluyorsun Berceste. Argun, Defne ve Tuğrul benim için candan öte, kardeş bildim hep."

Gözlerimi sildim. "Arayıp hediye için teşekkür edeyim."

Odadan telefonumu alarak Argun abimi aradım. "Efendim abicim," diye açtı telefonu. "Argun abi," dedim biraz önceki duygusallığım sürdüğünden sesim biraz pürüzlüydü. "Abicim iyi misin? Kötü bir şey yok değil mi?"

"İyiyim abi endişelenme. Hediyeni az önce teslim etti kurye. Çok teşekkür ederim."

"Rica ederim abim. Güzel günlerde giysin minik yeğenim."

"Abi iyi ki varsın, gerçekten. İyi ki tanımışım seni, Defne'yi... En zor zamanımda bana evinizi açtınız. Bu iyiliğinizi ölsem unutmam."

"Biz aileyiz Berceste. Aynı kanı taşımasak da, aynı karından doğmamış olsak da Akif de sen de benim kardeşimsin. Ne zaman ihtiyacınız olursa buradayım ben. Çekinmeyin olur mu?"

"Teşekkür ederim," Akif yanağıma düşen yaşları sildi.

"Karımı ağlatıyorsun Argun," dedi Akif Karan sitemle.

Argun abim, "Beni kocanla papaz etme abicim." dedi gülerek.

Küçük bir sesle burnumu çektim. "Kızım ilk elbisesini çok beğendi, teşekkür ederiz dayısı."

"Doğunca hediyeye boğacağım ben onu. Yeter ki bana dayı desin."

Akif Karan kaşlarını çatarak homurdandı. "Sen amca olacaktın ulan, zorla dayı ilan ettin kendini."

"Oğuz Kağan, Berceste'ye hala dediği gün benim amcalık rafa kalktı aslanım. Göktürk'le devam et sen yoluna."

Akif gülümsedi. "Canın sağ olsun kardeşim. Berceste'nin yüzünde güller açtırdın hediyenle. Eyvallah Argun. Harbiden eyvallah."

"Ne demek kardeşim. Aile olmak bunu gerektirir."

Argun abi ile yaptığımız telefon konuşması sonlandığında Göktürk aramıştı. Akif onu havalimanından almaya gidince biz de kahvaltı için onların gelmesini bekledik.

Göktürk annesine sarılmış hasret giderirken onları uzun bir müddet ayırdığım için üzüldüm. Zuhal annem çocuklarına hem annelik hem babalık yapan bir kadındı. Akif Karan da ona çok bağlıydı ancak Göktürk'ün ayrı bir bağlılığı vardı. Belki de bunda babasını hiç görmemiş olması etkiliydi.

"Yengem," dedi bana sarıldığında içtenlikle. "Nasıl özlemişim var ya..." Ellerimi sırtına koydum. "Ben de seni çok özledim Göktürk."

Yüz yüze geldiğimizde, "Kızmayacaksan bir şey söyleyeceğim," dedi. Merakla, "Söyle, neden kızayım?" dedim hemen. "Yeğenim seni güzelleştirmiş." Hepimizi güldürdü konuşması. Yalandan alınganlık gösterdim. "Önce güzel değildim yani,"

Başını omzuna doğru yatırdı. "Bundan korkuyordum ya... Vallahi onu kast etmedim. Hep güzelsin güzeller güzeli yengem ama şimdi bebekten dolayı kilo almışsın biraz-" konuşmasını yarıda keserek abisine baktı. "Sıvıyorum değil mi şu an?"

Akif Karan gülerek, "Hamile bir kadına kilolu diyerek yürek yediğini gösterdin koçum," dedi.

"Yok yok, yanlış anlamadım. Kilo alınca yüz hatlarım toparlandı biraz. Rahat ol ablacım, ne demek istediğini anladım ben."

"Huh," dedi soluklanarak. "Ben baya açım, sofraya geçsek?"

