Cariye'nin İkinci Hayatı

By tgceymn

552K 62.9K 9.7K

Bir cariyenin intikamı nelere yol açabilir? İHANET SEVDİĞİ ADAMDAN GELDİ Ayana, İmparatorluğa cariye olarak g... More

GİRİŞ
Sözlük
1. Bölüm "Kar kadar saf, buz kadar tehlikeli"
2. Bölüm "Kırlangıç Kuşunun Kanatlarında"
3. Bölüm "Anıların Köprüsünde Kılıç Dansı"
4. Bölüm "Bir Hatmi Çiçeğinin Nezaketi"
5. Bölüm "Hızla Akan Nehrin Yanında"
6. Bölüm "Rüzgarın Kadim Dansı"
7. Bölüm "Altın Zambak'tan Akan Bir Çiy Tanesi"
8. Bölüm "Ay Işığından Yapılmış Bir Kadın"
9. Bölüm "Turna'nın Gezindiği Gökyüzü"
10. Bölüm "Çiçek Açan Şeftali Ağacı"
11. Bölüm "Geçmiş Tülden Bir Örtü"
13. Bölüm "Nilüfer Çiçeğinin Umudu"
14. Bölüm "Rüzgarın Savurduğu İpek Şal"
15. Bölüm "Gökyüzü yüksek, deniz engindir"
16. Bölüm "Sarmaşığın Zehirli Çiçekleri"
17. Bölüm "Kabusların Örümcek Ağı"
18. Bölüm "Batı Nehrinin Kıyısında Gümüş Bir Kurt"
19. Bölüm "Söylenmeyen Kelimelerin Hayaleti"
20. Bölüm "Yaydan Çıkan Ok Geri Dönemez"
21. Bölüm "Dalından Düşen Şeftali Çiçeğinin Hüznü"
22. Bölüm "Göğün Bulutlu Nehrinde Buluşacağız"
23. Bölüm "Bir Fincan Çayın Ferah Tadı"
24. Bölüm "Bahar Çiçeğinin Unutulmaz Güzelliği"
25. Bölüm "Dolunay ve Kadim Dağ Buluşunca"
26. Bölüm "Bahçe Duvarının Ötesinde"
27. Bölüm "Yıldızlar Geceyi Aydınlattığında Saklanan Sırlar Ortaya Çıkar"
28. Bölüm "Yılanın Dişinden Akan Zehir Misali"
29. Bölüm "Kırık Hançerin Hatıraları"
30. Bölüm "Bahçede Sıradan Bir Gün"
31. Bölüm "Kaderin Yanlış Seçimi"
32. Bölüm "Suda Süzülen Yaprak Gibi"
33. Bölüm "Büyük Ak Balıkçıl Kuşunun Dansı"
34. Bölüm "Gümüş Zambaklar Tomurcuklandığında"
35. Bölüm "Rüzgarın Taşıdığı Ölümün Nefesi"
36. Bölüm "Buharda Pişmiş Kabak Çiçeği Keki"
37. Bölüm "İncinin İçinde Kaybolan Ruh"
38. Bölüm "Ölüm Nehrinin Üzerindeki Köprü"
39. Bölüm "Yeniden Gözlerini Dünyaya Açmak"
40. Bölüm "Güneş'in Batmadığı Ay'ın çıkmadığı O Yer"
41. Bölüm "Nefretin Güçlü Ağları"
42. Bölüm "Ejderha Değişimi, Kaplan'ın Doğuşu"
43. Bölüm "Unutulan Çağların Kan Şarkıcısı"
44. Bölüm "Geleceğin ve Geçmişin İç İçe Geçtiği Zaman"
45. Bölüm "Altın Dağ'ın Ejderha Kralı"
46. Bölüm "Kızın Ruhunda Bahar, Oğlanın Yüreğinde Aşk Var"
47. Bölüm "Suya Atılan Taşın Etkisi"
48. Bölüm "Kuzey'dan Esen Savaş Rüzgarı"
49. Bölüm "Efsanenin Sonu, Yeni Çağın Başlangıcı"
50. Bölüm "İpeğin Üzerindeki Turna Nakışı"
51. Bölüm "İnsan Bedenindeki Canavar"
52. Bölüm "Altın İşlemeli İpek Perdenin Arkasındaki Gölge"
53. Bölüm "Kaybolan Kralın Geri Dönüşü"
54. Bölüm "Kaybolan Zamanların Varisleri"
55. Bölüm Final "Yeni Bir Çağın Başlangıcı"
"Sen Benim Kaderimsin"
"Cariyenin İlk Hayatı"
Kuzey Ejderha Kralı'nın Lanetli Varisi
"Bir Aile Olmanın Anlamı"
"İkinci Bir Hayat İçin Ödenen Bedel"
"Son Söz"

