Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

26.9K 1.9K 151

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

19- Beyaz Bayrak

463 42 2
By hnde_cevk

"Buyrun Bade Hanım."

İçeride gördüğüm korumalardan biri taksiye binecekken kolumdan tutup taksiciye "Hanımefendiyi biz bırakacağız." diyor ve taksinin kapısını sert bir şekilde kapatıp beni hemen arkasındaki lüks araca bindirmek için kapımı açıyor. Duraksayıp bir ona bir arabaya bakıyorum.

"Nereye gitmek isterseniz araç sizi bırakacak."

Anlamaya çalıştığım şeyi fark etmesi için bir süre daha git gel yapıyor gözlerim arabayla koruma arasında.

"Kenan Bey emretti." diye ekliyor sonunda.

Ha Kenan olayı ciddiymiş yani. Bu adamlar sadece içeride değil dışarıda da beni korumak için buradaymış. Aman ne hoş! Güya kendini yakınlarda hissettiriyor. Belki de kendini affettireceğini sanıyor böylelikle. Gerçi Badeyim ben, huzursuz yaşamaktansa affederim orası doğru.

İnsanların acımasızlığıyla yüzlerce kez karşılaşsam da acımasız olmayı öğrenemiyorum. Şefkat nasıl da ilmek ilmek işlenmiş yüreğime, ruhuma. Cennet gibisin der annem bana böyle durumlarda. 'Kötü hiçbir şey düşünmüyorsun. Burası dünya yavrum. Kötüler de var.' diye devam eder cümlesine.

Belki bu defa akıllanmalıyım. En azından affedeceksem bile bu zaman almalı. Hemen huzuru, mutlu olmayı düşünmemeliyim.

Eve ulaştığımızda şoför koltuğundaki koruma konuşuyor.

"Eve gittiğinizden emin olmam için pencerenizden bana onay vermeniz gerekiyor. Yoksa buradan ayrılamam."

"Bunu da mı Kenan istedi?" Şaşkınlıkla ona bakıyorum. Zira varlığında bu kadar sıkı takipte olduğunu düşünmüyorum ya da oluyor muydu bana fark ettirmeden bilmiyorum.

Kafasını evet anlamında sallayınca iyi akşamlar dileyip arabadan iniyorum. Asansör yerine sessizce çıkıyorum merdivenleri. Kimseyi uyandırmamak için. Özellikle Meryem teyzeyi.

Kapının kilidini çevirirken tüm bedenimi sessiz olma konusunda zorluyorum. Tık sesiyle kapı kilidini açıyor ve yavaşça kapıyı aralıyorum. Ayakkabılarımı dikkatlice çıkarıp elimde tutarken kapı eşiğine basıyorum. Son bir saniye diyorum içimden. Kucağımda ayakkabılar içeri gireceğim sırada telefonum büyük bir gürültüyle apartmanı inletiyor.

Merdiven boşluğunda fısıltıyı bile duyan Meryem teyze bu sese kesin uyanır. Cebimdeki telefona bakmadan elimi cebime sokup onu susturuyorum ve kendimi bir hışım içeri atıyorum. Kapıyı tam kapatacakken "Bade kızım sen mi geldin?" diye sesleniyor Meryem teyze. Sanırsınız aynı evde yaşıyoruz. Gözlerimi devirip hayal kırıklığıyla aralık kapıdan ona sesleniyorum.

"Geldim Meryem teyze. İyi geceler."

Kapıyı kapatacakken yeniden sesleniyor.

"Kenan oğlum mu bıraktı?"

Adını bile duymak istemiyorum onun diyemiyorum tabi.

"Onun acil bir işi çıktı. Başka bir araçla geldim."

Neden hesap verdiğimi bile bilmiyorum. Tuhaf kadın işte Meryem teyze. Açıklamazsam daha kötüsü olur korkusunu hangi ara beynime yüklediğine inanamıyorum. Özgür bir kadınım, istediğimi yaparım diyesim gelse de annemlerin söylediği yalan yüzünden elim kolum, dilim bağlanıveriyor hemen.

"İyi bakalım. Dinlen sen. İyi geceler."

Çok şükür, lütuf etti.

"Sağolun size de."

Kapıyı sessizce kapatıp bir süre arkasında öylece bekliyorum.

Milattan önce Jullius Sezar, Marcus Brutus tarafından sırtından bıçaklandığında da aynı şeyi hissetmiş olmalı. "Sen de mi Brutus?" derken ona karşı koymak yerine canını o an ona teslim etmiş olması ihanetin bir sülük gibi kişinin yaşama dürtüsünü nasıl da emdiğini ve hayatı bıraktırdığını kanıtlıyor.

"Sen de mi Kenan?" diyorum sessizce.

İhanet bir binanın kolonlarına atılan bomba gibi al aşağı ediyor insanı. Harabe olmamak, yıkılmamak elde değil. Yine de uzaktan bakıldığında tek bir şey ayakta tutabiliyor o viran yeri. Belki eskisi gibi olmuyor hiçbir şey ama seni yeni haline alıştırıyor yavaş yavaş. Umut.

Umudunu kaybetmemek adına yazılmış yüzlerce roman, şarkı, söz, film bundan geliyor. İhanet insanı yıkan, umut ise ayakta tutan tek şey.

'Sen de mi Kenan?' derken bile içimdeki ses aslında hala Kenan'dan umudumu kaybetmediğimi söylüyor. Tabi bu durum, yalnızlığımın dozuna bağlı olarak değişebilir.

Kapıdan ayrıldığımda aşağıda arabanın beni beklediğini hatırlayıp koşarak pencerenin önüne geçiyorum.

