Keyifli okumalaar.
Basketçi: biliyor musun? Tesadüf diye bir vardır. (19.17)
Defne: sabahki mesajıma şimdi dönüyorsun. (19.21)
Basketçi: evet
Defne: peki
Basketçi: napıyorsun?
Defne: abimi bekliyorum
Basketçi: ney
Basketçi: senin abin mi var
Defne: var da, ne oldu? Şaşırmış gibisin ayol
Basketçi: yoo
Basketçi: şaşırdım sadece
Defne: tamam ben ne dedim
Basketçi: her neyse, abin nerde ki
Defne: başka bir şehirdeydi, işte bugün gelmeye karar vermiş. Ay evde bir telaş var görmen lazım
Defne: üf babam bir de tüm kuzenleri, akrabaları falan toplamış sırf oğlu geliyor diye
Defne: muhtemelen papucum dama atıldığı için birazdan kaçacağım
Basketçi: dur bir dakika, nereye kaçıyorsun?
Defne: kocaya
Defne: la havleee
Basketçi: Defne, ben ciddiyim fakat sen ciddi misin değil misin anlamadım
Defne: Kız lafın gelişi söyledim
Defne: ama kaçarsam ve kendimi uçurumdan atarsam muhtemelen konuştuğum son kişi olarak cinayet şüphelisi olursun
Basketçi: Şu kuzenlerin okula gelenler ve suç işleyenler mi
Defne: ya abicim ben sana katil şüphelisi olacaksın diyorum sen gitmiş Allah'ın kekolarını soruyorsun
Defne: ve evet ta kendileri
Basketçi: abicim deme lazım olur
Defne: tövbe tövbe
Defne: aslında mantıken benden büyüksün, abi demem lazım sana
Defne: ve ben saygılı bir kızım, büyüklerime de saygılıyım
Basketçi: Defne sakın
Basketçi: ben senin abin falan değilim saygılı filan da olma bana
Defne: abii
Defne: ay çok değişik oldu ama olsun alışırım.
Basketçi: şu an benimle taşak geçiyorsun değil mi? Bak çıldırıyorum
Basketçi: Kızım sana diyorum, bir daha deme
Defne: ben senin kızın mıyım Alp ABİ
Defne: ayıp oluyor ama ne taşağı
Basketçi: Sikeyim büyüklüğünü de yaşını da
Basketçi: ne abiymiş arkadaş
Basketçi: bir daha şu kelimeyi bana kullanırsan yeminle anonimliği bırakırım
Basketçi: zaten bana abi diyen yeterince velet var, artık yenge demeleri gereken biri lazım sadece
Defne: oha
Defne: yuh
Defne: lan harbi sinirlenmişsin ama bu tehditler ve yavşamalar beni vazgeçiremez
Basketçi: Defne, ben ciddiyim.
Defne: Alp, ben ciddi değilim.
Defne: nasıl da kudurdun ama KSNDLWMDQÖSLŞZXCVÖQW
basketçi: Bravo, beni çıldırtmayı başardın
Defne: Biliyorum. Bu arada sınav bugün nasıl geçti?
Basketçi: güzel, seninki?
Defne: iyi gibi.
Defne: ay annem çağırıyor. Sonra konuşuruz
Basketçi: tamam, görüşürüz.
Mesaja kalp bırakıp telefonumu şarja taktım ve kendimi karanlığa kapattığım odamdan çıktım. Evde gürültü ve telaş vardı. Annem ve halamlar mutfaktaydı. "Noldu anne?" Dedim içeriye girerek. "Kız sen yaşıyor muydun?" Dedi büyük halam. Yalandan gülümsedim. Ayol baba tarafını da hiç sevmezdim, bazı istisnalar dışında. Annem de çok sevmezdi zaten. "Yaşıyorum hala ya." Dediğimde güldü. Çok komik zaten canım.
