Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

31.8K 2.2K 165

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
7- Güneş Gibi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

13- Yer Edinmek

627 60 3
By hnde_cevk

Sabah alarmıyla birlikte iyi mi kötü mü bilmediğim bir rüyadan uyandırıldım. Rüyamda her adımda Kenan'ı görüyordum. Bu iyi olan kısmıydı. Kötü olan kısmı da şuydu ki; asla ona yetişemiyordum. Ne zaman onu görüp yanına gitmeye çalışsam ayaklarımın gitmediğini fark ediyordum.

Sızlanmadan yerimden kalktım. Banyoya gidip yüzümü yıkadım. Dişlerimi fırçaladım. İlk iş günüm için oldukça heyecanlıyım. Yeni birileriyle tanışmak, hastalarla ilgilenecek olmak muhteşem. En azından sekiz saat boyunca Kenan'ı düşünecek zamanım olmayacaktı.

Dün gece herkese attığım 'Lütfen, sakın iş yerine bir şey göndermeyin.' mesajım da dikkate alınırsa bugün benden mutlusu olmayacaktı.

İş yerine gönderilen çiçekler, hediyeler gönderilen kişiyi değerli hissettirirken kalan kişileri değersiz ve kötü hissettiriyordu. Bunu sevmiyordum.

Bu sırada ard arda mesaj sesi geldi telefonumdan. Annemler olmalıydı. Geceki mesajımı yeni görmüş olmalıydılar.

Hızlıca üzerimi giyindim. Bir jean pantolon, üzerinde siyah renkli, parlak beyaz, minik çiçekleri olan hafif bir gömlek ve siyah spor ayakkabılar. Bence ilk gün için harikaydı.

Saçlarımı dağınık bırakıp siyah simli bir taç taktım. Göz altlarımdaki yorgunluğu kapatmak için hafif kapatıcı, görünmeyen kirpiklerimi görünür hale getirmek için de biraz rimel sürmeyi ihmal etmedim. Dudaklarıma hafif pembemsi ruj da sürdükten sonra hazır sayılırdım. İlk iş günü ilk izlenim her zaman insanlar için önemlidir.

Büyük çantamın içindeki eşyalarımı kontrol ettikten sonra beyaz önlüğümü de katlayıp içine attım. Son olarak portmantodan aldığım trençkotumu elime alıp kapıyı açtım. O sırada telefonu unuttuğumu hatırlayıp odaya ışık hızıyla geçtim. Hızlıca telefonumu aldım ve kapıyı çektim.

Kapı kolunda asılı bir torba bana bakıyordu. Merdivenden aşağı ve yukarı baktım kimin getirdiğini öğrenmek için. Kimsecikler yoktu. Üzerindeki notu okudum uzaktan.

"İyi çalışmalar... Kenan."

Poşeti araladım. Biraz kurabiye ve simit vardı. Gülümseyerek kapıyı kilitledim. O da bir gün benden hoşlandığını kabul edecekti ve bu defa ben ona gününü gösterecektim.

Yeni anahtarlarımı çantama koyarken içim huzur doluydu. Poşeti de sevgiyle kucaklayıp merdivenlerden hızlıca aşağıya indim.

Trençkotumu aşağıda ancak giyebilmiştim. Dışarı çıktığımda mis gibi sonbahar havası karşıladı beni. Etraftaki ağaçların hüzünlü turuncusu bile beni neşelendirmeye yetiyordu. Özgür hissediyordum kendimi. Kararlı ve mutlu.

Kollarımı açıp gülümsedim. İçim içime sığmıyordu. Sonra hızlı hızlı yürümeye başladım. Çalıştığım rehabilitasyon merkezi evime çok yakındı. Zaten bu sebeple bu evi tercih etmiştim.

Beş dakika sonra iş yerindeydim. İş yerini görünce durup derin bir nefes aldım. İçimden bildiğim tüm duaları okudum. 'Lütfen iyi insanlarla karşılaşayım.' diye mırıldandım kendi kendime.

Bahçesini izleyerek içeri geçtim. Güvenlik görevlisiyle günaydınlaştım. İş görüşmesine geldiğimde konuştuğum Yasemin Hanımın odasına doğru ilerledim.

Heyecandan ölüyordum.

"Günaydın Yasemin Hanım."
Telefonla konuşuyordu.

"A Bade. Hoş geldin canım. Biraz bekleteceğim."

Odasından çıkıp odasının önünde duran sandalyelerden birine oturdum. O sırada önümden geçenler bana selam veriyordu. Gülümseyerek karşılık verdim hepsine.

Birkaç dakika sonra beni çağırdı.
"Kusura bakma, bu saatler hep yoğun oluyor."

