𝘾𝙝𝙚𝙚𝙧𝙨 » 𝘴𝘶𝘱𝘦𝘳𝘩𝘦...

By scripturienttt

17.8K 1K 421

Buzlu bir kadeh gibi, More

minus
Peter Parker
Sam Wilson
Bucky Barnes × Sam Wilson
Bucky Barnes × Wanda Maximoff
Thor Odinson × Natasha Romanoff
Tony Stark × Pepper Potts
Bucky Barnes × Natasha Romanoff
Bucky Barnes × Natasha Romanoff - A man she doesn't remember Part I
Loki Laufeyson
Bucky Barnes × Natasha Romanoff - A man she doesn't remember Part II
Peter Parker × Avenger!Okuyucu - Battlefield
Steve Rogers × Okuyucu - Neighbor Part I
Profesör!Tony Stark × Öğrenci!Okuyucu - Professor
Chris Hemsworth × Okuyucu
Thor Odinson & Wanda Maximofff × Okuyucu - Sweet Dreams
Thor Odinson × Okuyucu - Just Friends Part I
Peter Parker × Michelle
Tony Stark × Okuyucu
Bucky Barnes × Okuyucu
Sam Wilson & Bucky Barnes
Loki Laufeyson × Okuyucu - A different version of Toy Story
Doctor Strange × Avenger!Okuyucu - Superhero Drama Part I
Doctor Strange × Kaotik!Okuyucu - "Let's start from the beginning."
Steve Rogers × Okuyucu - Neighbor Part II
Doctor Strange × Avenger!Okuyucu - Superhero Drama Part II
Werewolf!Hela Odinsdottir × Okuyucu - Irony
🔥 Steve Rogers × Okuyucu - Neighbor Part III
Loki Laufeyson × Okuyucu - Damon Part I
🔥 Vampir!Stephen Strange × Avenger!Okuyucu - Weak Point Part I
🔥 Vampir!Stephen Strange × Avenger!Okuyucu - Weak Point Part II
CEO!Tony Stark × Okuyucu - Merchant of Death Part I
Bruce Wayne × Clark Kent × Okuyucu - New Year Murder
Thor Odisnon × Okuyucu - Just Friends Part II
Bucky Barnes × Okuyucu - Roomies Part I
🔥Adam Driver × Oyuncu!Okuyucu - Revenge Part I
CEO!Tony Stark × Okuyucu - Merchant of Death Part II

🔥 Dark!Steve Rogers × Eski!Kış Askeri!Okuyucu - Mission Report Part I

107 9 24
By scripturienttt

Özet: Erkek arkadaşın Steve, maruz kaldığı HYDRA zehri yüzünden tuhaf davranmaya başlar.
Uyarı: Dark!Steve, smut, angst, küfür (şimdiden özür dilerim arkadaşlar)
Kelime Sayısı: 2403
İstek üzerine mi?: Hayır.

Not: Daha planlarım var ehe 🤡




Steve, birkaç ajanla birlikte eski HYDRA yerleşkelerinin birine uzun bir göreve gitmişti ve yokluğu kelimenin tam anlamıyla acı vericiydi. O gidene kadar varlığına bu kadar alıştığını hiç fark etmemiştin. Uyurken onu özlüyor, dokunuşunu arzuluyordun. Ve bugün, Steve' in görevden geldiği gündü.

Nihayet baş başaydınız. O, mutfağınızda bir şeyler hazırlarken arkasından yanaştın ve sarılıp sırtına kuş tüyü hafifliğinde öpücükler bırakmaya, parmak uçlarını karın kaslarında gezdirmeye başladın. Sadece iki haftalığına gitmiş olsa bile sana aylar gibi gelmişti.

"Bugün olmaz, Rachel."

Rachel mı? Tam adını kullandığında bir sorun olduğunu anlayacak kadar Steve'i iyi tanıyordun. Ve bugün olmaz mı? On dört gündür birbirinizi görmüyordunuz. "Beni özlemedin mi?" Vücudunu Steve' in sert, kaslı sırtına yasladın.

