HAYATTA KALMA SANATI

HaKuGu által

28K 5.2K 11K

Huzurla yaşadığın evinde yalnız mısın gerçekten? Hiç tanımadığın ve sokakta gördüğünde yüzünü çevirdiğin bir... Több

Hayatta kalma sanatı
b i r i n c i ❥
i k i n c i ❥
ü ç ü n c ü ❥
d ö r d ü n c ü ❥
b e ş i n c i ❥
a l t ı n c ı ❥
y e d i n c i ❥
s e k i z i n c i ❥
d o k u z u n c u ❥
o n u n c u ❥
o n b i r i n c i ❥
o n ü ç ü n c ü ❥
o n d ö r d ü n c ü ❥
o n b e ş i n c i ❥
o n a l t ı n c ı ❥
o n y e d i n c i ❥
o n s e k i z i n c i ❥
o n d o k u z u n c u ❥
y i r m i n c i ❥
y i r m i b i r i n c i ❥
y i r m i i k i n c i ❥
y i r m i ü ç ü n c ü ❥
y i r m i d ö r d ü n c ü ❥
y i r m i b e ş i n c i ❥
y i r m i a l t ı n c ı ❥
y i r m i y e d i n c i ❥
y i r m i s e k i z i n c i ❥
y i r m i d o k u z u n c u ❥
o t u z u n c u ❥
o t u z b i r i n c i ❥
o t u z i k i n c i ❥
o t u z ü ç ü n c ü ❥
o t u z d ö r d ü n c ü ❥

o n i k i n c i ❥

749 145 401
HaKuGu által





🌃🌃🌃


Son birkaç saniye...

Hayatınızın son birkaç saniyesini öncesinden hissettiniz mi hiç? Peki ya bu birkaç saniyenin ölüm gibi geldiği oldu mu? Hemen birkaç saniye sonra öleceğiniz söylense nasıl hissedersiniz? Geçmez o saniyeler. Yıllarla bezeli bir ömür gibi gelir. Tıpkı sarmaşıkların dolandığı beyaz bahçe çitleri gibi. Uzadıkça uzar ve en sonunda ölüm değil, beklemenin endişesi öldürür sizi. Ölmeden ölürsünüz yani.

Tan benden tarafa bakacağına keşke bir an önce odacığın kapağını açıp beni görse, polise şikayet etse, hapis cezası alsam ve birkaç ay sonra çıksam.

Bu dünya üzerinde o kadar az yer kaplamak zorundayım ki, değil kendime ait bir alanım olması, başkalarının alanını da kullanırken çok azı ile idare etmeliyim. Şu kadarcık bir odacık bile çok fazla benim gibi biri için.

Gözlerimi kapattım ve Tan'ın kokunun peşine takılıp odacığın kapağını açmasını bekledim.

"Bunlar bizim mi?"

Beklediğim olmadı ve biri kapağı açmadı, başka biri soru sordu. Öyle bir soruydu ki şayet olmamış olsa hayatım kayıp gitmişti. Öyle bir soruydu ki, tam zamanında, tam yerinde, tam öleceğim anda gelmişti.

Barbaros'un sesi benim tarafıma kadar gelirken Tan elindeki muz ile birlikte ona doğru döndü. Beyza yattığı yerden doğrulurken Barbaros'un elinde tuttuğu şeyleri görmeye çalıştım. Dantelli iç çamaşırlarıydı. Kadın iç çamaşırlarının Barbaros'un elinde ne işi var? Muhtemelen o anlamıyordu çünkü görmüyordu.

Tan hemen Beyza'ya döndü. O da yeni yeni doğrulurken "E-evet, benim," dedi.  "Sen nereden buldun bunları?" Kekelemesi benim dikkatimi çekerken Barbaros "Ne olduğunu göremiyorum ama komşu verdi, onların bahçesindeymiş," dedi.

Tan beklenti ile Beyza'ya döndü. "Aa, rü-rüzgardan uçmuş olmalı. Malum bizim balkonla onların bahçesi çok yakın."

Şöyle bir açıklama aslında bana da inandırıcı gelirdi ancak Beyza'nın gerçek yüzünü gördüğüm için iyi niyet beslemekte çok zorlanıyordum.

"Doğru diyorsun, balkona cam ile çevirmenin vakti geldi. Neyse aşağı inip biraz muz yiyelim mi?"

Koku bir an için mevzu olmaktan çıkmıştı. Mesele muz yemeye dönmüştü.

"Beni kucağına alırsan gelirim."

Beyza tamamen değiştirdiği ruh hali ile kollarını öne doğru uzattığında Tan gülümseyerek ona doğru yürüdü. Sanki kokunun değişmesinden memnunmuş gibi hevesle kollarını açtı ve Tan'ı bekledi.

