cardigan, tk

By losingwendie

115K 12.5K 5.2K

jungkook, onun yaralarını yıldızlamak isteyen taehyung'a bir türlü karşı gelemiyordu. •semeXseme More

eski moda tişört
kaldırım üstünde topuklular
gençken hiçbir şey bilmediğini varsayarlar
süslü bi' gülümseme
siyah ruj
seni biliyorum
kot ceketle dans
sweatshirtümün altındaki el
öp ve geçir
herkesle arkadaş olanın hiç arkadaşı yoktur
iki kişiyi kovalayan birini kaybeder
saklambaç
hafta sonları
arabada öpüşmek
yaralarımın etrafına yıldızlar çizdin
kanıyorum
son tren
peter, wendy'yi kaybediyor
baba gibi terk etmek
su gibi akmak
dövme öpücüğü
duman kokusu
seni lanetledim
market sırası
eski bir hırka || final
gözüm üstünde || özel bölüm

sokak lambası altında sarhoş

4.2K 512 215
By losingwendie

[şarkıyı Taehyung radyodan şarkı açtığında başlatırsanız güzel olur!]

"Jungkook kapıyı kıracaksın amına koyayım! Yavaş ol biraz. Alarmalar çalışacak yoksa." Yüzüncü kez tekrarladığı şey söylemekte haklıydı çünkü gerçekten biraz daha uğraşırsam alarmların devreye girme ihtimali çok yüksekti.

İş çıkışına doğru teftişe gelen patron, tezgahtan ileri gitmeye zahmet etmediği için sadece kasadaki Beomgyu'yu görmüş, arkada kalan mutfakta bulaşıklarla boğuşan beni ve Taehyung'u görmemişti. Hoş, biz de onu görmemiştik zaten.

Bizi fark etmeyip onunla muhattap olmadığımız kısma kadar her şey güzeldi. Patron lavaboyu kullanmak için birkaç dakikalığına ortadan kaybolduğunda, Beomgyu da büyük ihtimalle bunu fırsat bilerek kabanını ve şemsiyesini alıp kafeden çıkmıştı. Büyük ihtimalle patronun bizi fark etmeyecek kadar akılsız olduğunu düşünmemişti. Ama öyleydi.

Patron lavabodan çıktıktan sonra bir süre, yaklaşık 2 dakika kadar, Beomgyu'nun o yokken çıkmasına sinirlenip saydırmıştı. Beom'u pek sevmiyordu, hatta pek değil, neredeyse hiç sevmiyordu. Her hareketinden belliydi ama kovamıyordu da. Sonuçta adı üstünde, 'meşhur garson'un meşhurluğu çok işine geliyor, eli daha çok para görüyordu. Sevmese de katlanmak, maaşına sık sık zam yapmak zorundaydı.

İki dakikanın ardından cırtlak mavi kabanını giyip altın saatini bileğinde düzelttikten sonra, kafeyi kilitleyip çıktı. Daha doğrusu, çıkmış. Biz bunu fark ettiğimizde sigortaların bazıları çoktan kapatılmış, ısıtıcılar devre dışı bırakılmıştı.

Işıkların kapandığı an bir terslik olduğunu anlayıp mutfaktan dışarı hızlıca adımlayıp etrafa baksam da arabanın egzoz sesi çoktan sokağın duvarlarında yankılanmış, ve arka farların yaydığı ışık çoktan yok olmuştu. Taehyung arkamda telefonunun fenerini açmıştı ama bu aydınlık da en az farlarınki kadar kısa sürmüştü çünkü telefonu çok dayanamadan kapanmıştı. Benim telefonumsa zaten yanımda bile değildi. Çok kullandığım, elimin çok gittiği bir şey olmadığı için sabah evden çıkarken salondaki kısa komodinin üstünde unutmuştum.

Bu şekilde kapalı kalmış şekilde geçen birkaç dakikanın ardından şimdi bu hâldeydik. Ben kapıyı zorluyor ve bir umut açılsın diye tanrıya yalvarıyordum. Taehyung ise arkamda oyalanırken benim kapıyı zorlamamın aksine mantıklı çözümler arıyor, telefonunu şarj edebilecek bir şey arıyor, ya da sigorta kutusunun yerini bulmaya çalışıyordu.

