On Altıncı Bölüm

109 45 35
                                    

"Gülümseyin çekiyorum."

Kahkahaların, neşeli seslerin okul bahçesini doldurduğu bu günde her sınıf hatıra fotoğrafı çektiriyordu. Böyle bir günde bile yüzü gülmeyen iki kişi vardı. Biri; her yere koşturmaktan, milletin fotoğrafını çekmekten yorulmuş okul başkanı Can'dı. Diğeri ise Olcay.

Olcay okulun, yıl sonunda mezunlar için hazırladığı veda eğlencesinden sorumluydu. Defalarca prova yapmalarına rağmen istediği gibi değildi. Hiçbir şey içine sinmiyordu ve sebebini bulamadığı bu sıkıntı veda eğlencesinden bir hafta önce ortaya çıkmıştı. Bir prova sırasında değerlendirme yapıyorken kalbine aniden bir sızı girdi. Önce göz yaşları kendiliğinden akmaya başlamış sonra nefesi kesilmişti. Midesine giren kırampların ardından hayatında ilk defa bayılmıştı. Aşırı stresi ve kaygıyı vücudu daha fazla kaldıramamıştı.

"Şimdi daha iyi misin, nasıl hissediyorsun Olcay?"

"Gayet iyiyim Can Abi."

"Neden bu halde olduğunu biliyor musun'Bayan burnunun dikine gitmeyi çok seven'?

" Nedenmiş 'Bay her şeye karışan başkan'? "

"Aşırı stresten ve düzensiz beslendiğinden dolayı bu haldesin. En son ne zaman doğru düzgün yemek yedin?"

"Sabah bir şeyler atıştırmıştım."

"Bu sabah konferans salonundan hiç çıkmamışsın Olcay.Kim bilir o sabah hangi sabah? "

"Unutmuşum Cancığım unutmuşum. Ne yapacağım bilmiyorum. Her şey istediğim gibi gitsin isyorum. Bir sorun çıkmaması için çabalıyorum ama içimden bir ses beni hiçbir zaman rahat bırakmıyor. Ya bir şeyler ters giderse ya her şey mahvolursa ya bütün emeklerin boşa çıkarsa ne yapacaksın diyor. Sen de biliyorsun sahneden dekora, şiirden tiyatroya, şarkıdan konuşmacılara kadar herkes çok çalışıyor. Geçen senekilerin mezuniyetleri iptal oldu bari bu güzel olsun istiyorum."

"Bana bak Olcay seneye aynılarını bende istiyorum yoksa püsküllü bela olurum düşmem yakandan."

"Seneye biz de sınav öğrencisi olacağız. Sizede diğerleri yapar artık. Tabi bizim yaptığımız kadar muhteşem olmaz ama."

"Orası öyle. Sevgili"Basket Kraliçesi"nden de daha azı beklenemez zaten. Bu arada sizin maç ne oldu?"

"Kaybettik abi ya. Hem de bir atış daha yapsaydık yeniyorduk."

"Nasip değilmiş demekki. Neyse ikincilikte iyi. Gerçi tarih sadece birincileri hatırlar ama yapacak bir şey yok."

"Bu neydi şimdi? Teselli mi etmeye çalıştın yoksa sinir mi anlamadım."

"Bu arada sizinkilerin göz yaşları bir nehir olmak üzere."

"Niye ağlıyorlar ki?"

"Allah'ım nolur Oli'me bir şey olmasın. Oli çabuk uyan sakın öleyim deme."

Can sesini incelterek Şevval'in taklidini yapmış bu da Olcay'ın kahkahalara boğulmasına sebep olmuştu. Aynı mahallenin çocuklarıydılar. Abi kardeşten farkları yoktu. Anneleri ve babaları da arkadaş olunca beraber büyümüşlerdi.

"Ha şöyle gül biraz kızım ya. Dışarıdan görenler buzdan heykellere benzediğini söylüyorlar. Kıvırcık da gelmek istedi ama Akif Hoca izin vermedi. O zamandan beri defalarca aradı. Kulaklarım kanadı resmen... Olcay... Birazda ciddi konuşalım. Bunu abin olarak söylemiyorum sadece bir büyüğünün tavsiyesi olarak düşün. Hayatta her zaman her şey istediğin gibi gitmeyebilir bazen akışına bırakmak gerekir. Sen planlar kurarsın ama evdeki hesap çarşıya uymaz. Unutma tamam mı? Her şey olacağına varır. Bırak nasıl gidiyorsa öyle olsun. Başkalarını mutlu etmek için kendi mutluluğundan vazgeçme gün gelir pişman olursun.
" Dün tarih oldu yarın ise bir bilmece bugün sana verilen bir hediyedir kıymetini bilmek gerekir."
diye bir söz duymadın mı?Hem ne demişler plansızlık en iyi plandır. "

Köstekli Saatin Sırrı Where stories live. Discover now