YOZLAŞMIŞ HARABELER

By emregul_

274K 18.7K 130K

Sürekli aynı kâbuslarla uykuları bölünen Rena, yine bir gece aynı kâbusun etkisinden korkuyla uyanır. Rüyanın... More

GERİ DÖNÜŞ
1.Bölüm: KÂBUS
2.Bölüm: KÂBUS EFENDİSİ
3.Bölüm: AYNANIN LANETİ
4.Bölüm: YOZLAŞMIŞ SIR
5.Bölüm: RUH MÜHRÜ
6.Bölüm: AYNA MUHAFIZLARI
7.Bölüm: İLK YANSIMA
8.Bölüm: MİENAS
9.Bölüm: KARGA VE GÜVERCİN
10.Bölüm: KRALLIĞIN İZLERİ
11.Bölüm: KEHANETİN KUKLASI
12.Bölüm: KALBİN ORTAĞI
13.Bölüm: KARGANIN KALBİ
14.Bölüm: TOPRAK ANA
16.Bölüm: ESKİ UYGARLIK
17.Bölüm: GÜNAH TOHUMU
18.Bölüm: PERİ KÖYLERİ
19.Bölüm: GECE KULESİ
20.Bölüm: ESTER
21.Bölüm: KARANLIĞIN FISILTISI
22.Bölüm: ŞAFAK VAKTİ
23.Bölüm: SAKLI DİYAR
24.Bölüm: YANSIYAN RUHLAR VAHASI
25.Bölüm: GÖLGELERİN ŞARKISI
26.Bölüm: BEYAZ ALEV
27.Bölüm: AYNALAR KENTİ
28.Bölüm: KARA ÖLÜM KORUSU
29.Bölüm: GELECEĞİN ÇAĞRISI
30.Bölüm: SANRILARIN İHANETİ

15.Bölüm: YIKAN VE YOK EDEN LORD

4.2K 666 4.5K
By emregul_



Selamlar, keyifli okumalar minik kabuslarım^^

Hadi sessiz bir köşe bulun kendinize ve kaldığınız yerden devam edin✨

Bölüme başlamadan önce yıldızı parlatmayı ve satır aralarına çokça yorum yapmayı unutmayın, lütfen.

*
Yıkan ve Yok Eden Lord
*



Ayın biri...

Yirmi dokuz gün sonra.

Şenliğin ilk sabahında gelen o teklif.

Işık Baharı'nın son günü karar vermeli...

Bir karar vermeliydim. Ayas'la ruh eşi olmak ya da onu reddedip öfkesine sahip olmak... Bir şekilde diyarın kader çizgisindeki yerimi belirlemeliydim. Büyükbabamın sözleri kulağımda yankılandıkça yüreğim sıkışıyordu. Onlardan biri olmak, onlarla iyi geçinmek için bu kadar ileri gitmem gerekiyor muydu?

Bir lordla evlenmek şöyle dursun defolup gitmek istediğim diyara her gün bir sebeple daha çok bağlanıyordum.

Ayas çok nazik ve kibar bir adamdı. İyi bir kalbi vardı. Kısa süredir tanıyor olsam da her anımız keyifli ve onun nezaketiyle doluydu.

Eğer onu reddedersem sadece Ayas değil; Maysa, hatta tüm Glander krallığı da ismimi kanla yazacak ve her hareketim gözlerine batacaktı. Hepsini geçtim, muhtemelen kalacak bir sarayım bile olmayacaktı.

Diyarda yaşayan herkesin peşinde olduğu kalbin taşıyıcısı benken dışarısı benim için güvenli değildi, hem de hiç. Burası onların eviydi ve hepsi yuvalarını korumak için ne gerekiyorsa yapardı.

Diyara güvenemezdim.

Büyükbabamın dediği gibi diyarla savaşacak kadar gücü ele geçirene ya da laneti kıracak başka bir yol bulana kadar gizlenmeliydim.

Ayas odamdan çıkarken iyi düşün ve acele etme, demişti. İyice düşünmeliydim ama her geçen saniye kafam allak bullak oluyordu. Tüm etkenleri masaya yatırarak düşünüp bir karar vermem gerekiyordu.

Akşam olmak üzereydi. Ayas gittiğinden beri terasta, büyük yer kırlentlerinden hazırlanmış oturma köşesine gömülmüş düşünüyordum.

Diyarda güvenebileceğim tek kişi Aryen'di. Daha doğrusu güvendiğim her seferde beni hayal kırıklığına uğratan ama daha dün kalbim durmak üzereyken hayatımı kurtaran Aryen. Krallığını ve sarayını geri getirmek, eski günlerine döndürmek için bir amaç doğrultusunda hareket ediyor; beni de bu yolda yandaş olarak görüyordu. İkimizin de kazanacağı adil bir anlaşma gibi görünse de Aryen'in daha önce dediği gibi "Tacını ve tahtını kaybetmiş bir lord, sarayı için yapması gereken her şeyi yapar."

Günü geldiğinde Aryen, ben ve krallığı arasında seçim yapacak olsa bir an bile düşünmeden krallığını seçecek kadar hanedanına bağlıydı. Bu da her daim onunla birlikte hareket ederken bir gözümün açık olması gerektiği anlamına geliyordu.

Ayas'ın beni istemesinin özel bir sebebi olduğunu düşünmüyordum. Onun gözünde Megas Efendi'nin sıradan torunuydum. Ona ne zararım ne de yararım olurdu. Sadece enerjimiz uyuştuğu için benimle evlenmek istemiş olmalıydı.

Ruh ve Toprak Sarayı'ndan Selen'le yapılması istenen evlilik, krallıklar arasındaki bağı güçlendirmek için yapılan siyasi bir evlilik olacaktı.

"Leydim."

Liya'nın sesiyle birlikte dalıp gittiğim düşünce deryasından arındım ve sudan çıkmış balık edasıyla şaşkınca terasın kapısına çevirdim başımı.