Yaptığı işi çoktan bırakmıştı. İtiraz etmeyişi seni daha fazla cesaretlendirdi ve parmaklarını gri eşofmanının lastiğinde gezdirip bir elini yavaşça boxerının içine kaydırdın.

"Rachel..."

Tam ismini kullanmıştı. Tekrar.

Bu neden seni daha fazlasını yapmak için cesaretlendiriyordu? "Durmamı istiyor musun?" Elini sertleşmeye başlayan uzunluğunda ileri geri hareket ettirdin. "Seni özledim, bebeğim."

Tezgahı iki eliyle sertçe kavrayıp boğukça inleyerek başını öne eğdi. Daha önce sana böylesine karşı koyduğu hiç olmamıştı. Kendini kötü hissederek geri çekildin. Belki de gerçekten istemiyordu. Konu, yorgun olmanın ötesinde bir şey olmalıydı. "Özür dil..."

"Neden durdun?" Sana dönerken gözleri çakmak çakmaktı. Şimdi de durduğun için mi kızıyordu? Üzerine yürüdü ve seni masayla arasında sıkıştırdı.

"Sandım ki..."

"Benimle oyun oynama, Rachel." Bir anda seni belinden döndürüp yüz üstü masaya yatırdığında dudaklarından küçük bir çığlık kaçtı. Kulağına eğildi ve, "Sana nasıl karşı koyabilirim?" diye fısıldadı, neredeyse hırlarcasına. Vücudundaki tüyler diken diken oldu.

Uzun, soğuk parmakları şortunun kenarlarından içeri sızdı ve külodunla birlikte yavaşça indirmeye başladı. Daha önce bir hareketiyle bu kadar heyecanlandığın olmamıştı. İlişkinizin başında öyleydi, ama sonra aranızdaki iletişim öngörülür olmaya ve biraz sıradanlaşmaya başlamıştı. Fakat bugün Steve' in davranışlarını kestirmek neredeyse imkansızdı.

Parmakları girişinde gezinmeye başladığında, ıslaklığın karşısında homurtuyla karışık bir inleme verip seni ensenden masaya yapıştırdı. "Şimdiden mi?" Bu sert ve beklemedik hareketleri seni daha fazla heyecanlandırıyordu. Elini sadece bir saniyeliğine üstünden çekip popona bir şaplak attı. Çığlığın hoşuna gitmiş olacaktı ki aynısını tekrarladı. "Azgın orospu," bir şaplak daha. Ve Aman tanrım... neler diyordu? Steve' e ne olmuştu? Düşünmeden edememiştin. "Böyle sikilmek hoşuna mı gidiyor?" Popona sert bir şaplak daha yediğinde düşüncelerin dört bir yana dağıldı.

Ve senden neredeyse çığlık çığlığa bir evet alana kadar poponu tokatlamaya devam etmişti. Onun parmaklarından birini arka deliğinin etrafında hissettiğinde elin şaşkınlıkla, onu durdurmak için o tarafa doğru gitti. Steve daha önce bunu ne teklif etmiş ne de bundan bahsetmişti. "Bebeğim, hayır," seni heyecanlandırmadığını söylesen yalan olurdu fakat buna henüz hazır olup olmadığını bilmiyordun.

İçine girmese de üstünde çizdiği dairesel masajlarla tehdit edici varlığını sürdürmeye devam ediyordu. "Bir gün bu götü sikmem için bana yalvaracaksın, Rachel." Sözleriyle seni boşaltabilirdi. Bu adama ne olmuştu böyle? Kendini daha önce tatmadığın bu dokunuşun etkisine bırakarak sessizce ve utanç içinde inlemeye devam ettin. "Bütün deliklerin benim." Arka girişinin üzerine tükürdü ve baş parmağıyla etrafına yaydı. Sen istemediğin sürece sana hiçbir şey yapmazdı ama bu konudaki beklenmedik arzusu içinde bir şeyleri kıpır kıpır etmişti.

