Yakut Pençe / Opal'ın Yansıma...

By hakimeninkalemi

10K 1K 79.5K

Dudakları dudaklarıma çarparken sırtımı duvara yaslamaya devam ettim. "Opal," dedi tüm sakinliğiyle. Lensleri... More

Tanıtım
1- Tabula Rasa
Karakter Klavuzu
2- Gerçekler Nadiren Saftır
3- Acı Bir Labirenttir
4- Gerçeği Aramak
5 - Tutkuya Rağmen
6- Kırık Heykeller Müzesi
7- Alev Almış Kelebekler
Prangalara Sarılmış Hiçlik / Hazar
Karakter Kılavuzu 2
8- Ölü Kentin Düşüşü
9-Mucizenin Öpücüğü
Tatlılar Ve Zehirler / Hazar
10- Ölümün Atan Kalbi br.
11- Ölümün Atan Kalbi ii
12 - Kıvılcımlar
Wish in the Ashes / Hazar
13 - Yangınlar Cehennemi
Ateş Çemberi/ Hazar
14 - Keder Çiçeği
15- Camdan Kanatlar
Deha Kül // Karanlık Güneş
Bir Kadeh Günah / Hazar
16- Pandoranın Altın Kutusu
İnsan Olma Sanatı // Deha
17- Güneş Ve Ayın Dansı
Deha // Küllere Çevirmek
18- Benliğimin Katili
19- Dağılan İnciler
20-Kırmızının İntikamı
21 - Aşk ve Cehennem
22- İhtimaller ve Düşüşler
23- İhanet Çarkı
Özel Bölüm - Değersiz Değer
24- Batışlar Ve Çıkışlar
Annenizle Nasıl Tanıştım? /Özel Bölüm
25- Temel Hissizlik Yasası
Yarım Elma /Özel Bölüm
26- Gölgelerin Ardından
27- Kelebeğin Doğuşu
28- Kurumuş Güller
Özel Bölüm/ Beyaz Meleğin Öpücüğü
29- Kurt Avı
30 - Ve Sonsuza Dek Mutlu Yaşadılar
31 - Meleğin Son Döngüsü
32- Son Yaz
Özel Bölüm / Aşk Haritası
33- Acı Tat
34- Alice Uyuşturucu Almak İstiyor
35- Ölüm Hemen Ardında
36- Aşk, Bela, Kan
37- Şerefe!
38 - Lazarus'un Yükselişi
38- Bulantı
39- Hayat Bir İllüzyon Değil Mi?
Özel Bölüm /Pezevenk Değer'in Günlüğü
40 - Günah Kadar Kırmızı
41 - Uğursuz Böcek
42 - Seçenekler ve Sırlar
43- Çiçekleri Koparılmış Persephone
44- Korni Revnosti
45- Aldatıcı Öpücük
46- Yuva
47- Bir Rüya Bir Ağıt
48- Kan
49- Rüyalar
50- Çeyrek Öpücük
51 - Bazen Bırakmak Gerekir
52- O Kişi
53 - Derinlere İniş
54- Ruhsuz Ninni
55- Özlem
56 - Bıçak Sırtı
57- Kırık Kalp
58 - Kül Çukuru
59- Hatırla
60- Sarmal
61- Çiçek
62- Başlangıçlar, Devamlar ve Bitişler
63- Normal Çiftler Gibi
64 - Tehlikeli Sular
65- Oyun
66- Ah Matilda
67 - Kayıp Hayaller
68 - Peri Masalı
69 - Ayrılık Acıtır
70- Hesaplaşma
71-Rus Ruleti
72 - Her Şey Yolunda
73 - Yolunda Gitmeyen Şeyler
74 - Ağır Yük
75- Kaos Yumağı
76 - Yarı Ölü
77- Eksik Parça
78-Yine Yazı Bekleriz
79- Kapalı Kapılar

Özel Bölüm - Safir

33 8 747
By hakimeninkalemi

Helü, Safir tarafındaki olayların bazılarını açıklamak kaydıyla yazılmış bir bölümdür. Sinir krizi geçirtecek kadar var mıdır bilmiyorum açıkçası. Neyse keyifli okumalar, umarım seversiniz. Öptüm 😘

Safir

I. Kısım

"Alihan geri dönmüş."

Zümrüt önümde bir o yana bir bu yana gidip gelirken ellerimi birbirine kenetledim. Bu dönüşün olacağını hepimiz çok iyi biliyorduk. Hazırlıklı da sayılırdık aslında, cezasını verecektik ama aniden duyduğumda ben bile kaskatı kesilmiştim. Alihan Zümrüt'ün hayatına girmiş en kötü insanlardan biriydi. Onun tüm renklerini öldürmüş ve toprağın altına gömmüştü. Zümrüt artık eskisi gibi değildi. Olmayacaktı da. Bunda benim de parmağım vardı ve bundan nefret ediyordum.

Alihan ile tanışmıştım ve beni de kandırmıştı. Oysa ki bir yalancıyı en iyi yalancı tanırmış derlerdi. Ben tanıyamamıştım. Bu yüzden arta kalan zamanımda Alihan'ı arıyordum. Kiralık katil bile tutmayı düşünmüştüm. Çok param vardı ve işe yaramasını istiyordum.

"Sakin ol," dedim tok bir sesle. "Halledeceğiz."

Zümrüt adımlarını durdurup bana bakarken mavi gözleri dolu dolu olmuştu. Elini başına götürüp okşadığında ses etmedim. Dikişleri yokladığını anlamıştım, uzun zamandır eli başına gitmemişti. Şimdiyse kontrolünü yitirmişti. Zaten Zümrüt çok da kontrollü biri değildi. Paranoyak, histerikti. Ve bunu toparlamak zordu.

"Ben hazır değilim," dediğinde arkama yaslandım. Bu büyük koltuklarda oturmayı çok seviyordum. Aşırı rahatlardı. Sonsuza kadar durabilirdim ama yapmam gereken şeyler vardı.

"Sana bir daha zarar vermesine izin vermeyiz."

Yakut, Zümrüt'ü kendine doğru çekip sarılırken gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Yanlış anlama olmasın, Yakut'u ve Zümrüt'ü severdim. Sonuçta onlar benim kardeşimdi ama bilmiyorum. Belki de kıskanıyordum. Hiçbir zaman böyle olmamıştık ikisiyle. Doğruya doğru beni koruyup kollamışlardı. Özellikle Yakut, benim için kaç kez kavgaya karışmıştı hatırlamıyorum.

Bir kahramandı Yakut ve ben bundan hoşlanmıyordum. İlk ona koşuyorlardı, lider olan oydu. Oysa ki doğru kararlar alabilecek kadar liderliği yoktu. Sadece "bizden" büyük olduğu için lider olarak atanmıştı. Bazı zamanlarda kendi yaşımı söylemek istiyordum. Ayrıca grubun beyni bendim, sadece kası olan birinin her şeyde söz hakkı olması doğru değildi.

"Aynen öyle, asla izin vermeyiz."

Yakut, Zümrüt'ün başını öptüğünde bacak bacak üstüne attım. Çoğunluğun aksine ben onları gerçekten de kardeş olarak görüyordum. Hatta ikiz olabilecek kadar bağlılardı birbirine. Her ne kadar Zümrüt bana sen benim ikizimsin dese de ikizi olan Yakut'tu. Ancak diğer insanlar kan bağının olmadığını öğrendiğinde bocalıyordu. Yakınlıklarından bile rahatsız oluyorlardı.