"Her şey hazır zaten oğlum. Sen üstünü değiştir önce. Yolculuk yaptın kaç saat onlarla oturma," dedi Zuhal annem.

Göktürk bu durumdan pek hoşnut olmasa da annesinin dediğini yapmak üzere Akif Karan'ın gösterdiği odaya ilerledi.

Göktürk tüm neşesiyle gelmişti evimize. Kahvaltı soframıza renk getirmişti. Buraya gelmeden önce Duha'yla birlikte Uludağ'a gitmişler ve benim için Bursa'dan kestane şekeri getirmişti. Kestane şekerini sevdiğimi Akif söylemişti muhtemelen. Kahvaltımı yaptıktan sonra kaşla göz arasında iki tanesini yemiştim.

Öğlene doğru alışveriş yapmak için Akif'le birlikte bebek mağazasına gelmiştik. İlk aldığımız şey yatak olmuştu. Şimdilik minik, kolaylıkla taşınabilir bir beşik almıştık. Beyaz, kenarlarında tüller olan tatlı bir beşikti. Yine üzerindeki aparattan uzanan tülle üst kısmı tamamen perdeleniyordu. İkinci durağımız kıyafet mağazası oldu. Çeşit çeşit, renk renk o kadar güzel şeyler vardı ki... Hangisine elimi atsam alasım geliyordu.

Önceliğimiz Defne, Zuhal anne verdiği bilgilere ek olarak okuduğum bazı bebek bakım dergilerindeki bilgilerle en elzem şeyleri almak olmuştu. Sonrasında ise içimin gittiği şeyleri almaya başlamıştım.

Akif Karan'ın elinin içinde mini minnacık kalan bir çift beyaz, üstünde tavşan kulağı olan ayakkabıya bakarken neredeyse gözlerimden kalpler fışkıracaktı. "Ama ben bunun içine girecek olan ayağı dayanamayıp ısırım..." dedim gülümseyerek.

Akif Karan, "Kıyabilirsen ısır yavrum," dedi güzel bir gülümsemeyle bana bakarken.

"Hepsi minicik bunların... Bunları giyecek kadar küçük bir bedeni nasıl kucağıma alacağım ben, korkarım."

"Ben de düşündüm bunu," dedi lâcivertleri ayakkabıya odaklanmışken. "Minicik bir bedenin kalbimizde kapladığı alan kocaman, değil mi Berceste?"

Başımı salladım. "Evet kocaman. Hep çoğalan bir sevgim var ona karşı."

Akif zıbınların olduğu kısma bakmaya başladığında ben yine kendimi elbise bölümünde buldum. Hemen giydiremezdim, biliyorum ama dayanamıyordum bu tatlılıklara. Akif ise elbiselere karşı önyargıyla yaklaşıyordu. Minicik bebek elbiseden ne anlar demişti. Her gösterdiğime bir kusur bulmuş ve hevesimi kursağımda bırakmıştı.

"Akif bunu almazsak eve gitmem!" dedim ciddiyetle başımı iki yana sallayıp. "Her şeye kulp buldun ama buna laf edemezsin. Şunun güzelliğine bakar mısın?"

Elimdeki askıda yer alan minik elbiseye hayran hayran bakmaktan başka bir şey yapamıyordum.

Tek kaşı havalandı. "Eve gitmem ne demek yavrum?" dedi sorgulayıcı bir üslupla.

"Basbaya... Gitmem demek."

Burnundan nefes alır gibi güldü. "Yeni yeni huylar ediniyorsun ya beni çıldırtıyor," askıyı alarak yerine astı. "O elbiseyi giydirmem ben kızıma. Boşuna nefesini tüketme." ağzımı açacağım an beni engelledi. "Konu kapandı."

Ona ters bakışlarımı yollayıp askıyı yeniden aldım. "Despotluk yapma. Beğendim, alacağım."

Başını geriye attı. "Allah'ım sen sabır ver."