Vücudunu döndürdü ve seni hızlı bir hareketle omzuna atıp yatak odanıza yürümeye başladı. Başının büyük bir belada olduğunu hissediyordun.

Saniyeler sonra, sırtın pek de nazik olmayan bir hareketle çarşafla buluştu. "Sana durmanı söylemiştim." Gözlerini, yarım tişörtünün içinden belli olan memelerinde ve çıplak bacaklarında büyük bir şehvetle gezdirdi.

"Durmanı istemiyorum." Dizlerini, ona teklif eder gibi iki yana doğru açtığında yüzündeki değişimin seni ilk defa korkuttuğunu söyleyebilirdin. Daha önce bakmadığı gibi, seni ilk defa görür gibi bakıyordu.

Ve o gece, seni kaç kere olduğunu sayamadığın kadar, tekrar ve tekrar boşalttı. Sana hayatının en iyi seksini yaşatmakla kalmamış, ertesi sabah da seni bir türlü bırakmak bilmemişti. Bu adama neler olduğunu bilmiyordun.

"Steve, işe gitmemiz gerekiyor." dedin, onu banyo kapısında seni beklerken görünce. Bornozunu açmasına fırsat vermemek için sıkıca tutuyordun. Cilt bakımını yapmak için aynaya yöneldiğinde Steve seni takip etti. Ona uyarıcı bir bakış attın.

"Tamam, tamam, bir şey yapmayacağım." Kollarını karnına dolayıp boynuna ıslak bir öpücük bıraktı. Etkilenmemeye çalışsan da onun odunsu, misk kokusunu aldığın anda vücudun ona doğru çekiliyor, tenin karıncalanmaya başlıyordu.

Odaklan, Rachel.

Bornozunu nazikçe sıyırıp omzunu açığa çıkardı ve açıkta kalan tenine öpücükler kondurmaya başladı. "Steve..." Her ne kadar günlük rutinine uymaya çalışsan da Steve' in ısrarcı elleri üzerindeyken, yüzüne nemlendirici sürmeye bile odaklanamıyordun.

"Beni çıldırtıyorsun." dedi karnındaki ellerini sıkılaştırıp seni iyice kendine bastırırken. Boynundaki öpücükleri, sert ısırıklara dönüşmeye başlamıştı.

"Geç kalamayız." Ondan uzaklaşmayı denediğinde bir eliyle seni gövdesi arasında sıkıştırıp diğerini bornozundan içeri kaydırarak bir memeni avuçladı. "Steve!"

Karnındaki elini boynuna çıkardı ve seni çıplak göğsüne yasladı. Göğsün hızla inip kalkıyor, bir sonraki hareketini merak etmekten kendini alamıyordun. Ama bunun için vaktiniz yoktu! "Steve, yarım saate çıkmamız gerekiyor." Ve sen daha hazırlanmamıştın bile.

Boynundaki parmaklarını sıkılaştırıp memeni tokatladı.  "Direnme bebeğim." Sesindeki karanlık ton iç gıdıklayıcıydı. Tamamen farklı bir insan olmuştu sanki. Bir yandan seni okşamaya devam ederken bir yandan kalçasını seninkine bastırıyordu. Şortunun altındaki sertliği hissetmemek mümkün değildi.

Ah, lanet olsun.

***

Tesise tam olarak iki saat geç kalmıştınız. Ama iyi haber, kimse bunu umursuyor gibi görünmüyordu.

"Bucky' nin yanına uğrayacağım. Seninle akşam görüşürüz, bebeğim." Elini bıraktı ve sana uzun, tutkulu bir öpücük verdikten sonra yanından ayrıldı. Arkasından şaşkın gözlerle bakakaldın. Steve topluluk içinde sevgi gösterilerinden hoşlanmazdı. Asla.

Wanda da seninle aynı düşünüyor olacaktı ki yanına gelip hafifçe omuz attı. "Biraz ayrı kalmak size iyi gelmiş, ha?"

Ona sırıtarak baktın. "Tahmin bile edemezsin."


