LİYUZA

By nefesalsiktiret

619K 31.3K 6K

Acılarla dolu bir kız ne kadar iyileşebilir ki? (Aile kurgusu ya da abi kurgusu dediğiniz şeyden) 🍂 •Bu hika... More

Karakter Tanıtımı
1. Bölüm: Gerçekler
2. Bölüm: Yabancılar
3. Bölüm: Korkuların Sonucu Hatalar
4. Bölüm: Yalanlar ve Yalancılar
5. Bölüm: Vedalar Acıdır Acıtır
6. Bölüm: Ev Var Evim Yok
7. Bölüm: Yargısız İnfaz
8. Bölüm: Silinmeyen İzler
10. Bölüm: İncinmiş Beden
11. Bölüm: Sınır
12. Bölüm: Sonsuz Lanet
13. Bölüm: Mahvolmuş Hayatlar
14. Bölüm: Babasız Çocuklar
15. Bölüm: Tutsak
16. Bölüm: Gidişler ve Bitişler
17. Bölüm: Bir Nefes Kadar Yakın
18. Bölüm: İhtimal
19. Bölüm: İnanmıyorlar
20. Bölüm: İhtimal Yok
21.Bölüm: Sinir
22. Bölüm: Tadını Çıkar
23. Bölüm: Şirket
24. Bölüm: Tebessüm
25. Bölüm: Yapamam
26. Bölüm: Geçmişin İzleri Yarabandıyla Kapanmaz
27. Bölüm: Sır
28. Bölüm: Ölüme Terk

9. Bölüm: Kaybolmuş Ruhlar

34.4K 1.8K 662
By nefesalsiktiret

Hiii, I'm here! Nasılsınız, napıyorsunuz bakalım.

Bana göre güzel bir bölüm oldu. Bundan sonrakiler daha güzel olur inşallah.

Çok fazla uzatmayacağım girişi ya daraldım!

Sizi seviyorum. Satır arası yorumlarınızı görmek beni çok mutlu ediyor. Hepsine cevap veremezsem de tüm yorumlarınızı okuyup çok mutlu olduğuma emin olabilirsiniz.

Hadi bölüme geçelim.
Yıldızımızı parlatabilirsin.
İyi okumalar💕

Bölüm şarkısı= Yüzyüzeyken Konuşuruz- Ne Farkeder

Medya= Ahu Ahter (Gençlik fotoğrafı)

🍂

Sabah gözüme giren güneş ışığıyla huzursuzca gözlerimi açtım. En son bahçede uyuduğumu hatırlıyorum. Aram'ın koynunda ağlarken.. Nasıl buraya geldiğimi çok düşünmeye gerek yoktu. Zaten olan belliydi.

Dün gece ona anlattıklarımdan şu an pişmanlık duymuyordum. Daha çok erken olsa bile ona güveniyordum.

Saate baktım 08.19. Yataktan kalkıp lavaboya ilerledim. Rutin işlerimi hallettikten sonra odaya dönüp üstümü değiştirdim.

Vücudumdaki izler yüzünden hava ne kadar sıcak olsa da kısa şeyler giyemiyordum. O yüzden siyah uzun kollu tişört ve yine siyah bir eşofman altı giyindim. Çıkardığım pijamaları katlayıp yatağımın yanına koyduğum sırada kapım tıklatıldı.

"Girebilir miyim?"
Çakır'ın sesiydi. Ne alaka? Neden buraya gelsin ki? Vücudumun gerildiğini hissettim. Ama korktuğumu belli etmemem lazımdı. Güçlü görünmeliydim ki zayıflığımı kullanmasınlar.

"Evet."
İçeri girdi ama kapıyı kapatmadı ve kapının yanındaki dolaba sırtını dayadı. Bir şey söyleyecekti ama zorlanıyor gibiydi.

"Güno."
"Ne?"
"Günaydın yani, güneş doğdu ya hani."
Stresli sesiyle verdiği gergin cevapla gülme isteğimi zor bastırdım.

"Sana da. Bu yüzden mi geldin?"
"Hayatımda gördüğüm en kibar insansın cidden."
Ne bekliyordu yanaklarından öpüp 'Hayatımın anlamı seni görünce günüm aydı.' dememi mi?

