FÜG

By klclygmr

2.5M 209K 142K

Bu kurgu tamamen bana aittir ve tüm hakları saklıdır. . . . . . . Kapak: pinterestten alıntıdır. More

TANITIM
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10. BÖLÜM
11.BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM ~
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM ~
48.BÖLÜM
49. BÖLÜM

23.BÖLÜM

36.9K 3.8K 1.5K
By klclygmr

Eve gelir gelmez kendimi direkt yatağa attım. Uykusuzdum ama uykudan daha çok dinlenmeye ihtiyacım vardı. Yorgundum. Zihnim doluydu ve bu doluluk beni çok yoruyordu. Rüzgar'la yaptığımız terapi neyseki tahmin ettiğimden daha kısa sürmüştü. Tabii bunda benim rolüm çok büyüktü. En iyi yaptığım şeyi yapıp, bahaneler uydurarak terapiden kaçmayı başarmıştım. Bana sorduğu soruların yükü öyle ağırdı ki, kaldıramayacağımı düşündüm. Sorularına cevap vermekten, vereceğim cevaplara göstereceği tepkiden çok korkuyordum.

Ya beni yargılamaya kalkarsa, ya benim hakkımdaki düşünceleri değişirse diye ödüm kopuyordu. Her ne kadar kabul etmek istemesem de, Rüzgâr benim için çok özel bir adam olmaya başlamıştı. Şu an bulunduğum konumu, hastalığımı, eğitimsizliğimi, kimsesizliğimi, hatta aynadaki yansımamı bile unutup; onunla ilgili bambaşka duygulara kapılmaya başlamıştım. Ama bu benim suçum değil, tamamen onun suçuydu. Hayatım boyunca hiç kimsenin yapmadığı şeyi yapıyor, şefkatle, merhametle ilgileniyor ve beni benden çok düşünüyordu.

Tüm bunlar, beni deney faresi yaptığı gerçeğini değiştirmiyordu.

Yeri geldiğinde gurursuz bir kız olabiliyordum ama söz konusu Rüzgâr olunca gurur damarlarım kabarıyordu. Bu yüzden teklif ettiği paranın miktarının çok fazla olduğunu söyleyerek reddetmiştim. Evet paraya ihtiyacım vardı ama o sözleşmeye yazdığı miktar çok fazlaydı. Ne gibi şeyler deneyecekti üzerimde bilmiyordum. Üstelik bunu para karşılığında yapacaktı ve ben bunu kabul etmek zorundaydım. Gururlu ve gurursuz yanlarım birbiriyle müthiş bir savaş halindeydi. Kabul etmiştim, ama aynı zamanda reddetmiştim de. Ne yaptığımı ve ne yapacağımı bilmez bir şekilde çıkmazdaydım. Olması gereken neydi onu bile bilmiyordum.

Rüzgâr'dan uzak durmam gerekiyordu ama o, buna asla izin vermiyordu. Tüm çabalarıma rağmen Rüzgâr'dan uzak durmayı başaramamıştım. O kadar yalanlar söyledim, bahaneler uydurdum ama; kürkçü dükkânı misali yine kendimi onun yanında buldum.

***

Yine uyuyamamıştım. Eve geleli dört saat olmuştu ve ben tam dört saattir yatakta tavana bakıyor, hiç olmayacak hayallere dalıyordum. Aşmam gereken yep yeni bir derdim daha olmuştu ve ben, kendimi hiç iyi hissetmiyordum. Rüzgâr'ı derhal aklımdan atmam gerekiyordu. Vücudumdaki ağırlığı ve olağanüstü hayal dünyamı bir kenara bırakıp yataktan kalktım.

Saat şu an 15:30'du ve Güneş her an gelebilirdi. Banyoya girip yüzümü yıkadıktan sonra saçlarımı bir toka yardımıyla toplayıp mutfağa geçtim. Her ne kadar aç hissetmesem de akşam için bir kaç çeşit yemek yapmak kafamı dağıtmama yardımcı olabilirdi.