Günün geri kalanı dosyalarla, belge taramakla ve Furry ile telefonda geçmişti. Fakat aklın hala dün gecedeydi... Steve' de... Seni tutuşunu, yönlendirişini, daha önce ondan duymadığın sözleri hatırladıkça kızardın. Bütün işlerini bırakıp seni tekrar öyle becermesi için yanına gitmeyi düşünüyordun. Ciddi ciddi.

"Steve' de bir sorun mu var?"

Yanına gelen Bucky' ye sorarcasına baktın.

"Çok huysuz. Siz çocuklar en son ne zaman seviştiniz?"

Huysuzluğunun sevişmenizle alakası olamazdı. Çünkü tahmin edersiniz ki... "Sorun ne?"

"Sürekli bir şeyler karıştırıyor, oradan oraya yürüyor, doğru düzgün konuşmuyor bile. Tek istediği 16 Aralık 1991 görev raporum."

"Görev raporunla ne yapacak ki?"

Bilmiyorum dercesine omuz silkti.

16 Aralık 1991. Tarih çok tanıdıktı. Hatırlamak için hafızanı zorladın. O zamanlar dünya daha farklıydı. O dönemin gündemini gözlerinin önüne getirmeye çalıştın. Bucy' ye kıyasla, sen geçmişini ve yaptıklarını çok net hatırlıyordun. Sen kimsesizler yurdundan, Bucky de Amerikan ordusundan kaçırılmıştı. Kış Askeri serumları ilk defa sizinle başarılı olmuştu. O günden beri birbirinizin arkasını kolluyor, birlikte savaşıyordunuz. İntikamcılar sizi bulduğunda Bucky hafızasında büyük bir boşlukla hayatına devam etse de sen büyük bir pişmanlıkla hepsini hatırlıyordun.

"Hey, Thinker Bel, yardımın gerekiyor." Tony önüne bir defter açarak düşüncelerinin arasına girdi. Şifreli bir kod gösteriyordu. "Burada ne yazıyor?"

Gözlerini sadece bir saniyeliğine kağıdın üstünde dolaştırdın. Artık unutulmuş diller arasında olan Burwell dilinde, Sislerin içerisinden, yazıyordu.

"Tek başına çözemiyor musun, Stark?" diye takıldı Bucky.

"Eski bir lisanda yazılmış. Öğrenmek saatlerimi alır."

Aslında aylarını alırdı.

İkisinin didişmesini dinlerken kendi kendine güldün. Aralarında değişik bir kimya vardı ve atışmaktan zevk alıyorlardı. Bunun ne kadar böyle süreceğini bilmiyordun, özellikle Tony' nin ailesini öldürenin Bucky olduğu düşünülürse...

Tony bunun hakkında en ufak bir fikre sahip olmasa da sen bu acı gerçeği dün gibi hatırlıyordun.

Ağır botlarının sesini duyduğunda Bucky' nin döndüğünü anlamıştın. Onu görmek için odandan çıktığında çoktan senin kapının önündeydi.

"Nereye kayboldun?"

"Halletmem gereken bir iş vardı." Ses tonu kan donduracak ölçüde soğuk ve mesafeliydi.

Bucky Barnes o gece Starkları öldürmüştü.

Tek istediği 16 Aralık 1991 görev raporum. Sözler zihninde tekrar dalgalandı ve aradaki bağlantıyı kurduğunda vücudundaki tüyler diken diken oldu.

Steve' in öğrenmeye çalıştığı şey buydu. Ama neden? 16 Aralık 1991' de ne olduğunu nasıl merak etmeye başlamıştı? Tarihi nereden biliyordu? Bu olayı bilen yalnızca sen ve eski HYDRA çalışanları vardı fakat onlar da öldürülmüştü. Gittiği görevde bir şey mi bulmuştu? Doğrusu, HYDRA üssüne gitmişti ve tamamen farklı bir insan olarak dönmüştü.

Tony ve Bucky' yi kafa karışıklığıyla arkanda bırakıp Steve' i aramaya koyuldun. Hoş, ona ne söyleyeceğini bile bilmiyordun.

