Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

27.1K 1.9K 151

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

18- Stefano

503 42 6
By hnde_cevk

Mütemadiyen akan insan kalabalığı, heyecan, coşku, bağırışmalar, içki, tuhaf danslar, kızların popolarına bakan erkekler, onlara popolarını sallamaktan hoşnut kızlar, ulu orta öpüşenler... Kısacası hiç benlik bir yer değil burası. Gittiğim o sakin ve edepli gece kulüplerine hiç benzemiyor. Gülmeyin gerçekten öyle. Tamam orada da aşırıya kaçıldığı oluyordu ama burası kadar değil. Öpüşmüyorlar ki resmen iç içe geçmiş sarmaşık gibiler mübarek.

Evde yatağa şöyle güzelce uzanıp Kenan'la ilgili düş kurmak varken burada ne aradığımı bilmiyorum. Eğlenmek diyor buna herkes. Gerçi birkaç ay önce ben de böyle söylüyordum ama artık değil, artık onun olmadığı hiçbir yer huzurlu değil.

"Bade gözlerimi alamıyorum senden." Büşra yanıma gelip kulağıma doğru bağırıyor. "Bu böyle olmaz, kimse o hoşlandığın kişi gidip konuşalım, seni böyle bir başına bırakmasın."

Bıraktı Büşracım. Evet, böyle bir başıma bıraktı ama görev için. Asayiş uğruna can feda tabi.

"Aşk olsun, yanımda siz varsınız ya."

Etrafına bakıyor, ben de onunla birlikte etrafımıza göz gezdiriyorum. Dilek, Büşra, Deniz, Sevgi eşleriyle birlikte dans ederken Aybike ve Mert sevgilileriyle, Mihrace ise kuzeniyle dans ediyor. Oğuz sabahtan akşama doğru değişen hava durumu gibi bir anda değişmiş, sanırım listesinde sekiz saatlik kadar ara verdiği sevgililerinden birini kapıp gelmiş. Çılgınlar gibi eğleniyorlar.

"Sözde yanındayız ama... Yine de sen bilirsin."

Haklı gibi duruyor Büşra. Arada bir Oğuz'un onu reddettiğim için neler kaçırdım bakışlarını saymazsak kimsenin beni umursadığı falan yok.

Büşra'nın eşi, elinde içeceklerle yanımıza doğru gelirken Büşra yanıma daha çok sokuluyor.

"Etrafında sana saldırmayı bekleyen aç kurtlar misali kuzu gibi duruyorsun şu an. Numaradan da olsa bi sevgili mi ayarlasaydık."

Gözlerimi açıp gülerek ona bakıyorum.
"Daha neler! Korkutuyorsun beni."

"Neyseki güvenliği bol bir yer." der demez siyah takımlı, kulağında kulaklık, cebinde silah, vücudu diğer herkesten daha iri duran iki güvenlik görevlisi yanıma geliyor.

"Sizi ve arkadaşlarınızı buradan çıkartıyoruz."

Büşra'yla göz göze gelip anlamsızca görevlinin yüzüne bakıyorum.

"Sizi daha az kalabalık ön kısma alıyoruz. Stefano'nun özel isteği." diye devam ederken rahat bir oh çekiyorum. Zira Büşra ile konuşmamızdan sonra gerçekten kötü bir şey olacakmış gibi korktuğumu şimdi anlıyorum. Aslında ben bir yetişkinim öyle konuşmalardan etkilenmem desem de gerçekte bal gibi de etkileniyorum işte.

Herkesin şaşkın ve hoşnut bakışları arasında grupla birlikte güvenli olan ön kısma geçtikten sonra güvenlik görevlisi iki kişi bana çok yakın bir mesafede duruyor. Birinin yanına yaklaşıp fısıldayarak soruyorum.

"Neden burada dikiliyorsunuz?"

Yüzüme bakmadan cevap veriyor.

"Kenan Bey'in emriyle buradayım Bade Hanım. Sadece biz değil buradaki her bir arkadaşım sizin güvenliğinizden sorumlu."

Kenan'ın ismini duyunca içimden bir şeyler kopuyor sanki. Yanımdan soğuk bir yel esmiş gibi üşüyüp kollarımı tutuyorum. Ölüme yakın nadir insanlar böyle hissedermiş. Belki ben de... Allah korusun tabi. Ecel bir değişmez de yeniden umutlarımı yeşertmişken...

Üzerinde sarı yıldız bulunan beyaz tişörtüyle biri yanıma doğru geliyor. Stefano değil mi o gelen? Arkamdan çığlık sesleri yükselirken bir anda güvenlik etrafımızı çepeçevre sarıyor. Gözlerimi kısıp bunun doğru olduğuna pek inanamıyormuşum gibi ona bakıyorum.

Hafif uzun ve ahenk içinde birbiri içine karışmış saçları ile kısa, düzgün ve ona çok yakışan sakalı ona apayrı bir hava katıyor.

Gülümseyerek bana sarılınca rahatsız olarak kıpırdanıyorum.

"Sahnede yanımda olmanı istiyorum." diye bağırıyor kulağıma.

