FÜG

By klclygmr

2.5M 210K 142K

Bu kurgu tamamen bana aittir ve tüm hakları saklıdır. . . . . . . Kapak: pinterestten alıntıdır. More

TANITIM
1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
7.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10. BÖLÜM
11.BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM
21.BÖLÜM
22.BÖLÜM
23.BÖLÜM
24.BÖLÜM
25.BÖLÜM
26.BÖLÜM
27.BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30.BÖLÜM
31.BÖLÜM
32.BÖLÜM
33.BÖLÜM
34.BÖLÜM
35.BÖLÜM
36.BÖLÜM ~
37.BÖLÜM
38.BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41.BÖLÜM
42.BÖLÜM
43.BÖLÜM
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM
46. BÖLÜM
47.BÖLÜM ~
48.BÖLÜM
49. BÖLÜM

18.BÖLÜM

38.6K 3.6K 1.7K
By klclygmr

Rüzgâr...

Şiddetli bir patlamanın ardında bıraktığı gri dumanları anımsatan, doğmak üzere olan güneşi arkasına almış bir şekilde gökyüzüne inci gibi dizilen bulutlarda takılı kaldı gözlerim. Güneşin yaydığı kızıllık insana huzur verse de, büyük patlamayı yaşamış ve içinde biriktirdiği tüm bilinmezlikleri dışa vurmuş gibiydi gökyüzü. Tıpkı benim gibi!

Son bir kaç saatte yaşadıklarım da bende tam olarak bu etkiyi yaratmıştı. Şeker'in sorgu odasında yaşadıkları, gördüklerim ve bana hissettirdikleri... İşte tüm bunlar içimde sakladığım, gün yüzüne çıkaramadığım tüm duyguların büyük patlamasıydı.

Daha önce bir çok kez yardımına başvurduğum, yakın arkadaşım olan Savaş'ın telefonuyla emniyete gitmiştim. Savaş'la en son, Şeker hastaneye ilk geldiğinde onun kimliğini tespit etmesi ve adresini bana bulması için yardım istediğimde görüşmüştük. Bugün yine Şeker nedeniyle beni aradığı sırada, deli gibi Şeker'i arıyordum. Koray'la ikisini kafe de son derece samimi bir şekilde gördüğümde, kendi içimde verdiğim mücadeleye yenik düşüp yanlarına gitmiştim. Gitmemeliydim. Şeker'in panikleyeceğini bile bile yanlarına gitmemeliydim ama kafamı kurcalayan şeylerin cevabına ihtiyacım vardı.

Evet, merak ediyordum. Şeker beni arayacağını söylediği halde neden aramayıp Koray'la buluşmuştu? Daha önemlisi Koray bana neden Şeker'le beraber olduğunu söylemeyip evde olduğunu söylemişti? Üstelik Koray geldiğinde Şeker'e öyle bir sarılmıştı ki, sarılırken öyle anlamlı bakmıştı ki Şeker'e... Zihnimde beliren tüm senaryolara cevap almak için gitmiştim yanlarına.

Tüm gün Şeker'i takip etmiştim. İş ararken hangi dükkana girdi, kaç dakika zaman geçirdi ve neler yaşadı kendimi göstermeden hepsine şahit olmuştum. Bazı durumlarda müdahale etmek bile istemiştim ama yapmadım. Şeker'in onu takip ettiğimi anlamasını istemedim. Şeker'i takip ettim ama bunu yaparken neden yaptığımı bilmiyordum. Ancak emniyette yaşadığım o büyük patlamadan sonra şimdi çok daha iyi anlıyorum.

Şeker benim için sıradan bir hastadan çok farklıydı. Evet hastalarımın hepsi benim için çok değerliydi ancak, bu güne kadar hiç bir hastamın peşine düşüp saatlerce takip etmemiştim. Hiç birini deli gibi merak etmemiştim bu güne kadar. Hiç birinin gözlerine bakarken içimden bir şeylerin koptuğunu hissetmemiştim. Sadece yardımıma ihtiyacı olan hastalardı onlar benim için. Günlerdir, Şeker'i diğer hastalarımdan farklı kılan şey ne diye düşünüyor, bir türlü doğru cevabı bulamıyordum. Ya da aklıma gelen cevaplara ihtimal vermiyordum.

Merhamet duygusu muydu Şeker'e karşı hissettiğim? Kimsesizliği miydi beni ona bu denli yönlendiren? Yoksa hasatalığının boyutu muydu beni böylesine endişelendiren?

Evet bunlar da vardı ama, asıl sebep çok daha farklıydı. Şeker'in bendeki yeri tüm bunların üzerinde, bambaşka bir boyuttaydı. Anlamıştım artık. Anlamıştım ama, Koray'la ikisini son derece samimi bir şeklide gördüğüm gün anlamıştım. Bu da benim bu hayattaki şansımın bir göstergesiydi sanırım.