"Hem bu sefer tek değiliz."

Bakışlarımı onlardan ayırıp pencereye doğru döndüm. Dışarıya baktım. Bir de o mesele vardı. Ailemin ölümünde parmakları olan kişilerin çocuklarının adına çalışıyorduk. Gerçi Nikolay Volkova'nın bir oğlu yoktu, sadece bir kızı vardı ve buradan bakınca pek de bu işlere girişecek gibi değildi. Zaten onu ciddiye kim alırdı ki? Yarım akıllı, kendini kaybetmiş biriydi.

Onu bu anda öldürmek çok kolay olurdu ama biraz daha acı çekmesini istiyordum. Yalnız başına ölmesini istiyordum. Sevilerek ölmemeliydi, bunu hak etmiyordu. Kendi pis kanında boğulmayı hak ediyordu. Bu yüzden gözlem yapmaya devam edecektim. Bu kadar yıl bekledikten sonra zor olmamalıydı beklemek.

"Bu arada bu akşam bir toplantı yapacağız, toplantının ilk konusu elbette onun nerede olduğu ve ne yapacağımız olacak, ikincisi ise en sevdiğim konu."

Para, para, para. Napolyon Yakut'u görse öz evladım diye severdi. O derece düşkündü paraya. Ya da öyle görünüyordu. Açıkçası Yakut'un beynini tam olarak anlamıyordum. Çok garipti. Kesin bir şey diyemiyordum.

"Ne kadar para kazandığımız," dediğinde gözlerimi devirdim. Genel bir devirmeydi ve içimde kalmasını istemezdim. Yakut bana yüzünü ekşiterek baktıktan sonra odadan çıktı. Zümrüt ile bir kez daha yalnız kalırken koltuktan kalktım.

"Merak etme, beyaz atlı prensin, şövalyen ve biricik zeki kardeşin varken kimse sana bir şey yapmaz."

Beyaz atlı prensi maalesef ki Hazar'dı. Bazı zamanlarda onda ne olduğunu anlamıyordum. Baştan aşağı kötülüktü Hazar. Bir sürü kişiyi öldürmüştü, katildi, küçüklükten başlamıştı üstelik buna. Alihan kadar kötüydü bana göre, sadece pezevenk ya da tecavüzcü değildi.

Zümrüt'ün daha iyi biriyle olmasını isterdim. Soren vardı mesela. Onu Norveç'e davet etmişti. Yaşı da yaşına uygundu ama Zümrüt kabul etmemişti. Yine kendinden büyük birine tutulmuştu, buradan uzaklaşmak için bir şansı vardı. Tertemiz bir başlangıç yapabilirdi. Ne zaman beni bulacaklar derdine düşmezdi, hem sağlıklı biriyle ilişkisi olmuş olurdu. Çok isterse biz de giderdik. Belki Yakut da başka bir soğuk genli birine ilgi duyardı. O kızı unuturdu.

"Onu bu işe karıştırma. Bizden olmayacağını çok iyi biliyorsun."

İşte bu beni rahatlatıyordu, onlardan olmazdı. Hazar ölmek üzereydi. Yakut ve ben bunu biliyorduk ancak Zümrüt maalesef ki bilmiyordu. Hiçbir şey yapmama gerek kalmadığı için seviniyordum. Tanrı varsa şayet beni bir dertten kurtarıyordu. Üstelik o kızda yapayalnız kalacaktı. Yine de Zümrüt'ün ona ilgi duyması beni rahatsız ediyordu. Çünkü Hazar ölürse Zümrüt yıkılırdı. Aklı tamamen giderdi.

"Bence," dedim. Aklına girmek kolaydı. Her ne kadar hisleri tavan olsa da anlamıyordu. Bana güveniyordu. "Aranızdaki şey cinsel gerilim."

Bana hayretle baktığında omuzlarımı silktim. Bu konularda açık değildim aslında. "Ne var," dedim gülerek. "Doğru söylüyorum, adam seni kucağından indirmiyor, seni öpüyor ama gerisi yok. Bu da sizde gerginlik yapıyor. Buna da aşk diyorsunuz."

Benim için aşk böyleydi işte. Sevişme isteğiyle birlikte doğan gerilimdi.

"Safir bu konuyu seninle konuşmayacağım."

Zümrüt'ün üç farklı erkek arkadaşı olmuştu. Biriyle sadece bir hafta çıkmıştı, diğeriyle ise aylarca çıkmıştı. Giray'dı. Birçok kez onu mutfağımızda yarı çıplak görmüştüm. Zümrüt, Hazar'a derinden bir aşk duymuş olsaydı Giray ile olur muydu ya da Hazar? Onun da kız arkadaşı olmuştu. Sadece gerilimdi. Kabul etmeleri gerekiyordu.

"Neden? İkizin değil miyim ben senin?"

Bana doğru bir adım attığında geriye doğru adımladım. "Ayıp," dediğinde omuzlarımı silktim lakaytca.

"Tamam sustum," dediğimde yanağımı sıkıp bıraktı. İtiraf etmem gerekirse beni böyle sevmesini seviyordum. Belki de bu yüzden susmuştum uzunca bir süre.

"Aferin koyunum."

"Bir gün kestireceğim bu saçlarımı, o zaman göreceksin."

Elinin tekini beline koydu. "Kesemezsin, saçlarını seversin sen."

"Bilmem, belki sıkılırım."

Saçlarımı kestiğimde tam olarak nasıl görüneceğimden emin değildim. Kıvırcık saç beni olduğumdan daha küçük gösteriyordu. Liseli karakteri oynayabilecek kadar hem de.

"Aman diyeyim, kırpma yünlerini."

"Tamam, söz veriyorum saçlarımı kesmeyeceğim."

Zümrüt yanağımı bir kez daha sıktıktan sonra odamdan çıktı. Yatağıma attım kendimi hemen. Tavandaki küflere baktım. Ailemi kaybettikten sonra her şey değişmişti. İçimdeki o masumiyet ölmüş ve çürümüştü.

"Tek yapman gereken şey burada saklanmak, tamam mı?"

Babam bana bunu dediğinde başımı salladım. Her hafta eve farklı adamlar gelirdi ve babam her seferinde beni dışarıya yollar, saklanmamı söylerdi. Bu biraz bana garip gelse de babamın sözünden çıkmazdım genel olarak.

"Aferin benim güzel oğluma."

Babam gittiğinde biraz bekledim. Ardından kapıya adımladım. Ne konuştuklarını merak ediyordum. Kapının eşiğinde durup içeriye göz attım. Sarışın bir adam vardı. Eline aldığı bardak ile birlikte koltuğa otururken parmaklarımı duvara bastırdım. Adam bacak bacak üstüne atıp başını benim olduğum tarafa çevirdiğinde kalbimin sesini duydum. Kulaklarım uğuldarken dudaklarımı ısırdım. Eğer beni görürse babama söylerdi ve babam bana ceza verirdi. Çok istediğim filme gidemezdim.

Adam başını tekrar babama doğru döndürdü. Beni görmediği ya da görmezden geldiği için sevinirken buldum kendimi. Sinemaya gidebilecektim. Sinemadan sonra da yemek yiyip kaykay pistine götürecekti beni babam. Annem de gelecekti.

Bir çocuk daha ne isterdi?

"Duydum ki eşin hamileymiş," diyen adam ile birlikte kaşlarımı çattım. Benim bir kardeşim mi olacaktı yani?

"Kız mı erkek mi?"

