Görevimiz Mutluluk 2

By hnde_cevk

27.1K 1.9K 151

Görevimiz Mutluluk devam kitabıdır. Tüm yaşanılanlardan sonra Bade, toparlanıp yeniden hayata tutunmak için ç... More

1- Yabancı
2- Sağ Olmak
3- Kapanmayan Yara
4- Geri Dönüş
5- Üç saniye
6- İmkansızlıklar Denklemi
8. Emanet
9- Tuhaf His
10- En Önemli Adım
11- Yadigar
12- Miş Gibi
13- Yer Edinmek
14- Sürpriz Çiçek
15- Umut
16- Şaşkınlık
17- Sadece
18- Stefano
19- Beyaz Bayrak
20- Kaçak
21- Yüzleşme
22- Tuzak
23- Kader Sayfası
24- Umut
25- Takip
26- Uyanış
27- Teşekkür
28- Cevap
29- Durmak
30- Karalamak
31- Dünya Küçük
32- Nokta
33- Mutluluğun Bedeli
34- Evliliğin Zamanı
35- Mucize
36- Feryat
37- Çıkmaz Yol
38- Sessizlik
39- Vazgeçiş
40- Tehdit
41- Teklif
42- Sürpriz
43- Güneşi Olmayan Kadın
44- Son
Teşekkür

7- Güneş Gibi

686 52 0
By hnde_cevk

"Kalk artık! Bugün de yatakta kalmana izin veremem."
Perdeyi sonuna kadar açıp gün ışığının gözlerimin içine ağrıyla saplanmasına yardım etti.

"Git başımdan Sude."
Yastığı kafamın üstüne geçirip iki yandan sıkıca tuttum.

"Bir haftadır bu odanın içindesin. O günle ilgili hiçbir şey de anlatmıyorsun." 

"Zaten her şeyi bildiğine eminim. Sen polissin."

"Mesleğimi sürekli pohpohlaman hoşuma gitmiyor değil aslında ama benim bilmek istediğim senin duyguların, o gün yaşananlar değil."

Başımı yastığın altından kaldırmadan konuştum.

"Bir polis duyguları da iyi analiz edebilir bence. Her türlü insanla karşılaşıp kimin iyi kimin kötü olduğuna gözlerine bakarak karar verebiliyorsunuz sonuçta."

"Bu konuda seni geçemem."

"Ben aptalım." Ani bir hareketle kalkıp ona baktım. Ardından sırtımı yatağın başına yaslayıp bacaklarımı karnıma çektim.

"Sen hayatımda gördüğüm empati yeteneği en üst düzeyde gelişmiş, etrafını iyi analiz eden, kötüleri bildiğin halde onlara yardım etmek için sevgisini ortaya koymaktan asla çekinmeyen, merhametli ve duygusal birisin."

Duraksadım. "Beni övmen biraz tuhaf."

"Sanırım artık seni anlamaya başladım."

"Gözlerin öyle söylemiyor. Benden aslında nefret ediyorsun. Sevdiğin adamın gözünün önünde ölmesine sebep oldum, aileye girdiğinden beri Fatih de dahil bir şekilde ilgiyi hep üzerime çektim, benim acılarım seninkinin yanında bir hiç, kuzeninin ilgisini çekmemden bile rahatsızsın."

Gerginlikle dudaklarını yolmaya başladı.
"Kapı dinlediğini bilmiyordum."

Güldüm.
"Duymam için söylemedin mi zaten?"
Gözlerim yaşlarla dolmaya başladı.
"Bana karşı dürüst ol. Hissetmediğin bir şeyi söyleme."

"Öyle mi? Tamam." Ellerini öfkeyle iki yana açtı. "Sana sinir oluyorum, evet! Seni delirecek derecede kıskanıyorum. Sevginle iyileştiremeyeceğin biri yok hayatında. Sen solduğunda herkes soluyor, sen güldüğünde herkese hayat geliyor. İnsan sana alışınca bir türlü vazgeçemiyor; seni düşünmekten, seninle olmaktan, sana bakmaktan... Sanki seni iyileştirmekle, seni mutlu etmekle görevlendirilmiş gibi herkes."

Konuşurken elleri de onun kadar öfkeli ve sert hareketler çiziyordu.

"Sen güneş gibisin; büyük, sıcak, parlak. Bizse etrafında dolanan önemsiz gezegenleriz."

Saçlarını arkaya attı.