"Önemli değil." Yine gülümsedim.

"Şimdi, gel bakalım, seni mesai arkadaşlarınla tanıştıralım." Odasından çıkıp yürüyerek konuşmaya devam etti. Hemen arkasından heyecanla onu takip ediyordum.

"Seninle birlikte dokuz fizyoterapist, dört fizik tedavi teknikeri bulunuyor bu bölümde. Portfolyonu inceledim. Özellikle hipnoterapi sertifikanın olması çok hoşuma gitti. Seninle bu konuda çalışmalar yapmayı planlıyoruz."

"Teşekkür ederim. Onur duydum."

"Burayı seveceğine eminim. Burada arkadaştan öte aile gibiyizdir."

Son cümlesi kulağımda yankılanırken bir anda topuklu ayakkabılarının sesi durdu.
"İşte. Çalışma yerin burası."

Geniş bir yere açılan iki kanatlı bir kapıdan geçtik. Etraftaki büyük pencereler geniş olan yeri daha da ferah gösteriyordu. Aletleri inceledim yürüdükçe. Önceki çalıştıklarımdan biraz farklı görünse de mantığının aynı olduğuna emindim.

Sonunda başka bir kapının önüne geldik. Dinlenme odası yazıyordu üzerinde. Hepsi genç olan on iki kişinin gözü benim üzerime kitlendi.

"Şimdilik manuel terapiyle başlayalım. Ben hipnoterapi için uygun koşulları sağladığımda seni oraya alacağım."

Başımla onayladım.

"Arkadaşlar, Bade. Yeni, genç ve yetenekli fizyoterapistimiz. Buraya alışmasında ona yardımcı olalım lütfen. Özel sebeplerden dolayı uzun bir süre çalışmaya ara vermiş. Bildiklerini hatırlatmak size düşüyor. Bunu yaparken kırıcı değil, yapıcı olun." Bana döndü yeniden.

"Buradaki herkes bilir, tüm çalışanlarımın arkasındayım. Çalışanlarımın arasında da adalet benim için en önce gelir. Tamam, Badeciğim. Bir sorun olursa benimle iletişime geçebilirsin." Diğerlerine baktı uyarırcasına.

"Sizler de öyle. Bir sorun olursa benimle iletişime geçin. İyi çalışmalar."

"Sağolun Yasemin Hanım." Herkes sevecenlikle uğurladı onu. Böylesine havalı bir idareci görmemiştim. Nasıl güzel bir hitabı, nasıl tatlı sert bir üslubu, nasıl güven verici bir tavrı vardı. Hayran olmuştum resmen.

"Hoş geldin Bade. İsmim Büşra." Elini uzattı. Sarışın, beyaz tenli, sevimli bir kızdı Büşra. Uzun parmakları vardı.

"Ben de Mihrace. Manuel terapi kısmındayız. Kahvaltı yaptın mı?"

Mihrace ise esmer, siyah saçlı, zayıf bir kızdı.

Elimdeki poşeti gösterdim.

"Hadi gel o zaman. Sana da çay dolduruyorum. Saat onda randevularımıza başlıyoruz. İstersen bugün takip et, izle, evrak kalabalığını ve kullandığımız cihazları öğren. Yarın sana da hasta vermeye başlarız."

Gözlerime dolan yaşlarla ona baktım. Her şey hayalimdeki gibiydi. Hatta daha fazlası. Derin bir nefes alıp bıraktım.

"Olur, öyle yaparız. Teşekkür ederim."

"Aramıza hoş geldin Bade. Ben Sevgi." Gülümseyip sarıldı. Minyon, fiziği düzgün, göz bebekleri koyu kahve ve iri, güzel bir kız. "Aquaterapi kısmındayım. Deniz de öyle." Deniz hafif uzun saçlı, keskin yüz hatları ve çekik gözleri olan bir erkekti. Gülümseyip "Hoş geldin." dedi. Aynı şekilde karşılık verdim. Aquaterapi; isminden de anlaşılacağı üzere suyla terapi. Tabi kendi içinde farklı bölümleri var.

"Ben Oğuz. Hoş geldin Bade." Tokalaşmak için elini uzattı başka biri. Saçları asker tıraşı, yüzü aydınlık, gözleri yeşilimsi, hafif kaslı, hoş biriydi. Nazikçe onunla tokalaştım. Tuhaf bakıyordu. Yanındaki kız ona omuz atana kadar gözlerini benden ayırmadı.

"Osteopati kısmındayım." dedi bakışlarını kaçırarak. "Dilek'le birlikte." Yanındaki Dilek gülümseyerek el salladı. "Hoş geldin canım."

Osteopati; ağrı ve fonksiyon bozukluğu olan kısmın sadece eller kullanılarak bulunup tedavi edilebildiği bir yöntem. Oldukça havalı.