"Git marketten galeta unu al. Bir de içecek al birkaç çeşit." Dedi annem. "Tamam para?" Dedim utanmaz gibi. Annem tezgahtaki işini bırakıp bana döndü ve çaktırmadan beni altıma sıçtırtan kaş göz işaretleri yaptı. Sanırım beni babama şutluyordu. Ya da gidip cüzdanından alacaktım. Babama gitmek daha mantıklıydı diye düşünüyorum.
"Tamam, gidiyorum ben." Diyerek salona geçtim. Amcamlar ve suçlu kuzenlerim burada oturmuş sohbet ediyordu. Herkesin gözü bana döndü. "Görüşmeyeli nasılsın yeğen?" Dedi üç amcamdan biri. "Daha az önce görüştük amca ama iyiyim." Dedim sırıtarak. Ardından babama döndüm. Eniştemler falan da vardı ama utanma duygum olmadığı için babamdan para istedim. "Baba, markete gideceğim. Para versene, yani verir misin?" Diyerek kibarlaştım.
Babam onaylayıp cüzdanından kredi kartını çıkardı. Gözlerimde kalpler oluşmuş olabilirdi. Hemen kartı aldım. "Sağ ol babalık. Gidiyorum ben." Dediğimde birkaç kişi güldü. "Kuzen, bende geleyim mi? Şimdi akşam akşam tek çıkma." Dedi Azat. Bir kez daha yalandan gülümsedim. "Yok kuzen, bir şey olmaz. Sağ ol yinede." Diyerek hızlıca salondan çıktım. Bir de bu Allah'ın kekosuyla uğraşamazdım.
Eşofman, sweatshirt kombinimin üstüne şişme montumu giydim ve saçlarımı açık bırakıp evden hızlıca çıktım. Telefonumu şarjda bıraktığım için ofladım ve yürümeye başladım.
Murat abiyi duvarın kenarında sigara içerken gördüğümde çabucak gözlerimi ondan çektim. Bu adam bana çok korkunç geliyordu. Umarım beni fark etmezdi.
"Defne," adımı seslenmesiyle durdum. Olamaz, olamaz, olamaz...
Yavaşça ona döndüm. "Aa Murat abi?" Dedim şaşırmış gibi. Sigarasını yere atıp söndürdü ve yanıma geldi. "Abin geliyormuş diye duydum?" Dedi. Kafamı aşağı yukarı salladım. "Evet, muhtemelen bir saate burada olur." Dedim. Başını salladı. "Sen nereye?" Diye sordu. Hadi ama adamım, sal beni!
"Markete." Dediğimde bir kez daha başını sallayıp geri çekildi. "Tamam, dikkatli ol." Dediğinde onayladım. "Olur, görüşürüz Murat abi." Bir şey demeyip telefonunu çıkardı ve yürümeye başladı. Korkunç falan ama iyiydi, seviyordum bu adamı. Mahalle abisi sonuçta.
Sallana sallana yürüdükten bir süre sonra markete gelmiştim. Elime sepet alıp reyonları dolaşmaya başladım. Önce galeta unu ve üç çeşit içecek aldıktan sonra abur cubur bölümüne geçtim. Sepet çok ağır olduğu için hızlıca bir şeyler aldım. Gece izleyeceğim filmler için de stok yaptıktan sonra kasaya gittim. Sıra yoktu neyseki. Kasiyer hızlıca ürünleri okuturken kartı cebimden çıkardım. Lan, şifresi neydi bunun? Of!
Kasiyer elimdeki kartı gördüğünde, "Temassız varsa okutabilirsiniz." Dedi. Rahat bir nefes verdim, tabii ki temassız vardı ayol. Ödemeyi yaptıktan sonra her şeyi poşete doldurup marketten çıktım. Bir tane çikolatayı açıp yemeye başladım. Bir elde poşet olunca çok zor oluyordu ama hallediyordum.
Birkaç dakika boyunca yürüdüm. Arka sokaktaki kıraathanenin önünden geçmiştim ve iki tane adam vardı. Saniyeler sonra arkama baktığımda o iki adamın arkamdan geldiklerini gördüm. Gözlerim irice açılırken hemen önüme döndüm. Bu neydi şimdi? Ya iki tane sapık adam tarafından takip ediliyordum ya da ben paranoyaklaşmıştım.
