12. Bölüm "Manolya Ağacının Gölgesinde"

8.2K 1.1K 85
                                    

Gecenin olay olacağını düşünürken böyle bir karmaşaya gebe olacağını bilmiyordum.

Demek ki geleceği bilmek bir avantaj sağlamıyordu. Çoktan olaylar değişmeye başlamıştı. Üstelik oldukça tehlikeli bir değişim olmuştu.

Üzerime gelen adamı gördüğümde soğukkanlılıkla kılıcımu tüm gücümle savurup adamın elindeki kılıcı düşünmesine neden oldum. Adam bana yeniden saldırmaya fırsat bulamadan sarayın muhafızlarından biri tarafından işi bitirildi. Daha fazla vakit kaybetmeden arkamı döndüm. Meydan tam bir kaos halindeydi. Bütün bedenimin kontrolünü yitirmiş gibi hissediyordum. Elimde kılıç varken Ayana'dan çok Turina gibiydim.

Gözlerim prensi aradığında onun meydanda olmadığını gördüm. Bu içimi rahatlatmıştı. Prense yapılan saldırıyı savuşturduktan sonra Yuel'e yardım koşmuş ona prensi korumasını emrettiğimde beni şaşırtarak söylediklerimi yerine getirmişti.

Sonunda meydanda saray muhafızları ve askerler üstünlük sağlamıştı. Saldırganlar denetim altına hızla alnıyordu. Arkadaşlarımın ne durumda olduğunu merak ediyordum. Sowa'nın İper'i koruyacağını biliyordum. Jutan ve Sowa böyle bir saldırıdan kendilerini koruyabilirlerdi ama yine de merak ediyordum.
O an birinin bana doğru yaklaştığını hissettim. Kılıcı tutan parmaklarım kasılırken bana yaklaşan kişiye karşı kendimi savunmak için hamlemi yapmaya başladım ama aniden Sowa ile göz göze gelince kılıcımı indirdim. Arkadaşımı sağ sağlim görmek içimi rahatlatmıştı konuşmak için dudaklarımı araladığımda Sowa'nın yüzündeki dehşet ifadesi duraksamama neden oldu.

"Yaralandın mı?" diye sordu telaşla. Ben daha ona iyi olduğumu söyleyemeden beni omuzlarımdan tutup kendinden biraz uzaklaştırıp üzerimde yara olup olmadığını kontrol etti. Bazen askerler savaş anında yaralandıklarını anlamaz sonrasında ise hayatları için geç olurdu. Sowa'nın gözlerine bakarken onun endişesinin bu olduğunu görebiliyordum. Sonunda gördüklerinden memnun kalmış olarak ellerini omuzlarımdan çekti.

Sowa'nın yüzündeki ifade yerini rahatlatmaya bırakınca "İper ve Jutan nasıl? Yaralandılar mı?" diye sordum merakla.

Sowa konuşmadan önce başını salladı. "İper'i diğerleri ile gönderdim. Jutan birkaç kişiyi haklamayı başardı. Sanırım saraya geldiğinden  bu yana ilk defa onu mutlu gördüm," dedi homurdanarak. Sonra gözlerini bana dikti. "Sanırım senin de beklemediğin bir saldırıydı," diye sordu usulca.

İç çektim. "Evet, kesinlikle beklenmediğim bir saldırıydı ve bunun neden olduğunu merak ediyorum." Sarayın göbeğine böyle bir saldırı düzenlemek çok cüretkâr bir davranıştı. Böyle hayati bir hareketi ne tetiklemişti? Bakışlarımı sarayın çift kanatlı kapısına çevirdim. Bunu her kim planladıysa imparatorluk ailesinin otoritesini sarsmak için yapmıştı ve başarmıştı da. Oysa prensin zevk düşkünü  bir adam olduğu biliniyordu. Diğer veliahtlar gibi de değildi. O zaman neden ona saldırı düzenlenmişti?

Belki de bu saldırının nedeni onu öldürmek değildi. Daha farklı, sonuçları imparatorluğu karmaşaya sürükleyecek bir nedenleri olmalıydı.

Cariyeler.

Evet onların öldürülmesi veliaht prensin öldürülmesinden daha büyük sorunlar getirebilirdi. Prensin yerine başkası veliaht seçilirdi ve aile içinde sorun çözülürdü ama bir imparatoriçe adayı olarak gönderilen cariyelerin öldürülmesi, işte o büyük sorunlara neden olurdu. Cariyeler sağ olarak saldırıdan kurtulabilmişler miydi? Bunu öğrenmeli ve kaderin nasıl bir sapma yaşadığını hesaplamalıydım. Bu saldırının hangi değişimin sonucu gerçekleştiği ise benim için tamamen gizli kalacaktı.

"Geri dönmeliyiz," dedi Sowa bakışlarıyla etrafı tararken beni de düşüncelerimden çekip çıkarmıştı.  Hala saldırabilecek olası düşmanları arıyor gibiydi. Geniş omuzları ve güçlü duruşuyla biraz olsun kendimi güvende hissettiriyordu. Artık onun beni koruduğu gibi kendimi koruyabilirdim ama insanın yanında bir arkadaşının olmasının rahatlığı başka bir şeyde yoktu.

Cariye'nin İkinci HayatıWhere stories live. Discover now