Tan Beyza'yı kucağına aldı ve birlikte odadan çıktılar. Geriye Barbaros kaldığında onun nasıl geri döneceğini düşünmekten ziyade odadaki yürüyüşünü izliyordum. Geldi. Elindeki çamaşırları iğrenerek yatağın üstüne attı. Devam etti. Göremediği için dikkatli olsa da enteresan şekilde mekanik inceliğinde cama kadar yaklaştı. İlk defa ona bu kadar rahat bakabiliyordum.

Uzun boyluydu. Geniş omuzlu ve fit bir bedeni vardı. Görmeyen gözleri dışında baştan aşağı özenle yaratılmıştı. Saçları, güzel şekilli elleri, yakışıklı yüzü ile bu hikayedeki yerini o kadar merak ediyordum ki. Beyza'nın ona aşık olmasına şaşmamak gerekirdi. O, herhangi bir kızın kalbini kolayca çalabilecek türde bir erkekti. Lakin önemli olan gerçekte onun kalbinin kime ait olduğuydu. Eğer basit bir şekilde Tan'ın arkasından iş çeviriyorsa bunu görmek için can atardım. Bu ailede herkes birbirinin arkasından iş çevirmek için adapte olmuştu. Hatta kızları Ela'da bile bir bit yeniği olduğunu düşünüyordum.

Dizlerimi karnıma doğru çekip o küçücük delikten ona bakmaya devam ettim.

Ben olsaydım. Yani Barbaros gibi bir erkeğin kalbini kazanacak kişi ben olsaydım bunu kesinlikle tatlı dille yapardım. Gönlünü alarak, özenle bakardım mesela, onun her baktığı yerde olmak için hızlı davranırdım. Kendini kötü hissetmesin diye elini bir kez olsun bırakmazdım. Onu severdim. Çok severdim böylelikle asla kötü hisler gelmezdi kalbine. Ben olsaydım. Yani Beyza'nın yerinde ben olsaydım Barbaros'u elde etmek için Tan'ı kullanmaz, o beni kabul edene dek kalbime kilit vururdum.

Gözlerim Barbaros'a dalarak bakarken o yavaşça arkasını döndü ve yürüdü. Gidiyordu. Sanki karşısındaymışım da, konuşuyormuşum gibi, devamını dinlemeden nereye gittiğini soracak gibi oldum...sonra kendimin duvarda gizlenen bir hayalet olduğumu anımsadım.

Barbaros yanımdan gelip geçerken önüme döndüm ve bir an için derin bir nefes aldım. Alnımda biriken terlerin soğukluğunu hissettiğimde elimin tersi ile sildim. Zor kurtulmuştum. Şu yemek işine bir çare bulmalıydım, böyle büyük risk almak hiç doğru değildi.

🌃

Sabah erken saatlerde gözümü açtığım için bir süredir ev halkının evi boşaltmasını bekliyordum. Uyusam daha az rahatsız olurdum belki ama şu an dizlerim uyuşmaya başlamıştı. İnsanın her istediğinde ağrıyan yerlerini hareket ettirememesi ne kötü bir şey. Bunu, bundan mahrum kaldığınızda daha iyi anlıyorsunuz. Ayağa kalkmak bile ne büyük bir nimet aslında.

Neyseki çok beklemedim. Önce Beyza sonra Ela sonra da Tan evden çıktı. Oda boşaldığında kıpırdanmaya başladım. Aslında dün gece canlı yayın açmayı düşünmüştüm ama şimdi canım pek istemiyordu o yüzden vazgeçtim. Bugünlük heyecan istemiyordum. Sadece karnımı doyurup bir de yapabilirsem duş alıp yeniden odacığa çıkıp kitap okuyacaktım. Normalde tamamen boş evler seçtiğimiz için evin içinde gezinmek ve vakit geçirmek daha kolay oluyor ama bu ev talihsiz şekilde her daim boş kalamıyor. Hele ki Barbaros'un varlığı tamamen kısıtlıyor beni.

Odacıktan aşağı inip ayaklarım yere bastığında bir oh çektim. Neredeyse tüm damarlarıma inen kanı hissettim. Sıcacık, biraz da ılık bir sıvı akışı oldu hafifçe. Ayaklarımdaki karıncalanmayı gidermek için iki kere salladım. Dizlerimi büküp oturdum sonra zıplayarak kalktım.

"Öylece uzanıp yatmak ne kadar da zor ya hu. Ah belim belim."

Belimi kütletmek için sağa sola eğilirken sesimi alçalttım. Herkes gitse de Barbaros evdeydi.