Dolabı açıp başına geçtim. Binbir çeşit kahvaltılık ve abur cubur alan Rüzgâr keşke biraz da yemeklik malzeme almış olsaydı. Dolapta yemek yapmak için yarım paket margarin ve çeyrek kaşık kadar salçadan başka hiçbir şey yoktu. Dolabın kapağını açık bırakıp sandalyeye oturdum ve dolaptaki malzemelere bakmaya başladım. Salça ve maragarinle ne yapabilirim diye düşünüyordum. Ben aç değildim ama Güneş okuldan aç gelecekti. Kıyafetlerini bile çıkartmadan direkt mutfağa geçeceğine ve, 'Ne yemek yaptın kıvırcık?' diyeceğine emindim. Normalin üzerinde bir iştaha sahipti ama, asla kilo almayan sinir bozucu bir vücuda sahipti.

Dolaptan yağı ve salçayı çıkarttıktan sonra, makarnamız kesin vardır diye düşünüp çekmeceye yöneldim. Makarnamız hiç eksik olmazdı. Çekmecede yarım paket makarna görünce altın bulmuş gibi sevindim. Hayaller bir kaç çeşit yemekti ama, hayatlar yarım paket burgu makarnadan ibaretti. Ucuz ve böylesine lezzetli başka bir gıda maddesi var mıydı acaba?

Ocağa makarna için su koyduktan sonra dolaptan bir tane süt ve bir paket bitter çikolata çıkarttım. Acaba benden başka sütsüz çikolatanın yanında süt içen bir kişi daha var mıdır? Şekersiz çayın yanında künefe yiyen insanlar gibi hissetmiştim kendimi.

Çikolatadan bir parçayı ağıma atıp telefonumu almak için odama gittim. Komodinin üzerindeki telefonumu elime alıp ekrana baktığımda, gördüğüm mesajla gözlerim kocaman açıldı. Bankadan gelen mesaja göre hesabıma Rüzgâr Pekiner tarafından, kırk dokuz bin dokuz yüz doksan dokuz lira gönderilmişti. Şaka yapıyor olmalıydı. Sözleşmede yazan elli bin liranın üzerini çizip bir lira yazdığında bunu mu kastetmişti? Bir lira indirimli göndermişti yani. Kesinlikle şaka olmalıydı.

Sinirlerim bozulmuştu yine. Rüzgar'ı arayıp bu parayı kabul etmeyeceğimi söylemek için rehberden ismini bulup arama tuşuna bastım. Telefon bir kere çalışmıştı ki aniden kırmızı tuşa basıp aramayı sonlandırdım. Ne yaparsam yapayım bana her hafta bu parayı gönderecekti biliyorum. Onunla para muhabbeti yapmaktan nefret ediyordum. Anladığım kadarıyla o da hoşlanmıyordu ve bu yüzden imza atarken miktarın üzerini çizip 'bana bırak o kısmı' diyerek konuyu kapatmıştı. Tüm bunların dışında gurur yapmanın da sırası değildi. Para lazımdı bana.

Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalışarak mutfağa gittim. Çikolatadan bir parçayı daha ağzıma atıp sütten büyük bir yudum içerken, aklıma gelen şeyle kaşlarım çatıldı. Sütten nefret ederdim ben. Sinirli bir şekilde masadaki sütü alıp lavabonun içine döktüm. Sanki sütü çok seviyormuşum gibi bir sürü süt almıştı Rüzgâr.

Dolabın içindeki diğer süt paketlerini de alıp her birini tek tek lavabonun içine döktüm. Bütün sütleri döktükten sonra boşalan süt kutularını alıp, bahçeye doğru fırlattıktan sonra ocağın başına geçtim. Kaynayan suyun içine makarnaları koyarken telefonum çaldı. Rüzgâr arıyordu. Alt dudağımı hırsla ısırdıktan sonra telefonu açtım.

"Efendim?"

"Uyanmışsın," dedi gülümseyen bir ses tonuyla. Hiç uyumadım ki desem şimdi onun için de bir terapili deney yazardı bu adam bana. Prensesler gibi uyudum hemde demek istedim ama bu seferde yalan söylememe sözüm geldi aklıma. Allah belamı versindi.

"Uyumadım ki," dedim yeni bir deney riskine meydan okurcasına.

