socialite

By lilostsea

1.6M 79.2K 16.6K

[texting] bade: sevgilim olman karşılığında haftalık 4.000₺? tuğra: güzel şakaymış :d (❕bazı bölümler argo, k... More

0.1
0.2
0.3
0.4
0.5
0.6
0.7
0.8
0.9
1.0
1.1
1.2
1.3
1.4
1.5
1.6
1.7
1.8
1.9
2.0
2.1
2.2
2.3
2.4
2.5
2.6
2.8
2.9
3.0
3.1
3.2
3.3
3.4
3.5
3.6
3.7
3.8
3.9
4.0
4.1
4.2
4.3
4.4
4.5
4.6
4.7
4.8
4.9
5.0
5.1
5.2
5.3
5.4
5.5
5.6
5.7
5.8
5.9
6.0
6.1
6.2
6.3
6.4
6.5
6.6
6.7
6.8
6.9
7.0
7.1
7.2
7.3
7.4
7.5
7.6
7.7
7.8
7.9

2.7

23.9K 992 370
By lilostsea

9K olmuşuuzz!!🫀

meriç: Tuğra selam kanka (23.05)

meriç: gece gece rahatsız ediyorum ama

meriç: ya bu seninki çok fena sarhoş oldu

meriç: ne yapacağız bilmiyoruz amk

meriç: bu şekilde evine bıraksak Bülent abi sıçar ağzına

meriç: Bülent abiyi geçtim bi de yarın sabah niye eve götürdünüz beni diye Bade'nin lafından geçilmez

meriç: senin ev yakın diye hatırlıyorum

meriç: bu gece Bade sende kalsa sıkıntı olur mu?

tuğra çevrimiçi

yazıyor...

tuğra: haydaa

tuğra: siz de sarhoş olacak kadar içirdiniz mi kıza amk?

meriç: yav ne bilelim biz 2 dk aşağı indik

meriç: bi geldik 3 tane shot atmış aq

meriç: kızların hepsi de sarhoş

meriç: hangi biriyle uğraşacağımızı şaştık Yaman'la

meriç: murat piçi de ben Bade'yi kendi evime götürürüm bugün bende kalır diyor

meriç: dedim sevgilisi varken sen ne ayak aq

tuğra: murat kim amk

tuğra: ona ne oluyor

tuğra: konum atıyorum getir buraya

meriç: tamam kardeşim eyvallah

meriç: ben Bülent abiyi arar bir şeyler uydururum artık

meriç: sen de al şu sevgilini başımızdan kurtar bizi şu dertten aq

meriç: sarhoşken hiç çekilmiyor

tuğra: tamam uzatma

meriç: sevgilisine laf da söyletmezmiş :d

tuğra: konum

tuğra: bekliyorum

meriç: okayy

"Ya bırak diyorum! İnmek istemiyorum ben. Arabada kalacağım."

Ağlamaklı gibi çıkan sesimle Meriç sinirle bir küfür mırıldandığında ben de istemsizce yine ağlamaya başladım. Kendimi kaybetmiştim bir kere. Şu saatten sonra kendimi durdurmam imkansızdı.

"Hay amına koyayım! Yine niye ağlıyorsun Bade ya? Bak sevgilinin yanına getirdim seni. Hadi inat etme, in şu arabadan."

"S-sevgilim mi?"

"Evet, sevgilin."

"Tamam, ineyim ben o zaman."

"Ha şöyle be kızım."

"Sus! Benim sevgilim çok yakışıklı bir kere. Sırf o yüzden seni dinleyeceğim."

"Aynen."

Burnumu çekip dışarıya adım attığımda o esnada ilerideki apartman kapısının açıldığını fark etmiş, çok geçmeden görüş açıma Tuğra girmişti.

Onu görmemle gözyaşlarım bu sefer daha hızlı akmaya başlarken "N-niye bu kadar y-yakışıklı ki ya?" dedim. Meriç ise beni umursamamıştı.

"Sonunda be oğlum!"

Yanımıza gelen Tuğra beni Meriç'in kollarından kurtarıp kendisine yasladı ve "Niye ağlıyor?" diye sordu. Meriç de çok geçmeden cevabını vermişti.

"Sarhoşken böyle bu. Ota boka ağlıyor."

Söyledikleri iyice sinirimi bozarken hızla "Ota b-boka ağlamıyorum ben bir kere!" diye isyan ettim. Ardından ekledim. "Ben bu rimeli waterproof diye almıştım. Elime bulaşmış ama bu, baksanıza şuna!"

"Derdini sikeyim..."