"Akşam ziyafet var. Orrenia Krallığı'nın da teşrif edeceği büyük bir ziyafet. Kraliçe Maysa ve Lord Ayas seni de görmek istiyorlar."

Büyükbabamın konumu dolayısıyla saygı görmek işimi epey kolaylaştırıyordu. En azından köle değildim.

"Yine o süslü püslü geceyi mi çekeceğim?" Dirseğimi yasladığım kenardan çekerken sıkıntıyla yanaklarımı şişirdim.

"Kraliçemiz sizi seviyor," derken yüzündeki ifadeyle alenen beni ayıpladı. "Size saygı duyuyor. Bu pek az kişinin layık olabileceği bir şey... Kıymetini bilin."

Liya'nın kraliçesine olan bağlılığı bazen sabrımı taşırıyordu.

"Bu bir lütuf mu?" diyerek tersledim. Kraliçenin sevgisine ihtiyacım yoktu.

"Hayır... sadece..." Beklemediği tepkim karşısında afalladı. "Bazı hırçın ve başına buyruk davranışlarınızın yersiz olduğunu söylemek istiyorum. Kraliçemiz sizi seviyor. Ona ve sarayına uygun şekilde davranmalısınız."

"Tamam Liya," diyerek boğucu tavsiyelerine göz devirdim.

Hışımla yanından geçip giderken benimle didişmemek için cevap vermedi güya ama söylene söylene gitti ve odada ikimizden başka kimse olmadığı için tüm söylediklerini duydum.

"Yıldızlar yolumuza ışık saçsın, neyse ki bu lafları yalnızca bana ediyorsun. Bir başkasına saygısızlık edeceksin diye ödüm kopuyor Rena." Alt dudağını ağzında geveleyerek başını iki yana sallıyordu.

Liya sinirlendiği zaman tam bir müdire gibi davranıyordu ve komik oluyordu. Sırf bu yüzden bile bazen onu bilerek sinirlendiresim geliyordu.

İşini halledip yanıma geri döndüğünde yüzü daha sakin görünüyordu. Perilerin yaratılış öyküsünü okuduğumdan beri farklı bir gözle bakıyordum onlara artık. Daha alışılmış ve daha içten.

"Hazırlanmalısın leydim." Kocaman gülümsedi. İşte bu kadar... En fazla birkaç dakika sinirli kalabiliyordu.

"İyi hazırlanalım," diyerek rüzgâr gibi yanından geçerken söylenmeye devam ettim. "Zaten bizimkinden de ses seda yok!" Bizimki...

Sahiden neredeydi Aryen?

"Anlamadım," dedi Liya.

Ayas dün geceki ziyafette sırf bana güzel olduğumu söylediği için dövmeyi ateşe verip geceyi burnumdan getirmesini biliyordu. Şimdi evlenme teklifine sessiz mi kalacaktı?

Yine nerede, neyin peşindesin Kâbus Gözcüsü?

Beni dilediği zaman duyuyor olmalıydı. Öncelikli işleri yüzünden Ayas'la konuşmalarımıza şahit olmamıştı muhtemelen.

Elimi göğsüme götürüp yalnızca ucuna dokunabildiğim dövmemi okşadım. Kalbim onunkine bağlıydı. Onun sayesinde hayatta ve nefes alıyorken hâlâ ondan nefret edebilir miydim?

Dün geceye kadar bir an olsun dizginlenmeyen öfkem tuzla buz olmuştu. Aryen'i her andığımda bin bir laneti bir arada ederdim düne kadar. Şimdiyse minnet ve muhtaçlıkla anıyordum. Kafamın karıştığı her an yanımda olmasına, rehberlik etmesine ihtiyaç duyuyordum.

Herif tam bir kâbustu ve hayatıma musallat olmuştu. Neden beni defalarca kez kandırmış o kurnaz tilkiden başkasına güvenemeyeceğimi söyleyen ses çok yüksek çıkıyordu?

Sıkıntılı bir şekilde soludum.

Doğrudan elbiselerimin yanına gidip kendi elbisemi seçmek için askıları karıştırmaya koyuldum.

Pastel renklerden birini giymek istesem de daha gösterişli olmak istediğime karar verdim. Özellikle bu gece iki krallığın da hanesi ziyafette olacakken sönük kalamazdım.

"Liya." Zümrüt yeşili elbiseye tutunan gözlerim hayranlıkla parıldarken askısından çıkarıp kolumu uzattım ve tam karşıdan bakmakla oyalandım.

"Buyurun leydim."

Bu kız da bir dediğimi ikiletmiyordu resmen. Şimdi de her cümlesinin sonuna leydim de leydim...

"Bu saraydan uzaklarda, özgür bir hayatın olsun ister miydin?" Liya'nın tarafından bakmayı ve diyarı onun gözlerinden görebilmeyi çok isterdim. Hem sarayına hem diyarına karşı bağlılığı çok garip geliyordu.

"Hayır, kesinlikle." Cevabını desteklesin diye hızlı hızlı başını sallarken sarı bukleleri raks eder gibi uçuştu. "Bu saray benim evim, kraliçemiz bana bir yuva bahşetti. Eğer bir seçme şansım olsaydı ve en başından bana hangi krallığa hizmet etmek istersin diye sorsalardı ben yine Glander Krallığı'nı seçerdim leydim." Hayranlıkla solurken titreyen nefesi dalgalar hâlinde yüzüme çarptı. "Glander Krallığı bu diyarın ve tüm krallıkların ışığı, güneşidir. Böyle bir krallığa hizmet etmekten ancak şeref-"

"Tamam abarttın."

"Hayır, sadece gerçekler."

"Yine de biraz abarttın."

"Hayır, sadece gerçekler."

"Tamam ama biraz düşünürsen bir tık abarttığını sen de fark edersin."

"Hayır, sadece-"

"Tamam yeter." Daha fazla uzatmaya tahammül edememiştim.