Babam sessiz kalırken derin bir nefes daha aldı adam. Ardından elindeki bardağı masanın üstüne koyup mavi olduğunu gördüğüm gözlerini babamın ela gözlerine dikti. Babam adamın karşısında biraz titrerken parmaklarımı sıktım. Babamın her zaman cesur olduğunu düşünürdüm. İsmi gibi. Aslan gibi. Ancak şimdi öyle değildi. Neredeyse bayılacak gibiydi. Neden böyle davranıyordu ki?

"Kasamdan bir şeyler almışsın," dedi adam. Babam başını iki yana sallarken yutkunmuştu.

"İnkar etme," dedi. "Gördüm her şeyi. Sana bir şans verdim ben Aslan."

Babam koltuğa çökerken adam duruşunu bir an bile bozmadı. Babam hayır demişti, o çalmazdı ki, neden bu adam iftira atıyordu ona.

"Ben öyle bir şey yapmam," dedi.

"Yani ben yalan mı söylüyorum Aslan? Peki benim bundan ne çıkarım olacak?"

Babam bir an sararır gibi olduğunda başımı iki yana salladım. "Ünal Bey..."

Ünal Bey etrafına bakındı. "Ayrıca sadece bu değil Aslan. Hırsızlığını görmezden gelebilirim ama diğer yaptıklarını maruz göremem. İhanet. İhanet çok kötü bir şey. Üstelik biz sana bir şans vermişken, ailenin namını bilmemize rağmen seni yargılamazken senin böyle yapman."

Anlamıyordum. Babam ne yapmıştı? Hırsızlık, ihanet? Ama bunlar ona göre değildi ki.

"Ben merhametli bir adamım Aslan. Biliyor musun eskiden hırsızların parmakları kesilirmiş, ihanet edenlerin boğazı kesilirmiş, kalpleri sökülürmüş ve bir yere atılırmış. Onursuz öldü desinler diye."

"Ünal Bey ben..." Sustu babam.

"Sen hem bizden çaldın, hem de ihanet ettin. Bunun cezasını sana vermeli miyim Aslan, söyler misin bunu bana?"

"Hata yaptım, yapılmaması gereken şeyler yaptım, nefsimin kölesi oldum."

Adam babama acıyormuş gibi baktığında kalbim ezildi.

"Ailenin peşinden gidiyorsun Aslan. Onlar da böyleydi. Dostlarına ihanet ettiler, çaldılar. Varlıklı olmalarına rağmen asla doymadılar. Kazıdıkları bir sürü aile var. Sen de kazıdın Aslan."

Derin bir nefes aldı adam. Masanın üzerindeki bardağa uzanıp bir yudum daha aldı.

"Ailen seni Kozabeyler'den saymadılar yıllarca. Tıpkı oğlun gibi bir hayat sürdün, başkasının nüfusunda yaşadın. Sonra da öldüler. Bu sikik miraslara ve soyada sahip olabilmek için bir aileyi mahvettin Aslan. Bir hiç uğruna yaptın bunu. Damarlarından akan o kanda akyuvar ve oksijen yerine hıyanet ve açgözlülük mü var Aslan?"

"İşlerin nasıl olduğunu biliyorsun. O adam içimize giren bir haindi Ünal. Ben yapmam gerekeni yaptım. Sanki sen hiç hayatında polis öldürmemişsin gibi bunun için beni yargılama."

Babam...

"İleride bir gün oğlun soyadını alabilmek için birilerini mi öldürmeli? Yani ona verebileceğin hayat bu mu Aslan?"

Kesik bir nefes daha... Babam neden bu kadar çok korkuyordu ki bu adamdan?

"Oğlumu öldürürlerdi," dediğinde Ünal Bey tebessüm etti. "Onu korumak için yaptım ben."

"Karın yine hamile ve herkes bunu biliyor Aslan. Kız ya da erkek olmasını umursamadan karına zarar vermek isteyecek bir sürü insan tanıyorum ben. O zaman karından da ayrıl."

"Kaçacaktım."

Adam başını omzuna yatırdı. "Tek yapman gereken şey ihanet etmemekti. Umarım oğlun ileride arkadaşlarına ihanet etmez Aslan."

Ben kimseye ihanet etmezdim ki.

"Umarım oğlunun ve diğer çocuklarının damarlarındaki kanda Müge'nin kanı daha baskındır. Yoksa yolu yol değil."

Ünal denen adamın gözleri yine benim olduğum tarafa kaydı, mavi gözleri gözlerimi bulduğunda titredim, bu yüzü asla unutamazdım.

"Tek başına olmuş olsaydın eğer kelleni almaktan çekinmezdim Aslan ama tek değilsin. Bu yüzden sana merhamet gösteriyorum."

Ünal denen adam oturduğu yerden kalktığında babam hareket etmemişti. Sadece karşısına bakıyordu öylece.

***

Duyduğum seslerle birlikte gözlerimi havuzdan ayırıp omzumun gerisinden baktım. Bugünlerde evimiz çok fazla gürültüydü ve sebebini anlamıyordum. Dün o adam geldikten sonra başka birileri daha gelmişti. Evi dağıtmışlardı, daha sonra annem ve babam kavga etmişlerdi. İlk kez bu kadar yüksek sesle konuşmuşlardı.

"Yapamıyorum Aslan," demişti annem. "Senin hatalarının bedelini ödemekten çok yoruldum. Bu kaçıncı, bak oğlumuzu bile saklamak zorunda kalıyoruz. Kimse bilmiyor oğlumu, hizmetçinin çocuğu sanıyorlar. Bıktım artık."

Annem gitmek üzereydi belki de. Bu yüzden çok fazla ses olmalıydı. Odamdan çıkıp üst katın merdivenlerine doğru ilerlerken tek derdim kavgayı durdurmaktı. Annem ve babam kavga etmemeliydi.

"Karım hamile," dediğinde bir anlığına durdum. "Lütfen bırakın bizi. Ünal Bey bana merhamet -"

Merdivenlerden tamamen çıkıp aralıktan baktım. Babam yerde boylu boyunca yatıyordu ve başında bir adam vardı, o adam gibi sarışındı ancak saçları daha açıktı. Altına benziyordu.

"Ünal fikrini değiştirdi," dedi adam. Sesinde garip bir tını vardı. "Hem sana merhamet edersek diğer haşerelerden nasıl kurtuluruz?"

Islık çalıp babamın etrafında dönmeye başladığında nefesimi tuttum. Adamın yüzü görüş alanıma tamamen girerken yerdeki bedenleri gördüm. Göğüslerinde ve başlarından akan kırmızı şeylerle birlikte yutkundum.

"Evin güzelmiş bu arada, havuza da bayıldım doğrusu. Ne kadar istiyorsun?"

"Nikolay," dediğini duydum babamın. "Beni ve eşimi bağışlarsan evi sana veririm."

Adam gülmeye başladı. "Gerçekten satın alacağımı mı düşündün Aslan? Hem neden para vermeden oturmak varken satın almak isteyeyim ki?"

Belinden silah çıkardığı anda bir el ağzıma kapandı. "Kozabeyler'den hiç kimse kalmayacak Aslan. Tüm malın mülkün benim olacak, hatta şu noktaya bir halı sereceğim seni hatırlamak için."

Silahı babama doğrulttuğunda debelenmeye çalıştım ancak arkamdaki güç buna izin vermedi.

"Yemin ederim her şeyimi size veririm, Allah şahidim olsun ki, şuradan şuraya gitmek-"

Kulaklarım çınlarken babamın başı tamamen yere düştü. Parkeye bulaşan kızıllık ile birlikte donup kaldım. Adam silahını yanındaki adama verdikten sonra bir peçete çıkartıp yüzünü sildi.