Cevap vermeyeceğimi anlamış olacak ki, boğazını temizleyip devam etti.
"Annem gönderdi seni kahvaltıya çağırmam için o yüzden geldim."
"Anladım. İnerim birazdan."
"Tamam."

Hâlâ düşünceli duruyordu. Sanki bir şey söylemek istiyor da emin olamıyor gibiydi. Arkasını dönmüş kapıdan çıkacakken durdu ve tekrar bana doğru döndü.

"Bir şey soracağım. Tabii cevaplamak istemezsen sorun değil." Ne soracağını ben de merak etmiştim. 'Tamam' anlamında kafamı salladım.

"Reşit olmayan kişilere ebeveyn onaysız dövme yapmak yasa dışı. Sen nasıl yaptırdın? Baban mı onayladı." Baban demesiyle anında gerilmiştim. Hiç anılmasa olmuyor muydu? Hem dövmemden ona neydi?

"Merdiven altı bir yerdi. Kimseden izin almadım."
Şaşkınlık ve kızgınlık ifadeleri yüzünde aynı anda belirdi.
"Anladım. Ama bu çok tehlikeli. Bende dövme yapıyorum. O yüzden böyle yerler hakkında az çok bilgim var. Cilt kanseri olmak istemiyorsan bir daha yaptırma." Sanki başka seçeneğim varmış gibi konuşması canımı sıkıyordu.

"Riskin farkında olarak gittim zaten. Yaptırmak istedim yaptırdım. Kimseyi ilgilendirdiğini de düşünmüyorum." Her ne kadar korkuyor olsam da lafımı esirgeyemezdim. Ona karşı çıkmam hoşuna gidiyor gibi hafifçe sırıttı.

"Biliyorum küçük cadı. Sadece bir daha yaptırmak istersen bana gel." Ha. Bipolar ailesi..

Tatlı bir sırıtışla söylemişti hemen sonra ciddileşti ve devam etti.
"Tabii parasıyla. Ne demiş Graham Bell 'Parayı veren düdüğü çalar.'"

Galiba şuan espri yapmaya çalışıyordu. Benim garip bakışlarımı fark etmiş olacak ki arkasından dönüp söylenerek kapıdan çıktı. "Aman be sıfır mizah bu gençlik nereye gidiyor böyle Allah so-"

Ben az önce ne yaşadım diye sorgulamadım. Sorgularsam işin içinden çıkamazdım. Fazla düşünmeden aşağıya indim.

Salona giriş yapmamla yemek masasının etrafında oturmuş aile üyelerini görmem bir oldu.
"Günaydın kızım, nasılsın?" dedi Ahu Hanım. Meraklı gözlerle bana bakıyordu. Dünden sonra nasıl olduğumu merak ediyordu herhalde.

"Size de günaydın. İyiyim teşekkürler."
"Aa ne öyle sizli bizli. Annenim ben senin kızım siz biz mi var?"
Aynen 17 yıl sonra varlığından haberdar olduğum annem.

"Ben böyle daha rahat hissediyorum."
"Peki Liyuza seni zorlamayacağım hiçbir şey için ama seni beklediğimi bil."
Kafa sallayıp masaya ilerledim. Aram bu sefer en köşeye oturmuştu ve yanındaki sandalye boştu. Sorun şuydu ki boş olan sandalyenin diğer tarafında Vuslat oturuyordu.

Bu evde olduğum sürece onlara alışmam gerekicekti. Şimdi kaçarsam bir dahaki sefer daha zor olurdu. Geçip sandalyeye oturdum. Aram'ın bana dönmesiyle bende ona döndüm. Bana yine çok güzel bakıyordu. Bakışını görmemle elimde olmadan sırıttım.

"Günaydın İr- Liyuza." Bana İren demek istediği belliydi ama benim hoşlanmadığımı bildiği için dikkat ediyordu. Cidden çok düşünceliydi. Sırıtmamla yüzüne bakarken cevap verdim.
"Sana da günaydın."