Meriç sinirle homurdanıp Tuğra'yla üstünkörü vedalaştıktan sonra arabaya atlayıp yanımızdan uzaklaştı. Ben de sokak lambasının altında Tuğra ile öylece kalakalmıştım.

Hissettiğim duygu patlamasıyla iç çeke çeke ağlamaya devam ederken yüzümü onun göğsüne yasladım. Üzerindeki incecik tişörtünden kalp atışlarını gayet net bir şekilde duyuyordum. Bu da istemsizce daha fazla ağlamama neden oluyordu.

"Ne yapacağım ben seninle böyle be kızım?"

Kendi kendisine konuştuğunu duysam da hiçbir şey söylemedim. O da çok geçmeden bir kolunu dizlerimin altından geçirmiş, diğer kolunu da sıkı sıkı sırtıma sararak beni kucağına almıştı.

"D-durduramıyorum a-ağlamamı."

"Olmaz bir şey, ağla."

Gözyaşlarımın arasından ona bakarken sinirle "Bu nasıl tavsiye ya?!" diye çıkıştım. Şu an onun beni yatıştırması gerekiyordu. O ise aksine ağlamamı söylüyordu.

"Ağlama desem ağlamayacaksın sanki."

Ona laf yetiştireceğim derken yavaş yavaş dinen gözyaşlarım aklıma gelen detayla yine hız kazanırken "Makyajım da bozuldu işte!" diye apartmanda çağırdım. O esnada Tuğra da kaldıkları evin kapısını tek eliyle açmakla meşguldü. Neyse ki beni düşürmeden kapıyı açmayı başarmıştı.

Çok geçmeden eve giriş yaparak merdivenleri çıkmaya başladığında ben de kollarımı düşme endişesiyle boynuna doladım ve meraklı gözlerle etrafı inceledim. Kaldığı ev anladığım kadarıyla iki katlıydı.

"Neden bu kadar içersin ki? Yanında arkadaşların olmasa ne bok yiyecektin çok merak ediyorum."

"Canım istedi, içtim! Buna da karışmayacaksın herhalde?"

"Seni her an bu şekilde babanın karşısına çıkarabilirim. Sabrımı sınama bence."

Söyledikleriyle kafamı göğsünden kaldırıp yüzüne çevirdim bakışlarımı. Her an tekrardan hıçkıra hıçkıra ağlayacakmış gibi ona bakarken o da kafasını aşağıya eğip "Sakın ağlama," diye uyarmıştı beni.

"Elimde sanki!"

"Eğer uslu bir kız olur ve ağlamazsan..."

Cümlesini yarım bıraktığında bu sefer de merakla aralandı dudaklarım. "Ağlamazsam?"

"Şirinleri görebilirsin."

Tuğra'nın gülme sesi kulaklarıma ulaştığında sinirle omzuna yumruğumu geçirdim. O ise vuruşumdan hiç etkilenmeden "Seni ayıltmamız gerek şirine," demişti.

"Ben şirine değilim!"

"Doğru, sen süslü şirinsin."

Bu sefer de beni benzettiği şeye gözyaşı dökmeye başladım. Bir yandan da "D-değilim işte..." diye itiraz etmekle uğraşıyordum.

"Sen sarhoş falan olma amına koyayım. Buna da zırlanmaz ya."

Ellerimle gözyaşlarımı silip kendimi durdurmaya çalışırken o anda nerede olduğumuzu bile yeni idrak ediyordum. Tuğra beni üst kattaki ufak mutfağa getirmişti. Tahminimce asıl mutfak alt kattaydı.

"Sana kahve hazırlayacağım. Ayılıp kendine gelmen lazım. Sonra da evine mi gideceksen nereye gideceksen oraya bırakacağım seni."

Bu gece eve gitme gibi bir niyetim yoktu. Lakin bunu ona belli etme gereği duymadım. Nasıl olsa o da anlardı burada kalacağımı.

Başka bir şey söyleme gereği duymadan beni mutfaktaki tezgaha oturttuğunda "Kımıldama bir yere," dedi ve hemen üst raftan bir bardak aldı. Ardından da çaprazımda bulunan kahve makinesine kapsül yerleştirerek makineyi çalıştırdı.

İkimiz de sessizce kahvenin olmasını beklerken o sırada akmakta olan gözyaşlarım da dinmiş, kendisini iç çekişlere bırakmıştı. Sadece merak dolu bakışlarla etrafı inceliyor, bir yandan da oturmamdan dolayı yukarı sıyrılan elbisemin açıkta bıraktığı bacaklarımı ileri geri sallıyordum.