12. Bölüm "Manolya Ağacının Gölgesinde"

8.5K 1.1K 89
By tgceymn

Gecenin olay olacağını düşünürken böyle bir karmaşaya gebe olacağını bilmiyordum.

Demek ki geleceği bilmek bir avantaj sağlamıyordu. Çoktan olaylar değişmeye başlamıştı. Üstelik oldukça tehlikeli bir değişim olmuştu.

Üzerime gelen adamı gördüğümde soğukkanlılıkla kılıcımu tüm gücümle savurup adamın elindeki kılıcı düşünmesine neden oldum. Adam bana yeniden saldırmaya fırsat bulamadan sarayın muhafızlarından biri tarafından işi bitirildi. Daha fazla vakit kaybetmeden arkamı döndüm. Meydan tam bir kaos halindeydi. Bütün bedenimin kontrolünü yitirmiş gibi hissediyordum. Elimde kılıç varken Ayana'dan çok Turina gibiydim.

Gözlerim prensi aradığında onun meydanda olmadığını gördüm. Bu içimi rahatlatmıştı. Prense yapılan saldırıyı savuşturduktan sonra Yuel'e yardım koşmuş ona prensi korumasını emrettiğimde beni şaşırtarak söylediklerimi yerine getirmişti.

Sonunda meydanda saray muhafızları ve askerler üstünlük sağlamıştı. Saldırganlar denetim altına hızla alnıyordu. Arkadaşlarımın ne durumda olduğunu merak ediyordum. Sowa'nın İper'i koruyacağını biliyordum. Jutan ve Sowa böyle bir saldırıdan kendilerini koruyabilirlerdi ama yine de merak ediyordum.
O an birinin bana doğru yaklaştığını hissettim. Kılıcı tutan parmaklarım kasılırken bana yaklaşan kişiye karşı kendimi savunmak için hamlemi yapmaya başladım ama aniden Sowa ile göz göze gelince kılıcımı indirdim. Arkadaşımı sağ sağlim görmek içimi rahatlatmıştı konuşmak için dudaklarımı araladığımda Sowa'nın yüzündeki dehşet ifadesi duraksamama neden oldu.

"Yaralandın mı?" diye sordu telaşla. Ben daha ona iyi olduğumu söyleyemeden beni omuzlarımdan tutup kendinden biraz uzaklaştırıp üzerimde yara olup olmadığını kontrol etti. Bazen askerler savaş anında yaralandıklarını anlamaz sonrasında ise hayatları için geç olurdu. Sowa'nın gözlerine bakarken onun endişesinin bu olduğunu görebiliyordum. Sonunda gördüklerinden memnun kalmış olarak ellerini omuzlarımdan çekti.

Sowa'nın yüzündeki ifade yerini rahatlatmaya bırakınca "İper ve Jutan nasıl? Yaralandılar mı?" diye sordum merakla.