Tam bizim sokağa dönmüştüm ki o adamlardan biri önüme çıktı. Korkuyla gerilerken arkama baktım. Diğeri de arkamdaydı. "Bu saatte dışarıya tek çıkmamalısın güzel kız." Dedi önümdeki, sırıtarak. Geri dönmeye hazırlanmıştım ki önümdeki adam fark edip elini bana doğru kaldırdı. Refleksle gözlerimi kapatıp yüzümü buruşturdum. Birkaç saniye boyunca bir şey olmadı. "Noluyor lan?!" O adamın sesini duyduğumda gözlerimi açtım.
Birisi onun elini tutmuştu. "Abi?!" Diye heyecanla çığlık attım. Abim bana bakıp göz kırptıktan sonra elini tuttuğu adamı duvara yaslayıp yumruk atmaya başladı. Arkamdakine baktığımda kaçmış olduğunu gördüm. Ben şoka girmiş gibi öylece kalırken adamın yüzü kandan seçilmiyordu. Abim adamı yere attı, daha doğrusu fırlattı. Adam yerde inlerken abim yere çöküp adamın cebinden cüzdanını aldı. Ardından bir kart aldı -sanırsam kimliğiydi- telefonunu çıkarıp kimliğin fotoğrafını çektikten sonra ayağa kalktı. "Daha işimiz bitmedi." Diye mırıldandıktan sonra bana doğru geldi.
O adam hızlıca kaçarken elimdeki poşeti yere bırakıp boynuna atladım. "Abi! İnanamıyorum, buradasın!" Abim hafifçe gülüp bana sarıldı. Kerata çok uzundu. "Burdayım." Dedi ve geri çekildi. "Bu saatte ne yapıyorsun dışarda?" Dedi kaşlarını çatarak. "Ben de seni özledim Meteciğim." Dedim. "Defne, ben ciddiyim. Az önce ben gelmesem çok kötü şeyler yaşayabilirdin. Neden bu saatte dışardasın?" Dedi hafif sert bir sesle. Yerden poşeti aldım.
"Haklısın, iyi ki geldin abi. Annem markete göndermişti." Elimden poşeti aldı. "Eminim evde amcanın oğulları da vardır, neden o sırıkları göndermek yerine sen gidiyorsun ki?" Dedi sitemle. Az önceki olaya çok sinirlendiği belliydi. Ben de çok korkmuştum ama bunu dışarıya yansıtmıyordum sadece. Abim muhtemelen beni umursamaz görüyordu ama öyle bir şey yoktu, eve gidince yatağımın içinde ağlamayı düşünüyordum.
Mental sağlığım yok olmuştu, buna emindim.
"Haklısın abi. Eve gidelim mi artık? Daha konuşmamız gereken bir sürü şey var." Dedim. Bir kolunu omzuma atıp yürümeye başladı. "Buraları çok özlemişim be bücür." Dedi.
"Ee avukat bey, sen ne yaptın oralarda? Lütfen bana, mafya bir kadının avukatlığını yaparken birbirinize aşık olup evlendiğinizi söyle!" Dememle bana baktı.
"Sen çok mu film izliyorsun?" Diye sordu. "Evet ama bu dediğim gayet mantıklı bir kere." Saçlarımı tepeden karıştırdı. "O zaman şansına küs, henüz yaşamadım öyle bir şey."
"Yani yaşayabileceğini mi söylüyorsun?" Dediğimde bana ters bir bakış attı. "Üf tamam ya neyse. Bu arada senin bavulun nerde?" Diye sordum. "Arabada." Arabası muhtemelen aşağıdaki otoparktaydı.
Abimle biraz daha sohbet edip eve gelmiştik. Başta annem olmak üzere herkes abime deli gibi sarılmış ve özlem gidermişti. Babam gururla amcamlara ve eniştemlere abimi anlatıyordu, sanki bilmiyorlarmış gibi. Yemekler falan yenmişti, bu sırada kendimi hizmetçi gibi hissetmiştim. "Kızım bunu getir, şunu götür..." Cidden pabucum dama atılmıştı. Herkes tatlısını yiyip sohbet ederken kimseye görünmeden odama geçtim. Her şeyin üstüne bir de canım sıkkındı.