Yavaşça başımı odanın kapısından dışarı uzattım ve koridorda biri var mı diye kontrol ettim. Kimseler yoktu. Ayak uçlarımda yürüyüp merdiven başına geldiğimde alt katta da kimse olmadığını gördüm. Hatta banyo doluydu ve muhtemelen Barbaros banyodaydı. Çok güzel bir zamanlamaydı. O duştayken aşağı inip yiyecek bir şeyler alabilir ya da lavaboyu kullanabilirdim. Fakat odasına girip gezinmek daha cazip geldi.

Barbaros'un odasına gitmek için bir adım atıyordum ki alt kattaki kapının kapanma sesini işitip durdum. Şimdi koşsam bile kesin sesten yakalanırdım. Olduğum yerde sessizce dururken gelen kişinin yukarı çıkmaması için dua ettim. Genelde kabul olmaz dualarım. Ya da ben hep imkansızı istiyorum. Ne bileyim, ama bu sefer kabul olundu ve gelen kişi üst kata değil ikinci kata çıktı.

Gelen kişi Beyza'ydı ve elinde bir paketle koşarak geliyordu. Merdivenleri çıkıp ikinci kata geldiğinde geri çekildim. Yürüyüşü hızlandığında hafif eğilip baktım doğruca Barbaros'un odasına girmişti.

"Yemin ediyorum bu kadın manyak." Başımı iki yana sallayarak ona tiksintiyle bakarken birkaç dakika içeride ne yaptı bilmiyorum. Hayır Barbaros odada olsa bu çifti de tescilleyip ailenin hikayesini çıkaracağım ve heyecan bittiği için de evi terk edeceğim ama Barbaros banyoda ve olup bitenden haberi yok.

"Kahretsin."

Elimi sessizce korkuluğa vurduğumda bitmek bilmeyen sırlar perdesi için isyan ediyordum. Her gün merakla izlediğim bir pembe dizi gibiydi. Neredeyse tırnaklarımı yiyecektim ki Beyza gerisin geri ama elinde bir şey olmadan odadan çıktığında alt kata inen merdivenlerden koşarak inip kayboldu. Barbaros hala banyodaydı ve ben meraktan çatlıyordum. Odaya neden girdi, bu kadar süre ne yaptı?

Merdivenlerden yavaş adımlarla ikinci kata geldiğimde kulağımı banyo kapısına dayadım ve duş sesinin hala açık olduğunu işittim. Barbaros çıkana dek odaya girer çıkardım. Böylelikle odaya girmiş oldum. Gözlerim Beyza'nın paketini ararken hemen Barbaros'un yatağının üstünde öylece serilmiş olan iş çamaşırlarını gördüm ve ellerimle ağzımı kapattım.

Bu çamaşırları Beyza bırakmadıysa ben de Hayat değilim. Ulan ne manyak kadın ya. Ellerim ağzımdan inerken yatağa yaklaşıp çamaşırları elime aldım. Gerçekten de giyilmiş gibiydi. Bir an için midem bulandı ve tiksinerek yeniden yatağa attım.

Ben iç çamaşırına bakmaya devam ederken duşun kapısı açıldı ve Barbaros odasına doğru gelmeye başladı. Hemen köşede bir yer edindiğimde odasına girmiş oldu. Bornozu vardı ama alt kıyafetlerini giymişti. Sadece saçları ıslakken yatağının üstündeki kendi tişörtünü aramaya başladı. Fakat eline gelen şey kadın iç çamaşırı oldu.

Barbaros'un dünkü çamaşırın ne olduğunu bilmemesi yalandı. Zira dokunması ile elini geri çekmesi bir olmuştu. Biliyordu. Ne olduğunu adı kadar iyi biliyordu.

Avuçlayarak aldığında gözlerim fener tutulan tavşanın gözleri gibi gibi açıldı. Yoksa? Beklediğim olmadı ve Barbaros çamaşırları büyük bir sinirle duvara çarptı. Sonra bir de duvara yumruk attı ki kendimi tutmasam çığlık atacaktım. Bir erkeğin son kat siniri gerçekten hafife alınacak bir şey değil. O yumruk duvara değil de çeneme inse bir daha konuşabilir miydim bilmiyorum.

"Allah belasını versin! Lanet kadın! Lanet!"

Barbaros yatağını tekmelerken yakınında olmadığım için kendimi şanslı sayıyordum. Sonra kapıyı tekmeledi. Yumruk ve tekmeleri o kadar güçlüydü ki parmakları kanamaya başlamıştı ama o devam ediyordu. Bir türlü içi rahat etmiyordu. O an Beyza orada olsa parçalayacaktı sanki.

O zaman anladığım bir şey varsa Barbaros'un Beyza'dan hazzetmediğiydi. Bu durumda dengeler değişiyordu. Barbaros bir numaralı kovalanan. Ve onun masum olma yüzdesi çok fazla. E o zaman hikaye baştan yazılıyor. Of ne zaman her şeyi çözebileceğim? Neyse en azından Barbaros şu an masum konumunda.