Şeker yanımızdan ayrıldıktan sonra, Koray'la bir süre havadan sudan sohbet etmiştik. Alakasız konulardan sohbet açıyor, saçma sapan cümleler kurup sinirlerimi bozuyordu. Fazlasıyla gergin ve panik halindeydi. Koray'ın benden bir şeyler gizlediğini görmek canımı sıkmıştı. İlk kez bana yalan söylediğine şahit oluyordum. Şeker'le aralarında duygusal bir şeyler vardı bunu anlamıştım. Anlamadığım şey; bunu benden gizliyor olmasıydı. Bu konuda Koray'a tek bir şey sormadım. Kendisinin söylemesini bekledim ama hiçbir şey söylemedi.

Bir süre Koray'la birlikte oturduktan sonra kafeden ayrıldık. Eve gidip duş aldıktan sonra, bahçeye çıkıp biraz hava almak istedim. Saat biraz geç olmuştu ama benim hiç uykum yoktu. Kafamın içindekilerle büyük bir mücadele içerisindeydim. Şeker ve Koray... Şeker'in benimle tanıştırmamak için türlü bahaneler uydurduğu sevgilisi Koray. Benim en yakın dostum olan Koray...

Mantığıma yatmayan şeyler vardı. Şeker bana "Sevgilim izin vermiyor," derken Koray da oradaydı. Bir sevgilisi olduğundan haberi olmadığını söylerken Şeker'e nasıl sinirle baktığını hatırlıyorum. Bana karşı rol yaptığını düşünecek olsam bile, Koray neden Şeker'in hastaneye gitmesini istemiyor olsun ki? Şeker'in hastalığını biliyor olmasına rağmen neden böyle bir şey isteyecekti?

Telefonumdan gelen sesle, bahçede kendi kendime sesli bir şekilde yaptığım beyin fırtınasını sonlandırım. Telefonu cebimden çıkarıp ekrana baktım. Güneş arıyordu. Gecenin bu saatinde beni aramasının Şeker'le bir ilgisi olduğunu tahmin etmem zor olmadı. Yeşil tuşa basıp açmamla, daha telefonu kulağıma götürmeden Güneş'in telaşlı sesi yankılandı.

"Rüzgâr yardımına ihtiyacım var."

Ne olduğunu sormamı bile beklemeden konuşmaya devam etti. "Şeker'i aradım. Bana bir meyhanede iş bulduğunu söyleyip telefonu kapattı. Arıyorum ama açmıyor, başına bir iş gelmiş olmasın. Şeker meyhanede falan çalışamaz Rüzgâr lütfen yardım et. Aman Allah'ım o kadar sarhoşun içinde... Hem de bu saatte..."

Şeker bizim yanımızdan ayrılalı iki saatten fazla olmuştu ama eve gitmemişti öyle mi? Yeni bir Füg haline girmiş olma ihtimali derhal aklımdan çıkmalıydı. Güneş'in nefes almadan söylediği sözlerle hızla oturduğum sandalyeden ayağa kalktım. "Tamam, sakin ol. Hangi meyhane olduğunu söyledi mi?"

"Tam anlamadım ama Erdem Meyhanesi gibi bir şey söyledi."

"Sen evden ayrılma Güneş. Belki eve gelir, benden haber bekle," dedikten sonra telefonu kapattım. Eve doğru hızlı adımlarla yürürken, telefondan internete girip Erdem Meyhanesini arattım. Ne yakın ne uzak civarlarda böyle bir meyhane yoktu. Tekrar tekrar Erdem Meyhanesini aratttım ama böyle bir meyhane bulamdım. Şeker yanlış söylemiş olabilirdi. Ya da Güneş yanlış anlamıştı. Yapacak tek şey vardı; şehrin tüm meyhanelerini tek tek gezmek...

Gerekirse sabaha kadar gezip o meyhaneyi ve Şeker'i bulacaktım.

***

Yaklaşık üç buçuk saat boyunca on yedi tane meyhaneye girip Şeker'i sordum. Hiç birinde yoktu. Hatta bir kaçından emin olmayıp, meyhanenin ortasına geçtim ve Şeker diye bağırdım. Yoktu. Tek başına arayarak zaman kaybettiğimi düşünüp Koray'a da haber vermiştim, o da başka bir bölgede aramıştı ama o da bulamamıştı.