Sowa konuşmadan önce başını salladı. "İper'i diğerleri ile gönderdim. Jutan birkaç kişiyi haklamayı başardı. Sanırım saraya geldiğinden  bu yana ilk defa onu mutlu gördüm," dedi homurdanarak. Sonra gözlerini bana dikti. "Sanırım senin de beklemediğin bir saldırıydı," diye sordu usulca.

İç çektim. "Evet, kesinlikle beklenmediğim bir saldırıydı ve bunun neden olduğunu merak ediyorum." Sarayın göbeğine böyle bir saldırı düzenlemek çok cüretkâr bir davranıştı. Böyle hayati bir hareketi ne tetiklemişti? Bakışlarımı sarayın çift kanatlı kapısına çevirdim. Bunu her kim planladıysa imparatorluk ailesinin otoritesini sarsmak için yapmıştı ve başarmıştı da. Oysa prensin zevk düşkünü  bir adam olduğu biliniyordu. Diğer veliahtlar gibi de değildi. O zaman neden ona saldırı düzenlenmişti?

Belki de bu saldırının nedeni onu öldürmek değildi. Daha farklı, sonuçları imparatorluğu karmaşaya sürükleyecek bir nedenleri olmalıydı.

Cariyeler.

Evet onların öldürülmesi veliaht prensin öldürülmesinden daha büyük sorunlar getirebilirdi. Prensin yerine başkası veliaht seçilirdi ve aile içinde sorun çözülürdü ama bir imparatoriçe adayı olarak gönderilen cariyelerin öldürülmesi, işte o büyük sorunlara neden olurdu. Cariyeler sağ olarak saldırıdan kurtulabilmişler miydi? Bunu öğrenmeli ve kaderin nasıl bir sapma yaşadığını hesaplamalıydım. Bu saldırının hangi değişimin sonucu gerçekleştiği ise benim için tamamen gizli kalacaktı.

"Geri dönmeliyiz," dedi Sowa bakışlarıyla etrafı tararken beni de düşüncelerimden çekip çıkarmıştı.  Hala saldırabilecek olası düşmanları arıyor gibiydi. Geniş omuzları ve güçlü duruşuyla biraz olsun kendimi güvende hissettiriyordu. Artık onun beni koruduğu gibi kendimi koruyabilirdim ama insanın yanında bir arkadaşının olmasının rahatlığı başka bir şeyde yoktu.

Adrenalin hala damarlarımda geziniyor, herhangi bir ses duyduğumda sanki biri saldırıya geçecekmiş gibi kaslarım geriliyordu. Elimdeki kılıca baktım. Kılıcı savurmadan önce tek düşündüğüm prensin tehlikede olmasıydı. Onun canından olmasına izin veremezdim. O zaman Dian zaferine daha erken ulaşabilirdi. Kontrolsüz bir anda ana saraya adam sokarak ejderhanın gözlerini bulabilirdi. Bu riski göze alamazdım. İç çekmeden edemedim. Kendime yalan söylememe gerek yoktu. O an sadece onun ölmesini istememiştim. Bu bahaneler sonrasında aklımda canlanmıştı.

"Gidelim buradan," dedi Sowa ve benim cevabımı beklemeden dirseğimden tutup yanına çekerek yanında sürüklemeye başladı. Uzun adımlarının yanında yürümekten çok koşarak ilerliyordum. Meydanın kenarından kaldığımız yere doğru giden yola girdiğimizde Jutan'da bize katıldı.

"Ölen birçok kişi var," dedi ben daha ona soru soramadan. "Çoğu hizmetçi ve birkaç saray adamı. Cariyelerden biri de saldırı sırasında hayatını kaybetmiş."

Verdiği bilgi birden durmama neden oldu fakat Sowa durmamı umursamadan beni yeniden sürükleyince öne doğru savruldum.