Başımla tasdiklediğim düşünceden sonra Barbaros yorulmuşçasına yatağına oturdu ve telefonu çaldı. Sinirle açtı, ses Beyza'ya aitti ve ben de gayet net bir şekilde duyabiliyorum.

"Dünkü komşu fikrin zekiceydi ama bir dahakine dikkat et çamaşırı senin dolabından çıkarmayayım."

"Sen kafayı mı yedin? Yeter artık Beyza! Tan'ı geçtim Ela var utanmıyor musun hiç? Kaç yaşında kadınsın!"

"Sen utancı önce kendine sor. Azıcık gururun olsaydı beni bu hallere sokmazdın. Ben de keyfimden yapmıyorum herhalde."

Kaşlarımı çattım. Ne hallere soktu? Ne yaptı bu adam? Beyza manyak olabilir ama kimselere güvenim yok.

"Sana söyleyecek bir kelime bulamıyorum artık."

"Bulamazsın tabii. Hiçbir zaman bana zerre değer vermedin. Bir kelimeyi bile çok gördün bana. Çıktığımız günlerde de bana değer vermiyordun."

"Eski günleri gündeme getirmekten başka işin yok mu senin?"

Daha önce çıkmış mı bunlar? Hay Allah ne karman çorman bir şey bu ya.

"Yok. Eski diye bir şey yok benim için. Bir sen varsın. Eskimeyen Barbaros var sadece."

"Hastasın sen."

Barbaros telefonu kapatıp yatağa fırlattığında yutkunup arkama yaslandım. Duvarın soğukluğu içimi rahatlatırken alt dudağımı ısırdım.

Şunca güzellik içinde nasıl da gözleri görmüyor tüm bunları. Birbirlerine takmışlar kafayı ve gerçekten birer hasta gibi yaşayıp duruyorlar.

Duvarda düşündüğüm birkaç dakikadan sonra kapının sesini duyunca başımı uzattım. Barbaros odadan çıkıyordu.  Onu görünce hemen ben de peşinden gittim ve o yavaş yürürken onu bekleyerek ilerlemeye devam ettim. Alt kata indi, mutfağa geçti, buzdolabını açarken ben de koltuklardan birine oturdum onu seyretmeye başladım.

Biraz sucuk, biraz yumurta çıkarıp kızartmaya başladı. Arkamı televizyona dönüp koltuğa kollarımı yaslayarak dayandığımda onu izliyordum. Sucuk ve yumurtanın kokusu öyle güzel yayılmıştı ki benim de karnım acıkmaya başlamıştı.

Pişirdiği yemeği bir güzel yerken "Her yer sucuk koktu," dedi kendi kendine. Başımla tasdikledim. Evet koktu. Tıpkı benim yiyeceklerim gibi koktu.
"O halde kokuyu gizleyelim."

Gizlemek? Nasıl yapacak?

Kaşlarımı kaldırıp ne yapacağına bakarken biraz sirke alıp küçük bir kaseye koydu ve mutfak tezgahına yerleştirdi. Az biraz zaman sonra ne sucuk kokusu kalmış ne de başka bir şey. Sirke de kokmuyordu işin garibi. Sadece ağır koku gitmişti.

Bu fikir harikaydı. Bundan sonra ben de böyle yapacaktım. Demek yanıma biraz sirke alsam her şey çözülecek? Gülümseyerek sanki bir iş başarmış gibi baş ve orta parmağımı şıklattım ve bugün için bana harika bir fikir verildiğinden dolayı Barbaros'a teşekkür ettim.

"Teşekkür ederim Barbaros. Her ne kadar rolünü henüz çözememiş olsam da canımın çektiği yiyecekleri yanımda taşımama yardım ettiğin için çok teşekkür ederim."

🌃

Olvasás folytatása

You'll Also Like

13.1K 1K 42
Galga Serüvenleri 1 - Emorian'ın Diğer Halefi -FantasyTR "Süper Güçler, Cadılar ve Büyüler" listesine eklenmiştir.- Yeni çaylakların belirleneceği Ta...
577K 9.3K 13
Hitreads uygulamasıyla yaptığım anlaşma nedeniyle 1. ve 2. kitabın ilk 3 bölümü yayımdadır. 1. kitap Hitreads uygulamasında yüklüdür ve çok yakında 2...
252K 16.2K 33
Topraklar ikiye ayrıldı; Karanlık ve Aydınlık Taraf olmak üzere. İki krallıkta, birbirlerine yasaktı. Anlaşmalar, kan ile mühürlenmişti. Vera Storm...
2.3K 226 5
Ben, Alije Aslanbegović... 95 senesinde, Bosna'da zulüm kol gezerken, çaresizce kaçmaya çalıştım... Sırplar yüzünden, ailemi toprağa koydum. Yaralı...