"Neden?" derken sesinin tonu koyulaştı. Geliyor, hissediyorum.

"Şeker uyku problemin mi var senin?" Harika!

"Yok öyle bir problemim," derken kaynayan makarnaları ocaktan alıp süzgeçin içine döktüm. "Aklıma takılan bir şeyler vardı da," dedikten sonra dolaptan tencereyi çıkarttım. "Ne takıldı aklına Şeker?" Sen!

Margarinden bir parça alıp tercereye koyduktan sonra ocağın altını kapatıp sandalyeye oturdum. "Önemli bir şey değil," derken, ben neden bu adama dürüstlük sözü verdim ki diye içimden kendime küfürler yağdırdım. Umarım detay sormazdı.

"Pekii," dedi beni şoka uğratarak. "Neden aramıştın beni?" Ah evet bir de o vardı değil mi. Gönderdiği para yüzünden hesap sormak için aradığımı söylemek istemedim. "Bir şey söyleyecektim ama vazgeçtim," dedim bezginlikle. Ne söyleyeceğimi sormamalıydı, yalan söylemek yoktu.

"Ne söyleyecektin?" deyince sinirle saçlarımı yoldum. Her söylediğim şeyin böylesine üzerine gitmek zorunda mıydı?

"Rüzgâr konuyu kapatabilir miyiz?" Sesli bir şekilde nefesimi bıraktım. "Yoksa yalan söylemek zorunda kalacağım."

Hafif bir kahkaha attı. "Farkettim," derken sesi çok keyifli geliyordu. Verdiğim söze sadık kalmam hoşuna gitmişti. "O zaman ben seni daha fazla meşkul etmeyeyim."

"Evet evet, şu an çok önemli bir işim var," diyerek üzerinde buharlar havalanan makarnalara baktım. Cidden çok önemli bir işti!

"Tamam, yarın görüşürüz o zaman," deyince aniden oturduğum yerden ayağa kalktım. "Yarın da mı terapi var?" Ama her gün bu işkenceye dayanamazdım ki.

"Bana yemek sözün var," dedi ve kısa bir süre sessiz kaldı. "Unuttun mu yoksa?"

Tabii ya, bir de o vardı. İçimden kendime bir küfür daha savurdum. Uzak durmam gerektiğini düşündüğüm adama bir de yemek sözü vermiştim. "Ahh evet doğru ya, aklımdan çıkmış," dedikten sonra ocağım başına geçtim. "Yarın akşam görüşürüz."

"Görüşürüz," dedi ve duraksadı. "Akşam seni alırım."

"Yok ben kendim gelirim," dedim ocağın altını yakarken.

"Ben alırım Şeker."

Sesindeki sitemi hissetmiştim. Bir şeye de itiraz etme Şeker der gibiydi. "Tamam," dedikten sonra telefonu kapatıp Güneş'in makarnasını yapmaya başladım. Tam bu sırada kapıdan gelen tıkırtılar ve devamında, "Şeker," diye cırlayan bir ses duyunca kıkırdadım. Güneş gelmişti. Hemen arkasından "Baldız biz geldik," diyen bir erkek sesi duyunca gözlerimi devirdim. Koray da gelmişti.

Kaşlarımı çatarak koridora doğru yöneldim. "Baldız mı dedin sen yine bana?"

"Hoşbulduk baldızım," diyerek bana doğru yaklaştı ve yanağımı, işaret parmağıyla orta parmağının arasına alıp sıktı. "Koray," dedim kaşlarım çatılmış bir şekilde acıyan yanağımı tutarak. "Eğer sana enişte demem için bana baldız diyorsan, boşuna uğraşma," Otuz iki dişini göstererek sırıtıyordu karşımda. "Akrabalık ifadesi olan hiç bir sıfattan hoşlanmam."

Güneş mutfağa doğru giderken, Koray yanağımdaki elimi tutup koluna taktı. Beni salona doğru götürürken, "Ne yani, şimdi sen," dedi ve beni salona soktuktan sonra usulca koltuğa oturttu. Geriye doğru bir kaç adım atıp diğer koltuktaki yastığı eline aldıktan sonra kendine siper ederek, "Rüzgâr'la evlenmiş olsan, ona kocişkom demeyecek misin?" Ne?