Masanın başından gelen sesle oraya döndüm.
"Vay kerata benim kızımla benden önce kaynaşmış." Kenan Bey'di.
"Baba Liyuza'nın beni daha çok sevmesi benim suçum değil. Hem zaten karizmama kim dayanabilir?"
"Aynen oğlum aynen ondan."

Yukarıdan inen Kıvanç dikkatleri üstüne çekti. Gözleri şişik ve kızarıktı. Uykusunu alamamış gibiydi. 'Günaydın.' Cümlelerine sadece kafasını sallayarak tepki vermişti.

"E hadi afiyet olsun." Kenan Bey'in sesiyle herkes kahvaltıya başladı. Bugün laf atan olmaması normal miydi? Ya da daha uyanamamışlardır. Kendilerine gelince saydırmaya başlarlar.

"Liyuza bir aya kalmaz okul başlıyor. Hangi okuldasın seni bizim koleje aldıralım diyorum." diye sordu Kenan Bey.

"Teşekkürler ama ben okulumdan memnunum. Klasik bir anadolu lisesinde okuyorum. Fazlasına gerek yok."

"Peki kızım. Ama okulunu değiştirmek istediğinde söylemen yeterli "
"Anladım. Teşekkürler."

Ahu hanım aniden lafa girdi.
"Ay lise konusu açılmışken Çağın'ı anlatmazsak olmaz."
"Anne, hayır."
Çağın'ın itirazlarını duymazlıktan gelip konuşmaya devam etti.

"Çağın çok çalışmıştı LGS için baya hırs yapmıştı."
"Tamam anne, yeter."
Çağın sinirli bir sesle annesini durdurmaya çalıştı ama o sanki hiçbir şey olmamış gibi konuşmasına devam etti.

"Her şey çok mükemmel 500 alacağına eminiz. Sınav bitimine doğru stres yapmış optiğine kusmuş." Kenan Bey araya girmiş, gülerek anlatıyordu. Bir yere kadar komikti ama ister istemez üzülmüştüm. Sonuçta o kadar emeği boşa gitmişti.

"Stresle alakası yok önümdeki çocuk yıkanmadan gelmişti resmen çürük meyve kokuyordu." Bu açıklamayı dönüp bana yapmıştı. Ne dememi bekliyordu ki?

"Anladım." Verilebilecek en mantıklı cevabı vermiştim.
"Bu arada Vuslat ve Aram aynı okuldan mezun oldular. Türkiye'nin yurtdışı bağlantılı sayılı okullarından." dedi Ahu Hanım.
Dönüp Aram'a baktım. Güzel bir gülümsemeyle bakışıma karşılık verdi.

Daha sonra istemsizce gözüm Vuslat'a kaydı. Garip bir ifadeyle bana bakıyordu. Lisemi mi beğenmemişti? Ben bile bu kadar takmıyorken. Ahu Hanım'a döndüğümde devam etti.

"Çağın ve Çakır bizim okuldan yani Özel Ahter Okulları'ndan mezun oldu. Kıvanç sosyal bilimler lisesinden mezun oldu. Dora direkt futbol odaklı olduğu için spor lisesine gidiyor."

Gözüm istemsizce sabahtan beri çıtını çıkarmayan Dora'ya döndü. Sessizce önündeki tabakla oynuyordu. İsmi geçmesine rağmen söylenenleri duymamış gibiydi. Aman banane.

Geri Ahu Hanım'a döndüm.
"Anladım, iyiymiş."
"Sen ne yapacaksın Liyuza, var mı bir kariyer hayalin?" diye sordu Vuslat.
Hepsi neden bir anda iyilik meleği olmuşlardı. Bana insan gibi davranmaları için kardeşimin öldüğünü mü öğrenmeleri lazımdı?

"Bilmiyorum. Henüz net bir şey yok kafamda." Öyleydi şu ana kadar dersi her zaman bir kaçış yolu olarak görüp, kafamı dağıtmak için çalışmıştım. O evdeyken çalışamıyordum ama o evde olmadığında neredeyse tüm zamanım çalışmakla geçiyordu. Bu nedenle sınav sonuçlarım iyiydi buna rağmen bir meslek düşünemiyordum çünkü bir geleceğimin olacağını hiç düşünmemiştim.

