Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

31.9K 2.2K 165

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

29- Durmak

501 42 0
By hnde_cevk

"Bade, kızım." Annem ve babam o kadar uyarıma rağmen havaalanında karşılıyor beni.

"Anne ama ya..." Ağlayarak boynuna sarılıyorum.
Ardından babamla göz göze geliyoruz. Gözleri yaşlı, sadece izliyor beni. Utanarak geri duruyorum. Bunu ona yapmaya hakkım yok. Bu yolda en çok onu üzdüğümün, en çok onu hayal kırıklığına uğrattığımın farkındayım.

"Baba."

Gülümsediğinde gözlerinden aşağıya damlayan yaşlar karşısında koşup boynuna atlıyorum.

"Babam." Bir ara nefes alabildiğimde "Özür dilerim." diye devam ediyorum.

"Geçti kızım, geçti." diyor sırtımı şefkatle okşayarak.

Bir süre daha ağlayıp birbirimize bakıyoruz. Söyleyecek bir sözümüz yok. Ne söylese, ne söylesem boş geliyor.

"Seni öyle çok özledik ki kızım." Annem ikimizin de sırtına dokununca havaalanında olduğumuzu hatırlayıp toparlanıyoruz. Herkes durmuş bizi izliyor. Kiminin gözlerinde yaşlar, kiminin yüzünde hüzün, kiminde mutluluk... Şu an bana da tüm duygular aynı anda hücum etmiş durumda. Sevinsem mi, ağlasam mı, gülsem mi, üzülsem mi bilmiyorum. Bir heyecanla kalbim pır pır atıyor, bir üzüntüyle gözlerim yaşarıyor. Yani yine günlerden karmakarışık.

Havaalanından dışarı çıkıyoruz. Fatih'i görüyorum az ileride. Sude ortalıkta yok.

Yanına yaklaşırken o da bize doğru geliyor.
"Hoş geldin kaçak." Boynuma sarılıyor ve sonra imalarıyla hemen batırıyor iğnesini. "Sana kızmak için bir sürü nedenim var biliyorsun ama bugün dinlen, sonra halleşiriz."

Halleşiriz mi? Karnına dirseğimi geçirip gülüyorum gözyaşlarıyla.
"Siz benim öğrendiklerimi duysanız dünyada kaçacak yer bulamazdınız."

Üçü de aynı anda bakışıyor birbiriyle. İşkilleniyorum.

"Hadi eve gidelim."

Çantamı ve valizimi alıyor elimden. Sonra da sırtımdan iteleyip araca doğru gönderiyor beni. Hepimiz arabada yerimizi alınca Sude'yi sorasım geliyor ama benden sakladığı şeyleri düşününce hemen bundan vazgeçiyorum.

"E siz nasılsınız bakalım? Ben yokken belasız rutin hayatınızdan sıkılmışsınızdır kesin."

Yeniden bakışıyorlar birbirleriyle. Bu defa gerçekten bir şeylerin döndüğünü hissediyorum ve kalbim sıkışıyor.

"Neler oluyor?" Ciddiyetle yüzlerine bakıyorum.

"Önce eve gidelim." diyor babam. Korkuyla yüzlerine bakmaya devam ediyorum. Gerçekten bir şeyler olmuş.

"Sude nerede?" diye soruyorum bu defa kararlılıkla. Fatih canı sıkkın bir şekilde pencereden dışarı derin bir of sesi bırakıyor.

"Evi bekleyemem, anlatır mısınız artık neler oluyor?"

"Sakin kızım, hayırlısıyla bi eve gidelim de inşallah." Babam koltuğun arkasına yaslanırken hafif bir iç geçiriyor.

"Bebeğe mi bir şey oldu? Sude'ye mi? Ya çıldırtmasanıza adamı!"

Kimse konuşmuyor. Fatih'e bakıyorum. Fatih'i çok nadir bu kadar öfkeli görmüşlüğüm var. Aralarında kötü bir şey mi geçti diye düşünürken
"İkisi de iyi." diyor burnundan soluyarak. Devamını sormaya çekiniyorum. Eve kadar olabilecekleri zihnimde kurgulamam gerek.

Benimle hiç konuşmamasından bir şeyler anlamalıydım ama... Hep hamilelik hormonlarına verdim Sude'nin davranışlarını.

Çıt çıkmayan yolculuğumuzun ardından İstanbul trafiğinde yaklaşık bir buçuk saatin sonunda eve ulaşıyoruz. Daha mahalleyi görür görmez içimdeki heyecan tarif edilmez bir boyuta ulaşıyor.