Liya muzır gülüşüyle makyaj masasının yanına konuşlanırken ben de seçtiğim elbiseyi kucaklayıp ondan tarafa yürüdüm.

Hava çoktan karardığı için mumları yakan cüce cinler koştur koştur odamı terk etti. Periler en azından selam veriyor, merakla gözlerinin içine bakıp bir şeyleri sorguluyor ya da kendi aralarında fısıldaşıyorlardı.

Cinler ise tam bir asosyal... Seninle göz göze gelecekler diye ödleri kopuyordu. Ya da tanrı korusun biriyle konuşmak zorunda kalırlarsa öleceklermiş gibi bir çekingenlik söz konusuydu. Minik ucubeler.

Seçtiğim elbisenin kumaşı kadifeydi; normalde çok da sevdiğim bir kumaş türü olmasa da ziyafette tüm krallıkların karşısına bu elbiseyle çıkacağım için heyecanlıydım.

Saçlarımı ve makyajımı hızlıca tamamlayan Liya'ya ters ters baktım. Madem sihir yordamıyla bu kadar çabuk işleri halledebiliyordu dün neden saatlerce beni oyalamıştı? Ahmak peri.

Giysi paravanının arkasında sabah giydiğim krem rengi elbiseden kurtulup gece için seçtiğim ihtişamlı zümrüt yeşili elbiseyi giydim.

"Lord Ayas nasıl biri?"

"Çok yakışıklı." Liya'nın olduğu yerde dondurma gibi eridiğine kalıbımı basardım. "Ve kibar. Bu saray onun gibi bir lord daha görmemiştir." Bıraktığı nefesi bir inilti gibi döküldü dudaklarından. Arzuyla çarpan kalbinin ahlaksız düşlerini ta buradan duyabildim.

İğrenç!

"Lorduna göz diktiğini duymasınlar Liya."

Hayır kıskanmadım. Sadece sırf yakışıklı ve iyi bir lord olduğu için saray hizmetkârlarını bile baştan çıkarması etik değildi ve biri bunlara hadlerini bildirmeliydi.

"Hayır... ben sadece... Lordum iyi biri ve Kraliçe Maysa'nın gözbebeği. Aksi yönde bir şey nasıl söylerim?" Panikledi ve hızlıca kendine çekidüzen vermeye çabaladı. Ayas'a abayı yakmıştı işte, gözümden kaçar mı hiç?

Üzerime geçirdiğim elbiseyi dikkatle inceledim. Boğazlı elbisenin hiçbir yerinde herhangi bir motif ya da işlemesi yoktu. Daracık kumaşı tüm vücudumu sarıyor ve cüretkâr bir tavır hak edecek kadar gösterişli duruyordu. Omuzlar dik, çene yukarıda ve keskin hatlarla taşınmayı hak eden bir elbise... Tıpkı leydiler gibi, Liya öyle der hep.

"Çok mu iyi biri?" Hâlâ teklifini gözden geçiriyordum bir yandan. Onunla evlensem nasıl bir hayatım olurdu ki?

Geriye dönme, yarım bıraktığım hayatıma kaldığım yerden devam etme fikri çok uzak bir hayalmiş gibi geliyordu artık. Aryen haklıydı, Ailem, gerçeğim... Her şey bu diyardaydı ve benim onları bulup sahip çıkmaktan başka şansım yoktu. Bu diyar, ait olduğum topraklardı.

Düşüncelerden kurtulmak için elbiseye odaklandım.

Tüm hatlarımı gözler önüne seren elbisenin eteği arkaya doğru uzanıyordu. Zarafeti bu gece koluma takıp yemek boyunca dikkat çekeceğime inanıyordum. Güzel olmuştum gerçekten, aynadaki yansımam da bunu onaylar gibi mum ışığının altında göz kırpıyordu bana.

"Lord Ayas bir kusursuzluk örneği. Her anlamda." Liya'nın en büyük hastalığı buydu. Her şeyi abartmak... "Kraliçe Maysa onu en muntazam şekilde yetiştirdi. Zekâsı, kabiliyeti ve yakışıklılığıyla her gönlü çelecek meziyetlere sahip."

Hayır Liya, hayır, hayır... Kafamı karıştırma. Diyarda yapacak çok fazla işim varken diyarın lorduna nikah basıp taze gelin olmanın sırası değil şimdi.

Saçlarım topuz olduğu için sallantılı küpeler tercih ettim. Ve de elbise kadar gösterişli, göz alıcı bir kolye göğsüme doğru uzandığında hazırlığımın tamamlandığını düşündüm.

"İyi bari. Sıkıcı saray hayatıma eşlik edecek bir arkadaşım olur en azından." Liya'nın sorgulayıcı bakışlarından kaçırdığım gözlerimi aynaya çevirdim ve oyalandım.

"Neden sordun leydim?"

"Hiç." Sesim titredi, kahretsin.

"Bir şey saklıyorsun?" Şüpheci bakışlarını aynadaki yansımama dikti.

Gelme üzerime, seni kancık. Kafam zaten karışık bir de sana laf anlatamam.

"Ne saklayacağım, Liya?" Odanın diğer tarafına doğru yürüdüm, hiçbir işim yokken. "Daha kaç gün oldu bu saraya geleli... Ne gördüm de neyi saklayacağım?"

"Yalan söylediniz."

"Nereden bildin?" Boşluğuma geldi. Hem oyalanmak hem de son dokunuşları tamamlamak için Liya'nın sihirli kokularından birini baştan aşağı donattım.

"Gözünüz seyirdi."

"Sinirden Liya, sinirden." Öfkeyle çattım kaşlarımı. "Ve açım. Açlıktan süzüldüm sayende. Gidelim de şu ziyafetin amacına hizmet etmesini sağlayalım. Karnımız doysun." Liya beni her köşeye sıkıştırdığında açım diye cırlayıp ortalığı birbirine katıyor ve konuyu saptırıyordum.