Makineden gelen sesler kahvenin hazır olduğunu belli ettiğinde "Tuğra," diye mırıldandım. Üzerime garip bir ağırlık çökmüştü. Sanırım kahve içmezsem yavaştan sızmaya başlayacaktım.

"Ne oldu?"

"Şey... Ben sade kahve içemiyorum. Sizde soya sütü var mı?"

Bana dik dik bakıp gözlerini devirdi. Ben de böylelikle olmadığını anlamıştım. El mahkum soya sütsüz içecektim artık.

Tuğra elindeki kahveyi bana uzatıp içmem için bakışlarını bana yönelttiğinde kahvenin soğuması için üflemeye başladım.

O ısrarla beni izlerken ben de inadına içmiyor, az önce ağlamamdan dolayı hâlâ daha gözlerimde kalan yaşlarla bulanık bakışlarımı etrafta gezdiriyordum. Bir nevi içmek istemediğimden dolayı kendime zaman yaratıyordum. Lakin nafile bir çaba olduğunu onun konuşmasıyla anlamıştım.

"İç artık şunu. Kendine gelmen lazım."

Elimdeki zift gibi kahveye iğrenirmiş gibi bir bakış attım. Anlaşılan Tuğra ben içene kadar ısrarından vazgeçmeyecekti. Ben de bunun bilinciyle kahve bardağını zorlukla dudaklarımın arasına götürdüm. Ardından birkaç yudum aldım.

Tuğra sanki devamını içmeme ihtimalimden korkarmış gibi başımda dikilmeye devam ederken ellerini de iki yanımdan tezgaha yaslamış, bir eliyle kahve bardağının altından tutarak tekrardan kahveden bir yudum almama neden olmuştu.

Yaklaşık olarak kahvenin yarısını bana zorla içirttiğinde "Yeter artık! İçmek istemiyorum," diye sızlandım. O ise beni dinlemeden "O kahve bitecek," demişti.

Ona inat değil miydi? Ben de içmeyecektim işte.

Aklıma gelen şeyle kahveyi dudaklarıma götürdüm ve içecekmiş gibi yaparak yavaşça aşağıya doğru döktüm. Ilımış kahvenin odağı elbisemin gözler önüne serdiği göğüslerim olurken üzerimdeki beyaz elbiseyi de kısa süre içersinde mahvetmesi kaçınılmaz olmuştu.

Tuğra sinirlendiği her hâlinden belli olan bir tavırla hâlâ daha gözlerimin içine bakmaya devam ediyordu. Bense onu umursamadan "Ups!" diye yapmacık bir tavırla konuştum. "Üzerime döküldü."

Her ne kadar sesini çıkarmıyor olsa da çenesini sıktığı görüş açıma daha net bir şekilde giren çene kaslarından belli oluyordu. Kızdırmıştık beyefendiyi.

"Ne yapsak ki? Artık giyemem ben bu elbiseyi..."

Üstten bir şekilde bana bakarken kafasını aşağıya, kahve dökülen kısma çevirdi. Ben de o sırada onun boşluğundan yararlanarak elimdeki kahveyi yavaşça onun da tişörtüne döktüm. Bu sefer ise bilerek gözüne soka soka yapmıştım bunu.

"Görüyor musun? Senin üzerine de döküldü. Çıkaralım en iyisi."

Elimdeki kahve bardağını yanımdaki tezgaha bıraktıktan sonra uzanıp onun tişörtünün eteklerinden tuttum ve yukarıya doğru çekiştirdim. Lakin Tuğra bacaklarımın yanında tezgaha dayadığı ellerini çekmediği için bunu başaramamıştım.

Dudaklarımı büzüp "Kirli kirli gez o zaman. Hem baksana, göğsüm kahve yüzünden yapış yapış oldu," diye mırıldandım.

Elbisenin fazlasıyla açık bıraktığı dekoltemden Tuğra kahveyi döktüğüm kısma bakarken elimi bilerek göğsüme götürüp tenimde duraksayan kahve damlalarının üzerinde gezdirdim parmaklarımı.

Bir süre öylece parmaklarımı gezdirdikten sonra elimi geri çektim. Parmağıma bulaşan kahve damlalarını emmek için parmaklarımı dudaklarımın arasına kıstırdım ve onun gözlerinin içine bakarak iki parmağımı emdim.

Tuğra hâlâ daha ifadesini bozmazken bu tepkisizliğinden sıkıldığım için onu kışkırtma oyunuma son vermeye karar verdim. Böyle tepkisiz tepkisiz beni izleyince hiç de tadı çıkmıyordu.