"Amin amin," deyip onu arkamda bırakarak takımların olduğu kısma ilerledim. Arkamdan söylenerek geliyordu. "Kızım o elbise değil bikini olur çocuğa. Nesini giyecek?"

"Huysuz dede!" dedim onu gıcık etmek için. Ancak herhangi bir tepki alamayınca arkama döndüm. Bir adım gerimde duran bedeni kasılmış, kıstığı gözleriyle tam karşıya bakıyordu. "Ne oluyor?" diyerek onun baktığı yöne döneceğim an kafamın arkasına koyduğu eliyle suratımı göğsüne bastırdı. "Bakma sen," dedi dişlerinin arasından. Neden bu kadar gerildiği anlayamamıştım.

Ondan uzaklaşmadan yüzümü yukarı doğru kaldırdım. "Neden gerildin sen?"

Çenesini oynattı. "Birazdan suratında hasara sebep olacağım şeref yoksunu herifin biri mağazaya girdiğinden beri sana ve diğer kadınlara bakıyor azgın pezevenk."

Korkuyla açıldı gözlerim. "Mağazadan çıkalım,"

Dilini yanağının içinde dolaştırdı ve cıkladı. "Sen kıyafet seçmeye devam et. Ben geleceğim," diyerek sert adımlarla karşıya yürüdü.

Arkasından gitmek gibi bir hataya düşmedim. Gidersem tüm sinirini benden çıkarabilirdi. Adam mağazadan sıvışmak için kapıya yönelmişti ki Akif Karan yetişti.

Adamın omzunu kabaca kavrayıp kulağına bir şeyler söyledi. Pis herifin yüzünün bembeyaz oluşu ve kafasını hızlı hızlı sallayışıyla Akif Karan'ın omuz başında duran parmakları biraz daha sıkıştırdı kavradığı kısmı. Omzunu sertçe itekleyerek bıraktığında birkaç adım arkaya doğru sendelemişti. Adam arkasına bile bakmadan mağazadan çıktığında Akif boynunu kütlerek benim olduğum yere doğru ağır adımlarla yürümeye başlamıştı.

Tedirgince elimdekileri gösterip "Bunların ücretini ödeyip bakım ürünleri bakmaya gidelim," dedim.

"Korkulacak biri değil," dedi güven verircesine. "Omzunda ufak bir ağrısı varmış. Ona bir doktor önerdim,"

Kemiklerini kırdım mı demek istiyordu?

"Sapık mıydı?"

Sorumu es geçti. "Bakım ürünleri için alt kata inmemiz gerekiyor," diyerek belimden tutup beni kasaya doğru yönlendirdi.

Şampuan, pudra, ıslak mendil, losyon ve bir sürü ıvır zıvırı da aldığımız da epey para harcamıştık.

Kilo aldığımdan birçok kıyafetim dar gelmeye başlamıştı. Bebek mağazasından çıkınca benim için başka bir mağazaya geçmiştik. Eşofman takımı, kazak ve birkaç tişört alarak iç çamaşırı bölümüne yürüdüm.

Akif Karan telefondaydı. Konuşmasını bölmemek için ona seslenmemiştim ancak gözleri üzerimden ayrılmadığından nereye gittiğimi görüp peşimden gelmişti.

Ben iç çamaşırlarını inceliyorken omzumun üzerinden uzanan eliyle dikkatimi ona verdim. Vermez olaydım. Parmaklarının arasında tuttuğu koyu kırmızı gecelik takımını görünce gözlerim kocaman açıldı. İncecik iplerden ve iç gösteren dantel kumaştan oluşan onun deyimiyle bikiniden farksızdı. Hemen elinden kaptığım gibi bayrak gibi sallamasına mâni oldum.

"Ben onu giyebilir miyim sence?" dedim hızla bedenimi ona çevirerek. "Almışsın eline bayrak gibi... Tövbe tövbe."

Dudaklarını diliyle ıslattı. "Bembeyaz tenine kırmızı çok yakışıyor yavrum," saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. "Tırnaklarındaki kırmızı boyalara bayıldığımı biliyorsun."