Bunu üst düzeyde yapabilenler ağrılı bölgeye geldiklerinde ellerinde sıcaklık veya elektriklenme gibi bir şey hissettiklerini söylüyorlar. Bu ağrının sebebi iç organlarındaki bir problem de olabiliyor.

"Ben Aybike. Mert ile birlikte Psikonöroimmünoloji kısmına bakıyoruz." Mert de hoş geldin diyerek gülümsedi. Bu bölüm stres ve kaygıyı azaltarak tedavi etmeyi amaçlayan bir bölümdü. Bazı fiziksel rahatsızlıkların sebebi psikolojik de olabiliyor.

Son olarak Kayra, Ali, Mehtap ve Polen'le tanıştım. Onlar da fizik tedavi teknikerleriydiler.

Hepimiz geniş masanın etrafına kurulduk. Kimi koltuğa geçti tabağını alıp, kimi masada, bol kıkırdamalı, yer yer kahkahalı sabah kahvaltısı yapmaya koyulduk. Bu sırada kimlerin evli, kimlerin bekar, kimlerin sevgilisi var, kim daha çapkın... hepsini öğrenmiştim. Tam da sıra bana gelmiş, özel soru bombardımanı başlamıştı ki ismimi seslendiler.

"Bade Hanım." Elinde kocaman rengarenk bir buket çiçekle genç bir çocuk içeri girdi. Utanarak diğerlerine baktım, bana bakarken gülümsediler.

"Buyrun benim."

"Çiçekler sizin için."

"Anlamadım." Şaşırarak yeniden diğerlerine baktım. 'O' sesleri yükselince utancımdan nar gibi kızarmıştım.

"Tamam." Ayağa kalkıp çiçeği aldım. "Teşekkür ederim." Zoraki bir gülümsemeyle baktım çocuğa.

'Bir mesajla bizden kurtulacağını düşünmedin umarım. Seni seviyoruz :) Sude ve Fatih.'

Eve gidince ikisinin de canına okuyacaktım. Sıkılarak diğerlerine gülümsedim.

"Kardeşim ve eşi." Dudaklarımı birbirine bastırdım.

Tam yerime oturmuşken yine adım seslenildi.

"Bade Hanım."
Utanarak gülümsedim.

"Sizin için." Büyük bir çikolata kutusu uzattı bana doğru.

Ayağa kalkıp çikolataları aldım.
"Teşekkür ederim."
Üzerindeki notu okudum hemen.

'Afiyet olsun annem. Çalışma arkadaşlarına selamlar. Seni seviyorum babacım. Her zaman arkandayım. Sakın unutma.'

Konu babam olunca gözlerimin dolmasına engel olamıyordum.

"Annemle babam." Utanarak gülümsedim yine. Onların yanına dönecekken yeniden adımı seslendiler.

"Bade Hanım."
Arkamı döndüm keyifsizce.

"Sizin için."

Çiçek buketinden kekleri gözlerimi devirerek elinden aldım.

"Teşekkür ederim."
Merakla notu okudum.

'Seni seviyoruz kızım. Mahallemize hoş geldin. Yeni işinde başarılar. Komşu teyzelerin.'
Gözlerimi utanarak kırpıştırdım. Onların hakkında düşündüğüm o sıkıcı cümlelerin hepsini geri aldım içimde.

"Yeni taşındığım evimdeki komşu teyzeler göndermiş."

Onları da hemen masanın üzerine koydum. Herkes gülerek birer tane aldı.

Biraz sonra yeniden ismim seslenildi. Bir çiçek daha geldi. Beyaz zambaklar.
'Yeni işin hayırlı olsun gün güzeli. Gün annelerin.'
Duygulanarak kartı yerine geri koydum. Annemin gün arkadaşlarından gelmişti.

Biraz zaman sonra özenerek hazırlanmış şık bir vazo içinde yeni bir çiçek daha geldi.

'Seni seviyoruz. Yerin yüreğimizde ayrı. Yeni işin hayırlı olsun kızım. Kiraz-Lütfiye.'

Karta uzun uzun baktım. Geçmiş güzel ama bana şimdi acı veren hatıralarım tek tek geçti gözümün önünden.

Ardından yarım saat içinde üç hediye daha geldi. Biri polis teşkilatından muhteşem bir vazoda şık kompozisyonlu bir çiçek, diğeri Cesur'un tanıştırdığı ve benimle hala iletişimi kesmeyen arkadaşlarından altın renkli şık bir vazoda krem renkli iç açan çiçekler , sonuncusu da psikoloğumdan gelmişti. Bir kutu çikolata.

Utanarak diğerlerine döndüm.