Eğer Aryen o boşluğu doldurmuyor olsa kendimi iblis ilan ederdim ama... Aryen'in yanında benim kurnazlıklarım meleksi kalıyordu.

"Yalancı leydi." Kapıya doğru yürümeye başladı.

"Çok bilmiş peri." Peşinden gittim.

Birlikte odadan ayrıldığımızda atışmamız da kâğıt kesiği gibi geceye çöktü ve sessizliği kanattı.

Kalbim gerginlikle çarparken bir anlığına nefesimin kesildiğini hissettim ama garip bir histi. Dün geceki gibi... Sanki bir anlığına çarpmayı bıraktı da kalbim durdu sandım. Gözlerim kararınca istemsizce elimi savurup Liya'nın bileğini yakaladım.

"İyi misin?" Liya'nın telaşlı sesi kendime getirdi beni. "Su ister misin? Oturmak ya da? Şifacı perileri çağırmalıyım."

"İyiyim, iyi..." dedim usulca başımı sallarken. "Bir an başım döndü gibi oldu. Yaygara çıkarmaya mahal yok."

Yürümeye devam ederek iyi olduğumu ispatlamak istedim. Liya hâlâ gergin bir şekilde gözlerini dikmiş söylediğimin aksine bir harekette bulunacağımı bekliyor; bense büyük salona doğru istifimi bozmadan yürüyordum.

"Herkes ışınlanabiliyor mu Liya?" Diyarı ve tılsımları keşfetmeye devam etmeliydim. Kendim kullanabilecek miyim, meçhul ama en azından kimin, ne gibi gücü olduğu bilsem iyi olurdu.

"Hayır, leydim." Bir adımla yanıma ulaştı. "Yalnızca lord ve leydiler..." Tatlı bir gülümseme takındı. "Yansımak deniyor. Göz açıp kapama süresinde bir yerden bir yere geçebiliyorlar."

"Ben de leydiyim?" Sorgularcasına havalandı kaşlarım.

"İnsan diyarında yetişmiş bir leydi," diye parantez açar gibi konuştu. "Bir krallığa ait değilsiniz. Güçleriniz sıradan bir perinin sihirleri kadardır ancak siz diyarda bile yetişmediğiniz için eğitimsizsiniz. Ayrıca büyükbabanız ve kraliçe konuşurken duydum; insan diyarına geçmeden önce Kristal Dağ'a adanmış güçleriniz. Bu da sizi güçleri olmayan bir peri yapar."

Sen öyle san, diyarın kalbini kurutup güçlerimi geri aldığımda da bunları söyleyebilecek misin bakalım?

"Demek kraliçenin özel görüşmelerini dinleyen küçük bir fareymiş bana hizmet eden pericik?" Olduğum yerde durup kollarımı göğsümün altında bağladım. Ağırlığımı sağ bacağıma verip sol ayağımın ucuyla yeri tıpışladım.

"Hayır, leydim... hayır!" Yüzü kireç gibi oldu zavallımın.

"Tamam Liya, bunu daha sonra konuşacağız..." Düşünmeye adadığım saniyeler aklıma hınzırca bir fikir sundu. "Ya da bundan sonra istediğim şekilde davranırsın ve ben de seni kraliçeye şikâyet edip kalan peri ömrünü Huzursuz Cennet'te heba etmene sebep olmam. İşte sana pazarlık."

Neresiydi bu Huzursuz Cennet? Liya her duyduğunda beti benzi atıyordu. Merak etmiştim ama başıma bela almaktan korktuğum için merakımı zihnimin içinden kovaladım.

Gözlerimi kısarak Liya'ya baktım.

Karşındaki insan kızının ne şirret ve sinsi olduğunu bilseydin eğer; peri gözlerinin şahit olduğu, sivri kulaklarının işittiği ve diyar hakkındaki tüm kaynakları ayaklarının altına serer, onunla iyi geçinirdin Liya. Sana bunu anlaman için daha neler yapacağım, neler...

"Çok zorba ve üçkağıtçısınız!"

"Leydiye ne oldu?" dedim öfkeyle. "Bak gidiyorum kraliçenin yanına." Elimle, ilerideki büyük salonun kapısını işaret ettim.

"Pardon leydim, bağışlayın. Lütfen!" Avuçları birbirine bakacak şekilde ellerini kavuşturup parmak uçlarını çenesinin altına bastırarak yalvardı.

"Aferin Liya," dedim üstten bakarak. "Bundan sonra benimle zıtlaşmak, saygısızlık etmek yerine akıllanırsın diye düşünüyorum."

"Elbette..." Sesi bitkin ve huzursuzdu. Elime düştüğü için yüzü asılmıştı ve eminim ki peri kalbinden kendisi için dualar geçiriyor ve canını bağışlamam için yalvarıyordu.

Birkaç adım geride kaldığı için gülmemi engelleyebilmek adına yanaklarımı dişledim.

Kapıya birkaç adım kala sağ koridordan gelen ayak sesleri dikkatimi çekti. Başımı o tarafa çevirmeden göz ucuyla bir bakış attığımda tanıdık siluet dikkatimi cezbetti. Ayas...

"Rena." Miskin adımları can buldu ve bulutların üzerinde koşturur gibi yanıma ulaştı.

"Ayas."

Ve yine sıcacık eli buz tutmuş parmaklarımı kavradı. Dudakları parmak boğumlarıma dokunurken bu kez bir ürperti yalayıp geçti tüm vücudumu; belli etmemek için gülüşümü sergiledim. En sahici olanını.

"Işık ve Gün Sarayı'nda ışık gibi parlamak..." Hayranlıkla aralanan dudakları dili tarafından okşandı. "Gözlerim kamaştı, bu ne güzellik?"

Diz kırarak ellerimi göğsümün altında kavuşturdum. O iyi kalpli biriydi ve karşısındaki kadını övgüleriyle nasıl mutlu edeceğini gerçekten iyi biliyordu.

