cardigan, tk

By losingwendie

115K 12.5K 5.2K

jungkook, onun yaralarını yıldızlamak isteyen taehyung'a bir türlü karşı gelemiyordu. •semeXseme More

eski moda tişört
kaldırım üstünde topuklular
gençken hiçbir şey bilmediğini varsayarlar
süslü bi' gülümseme
siyah ruj
seni biliyorum
kot ceketle dans
sokak lambası altında sarhoş
sweatshirtümün altındaki el
öp ve geçir
herkesle arkadaş olanın hiç arkadaşı yoktur
iki kişiyi kovalayan birini kaybeder
saklambaç
hafta sonları
arabada öpüşmek
yaralarımın etrafına yıldızlar çizdin
kanıyorum
son tren
peter, wendy'yi kaybediyor
baba gibi terk etmek
su gibi akmak
dövme öpücüğü
duman kokusu
market sırası
eski bir hırka || final
gözüm üstünde || özel bölüm

seni lanetledim

3K 352 84
By losingwendie

Okulun tiyatro salonlarından birindeydim. Daha doğrusu, birlikteydik. Taehyung'un arkadaşlarından biri biz otururken yanımıza gelmiş, Romeo ve Juliet oyununun provalarını izlemesi için Taehyung'a resmen yalvarmıştı. Sanırım bunun sebebi Taehyung'un önceden bir grubu Hamlet oyununa çalıştırması ve büyük bir beğeni toplamasıydı. O zamanlar Taehyung'u tanımıyordum bile fakat o oyun bütün üniversitede o kadar çok konuşulmuştu ki bundan benim bile haberim olmuştu.

Taehyung da arkadaşını kırmamak için izlemeyi kabul etmişti. Bana 'gelmek ister misin' diye sormadan peşinden sürüklemiş ve salona girdiğimizde de bizi ortalarda bir koltuğa oturmuştu. Sahneyi tam karşıdan gören, ne çok yakın ne de çok uzak bir koltukta oturuyordum ve tek kelime etmiyordum. Oyun ilgimi çektiği için sahneye dalmış bir şekilde izlerken Taehyung da aynı benim gibi bütün dikkatiyle sahneye bakıyor ve arada bir kaşlarını çatıp kafasını hafifçe yana eğiyordu. Bu, onun 'burayı beğenmedim' deme ifadesiydi.

"Sence de burası biraz ruhsuz olmamış mı?"

"Efendim?" Tüm dikkatim sahnede olduğu için fısıldayarak söylediği şeyi duymamıştım.

"Boş ver." Sweatshirtümün kapüşonunu düzeltip dikkatimi tekrar sahneye verdim. İkinci perdeyi oynuyorlardı şu an. Daha önce kitabı iki kez okuduğumdan bazı replikleri anımsıyordum. Evet, Romeo ve Juliet'i iki kez okumuştum. Romantik şeyleri seven biri değilimdir ama bundan dolayı kült eserleri okumamazlık da yapmam. Üstelik hoşuma giden bir sürü repliği vardı. Başlarda hoşuma gitmese de okudukça beğenmiştim kitabı. Tabii, böyle bir aşk fikri hâlâ çok ütopik fakat kitabın olayı zaten o. Adı üstünde; Romeo ve Juliet.

"Biliyorum, gecenin maskesi var yüzümde," İşte en sevdiğim repliklerden biri geliyordu. Öne doğru eğilmiş hâlimden kurtulup sırtımı koltuğa yaslamış, ve kolumu dirseğimden kırdıktan sonra Taehyung ile aramda kalan yere yaslayıp yüzümü elime dayamıştım. Hâlâ sahneden gözlerimi ayırmazken Juliet'i oynayan kız ile beraber ben de fısıldayarak tekrarlamıştım repliği.

"Seviyor musun beni? 'Evet' diyeceksin, biliyorum. Sözüne güveneceğim ben de ama yemin edeyim deme, belki de tutamazsın. Zeus alay edermiş derler sözünü tutamayan aşıklarla."

Taehyung'un şaşkın bir ifadeyle bana baktığını biliyordum. Yüzüm ona dönük olmasa da bakışlarını üzerimde hissetmek oldukça kolaydı. Aynı zamanda güldüğünü de fark ediyordum.

Prova yapan öğrencilere saygısızlık olmaması için kulağıma doğru eğilip fısıldayarak konuştu. "Ezbere mi biliyorsun?"