Savaş beni aradığında bir başka meyhaneye doğru yola çıkmıştım. Güneş'in söylediği Erdem Meyhanesi diye bir yer yoktu ama Her-Dem Meyhanesi adında bir yer bulmuştum internette. Arabaya binip Her-Dem Meyhanesine doğru giderken telefonum çaldı. Savaş'ın aradığını görünce arabayı sağa çekip telefonu açtım. "Savaş?"

"Rüzgâr merhaba. Bu saatte rahatsız ediyorum kusura bakma..." derken sesi fazlasıyla yorgun geliyordu. Savaş'ın bu saatte beni aramasının Şeker'le bir ilgisi olduğunu hissetmiştim. "Lütfen kötü bir şey söyleme Savaş," dedim ümitsiz bir şekilde.

"Şeker Biricik," dedi direkt. Şeker'in adını duyunca, vücuduma bir ısı yayıldı. Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Duyacaklarımdan korkuyordum. Deli gibi korkuyordum. Şeker'i tanıyıp tanımadığımı bile sormadan devam etti Savaş. "Bir meyhane de iki kişiyi darp etmiş. İkisinin de durumu ağır," dedikten sonra benden bir tepki beklercesine duraksadı. "Şeker iyi mi Savaş?" diyebildim sadece. Diğer iki kişinin durumu da önemliydi ama Şeker'in onlara neden saldırdığını düşününce sinirlenmeye başlamıştım. Şeker durduk yere kimseye saldırmazdı. Kim bilir neler yaşatmışlardı ona. "İyi merak etme," dedi Savaş. "GBT sorgulamasından, daha önce bir olaya daha karıştığı ve senin sunduğun bir rapor sonucu ceza almadığını gördüm. Seni bu yüzden aradım dostum." Daha önce, ormanlık alanda yaşanan olaydan bahsediyordu.

Evet, Şeker benim hastam," dedikten sonra arabayı çalıştırdım. Bir an önce emniyete gidip Şeker'i oradan çıkartmak istiyordum. "Yalnız..."dedi ve duraksadı. "Biraz garip davranıyor Rüzgâr, kendisinin Şeker Biricik olduğunu kabul etmiyor," deyince direksiyondan ellerimi çekip hırsla yüzümü sıvazladım. Yine hastalığı nüksetmişti değil mi? Şeker ara sıra normal zamanlarında da hırçınlaşsa da, kimseye zarar verecek birisi değildi.

"Ben hemen geliyorum," diyerek gaza yüklendim. Savaş, "Tamam bekliyorum," diyerek telefonu kapatıyordu ki, "Savaş," dedim sesimin titremesini umursamayarak. "Lütfen ona sert davranmayın."

***

Emniyete gelirken geçen on dakikalık zaman, bir ömür gibi geçmişti benim için. Gelirken yolda Koray'ı arayıp Şeker'i bulduğumu ve onun da gelmesini söyledim. Koray'ı görünce mutlu olacağına emindim. Eminiyetin girişinde Savaş karşıladı beni. Kısa süren selamlaşmanın ardından Savaş'ın odasına geçtik. O, masasına yerleşirken ben de karşısındaki koltuğa oturdum. "Bir şey içer misin," diye sordu. "Teşekkür ederim," derken gözüm Savaş'ın önünde duran dosyaya kaydı. Benimle birlikte o da dosyaya baktı ve, "Daha önce darp ettiği kişi şikayetçi olmuş ama Şeker hanım ceza almamış," dedikten sonra başını dosyadan kaldırmadan gözlerini bana çevirdi. "Evet, çünkü cezai ehliyeti yok," dedim. Hastalığıyla ilgili rapor hazırlarken tüm ihtimalleri düşünerek titizlikle hareket etmiştim. İşlediği hiç bir suçu bilinçli bir şekilde işlemeyeceğini bildiğimden, ceza almaması için yapmıştım bunu.

"Anlıyorum," diyerek başını salladı. "Dosya da hastalığıyla ilgili detaylı bir açıklama var. Tüm bunları okuyunca..." dedi ve kaşlarını havalandırıp derin bir nefes aldı. "Şimdi daha iyi anlıyorum neden öyle davrandığını."

Ne yapmıştır, neler yapabilmiştir diye düşünmek bile istemedim. Çünkü düşününce Şeker'in yapabilecekleri daha da gerilmeme neden oluyordu. Sorgulayıcı bir şekilde Savaş'a baktım. Masaya biraz daha yaklaştım ve, "Nasıl, ne yaptı ki?" diye sordum.

Gözlerini benden çekti ve masasındaki dosyayı eline alıp, "Gel benimle," diyerek ayağa kalktı. Ben de yerimden kalktım ve peşine takıldım. Savaş'ın odasından çıkıp koridorda biraz yürdükten sonra, bir odaya girdik. Girdiğimiz odanın içinde başka bir odaya açılan bir kapı daha vardı ve üzerinde, SORGU ODASI yazıyordu.