"Ve Tanrı şahidin oldu şuradan şuraya gitmediğine."

Peçeteyi yere attı. Beyaz peçete babamın kanının üzerine düşerken debelenmeyi kestim. Sanki birileri kalbimi paramparça etmişti. Babam ölecek kadar ne yapmış olabilirdi ki?

"Pedro," diye bağırdı adam. Beni tutan el daha da kabalaşırken merdivenlerden aşağıya sürüklenmeye başladım. "Bu evi istiyorum."

Annem neredeydi?

Odanın içine girerken hala debeleniyordum. Beni kendine doğru çevirdiğinde adam ile göz göze geldim. Kahverengi gözleri parlıyordu.

"Dur artık, tek başınasın çocuk. Ailen yok artık. Yapabileceğin hiçbir şey yok. Sadece yaşamana bakman gerek. Yukarıdaki adamlar annene bile acımazken sana mı acıyacaklar?"

Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülürken derin bir nefes almaya çalıştım. Çok acıyordu.

"Ünal, Nikolay ve Samet ile başa çıkacak kadar güçlü değilsin, daha bir çocuksun. Kaç buradan."

Beni bırakıp arkasını döndüğünde öylece durdum.

Babamın yanında diz çöküp nefes alıp almadığına bakarken ağlamaya devam ediyordum. "Gitmen gerekiyor, başkaları da gelecek çocuk."

Sahi benim adım neydi?

Elimin tersiyle gözyaşlarımı silerken avuçlarım ateş topu gibiydi. "Ölmüş," dedim. "Onu öldürmüşler."

Çok saçmaydı. Doğruldum. Annemi görmek istiyordum. O yaşıyor olmalıydı, anneler ölmezdi ki. Ne olursa olsun yaşarlardı.

"Annemi görmek istiyorum."

Adam bana engel olmaya çalışsa da odaya çıkan merdivenlere adım atmıştım bile. Merdivenlerden çıkıp annemlerin odasına dalarken adamların sesini duyabiliyordum.

"Beyefendi bunu öğrenmemeli."

Annem yataktaydı. Bacaklarından süzülen kanlarla çok garip duruyordu. Beyaz geceliğiyse kırmızıya boyanmıştı tamamen. Teni ise kar gibi beyazdı. Tavana bakıyordu öylece. Yerdeki kavanozu fark ettim. Kavanozun içinde bir parça et vardı.

Hiçbir şey anlamıyordum.

Adam beni odadan çıkarırken ona karşı koyamadım. Koymak istemedim.

***

Herkes toplanırken gözlerimi telefonun ekranında tutmaya devam ettim. Ancak kulaklarım onlardaydı. "Suna gelecek."

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tutarken yan gözle Yakut'a baktım. Ona karşı duyduğu cinsel gerilimi çok iyi gizliyordu. Zümrüt hiçbir şekilde anlamamıştı. Yoksa ima ederdi. Günlüklerine bakmasam bu gerilimi ben de bilmezdim.

Yakut mimiksiz bir şekilde Zümrüt'e bakarken bacak bacak üstüne attım. Bazı zamanlarda şaşırıyordum. Kendimi her zaman daha iyi bir oyuncu olarak görürdüm, yaşından küçük davranmak zorunda kalmak büyük bir emek gerektiriyordu. Ergenlik dönemime yıllar önce girmeme rağmen o sancıları bile yaşayamamıştım. Okuldaki ergence muhabbetleri çekmek ise ayrı bir sıkıntıydı. Yine de inanmışlardı.

"Ne yapabilirim ki," dedi Yakut. Maysa arkasına yaslandı, Bihter ise benim gibi ilgisizdi. Bu ikisinin neden aramızda olduğunu anlamıyordum. Maysa beceriksizdi ve Bihter şımarık kaltağın tekiydi. Hadi bir noktaya kadar Maysa'yı anlayabilirdim. Sonuçta Yakut'un arkadaşıydı. Günlükleri okumadan önce yattıklarını bile düşünmüştüm ama Bihter, bize hiçbir katkısı yoktu, dikişleri bok gibiydi, en azından Maysa güzel yemek yapıyordu.

"Kırmızı halı mı serelim hanımefendiye?"

Bihter'in sorusuyla birlikte yanağımın içini ısırdım. Zümrüt'ün, o kızın üzerine bu kadar düşmesi beni sinir ediyordu. İlk gördüğü andan itibaren onu sevmişti, o kız bu kadar boş yapmasına rağmen sevmişti. Elbette bunda Hazar'ın etkisi büyüktü. O kızla ilgili bir sürü hikaye anlatmıştı ona. Bu yüzden Suna'yı sevmişti. Bir parça görmüştü onda. Geniş açıdan bakarsam o parçanın ne olduğunu anlayabiliiyordum. İkisi de Şeytanın kızıydı.

"Daha kızı tanımıyorsun," dedi Zümrüt sakin bir sesle. "Neden triplendin ki?"

Öne doğru eğildim. Söze girmek istiyordum. "Bir şey kaybetmiş sayılmaz bence Zümrüt. Kızı bugün gördük, pek de sevimli biri değildi bence."

Kibirli kaltağın tekiydi. Babasına benziyordu. Canavar kendinden bir tane daha kopyalamıştı sanki.

"Hadi ama kızın bize güvenmemesi çok normal değil mi? Üstelik Yakut'un kurduğu cümleler çok saçmaydı."

Yakut kendi elleriyle mahvetmişti. Bu duruma seviniyordum çünkü o kız bizden uzak duracaktı. Yakut'un o gerilimi zamanla yok olacaktı. Hem kaybettiği bir şey yoktu. Tamam lise çağındayken fiziğini beğenmiştim ama şimdi bakınca midem bulanıyordu. Acaba Yakut ondan önce o kızın her şeyini gördüğümü bilse ne hissederdi? Kafayı yerdi. Gerçi Değer de görmüştü o kızın her parçasını. Yine de ondan kopamıyordu.

"Özür dileyecektim," dediğinde gözlerimi baygınlaştırdım. Yakut ne zaman fazla fazla heyecanlansa saçmalıyordu. Beyninin içindeki süzgeçten geçirmiyordu ama aynı zamanda da akıllı biriydi. Benim bile kazanamadığım okulu o kazanmıştı. Çok saçmaydı.

Suna ya da Gece her ne boksa onu ben tavlayablilirdim. Yakut gibi geri çekilmezdim de. Değer'i bile aradan çıkarabilirdim. Kendime bağımlı yapabilirdim o kızı.

"Geceleri gizlice kötü çocuk kitapları okuduğunu tahmin ediyordum ama gerçek hayata yansıtacağını hiç düşünmemiştim."

Maysa elini Yakut'un omzuna koyduğunda onlara baktım. Suna yerine Maysa'ya o çekimi hissedebilirdi. Bir zamanlar Maysa ona karşı boş değildi. Bunu bariz bir şekilde görmüştüm ama Yakut bunu fark etmemişti. Fark etse araya mesafe koyardı. Duygular konusunda biraz çekingendi.

"Tamam ya," dedi, hadi uzatmayın der gibiydi hali tavrı. Maysa gülerken Zümrüt de Maysa'ya katılmıştı. Bazı zamanlarda ortak noktada buluşabiliyorlardı ama bu çok nadirdi.