"Aklımda kalmış." Hâlâ sahneden ayırmamıştım gözlerimi. Hâlâ yanağımın gözümün altında toplanmasını sağlayacak biçimde elime yaslı tutuyordum başımı.

"Bana baksana," derken işaret parmağını çeneme sürterek dediği şeyi desteklemişti. Hafifçe ona döndüğümde hâlâ gülüyordu. "gözlerini göremiyorum." dedikten sonra da yüzümü kapatan saçlarımı geriye atmaya yeltenmişti ki etrafta bir sürü insan olduğu için ondan hızlı davranıp kendim yapmıştım bunu. Bu kadar insanın içinde beni bebeklemesini istemezdim açıkçası.

"Ne oldu?"

"Seviyor musun bu oyunu?" Hâlâ fısıltıyla konuşuyorduk.

"Bayıldığım söylenemez. Sadece kült bir eser olduğu için okudum."

"Ama repliğini bile ezberlemişsin."

"Dedim ya, aklımda kalmış. Ezberleme gibi bir amacım yoktu." dediğimde diyecek bir şeyi kalmadığından parlayan gözlerle bana bakarken sırıtarak başını aşağı yukarı sallamıştı hafifçe. "Sen peki? Sen seviyor musun?"

"Seviyorum. Romeo'yu oynamışlığım bile var."

Önce cümleyi tam olarak idrak edemeyip öylesine kafamı sallasam da sonradan dank etmişti her şey. Juliet'i öpmüştü demek, üstelik prens kılığına bürünüp yüzlerce kişi karşısında yapmıştı bunu. Kim bilir kaç kişi tüm oyun boyunca Taehyung'u kesip ondan hoşlanmıştı. "Ciddi misin?"

"Evet, niye böyle bir şeyin şakasını yapayım ki?"

"Ne zaman oynadın?" Belki lisedeyken oynamışsa henüz reşit olmadıkları için öpüştürmemişlerdir diye düşünmüş ve bu yüzden sormuştum. Şu an bir mağara adamından farkım yoktu belki ama kabul etmek benim için zor olsa da kıskanmıştım işte. Taehyung'u prens kıyafetleri içinde başka bir kıza aşk replikleri okurken düşünmek ve üstüne bir de yüzlerce kişinin önünde kızla öpüştüğü fikri açıkça söylemek gerekirse beni kudurtmuştu.

"İşte," derken parmağını yanağına birkaç kez vurup dudaklarını öne büzmüş, gözlerini etrafta gezdirirken düşünüyor gibi poz kesmişti. "son 1 aydır falan oynuyorum."

Gözlerim kısılırken kaşlarımı katmış ve anlamadığımı mimiklerimle belli etmiştim. Çünkü gerçekten sözlerine anlam verememiştim pek. Romantiklik mi yapmıştı?

"Senin romeon."

Yanaklarımın kızardığını anlık yükselen ateşimden anlayabilmiştim. Alt dudağımı ısırırken gülmemek için kendimi zor tutmuş ve bakışlarımı kaçırmıştım. "Salak."

"Ne o? Utandın mı?" derken kulağıma doğru daha da yaklaşmıştı ki yanağımdaki elimi çekip onu geriye doğru ittirdiğim için eski pozisyonuna dönmek zorunda kalmıştı. Yanaklarımın hâlâ biraz yandığını hissediyordum. "Tam bir Julietsin, şu utangaçlığa bak."

"Ben miyim Juliet? Hah!" İşaret parmağımı göğsüme bastırarak ve tek kaşımı yukarı kaldırarak alaycı bir ifadeyle konuşmuştum.

"Ne? Romeo ve Romeo mu olacaktık seninle?"

"Olur, Romeo ve Juliet klişe zaten. Romeo ve Romeo daha marjinal olurdu."

İkimiz de sırıtırken sahne tarafından gelen sesle dikkatimiz oraya çevrilmişti. Oyunun ikinci perdesinin provasını izlemeye gelmiştik ama izlediğimiz şey birbirimizin gözlerinden başka bir şey olmamıştı açıkçası. "Nasıl buldunuz?" Sahnenin önünde, elinde senaryoyu tutan çocuk bize doğru bakarak konuştuğunda ben bir tepki vermemiştim. Başımdaki kapüşonu düzeltirken gözlerimi başka yere çevirmiş ve öylece Taehyung'un konuşmasını beklemiştim. O da pek izlemediği için götünden bir değerlendirme sallayacak diye düşünmüştüm, büyük bir oranda da öyle yapmıştı.