"Aklımı çelmeye çalışma," derince bir nefes alıp verdim. Elimdeki takıma göz ucuyla baktım. "Evde bir sürü var bu dantelli şeylerden."

"Varsa ben neden üzerinde hep polar pijama görüyorum?" dedi tek kaşını kaldırıp.

"Annen var yanımızda, giymeye utanıyorum."

"Sabahlıkla giyersin," diyerek elimden aldı geceliği. "Alıyoruz bunu, yarın gece üzerinde görmek istiyorum."

Pes etmeyeceğini anlayınca karşı çıkmadım. Belki o gitmeden şehir dışına çıkabilirsek gittiğim yerde giyerdim. Ben de beğenmiştim ama baş başayken giyilirdi. Şimdi evde her an ağrım sancım olsa annem yanıma geliyordu. Kadının karşısına o mahremi olmayan şeyle çıkamazdım.

"Siyahını da alıyorum," dediğinde başımı eğerek gülümsedim. "Al tabii, o eksik kalmasın."

Aldıklarımızı arabaya bıraktıktan sonra biraz hava almak için yol kenarındaki büyük parkta yürüyüş yapmaya karar vermiştik. Akif Karan elimi kavrayıp cebine koyduğunda gülümseyip başımı omzuna yasladım. Uzun zaman sonra onunla kaygısızca, el ele yürüyüş yapmak huzurlu hissettirmişti.

"Kızımıza isim düşünmemiz gerekiyor," diye mırıldandım. "Var mı aklında bir şeyler?"

Soluğu buhar hâlinde havaya karıştı. "Cinsiyeti belli olmadığından ertelemiştim. Anlamlı bir isim olsa iyi olur. Bir ömür gururla taşısın."

Düşüncesi hoşuma gitmişti. "Ben de anlamlı olmasını istiyorum. Bir şeyi merak ediyorum, annen acaba kendi ismini koymamızı ister mi?"

Gözleri yavaşça bana çevrildi. Yanağım pazusuna yaslı alttan ona bakıyordum. Başımdaki berenin geriye kaydığını görünce onu düzeltti. Ardından yanağımı sevdi.

"Bu durumdan hiç hoşlanmıyor annem. Bu yüzden istemez. Sen annenin ismini koymak ister misin?"

"Annem de hoşlanmazdı bundan o yüzden koymayalım," deyip başımı iki yana salladım. "Birlikte ortak bir isim belirleyelim."

"Olur güzelim," dedi gülümseyerek. "Ben gitmeden kararlaştırırız. Karar veremezsek de sen içine hangisi sinerse o ismi koyarsın bebeğimize."

Sen gitmeden... Keşke beş ay gitmek zorunda kalmasaydın...

Dolan gözlerimi görmesin diye karşıya çevirdim bakışlarımı. Umarım kulağına isim ezanını sen okursun sevgilim. Bebeğimizin ismini sen fısıldarsın kulağına. Çünkü yanımızda olmanı çok istiyorum. Her şeyden daha çok...

Devam edecek...

Gelecek bölüm, evden uzakta baş başa olsunlar mı?

Seviliyorsunuz.

🖤

25.12.22

Continue Reading

You'll Also Like

159K 6.9K 29
siz: askerim biçim biçim siz: ölürüm asker için siz: teröristler bana düşmandır siz: asker sevdiğim için Siz: çevik asker giderken siz: teröristler ç...
19.5M 1M 53
"Karımı artık yanımda, odamda ve yatağımda görmek istiyorum!" diye bağırınca donup kaldım. Ne söylediğinin farkında mıydı? Bir başkasının kimliğiyle...
286K 12.3K 50
Biraz fazla içki içtikten sonra birinin yanında uyanmak bu çağda yeni ve sürükleyici bir hikaye değildi. Ama Korkut Mirzan'nın çarşaflarında uyanmak...
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

44.9K 2.3K 10
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?