"E ama artık kıskanmaya başlıyoruz. Hiç bu kadar sevenimiz olmadı." dedi Aybike.

"Bana bir kez olsun göndermedi Murat. Resmini çekeyim de utansın."

Büşra telefonu eline alıp masanın üzerini dolduran çiçek ve çikolata yığınının fotoğrafını çekti.

"Kusura bakmayın. Çalışmaya yeniden karar vermek benim için zordu."

"Hayat hikayeni dinlemek için sabırsızlanıyorum." dedi Oğuz. Söylenilene göre içlerinde en çapkın olanı oydu.

Buradaki herkes benim hayatıma nazaran normaldi. Konuştukları, anlattıkları, birbirleriyle atışmaları... Ben ve hayatım bu karenin içine asla dahil değildik. Ancak kendimi saklayarak bir yer edinebilirdim.

Çekinerek gülümsedim. Oğuz'un sorusuna verilecek başka cevabım yoktu.

"Hadi, bakalım başlayalım." dedi Mert Oğuz'u kolundan tutarak.

Bu sırada tanıdık bir ses ismimi çağırdı. Arkamı döndüğüm an sabahki birkaç saatlik neşem anında buhar olup uçtu.

"Cesur Bey." Büşra ve Mihrace yanına doğru giderken ben donakaldım.

"Bade..."

Gözlerimde donan birkaç damla ağır çekimde yanaklarıma düştü.

"Şükran Hanım'ın randevusu saat on buçukdaydı ama öne mi alındı? Listeyi tekrar kontrol edeyim."
Büşra ve Mihrace'nin birbiriyle olan konuşmaları uzaktan geliyordu kulağıma.

"İyi misin?"

Oğuz yanıma gelip omzuma dokununca olan oldu.

"Ondan uzak dur!" Korkuyla Cesur'a baktım. İlk iş günüm daha nasıl batırılabilirdi bilmiyorum. Bu bir emirdi. Oğuz derhal elini çekti. Ona mahcubiyetle bakakaldım.

"Üzgünüm. Hayat hikayem anlatılamayacak kadar karışık, karanlık ve çirkinliklerle dolu."

"Bade! Biraz konuşalım." diye seslendi Cesur.

Diğerlerine özür dileyerek göz gezdirdim ve yanına doğru ilerlemeye başladım.

"İstemiyorsan gitmek zorunda değilsin." Oğuz yeniden kolumdan tuttu. Gözlerimin cayır cayır yanmasına aldırmadan ona baktım.

"Bade!" diye seslendi yeniden Cesur.

"Eğer gitmezsem daha kötüsünü yapacak. Sen de dikkatli ol." Kolumu sertçe çektim. "Para kimdeyse güç onda olur genellikle."

Cesur gülerek bana baktı. Önden giderken bir gözüm arkada bıraktığım gruptaydı. Hepsi şaşkınlıkla beni izliyorlardı.

Kapıdan çıkarken annesi Şükran Hanımın nursuz yüzüyle karşılaşınca durdum. İçimden nerede olduğumu umursamadan suratına tükürmek geliyordu.

Cesur kafasının işaretiyle tekerlekli sandalyedeki kadını götürmesini söyledi onunla ilgilenen kişiye. Sadece yumruklarımı sıkıp burnumdan solumakla yetinebilmiştim.

Bahçeye çıktığımızda Cesur zafer kazanmışçasına bana bakıp yeniden gülümsedi.

"Yeniden işe başlamana çok sevindim ama seninle evlendiğimizde bunların hiçbirine gerek kalmayacak."

Gözlerimi kısıp ona baktım. Beni kahreden vicdanım onun evine ona yardım etmeye gittiğim zamandaki gibi sızlıyordu. Bunca zaman boyunca hayal dünyasında yaşadığına inanamıyordum.

Continue Reading

You'll Also Like

8.1K 343 20
-Nasıl bir şarkı yazardın bana? -Mm... Bilmem. Ama ben sana şarkı yazsam adı 'sonsuz' olurdu. -Lafımı geri alıyorum Serhat Bey, siz odun da değilsini...
40.8K 1.4K 38
2 Yakın arkadaş çılgın şeyler yapmak için liste yaparlar.Bu listeyi uygularken katmadıkları bir şey vardır.Aşk gibi.Kelebeği avucunda tutmak gibidir...
4M 150K 84
Savaş ağa adlı hikayem ÇİLEM olarak değiştirilmiştir haberiniz olsun. Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyo...
28.6K 1.4K 16
"Uraz, daha fazla uzatma bu işi! Senin bu kızla hisseleri almak için evlenmeni istedim ve sende kabul ettin. Haftalardır karşıma geçmiş evcilik oynuy...