Kapının hemen yanında ise dev, siyah bir ayna vardı. Savaş aynanın önündeki masada duran bilgisayardan bir yerleri tuşladı ve aynanın siyahlığı bir an da kayboldu. Şeffaf bir cam haline gelen aynadan gördüğüm şeyle yutkunamadım. Şeker, masanın üzerine çıkmış dans ederek şarkı söylüyor, iki polis memuru da gülerek onu alkışlıyordu.

Bir süre öylece izledim. Tek kelime etmedim, sadece izledim. Savaş, başını çevirip bana kısa bir bakış attı ama ona dönüp bakmadım bile. Daha sonra o da bakışlarını tekrar aynanın diğer tarafındaki olanlara çevirdi.

Şeker'i ilk kez böyle görüyordum. Şarkı söyleyiş şekli, hal ve hareketleri bir hayat kadınını andırıyordu. İçeride onu alkışlayan polis memurlarından erkek olanın yanına geçti ve yanağına bir öpücük kondurdu. Daha sonra polis memuruna şuh bir bakış atıp şarkı söylemeye devam etti. Savaş, içeri girmemiz için başıyla odayı işaret etse de, biraz daha beklemek, Şeker'in davranışlarını gözlemlemek istedim.

Bu sırada "Selam," diyerek içeri Koray girdi ve o da hiç konuşmadan Şeker'i izlemeye başladı.

Şeker'in, aslolan bilincini kaybettiği ve bu sebeple büründüğü kişilik ilk kez karşılaştığım bir durum değildi. Daha önce de Füg haline bürünüp bambaşka bir kişilikle, asıl Şeker'in asla yapmayacağı şeyler yaptığına şahit olmuştum. Ancak sorgu odasında, aynanın diğer tarafında olanlar ben de öyle derin duygulara neden oldu, öyle canımı yaktı ki... Ne yanıbaşımda endişeyle onu izleyen sevgilisini, ne Şeker'in kendisini... Hiç kimseyi, hiç bir şeyi umursamadan Şeker'i oradan çekip almak, sarıp sarmalamak ve bir daha da hiç bırakmamak istedim.

Savaş yerinden kalktı ve tam karşıma dikildi. "Kardeşim..."diyerek başını omzunun üstüne biraz eğip yüzüme baktı. "İyi misin?"

Gözlerimi Şeker'den hiç ayırmadan evet anlamında başımı salladım. Peki gerçekten iyi miydim? Şeker'in bu halleri neden canımı bu kadar çok acıtıyordu? Utanmasam ağlayacak haldeydim. Bu sırada Şeker yorulmuş olacak ki, şarkı söylemeyi kesip sandalyesine oturdu. Bakışlarımı Şeker'den çekip Savaş'a döndüm. "Çıkarabilir miyim onu?"

"Tabii, yalnız imzalaman gereken bazı evraklar var," diyerek masanın üzerinde duran dosyayı işaret etti. Saldalyeyi çekip oturdum. Daha sonra dosyayı elime alıp bir süre, her bir satırını dikkatle okudum. Gerekli yerlere imzalar attıktan sonra kısa bir süre Şeker'e baktım. Başını masaya koyup gözlerini kapatmıştı. Ayağa kalktım ve Koray'a bakıp, "Sen de gel," dedim. Koray'ı görmek Şeker'e iyi gelecekti biliyorum. Kendi içimde kabul etmek istemiyordum ama, beni görmektense Koray'ı görmek isteyeceğini biliyordum.

Savaş önümden çekilerek yolumu açtı. Kapıyı açıp içeri girdiğimiz de; Şeker başını masadan kaldırmış, oturduğu sandalyeye gözleri kapalı bir şekilde yaslanmıştı. Biz içeri girince bir anlığına gözlerini açıp tekrar kapattı. Yanıbaşına gidip kısa bir süre bekleyip onu seyrettim. Acı çekiyor, acıdan kıvranıyor gibi bir hali vardı. Ona doğru hafifçe eğildim ve, "Şeker," dedim. "Aç gözlerini Şeker."

Beni duyunca gözlerini usulca araladı. Kaşlarını hafifçe çatarak, gözlerini kıstı ve bana bakmaya başladı. Algılamaya, kim olduğumu hatırlamaya çalışıyordu sanki. Gözlerini ovuşturup sandalyeden kalkarken, başını Koray'ın olduğun yöne çevirdi. Onu hatırlardı. Beni hatırlamasa bile Koray'ı kesin hatırlardı. Başını Koray'dan tekrar bana çevirirken, gözlerinin nemlendiğini farkettim. Şeker'in şu anki hali öyle dokundu ki bana. Kimsesini kaybetmiş, küçük bir kız çocuğundan farksızdı. Kaşlarının kavisi havalanmış, dudakları büzülmüş, gözleri dolu doluydu. Oysa kimsesi, tam çaprazında duruyordu.