"Ne dedin sen?" diyerek hızla ayağa kalktım. Gardımı almış bir şekilde Koray'a doğru yürüyordum ki, gözü salona giren Güneş'e kaydı. Ani bir şekilde başımı çevirip Güneş'e baktım. "Vallahi Rüzgâr'dan hoşlandığını söylemedim," deyince Koray gür bir kahkaha attı. "Şeker sen Rüzgâr'dan mı hoşlanıyorsun?" derken hâlâ gülüyordu. "Biliyordum abi, vallahi biliyordum."

Bu ikisini hemen şimdi öldürsem, ağır tahtikten ceza indirimi alır mıyım diye ciddi ciddi düşünmeye başladım. "Allah ikinizin de belasını versin," diyerek salondan çıkmak için kapıya yöneldim. Kapının önünde pis pis sırıtan Güneş'i sertçe yana doğru itip salondan çıktım. Arkamdan, "Güzelim şaka yapıyoruz gel buraya," diye seslenen Koray'ı umursamayarak odama girdim. Allah'ın cezaları.

Saat altıya geliyordu ve hava hâlâ aydınlıktı. Güneş ve Koray'ı salonda başbaşa bırakıp uyumak için yatağa girdim ve yorganı kafama çektim. Henüz doğru düzgün kendime bile itiraf edemediklerimi Koray'dan duymak canımı sıkmıştı. Kapıyı tıklatıp, "Şeker çıkar mısın lütfen," diyen Koray'a, "Uykum var," diye bağırdıktan sonra tekrar yorganı kafama çektim. Rahat rahat fingirdeyin işte!

"Şeker eğer çıkmazsan Rüzgâr'ı ararım, gelir o çıkarır seni odadan," deyince hızlı bir şekilde yataktan çıktım ve kapıyı açtım. Kapıyı açmamla Koray üzerime düştü. "Bana bak," dedim Koray'ı üzerimden iterken. "Eğer bu saçmalıkdan Rüzgâr'a bahsedersen," diyerek işaret parmağımı gözüne sokarcasına salladım. "Öldürürüm seni Koray."

"Yok kızım," diyerek geriye doğru adımladı. "Şaka yaptım. O şimdi kafasını dosyalara gömmüştür."

"Sonra da söylemek yok Koray."

"Düşünürüz," deyince omzuna sert bir şekilde vurdum. Bunu bana karşı kullanacaktı biliyorum. "Bana bak," diyerek üzerine yürüyordum ki, mutfaktan elinde tepsiyle salona giren Güneş bana dönüp, "Film izleyeceğiz gel lütfen," dedi. Koray bu sırada koluma girdi ve, "Gel sana güzel bir aşk filmi açalım," deyince direseğimi midesine geçirdim. "Aşk filmi sevmem ben."

Dudaklarından acı bir inilti çıktı. "Acıdı mı?" dedim yüzüne bakıp sırıtarak. Koltuğa yerleşirken dudakları kıvrıldı. "Şu an hiçbir şey canımı acıtamaz," derken gülümsemesi daha da büyüdü. "Çok keyifliyim bugün."

Güneş sehpanın üzerine içecekleri de koyduktan sonra Koray'ın yanına geçip oturdu. "O süt kutularını neden bahçeye attın?" diyerek sorgulayıcı bir şekilde yüzüme baktı. "Sinirlendim," dedim omuzlarımı silkerek. "Sanki süt seviyormuşum gibi bir sürü süt almış bunlar," diyerek Koray'a baktım. "Senin de alerjin var."

"Benim alerjim var ama sen sütü çok seversin Şeker."

"Sütten nefret ettiğimi bilmiyor olamazsın Güneş."

"Bir tanem, sen her maaş aldığın gün bebek bisküvisi alıp, süte batırarak yemeye bayılırsın. En sevdiğin şey diyebilirim," deyince kaşlarım çatıldı. Haklıydı, ben sütü çok seviyordum. Bebek bisküvisini sıcak süte batırıp yemeye bayılırdım. "Şeker," dedi tedirgin bir şekilde. "Hatırlamıyor musun?" Kolunu Güneş'in omzuna atmış bir şekilde dikkatle bizi dinleyen Koray'a döndüm. "Neymiş seni bu kadar keyiflendiren?" Konuyu değiştirmem gerekiyordu.