Aryen'in aksine. Domuz.

"Çok naziksiniz lordum." İstediğini ona verdim.

Lordum olmak istiyorsa olabilirdi. Diyarın en güçlü krallığı Glander'dı ve diyar, Kraliçe Maysa tarafından yönetiliyordu. Kraliçenin oğluyla güçlü bir müttefiklik faydalı olabilirdi. Evlenmek konusundaki kafa karışıklığımı gidermiş değildim ama en azından her koşulda yanımda olmasını sağlamalıydım.

"Lordum." Şaşkına dönmüş yüzü keyifle parladı. Hareleri içtenlikle kızarırken dudaklarındaki sıcaklık, duvardaki meşalelerin altında beni selamladı.

"Geçelim mi?" Sessizlik rahatsız edici boyuta ulaşmıştı ve biraz daha sürerse gerginliğim beni ele geçirebilirdi.

"Gözlerimi alamıyorum ki." Başını iki yana salladığında kıkırdadım. Utançtan yanaklarımın kızardığına emindim.

"Beni utandırıyorsun." Minnetle dudaklarımı birbirine bastırdığımda bir adımda yanıma ulaştı.

"Haklısın, özür dilerim." Elini karnının üzerine koyup dirseğini açarak bana doğru uzattı.

Beyaz gömleği ve siyah pantolonunun üzerine giydiği gümüş yaldızlı antrasit rengi tuniğinin içinde cezbedici bir çekicilik hakimdi. Eskisi gibi rahat davranamıyor, yüzüne bakamıyor ve konuşurken kekeliyordum. Teklifiyle aramızdaki yakınlığa bir mesafe koymuştu istemeden. Sanki bir duvarın arkasından birbirimize bağırarak konuşuyorduk artık, göz teması kuramıyorduk.

Sakince koluna girip adımlarına eşlik eden küçük adımlarla yanında süzüldüm.

İki muhafızın tuttuğu devasa kapı önümüzde açılırken heyecandan titreyen nefesimi azar azar bıraktım.

Yine salonun ortasında onlarca kişiyi ağırlayacak büyüklükte masa ve üzerinde yüzlerce çeşit yiyecek, içecek konuklarını bekliyordu.

Kraliçe Maysa ve tanımadığım kişiler masanın etrafında sohbete dalmış; herkesin keyfi yerinde görünüyordu. Kapıların açılmasıyla birlikte tüm gözlerin hedefi Ayas ve onun kolunda ürkek bir kuş gibi titreyen ben olmuştum.

Yutkunmaya çalıştığımda salondaki sessizlik boğazımı sıktı ve sırtım soğuk soğuk terlerin dokunuşlarıyla ürperdi. Kendimi öyle kasmıştım ki omurgam sertleşmiş; istediğim gibi hareket etmemi zorlaştırmıştı.

Kimseyle göz göze gelmeden tam karşıya baktım.

"Lord Ayas!" Kraliçe dışında birileri ayağa kalktı ve saygıyla lordlarını selamladılar.

Burada yaşadığım gerginlik öyle ıstırap vericiydi ki Aryen'in gözünün önünde küvette çırılçıplak uzanmayı ve köpüklerin bedenimi gevşetmesini yeğlerdim.

Gökkuşağı Sarayı'nda ise durumlar farklıydı. Her yerden birileri fırlıyordu ve hiçbirini tanımadığım için kime nasıl davranmam ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Özellikle de diyarın laneti olduğumu öğrendiğimden beri birileriyle göz göze gelmek bile zordu.

"Ruh ve Toprak Sarayı Lordu Rodas." Önce Ayas'la selamlaştı. Birbirlerine kollarını uzatarak dirsek kısmından sıkıca kavrayıp başlarıyla selamlaştılar ve geriye çekildiler. Bunu yaparken yüzlerinde en ufak bir samimiyet kırıntısı dahi görülmedi.

Hemen ardından Lord Rodas bana döndü.

Kahverengi pelerini, siyah pantolonu ve kahverenginin birçok farklı tonuyla işlenmiş tuniğiyle birlikte krallığını fazlasıyla temsil ediyordu.

Karşılıklı olarak gülümsemekle yetindik. Koyu kızıl sakalları, beyaz teninde öne çıkıyordu. Saçları ise dağınık bir tertip içerisindeydi. Sakal yüzünden yüzü genç olsa da çok daha olgun bir görüntüsü vardı. Orta yaşlı görüntüsüyle tam bir baba gibi duruyordu. Sonbaharda dökülen cansız yaprakların rengindeki hareleri hayat doluydu.

Evimdeki casusun saldırısı zihnime çöreklendiğinde huzursuzca geriye çıktım. Orrenia Krallığı ve Lord Rodas'la daha bu diyara gelmeden tanışmıştık aslında. Berbat bir tanışmanın ilk izlenimleri hâlâ varlığını sürdürdüğünden Rodas'a karşı pek ılımlı hisler besleyemedim ama gülümsemeye devam ettim.

"Lord Rodas'ın en büyük oğlu, Umar." Yine Ayas'ın ardından koyu kahverengi saçlarını geriye taramış, sakalları yeni yetme olsa da kirli sakallı yüzü hayli yakışıklı olan gençle selamlaştım. Tuttuğu elimi nazikçe öpüp geriye çekildi.

"Memnun oldum, Rena." Gülümsedim.

Sakin ol kızım, harika gidiyorsun. Saraylı olmak için doğmuşsun resmen.

"Memnun oldum, Leydi Rena." Kehribar gözleri içten bir samimiyetle parladığında sevindim.

"Lord Rodas'ın ikinci oğlu, Marvin." Daha çok babasına benzeyen, on sekizine basmış ya da o civardaki genç delikanlıyla göz göze geldik. Abisini taklit eder gibi uzanıp elimi öptü. Abisinin sakin ve kendinden emin hareketlerine kıyasla daha acemi ve telaşlıydı.