Panik anında benim aksime sinirlerini kontrol edip daha mantıklı davrandığı açık bir gerçekti.

"Zaten kapıyı ileri geri sallayıp kapı kulbunu çevirmek defalarca kilitlenmiş kapıyı açmayacaktır. Açılacağına seni ne inandırdı? Nesin sen? Profesyonel hırsız mı?" Haklıydı ama şu an üstüne gelmesi gereken kişi ben miydim?

"Oradan bana laf yetiştireceğine bizi burdan çıkaracak bir şey düşün."

"En azından senin gibi başımızı belaya sokacak bir şeylere kalkışmıyorum."

İkimiz de doğal olarak çok gergindik ve bunun sinirini birbirimizden çıkarıyorduk. Uğraştığım kapıyı daha fazla zorlamamaya karar verip kısık bir küfür savurarak sertçe bir tekmeyi kapıya geçirdikten sonra arkamı döndüm. Bu sırada Taehyung da kapanmış telefonunun açma tuşuna peşpeşe defalarca bastıktan sonra o da pes edip telefonunu mermer tezgahın üzerine fırlatmış ve telefonun tezgah üstünde ileri doğru hızla kayışını izlemişti. Kelimenin tam anlamıyla kapana kısılmıştık.

İkimiz de ellerimiz belimizde etrafı incelerken bir çözüm düşünüyorduk ki dışarıdan gelen şimşek sesi bakışlarımızın dışarıya çevrilmesine neden oldu. Zaten sabahtan beri ara ara yağmur yağıyordu ama bir dahakinin çok daha şiddetli olacağı çakan şimşeklerin sesleri ve ışıklarından belliydi.

"Siktir! Çok fena yağmur yağacak." Belindeki ellerini çözüp saçlarını geriye attıktan sonra yüzünü ovaladı.

"Hadi ordan ya! Nerden anladın?" derken yerini zaten ezbere bildiğim mutfağa doğru adım attım. Sigortalar kapatılırken mutfaktaki buzdolaplarınınki yemekler bozulmasın diye kapatılmazdı. En azından bir çözüm bulana kadar bize yardımcı olabilirdi.

"Bana bak." Bakmadım. Yanından geçip mutfağa girecektim ki kolumdan sımsıkı tutup başımı omzumun üstünden ona çevirmeme sebep oldu. Kolumu fena sıkıyordu, moraracağına, ya da ona benzer bir şey olacağına emindim. "Bana bak dedim." Dişlerini sıkarken konuştu.

"Sinirli olabilirsin. Beni zerre ilgilendirmez. Bu aptal tavrını bi kenara bırak ve bizi buraya sanki ben kilitlemişim gibi sinirini benden çıkarmayı kes. Duydun mu?" Son cümlesini söylerken kaşlarını kaldırmış ve başını sorar anlamda sallamıştı. Cevap verecek değildim. Kesinlikle cevap verecek değildim. Kolumu hızla tuttuğu parmaklardan kurtarıp yeşil gömleğimin yakasını düzelttim ve mutfağa girdim.

İçerdeki iki büyük buzdolabının kapağını açıp bir süre için ışık kaynağı olmasını sağlarken, çekmecelerde mum aradım. Arada sırada doğum günü kutlamaya gelen gruplar yüzünden kafede mum bulunduruyorduk, buna emindim ama nerede olduğunu asla hatırlamıyordum.

Ben çekmeceleri tek tek açıp sertçe kapatırken Taehyung da peşimden girip ne aradığımı sormuştu. Ardından o da çekmecelerde mumları ararken, ilk bulan o olmuştu. Bir kutu küçük mumun paketini açarken nispeten keyifliydi. Küçük küçük bir sürü mumu büyük mutfağın ortasındaki ada tezgaha sabitledi ve benden yakmamı istedi.

Mutfağın kapısının yanındaki askılıkta asılı olan ceketimin ceplerini karıştırıp sigara paketimi buldum. Paketi açıp içine koyduğum çakmağı çıkardıktan sonra paketi tezgahın yanına koyacaktım ki Taehyung daha elim havadayken paketi benden almıştı. Umursamadım, mumları yakmaya başladım.