"Kim?" diye sorabildim hızlı nefes alışverişimin arasında. Cariyelerden hangisi hayatını kaybetmişti? Jutan'a daha fazla soru sormak istesemde Sowa'nın buna izin verecek bir hali yoktu. Bir yerden sonra benim yeterince hızlı hareket etmediğimi düşünmüş olacak kucağına almaya kalktı. Onun bu davranışı karşısında eline hızlaca vurdum.

"Sakın beni kucağına alabileceğini düşünme Sowa Siah yemin ederim çocukluğumuzdaki gibi sende kalıcı bir iz bırakırım."

Benim tehdimi biraz bile düşünmeden yeniden bana uzandı ve bileğimden yakaladı. Çocukken istediğim bir şey yapmaya kalktığında elime ne geçerse ona atmaktan ayrı bir zevk alırdım. Cariye olarak eğitim almaya başladığımda ise tokalarımı bir silah olarak kullanmayı öğrenmiştim. Ne zaman benim iyiliğim için bir şey yapmaya kalkıştığında tokamın sivri ucunun tadına bakardı.

Meydandan Zambak evine kadar Sowa tek kelime etmedi ve Jutan'da arkamızı kollamak için arkada kaldı. Bu yüzden ona hangi cariyenin öldüğünü bir türlü soramadım. Alacağım cevaba göre olayların nasıl yön değiştireceğini tahmin etmem gerekecekti. Tanrılar adına bu işin kolay olması gerekiyordu neden birden karmaşanın içine sürüklenmiştik sanki?

Sonunda Zambak evine girdiğimizde bahçeden hızla koşan İper yanımıza vardı ve ben daha ne olduğunu anlamadan ince kollarını omuzlarıma sardı. "Size bir şey olduğundan korktum Ch'Yen. Yaralanmadınız değil mi?" Bedeninin titremesinden ağladığını anlayabiliyordum. Daha büyük bir saldırı yaşamamış biri olarak bu saldırı beni eski anılarıma sürüklememiş aksine ayrı bir soğukkanlılık katmıştı. Öfkenin her zaman ateşten olduğunu düşündürdüm ama benim öfkem buzdandı. Soğukkanlılığım ise bu yolda bana yardım edecekti.

Genç kadın ise yaşamını sarayda geçirmişti ve böyle saldırılara alışkın değildi. Onun korkusunu anlayabiliyordum. Tek bir gece huzurlu ve mutlu anılarını geçirdiği yeri tamamen ölümcül bir yere çevirmişti. Kolay kolay o güven ve huzura ulaşamayacaktı. Sadece bununla yaşamayı öğrenecekti.

Onun bu ani sevgi gösterisi karşısında şaşırsam da gülümsemeden edemedim. Sevilmek ve insanlar tarafından değer görmek insanın kalbini mutlulukla dolduruyordu. "İyiyim merak etme," dedim gülümseyerek. Elimi sırtına koyunca birden gerildi ve hemen geri çekildi. Yüzünün kızarmasına bakılırsa düşünmeden yaptığı hareket karşısında utanmıştı. 

"Be-Ben özür dilerim Ch'Yen," dedi başını eğmiş bir halde karşımda ezilip büzülüyordu. 

Kıkırdadım. Onca gerilim sonrasında gülmek benim bile kulağıma tuhaf gelmişti ama normalleşmeye ve olayları mantıklı bir şekilde düşünmeye ihtiyacımız vardı. "Sorun değil ve bende senin iyi olmana sevindim," dedim içtenlikle. Onun yakın davranması hoşuma gidiyordu. 

Yanakları daha da kızarırken Sowa'nın bakışlarının beğeniyle kıza dikildiğini fark ettim. İper bunu görmüyor gibiydi. Başını eğip selamını verdi. "Ben içmeniz için çay getireyim," dedikten sonra onu durduramadan yanımızdan koşar adım ayrıldı. 

Yorgun olmama rağmen hızla Jutan'a döndüm. "Hangi cariye öldü?" diye sordum hızla.