En sonunda dudaklarımın arasından ayrılan parmaklarım kucağımda yerini aldığında Tuğra'nın hareketlenmesiyle geri çekileceğini anlayıp gözlerimi devirmiştim. Ancak o sırada hiç beklemediğim bir şey oldu ve Tuğra tezgahtan ayırdığı sağ elini göğüs oluğumda, az önde kahve döktüğüm yerde duraksattı.

Baş parmağıyla göğsümdeki kalan son kahve damlalarını temizlerken vücudum benden bağımsız gerilmiş, göğüslerimin mümkünmüş gibi daha da belirginleşmesene neden olmuştu.

Ben kafamı eğip onun parmağının baskısını izlerken çok geçmeden geri çekildi. Ben daha ne olduğunu anlayamadan sol eliyle boğazımdan kavradığı gibi az önce göğsümü temizleyen baş parmağını dudaklarımın arasına itti. Bu hareketiyle şaşırsam da hemencecik kendimi toparlamam zor olmamıştı.

Daha fazla onu bekletmeden harekete geçtim ve dilimi baş parmağının üzerinde boydan boya gezdirdikten sonra yavaş yavaş emdim. O esnada hissettiğim çok hafif kahve tadı kendisini belli ederken ihtiyaçla yutkundum.

Artık geri çekilmem gerekmesine rağmen bu durumu umursamadan parmağına dişlerimi sürttüm ve gözlerimizi birleştirerek dudaklarımın arasındaki parmağını emmeye devam ettim.

Gözlerinin tonunun gitgide koyulaşması aklında canlanan görüntüleri bana bariz bir şekilde açıklarken bense göz temasımızı kesmeden işime devam ediyordum.

"Sikerler böyle işi!"

Dudaklarımın arasındaki parmağını çekip benim konuşmama dahi izin vermeden dudaklarıma kapandığında beklemediğim hareketi karşısında zevkle inledim.

Dudaklarının hızına uyum sağlayıp kollarımı onun omuzlarına yerleştirdiğimde Tuğra da kalçalarımdan tuttuğu gibi benim tezgahla olan bağımı kesmiş, bir yere doğru adımlamaya başlamıştı.

Açılan kapı sesi kafamın içinde yankılanıyordu ama öpüşmenin etkisiyle umursadığım bile yoktu. Tek gayem dudaklarımı ihtirasla öpen dudaklara karşılık vermekti âdeta.

Saniyeler içersinde sırtımın buluştuğu yumuşak zemin beni odasına getirdiğini gösteriyordu. O da üzerimde yerini alıp dudaklarımdan ayrılmıştı.

Dudaklarının baskısı yavaş yavaş çeneme, oradan da boynuma ulaştığında elleri de rahat durmuyor ve bacaklarımı ellerinin arasında sıkıp bırakıyor, ara ara da okşuyordu. Bense kendimi tamamen ona bırakmış bir şekilde ensesindeki ellerimle kafasını mümkünmüş gibi daha çok boynuma bastırıyordum.

Boynumdaki deriyi dişleri arasında çekiştirdiğini hissettiğimde zorlukla gözlerimi aralayıp "Tuğra!" diye kısık sesle çığırdım. Canımı yakmıştı.

O da sanki canımın yandığını anlamış gibi az önce dişlerinin arasına aldığı kısmı öpücüklere boğmaya başladı. Bir yandan da bacaklarımda gezinen ellerini belime çıkararak ileri geri okşuyordu.

Onun dokunuşlarıyla iyice kendimden geçerken yarın beyaz tenimde oluşacak izleri bile umursamadan daha fazlası için kıvranıyordum. Ancak bu his kısa sürmüştü. Çünkü Tuğra boynuma gömdüğü kafasını geri çekip yüz hizama getirmişti.

Bilinçsizce kapattığım gözlerimi aralayıp dudaklarımı dişledim. Ona devam etmesini söylememek için zor tutuyordum kendimi. Lakin bunu ona belli etmeye hiç niyetim yoktu.

Tuğra'nın belimdeki eli beni çıldırtacak kadar yavaş hareketlerle yukarıya ulaştı. Göğüslerimin arasını teğet geçen parmakları yüzüme gelen saçlarımı geriye attıktan sonra baş parmağıyla çenemi kavradı. Ardından gözlerimizi birleştirerek dudaklarını araladı.

"Bir daha beni bu şekilde kışkırtma, süslü şirin. Aksi takdirde bu kadar kolay kurtulamazsın elimden."