"Yani, güzel. Güzel tabii." Sallayacak bir şeyler arıyordu. "Özellikle Juliet'in repliklerinin duygusu bana çok geçti diyebilirim." İki dakika bana bir gönderme yapmasa ölecekti sanırım.

"Ama Romeo'nun duygusu," derken oturduğu yerden kalkmış ve salonun sahneye doğru giden basamaklarını bir eli cebinde inmeye başlamıştı. Ne yapacağını aşırı merak ediyordum. Taehyungla beraberken bu his peşimi hiç bırakmıyordu, sürekli bir sonraki adımını merak ediyor ve gözlerimi ondan alamıyordum. Bu his ilk günden beri vardı. O zamanlar bunun sebebini onun patavatsız oluşuna bağlıyordum ama şimdilerde daha çok aşık oluşuma bağlıyorum.

"Romeo'nun duygusu bazı yerlerde bana pek geçmedi. Yanlış anlaşılmak istemem, oyuncu kesinlikle çok iyi ve rolü kesinlikle hak ediyor fakat sanki şu sahneyi biraz daha çalışsa iyi olur." derken bakışları yönetmen çocuk ve oyuncu arasında gidip gelmişti, cümlesinin sonuna doğru da senaryoya bakıp bahsettiği kısmı göstermişti yönetmene.

"O replikler bu perdenin en önemli repliklerinden sayılır bence. Derin anlamları olan ve seyircinin kaçırmaması gereken şeyler söylüyor Romeo."

"Anlıyorum, haklısın tabii." Yönetmen Taehyung'a hak verirken Romeo'yu oynayan çocuk da onların yanlarında bitip hangi repliklerden bahsettiklerine bakmıştı.

"Aslında o kısma daha çok çalışıyorum fakat ekleyecek bir mimik ya da bir jest bulamadım. Senin bir önerin var mı?" Çocuğun Taehyung'a 'sen' diye hitap etmesinden onun da arkadaşı olduğunu anlamıştım. Acaba resmen bütün okulla arkadaş olan başka biri daha var mıydı cidden merak ediyordum. Bu kadar kişiyi nasıl tanıyabilirdi ki?

"Aslında var, bakışların çok önemli. Tiyatro diye ve seyirciler senden uzakta diye bunu önemsiz olarak görme. Bakışlarını iyice aşık gibi yapmaya çalış, gerçekten aşık olduğun birine bakıyormuşsun ve bunları ona söylüyormuşsun gibi düşün. Öyle biri yoksa bile ne bileyim, aklından yarat." Şu anki kısımları değerlendirirken sallamıyordu. Bahsettiği replikler sahnenin başındaydı, provanın başında okunan replikleri dikkatlice dinlemiştik ikimiz de. Ve açıkçası Taehyung haklıydı. Çocuk, Romeo'nun en aşık repliklerini yeterince duygulu okuyamamıştı. Juliet'e ettiği en güzel iltifatlardan birini okurken daha aşık bir hava vermeliydi bence de.

Ben bunları düşünürken ne oldu bilmiyorum ama Taehyung ve o ikisi bir şeyler konuştuktan sonra Taehyung eline senaryoyu alıp aynı sayfada biraz göz gezdirirken işaret parmağını dudağına birkaç kez vurarak öylece durmuştu. Diğerleri de konuşmuyor ve biraz da uzağa çekiliyordu. Ne olduğuna anlam vermeye çalışırken Taehyung'un replikleri okumaya başlamasıyla onun çocuk için örnek bir performans sergilediğini anlamıştım. Gerçekten koca bir 'siktir'! Her şeyde bu kadar yetenekli ve göz alıcı olmak zorunda mıydı?

Üstünde düz gri bir sweatshirt, altında basit siyah bir jeans, ve ayaklarında da her zamanki eski converseleri varken bile, Shakespear yanıma gelip "Gerçek Romeo o. Bu karakteri ondan ilham alarak yazdım." dese sorgulamadan inanırdım sanırım.

