Köstekli Saatin Sırrı

By Naneliseker4

5.9K 2.2K 1.5K

Zaman yolculuğu bu güne kadar hep insanların ilgisini çekmiştir ancak zamanda yolculuk yapmak söz konusu dahi... More

Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On Birinci Bölüm
On İkinci Bölüm
On Üçüncü Bölüm
On Dördüncü Bölüm
On Beşinci bölüm
On Altıncı Bölüm
On Yedinci Bölüm
On Sekizinci Bölüm
On Dokuzuncu Bölüm
Yirminci Bölüm
Yirmi Birinci Bölüm
Yirmi İkinci Bölüm
Yirmi Üçüncü Bölüm
Yirmi Dördüncü Bölüm
Yirmi Beşinci Bölüm
Yirmi Altıncı Bölüm
Yirmi Yedinci Bölüm.
Yirmi Sekizinci Bölüm
Yirmi Dokuzuncu Bölüm
Otuz Birinci Bölüm
Otuz İkinci Bölüm
Otuz Üçüncü Bölüm
Otuz Dördüncü Bölüm
Otuz Beşinci Bölüm
Otuz Altıncı Bölüm
Otuz Yedinci Bölüm
Otuz Sekizinci Bölüm
Otuz Dokuzuncu Bölüm
FİNAL
Özel Bölüm
Çiçek Rüzgarı
Çiçek Rüzgarı 2
Çiçek Rüzgarı 3
Kayıp Parçalar

Otuzuncu Bölüm

78 49 42
By Naneliseker4

OLCAY

"Yani şüphelerim doğru öyle değil mi?"

"Öyle."

"Ah! Galiba cidden yani... Of ya!"

Haklıydım ve şuan haklı olmaktan nefret ediyordum. Çakır gerçekten de Atlantis prensesine vurulmuştu. Kuzgun ile biraz konuştuktan sonra obaya döndüm. Kararımı kahvaltıda söyleyecektim. Ondan önce Mahşerin üç atlısını bulmalıydım. Çadırlarına girdiğimde üçü de uyuyordu.

"Koğuş! Kalk! Kalk, kalk, kalk!! Mahşerin üç atlısı!"

Her zaman bunu yapmak istemisimdir. Çok zevkli değil mi? Komutansınız ve sesinizle askerler neye uğradığını şaşırıyor. Benim karşımdakiler de neye uğradığını şaşırmıştı. Karşımda kırmızı gözlü pençeli üç vampir duruyordu. Ani bir refleksle bana saldıran Shade'nin kalbine hançerimi sapladım dermişim daha o kadar iyi değilim.

"Sen deli misin?"

"En iyi insanların hepsi delidir."

"Ne biçim bir insansın sen?"

"En azından insanım Shade."

"Bak sen kaşınıyorsun!"

"Yoo bitlenmedim."

"İşin gücün yok mu senin Olcay?"

Louis'i bile kızdırmayı başarmıştın ya aferin sana Olcay.

"Haklısın az kalsın neden geldiğimi unutuyordum. Hadi kıyafetlerinizi değiştirin sizi bir yere götüreceğim."

"Sabah. Farkındasın değil mi?"

"İşte bu yüzden sizi dışarı çıkarıyorum ya. Millet şüpheli olduğunuzu düşünüyor. Zaten şüphelisiniz orası ayrı."

"Sabah dışarı çıkamayız biz."

"Ben onu hallettim."

Karşınızda  'Muhteşem Völjay' var sonuçta.

Aslında biricik vampirlerimizi rahatsız etmemin nedeni onlarla antreman yapmaktı. Böylece çalışmalarımın ilerleyip ilerlemediğini, yeterince gelişip gelişmediğimi anlayabilecektim ayrıca onların da bir zayıf noktasını bulmaya çalışacaktım. Kitaplarda ve filmlerde
sarmısak, haç, ateş gibi şeylerden hoşlanmıyorlardı.

Haçı nereden bulacaksın daha milat olmadı Hz.  İsa doğmadı.

Haç aramıyotum zaten. Hem bu zayıflıklar bana saçma geliyor daha farklı bir şeye ihtiyacım var. Bütün vampirler üzerinde etkili bir şeye. Hepsini kontrol altında alabilecek bir şeye ihtiyacım vardı. Bir ses ya da bir koku belki de önemsedikleri biri...

"Ne dikiliyorsun? Nereye götüreceksin bizi?"

"Bak. Normal konuşursan kimse seni kınamaz Shade. Eğer böyle yapmaya devam edersen o çok sevgili prensesinizi Tenebris kalesine gönde-"

Daha lafımı bitirmeden boğazıma yapışmıştı. Nefes alamıyordum. Zaten akciğerlerim sağlam değildi normal zamanda da nefes darlığı çekiyordum. Konuşamıyordum sadece gözlerimden yaşlar akıyordu. Diğer ikisi de onu durdurmuyordu. Cidden böyle mi ölecektim?