Telefonumu alıp ışığı ve kapıyı kapattım. Yatağa oturup aldığım çikolatalardan birini yemeye başladım. Bu sırada mesajlara girmiştim.
Defne: hey, n'apıyorsun? (22.15)
Basketçi: oturuyorum sen? (22.17)
Defne: oturuyorum
Defne: ve ben sanırım depresyona girmeye karar verdim
Basketçi: hayırdır niye (22.19)
Basketçi: Defne, orda mısın? (22.20)
Defne: çok kötü şeyler yaşadım. (22.25)
Basketçi: noldu Defne
Defne: üzgünüm ekranı temizlemek zorunda kaldığım için geç yazıyorum (22.29)
Basketçi: Defne ne oluyor
Defne:
Defne: böyleyim
Basketçi: niye ağlıyorsun güzelim? Söyle problemi çözeriz.
Defne: Alp bilmiyorum çok kötü hissediyorum ve lanet ağlamamı durduramıyorum
Basketçi: bak şöyle yapalım, kendini ağlamamak için sıkma ve neden kötü hissettiğini söyle
Defne: söyleyemem
Basketçi: pekâlâ, şu an ne yapacağımı bilmiyorum
Basketçi: bir şeye ihtiyacın var mı?
Defne: var, birine sarılmaya
Basketçi: Anneni ya da babanı çağır ve sarıl. Tüm sıkıntıların bir anda puf olur
Defne: olmaz ki
Defne: şu an kimseyi meşgul edemem
Defne: seni de meşgul ediyorum, iyi geceler.
Defne: sanırım uyuyacağım. (22.35)
Ekranı kapatıp kafamı dizlerime gömdüm ve sessizce ağlamaya devam ettim. Genelde şöyle olurdu: ağlardım, kendimi durduramazdım, Zeyno'yu arardım, beni rahatlatırdı ve sonra hiçbir şey olmamış gibi uyurdum. Ama şu an kimseyi aramak istemiyordum.
Dakikalar sonra telefonum çalmaya başladı. Burnumu çekip kimin aradığına baktım. Tam cevaplayacaktım ki arama kapandı fakat bir bildirim düştü.
Basketçi: aşağıya gelebilir misin?
Defne: olmaz neden ki
Basketçi: o zaman sepet sal, hadi
Defne: dur bir dakika neden?
Basketçi: galiba senin odanın aşağısındayım. Sadece sepet sal Defne lütfen
Gözlerim irice açılırken hızlıca ayağa kalktım. Odamdaki çiçekli sepeti alıp pencereye gittim. Aşağıda kimse yoktu am yine de sepeti aşağıya saldım. Sorgusuz sualsiz bunu yapmam ne kadar mantıklıydı bilmiyordum. Kapüşonlu birisi, Alp bir paketi sepete bıraktı. Kafasını hiç kaldırmadan gözden kayboldu.
Şaşkınca sepeti yukarı çektim. Bir hediye paketi vardı. Yatağa oturup paketi açtım.
Oyuncak peluş bir panda vardı. Elinde kalp tutuyordu. Ayrıca katlanmış bir kağıt vardı. Kağıdı açtım, not yazılmıştı.
Bir gün gerçekten karşılaştığımızda birbirimize sıkıca sarılacağız Defne, Sana söz veriyorum. Şimdilik bu panda ile idare etmen gereken bir mesele var.
-Basketçi bey
Dudaklarımda bir tebessüm oluşurken dışarıya baktım. Ben sanırım hayatımda ilk defa birisini görmeden sevmeye başlıyordum.
Defne ve Alp, artık karşılaşmanız gereken birtakım konular vaar.
Bölümü umarım beğenmişsinizdir. Benim için alttaki yıldıza tıklayıp yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Bir sonraki bölümde görüşürüzzz. 💗