Dönüp Koray'a baktım ve başımla Şeker'i işaret ettim. Olur olmadık zamanlarda Şeker'e sarılan adam, hiç kıpırdamadan öylece duruyordu. Asıl şimdi sarılması gerekmez miydi? "Koray," dedim dişlerimin arasından ve tekrar başımla Şeker'i işaret ettim. "Şeker'im," dedi Koray kocaman gülümseyerek. "Bizi hatırladın değil mi?" Şeker'im!

Şeker sanki Koray bir şey sormamış gibi, başını çevirip bir anlığına bile bakmadı. Gözlerinden yaşlar süzülürken o, Koray'a değil bana bakıyordu. Daha sonra sesli bir şekilde iç çekti. Gözlerini sımsıkı kapatarak bir an da bana doğru yaklaştı ve kollarını vücuduma doladı. Neye uğradığımı şaşırmış bir şekilde olduğum yerde kaskatı kesildim. Şeker bana sarılmıştı. Koray'a değil, bana sarılmıştı. Bu hiç normal değildi. Şeker bana sarılmazdı ki. İnsan sevdiği, iyi şeyler hissettiği kişilere sarılırdı. Şeker'in bana karşı hissettiği tek duygu korkuydu. Korkardı Şeker benden biliyorum. Bunu gerek sözleriyle, gerekse davranışlarıyla bir çok kez vurmuştu yüzüme. Benim bile bilmediğim, başka bir boyuta geçmiş olabilir mi diye düşündüm bir an. Normal olan Şeker, bana değil Koray'a sarılırdı çünkü.

Hiç kıpırdamadan gözümün ucuyla Koray'a baktım. Sinirlenmesi gereken adam sırıtıyordu. Bakışlarım tekrar Şeker'i bulduğunda, başını hafifçe kaldırmış beklenti dolu nemli gözlerle bana bakıyordu.

Deminden beri iki yanımda sabit bir şekilde duran kollarımla sardım onu. Titriyordu. Dalından kopmamak için çırpınan sonbahar yaprağı gibi titriyordu. Hiçbir şeyi umursamayarak, önünü sonunu düşünmeyerek sımsıkı sarıldım. Doğru değildi bu yaptığım biliyorum. Üstelik Koray'ın yanında, gözlerinin önünde...

"İyi misin?" derken istemsizce saçlarından gelen yasemin kokusunu soludum. Çok güzel kokuyordu. Evet anlamında başını salladıktıktan sonra usulca kollarımdan ayrıldı. Şu kısacık sürede bana neler hissettirdiğinin farkında mıydı? Hislerim, şu an hissettiklerim yanlış şeylerdi. Hem de çok yanlış şeyler... Gözlerimi sıkıca kapatım ve başımı iki yana salladım kendimi toparlamak adına.

Koray, bir kaç adım atarak yanımıza yaklaştı. Benden kopan Şeker'i kolundan tutarak usulca kendine çekti ve sarıldı. Şeker'in saçlarını eliyle dağıtıp, "Lütfen bir daha şarkı söyleme," diyerek yüzünü buruşturunca, "Ne?" diye sordu Şeker anlamayarak. "Berbat bir sesin var kızım be, kulak bu anasını satayım kulak," dedi. Serseri.

***

Şeker Koray'ın kolları arasında dışarı çıktı. Ben de Savaş'la vedalaştıktan sonra emniyetten çıktım. Şeker ve Koray, benim arabam ve Koray'ın arabasının ortasında durmuş, bir şeyin tartışmasını yapıyorlardı. "Ne oluyor burada," diyerek yanlarına yaklaştım. Koray sitemkâr bir ses tonuyla, "Nankör abi bu kız, vallahi nankör," dedi.

"Koray düş yakamdan artık ya, zaten uykusuzluktan geberiyorum" dedi Şeker.

"Yok abi vallahi iyilik yaramıyor bu kıza."

"Ya istemiyorum dedim nesini anlamıyorsun, çekil önümden."

"Yazıklar olsun sana be!"

Şeker, "Koray, bak gider seni polise şikayet ederim," diyerek emniyete doğru yürümeye başlayınca, "Ne olduğunu söyleyecek misiniz," dedim bezginlikle. Bu ikisiyle uğraşmak gerçekten yoruyordu beni. "Hanım efendi hazretleri benimle değil, seninle gitmek istiyormuş kardeşim," dedi Koray. "Kızım kaç saat aradım ben seni haberin var mı?"