"Başta neden güneş ben değilim diye çok düşündüm. Neden en çok parlayan sensin? Neden herkes senin etrafında dönmek zorunda?"

Göz bebekleri titriyordu sinirle gülerken.

"İçine girdiğimde anladım ki sen zaten ateşin ta kendisisin. Seninle yanmak bir şekilde zevk veriyor, sıcaklığını hissetmek mutlu ediyor herkesi, kimse sana uzak kalmak istemiyor. Çünkü senden uzak kalanları kötü, yalnız ve hiçmiş gibi hissettiriyorsun. Bu yüzden kimse kendi gezegeninin karanlık, soğuk ve boş kalmasını istemiyor."

Gözlerim dolu dolu ona baktım. Füsun'un son cümlesini hatırlattı konuşmaları. Lanetli...

"Tamam, ne yapmalıyım?" Ellerimi iki yana açtım. Sakince yüzüne baktım.

"Hiçbir şey." Gözlerime delice bir bakış attı. "Sen hiçbir şey yapamazsın! Bu senin lanetin."

Son kelimesi beynimde yankılandı. Dudaklarım kurumuş, yüzümdeki kan geri çekilmişti. Kendimi yeniden yatağa bıraktım.

"Söylediklerin bittiyse gidebilirsin." Ona sırtımı döndüm örtünün altına girip.

"Hamileyim." dedi aniden. "Hala oluyorsun." Sesindeki ciddiyet buna sevinmemem gerektiğini söylüyordu. Kafamı hafifçe kaldırıp ona baktım.

"Ailenize küçük bir insancık geliyor. Bir güneş olamasam da belki bu sayede bir Merkür'e dönüşebilirim. Eğer şanslıysa bebeğim de halası gibi bir güneş olabilir." Elinde tuttuğu dört, beş tane gebelik testine baktım.

Bir an için geçmişte ilk gebeliğimi öğrendiğim ana gitti aklım gözümdeki yaşlarla. Mutluluğumun tarifi yoktu. Karnımda büyüyecek olan o minik yavru için bir ev olmak inanılmaz heyecanlı hissettirmişti. Doğumuma kadar her saniyemi onu düşünerek, onu düşleyerek, onu severek geçirmiştim. Atilla'ya, her şeye ve herkese rağmen...

Bu dünyaya doğamadan başka bir aleme geçiş yapmıştı minik kızım. Üstelik bunun en büyük sorumlusu bir zamanlar aşık olduğumu sandığım, beni kandırıp, kullanan sonra da bunu aşk için yaptığını söyleyen zalim bir adam, onun daha da zalim annesi -anne demeye dilim varmıyor ya neyse- ve ailesi olmuştu.

İkinci gebeliğim de Sude yüzünden sona ermişti. Bunun için kızgın değilim. Belki Cesur'un beni avucunda tutma planlarından biri olduğu için mi bilmiyorum o gebeliğime içim hiç ısınamamıştı; fakat yine de canından bir parçanın hayatından eksilmesinin üzüntüsünü yazacak bir cümle olduğunu düşünmüyorum.

Acının her şeklini tatmak sınırlı sayıda insana nasip olur ki bu konuda yetenekli olduğum için mi bilinmez kalbim mayın tarlasına dönmüştü. Hangi anıma ulaşsam büyük bir mayın patlıyordu yüreğimde. Her patlama ayrı bir yara açıp içimi burkanken kızımdan başka hiçbir şey düşünemiyordum.

Karnımda yaşayan o minik bedene gönderilen o ruhu tanımayı o kadar çok isterdim ki... Şu an yaşasaydı dört yaşlarında bıcır bıcır konuşan, etrafta koşturan, her çocuk kadar ağlayıp her çocuk kadar minik şeylere gülen bir kız çocuğu olacaktı.

Bense bazı yaramazlıklarına tebessümle karşılık verip, kriz anlarında yanında olduğumu; ona sarılarak, her gece kulağına onu sevdiğimi, yanımda güvende olduğunu ve benim için ne kadar değerli olduğunu fısıldayarak onu bağrına basan ve bunu içine işletebilmek için elinden gelen her şeyi yapan, tek dileği onunla güzel vakitler geçirip, güzel anılar biriktirmeyi amaç edinen bir anne olacaktım.