"Bırak onu!"

Karaca? İstemsizce güldüm. Hatırlatırım sende beni öldürmeye çalışmıştın. Vücudumun gitgide ısındığını hissettim. Yine oluyordu alevler vücudumu sarıyordu. Karşımdakiler ise korkuyla geriye doğru bir kaç adım atmıştı.

"Nesin sen?"

"Sıradan bir insan."

"Hiç sanmıyorum!"

"Ne sandığını umursamıyorum. Şimdi düşün önüme sefil yaratıklar!"

Yine yapmıştım. Sakladığım ikinci yüzüm tekrar ortaya çıkmıştı. Muhtemelen artık Karaca da benden iğreniyordu. Gözlerimi yere sabitleyip yürümeye başladım. Alevler dönmüyordu çünkü hâlâ sinirliydim. Ne hakla beni öldürmeye çalışmıştı? Düşüncelerimden sıyrılmama elime değen bir şey sebep oldu.

"Delirdin mi?! Yanacaksın bırak!"

"Sakin ol. Derin nefes al."

"Bak yanıyorsun lütfen bırak!"

"Gözlerime bak. Derin nefes al, ver."

Çocuk elin yanıyor bıraksana! Sakin ol nefes al ver. Evet onu incitmemelisin.

İyi de... Neden? O daha önce seni öldürmeye çalışmadı mı? Boğazına kılıç dayamadı mı? Neden ona zarar vermeyesin?

Çünkü benim arkadaşım. Bir arkadaşımı daha kaybedemem.

Rara'ya olanlar senin şuçun değildi.

Benim suçumdu.

O hataydı.

Hayır sevinmiştim. Gidemez sanmıştım.

Seninde kolun kırılmıştı.

Rara'nın nakil aldıracağını öğrendiğimde çok sinirlenmiştim kavga ederken ayağım takılıp merdivenlerden düşmüş peşimde Rüzgar'ı da sürüklemiştim. Benim kolum onın ise bacağı kırılmıştı. İşte böyle ayrılmıştım en yakın arkadaşımdan. Son kez o zaman görmüştüm yüzünü.

"Şimdi daha iyisin öyle değil mi?"

Alevler sönmüştü. Nefes alıp vermek sakinleşmeme neden olmuştu.

"Bunu sakın bir daha yapma. Sana bir şey olabilirdi."

"Alevler yakmıyordu. Sıcak bile değillerdi."

Nasıl yani? Shade yanmıştı ama. Yoksa bu alevler insanlara zarar vermiyor muydu? Eğer öyleyse bu muhteşem bir şey ve çok işime yarayabilir.

"Geldik. Şimdi gelelim sizi buraya getirme nedenime. Bugünden sonra Tenebris bize resmen savaş açacak. Bu yüzden ben ne kadar geliştiğimi görmek istiyorum aynı zamanda siz kan emenlere karşı kullanabileceğim bir zayıf nokta bulmaya çalışacağım."

"Kan emenler?!"

Eyvah pot kırdım! Ben seni unuttum Karaca.

"Daha sonra açıklayacağım."

Yaklaşık bir saatlik çalışmalarım sonuç vermedi. Hiç bir zayıflıklarını farkedemedim ama kılıç kullanmada kendimi geliştirmiştim.

"Beklediğimden daha iyisin."

"Sen de beklediğimden daha kötüsün Shade. Louis, Gray artık geri dönelim."

Çadırıma girip kıyafetlerimi değiştirdim. Simsiyah giyinmiştim. Gözlerime Yaldız'ın verdiği sürmeden çektim. Gözlerim küçük olduğu için sürme sürünce kara delik gibi görünüyorlardı. Saçlarımın yarısını kulak hizasında topladım perçemlerim önüme düşmüştü.
Tamam olduğuma karar verip çadırdan çıktım. Ulu bilgenin verdiği kurt dişi küpelerime dokunup derin bir nefes aldım. Artık kaçınılmaz son yaklaşıyordu.

Börü Han'ın çadırına girdiğimde bütün gözler benim üzerimdeydi. Herkes kararımı bekliyordu. Uzun uzun çadırdakileri süzdüm. Sonra bakışlarım prenseste durdu. Birar endişeliydi. Muhtemelen onu geri göndereceğimi düşünüyordu. O kadar zalim biri miyim?

Evet.

"Kararın nedir Olcay?"

Tüm dikkat üzerimdeydi. Gözlüklerimin

" Prensesi... Geri vermeye karar verdim hânım. "

Bu sefer herkesin yüzünü tekrar inceledim. Xavier ne yapmaya çalıştığımı anlamak ister gibi yüzüme bakıyor,Çakır hayal kırıklığını gizlemiyordu.  Çoğu kişi rahatlamıştı. Bu kadar aptal olduklarına inanamıyordum.