Jutan önce başındaki tüyün durup durmadığını kontrol edecek kadar rahat bir tavır sergilerken cevap verdi. "Wei Krallığının cariyesi. Sanırım kaçmaya çalışırken düşüp başını meşalenin demirine vurmuş," dedi.

O kadının sakarlıkları o kadar fazlaydı ki böyle bir ölüm yaşaması normal geliyordu ama onun için çok üzülmeden edemedim. Kadının her iki yaşamda da sonu ölüm olmuştu. Ne kadar üzücü bir hayat. Eğer kaza sonucu öldüyse bunun sonucunda krallığı intikam için harekete geçemezdi ama bunun sonucu başka bir sonucu daha olacaktı. Sacae cariyesi, onu zehirleyip suçunu Abetine Ross cariyesine atmıştı. Peki şimdi suçu atmak için kimi zehirleyecekti? Olaylar daha içinden çıkılmaz bir hal alıyordu.

İper söylediği gibi üzüm çaylarını getirdiğinde manolya ağacının altındaki masaya kurulduk ve sıcak çaylarımızı içerken düşüncelere daldık. Herkes başka bir şey düşünüyordu. Konuşamayacak kadar dalgındık. Ben ise ne düşünmem gerektiğine karar veremiyordum. Prens bundan sonra nasıl davranacaktı? Cariyenin ölümü diğer cariyeler arasında nasıl bir duruma neden olacaktı? Yaşanan tehlikeler devam edecek miydi? Yoksa yeni tehlikelerle beraber daha ölümcül bir hal mı almıştı? Tanrıçalar adına ne kadar düşünecek şey vardı aslında ama bir türlü tek bir nokta da odaklanamıyordum. Başıma giren ağrı ise kolay kolay geçecek değildi.

Soğumuş çayımdan bir yudum alırken üzüm çayı önce ekşi sonra tatlı bir tat bıraktı. Eskiden de gerildiğim ya da üzüldüğüm zaman içtiğim bir çaydı. Bardağımı yavaşça tabağına bırakırken Jutan ve Sowa'nın hızla ayağa kalkmasına neden olacak sesi duydum. Bahçeye giren birinin ayak sesleri. Jutan ve Sowa'nın aksine farklı bir tepki gösterdim ve sandalyemde oturmaya devam ettim. Koşar adım yürüyen kişi kimse çok geçmeden yanımıza ulaşacaktı.

Yabani çalıların arkasından Dian'ın ifadesiz yüzü göründüğünde kaşlarım hayretle havalandı. Dian masanın yanına geldiğinde Jutan ve Sowa'ya baktı. İkisi de gitmek için hareketlenmeyince gülümseyerek İper'e döndüm.

"İper generale çayı ben verebilirim. Bu gün zordu senin içinde git dinlen," dediğimde itiraz etmek istediğini biliyordum ama havadaki değişimden bunu yapmaması gerektiğini anlamış ve selamını vererek oradan ayrılmıştı.

Sowa ve Jutan'a döndüm. "Sizde dinlenin, yarın erkenden sizi bekliyorum," dedim sesimi emreder tonda tutarak. Jutan başını sallayıp hareketlense de Sowa bir süre daha bana baktı. Ben daha bir şey diyemeden Dian araya girdi.

"Bizi yalnız bırakın," derken sesindeki sert ton ona bakmama neden oldu. Ela gözlerini bana dikmişti. Onu tanımasam gözlerindeki bakışın endişe olduğunu söyleyebilirdim ama o bencil bir adamdı. Asla kendinden başkasını düşünmezdi. Halkı için yaptığını düşündüğü hareketlerde bile kendini ön planda tutardı.

Sonunda Jutan arkadaşını yanında sürükleyerek bahçeden ayrıldığında yanan fenerlerin ışığında bahçede ikimiz kalmıştık. Dian konuşmadan bir süre daha bana bakmaya kararlı görünüyordu. O yüzden ona zaman kazandırmak adına masanıın üzerindeki demliğe uzanıp hala sıcak olduğundan emin olduğum çayı doldurmaya başladım.