Koray, Güneş'e kısa bir bakış attıktan sonra bana döndü. "Çok keyifliyim çok," dedi. Az önceki konun üzerine gitmemiş olması şaşırtmıştı beni. Rüzgâr olsaydı kaçışım mümkün değildi. Güneş de yarı şaşkın bir şekilde Koray'a bakınca Güneş'e tekrar bakıp göz kırpması gözümden kaçmadı. "En yakın arkadaşımla," dedi ve sehpanın üzerindeki mısırdan alıp ağzına attı. "Sevgilimin en yakın arkadaşı..." deyince sözünü kestim. "Eğer o cümleyi tamamlarsan," dedim ve mısır tabağını elime alıp kaldırarak gözümle tabağı işaret ettim. "Kafana yersin Koray."

Bir kaşı havada bana bakan Güneş'e sert bir bakış atarken, 'sen görürsün' dercesine başımı salladım. Resmen kafasında kurduğu saçmalıkları Rüzgâr'ın en yakın arkadaşına anlatmıştı. Koray yerinden kalktı ve gelip tam dibime oturdu. "Şeker'im," dedi ve kucağımdaki tabağı alıp sehpaya bıraktı. Daha sonra kolunu omzuma attı ve, "Vallahi aramızda kalacak," dedi gülümseyerek.

"Ne aramızda kalacak Koray?" diyerek kolunu omzumdan indirdim. Daha sonra sinirle yerimden kalktım ve, "Ben uyumaya gidiyorum," diyerek salondan çıktım. Güneş'le fingirdemeye değil de, benim sinirlerimi bozmaya gelmişti sanki.

İki sevimsizi salonda başbaşa bıraktıktan sonra odama girip kapıyı kapattım. Yarın akşam Rüzgâr'la yemeğe çıkacaktım ama daha ne giyeceğimi bile bilmiyordum. Dolabı açıp kıyafetlerimi karıştırmaya başladım. Acaba Rüzgâr beni nereye götürecekti? Dolabımın içi, içler acısıydı. Bu kıyafetlerle ancak bir bankın üzerinde simit yemeye gidilirdi.

Dolabın içinde ne kadar kıyafet varsa hepsini yatağın üzerine koydum. Pantolon ve tişörtten oluşan renkli kıyafetlerim sinirlerimi bozmuştu. İşe yarar hiç elbisem yoktu. Hepsini yatağın üzerinden yere fırlattıktan sonra yatağın içine girip başımı yastığa gömdüm. Artık uyumak istiyordum. Rüzgâr ve Rüzgâr'a dair hiçbir şey düşünmek istemiyor, sadece uyumak istiyordum.

İçeriden Koray ve Güneş'in sesleri geliyordu. Komik bir film izliyor olmalılardı çünkü ikisinin de kahkahası bana kadar geliyordu. Yorganı iyice kafama çektikten sonra gözlerimi sımsıkı kapattım. Kendimi uykuya teslim ederken, lanet olsun ki yine aklımda Rüzgâr vardı.


Continue Reading

You'll Also Like

ÖLÜMCÜL SIR By Melek D.

Mystery / Thriller

1.7M 90.1K 48
"Gözlerime bak Ezgi..." Artık yaşlarım akıyor muydu bilmiyorum. Sadece tek gördüğüm; karanlık. Islak ve sıcak bir karanlık... İnsana yapışan ve daral...
2.8M 124K 70
Tıp öğrencisi Beren, yıllardır göğüs gerdiği aile şiddeti yüzünden sonunda evden kaçtığında, aklına gelecek son ihtimal uluslararası bir ajanla karşı...
744K 27.5K 44
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
418 65 8
Adım Asmin. Lehayi bölgesinde doğdum, büyüdüm ve ülkemden sınır dışı edildim. Doğduğum yerde bazı sorunlar, sınır komşumuz olan diğer ülkede ise dah...