Suna, Hazar ve Iraz odaya geldiğinde başımı kaldırıp Suna'ya baktım. Ayakta durmakta zorlanıyordu. Uyuşturucu krizinden yeni çıkmış gibiydi. Sürekli olarak morfin aldığını biliyordum. Zaten eski uyuşturucu bağımlısı olduğunu düşünürsek yakın zamanda daha ağır maddelere yönelecekti. Abisinin ölümüyle de kafayı yerdi.

Teoride güzel dursa da o kızın daha çok acı çekmesini istiyordum. Kurusun istiyordum.

Maysa öne çıkıp kendini tanıttığında Suna ona bayık bayık bakmış ve kızmıştı. Kibirli kaltak olduğu buradan bile belliydi. Iraz ile birlikte aşağıya inerken Hazar kendini tekli koltuğa attı.

"Biraz gergin, hap mı versek?"

Bihter bunu söylediği anda Hazar'ın yanıcı yeşil gözleri onu bulmuştu. Çok sinirlenmişti. Superman gibi gözlerinden her an lazer çıkartabilirdi.

"Bihter..."

Maysa, Bihter'in bacağını cimciklediğinde Bihter yüzünü astı hemen.

"Pardon."

***

"Safir."

Bihter tam önümde durduğunda başımı kaldırmak zorunda kalmıştım. Benden bir şeyler isteyeceği çok belliydi. "Kim?" diye sordum. Kaşlarını kaldırdı anlamayarak. Çevremdeki herkesin bu kadar salak olması beni bezdiriyordu. "Kimden hoşlanıyorsun?"

Etrafıma bakındım bir anlığına. Hazar, Iraz, Yakut. Burada olmayanları sayarsak da Deha, Yiğit, Tunç ve Barış. Kendimi saymıyordum zira herkes beni direkt olarak gay olarak biliyordu. Kafam böyle rahattı ve kız arkadaşımı kolayca saklayabiliyordum.

"Nasıl?"

Gözlerimi devirdim. "Kimle yatmak istiyorsun?"

Aniden sormam onu şaşırtırken bacak bacak üstüne attım. Kabul etmem gerekirse hepsi de iyi tiplerdi. Ve aralarında ben bile seçim yapamazdım Bihter'in yerinde olsaydım.

Elimi çeneme koyup önce Hazar'a baktım. Yeşil gözleri Zümrüt'ün üzerinde ara sıra geziyordu. Bakışları içli içliydi. Ona bakmasından rahatsız olsam da başka şekilde ele alıyordum şu an onu. Fit bir vücudu vardı ancak son zamanlarda biraz zayıflamıştı. Bu da hastalığından kaynaklıydı. Hafif kıvırcık saçlarının arasında yer yer sarılık vardı ve kumral teninde etkileyici duruyordu. Yeşil gözlerinin diplerinde sarılıklar ve yer yer buz mavileri vardı ve bu da annesiyle babasının ortak mirası gibiydi. Hem annesine benziyor hem de Ünal İlhanlı'nın oğlu olduğunu bas bas bağırıyordu. Burnu ise babasının burnu gibi değildi, küçük bir burnu vardı ancak yer yer çatlak izleri belli oluyordu, çok derin değildi aslında, hatta yüzüne doğrudan bakılsa dahi belli olmazdı. Zümrüt fark etmişti. Ve son olarak gamzeleri ve gülümsemesi. Hazar da dikkat çeken şey tam olarak gülümsemesiydi. Derin gamzeleri ile birleştiğinde sevimli ve çekici oluyordu. Belki de Zümrüt'ün aklını başından alan şey gülümsemesiydi.

"Hazar değil," diye fısıldadı Bihter, ona baktığımda yanakları kıpkırmızı olmuştu. "Ama bir zamanlar Hazar'dı."

Deha, Hazar ve Yakut. Bu üçünden biriyle mutlaka yatmak isteyen ya da evlenmek isteyen çıkardı. En basitinden Maysa. Önce Yakut'a göz koymuştu. Onunla bir geleceği olsun istemişti ama Yakut anlamamıştı. Şeyma'nın çok güzel kızmış, ne zaman evlenirsiniz gibi laflarına biz sadece arkadaşız diyerek son vermişti. O gece Maysa, Yakut'tan ümidini kesmiş olmalıydı. Biraz daha çabalasa belki de isteğini alabilirdi. Daha sonra Hazar'ı görmüştü. Çok fazla istemişti, Yakut'a dahi yapmadığı hamleleri yapmıştı. Onu öpmüştü. Yine de işe yaramamıştı çünkü canavarın oğlu gözlerini kız kardeşime dikmişti. Maysa sevgisizlik ve reddedilmenin verdiği o şeyle Deha'ya yanaşmıştı. Ve hepimiz biliriz ki Deha çoğunlukla kadınları geri çevirmezdi. Yatağından tüm İstanbul'un geçtiğinden eminim.

"Deha mı? Onunla herkes yatmak istiyor."

Deha'nın da bambaşka bir çekiciliği vardı. Aurasına kapılmamak elde değildi. Koyu kahverengi irisleri uzaktan bakınca simsiyah duruyordu. Saçları simsiyah ve hacimliydi. Gülümsemesi de güzeldi üstelik.

Bihter derin bir nefes aldıktan sonra Yakut'un olduğu tarafa baktı. "Abin. Onu seviyorum."

Sevmek. Garip bir eylemdi doğrusu.

"Onu nasıl tavlayabilirim?"

Yakut'a baktım. Okulun altın çocuğu olmuştu bir anda. Takımdaki başarıları sayesinde olmuştu bu. Onun dışında görünüşüyle de ilgi çekiyordu. Ona o şekilde bakamadığım için bana çok klas gelmiyordu ama yine de iyiydi. Kar gibi teninin üzerindeki çillerle öne çıkıyordu aslında. Her yerinde vardı neredeyse. Sonra fiziği. Yüzücü olduğu için kasları her daim açıktı. Bu yüzden bazı kızlar onu çok beğeniyordu.

"Doğru, ben de hep büyüklere oynuyorum."

"Büyükleri herkes tercih ediyor, neden kendimi rekabete sokayım ki?"

Bir an gülmek istedim. Yakut'un da hayranları çok fazlaydı. Özellikle Dilek. Yakut'u kalabilecek kadar hırslıydı. Bence birkaç aya onunla birlikte olurdu Yakut. Suna'dan yarar yoktu zaten.

"Aynı okulda okuyorsunuz?"

Anlamadı tabii. Kaşlarını çattı. "Yakut popüler ya, okulun buzdan altın çocuğu, onunla birlikte olmak isteyen, aşık olan bir sürü kişi var. Yani farklı değilsin."

Kaşları daha da çatılırken öne doğru eğildim. O kadar yormuştu ki beni. "Ayrıca sana söylemem gereken bir şey var ama sakın bunu bildiğimi kimseye söyleme."

Kısa bir es verdim. "Yakut, Suna'ya aşık."

Kaşları gevşerken göz bebekleri alt kata inen merdivenlere kaydı. "Şansın yok," dedim. Aslında vardı ama biraz bilenmesi gerekiyordu. Arkama yaslandım yine. "Aslında," deyip durdum. Merak duygusunu harekete geçirmek istiyordum. Bana döndüğünde gülümseyecektim neredeyse. "Bizim Değer ve Suna zamanında büyük bir aşk yaşamışlar. Bence alevlenebilirler tekrardan. Birbirlerini çok seviyorlarmış ama Suna hafızasını kaybettiği için Değer'i hatırlamıyor. Ve Değer de Suna'yı öldü biliyor. Hala öyle mi bilmiyorum ama biliyorsun biz arkadaş sayılırız. Suna'nın hesabına bakarken yakaladım onu."