Gözyaşlarımı pijamama silip söylediklerine rağmen salt bir mutlulukla Sude'nin gözlerine baktım. Her şey geçmişte kalmıştı. Eş hakkımı da çocuk hakkımı da kaybetmiştim. Bir şeyin yokluğunu tarifleyebilmek için o şeyin varlığında tadına bakmak gerek. Ben o varlıkların tadını çok sevmiştim. Hem de her şeyden çok.

Şimdi yokluğun ne denli tarifsiz bir acıyı tetiklediğini, yokluk yaşayan insanların aynı zamanda çaresizlikle ve yalnızlıkla ne kadar zor mücadele ettiklerini anlayabiliyorum.

Yokluk; insanın canını tümüyle acıtan, cadı alevinin içinde her gün, her an cayır cayır yanıp, kül olduktan sonra yeniden büyük bir yangını başlatan anılarla baş etmeyi gerektiren büyük bir girdap gibi.

Yokluk girdabına katılan o muhteşem anların okyanusun güneş girmeyen katmanlarında unutulup gitmesine göz yumuyor çoğunlukla insan; hatta o karanlığa girip o güzel anılardan bahsedecek cesarete bile sahip olamıyor. 

Bazen bazı insanlar hayatıma dahil olup bir deprem gibi sallıyor içimdeki o derin okyanusu. Sude gibi, Kenan gibi... Ardından o güzel anılar yeniden büyük bir alev topuna dönüşüp yakıp yıkıyor toparlamaya çalıştığım yürek evimi.

Düşüncelerimden sıyrılıp Sude'ye yeniden baktım.

"Hamile kaldığına çok sevindim." Daha çok ağlamaya başladım. "Bu çok güzel bir duygu."

"İşte bu yüzden sana sinir oluyorum!" O da ağlıyordu. "Sana ne söylersem söyleyim benden nefret etmiyorsun! Bana kızmıyorsun! Bağırmıyorsun bile!"

Hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.

"Ben polisim, çoğu kişiye göre de güçlüyüm, evet, ama sadece senin yanında kendimi güçsüz hissediyorum. Buna rağmen yanından ayrılmak gelmiyor içimden. Konuşmasan bile bakışların içime işliyor. Seni sevdiğim için bile sinir oluyorum kendime."

Damlayan gözyaşlarını sertçe sildi.

Ayağa kalkıp ona sıkıca sarıldım.
"Beni boşver. Harika bir anne olacağına hiç şüphem yok."

Omzumda ağladı bir süre. Sonra toparlanıp yüzüne dağılan gözyaşlarını sildi.

"Fatih biliyor mu?"

"Şimdi yaptım testi."

Onun hamileliğine kendinden bile daha çok sevinen benmişim gibi bakıyordu bana. Yüzünden düşen bin parçaydı.

"Sorun nedir?"

"Bilmiyorum." Yatağa oturup ağlamaya devam etti. "Bu bebeği istediğimden emin değilim."

"Neden?"

Gebe kaldığımı öğrendiğimde Atilla istemediği halde dünyalar benim olmuştu. Bir bebeği istemezse sadece erkek istemez fikri oradan geliyordu sanırım. Oysa bir kadın da pekala bebek fikrine hazır olmayabilirdi.

Burnunu çekti. "Bilmiyorum. Planlarımda bu yoktu."

"Bebek hiçbir plana uymaz ki zaten."

"Ya hata yaparsam, ya ona gerekli özeni gösteremezsem ya ileride benden nefret ederse..."

Derin bir nefes alıp yanına oturdum.
"Ne yaşayacağını bilemem ama seninle gurur duyacağına eminim."

Gözlerime ışıl ışıl parlayan gözlerle baktı.
"İşte sen bu yüzden güneşsin."

Continue Reading

You'll Also Like

2.3M 37.3K 55
- Ahh...abim gelicek yapamayız.. Üstümdekileri delice yırtarak çıkardı. - Abini boş ver gece. Bugün gelmeyecek güzelim Erkekliğini boxer'ından çıkar...
341K 14.2K 38
Anne karnında koluna kordon dolaşmış bir kızın hikayesi . Tüm engellerine rağmen herşeyi başarmış ama çoğu zaman vazgeçmiş bir kız . Tek kolla hayat...
1.3M 78.6K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
7.7K 502 41
İki kalp vardı birbiri için atan. Ayrı yerlerde birbirlerini arayan iki insan. Defne ve Kuzey birbirlerini bulunca ne oldu peki? Neden her zaman mutl...