"Bu akşam meydanda cariyelere saldırıldı," dedi sohbete selam vermeden başlaması beni şaşırtmamıştı.

Demlikten buharı tüten çayı koymaya devam ederken iç çektim. "Ben burada bir cariyeyim unutmayın. Bu tarz durumları benimle konuşmak yerine askerlerinizle konuşmalısınız," dedim bardağı oturması gereken sandalyenin önüne koyarken.

"Sende bir askerdin."

"Ama artık değilim. Bunu hatırlatmak için geldiğinizi sanmıyorum. Yara alıp almadığımı sormadığınıza göre durumumda çok önemli değil. O halde neden buradasınız?"

Dian bir iki adım atıp bana yaklaştığında bütün bedenimin kasılmaması için kendimi rahatlatıyordum. Bu adamın bakışları her şeyi görebilirdi. Karşısında huzursuz  olmam ondan bir şey sakladığımı düşünmesine neden olabilirdi.

"Buradayım çünkü senin canını hiçe sayarak prensi korumak için atıldığını gördüm," dedi birden parlayan öfkeyle. Onca şey söylesini beklerken birden bu şekilde çıkışması şaşkınlıkla ağzımın açılmasına neden oldu. Hayretle onu dinlerken konuşmaya devam etti. "Onu kurtarmaya çalışırken aklından ne geçiyordu?"

Sessizliğinden cevap vermemi beklediğini anladım. Açılan ağzımı hızla kapatırken vücudum dikleşti. "Onu elbet biri kurtaracaktı. Bunun ben olmasını sağladım. Bunun işimize yarayacağını görmüyor musun?" Konuşurken bir yandan hızla düşünmeye devam ediyordum. Onun ölmesi Dian'ın planı için daha iyi olacaktı. Onun bu saldırıyı düzenlediğini sanmıyordum. O her zaman incelikli planların insanı olmuştu ama böyle bir saldırının getirilerini de kendi lehine çevirmek isterdi. Bundan emindim.

"Neymiş o işimize yarayan durum?" Kollarını göğsünde bağlayarak karşımda bir duvar gibi dikiliyordu. Bana tepeden bakmasına izin vermeyecektim. Bu yüzden zarafetle sandalyeden kalkıp bir iki adım ondan uzaklaştıktan sonra ona döndüm. Üzerimdeki kumaşın donuk ışıltısı hoş görünüyordu. Dian bile bir süre gözlerimi üzerimde gezdirdi. Mide bulantısını bastırmak için elimden geleni yaptım.

"Prens öldürülse bile yeni bir veliaht seçilecekti ve ne kadar saray karmaşa yaşasa da sarayın içine giren insanlar daha dikkatli seçilecekti," dedim bir yandan onun etrafında yürümeye başladım. Onun bakışlarına karşılık vermek istemiyordum. "Üstelik yeni bir veliaht seçildiğinde bu on yaz görmüş genç prens Wuyan olacaktı. Sizde takdir edersiniz ki cariyeler ondan büyük ve o bu töreni yapamayacak kadar küçük. Bu sefer olgunlaşana kadar beklemek zorunda kalacaktınız." Sustuğumda göz ucuyla ona baktım. Anlattıklarım ona mantıklı gelmişti. Bunu bakışlarında görebiliyordum. İncelikli planlar yapardı diğer yaşantımda ona prensi öldürüp saraya rahatça girebileceğimizi söylediğimde bunun imkansız olduğunu söyleyip bana bunları anlatan oydu. Kendi düşüncelerini başka birinin ağzından duymak nasıl hissettiriyordu acaba?