"Konuşuyor, ama bir şey de demiyor; Ne çıkar anlatıyor bu gözleriyle?" Beynim replikleri anca algılamaya başladığında Taehyung çoktan yarılamıştı bile. Aklımı güzelliğinden kurtarıp laflarına çevirmek bu kadar vaktimi almıştı işte. Bakışlarını ihtiyacı olduğu an senaryoya indiriyor, arada bir Juliet'e bakıyordu. Bakışlarındaydı gözlerim. Bahsettiği 'aşık' bakışları yapabilecek mi merak ediyordum. "Karşılık vereceğim ben de! Amma da yüzsüzüm, konuştuğu ben değilim ki." İşte en can alıcı repliklere gelmek üzereydik. Taehyung da bunu bildiğinden önce biraz duraksamış, ardından da repliği tek seferde söyleyebilmek için öncesinde senaryoda gezdirmişti bakışlarını. Bir Juliet'i oynayan kıza, bir bana, bir de senaryoya bakmıştı sırayla. Arından senaryoyu tutan elini indirmiş, ve bana bakarak konuşmaya başlamıştı.

"Tüm göklerin en güzel yıldızlarından ikisi, yalvarıyorlar onun gözlerine işleri olduğundan: Biz dönünceye dek siz parlayın diye."

Gözleri tam olarak benimkileri bulurken olduğum yerde yok olmak üzereydim. Hayır, kimsenin bizim hakkımızda bir şey fark etmesi şu an zerre umrumda değildi, bununla ilgili bir sıkıntım yoktu ama kalbim patlamak üzereydi. Heyecandan ellerim terlemiş, ve kalp atışlarım kendini bütün vücudumda hissettirmişti.

"Gözleri gökte olsaydı; yıldızlar da onun yüzünde; Utandırırdı yıldızları yanaklarının parlaklığı, gün ışığının kandili utandırdığı gibi tıpkı. Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte, gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı."

Her cümlesinin ardından nefes almak benim için daha da zorlaşırken olanları idrak etmek beni zorluyordu. Bu zamana kadar yaptığı kalbimi hızlandıran her şeyin arasında bu açık ara farkla birinciliğe otururdu benim için.

Hâlâ donuk bir şekilde kendimi rezil edecek bir tepki vermemeye çalışırken şu an tek istediğim hızlı adımlarla sahneye inip dudaklarını kanatana kadar onu öpmekti.

"Böyle bir şey olabilir belki. Tabii, bunu Juliet'ine bakarak söylemen lazım. Ben öylesine örnek gösterdim sadece."

"Tamamdır, biz bunun üzerine biraz daha çalışırız. Zaten daha bir ay var sahnemize." derken yönetmen Taehyung'un yanında duruyor ve elini onun omzuna hafifçe vurarak teşekkür ediyordu. "Çok teşekkür ederiz Taehyung, sizin de vaktinizi aldık. Ne kadar teşekkür etsem azdır."

"Lafı bile olmaz. İsterseniz sahnelenmesine yakın birkaç sahnede daha yardım edebilirim."

"Ah! Gerçekten mi? Çok memnun oluruz, çok teşekkürler. Haberleşiriz o zaman." dediği sırada Taehyung yavaşça sahneden inmek için hareketlenmişti ki ben de bu yüzden yerimden kalkıp salondaki merdivenlere yürümüştüm.

"Bu arada, inanılmaz susadım da, acaba soğuk bir suyunuz var mı?" Ben merdivenlerde onun gelmesini beklerken o da arkasını dönüp arkadaşlarına sormuştu.

"Var tabii. Kulise geç hemen yandaki küçük buzdolabında var bir sürü, ordan alabilirsin. Ama içerden açılan kapıda bir sorun var bugün, kilidi sıkışmış sanırım. Dışardaki kapıdan girebilirsin, salondan çıkınca biraz ilerde solda kalıyor hemen."

Tekrar teşekkür edip hızlı adımlarla sahneden indiğinde neyi amaçladığını biliyordum. Susadığı falan yoktu tabii ki. Adımlarımı onun önünde atıp ondan önce salondan çıkmış, ve o beni arkamdan takip ederken hemen solumdaki 'kulis' yazan kapıyı açıp içeri girmiştim. Taehyung da bir iki saniyenin ardından kapıyı açtığında, onu bileğinden tutup hızlıca içeri çekmiş ve dengesini kaybetmesine sebep olmuştum. Düşmemesi için belinden tutup onu kendime bastırırken kapıyı kapatmış ve kilidini çevirmiştim. Zaten küçük odanın diğer tarafındaki kapı da bozuk olduğundan kimse buraya girip de bizi rahatsız edemezdi.

Kapıyı kilitlediğim an bir yandan da onu kapıya yaslamış, ve çarptığı sırtının gürültü çıkarmasına sebep olmuştum. O buna sırıtırken benim hâlâ tek düşündüğüm onu öpmek olduğundan daha fazla beklememiş ve dudaklarımızı birleştirmiştim.