Ufak bir diz kırmayla küçük kardeşi de selamladıktan sonra bakışlarım hemen yanında duran güzel, genç kıza kaydı. Esmer teninde iri dalgalar hâlinde sırtına dökülen siyah saçlarıyla göz alıcı görünüyordu. Badem gözleri, iri dudakları ve kalkık burnuyla insanı kıskandıracak güzellikte bir genç kızdı.

"Lord Rodas'ın güzeller güzeli kızı, Selen." Karşılıklı eteklerimizi tutup reveransla birbirimizi selamladığımızda erkeklerin aksine içten bir tebessümle dudaklarımız kıvrıldı. Reveransımız boyunca gözlerimiz birbirine saygıyla tutundu.

Ayas'ın evleneceği kız da ancak böyle güzel ve asil olmalıydı. Dumanlı gri elbisesini taşıyan selvi boyuna ve zarif vücuduna göre yapılmış elbisesiyle hem krallığını görsel olarak temsil ediyor hem de buğday teni dekolte yerlerinden ışıldıyordu.

"Herkes burada olduğuna göre..." Herkesin birbirini selamlama seremonisi bittiğinde Ayas'ı bana bakarken yakaladım ama ondan tarafa dönmedim. Kraliçe eğilip kadehini alırken sola döndüğümde Ayas'ın hâlâ gözlerinin üzerimde olduğunu gördüm; görmezlikten geldim. "Işık Baharı'nın ilk gecesine böyle bir ziyafetle başlamak istedim." Kadehini devasa masanın ortasına doğru uzattı. "Kadehimi yepyeni bir dönemin, sıcaklığı içimizi kasıp kavuracak baharı müjdeleyen yıldızlı gecenin, var olduğum sürece şüphesiz ki sükuneti sağlayacağım diyarın tüm güzelliklerine ve davetime katılan hanelere kadehimi kaldırıyorum."

Maysa'yla birlikte masanın etrafında bulunan herkes kadehlerine davrandı; kulplarından yakaladı ve kraliçenin huzurunda kaldırırken hep bir ağızdan neşe dolu seremoni sözcükleri döküldü.

"Kraliçe Maysa'ya..."

"Diyara..."

"Yeni bahara!"

Kadehler indirildiğinde küçük perilerin döktüğü şaraplar kadehlerinde dalgalandı, dudaklarımızda duruldu ve boğazlarımızdan aşağı aktı. Kekremsi tadıyla herkesin damağında aynı mayhoş lezzeti bıraktığı gülen suratlardan anlaşılıyordu.

Yemek boyunca krallıkların sıkıntılarını ve toprak yönetimlerini dinledi Maysa. Pek çoğunu anlamadım bile. Gözüm hep, bir önceki ziyafette büyükbabamın oturduğu sandalyede oyalandı. Her ne kadar benden sakladıkları yüzünden ona öfkeli olsam da varlığıyla bana güç veriyormuş meğer... şimdi anladım.

Ayas'ın sık sık bana baktığını yakalayarak huzursuzca yemeğimle oyalandım. Biraz üzüm, kuru meyveler ve ormandaki bitkilerin özüyle kaynatılmış çorba dışında pek bir şey yemedim. Masanın gerginliği tüm benliğime sirayet ettiğinden lokmalar boğazımdan aşağı güç bela iniyordu. Bir parça ekmeği bile şarapla ıslatarak yutabiliyordum.

Ayas'ın bana bakışları...

Selen'in Ayas'la kesişmeleri...

Maysa'nın gerginliği...

İnsan diyarında olanlardan haberi olup olmadığını bilmediğim Rodas'ın tekinsiz hareketleri...

Diğer kalelerin lordları, Rodas'ın oğulları... Her şey çok fazla ve kalabalık geliyordu.

Yemek faslı beklediğimden kısa sürdü. Herkes yine gruplar hâlinde salonun farklı yerlerine dağıldığında insan diyarındaki kokteyl havası oluşmuştu.

Ayas'la birlikte bir köşeye çekildiğimizde Selen dışında kimse pek oralı olmadı. Tüm salona arkam dönük duruyordum ama Selen'in keskin bakışlarını sırtımda hissediyordum.

Evleneceklerini bilen tek kişi Ayas değildi. Kız çok fazla Ayas'ın içine düşüyordu, belki de Ayas'ı rahatsız eden buydu. İlk tanıştığımızda Ayas bir sarayda doğmanın, insanların ve annesinin üzerine çok fazla gelmesinin boğuculuğundan yakınırken; evleneceği kızın da şikâyet ettiği şekilde ona yaklaşması Selen için çok büyük eksiydi.

Bense ilk geldiğimden beri Ayas'ın lord oluşuyla ilgilenmemiş, ağzının içine düşmemiş ya da diğerleri gibi onu pis hayallerime alet etmemiştim. Etmiş miydim?

Hayır, hayır, hayır...

Öyle bir şey olsa benden önce Aryen iblisi aklımdan geçenleri okur, dövmeyle beni haşlardı. Gerçi sadece ağzımdan çıkanları ve etrafımda olanları duyuyordu ama olsun. Şeytan kulakları içimdeki sesi bile duyuyordur onun. Adi herif gizlenmekle meşguldü hâlâ.

Dün geceden beri Aryen'in sesi soluğu çıkmıyordu ve bu hiç hayra alamet değildi.

Kalbim, odadan çıktığım zamanki gibi bir anlığına tekledi ve yavaşladı. Elimdeki kadehe sıkıca tutundum. Boşta olan elimi Ayas'a doğru uzatırken beni yakalamasını diledim.

Arkaya devrilmekten son anda kurtulmuştum. Ayas'ın eli belimden kavrıyordu ve durumumu fark eden bazı kişiler hemen yanımıza doluştu.

"İyi misin?" Ses, Maysa'ya aitti. Kahretsin, dikkat çekmemeliyim dedikçe herkesi kendime baktırmayı başarıyordum.