O konuşmayınca ben devam ettim. "Oysa şimdi onun hayatını kurtarmak için elindeki kör bıçakla canını hiçe sayan bir cariyeye borçlu. Onu kurtarırken beni gördü. Yani bunu inkar etmesi olanaksız. Geriye bu borcu iyi bir şekilde kullanmak kalıyor," dedim kendimden emin bir sesle. Bunları Dian gelene kadar düşünmemiştim ama kelimeler dudaklarımda hayat buldukta plan oldukça işe yarar geliyordu.

"Sanırım seni cariye olarak seçmekle iyi yapmışım," dedi memnun bir ifadeyle. Yüzüne tükürmemek için kendimi zor tutuyordum. Turina'nın cariye olması için Ayana'nın ölmesi gerekmişti ama bu adam neredeyse Ayana öldüğü için memnun olacaktı. Birden dibimde bittiğinde geri çekilmek istedim ama omuzlarımdan sıkıca tuttu. Ona bakmaktan başka çarem yoktu.

"Cariyelerden birkaçı güzel ama senin ayrı bir güzelliğin var," dedi boğuk bir sesle. Uzanıp buklelerimden birini avcuna aldı. "Hem güzelsin hem de benim gibi düşünüyorsun." Bakışları bana eski zamanları hatırlatmıştı. O zaman böyle tutkulu baktığını gördüğümde dizlerimin bağı çözülür, bayılacak gibi olurdum ama şimdi bunun rol olduğunu biliyordum. Yine rol mü yapmaya başlamıştı?

"Elimden geleni yapıyorum," dedim geri gitmemek için kendimi tuttum. Kırılgan bir buzun üzerinde dikiliyormuş gibi hissediyordum.

Bakışları dudaklarıma indiğinde endişeyle kalbim buruldu. "Biliyorum," dedi daha da boğuklaşan sesiyle. Bir an beni öpecek korkusuna kapıldım. Eğer beni öperse buna katlanabileceğimi sanmıyordum. Adamın kadını vardı. Üstelik hamileydi. Bir de sevdiğini söylediği kadın ölmüştü ama o hala bana sanki benimle birazdan sevişecekmiş gibi tutku dolu bakıyordu. Sonunda azap gibi gelen birkaç saniyeden sonra geri çekildiğinde rahat bir nefes almamak için kendimi zor tuttum.

"Umarım her şey söylediğin gibi olur. Gelecekte de seni izliyor olacağım," dedi ve selamını verdikten sonra yanımdan hızlı adımlarla ayrıldı.

Bahçede yalnız kaldığıma emin olana kadar bekledim. Sonrada yabani güllerin altına kustum.

Continue Reading

You'll Also Like

8.6M 504K 59
#Wattys2016 Obur Okunan Kazananı 21. yüzyılın peri masalı Türkiye 'ye taşınıyor. İngiltere prensi IV.Charles küçüklüğünden beri çeşitli dilleri öğren...
538K 5K 7
Omen Serisi -2- Fantastik İçinde #14 **Şeytan'ın yarattığı, buram buram tehlike kokan, dövme ve piercinglerle harmanlanmış bir İlk Omen'le aşka haz...
1.1K 869 8
𝐊𝐚𝐫𝐚𝐧𝐥ığı𝐧 𝐲ü𝐤𝐬𝐞𝐥𝐝𝐢ğ𝐢 𝐛𝐢𝐫 𝐝ö𝐧𝐞𝐦𝐝𝐞 𝐝ö𝐫𝐭 𝐲ü𝐳 𝐲ı𝐥𝐥ı𝐤 𝐋𝐮𝐯𝐢𝐡 𝐢𝐦𝐩𝐚𝐫𝐚𝐭𝐨𝐫𝐥𝐮ğ𝐮 𝐛𝐚ş𝐚𝐫ı𝐬ı𝐳 𝐲ö𝐧𝐞𝐭𝐢𝐜...
5.5K 424 110
Tüm hakları saklıdır. İznim olmadan basılması, başka bir sitede yazılması, halinde gerekli yasal süreç başlayacaktır. (Tamamlandı)