Onu Banner' ın laboratuvarında buldun. "Hey!"

Sana dönerken ifadesiz ve tamamen yaptığı şeye odaklanmıştı. Sabahki yakınlığınız düşünülürse bu epey tuhafı. En azından gülümseyebilirdi.

"Ne yapıyorsunuz?"

"Banner' dan bir şeyin izini sürmesini istiyordum."

"Neyin?"

Sana söylemekte tereddütlü göründü ama sonra, "Gittiğim yerde tehlike bir yerin varlığından söz eden dosyalar buldum." Banner' a döndü. "O koordinatların birinin eline geçmesinden endişeleniyorum. Bulup yok etmeliyiz."

"Koordinatları bilen bir tek Rachel olduğu için endişelenmemize gerek yok."

Hangi koordinatlar?

Steve' in vücudundaki gerilimi hissettin. Ona baktığında çoktan sana bakıyordu. Gözlerindeki bir şey... tedirginlik vericiydi. "Hmm, pekala," dedi düşünceli bir sesle.

Bir anda Tony' nin hologram görüntüsü odanın içine damladı. Doğrudan Bruce Banner' a bakıyordu. "Hey, Yeşil Sürtük, odama gel. Yeni bir dil öğrenmemiz gerekiyor."

Banner burun kemiğini sıktı ve sonra pes edercesine omuzlarını düşürüp ayaklarını sürüyerek odayı terk etti.

Steve' in sana bakışlarından hoşlanmamıştın. "Eski Kış Askerlerinin yaşadığını biliyor muydun?"

Steve bu saçmalığı neden bilmek istiyordu, Tanrı Aşkına?

Kapıya ilerlerken hareketlerinde bir şey kafa karıştırıcı derecede yanlış görünüyordu. Burnundan bir gülüş verdi. "Bunca zaman aradığım sen miydin?" Kapıyı kapatıp kilidi zahmetsizce parmakları arasında parçaladığını gördüğünde elin silahına davrandı.

"Yerinde olsam bunu yapmazdım, Asker." diye uyardı seni.

Güzel, senin kim olduğunu hatırlıyordu ama Steve Rogers' ın kendinde olmadığını biliyordun; gizli HYDRA üssünden döndüğünden beri onda bir tuhaflık sezmiştin ama ne olduğunu anlayamamıştın ve işte şimdi, üzerinize kapı kilitleyip kişiliğine uymayan şeyler yapıyordu.

"Steve, ne yapıyorsun?" diye sordun sakince. Seni korkutabilmek için bundan fazlası gerekecekti.

"Bana o koordinatları vereceksin."

"Neden bu kadar çok istiyorsun?"

"Yarım kalan bir işim var."

HYDRA' nın kış askeri kampında yarın kalan ne işi olabilirdi? Düşün, Rachel. Orada sadece dondurulmuş vaziyette bekleyen eski kış askerleri vardı.

Korkunç bir düşünce, sersemlemiş zihninde yüzeye çıktı. Uyuyan canavarı uyandırmak niyetindeydi. Bütün kış askerlerini...

Steve, cevap vermeyeceğini anladığında iç geçirip, "Her zaman bu kadar inatçı olmak zorunda mısın?" diye sordu.

"Dün gece öyle söylemiyordun?"

Burnundan güldü. "Senden cevapları yine öyle alacaksam..."

"Neden bir denemiyorsun?" Ona meydan okuyan bir adım attın. Doğrusu, dün geceyi aklına getirdiğinde karnının altındaki kaslar istemsizce kasılıp seni utandırmıştı.

Steve' in yüzüne pişkin bir sırıtış yayıldı. Onun da aynı şeyi düşündüğüne yemin edebilirdin. "Rachel, bu işin sonunda benden kaçmak için yer arayacaksın."

Cevap vermedin.

"Şimdi, bana koordinatları ver." Biraz daha yaklaştı.

"Neden istiyorsun?"