Şok üstüne şok yaşıyordum bugün. Şeker Koray'la değil benimle mi gitmek istiyordu? Başlarda kabus olan gecenin sabahı, hülyalara dönüşmüştü sanki. "Aramasaydın. Ben mi dedim sana beni ara diye," dedikten sonra kısa bir anlığına bana bakıp tekrar Koray'a döndü. "Rüzgâr beni bulurdu tek başına." Ve bir şok daha. Rüzgâr mı dedi o bana? Biri beni çimdikleyip acilen uyandırmalıydı. Uyanmalıydım yoksa bu rüyanın gidişatı hiç hayra alamet değildi. "Benimle mi gitmek istiyorsun?" diye sorarken, Koray'a bakmamaya çalıştım. Şeker özgür bir kızdı sonuçta. Kiminle gitmek istiyorsa onunla giderdi. "Evet," diyerek başını sallayınca, gözlerimin Koray'a doğru kaymasına engel olamadım. Sırtından bıçaklanmış gibi bakıyordu Şeker'e. "İşim var benim," dedim direkt. "Koray bıraksın seni."

Şeker'in bir anda yüzü düştü. Niye Koray'la gitmek istemediğini anlamıyordum. Belki de trip atıyordu. Kim bilir ne yapmıştı da kızdırmıştı kızı. Koray, "Yok abi, şimdi de ben götürmüyorum," derken çocuktan farksızdı. Koray'a doğru yaklaştım ve kısık bir sesle "Uzatma Koray götür kızı evine," diyerek Şeker'e baktım. Ayak üstü uyumak üzereydi. "Ayakta zor duruyor görmüyor musun?"

"Ne işin var senin bu saatte?" dedi yüksek sesle. Şimdi bu sorunun sırası mıydı? "Var bir işim," dedim ne işim olduğunu bile bilmeyerek. Hava aydınlanmak üzereydi ve elbette bu saatte hiç bir işim yoktu. İkisinin arasına giren kişi olmak istemiyordum sadece. "Götürmüyorum ben bu sümüklü Şeker'i," dedi Şeker'e göz devirerek. "Kendi gitsin."

Şeker tek hamleyle Koray'ın yanına geldi ve çantasını kafasına geçirdi. "Sensin sümüklü."

Ne tür bir ilişkileri vardı anlamıyordum. İnsan sevgilisine sümüklü der mi? Koray kafasına aldığı çanta darbesiyle, acı bir şekilde inledikten sonra; ellerini Şeker'in saçlarına geçirdi ve kızın saçlarını karıştırmaya başladı. "Sümüklüsün işte kızım, içeride ağlarken sümüğün akıyordu."

"Bak hâlâ sümüklü diyor, bırak saçlarımı," diyerek Koray'ın bacak arasına çok sert olmayacak bir şekilde diziyle vurunca Koray, "Ahh," diyerek geriye doğru savruldu. Belki de çok sertti bilemiyorum. Ne biçim sevgili bunlar?

Şeker tekrar Koray'ın üzerine yürüyordu ki, kolundan tutarak onu durdurdum ve, "Tamam gel ben bırakırım seni." dedim. Üçüncü dünya savaşı çıkacaktı yoksa.

Şeker'i arabaya bindirdikten sonra, bende bindim ve arabayı çalıştırdım. Koray'ın arkamızdan, "Ben bu tekmenin hesabını sorarım senden şeker pancarı," diye bağırması, ikimizin de gülümsemesine neden oldu.

***

Emniyetten çıkıp, Şeker'in evine doğru yola koyulduk. Bir süre ikimiz de hiç konuşmadık. Gün ağırmaya başlamıştı bile. Fazlasıyla yorgun ve uykusuzduk ikimizde. Şeker oturduğu yerden kıpırdanarak bana doğru döndü ve bir süre hiç konuşmadan öylece durdu. Gözümün ucuyla bakıp ne yaptığını görmeye çalıştım. Ne yapıyordu?

"Teşekkür ederim," dedi aramızdaki sessizliği bozarak. Kısa bir anlığına başımı ona doğru çevirip yüzüne baktım. Kapanmak üzere olan yeşilleri bana bakıyordu. "Ne için?" dedim ve tekrar önümde akıp giden yola döndüm. "Herşey için," dedi kısık bir ses tonuyla. "Herşey için çok teşekkür ederim Rüzgâr," deyince heyecanla ona döndüm. Bana ilk kez adımla hitap etmişti. Gözlerini kapatmış, her an uykuya dalmak üzereydi. Ve dudaklarından bir kez daha belli belirsiz aynı şey döküldü. "Rüzgâr..."