Bakışlarımı gözlerine dikip dut yemiş bülbül misali susup kalıyorum.

Ah Kenan... Sırası mıydı görevin? Ne olacak şimdi? Kim kurtaracak beni?

Stefano yavaşça sırtımdan iteleyerek beni sahnenin arka kısmına götürüyor.

"Nihayet yeniden görüştük." Gözbebekleri kıpırdıyor bana bakarken. Çok az insanda gördüğüm bir şey bu. Çünkü artık herkes mutsuz, doyumsuz ve duygusuz.

İç sesimin bana verdiği uyarıyla gözlerine bakmayı bırakıp gülümsüyorum. Hala kapıya daha yakınım. Her an kaçıp gitmem gerekirse diye aklımda tutuyorum bu kısmı.

"Sen kulübe adım atana kadar içi rahat etmedi." diyor yanımıza gelen arkadaşı düzgün türkçesiyle.

Mükemmel Türkçesinin vermiş olduğu şaşkınlığı üzerimden atmak uzun sürmüyor.

"İçimizde tek Türk benim." diyor gururla. Ben de gururlanıyorum onunla. Koskoca popüler grubun içindeki tek Türk.

"Türkçeyi ondan öğreniyoruz biraz biraz." Stefano bir adım uzaklaşmıyor yanımdan. Hala bir eli sırtımda. Elimi nereye koyacağımı bilmediğimden onu serbest bıraktığım kolumun üzerine alıyor ve her sıkıldığımda yaptığım gibi bir kez tırnak geçiriyorum kolumdaki yumuşak deriye.

"Hoş geldin." Gruptan başka biri beni sahnenin o karanlık ama loş ışıkla aydınlatılmış arka kısmında selamlıyor.

Kafamı eğip gülümserken Kenan'ı düşlüyorum. Kenan şu halimi görse... Düşününce yanlış geliyor ama sonuçta buraya Stefano'nun davetiyle geldiğimi biliyor. Yalnız bırakan kendisi değil mi? Şu an onun yanında oluşumu haklı çıkarma sebeplerim Kenan'ın masum yüzünün gözümün önüne gelmesiyle son buluyor. Buradan gitmek istiyorum.

Küçüklüğümüzden beri üzülür, ağlar, ayıp olur diye diye hayır diyemez olduk hiçbir şeye. Bırakılsaydı üzülseydi o şey ya da ağlasaydı da kendimizden ödün vermek zorunda kalmasaydık. Tamam, tümden bunu reddedelim, ayıbı, üzülmeyi yok sayalım demiyorum ama birazcık da kendimize bir izin hakkı belirleyebilseydik, hep karşımızdakini düşünmeseydik keşke. Çünkü o zaman yanlış yapıyor olma hissi ile karşındakini üzüyormuş olma hissi azap içinde bırakıyor insanı.

"Dalgınsın."

Gözlerimi kırpıştırıp Stefano'ya bakıyorum.

"Heyecanlıyım." diyerek düzeltiyorum onu. Çünkü gerçekten heyecanlıyım aynı zamanda.

Kısa süre sonra grup sahneye büyük alkışlar eşliğinde çıkıyor. Stefano sahneye son kişi olarak çıkmadan önce bana parlayan gözlerle bakınca içimden sahnenin güzel geçmesi için dua ederken buluyorum kendimi. Ardından arkamdaki büyük organizasyonla baş başa kalıyorum.

Stefano ilk şarkının sözlerine başlamadan önce ismimi seslenince gözlerimi irice açıp saklanacak delik arıyorum resmen.

Alkışlar bu defa nazlanıp bir türlü çıkamayan ben için kopuyor. Arkamdan bir sahne görevlisinin beni iteklemesiyle sahnede buluyorum kendimi. Üzerime evden çıkmadan önce yumuşacık, kadife kumaştan yapılmış beyaz bir hırka giymiştim. Açık hava olunca onu hiç çıkarmadım üzerimden. Daha doğrusu onunla daha güvende hissediyordum kendimi ama şimdi içinde pişiyorum.

Stefano'nun yanına gidip ön sıradaki arkadaşlarıma bakarken yanaklarım kızarıyor. Hepsi çığlık atarak deli gibi beni alkışlarken kalbim heyecandan patlamak üzere. Kafamı sallayıp gülerek onlara bakıyorum sonra bakışlarım Stefano'ya kayıyor. Gözlerime bakarken şarkının sözlerine giriyor. Bu bir zamanlar beklediğim en romantik hareket olsa da kalbim sıkıntıyla büzülüyor. Kenan'a yaptığım haksızlıkmış gibi geliyor şu an.

İlk şarkı bitene kadar utanarak yanında dikiliyorum. Arada her bana baktığında at kuyruğumu düzeltip başka yöne bakmaya çalışıyorum. Bu yakalambaç şarkı bitene kadar devam ediyor.

İkinci şarkı daha hareketli oluyor. İçimdeki samba ateşi de o zaman uyanıyor. Battı balık yan gider hesabı ben de müziğin kollarına bırakıyorum kendimi. Dans tüm kaslarımı harekete geçiriyor. Özgürce, içimden geldiği gibi dans ediyorum. Söz aralarında Stefano da bana eşlik ediyor. Gülerek dans etmeye devam ediyoruz. Duygusal bir çekim beklerken onun arkadaşça tavrı karşısında rahatlıyorum.

