29. Bölüm "Kırık Hançerin Hatıraları"

6.7K 947 174
                                    

"Burada olacağını tahmin ettim," dedi Taoji elindeki şişeyi sallayıp şarabın ses çıkarmasına neden olarak. "Belki içmek istersin diye düşündüm."

Yuel oturduğu yerden başını çevirip adama baktı. Hava kararmaya başladığında ona prens tarafından yıllar önce verilen evin bahçesindeki erik ağacının altında oturmuş alacakaranlığı izlemişti. Düşünceleri durmadan zihnini zorlarken kendine zaman ayırmanın iyi olacağını düşünmüştü. Geçirdiği günden sonra buna ihtiyacı vardı.

Taoji onun cevabını beklemeden karşısına bağdaş kurup oturdu ve şişeden kocaman bir yudum aldı. "Ah tanrıların kutsal şarabı adına bunun tadı harika," dedi ve içmesi için arkadaşına uzattı. Yuel bir süre mavi boyayla işlenmiş porselene baktı. Sonra ağır hareketlerle uzanıp alarak dudaklarına götürdü. Şarabın tatlı ekşi tadı dilinden kayarak boğazında ilerledi. Elinin tersiyle ağzını silerken şarabı geri verdi.

Taoji tek elini geriye koyarak arkaya doğru yaslandı. Gökyüzünde yıldızlar kendilerini göstermeye başlamıştı. Serin bir rüzgar bahçede süzülüyor, gecenin kokusunu gittiği yere taşıyordu. Birkaç dakika sessizce erik ağacının altında oturmaya devam ettiler. Sonunda Taoji boğazını temizledi.

"Bu aralar kendinde değil gibisin," dedi. Taoji her zaman Yuel'e takılır ve onun canını sıkardı ama o bile genç adamın kendinde olmadığının farkındaydı. Hatta onun için endişelenmişti.

Yuel gözlerini yıldızlardan ayırmadı. Derin bir nefes alıp yavaşça verdi. "Bu aralar kendimde gibi hissetmiyorum."

Taoji'nin kaşları havalandı. Yüzünde ukala bir gülümseme vardı. "Bunun sebebi bir kadın olabilir mi?"

Yuel derin bir iç çekti. Yalan söyleyebilirdi. Hatta tek kelime etmeden orada oturup Taoji'nin gitmesini bekleyebilirdi ama ilk defa konuşmak istiyordu. Birilerine anlatmak ve içinde yaşadığı karmaşanın ne olduğunu anlamak niyetindeydi.

Bu yüzden bakışlarını ona çevirmeden "Evet," dedi. "Bir kadın." Derin bir nefes alıp belki de hatırladığı hayatı boyunca en uzun konuşmasını yapmaya başladı. "Saçma bir şekilde sürekli onu görmek istiyorum. Gördüğümde ise bunun yeterli gelmediğini hissediyorum. Güldüğünde sanki karınca yuvasına oturmuşumda bedenimde karıncalar geziyormuş gibi bir hisse kapılıyorum. Onun yokluğunda gördüğüm her şey siyah beyazken o geldiğinde bin farklı rengi görebiliyorum." Sustu ve Taoji'ye bakıp elindeki şarabı aldı. Dudaklarına götürdüğünde birkaç yudum içti. Dudaklarını sildiğinde gözleri delirmiş gibi bakıyordu. "Onun yanında değilken her an onu düşünüyorum, yanında olduğumdaysa," dedi ve elini sol tarafına kalbinin üzerine koydu. "Kalbim sanki gökyüzüne gönderilen fener gibi öyle şişiyor ki nefes zor alıyorum." Sonunda susup elindeki şarap testisini toprağın üzerine koydu. İçindeki ateş konuştukça sönmüştü. Taoji'ye bakamadığı için gözlerini yeniden yıldızlara çevirdi. Tanrılar adına nasıl konuşmuştu öyle? Şimdi söylediği her kelimeden utanmıştı.

"Benim neyim var?" diye sordu güçsüz bir sesle. Sanki büyük bir yenilgiden çıkmış gibi görünüyordu. 

Taoji iç geçirdi. Testiyi aldığında içinde az kalan şarap çalkalandı. "Sadece aşıksın," dedi sanki ateşinin olabileceğini söyler gibi bir sıradanlıkla. Sonra bu çok komikmiş gibi güldü. Yuel gibi kayadan oyulmuş bir adamın böyle hissetmesi ona komik gelmişti. Demek kayanın içinden büyüyerek çiçek açmasını sağlayan yabani bir ot tarafından sarınmıştı. 

Yuel birden başını ağaçtan çekip Taoji'ye baktı. "Hayır," dedi itiraz edercesine. "Hasta falan olmalıyım. Yakında ateşimin çıkacağına eminim," diyerek arkadaşının onayını bekledi. 

Cariye'nin İkinci HayatıWhere stories live. Discover now