"Bunu sana söyleyemem."

"Tehdit mi ediliyorsun?"

Alayla güldü. "Bu işte benimle olursan birlikte çok güzel işler çıkarabiliriz, bebeğim. Bizim için güzel planlarım var."

"Steve, sen neyden bahsediyorsun?" Sinirlenmeye başlamıştın. "Yıllarca HYDRA' nın kökünü kurutmak için savaştık şimdi onların tarafında olmaya mı karar verdin? Bu tavırların, konuştuğun şeyler... ne saçmalıyorsun?!"

Gözlerinde sıcak bir ifade görür gibi olmuştun ama saniyeler içinde yok olup gitmişti. "Sana zarar vermek istemiyorum, Rach." Ah, şimdi de sana her zamanki gibi mi sesleniyordu? "Bana şu lanet olası koordinatları ver!"

Sana zarar vermek istemiyorum. O hala senin erkek arkadaşın Steve' di ama birileri beyniyle oynamıştı. Sanki iyi tarafını baskılayıp kötü tarafını ortaya çıkarmışlardı. "Bunu sana kim yaptı?"

"Kötü bir şeymiş gibi söyledin."

"Seni rahatsız etmiyor mu?"

"Dün gece öyle söylemiyordun?"

Şimdi gülme sırası sendeydi.

Yaklaşmaya devam ediyordu.

"Durmazsan seni durdurmak zorunda kalacağım, Steve."

"Beni durdurmakta ne kadar başarısız olduğunu biliyoruz, bebeğim."

Silahını onun bacağını doğrulttun ve düşünmeden ateşledin. Çıkan kurşunu kalkanıyla hızlı bir hareketle bir köşeye savurup üstüne atladı. Birlikte yere yuvarlandınız. Üstüne çıkmayı başarsan da Steve bir yumrukla devrilecek adam değildi.

"Rachel, işleri zorlaştırıyorsun!"

"Buna sevindim, Kaptan."

Saniyeler sonra tekmeler havada uçuşuyordu. Bütün yetkinliklerini erkek arkadaşının üzerinde uyguluyor, ondan üç adım sonrasını düşünmeye çalışıp hareketlerine engel oluyordun. Korkunç bir andı.

Bacağına basarak yükseldin ve omuzlarına oturdun. Başta bu şekilde onu boğmak mantıklı gelse de seni kolundan ve bacağından yakalayıp sırtından çektiği gibi masaya yatırmasıyla berbat bir fikir olduğunu anlamıştın. Hızlı bir hareketle bacaklarının arasına yerleşmiş, ellerini iki yanına sabitlemişti. Bazen ne kadar güçlü olduğunu unutabiliyordun. "Sana zarar vermek istemiyorum!" dedi nefes nefese.

"Bu bilgiyle buradan çıkamazsın Steve! Sana koordinatların yerini söylemeyeceğim!"

Steve başını eğerek iç geçirdi. "Rachel, Rachel, Rachel..." Senden bilgi almanın imkansız olduğunu bilecek kadar seni iyi tanıyordu. "Seninle ne yapacağım ben?" Ses tonundaki sakinlik endişe uyandırıcıydı.

"Sana yardım edebilirim."

"Ne için yardım edeceksin?" Bir anda sinirlenerek gözlerinden alevler saçmaya başlamıştı. "Dünya çöküyor ve Fury' nin tek yaptığı yalan söylemek."

"HYDRA için çalışarak dünyayı kurtaramazsın."

"Senden altı taneye daha ihtiyacım var sadece."

"Ben sana yetmiyor muyum?" diye aptal bir espri yapmaktan kendini alamamıştın.

Steve' in de gülmesini beklemiyordun. Gözlerini, onun büyük bedeni altındaki bedeninde gezdirdi ve ahh, şu anda onunla daha farklı bir konuşma yapıyor olmayı dilerdin.

Odaklan, Rachel.