"Anlıyorum." diye cevap verdi. Ama bu anlıyorum söylediklerime cevap olarak değil de 'aklından geçenleri anlıyorum.' gibi olmuştu. Fazla takılmadım.

Yarım saat sonra herkes kahvaltısını bitirmiş yavaşça toparlanıyordu. O sırada Aram'ın telefonu çaldı. Bekletmeden açtı.
-Alo?
+.....
+Anladım geliyorum hemen.

Bize döndü. "Kalp nakli ameliyatı varmış. İzlemeye gitmem lazım. Akşama görüşürüz."
Koşarak kapıdan çıkıyordu ki bir şey unutmuş gibi arkasına döndü ve tam önümde durdu.
"N'oldu?"
Bir şey demeden kollarını açtı.

"Gitmeden önce küçük bir motivasyon sarılması alabilir miyim?" Hafifçe tebessüm edip kollarının arasına girdim. Sanki buradayken bana kimse zarar veremezmiş gibi hissediyordum. Güvende hissediyordum.

Fazla duygusala bağlamak istemiyor olacak ki kafamın üstünden derin bir nefes çekip hemen ardından öpücük kondurup geri çekildi. Diğerlerine el salladıktan sonra arabasının anahtarını aldı ve dışarı çıktı.

Ardından Kenan Bey, Vuslat ve Çağın şirkete geçmişti. Çakır "Dövme salonuma geçiyorum." diyip çıkmıştı. Ahu Hanım odasında kitap okuyacağını söylemiş ve gitmişti.

Yaklaşık bir saattir bahçedeki hamakta yatmış gökyüzünü seyrediyordum. Acaba Eren beni şu anda görüyor mudur?

"Eğer beni görüyorsan mutsuz olduğumu düşünüp üzülme tamam mı? Sen olmadan mutlu olamam ama mutsuz da değilim. Yani en azından yalnız değilim. Bak Aram'a benim sana sarıldığım gibi sarılıyor bana. Sen özledin mi bana sarılmayı? Ben çok özledim canım."

İstemsizce birkaç damla yaş gözlerimden süzüldü. Beni görür de üzülür diye hemen sildim gözyaşlarımı ama pek etkili olduğu söylenemezdi çünkü yerini saniyesinde yenileri alıyordu.

"Yine çok duygusalım değil mi? Sen de çok duygusaldın. 'Balık burcuydu zaten çok ağlardı.' Ama beni üzmemek için kendini sıkardın hep. Sen gidince duygusallığın bana geçti galiba."
Acı bir gülümseme yüzümde peyda oldu.

"Ben senin kadar dirayetli değilim canım. Tutamıyorum kendimi, dayanamıyorum."
Artık hıçkırıyordum. Ama her zamanki gibi sessiz ağlıyordum.

"Kardeşin seni böyle görse üzülürdü."
Yanımdan gelen sesle irkildim. Kıvanç'ın burda ne işi vardı? Beni mi dinlemişti?

"Mutfağa geldim sesler duyunca da bakayım dedim." İçimi mi okuyordu?
"Yalnız kalabilir miyim?"
Konuştum ama beni duymuyor gibiydi. Gökyüzüne bakarak konuşmaya devam etti.

"Eğer birini kaybettiysen onun için yaşamalısın. Çok sevdiğin biri varsa o kişi artık senin bir parçan olur ve bu hayattan gitse bile senin içinde o bir parçası yaşamaya devam eder. Tabi bu benim kendi inancım. Ben buna inanıyor ve doğru olduğu ihtimaline tutunarak yaşıyorum. Yoksa sevdiğin birini kaybetmek, bu dünyadaki en acı şey."

"Çok kaybetmiş gibi konuşuyorsun."
"Güzel tespit."
"Nasıl yani?"
Bana dönüp yüzüme bakarak konuşmaya başladı.

"Seninle odalarımız yan yana. Dün akşam senin ardından odama gidiyordum ama senin odandan gelen sesleri duydum. İstemsizce kulak misafiri oldum."
"Kapının arkasındaki sendin yani."
"Evet."

Fazla beklemeden devam etti.
"Her neyse ister istemez duydum ve özelini dinlemiş gibi oldum. O yüzden kendi özelimden bahsedeyim de ödeşmiş olalım."
"Bana uyar."