Uyumuştu. Uyumadan önceki son kelimesi 'Rüzgâr' olmuştu. Doğru olmadığını bilmem, içimde kopan fırtınalara, yüzümde beliren aptal gülümsemeye engel olmuyordu. Doğru değildi bu. En yakın arkadaşım olan, kardeşim dediğim adamın sevgilisine karşı kalbimde hissettiğim bu hareketlenme; hiç doğru değildi. Bir şeyler yapmalıydım. Hissettiğim bu saçma duygulara engel olacak bir şeyler yapmalıydım ama ne?

Şeker'in evinin önüne geldiğimizde, onu uyandırmak yerine uyanmasını bekledim. Öyle ağır şeyler yaşamıştı, öyle yorgundu ki uyandırmaya kıyamadım. Arka koltuktan montumu alıp üzerine örttüm ve klimayı biraz açtım. Şu an saat sabahın sekiziydi ve biz yaklaşık üç saattir arabanın içindeydik. Üç saat boyunca Şeker bir çok kez sıçrayarak uyandı ama tekrar uyudu. Ve bir çok kez ne dediğini anlamadım ama bir şeyler sayıkladı. Üç saat boyunca benim yaptığım tek şey ise onu seyretmek oldu.

Şeker'i seyrederken düşüncelere daldım. Koray'ı, Koray'la olan dostluğumuzu düşündüm. Eğer böyle bir hastalığı olmasaydı, eğer hastalığından dolayı bana ihtiyacı olmasaydı; herşeyi geride bırakıp giderdim buralardan. Öylesine bir çıkmazın içinde bulmuştum kendimi. Şeker'le ilgili düşüncelere dalmam bile Koray'a ihanet ediyormuşum gibi hissettiriyordu.

Garip bir ilişkileri vardı. Normal sevgililer gibi değildiler. Birbirini çok seven ama son derece saçma didişmelere giren iki kardeş gibiydiler. Şeker hayatımıza gireli çok uzun bir zaman olmamıştı ama hayatımızın merkezine yerleşmişti. Benim için ne kadar kıymetliyse, Koray için de öyleydi. Dün gece gördüklerimden önce, ikisini abi kardeş gibi görüyordum. Koray Şeker'e karşı son derece korumacıydı. Davranışları, Şeker hakkında konuşurken ki hali bende öyle bir izlenim bırakmıştı. Abisi gibiydi.

Dün akşam kafede onları haddinden fazla samimi bir şekilde görmem ve ikisinin benden bir şeyler gizlediği düşüncesi dışında hiç bir belirti göstermemişlerdi. Bu iki deli gerçekten sevgili olabilir miydi?

Saatlerdir içimi kemiren bu bilinmezlik başımı ağrıtmıştı. Belki sevgili değildiler ama ya sevgiliyseler? Ciddi anlamda çıldırmak üzereydim. Aklımı kurcalayanlarla derin bir of çektim sesimin tonunu ayarlayamadan. Çok bunalmıştım ve istemsizce sesli bir şekilde
oflamam Şeker'i uyandırmıştı. Gözlerini ovuşturarak endişeli bir şekilde başını kaldırdı. "Ne oldu?" Ama uykudan uyanınca da bu kadar güzel olunmaz ki.

"Günaydın," dedim sorduğu soruyu es geçerek. "Günaydın," derken gözleri arabanın içinde kısa bir gezinti yaptı. "E hâlâ arabadayız," dedi şaşkınlıkla. "Uyudum mu cidden?"

Gülümseyerek başımı salladım.

"Neden uyandırmadın," dedi kendini toparlayarak ve, "Saat kaç?" diye devam etti. Kolumdaki saate bakıp, "Sekiz buçuk," dedim.

"Sekiz buçuk mu? Bu kadar saat arabada mı uyudum ben," dedi hafifçe kaşlarını çatarak, "Neden uyandırmadın," diye sordu tekrar. "Seni rahatsız edersem başıma gelecek olanlardan korktum," dedim. Uyandırmaya kıyamadım diyemedim.

Az önce çatılan kaşları düz bir hal aldı ve rahatlamış bir şekilde arkasına yaslandı. "Ha iyi o zaman. Ben de beni uyandırmaya kıyamadın diye korkmuştum," dedi.

"Yok, tescilli bir Harvey olarak bu kadar ince düşünceli biri değilim," dedim. Ne saçma bir muhabbetti bu?