Steve bir şey duymuş olacaktı ki, başını dışarıdaki seslere çevirdiği sırada dikkat dağınıklığından faydalanıp ona sert bir kafa attın. İnleyerek geri çekilirken ellerindeki tutuşu zayıflamıştı. Sersemlemiş yüzüne bir kafa daha atarak senden tamamen uzaklaşmasını sağladın ve göğsüne sert bir tekme attın.

Geriye doğru düştü ama çok geçmeden ayaklanmıştı. "Seni hafife almışım," dedi burnundaki kanı silerken.

Ona, Öyle mi? dercesine kaşlarını kaldırdın. "Belki de kim olduğumu sana daha sık hatırlatmalıyım."

"Aileni tekrar görmek istemiyor musun?"

Ne saçmalıyordu bu adam be? "Onlar benim ailem değil. İntikamcılar benim ailem."

Steve güldü. "Nasıl tanıştığımızı hatırlıyor musun?"

"Evet."

"Görüldüğün yerde vurulma emrin vardı. Buradaki ailen, Clint, Natasha, seni öldürmek için görevlendirilmişti." dedi. "Seni bağışlamayı seçen bendim." Sözleri kalbini dondurmuştu. "Bana borçlusun, Rachel."

İntikamcılar seni bulduğunda gerçekten boktan bir haldeydin; Kış Askeri hayatından kendi isteğinle uzaklaşmış, toparlayabildiğin kadarıyla yeni bir hayata başlamıştın. Bu senin gerçek benliğin miydi yoksa beyninle mi oynamışlardı farkı anlayamıyordum. Fakat seni buldukları gün, görevlerinin öldürmek olduğunu hiç düşünmemiştin. "Beni öldürseydiniz darılmazdım."

"Damarlarında HYDRA kanı akmaya devam ettikçe kimse sana güvenmeyecek."

Ona bakmayı sürdürdün. Bu gerçek düşünceleri miydi? Herkes böyle mi düşünüyordu?

Hayır, aklınla oynamaya çalışıyor olmalıydı.

Gözlerin, az önceki düşüşünden kaynaklı, hala yerde olan kalkanına kaydı. Fakat ne yazık ki Steve gözlerindeki bakışı görmüş, ne yapmak istediğini anlamıştı. İleri atıldın ve büyük bir mucize eseri, ondan önce davranarak kalkanını yerden kaptığın gibi kafasına çarptın. Sersemleyerek yere düştü. Bu fırsattan yararlanıp onu kolların arasında sıkıştırarak nefesini kesmeye başladın. Bu hareketi bir gün erkek arkadaşın Steve Rogers' a yapacağını tahmin bile etmezdin.

Sonunda hareket etmeyi keserek kollarına yığıldı.

Nihayet bu savaşın bittiğine emin olamayarak, biraz daha aynı pozisyonda beklemeye devam ettin. Evet, gerçekten de bilincini yitirmiş, kollarının arasında yatıyordu. Az önce hayatınızdaki en büyük kavgayı vermiş olsanız da onu nazikçe üstünden uzaklaştırıp doğruldun ve gözlerini baygın bedeninin üstünde gezdirdin. Şimdi ne yapacaktın?

O esnada, büyük demirden kapı gürültüyle yere düştü. Arkasında Bucky, Sam ve Tony korku dolu gözlerle Steve' in baygın bedenine ve senin kanlar içinde kalan yüzüne bakıyorlardı. Artık eski erkek arkadaşına dönüşen Steve Rogers' ın yanından geçip kapıya yürüdün.

"İyi bir yere kapatılması gerek. Zihniyle oynanmış." dedin tesisten çıkıp gitmeden önce. Kaptan Amerika' ya ne olduğunu araştırman ve onun beynini geri kazanman gerekiyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

414K 41.9K 61
Taehyung iki yıllık ilişkisini ayakta tutmaya o kadar odaklanmıştı ki yanı başındaki gerçek aşkını fark edememişti bile. |omegaverse| |omegatae&alfak...
118K 20.4K 16
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
61.8K 3.1K 42
Komşunuz Barış Alper Yılmaz olursa ne mi olur?
51.6K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...