Taehyung sigarasını yakmak için eğilip ilk yaktığım muma tuttu dudakları arasındaki dalı. Açıkçası, şaşırmıştım. Sigara içtiğini daha önce hiç görmemiştim. "Sen sigara mı içiyorsun?" İlgim ve bakışlarım hâlâ yakmaya devam ettiğim mumlardaydı.

"Sadece çok stresli olduğum zaman."

"Şu an çok mu streslisin?"

"Aferin sana, dahi çocuk."

"Sinirini benden çıkarma dedikten sonra aynısını bana yapamazsın." İçine çektiği dumanı sertçe üflerken başını salladı. "Haklısın. Her neyse kusura bakma."

Üstündeki kısa kollu önünde 'celine' yazan ince tişörtten çok kolayca anlaşılırdı ki üşüyordu. "Bu havada neden sadece ince bir tişört giydin?" Bu benim neden umrumda?

"Havanın böyle olacağını bilmiyordum çünkü." Bir kez daha üfledi dumanı. O kadar hızlı içiyordu ki neredeye yarılamıştı bile sigarayı. "Anladım." derken yakmayı çoktan tamamladığım mumlara bir bakış daha atıp ceketimi astığım yere geri döndüm ve ceketin cebinden gözlüğümü çıkardım. Kemik gözlüklerimi takıp arkamı döndüğümde, Taehyung hayatının şokunu yaşıyor gibiydi. "Sen gözlük mü takıyorsun? Hiç görmemiştim."

"Bazen takıyorum."

"Yakışıyormuş." Bitirdiği sigarasını mermere bastırıp söndürürken mutfağın küçük camından gelen şimşek sesine ve ışığına baktı yine. "Donarak öleceğiz burada."

"Çok mu soğuk?" Sordum çünkü bana o kadar soğuk gelmiyordu. Büyük ihtimalle incecik kısa kollu tişört yerine uzun kollu kalın bir gömlek giydiğim için.

"Soğuk." Keşke elimden bir şey gelseydi. Ama hayır, nasıl yapacağımı bilmiyordum. Evet normalde kafeyi genelde Taehyung ve ben ya da Beomgyu kapatıyordu ama biz kapatırken sigortaları ve ısıtmayı devre dışı bırakmazdık. Patron ise büyük ihtimalle faturaya yansımasından korktuğundan boş yere çalışmasın diye çıkarken her şeyi devre dışı bırakmıştı.

"İstersen ceketimi giyebilirsin." Baş parmağımla tam arkamda kalan askılığı işaret edip Taehyung'un mum ışığında parlayan gözlerine baktım. O ise alaylı bir gülüş sundu benim sözlerime karşılık olarak. Neye gülüyordu ki? Komik bir şey dememiştim. Lafıma karşılık bile vermeden oturduğu mermerden kalktı ve mumlardan ikisini bir arada tutarak etrafı incelemeye başladı. Keyfi biraz daha yerine gelmiş gibi duruyordu ki bu içimi rahatlattı.

O kalktıktan sonra ben tam olarak onun oturup yaslandığı tezgahın karşısındaki ada tezgaha sırtımı yaslayıp oturmuştum. Sırtım tezgahın alt tarafına yaslıyken, ayaklarımı uzattığımda neredeyse karşımdaki tezgaha değecektim. Ellerimi uzun sayılabilecek saçlarımda gezdirdikten sonra yine belimin üstünde birleştirip oraya yasladım. Bu sırada başımı da geriye atmış, ve gözlerimi kapatmıştım.

Ne kadar süre öyle durdum bilmiyorum. Gözlerimi Taehyung'un adımı seslenmesi ile tekrar açarken bir elinde iki tane yarısı erimiş mum, diğer elinde iki tane de kocaman içki şişesi olduğunu gördüm. Nerden bulduğunu bilmiyordum ve sorgulamıyordum da. Taehyung bu, bir şekilde bulmuştur.

Gözlerimi araladığımda yine parlak gözlerine bakarken anlamaz bir şekilde kaşlarımı çattım. "İçkinin insana sıcak hissettirdiğini söylerler. Kurtulma yöntemi olarak deneyebiliriz."