"Bir anlığına başım döndü," diye yalan söyledim. Liya burada olsaydı durumum hakkında endişelenebilirdi fakat ben ilk kez böyle bir şey yaşanıyormuş gibi davranıp kısa sürede herkesi başımdan savdım ve Ayas'la baş başa kaldım.

Yolunda gitmeyen bir şeyler vardı ve benim bir şekilde Aryen'e ulaşmam gerekiyordu. Ondan başka kimse sorularıma cevap veremezdi. En kötü terasımdan kargalara seslenip içlerinden birinin Enfer olmasını dileyerek bir yol bulabilirdim.

Aman ne yol!

Bir dakika... Aklıma bir şey geliyordu ama ne kadar işe yarardı, orası meçhul...

"Tüm gözler senin üzerinde." Ayas'a doğru kaçamak bakışlar atıp kadehimi dudaklarıma bastırdım. "Herkes sana hayranlıkla bakıyor, senden bahsederken herkesin içi gidiyor."

Hadi lanet herif, duy sesimi.

Bak Ayas'a iltifatlar yağdırıyorum.

Ayas'ın ağzının içine düşüyorum pislik!

Gör iblis, gör!

Şarabımı içerken diğer elimi göğsüme bastırdım. Kıpırtı yoktu, neredeydi?

Beni bir kez daha kandırmış olabilir miydi?

Kalplerimizin bağlandığı da yalan mıydı?

Aptal gibi kanmıştım yine ona. Aptal, aptal!

"Çok incesin," dedi başıyla selamlayarak. "Bu güzel sözlerinle bana mutluluk verdin."

Aryen'den ses çıkmadığı için iltifat oyununa devam edip Ayas'ın hislerini daha da körüklemek yerine sessizce gülümsedim.

"Sen de sıkıldın mı?" diye fısıldadığımda Ayas dalgın bir şekilde başparmağıyla gümüş kadehin ağız kısmını okşuyordu.

"Hem de nasıl!" diye gülerek atılması beni de güldürdü.

"Kaçsak ya buradan?" Çocuksu bir heyecanla soludum. "Başka bir yere gitmeye ne dersin?"

Ayas'ın sol yanından fısıldadığım çekici fikrim onu cezbetmiş olmalıydı ki gözlerinde haylaz pırıltılar belirdi.

"Benimle gel." Kadehlerimizi bırakıp kapıya doğru yürürken Ayas uzanıp elimi tuttu.

Yanaklarıma hücum eden ateşin harlandığını hissettim. Gözlerim birbirine kenetlenen ellerimize ve oradan Ayas'ın yüzüne kaydı. Yan profili büyüleyiciydi ama cesareti ondan da fazla...

O sırada Selen'le göz göze geldik. Yüzündeki hayal kırıklığı salonun diğer ucundan beni gafil avladı ve panikle elimi çekince gözlerim, Ayas'ın şaşkın bakışlarıyla buluştu.

Konuşmak yerine bakışlarımı tekrar Selen'e çevirirken Ayas'ın gözleri de peşimden geldi ve Selen'i görmesiyle durumu kavradı. Ayas'ın şaşkınlıkla kuşanan gözleri benimkilere uğradığında ne olduğunu anlamadı. Çünkü bakışlarım ona değil Selen'e dönüktü. Ayas baktığım yöne doğru dönüp Selen'i görünce neler döndüğünü anlamıştı.

Tatlı bir kaçamak; evlilik hayali kuran bir leydinin hayal kırıklığıyla gölgelenmişti.

Selen'in hüzünlü bakışları karşısında ne düşüneceğimi bilemiyordum. Aniden hava bozuldu, rüzgâr büyük camlardan içeriye hiddetle dolarken salonu aydınlatan meşale ateşleri titreyerek can çekişmeye başladı.

Tanıdık sesin heybetiyle duvarlardaki tablolar sarsıldı.

"Gece ve Kâbus Gözcüsü..." dedi Enfer'in sesi. "Gölge ve Karanlığın Lordu..." Sarayın duvarlarına harfleri kazır gibi çıkıyordu sesi. "Kaos'un Efendisi..." Herkesin diz çökmesini emreder gibi seslendi. "Keybos Krallığı'nın en yücesi, Düş ve Kâbus Sarayı Lordu Aryen!"

Çift kanatlı ahşap kapı gürültüyle açıldığında ardındaki koridor meşaleleri Aryen'in iri siluetine yansıdı. Hiç görmediğim kadar heybetli görünüyordu. Kapının eşiğinden rüzgâr gibi geçip salona girdiğinde adımları sükûnet buldu; çenesi doğrudan karşıya dönük olsa da bakışları benim üzerimdeydi. Bembeyaz kesilmiş yüzünde gözleri çakmak çakmak parlıyordu.

Gözleri bana öyle bir tutunuyordu ki bir an olsun başka bir yöne baksa; geri döndüğünde beni bulamayacakmış gibi sahip çıkıyordu varlığıma.

Gelmişti işte.

Aryen buradaydı, bana yalan söylememiş; hayal kırıklığına uğratmamış ve gelmişti.

Büyük salondaki herkes önünden kaçışıyor, Aryen'in hiddetinden nasiplerini almadan neler döndüğünü anlamaya çalışıyorlardı.

Fısıltılar sustu.

Nefesler tutuldu.

Düş ve Kâbus Sarayı Lordu Aryen'in teşrifi herkesi dize getirmişti.

Peşinden gelen gölgeler, salona getirdiği karanlığa diz çökerek biat ederken onu korumak için aralarında duvar olmuştu adeta.

Kraliçe Maysa'nın yüzünü görmeyi diledim o an. Arkamda durmasaydı görmek isteyeceğim tek şey ihanete uğramış nişanlı kraliçenin tepkisi olurdu.