Kafamla ona onay verip gözden kayboluşunu izliyorum bir süre. Ardından perdeyi çekiyor ve sessiz evimin içinde bir anda yankılanan ikinci telefon sesiyle cebimden telefonumu çıkarıyorum. Büşra. Tamamen aklımdan çıkmış. Nereye kaybolduğumu, herkesin beni sorduğunu, beni çok merak ettiklerini söylüyor. Kendimi iyi hissetmediğim için eve geldiğimi ve bu sırada onlara haber veremediğim için özürlerimi sunuyorum hemen.

Şu anki ruh halime zıt olarak sahnede muhteşem göründüğümle ilgili abartılı iltifatlarda bulunuyor. Kısa cevaplar vererek onu kırmadan telefonu kapatıyor ve kendimi koltuğa yüz üstü bırakıveriyorum.

Kurmaya çalıştığım bu yeni dünya, gizemli bir yıldızın çarpmasıyla infilak etmiş gibi. Ben de yaşadığım güzel günleri yad edip mutlulukla evrenimin patlamasını izliyorum. 

Titanik filmindeki gemiyi yapan o mühendis, kendi sonunu, geminin içindeki işlemeli ahşap saatin yanında karşılamıştı ya gülümseyerek. Sular gelmeden önce son bir kez cebinden çıkardığı körüklü saatine bakmıştı. Ölüm anını öldükten sonra da hatırlayabilmek için mi, yaşadığı güzel anların bir anda böylesine acı bir şekilde son bulacağı için mi yoksa son bir umut bir mucize olur ve kurtuluruz diye mi emin değilim ama işte şu anki halim tam da bu şekilde.

Gemim batıyor ve ben mutlu anlarıma gülümseyerek sonumu bekliyorum. Sonra da umut ediyorum. Belki boğulmadan ya da donmadan önce biri beni kurtarır diye. Sanki biri tarafından kurtarılmak kaderimmiş gibi.

O sırada telefonumun sesiyle irkiliyorum. Kim olduğuna bakmadan açıp kulağıma tutuyorum.

"Alo?"

"Bade."

"Kenan." Bir hışımla doğrulup bir elim koltuğa dayalı, diğer elim telefonu kulağımda tutarken gözlerim özlemle yaşarmış, yüreğim yenidoğan bir bebeğin kalbi kadar hızlı hızlı atıyor.

"Açmayacaksın diye çok korktum."

"Senin aradığını bilsem açmazdım." Gözyaşlarım akarken yanaklarımdan aşağıya, bir kez burnumu çekip öyle konuşuyorum.

"Bana ne zaman söyleyecektin?"

"Bade ben..."

"Bence güven insanı zavallı biri gibi gösteren iğrenç bir duygu. Aptal beynim kimseye güvenmemem gerektiğini henüz anlayamadı. Hayır, onca sıkıntı çekiyor, uslanmıyor da."

"Bade bilmediğin şeyler var."

"Evet!" diye haykırıyorum ayağa kalkıp sanki o karşımdaymış gibi bağırarak. "Benim zaten hep bilmediğim şeyler var!" Sonra sesimi sakinleştirip öyle konuşuyorum. "Söyle desem anlatacak mısın?"

Sessizlik...

"Kenan, ben... ben..." Ağlamaya başlıyorum kendimi daha fazla tutamayarak. "Olabileceğini düşündüm. Her şeye rağmen bizden gerçekten bir şeyler olabileceğini düşündüm. Daha birkaç saat önce yanımdaydın ya! Kahretsin! Birkaç saat önce. Anlamıyorum... B-ben nerede hata yapıyorum gerçekten?"

"Bade bak, sakinleş. Gelince konuşacağız hepsini. Söz veriyorum."

"Beni mahvettikten sonra mı? Gelme! Anladın mı? Bir daha asla gelme!" Telefonu kapatıp onu mutfağa doğru bir yere fırlatıyorum acımadan. Kırılma sesi geliyor çat diye.

Ellerimi yüzüme kapatıp yere diz çöküyor ve dakikalarca ağlıyorum. Hatta öldürmek geliyor kendimi içimden. Bade cennet, Bade güneş, Bade vicdanlı, Bade ne olursa olsun mutlu olmanın yollarını bulur, Bade affeder diyen herkese ve kendime inat nefret ediyorum bu hayattan, kendimden.

Ne harika! Sonunda başardılar. Onca mutsuzluğa rağmen mutluluktan ümidini kesmeyen beni ebediyen mutsuz etmeyi başardılar.

Her şeyimi kaybettim. Eşimi, kızımı, süt kızımı, kızları, şimdi de aşkı... Beyaz bayrağımı çıkarıyorum artık. Bu defa gerçekten pes ediyorum.

Odama doğru geçerken bir çantaya dolabımdan birkaç kıyafet atıp bu defa kimsenin uyanmasını takmadan kapıyı çarpıyor ve ardıma bakmadan çıkıp gidiyorum kendi hayatımdan.

Continue Reading

You'll Also Like

833K 30.3K 59
arkadaşlar #1 01.03.2020
770K 32.3K 49
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
743K 14.7K 21
༺༻ Bütün hakları saklıdır "Ben geldim" Gülümseyerek ve son harfi uzatarak kurduğum cümle ile o da gülümsedi. Sandalyesini biraz masadan geri çekti...
63.9K 7.2K 43
Kız gördü adamı içi sızladı... Adam gördü kızı yüreği yandı... "Evime hoş geldin hanımağam. Umarım bu bir sürecin başlangıcı olur. Umarım bu evde he...