Yalan söylememiştim. Ona bugün Suna'nın fotoğrafını çekip atmıştım, elbette anonim olarak. Bakmıştı da.

Bihter'in dudakları aralandı. Zihninde dönen çarkların sesini duyabiliyordum. Toksik sevgi ve nefrete çoğu zaman bayılıyordum.

"Ne yani onları birbirine mi kavuşturalım?"

Tekrardan sevgili olurlarsa Değer'in pençesinden kurtulması zor olurdu Suna'nın. Hem Yakut da yoluna bakardı. Ben bunu sadece Suna'dan intikam almak için yapmıyordum, Yakut için de yapıyordum.

"Hem Jülide ile ayrılırlar, hem de Yakut sana kalır. Kazan kazan olursun."

Bihter, Jülide'yi günahı kadar sevmediği için onun kaybetmesi hoşuna giderdi ama aslında Jülide kazanmış oluyordu bu durumda.

"O kızda ne buldu ki?"

Bihter'e alttan alttan baktım. "Aşk işte," dedim. "Mesela ben de bir zamanlar kaşını jiletleyen birine aşık olmuştum. Olabiliyor yani."

Bihter saçlarını savurdu. "Yani aşk ota da konar boka da."

He canım.

Hazar'ın ayağa kalktığını gördüğümde Bihter'e cevap vermedim. Zaten fişeklemiştim onu. Yapması gereken tek şey Değer ile Suna'yı birleştirmekti. Artık nasıl yapardı bilmiyorum. Aklını biraz da o çalıştırsın, yatağa atıp üzerine bebek kilitleyebilirdi. Kesin çözümdü.

Yakut da Hazar'ı takip ettiğinde ellerimi koltuğun kenarına koyup kendimi kaldırdım. Burnuma kaos kokusu geliyordu ve ben bu kokuya aşıktım. Mis gibi kokuyordu.

İlk basamakta durdum. Yakut, Hazar'ın yüzüne vurduğunda elimi ağzıma götürüp gülüşümü saklamaya çalıştım. Gerçi gülsem bile kimse fark etmezdi beni. Kendimi hayalete çevirmiştim iyice. Zaten bir hayalettim ben. Neredeyse doğduğumdan beri.

Ailem beni korumak için kendi soyadlarını vermemişti. Olmayan hizmetçilerin soyadıyla büyümüştüm yıllarca. Sonra ölmüşlerdi. Kardeşimi kazımışlardı. O zamanlarda anlamamıştım ama şimdi anlayabiliyordum. Annem o yatakta kürtaj edilmiş, ellerine yüzlerine bulaştırmışlardı ve annem de ölmüştü. Ve ben kimsesiz kalmıştım.

Maysa yumrukla birlikte çığlık atarken bakışlarımı Suna'ya diktim. Ya da Nina Volkova mı demeliydim? Gözleri bir anlığına bana değdiğinde derin bir nefes aldım. Beni görmüş olabilir miydi? Kaşlarını kaldırdığında merdivenlerden indim hemen. Sanki olaya müdahale edecekmiş gibi görünmeye çalışırken Nina Volkova abisine ilerlemişti. Yeşil gözleri öfkeyle Yakut'un üzerinde geziyordu. Yakut gemileri kendi elleriyle yakmıştı. Hiçbir şey yapmamıştım bile. Yine de işimi garantiye almam gerekiyordu. Hiçbir şekilde yan yana gelmemelilerdi.

"Yakut, sakin ol," deyip onu geriye doğru çekmeye çalıştığımda Hazar elini çenesine götürüp ovuşturdu. Aslında ona karşılık verebilirdi. Hatta Yakut'u iki dakika içinde bayıltabilirdi ama yapmamıştı. Nina abisinin koluna girdikten sonra merdivene yöneldi. Birden durup Yakut'a baktı. Aralarındaki mesafe azdı ve arada çok garip bir gerginlik vardı.

"Abime bir daha vurursan," dediğinde Yakut mavi gözlerini onun yeşil gözlerine dikti. İçli içli bakmadığına sevinirken dudaklarımı birbirine bastırdım. Boyundan büyük laflar ediyordu. "Vurduğun o eli bir daha kullanamaz hale getiririm kötü çocuk. Malum işi bile yapamazsın."

Hazar, kız kardeşine öylece bakarken Yakut kollarını göğsünde birleştirdi. Çok rahat, çok profesyoneldi.

"Abin bunu hak etti, ayrıca ben onun patronuyum."

Nina gözlerini devirdikten sonra abisinin kolundan çıkıp merdivenlere yöneldi.

Sesini kalınlaştırıp "Abin bunu hak etti," dediğinde alt dudağını dişlerinin arasına aldı Yakut. Nina basamakta durup omzunun üzerinden Yakut'a baktı. "Ayrıca ne zamandan beri patronlar çalışanlarını döver oldu?"

"Şu andan itibaren?"

Yakut asla geri kalmazdı. İkisi de çok gergindi. Nina kıkırdadığında Hazar da merdivenlere yöneldi. Olası tartışmayı engellemeye çalışıyordu, tam bir eğlence katiliydi. Bodur tavuğun sonsuza kadar Yakut tarafından engellenmesini istiyordum.

"Biliyor musun çok küstahsın Yakup."

Bilerek yanlış söylediğini biliyordum. Yakut küstah bir şekilde gülümsese de içten içe duvarlara yumruk atıyordu. Bundan emindim.

"Biliyorum," dedi. İsmini düzeltmedi. "Sen de çok agresifsin, sen bunu biliyor musun?"

Nina başını omzuna yatırıp gülümsediğinde Yakut derin bir nefes daha aldı. Biraz sonra sana aşığım diye bağıracak gibi duruyordu. Aslında söylemesi güzel olabilirdi. Kaçardı ve sonsuza kadar yüzüne bakmazdı bizimkinin.

"Biliyorum."

Arkasını dönüp Yakut ile olan göz temasına son verdiğinde koltuğa çökecektim. Bu da neydi böyle?

***

"Hazar'ın çaldığı belgelere baktım da Alihan ile hiçbir ilgisi yok."

Zümrüt masanın üstüne dosyayı atarken Yakut kahvesini yudumlamaya devam ediyordu. "Adamın fuhuş çetesiyle hiçbir şekilde bağlantısı yok."

Yakut kupasını masanın üstüne koyduktan sonra kağıtlardan birine uzandı. Birkaç hafta önce ortaya sahte bir iddia atmıştım. Sanki sağlam bir kaynağım varmış gibi konuşmuştum. Ünal İlhanlı'nın Alihan ile bağlantısı varmış gibi konuşmuştum. Tek niyetim Hazar'ın yakalanmasıydı. Nitekim yakalanmıştı da.

"Bundan emin değiliz," dedim sadece. "Başka yerde saklıyor olabilir."

Yakut kağıtları karıştırmaya devam ederken arkama yaslandım. "Boşuna boşuna girmiş gibi hissediyorum kendimi," dedikten sonra bana göz ucuyla baktı Yakut. "Sana bu bilgiyi veren kimdi?"

Sorgulanmaktan nefret ediyordum. Biraz koyun olsanız ne olurdu yani?

"İsmini söylemedi," deyip kısa bir es verdim. "Onu takip etmemi engelleyen bir sistem kurmuş. Maalesef Bulgaristan üzerinde gözüküyor. Belki de gerçekten oradadır. Yoksa Bulgaristan'a mı gidiyoruz?"