Bakışları boynuma kaydı. Böylelikle ben de 'bu kadar kolay' diyerek ima ettiği şeyin ne olduğunu anlamıştım. Yüzümde geniş bir gülümseme oluşmasına engel olamadım. Anlaşılan onu etkim altına almak sandığım kadar zor değildi.

"Kime laf anlatıyorum ki ben?"

Onun homurdana homurdana üzerimden doğrulmasıyla ben de meraklı bakışlarımı etrafta gezdirdim. Çatı katı olduğunu anladığım odasında her şey o kadar Tuğra'nın zevkini yansıtıyordu ki nedense bu duruma hiç de şaşırmamıştım. Neredeyse tüm eşyaları siyahtı.

Şu an üzerinde olduğum yatağın hemen çaprazında tavandan aşağı sallanan kum torbası ve duvarın köşesindeki birkaç spor aleti fiziğini neye borçlu olduğunu gayet net bir şekilde açıklarken üst kata ulaşan tahta merdiven basamakları içimde orada ne olduğunu öğrenme duygusu oluşturmuştu.

Bakışlarımı odasından çekip Tuğra'ya çevirdim. O sırada üzerindeki kahve döktüğüm tişörtü çıkarttığını yeni fark ediyordum.

Yatağın karşısındaki gardroba ilerleyip rastgele bir tişörtü eline aldıktan sonra üzerine geçirdi ve ayrıteyen bir de sweatshirt çıkardı. Ardından arkasını dönüp bana attığında bacaklarımın üzerine düşen sweat'i işaret ederek "Giy şunu. Hasta olup başıma iş açma bir de," diyip odadan ayrılmıştı.

Oflayıp üzerimdeki elbiseyi kollarından aşağıya sıyırdım. Bana verdiği sweat'i üzerime geçirip yattığım yataktan ayaklandım ve bacaklarımın arasından tamamen sıyırıp karşımdaki koltuğa bıraktım. Çok geçmeden üzerime geçirdiğim gri sweatshirt en az elbisem kadar bir uzunluğa sahipken bakışlarım çıplak ayaklarıma kaydı.

Ayakkabılarımı ne ara çıkardığını bilmiyordum ama bu şekilde uyuyamayacağım da bir gerçekti. Asla çıplak ayakla yatamazdım. O yüzden Tuğra'nın dolabına ilerleyerek kısa çaplı bir kurcalamanın ardından bulduğum beyaz nike çoraplarını elime aldım.

Yatağa yerleşip uzun çorapları ayağıma geçirdikten sonra artık uyumaya hazırdım. Onun ne tek kişilik olacak kadar dar ne de çift kişilik olacak kadar geniş yatağında rahatça uyuma pozisyonumu aldığımda bacaklarımı kendime çekip siyah nevresimle kaplı battaniyesini üzerime çektim. O esnada kapının açılma sesini duymuştum ama oralı olmadım.

"Hiç yabancılık çekme, kendi yatağınmış gibi yayıl amına koyayım."

Tuğra'nın söylendiğini işittiğimde istemsizce güldüm. Ardından "Ne kadar da misafirperver bir sevgilim var ama," dedim gülmeye devam ederken.

"Öyleyimdir."

"Bilmez miyim?"

"Sus da uyu artık. Belki o zaman çenen durur."

"Sen uyumayacak mısın?"

"İşim var benim. Uykum gelirse koltukta uyurum, merak etme."

"Yanıma da gelebilirsin ama sen bilirsin."

"Uyu artık Bade."

"Of iyi ya! Uyuyorum."

bölüm hakkında düşünceleri alayım???

bayadır sakin duruyorlardı dayanamadım yine yaptım bir şeyler🤡

bu arada bade'nin bu bölümdeki elbisesi;

bunu da tuğriş'in odası olarak hayal edebilirsiniz;

aklımdakine en uygun resim bu şekildeydi, fotoğrafın gözükmeyen kısmında yatak ve gardrop olduğunu falan hayal edin artık swşdöwşdöwş

Continue Reading

You'll Also Like

HATEM By mayleydim

Teen Fiction

2.1M 114K 38
*yaş farkı mevcuttur. *asker-köy kurgusudur. *+18 sahneler bulunacaktır ona göre okumanız önerilir. İnci & Hatem Bir iki saniye sonra şah damarımın y...
25.2M 898K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
5.7M 189K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...
1.1M 37.8K 46
Bardağı geri tezgaha koyduğum esnada ensemde hissettiğim nefes ile çığlık atmak için ağzımı açtım. Ne yapacağımı önceden biliyor gibi eliyle ağzımı k...