Dediği şeyin bir bahane olduğunu, ve doğru olmadığını ikimiz de biliyorduk. Yine de hevesini kırmak istemediğim için uykulu suratımı aşağı yukarı sallayıp onu onayladım, ve tam karşıma oturması için biraz sağa kayıp ona yer açtım.

Deli gibi sarhoştuk. Yapacak hiçbir şeyimiz yoktu ve saatlerce içip kalan son sigaralarımı paylaşmıştık. Pek konuşmamıştık. Tüm bu süre boyunca mumlar iyice erimişti, hatta bazıları sönmüştü bile. Zaten odada az olan ışık, daha da loş bir hâl almıştı.

"Saat kaç?" Başını yasladığı tezgah kapağından biraz sola, bana doğru eğerek konuştu. Bileğimdeki kaymış saati diğer elimle düzelttikten sonra "Dörde geliyor geliyor." dedim.

Can sıkıcı bir şekilde ofladı ve gözlerini sıkıca yumarken yüzünü ovaladı. Kısa bir süre için etrafı izledikten sonra gözü uzaktaki bir şeye takıldı. Ne olduğunu bilmiyordum ama o şey Taehyung'un yüzünde çok güzel bir gülümseme oluşmasına sebep olmuştu. Kayan göz kapaklarının eşliğinde iki eliyle yerden destek alarak ayaklandı. "Nereye gidiyorsun?"

Cevap vermek yerine göstermek için büyük adımlarla mutfağın diğer ucuna gitti; eski, küçük radyoyu alarak başımda dururken radyoyu bana doğru salladı. "Çalışıyor mu bu?"

"Pili varsa."

Uzun, kemikli parmakları beni içimde bir şeyleri susturmak zorunda bırakırken o radyonun tuşlarıyla oynadı. Eski olduğu için çıkan ses de kaliteli sayılmazdı. Açılan ama sadece cızırtılı sesler çıkaran radyonun kanallarını hiç bıkmadan gezdi. Tüm bunları yaparken sadece hayranlıkla ona bakıyordum. İlk defa bu kadar güzel görmüştüm onu. Dağınık kıvırcık saçları ve neredeyse göğsünü açıkta bırakan tişörtüyle onun Afrodit ile bir anlaşma yapıp karşılığında bu güzelliği aldığını düşünmüştüm.

Gezdiği kanallar arasından birinde güzel bir şarkı bulduğunda dişlerini göstererek ve gözlerini kısarak gülümsedi.

Ardından mumları koyduğumuz ada tezgahın üstüne yerleştirdi radyoyu ve dans etmeye başladı. Evet, şu an ufak ufak adımlarla dans ediyordu. Tıpkı o gün sokakta yaptığı gibi.

Kendimi kontrol etmeyi bırakmıştım. Zaten ikimiz de daha sonrasında bu hâllerimizi hatırlamayacaktık. Dedim ya, deli gibi sarhoştuk. Taehyung'un güzelliğine içimden geldiği kadar güldüm. Daha öncesinde gülmek istediğim ama yanlış anlar diye kendimi tuttuğum her an için, daha çok güldüm.

Dans ederken kapattığı gözlerini bir anlığına açtığında göz göze geldik. Başım yukarı doğru yaslı, oturduğum mermerden ona doğru bakarken ikimiz de güldük. Ardından, elini bana uzattı kalkmam için. Beraber dans etmemiz için. Benim için ona gülmek bile yeniyken onunla dans etmek sınırımı biraz aşardı. Yaslı başımı gözlerimi yavaşça kapatırken olumsuz anlamda iki yana salladım. "Hadisene."

"Böyle iyiyim."

"İkimiz de bu anları hatırlamayacağız. Bir kez olsun içinden geldiği gibi davranamaz mısın Jeon?"

Haklıydı. Taehyung yanlış anlar ya da bana uymaz diye yapmadığım her şeyi şu an yapabilirdim. Ve yapacaktım da. Sözlerine karşılık biraz daha gözlerine bakarak düşündükten sonra elini tutup kalktım. Radyoda çalan şarkı anımıza o kadar uyuyordu ki tüm bunlar planlanmış çıksa şaşırmazdım bile.