Yakut başını iki yana salladı. Kağıtları masanın ortasına itelerken kaşları hala çatıktı.

"Kafamı karıştırıyor," dedi açıkça. "Hiçbir kanıtı olmamasına rağmen para gönderdik ve bize yanlış bilgi verdi. Onun yüzünden Hazar ölebilirdi."

"Bakmaya değerdi," dedim kendimi savunmak istercesine. "Hazar bunun farkındaydı. Alacağı riskleri biliyordu Yakut. Kafasına silah dayamışız gibi davranmak zorunda değilsin."

Nefesini bıraktığında Zümrüt'e gözlerim takıldı. Akşam Alihan ile yüzleşecekti. Kafasını tam anlamıyla bize veremiyordu.

"Suna kimsesiz kalabilirdi," dediğinde omuzlarımı silkmek istedim. Bana ne Suna'dan.

"Ya sen bu Suna'ya neden bu kadar takıldın?"

Yakut bana baygınca baktı. "Empati yapıyorum sadece. Suçlu hissetmek istemiyorum ben Safir."

Ufak at da civcivler yesin demek istesem de vazgeçtim. Zümrüt ona karşı duyduğu şeyleri bilmemeliydi. Şayet bilirse çöpçatanlık yapardı. Bence buna ihtiyacımız yoktu. Yakut böyle daha iyiydi. Aptal bir kızla olacaksa da bu Bihter ya da Dilek olmalıydı.

"Pekala patron," deyip döner sandalyemi döndürmeye başladım. "Ama söylemem gerekirse Hazar ölse bile senin suçun olmazdı. Ünal Bey'in suçu olurdu."

Bir taşla üç kuş vurabilirdim. Kendi oğlunun katili olurdu. Bu ilk kuştu. Deha buna karşılık vermek isterdi ve verirdi de. Böylece iç savaş olurdu kendi aralarında. Etti ikinci kuş. Nina Volkova delirirdi, hatta belki intihar ederdi. Üçüncü kuş. Ancak hiçbiri olmamıştı.

Elbette kötü sonuçları da olurdu. Zümrüt yıkılır, Yakut kendini suçlayıp suçlayıp dururdu. Bir kez daha uyuşturucu batağına düşebilirdi. Fakat intikam almak için küçük bir bedeldi bu. Eğer intikam almazsam rahat edemezdim. Her gece beni ziyarete gelen babamın ruhunu huzura erdirmek zorundaydım. Bu yüzden fedakarlık yapmaya hazırdım.

İkisini de seviyordum ancak annem ve babam kadar değildi bu sevgim. Ayrıca denemiştim. İntikam isteğimi kenara itmiştim, normal hayatıma devam etmeye çalışmıştım ama olmamıştı. Annem ve babam her gece rüyama gelip ağlarken nasıl hayatıma devam edebilirdim ki? Üstelik katilleri ellerinde içkilerle evlerinde gülüp eğlenirken yapamazdım.

Zümrüt sandalyesinden kalkıp odadan çıktığında Yakut omzunun gerisinden ona baktı. "Kuaföre bırakacağım, gelmek ister misin?"

Başımı hemen iki yana salladım.

***
"Nasıl olmuşum?"

Sırtımı sandalyeye vermiş bir şekilde kitabımı okumaya devam ederken Zümrüt'ün sesini duymamla birlikte gözlerimi sayfadan ayırıp başımı kaldırdım. Saçları kısa ve sarıydı, mavi gözlerini örten yeşil lenslerine gözlerim değerken dudaklarımı büktüm. "Marilyn Monroe?"

Zümrüt kalemle sarıya boyanmış kaşlarını kaldırdı. "Bunu diyen beşinci kişisin."

Elini peruğuna attığında arkama yaslandım. Alihan'ın bir an önce yakalanıp öldürülmesini istiyordum. Aylardır bunun için uğraşıyorduk ve bu yüzden Nina ile tam anlamıyla uğraşamıyordum. Eğer Alihan ölürse rahatlardık.

"Kaderin benzemesin," diyerek odaya dalış yapan Yakut ile birlikte başımı salladım.

"Amin."

Zümrüt kısa bir es verip lensli gözlerini Yakut'a kaydırdı. "Çıkmamız lazım, geç kalacağız."

Yakut ona imalı bir gülümsemeyle baktı. "Beyaz atlı prensin kapıda daha fazla beklemesin."

Zümrüt yumruk yaptığı elini Yakut'un omzuna geçirirken kıkırdadım. Zümrüt beni dövmezdi, sadece saçlarımı ve kulaklarımı çekerdi. Bazı zamanlarda Yakut'u kıskanırdım. Aralarındaki bağ çok güçlüydü. Biz Zümrüt ile hiçbir zaman böyle olamamıştık. Ve bu konuda hatalı olan kişi bendim. Uzak durup bağı zayıf kılmıştım. Onları kolaylıkla harcamak için bunu yapmıştım. En azından zamanı geldiğinde ve onlara ihanet ettiğimde çok fazla üzülmezlerdi.

"Ne var, doğruyu söylüyorum."

"Abi gibi davransan nasıl olur?"

"Aşağıya inip Hazar'ın gözünü korkutmamı mı istiyorsun?"

Zümrüt ona garip garip baktığında oturduğum yerden kalktım. Elimi cebime atıp küpelerin olduğu kutuyu çıkarıp ona uzattım. Kutuyu alırken parmakları tir tir titriyordu.

"Yapmak zorunda değilsin, hemen paketleriz."

Ancak Zümrüt, Yakut'u dinlemedi. Küpeleri çıkarıp kulağına taktıktan sonra gülümsedi. "Yapmak zorundayım."

Kapı açılır açılmaz Hazar ve Nina belirmişti. Kaşlarımı çatmamak için kendimi sıkarken Hazar elini kız kardeşinin omzuna koydu. "Evde tek bırakmak istemedim," dediğinde Yakut ona baktı. "İşimiz bitene kadar burada kalabilir mi?"

Yakut ve Zümrüt benim yerime onay verirken parmaklarımı sıktım. İstemiyordum bu kızla aynı ortamda bulunmak. Neden istenmeyen ot gibi burnumun dibindeydi hep?

Nina, Zümrüt'ü süzdü. Zümrüt'ün sarı saçları garibine gitmiş olmalı ki kaşlarını kaldırdı. Sonra Yakut'a baktı. Ne hissettiğini anlamak zordu ancak etkilenmesi olasıydı.

"Nereye gidiyorsunuz, ben de gelebilir miyim?"

Beni beğenmemişti.

"Olmaz," dedi Hazar. Kız kardeşinin başına küçük bir öpücük kondurdu. Nina yüzünü assa da uslu bir kız gibi abisinin sözünü dinleyip içeriye girdi. Yakut'a yan yan bakıp bana doğru ilerlerken parmaklarımı daha da sıktım.

Üçü evden ayrıldığında Nina kendini tekli koltuğa atmıştı. Oturma odasındaki televizyona bakarken aklıma gelen şeyle birlikte gülümsedim.

"Bir şeyler içmek ister misin? Kırmızı şarap, kahve ya da soğuk şeyler?"

Nina gözlerini televizyon ekranından ayırıp bana getirdiğinde tebessümümü korumaya devam ediyordum. Şu an babasına benzemiyordu. Saçları kızıldı ve gözlerinin yeşili daha da belliydi. Yine de bir şekilde o adamı hatırlatıyordu bana.