Belki de her şeyi yanlış yorumluyordum. Her şeyin aksine ayıdan post erkekten dost olmaz diyen toplumumuzun güzide teyzeleri ve annem belki bu defa yanılıyordur. Belki baştan beri istediği tek şey sadece benimle arkadaş olmaktı.

O an kalbimdeki tüm yanlış düşünceleri bir dolabın içine tıkıştırıyorum. İçim daha da huzur doluyor derken yeniden o soğuk ürpertiyi hissediyorum sırtımda. O sırada bir şey titriyor cebimde. Telefonumun olduğunu anlamamla kalbim kötü ve tuhaf bir şekilde atıyor. Telefona bakarken arama sesinin kesilmesiyle son anda ekrandaki Kenan ismini yakalamam bir oluyor.

Bir sonraki müziğe geçmeden Stefano'ya yaklaşıp kulağına "Teşekkür ederim ama gitmek zorundayım." diye fısıldıyorum.

Arkadaşlarına el işareti yapıp sahnenin arkasına geçiyoruz.

"Seni yeniden görebilecek miyim?"

"Yerimi biliyorsun zaten." diyorum imayla.

Utanarak bakışlarını kaçırırken gülümsüyorum. "Yeniden görüşürüz."

Sarılıyor. Kolları arasında birazcık eziliyorum. Yanından uzaklaşıp köşeyi dönmeden önce ona yeniden bakma hissi geliyor. Arkamı döndüğümde onun da bana baktığını görüyorum. El sallayıp hızlıca dışarı atıyorum kendimi.

Hemen Kenan'ı arıyorum; telefonu kapalı. Sonrasında bir beş kez daha arıyorum onu; yine kapalı. Kalbim panikle atmaya başlıyor, dudaklarım kuruyor. Hemen Sude'ye ulaşmaya çalışıyorum. Sude telefonu açar açmaz ona Kenan'ı soruyorum.

Şaşırarak cevaplıyor.
"Sana söylemedi mi?"

"Neyi?"

"Aslında bir hafta önce..." Bir süre kekeledikten sonra cümlesini başka bir cümleyle değiştiriyor.

"Kenan uzun bir süre aramızda olamayacak. Yurt dışına çıkması gerekti."

"Nasıl? Neden? Görev..."

"Bunu istersen onunla konuş." diyerek sözümü kesiyor hemen. Derin bir nefes alıp bırakıyorum.

"İstemez, kalsın." Boğazım boğum boğum oluyor bunu söylerken. Telefon kulağımdan kayıp gidiyor.

Vedasız ayrılıklar geride kalana büyük haksızlık ve saygısızlık değil mi? Değer verdiğin birinin gidişini başka birinden öğrenmek bir de. Bazen bazı hareketler vardır seni seviyorum yerine geçer ya, sana değer veriyorum der tek hareketiyle.

Bazı hareketler de vardır ki; aslında çok önemli değilsin, seviyorum seni ama o kadar da çok değil der. En azından bir yere giderken, uzak bir yere giderken hatta uzun bir süre görüşemeyecek kadar uzak bir yere giderken aranacak kadar sevmiyorum der tek hareketiyle. Oysa beklemezsin, sana öyle güven vermiştir.

Sonra duyduğunda da yıkılıverir, kalıverirsin benim gibi öylece yolun ortasında. Buna da yüksekten düşme denir hayat denilen bu gizemli yolculukta.

Atilla, Cesur şimdi de Kenan... Hayat değişiyor, zaman değişiyor, insanlar değişiyor ama sonuç hep aynı. Alıştım artık. Alıştırıldım.

O zaman neden hala üzülüyorum? Neden buğulanıyor bakmaya çalıştığım yerler? Nerede hata yapıyorum ben?

Gözyaşlarımı sertçe silip elimi kaldırıyorum ve bir taksi durduruyorum. Bundan sonra hayatımın romantik bölümünde hiçbir erkeğin adını bile duymak istemiyorum. Bu defa kesin kararlıyım. Kenan sondu.

Continue Reading

You'll Also Like

4K 249 37
Hande Erçel ve Tolga Sarıtaş Hazal (18), küçükken ailesi tarafından terk edilmiş masum bir kızdır. 18 yaşına kadar yetimhanede büyüyen Hazal, üniver...
69.1K 1.6K 20
Annem ve babam bana hicbir zaman yakin davranmadilar. Hayallerimi susleyen peri aileler gibi olamadilar. Benim hayalimdeki renk beyaz gercekler ise s...
15.1K 827 21
Berfin, çok sevdiği ağabeyi için bir fedakârlık yapmak zorunda kalır. Ya töreye kurban edilecektir ya da ağabeyi ölecektir. Üstelik töre yüzünden evl...
4.3K 452 15
Instagram:azimet340 Peşindeki çetenin elinde ölmemek için İstanbul'dan Mardin'e kaçan hırsız bir kız. Umay... Ve berdel ile evlenmekten Mardin'den İs...