"Dememi bekliyor gibi duruyorsunuz ama benim prensesi geri vermeye niyetim yok. Düşmanımızın kim olduğunu unuttunuz galiba. Amaçları insanları yok etmekken neden bir kız için savaştan vazgeçsinler? Sizlere soruyorum çok değerli oba beyleri ve ileri gelenler, Tenebris neden prensesi istiyor?... Bilimiyorsunuz. Ben de bilmiyorum işte bu yüzden onu geri vermektense öldürmeyi tercih ederim. Bir casus olabilir belki de bu yüzden Tenebris onu istiyor. Belki de Tenebris'i yok etmenin anahtarı prensestir bu yüzden onu geri almaya çalışıyorlardır. Belki de aklımıza hayalimize gelmeyecek bir sebebi vardır. Sizce bu belirsizlikle onu geri vermek doğru karar mı? Hem geri versek bile adım kadar eminim ki savaş olacak. Benim adım Olcay. Buraya hayal bile edemeyeceğiniz kadar uzak biryerden geldim. Siz bu savaşta hayatınızı riske atacaksanız ben de atacağım. Siz bir kere ölecekseniz ben bin kere öleceğim. Verdiğim kararın binlerce insanın hayatıyla ilgili olduğunu düşünüp gözüme uyku girmeyecek. Eğer benim yerimde onlar olsaydı ne seçim yaparlardı diyeceğim ama ne olursa olsun prensesi geri vermeyeceğim. Böyle bir işe kalkanlar için de kılıcım keskindir bilesiniz. "

Çadırda fısıldanmalar oluşurken Börü Han tebessüm etmişti. Ne karar vereceğimi başından beri biliyor gibi bir hâli vardı. Belki de son kararı bu yüzden bana bırakmıştı. Prensesi kolundan tutup çadırdan çıkardım. Mahşerin üç atlısı onlara söylediğim yerde bekliyorlardı. Şuan için prensesi gizli sığınağımda saklamalıydım. Çılgın insanların az önce söylediklerimden sonra ne yapacakları belli olmazdı. Onları bıraktıktan sonra kediciğime uzaktan gözetlemesini söyledim. Hâlâ güvenmiyordum. Çadırıma girdiğim sırada bir kol omzuma atıldı. Ani bir reflekse kolu döndürünce acı bir çığlık duyuldu.

"Benim. Ben. Bırak artık kırılacak kolum."

"Çakır? Ne arıyorsun burada? Prensesinin yanına gitsene çok korkmuştur."

Söylediklerimle kulakları kızardı.

"S-sen ne zaman farkettin?"

"Bugün."

"Bir şey demeyecek misin?"

"Bu savaştan bir canlı çıkalım sizi ben evlendireceğim."

Kahkahamla rahatladı. Kızgın olduğumu düşünüyor olmalıydı.

"A bu arada bunu da geri vermem gerek sanırım."

Bana verdiği tarağı ona geri verdim. Sonuçta bir taraktı ama araları bozulsun istemiyordum.

Çakır bana Ozan'ı hatırlatıyordu. Sevgilisiyle defalarca kavga etmişti. Sevgilisi en sonunda ben mi arkadaşların mı dediğinde kızdan ayrılmıştı. Sonradan öğrendikki kız sadece gösteriş için Ozan ile sevgili olmuş. Ozan okulumuzun bir numaralı tiyatro oyuncusu ve erkek basketbol takımının gözde oyuncusuydu. Böyle samimi olmuştuk  zaten, basketbol antremanında.

Şimdi Çakır da onun gibi olsun istemiyordum. Elenor'a karşı şüphelerim olsada arkadaşım onu seviyordu ve onu destekleyecektim.

"Pişt Çakır. Börü Han'a söylememi ister misin?"

Continue Reading

You'll Also Like

974K 47.6K 70
0545 *** ** **: Hanımefendi şemsiyeniz bende kalmış Siz: Pardon tanıyamadım? 0545 *** ** **: Kader Ortağın 0545 *** ** **: Ruh Eşin 0545 *** ** **: v...
ZAMAN SARNICI By A.SENA

Science Fiction

17.6K 1.3K 21
21.yy'da İstanbul Emniyetinde görev yapan komiser Gonca Kandemir, bir sabah gelen bir cinayet ihbarıyla Yerebatan Sarnıcı'na gider. Gün boyu davayla...
136K 6.5K 16
Felaketlerle başlayan bir gece kaç Bedel ödettirdi? 🕯️
4.7K 3.2K 37
(İLK KİTABIMDIR. BU YÜZDEN BAZI HATALARI OLABİLİR.) Kendisi hakkında pek bir şey bilmesede hayatından memnundu, Piyale. Belki de bir şeyleri bilmeme...