İnandığım her şey adına binlerce kez yemin ederim ki Aryen'in mermerleri döven adımları, omuzlarına tutunarak geriden gelen gece yarısı pelerini, siyahlar içinde ışık gibi parlayan kusursuz teni ve ilahi güzelliğiyle kuşanan karşı konulamaz yüzü... Hepimizi yıkıp geçmişti.

Deniz gözleri sağanak bir yağmurdu; salondaki diğer herkes ise yağmurun lekelediği kaldırım taşları... Attığı her adımla biraz daha ezip geçti salonun aydınlığını ve bahar havasının ferahlığını...

Kelimeler boğazıma dizilirken kalbim dört nala koşturmaya başladı.

Ayas ve benim yanımdan öylece geçip gittiğinde hayal kırıklığı bir hançer gibi kalbime saplandı. Benim için geldiğini sanmıştım. Onun gözünde bir hiç olduğumu anlamak gururumu yerle bir ettiğinde alt dudağımı dişleyerek omzumun üstünden arkaya döndüm.

Aryen, beklenmeyendi.

Aryen, beklenmeyeni yaptı.

Son birkaç adıma Maysa'ya ulaştığında aralarında çok az bir mesafe kala durdu. Maysa beti benzi atmış hâlde, şahit olduklarının ağırlığı altında donup kalmıştı.

Aryen, Maysa'yla aralarındaki mesafeyi kapatmak için bileğinden tutup hışımla kendine çektiğinde muhafızların kılıçları çekildi ama Maysa dışında kimseye bir şey olmadı.

Ve sanırım benim dışımda... Kalbime bir hançer daha yedim.

Acıyla kısılan gözlerim onları izlerken gördüklerimi hiç yaşamamayı dileyeceğim bir öfke dalgası kalbimi kasıp kavurdu.

Aryen'in kolları arasına düşmüştü Maysa. Bense karanlığa... Tek eli ince belini kavramış; diğer eliyse narin boynunun girintisinden çenesine doğru uzanırken dudakları gökyüzünü kuşatan gece gibi Maysa'nın dudaklarına örtünmüştü.

Her şey bir yalandı.

Ya da kartlar yeniden dağıtılıyordu ama en çok benim dağıldığımdan habersiz tüm salon onların öpüşmesine şahitlik ediyordu.

Gece ve gün kavuşmuştu.

Aryen ve Maysa...

Dudakları arzuladığı kadını bulmuş; büyük bir istek ve iştahla gözlerini geçmişin kor alevlerine yummuştu. İkisi de.

Tek müttefikim Lord Aryen, kalbimi yerinden sökmek isteyen eski nişanlısının kollarına koşmuştu. Yenildim ve ihanete uğradım. Kandırıldım.

Kendi topraklarında yıkan ve yeniden kuran... Yakan ve yok eden... Ölüm getiren ve hayat veren.

Bu gece benim için; yıkan, yok eden ve ölümümü getiren Aryen'di.

Bu salonda düşmanlarımla sessiz bir anlaşma yapmıştı.

Dudaklarıyla.

*

Bölüm sonu.

Ayyyyy NOLUYO BU ALLAHIN BELASI AŞAĞILIK SİTEDE!!!!! Biz Rena'yla Aryen ne zaman yakınlaşacak diye ağlayıp bir selamlaşmaya bin can verirken bölümün sonuna bakın ya imdat ya imdattttttt

Allahım bismillah... Hazırsanız o malum soruyu soruyorum????

Aryen mi, Ayas mı?

#Renas team buraya lütfennnn

#Aryena team burada el kaldırsınnn

Offfff çok heyecanlı, siz bölümü nasıl buldunuz pekiii? Bölüm hakkındaki düşünce ve fikirlerinizi bu satıra bekliyorum^^

Bu bölümden önce bir duyuru yaptım. Bu hafta 3 bölüm paylaşmayı düşünüyorum, 2 bölümü şimdiden hazır bile ama öylece atıp gitmek istemiyorum. Bir sonraki bölümün gelişi sizin hikayeye ilgi ve alakanıza göre belirlenecek :,)

Satır aralarına bol bol yorumlar bırakabilir, bölüm hakkında yorumlarda konuşabilirsiniz! Ayrıca yıldızı parlatmayı unutmayın.

Hikayemizin ve ailemizin çok daha büyümesini istiyorum. Ayrıca sizin ilginizi görmek beni inanılmaz motive ve mutlu ediyor. Hem de hikayemizin yükselebilmesi için oy ve yorumlar algoritmayı çok etkiliyor. Bu yüzden sizden yorum ve oy rica ediyorum🥺

Ve bu satırda da wattpad okuyan arkadaşlarımızı etiketleyip onlara hikayemizi önerelim mi???? Bu vesileyle arkadaşlarınızla ortak okuduğunuz ve hakkında konuşacağınız bir hikaye olur :) Hadi birilerini etiketleyelim>>>>>

Twitter'da #yozlaşmışharabeler tagiyle tüm düşüncelerinizi benimle paylaşmayı unutmayın! Tüm sosyal mecralardan yaptığınız paylaşımları takip ediyor olacağım<3

Sizleri çok çok seviyorum minik kabuslarım^^

Yeni kabusta görüşmek üzere...

instagram: _emregul

twitter: ewregul

Continue Reading

You'll Also Like

33.9K 2.3K 23
Basılı metin tam haliyle aynı zamanda wattpad üzerinden yayınlanmaktadır! Ruslan bir vampirin aşkının zalimlik ve bağımlıktan ibaret olduğunu İlay'la...
486 179 7
Karanlık, geçmiş, gelecek , bilinmemezlik ama yinede bir arada kalabilmek. Bu beş kişinin hikâyesi beş kişinin macerası ve bu beş kişinin yaşamı. ...
2.1M 157K 70
"Hayatta kalmak istiyorsan insan olduğunu gizle." FANTASTİK #1 / 10.10.2019 BILIM KURGU #1 /01.12.2020 | Seri 3 kitaptan oluşacaktır. Üç kitap da ta...
140K 6.1K 14
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...