"Biliyorum," diyerek gülümsüyordu ki esnemesi buna engel oldu. Hâlâ uykusunu alamamıştı. Normal, çünkü araba koltuğunda sadece üç saat uyumuştu. "Hâlâ uykun var. Git dinlen biraz," dedim. İkimiz de birbirimize bakmıyor, önümüze dönmüş bir şekilde karşıya bakıyorduk. Bir süre sessiz kaldıktan sonra tüm vucudunu bana doğru çevirdi. "Rüzgâr..." dedi sıcacık bir ses tonuyla. Bana adımla seslenmişti. Buna neden bu kadar takıldığımı bilmiyorum ama çok hoşuma gitti. Bir kez daha duymak istedim ve onu duymamış gibi yaptım. Bir kaç saniye bekledikten sonra başını hafifçe eğdi ve tekrar, "Rüzgâr," dedi.

Öyle melodik geliyordu ki kulağa, bu kadar güzel miydi benim adım diye düşünüyordum ki, "Eğer cevap vermemeye devam edersen, tekrar bey'e sert bir geçiş yapacağım," dedi. Anlamıştı niyetimi. Gülümseyerek ona doğru döndüm. "Sakın," dedim kaşlarımı çatmaya çalışarak. "Seni dinliyorum."

Zafer kazanmışçasına sırıttı ve başını yana doğru eğerek koltuğa yasladı. "Bu sabah birlikte yapalım mı kahvaltımızı?" diyerek gülümsemeye devam etti. Bir kaç saniye hiç bir şey söylemeden yüzüne baktım. Daha sonra, "Tabi," dedim ona karşılık gülümseyerek. "Nereye gitmek istersin?"

"Eve."

"Eve?"

Başını ağır ağır salladı. "Evet, eve. Güneş bize kahvaltı hazırlasın. Benim kadar olmasa da o da mutfak işlerinde fena değildir." dedi. "Özlemiştir beni. Bize seve seve kahvaltı hazırlar. Hazırlasın," diyerek omuzlarını silkti. Bu kız çocuk gibiydi gerçekten. "Peki ama..." dedim ve duraksadım. "Koray da gelsin" O da gelmeliydi. Koray da bizimle birlikte o kahvaltı da olmalıydı çünkü doğru olan buydu. "Olur," diyerek omuzlarını silkti tekrar. "Gelsin bari."

"Tamam. Sen eve geç ben Koray'ı ararım," dedim. Şeker, "Tamam diyerek arabadan inerken, ben de Koray'ı aramak için telefonuma uzandım. Belki de bu kahvaltı kafamda kurduğum bütün senaryolara cevap bulmam için bir fırsattı. Koray'ı arayıp kahvaltıya gelmesi için yaklaşık on dakika boyunca resmen yalvardım. Saçma bir şekilde Şeker'e küsmüştü. "Hâlâ ağrıyor abi," diyerek Şeker tarafından kasıklarına aldığı darbenin verdiği acıyı detay detay anlattı. "Gelmem ben o cadının evine, Olcay görsün yüzünü," deyince sinirle güldüm. "Şeytan olmasın o Koray," derken hâlâ gülüyordum. "O Şeker kamışı için ha şeytan ha Olcay, ikisi de aynı," dedi. Haklı.

Uzun uğraşlar sonunda Koray'ı kahvaltıya gelme konusunda ikna etmiştim. Koray gelene kadar, evin yakınlarında bir marketten alıveriş yaptım. Evde eksik bir şeyler var mıydı, varsa neydi bilmediğim için elime ne geçtiyse sepete attım. Bu sırada Şeker iki defa aradı ve Koray'ı beklediğimi söyledim.

Alışverişimi tamamlayıp kasaya doğru giderken Koray aradı. "Geldim Rüzgâr neredesin," dedi bezgin bir ses tonuyla. Sanki Şeker'in evine değil de düşmanının evine çağırmışım gibi tavır yapıyordu bana. "İki dakikaya oradayım," dedikten sonra telefonu kapattım.

Continue Reading

You'll Also Like

7.1K 3.1K 31
Sevdiği kişiden intikam almak için ölmesine bile izin vermeyen takıntılı adam ve 4 gücün savaşını anlatan bir kitap düşünün. "Hiçbir şey bitmedi güze...
1.5M 80.8K 46
En yakın arkadaşının hattını değiştirmesi sonucu, ona yeni numarasından mesaj atmaya çalışan Ada, aslında mesajı attığı kişinin bir yıldır hoşlandığı...
62.8K 2.1K 58
Harrison Krallığı tarihi, kraliyet, gotik ve fantastik öğelerle bezenmiş ve de bitmiş bir romandır. Günümüzden yaklaşık 50 yıl öncesini anlatarak ba...
418 65 8
Adım Asmin. Lehayi bölgesinde doğdum, büyüdüm ve ülkemden sınır dışı edildim. Doğduğum yerde bazı sorunlar, sınır komşumuz olan diğer ülkede ise dah...