Benim elim belindeyken onunki benim ensemdeydi ve biz yavaş yavaş öpüşürken bulunduğu yerdeki saçlarımla oynuyordu. Oldukça yavaş, resmen tadını çıkara çıkara öpüyorduk birbirimizi. Dudaklarımızdan çıkan sesler odanın duvarlarına çarpıp tekrar kulaklarımızı buluyordu ve bu ikimizin de öpme isteğini daha da arttırıyordu.

Taehyung kapıya yaslı olduğu için kendini istese bile geri çekemiyordu ki nefessiz kaldığımızda bunu ben yapmam zorunda kalmıştım. Yavaş öpüştüğümüz için dudaklarını kanatmamıştım ama yine de kıpkırmızılardı.

"Zehir mi var yoksa dudaklarında?" Hâlâ esere gönderme yaparak konuşuyordum.

"Olsa öpmez miydin?"

"Uyandığımda seni zehri içmiş olarak görsem büyük bir aptal olduğunu düşünürdüm."

"Ben de içmezdim zaten zehri."

Normalimize dönmüştük işte. İçimizden geçen şeylerin tam tersini söyleyip birbirimizi sinir etmek bizim imza hareketimizdi.

Söylediği şeye güldüğümde uzanıp bir kez daha öptüm onu. Ardından da kapının kilidini açıp biraz geri çekildim. Kapıyı açıp çıkacaktı ki onu durdurdum. "Susamamış mıydın sen?"

"Susamıştım, ama geçti." Sırıtıp göz kırparak söylediği şey kahkaha atmak istememe sebep olmuştu.

"Arsızsın."

"İltifat olarak aldım bunu." Kulisten çıkıp yan yana yürümeye başladığımızda dudaklarımdaki uyuşukluk hissi hâlâ duruyordu. Dışardan bakan biri kesinlikle anlardı öpüştüğümüzü ama ikimizin de umrunda değildi şimdilik.

"Kafeye mi geçiyoruz şimdi? Tanrım, çalışmayalı uzun zaman oldu o kadar üşeniyorum ki..."

"Tadilat sonsuza dek sürseydi keşke. Bir de şimdi patron da ordadır. Yeniledi ya kafeyi, şöyle bir üç dört gün parasını izlemeye gelir kesin."

"Öpüştüğümüzü anlamaz umarım. Aptal aptal konuşmasına katlanabileceğimi sanıyorum."

"Hâlinden haberin yok sanırım." derken kampüsten çıkmış ve kafeye giden yola girmiştik.

"Ne varmış hâlimde?" diye sorduktan sonra elini ceketimin cebine atıp telefonumu çıkarmış ve ekranı kaydırarak ön kamerayı açmıştı kendine bakmak için.

Kıpkırmızı rengin etrafına kadar taştığı dudakları onu güldürürken her zamanki gibi fotoğrafını çekmeyi de unutmamıştı. Yine saçma pozlarla saçma açılardan, daha sonra baktığımda ekranı öpme isteği uyandıracak birkaç fotoğraf bırakmıştı bana. Ama favorim dudaklarını öne büzerek çektiği fotoğraftı sanırım. Ona diğerlerinden daha uzun süre bakacağıma emindim.

"Neyse, idare ederiz."

"Ederiz. Tabii kafede rahat durabilirsen."

"Hah! Ben mi? Asıl sen rahat dur."

"Söz veremiyorum. Bu konuda seni lanetledim, açtığın her kapının ardından ben çıkabilirim." Hem mecaz hem de gerçek anlamda konuştuğumda yaktığı sigarasından derin bir nefes çekerken sırıtmıştı.

"İyi edersin."

•••

romeo ve romeo ✨🌱

sanırım bu şimdiye kadar en çok içime sinen bölüm oldu 🧍🏻‍♀️

finale çok yaklaştık 🥺

görüşürüz 🫂🫶🏻

Continue Reading

You'll Also Like

150K 14.5K 24
taehyung arkadaşı jimin'le birlikte jeongguk'a açılmasının provasını yaparken jimin'e değil, jeongguk'a yazar. texting!
4.4K 650 11
"There's nothing like us There's nothing like you and me Together through the storm There's nothing like us" ................... Jungkook alfası tara...
339K 34K 24
bir gün değil, bin gün öpeceğim seni ⏤͟͟͞͞ ☆