Taehyung ellerini belime yerleştirirken kalbim hayatımda ilk defa böyle attı. Tüm damarlarımda dolanan şey kan değil, kaynar suydu sanki. Vücudum titredi, belli etmemeye çalıştım.

Adımlarımızı mermerin farklı yerlerine atarken yaptığımız şeyin 'dans etmek' olmadığına emindim. Sadece birbirimize tutunuyor ve canımız istediği gibi hareket edip ordan oraya geçiyorduk. Bazen o tek elimi tutup beni döndürüyordu, bazen ben onu. Kendi etrafında dönerken havalanan saçlarından yayılan koku ciğerlerime ulaştığında yine hayranlık duymadan edemiyordum. Arada bir soğuktan buz gibi olmuş açıktaki kollarını turluyordu ellerim onu ısıtmak amacıyla. Tüm bunları yaparken ikimizin de suratında silinemeyen aptal bir gülümseme vardı.

Taehyung şarkıyı zaten biliyor olacak ki, bazı sözlerine eşlik ediyordu. Bu sözleri rastgele söylemediğini biliyordum. Hepsini kastederek söylüyordu yüzüme karşı. 'Seyirciler gittiği zaman güzelliğini görmeme izin ver.' diye tekrarlarken yüzüme dokunuyor, 'Her ipliği kopmuş olsa da sığınacak bir çadır kur.' derken belimdeki ellerini sıkıp biri birbirimize daha çok yaklaştırıyordu. Hatırlamayacak olmamızın verdiği cesaretle ikimiz de çok farklı davranıyorduk.

Şarkı bittiğinde dakikalardır nefes almadan dans ettiğimiz için ikimiz de biraz terlemiş ve saçlarımızın ıslanmasına sebep olmuştuk. Nefes nefese kaldığımızda, Taehyung bu sefer gözlerime bakmıyordu. Bakışları dudaklarımdaydı ve gözünü bile kırpmadan bakıyordu.

Derin derin nefes alırken aralık olan dudaklarımı kurulukları gitsin diye bir an için yaladığımda sanırım bu onun için son damlaydı. Islak tutamların üstünden ensemi sıkarak kendine çekti, ve kendi aralık dudaklarını benimkilerle tıpkı bir yapboz parçası gibi birleştirdi.

Kısa bir an için geri çekildiğimde gözlerindeki parlaklığın yerini kırgınlık almıştı. Farkındaydım. Ama sandığının aksine, istemediğim için çekilmemiştim. Burnumdaki kemik gözlüğü çıkarıp onu daha rahat öpmek için kenara koyduktan sonra gülümsediği için gerilmiş dudakları ile tekrar birleştirdim dudaklarımı. Ellerimiz birbirimizin yüzünde dururken dudaklarımızı neredeyse ısıracak kadar sert öpüyorduk. O kadar iyi öpüşüyordu ki 'aklım uçmak üzere' diye düşündüm. Çıkan sesler mutfağın duvarlarında yankılanıp bizim kulaklarımızı her geri bulduğunda daha da hırslanıyorduk ikimiz de. Daha fazla dayanamayıp dilini dahil ettiğinde ise aklım kesinlikle tamamen uçmuştu.

Birkaç erimiş mum ve camdan giren sokak lambası ışığı altında, bozuk radyodan çalan eski şarkılar eşliğinde sarhoşken, dakikalarca dudaklarımız şişene kadar öptük birbirimizi.

Bir sonraki sabah hiçbirinin hatırlanmayacağını umarak.

•••

sevdiniz miii 🧚🏻‍♀️🧚🏻‍♀️

öpüşmeleri için erkendi ama halledicez halledicez her şey çok güzel olcak ✨🥹

öptümMUAH

<3

Continue Reading

You'll Also Like

339K 34K 24
bir gün değil, bin gün öpeceğim seni ⏤͟͟͞͞ ☆
61.3K 4.5K 29
jungkook kendisine takıntılı eski kız arkadaşından kurtulmanın tek yolunu eşcinsel olduğunu ileri sürmekte görüyordu ve bunun için taehyung'tan yardı...
62.7K 8.3K 16
"ben torbacı sen bağımlı."
4.4K 650 11
"There's nothing like us There's nothing like you and me Together through the storm There's nothing like us" ................... Jungkook alfası tara...