Sırtını hamağın asılı olduğu ağaca dayayıp, gözlerini gökyüzüne çevirerek konuşmaya başladı.
"Sana kötü hatta berbat davrandığımın farkındayım ama bu asla seninle ilgili bir şey değildi. Duru yani seninle karışan kız. O- o gerçekten çok kötü bir insandı ve çok kötü şeyler yaptı. O yüzden ister istemez sana karşı aşırı önyargılı olduk."

"Bir köpeğim vardı adı Cilve'ydi. 15 yaşında sokakta gezerken bulmuştum. Bacağı kırıktı, aldım. Babamla veterinere götürdük. İyileşene kadar evde baktık. Ondan sonra da asla ayrılmadım, bırakamadım. Annemler ondan ayrılmayacağımı fark ettikleri için eve aldılar ve artık evin bir üyesi gibiydi. Çok tatlı ve ismi gibi cilveli bir kızdı." Biraz soluklandı ve nefesini toplayıp devam etti.

"19 yaşında Erasmus için 1 haftalığına Fransa'ya gittim. Geldiğimde yoktu. Evde aradım ama bulamadım. Sonradan öğrendim. Duru gezdireceğim diyerek götürmüş ve bir daha getirmemiş. Güya Cilve kaçmış tutmaya da gücü yetmemiş."
Gözleri sulanmıştı.

"Külliyen yalan. Daha sonra odama gelip 'Aileni bırakıp Fransa'lara gidersen böyle olur. Bu sana ders olsun abiciğim.' demişti. Herkese bilerek yaptığını söylemiştim ama 'Kardeşin o senin böyle bir şey yapmaz.' deyip geçiştirdiler. Bu dünyada ailemden sonra en sevdiğim kişiydi. Çok aradım. Para ödülü bile koyduk başına ama cesedi geldi. Arabanın altında kalmış."

Cidden üzülmüştüm. O da bir candı. Bir insan nasıl abisine bunu yapacak kadar cani olabilirdi?
"Tabii bu Duru'nun yaptıklarının sadece bir kısmı. Hiç kolay şeyler yaşamadık Liyuza bundan emin ol. Sana olan tutumumuz çok yanlıştı ama bizim için en doğrusu buydu."

"Cilve için gerçekten çok üzüldüm ama önyargı ile yaklaşmak ve zorbalık yapmak çok ayrı şeyler. Siz bana bildiğiniz zorbalık yaptınız, kovdunuz. Hem de bir kere bile dinlemeden. Her ne kadar sizi anlayabilsem de affetmem mümkün değil."

"Biliyorum Liyuza ama yinede özür dilerim. Üzgün olduğumu bil yeter."
"Sırf kardeşimin öldüğünü söyledim diye iyi biri olduğum kanaatine nasıl vardınız?"
"Kardeşinle alakası yok Liz. Öyle içli ağlayan ve konuşan kimsenin kötü olma ihtimali yoktur. Eminim." Liz?

Yaslandığı yerden doğruldu ve gözlerimin içine baktı.
"Ben beklerim. İnan yaptığım en iyi şey budur. Ama sende düşün tamam mı?"
"Tam olarak neyi düşünmem lazım?"
"Bizim hakkımızdaki düşüncelerini değiştirip değiştiremeyeceğini."

Ben cevap verecekken lafımı kesti.
"Ben söyleyeceğimi söyledim şimdi en başında istediğin gibi seni yalnız bırakıyorum." Arkasını dönüp gidecekken ikinci adımda durdu.

"Ha bu arada sen istediğin için seni yalnız bırakıyorum ama eğer bir gün yalnız kalmaya devam etmek istemezsen sadece yanıma gel. Ben anlarım. Anlarım ve artık yalnız kalmazsın."

Hızlı adımlarla içeriye girdi ve ben kafamı gökyüzüne çevirip düşünmeye başladım.

Akşam saat 18.00 civarıydı herkes eve gelmişti. Odamda oturup kitap okuyordum. Kapının çalmasıyla dikkatim dağıldı. Yine kimdi? Ayağa kalktım ve seslendim.