İçimden binlerce kez şükrederken küçükken şu mahalle aralarında ileriki hayatımda başkaları tarafından hep bir oyunun içinde olacağımdan habersiz, masumiyet yüklü oynadığım oyunlar geliyor aklıma.

Kimi zaman bankacı, kimi zaman terzi, kimi zaman öğretmen, kimi zaman eş, komşu olurduk. Hayat dümdüzdü. Çıkılması gereken merdiven, aşılması gereken engeller yoktu. Bankacı para sayar, ödeme alır, terzi sökük diker, ölçü alır, öğretmen ders anlatır, bir şeyler öğretirdi ve herkes mutluydu o küçücük dünyamda.

Büyüdükçe terzinin, bankacının ya da öğretmenin aslında çok da mutlu olmadığını öğrendim. Bunu görmeye ne zaman başladım bilmiyorum. Ne zaman o merdiven önüme çıktı, ne zaman bana engel olunmaya çalışıldı tam olarak hatırlamıyorum ama hayat çok karmaşık. Küçükken dertlendiğimiz o küçük şeylerin içinde boğuşurken dikkatim dağılmış olmalı.

Büyüdükçe daha mantıklı, daha iyi kararlar verebileceğimizi sanıyoruz ya küçüklere sen küçüksün deyip kararını da küçük görüyoruz ama belki de küçüklerin bakış açıları daha doğruydu. En azından biz büyüklere saçma gelen hareketlerin bile bir mantığı vardı. Keşke o mantığı yitirmeden, davranışlarımızı sürdürebilseydik. Keşke büyüdükçe de doğru olana karşı bakış açımız hiç değişmeseydi.

Fatih arabayı park edip dışarı çıktığımda havayı derin derin içime çekiyorum. Onca ay boyunca buranın havasını bile özleyeceğim aklıma gelmezdi.

Öğle vakti. Mahallede yine çocuklar var oyunlar oynayan, gülen, şarkı söyleyen. Onlara baktığımda küçüklüğümü selamlıyorum. Sanki o an karşımda beş yaşımdaki halim duruyormuş, bana bakıyormuş gibi.

Ona sıkıca sarılıp 'İleride çok kötü şeyler yaşayacaksın ama sakın korkma, öyle güzel bir aileye sahipsin ki onlar hep yanında olacak.' demek istiyorum.

Uzaktan kendime baktığımda o küçük kız çocuğu kadar masum değilim, evet, belki geri dönülmez birçok hata yaptım; ama hatalar bu hayatın vazgeçilmezi değil mi zaten? Ben yaşadığım süre boyunca hata yapmaya devam edeceğim. Önce bunu kabul etmem gerekmiyor mu? Sadece aynı hatayı ikinci kere yapmamak için uğraşmalıyım.

Kiraz teyzeyi görüyorum uzaktan. Çocukluğumun güllaç teyzesi. Elinde bir tepsi güllaç yine. Çocuklar onu görünce çığlık atarak yanına koşuyor. Ben küçüklüğümde de her hafta izin günü bir tepsi güllaç yapar, tüm mahalledeki çocuklara yedirirdi. Ona gittiğimizde ikramsız, harçlıksız hiç çıkmazdık evinden. Onun mottosunu şimdi daha iyi anlıyorum. Büyükler her sorunu aşar ama çocuklar aşamaz.

Cesur'un olayını bildiği halde bana söylememiş olması da çocuklar yüzünden. Ona bunun için bir nebze olsun hak veriyorum ama maalesef büyüklerin her sorunu aştığını düşünmüyorum.

Şimdi sadece uzaktan bakışıyoruz. Gönlüm hala kırık ona karşı. Onun da üzüldüğünü biliyorum, gözlerinden, halinden, bana bakışından belli. Elimde değil. Her gülüşümde, hiçbir şey bilmeden yaşadığım o masum anlar aklıma geldiğinde bir kukla gibi oynandığımı düşününce affedemiyorum. Ne onu, ne Cesur'u, ne de bunu bilen diğerlerini...

Yine çıt çıkarmadan eve geçiyoruz. Kapıyı kapatıp çantaları bir kenara bırakıp içeri geçtiğimizde yine kimse konuşmuyor.

Gözlerinin içine bakıyorum konuşsunlar diye.
"Neden anlatmıyorsunuz? Evdeyiz işte."

Annem ilk cümleyle birlikte aklımı karmakarışık yapan büyük bir girizgah yapıyor.
"Bir hafta önce Cesur geldi buraya."

Cümlenin devamını tahmin etmekte zorlanıyorum. Cesur neden annemlerin yanına gelsin ki?

"Bize senin İtalya'da olmadığını söyledi."

Kalbim küt küt atıyor annem konuşurken. Bunları benden duymamaları bile oldukça sinir bozucuyken böyle sakin kalabilmelerine şaşırıyorum.

"Evet, doğru. İtalya'da değildim. Ben..."

"Kanada'ya Kenan'ın yanına gitmişsin. Orada bir çocuklu, yabancı bir kadının yanında kalmışsın. Hatta para kazanmaya bile başlamışsın."

Fatih bu kadar ayrıntıyı bana sıralarken bunu nasıl bildiklerini anlamam daha da güçleşiyor. Kimin neden bunu yaptığını çözemiyorum.

"Atilla yaşıyormuş." diyor sonra. "Bunu öğrenir öğrenmez Cesur yanına uçtu."

"Nasıl?" Şaşkınlıktan ağzım bir karış açık kalıyor. "Bu kadar zamandır Cesur... yanımda mıydı?"

"Bir polisle konuşmuş sanırım. Kenan'ın arkadaşıymış. Kenan'a kalsa sana Atilla'nın yaşadığını hiçbir zaman söylemeyecekmiş zaten."

"Bi dakika, tamam, bi dakika." Nefes almama bile izin vermiyor Fatih. Her cümlesi kalbime yumruk oturtan cinsten halbuki.

"Bunları nereden biliyorsun?"

"Biraz Sude, biraz Cesur." Ellerini cebine yerleştirip duvara yaslanıyor.

"Hiçbiri önemli değil. Sen artık buradasın ya bize yeter." Babamın konuşurken bile bakışlarında ayrı bir hüzün var. Önce onu mu yoksa geldiğimiz bu son noktayı mı sorgulamalıyım bilmiyorum.

"Hem sonuçta eninde sonunda Atilla'nın yaşadığını öğrenecektin ve Kenan'la ilgili düşüncelerin değişecekti." diyor annem ellerimi sevgiyle tutup.

"Artık ne Cesur'un ne Kenan'ın ne de Atilla'nın seni perişan etmesine göz yumamam." Babam kararlı bir şekilde bana bakıyor.

"Evet hayat senin hayatın, karar senin kararın ama sen de benim kızımsın. Seni bu şekilde görmeye artık dayanamıyorum."

"Baba." Sesimin titremesi nefesime karışıyor. Kısa soluklarla dudağımı kemiriyorum.

"Lütfen Bade'm lütfen kızım, bırak artık şu adamları. Ne yapıyorlarsa yapsınlar, kimle oluyorlarsa olsunlar, ne saklıyorlarsa saklasınlar. Eğer evleneceksen adam akıllı düzgün birini bul ve evlen; ama hayatını ne yaptığı belirsiz bu insanlar için harcama." Annem nasihat vermeyi hiç sevmez. Artık bu raddeye gelinmişse gerçekten tahammül sınırlarını çok zorlamışım demektir.

"Bu zamana kadar hiçbir kararına karışmadık ve hepsine saygı duyduk; ama artık bu durum sana zarar veriyor abla. Artık durmalısın."

Annem, Fatih ve babamın son cümlesiyle birlikte kendime daha çok geliyorum. Kafamdaki karmaşa bir anda son buluyor. Başımı öne eğiyorum. İçimden kendime bir daha onları düşünmeyeceğime dair ciddi anlamda söz veriyorum. Bu defa kararlıyım ve kararımın en başta ben arkasında olmalıyım ve olacağım.

Continue Reading

You'll Also Like

78.4K 2K 36
"Nefret ediyorum senden anlamıyormusun?"dedim titreyen korku dolu sesimle "Sevemiyorum ben seni olmuyor işte artık vazgeç benden izin ver gideyim"ded...
28.7K 1.4K 16
"Uraz, daha fazla uzatma bu işi! Senin bu kızla hisseleri almak için evlenmeni istedim ve sende kabul ettin. Haftalardır karşıma geçmiş evcilik oynuy...
60.3K 1.2K 41
Ben Nefes 17 yaşımda üniversite hayalleri kurarken yâşça büyük Urfanın en zengin en tehlikeli Şariwan ailesine gelin giden Nefes. Babam doğduğumda...
267K 12.2K 32
Uyarı : Talha Hancıoğlu hayali bir karakterdir yaşayanlarda onu aramayınız. ▪▪▪ Bir adam ve bir kadının kaderlerinin beklenmedik şekilde kesişmesiyle...