"Gelebilirsiniz." Kapı açıldı ve içeriye takım elbisesiyle Vuslat girdi.
"Biz geldikte şirketten haber vermeye geldim."
"Neden?"
"Bilmem öyle gerekiyormuş gibi hissettim."
"Tamam."

Çok komik bir surat ifadesi vardı sanki buraya neden geldiğini kendi de bilmiyormuş gibiydi.
"Ha bu arada okulların başlamasına az kaldı. Okulunu ziyaret edeceğim bilgin olsun."

"Neden?"
"Soyadın değişti ya okul kaydında da değiştirmemiz lazım sorun çıkmaması için ayrıca durumunu, derslerini falan soracağım. Senin için sorun olur mu?"
"Ahter olduğumu mu düşünüyorsunuz? İstemediğinizi sanıyordum ne değişti?"
"Aniden kabullenilecek bir şey değil bu Liyuza sen de biliyorsun."

"Yine de abi rollerine ihtiyacım yok."
Eğlenir gibi sırıttı.
"Olsun ben yine de gideyim."
Umursamazca omuz silktim. Bir süre sırıtarak yüzüme baktı. Sonra kendine gelmiş olacak ki boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Hadi gel sofra hazır minik."
"Minik mi?"
Sinirli çıkan sesime kahkaha attı.

"Hadi hadi aşağı-"
Her şey çok güzel gidiyordu ta ki sırtıma 'Hadi hadi' derken pohpohlarcasına vurana kadar.

Normalde çok sert bir vuruş değildi. Normal bir insanın asla canını yakmazdı. Ama benim sırtımda onlarca kemer darbesi olduğu için canım aşırı yanmıştı. Ve hazırlıksız yakalandığım için derince ve acı dolu bir sesle inlemiştim.

"Ahhh!"
Vuslat direkt elini çekti ve endişe dolu bir sesle konuştu.
"Hay sikeyim. N'oldu Liyuza? Sert mi dokundum? Ama yok bilerek çok hafif dokundum canını acıtması imkansız!"

Hafifçe toparlandım.
"H-hayır. Sadece-"
"Bir şey var Liyuza. Arkanı dön lütfen, bakacağım."
"Hayır, hayır gerek yok. Cidden iyiyim."
Gözleri endişeli yüzümde gezindi.
"Bir şey saklıyorsun. Yapma. Bakmam lazım, özür dilerim."

Ben cevap veremeden olabildiğince nazik ve hızlı bir şekilde arkama döndürdü ve tişörtümü sırtıma kadar sıyırdı.

"Minik.."

🍂

AGAGAGA nasıldı? Alayım düşüncelerinizi ↪️

Bu sefer de kısa demeyin valla atarım kendimi aşağıya. (+2.2k)
Zamanla, ben yazmaya alıştıkça bölüm uzunluğu da artacak tabii ki 2binle sınırlı kalmayacak.

Bölümü bir anda değil zaman aralıkları ile yazıyorum o yüzden arada hatalar olduysa özür dilerim. Aynı özrü yazım yanlışları için de diliyorum.

Bu arada çocukların pişman olmaları nasıl? Ne demişler at gibi giden it gibi döner.

Bölümde en sevdiğiniz kısım neydi?↪️

Bu arada ben sebepsiz yere Çakır'ı seviyorum tam olarak moodum bir insan. Sizin en sevdiğiniz karakter kim? (Tahmin edeyim Aram.)

Vuslat daddy iyi ki dinlemedin Liz'i yoksa durum vahimdi...

Ay neyse ben kaçar. Cumartesi yeni bölümde görüşürüz.
Yıldızımızı parlatmayı unutmayın 💗

Öptüm, sevdim.

Continue Reading

You'll Also Like

3M 162K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
175K 16.1K 45
Kerem Aktürkoğlu & Kumsal Yıldız
ZEMHERİ By yudumsucan

General Fiction

120K 5.6K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
149K 6.7K 86
Kwon Taekjoo, Rusya'ya git ve 'Anastasia'yı bul. Milli İstihbarat Teşkilatı'nın yıldızı 'Kwon Taekjoo', Rusya ile Kuzey Kore (namı diğer DPRK) arasın...