"Şarap," dedi dudaklarını ıslatırken. Başımı salladım. Odadan çıkıp mutfağa girdim. Doğrudan içkilerin olduğu dolaba adımladım. Kapağını açıp şarap şişesini çıkardıktan sonra masanın üstüne koydum. Dolabın içindeki gizli bölmeyi açıp uyuşturucuyu çıkardım. Ne olur ne olmaz diye uyuşturucuyu cebime koyup dolabın kapağını kapattım.

Şarabı kadehlerin içine boşalttıktan hemen sonra cebimden şişeyi çıkarıp kadehlerden birinin içine damlattım. En fazla üç damla. Dördüncüye kaçarsam anlarlardı ona uyuşturucu verdiğimi ama üçte kimse anlamazdı. Kendisi de buna dahildi. Uyuşturucuyu tekrar kendi yerine koydum. Kadehleri alıp oturma odasına geçtiğimde Nina saçma sapan bir dizi izlemekle meşguldü.

"Ya ne kadar aptalım ben," dedim. "Sana aç mısın diye sormayı unuttum. Direkt olarak içki getirdim."

Uyuşturuculu şarabı önündeki masaya koyduğumda gülümsedi. "Yemiştim," dediğinde çaprazındaki koltuğa oturdum. Arkama yaslandım. Şarabımdan bir yudum aldığımda o da kadehini eline almıştı. Bağımlı bedeni alacağı uyuşturucu ile daha da coşacaktı. Bozuk hafızasıyla birleştiğinde daha kolay yönlendirilebilir olacaktı.

Şaraptan iki yudum aldığında keyfim yerine gelmişti. Tekrardan televizyona baktı. Romantik bir sahne vardı, adam romantik şeyler söylerken kadın ona içli içli bakıyordu. Ve dili İspanyolcaydı.

"Hayatında birileri var mıydı?" diye sordum. "Hiç birine aşık oldun mu?"

Durdu bir anlığına. Düşündüğünü gösteren mimikleriyle birlikte şarabımı yudumladım.

"Hatırlamıyorum," deyip kısa bir es verdi. "Aslında birileri var ama emin değilim."

Şarabı bittiğinde kadehi masanın üstüne koydu. Dudaklarını aralayacağı sırada ona engel oldum. "Hayır aşık olmadım."

Oturduğum yerden kalktım. Zümrüt'ün ne durumda olduğunu öğrenmem gerekiyordu. Nina Volkova biraz daha bekleyebilirdi ne de olsa. Odadan çıkıp bilgisayar odasına girdiğimde rahat bir nefes aldım. Nina'ya her baktığımda onun o boynuna bıçağı saplamak istiyordum.

Bilgisayarımın başına geçip Zümrüt'ün konumuna baktım. Hala bardaydı. Bir süre ekrana baktım. Daha sonra sandalyeden kalkıp odaya geri döndüm. Nina Volkova koltuğumuzda sızmıştı.

Verdiğim uyuşturucunun bir etkisiydi bu. Onu kabuslar diyarına yollayacaktı. Benim sayemde yeni bir korkusu olacaktı. Karışık zihni ona birbirinden korkunç şeyler verecekti. Sevgilim kimya konusunda mükemmeldi.

Nina'nın tepesinde durdum. Yastıklardan biri gözüme çarptı, onu boğabilirdim. Elimde böyle bir güç vardı. Vicdan azabı da çekmezdim. Fakat yapmadım. Onun yerine Yakut'a bir iyilik yapmaya karar verdim. Nina Volkova'nın bedenini kaldırıp Yakut'un odasına taşıdım. Nina benim için biraz ağırdı ancak yine de taşıyabilmiştim. Onu Yakut'un yatağına yatırdığım anda yastığa sarıldı.

"Değer gibi kokuyor," dedim sakince. Elimi kızıl saçlarına atıp geriye doğru savurdum. "Onu ne kadar özlediğini hatırlıyorsun, değil mi?"

Nina yastığa iyice sarılırken dudaklarında gergin bir gülümseme baş göstermişti.

Odadan ayrılıp bilgisayar odama geldim. İlk olarak Zümrüt'ü kontrol ettim. Şu an Alihan ile arabada olmalıydı çünkü hareket halindeydi. Uygulamadan ayrılıp suçluların takıldığı karanlık tarafa girdim.

Cherrycrow:

Nikolay Volkova'nın (Ufuk Hellivan) kızı yaşıyor. Adı da Suna Güneysu oldu.

Nina'nın şu anki fotoğraflarından birini siteye aktardım.

İşim bittiğinde arkama yaslandım. Deha ve Hazar'ı yenmiştim. Birkaç güne kalmaz kelle avcıları peşine düşerdi. Nefes almaya bile vakti olmayacaktı. Kıkırdadım.

***

Hazar, kız kardeşini kucağına alırken neden bu kadar terlediğini sormamıştı. Sadece alnını öpmüştü. Bazı zamanlarda onlara haksızlık yaptığımı söyleyen bir tarafım vardı ve maalesef o taraf yine ortaya çıkmıştı. O tarafı susturdum. Empati yapamazdım.

İkisi de evimizden ayrıldığında Yakut gelmişti. Gömleğini evin ortasında çıkarıp odasına ilerlerken onu takip ettim. "Ne yaptınız?" diye sorduğumda yatağa oturdu, bileğindeki saatini çıkarıp komodinin üzerine koydu. Bu saati çok seviyordu.

"Öldürdük," deyip bana baktı. "Sonra da gömdük."

Yatağa uzandı, başını yastığa koyduğu anda kaşları kalktı. Kollarımı göğsümde birleştirdim. "Suna," dedim. "Burada uyudu."

Yakut bana bakarken derin bir nefes aldım. Masum bir yüz ifadesiyle ona baktım. "Ben bilgisayarla uğraşırıken gelmiş buraya yatmış."

Nina bunu hatırlamayacağına göre yalan söylememin bir sakıncası yoktu bence.

"Şarap içmişsiniz?"

"Evet ama içince çok konuşuyor. Biraz kafası gitti, bana bizim Değer'i anlattı. Ona aşıkmış. Eski sevgili olduklarını bilmiyordum."

Yakut'un gözleri dalgınlaşırken omzumu kapının pervazına yasladım.

"Jülide ile onları görmüş, çok üzülmüş."

Yakut başını salladıktan sonra yüz üstü uzandı yatağa. Burnu yastığa çarptı. Salağa yatan Safir ifademi takındım.

"Senin sanki biraz moralin bozuldu gibi. Yoksa Suna'dan mı hoşlanıyorsun?"

Yakut cevap vermediğinde omzumu pervazdan ayırdım. "Özür dilerim, bilseydim konusunu açmazdım sana. Yastığı da değiştirirdim."

Yakut burnunu yastıktan uzaklaştırdı. "Sorun değil," dedi. "Bilemezdin."

Bana güvenmesi yine vicdanımı sızlatırken yastığa elini koydu. Gözlerini kapadı. Dudaklarında gergin bir gülümseme meydana gelirken ışığı kapatıp odadan çıktım.

Özür dilerim Yakut ama o kızla olmamalısın. Gelecekte çok acı çekersin.

***

Eve adım atar atmaz Nina ile karşılaşmak garipti ancak gariplikten ziyade sinirliydim. Hayatımıza dahil olmaya başlamıştı. Artık daha iyi biri olmuştu. Tabii yersen. Hala içinde Şeytan yatıyordu bence.

Elinde tuttuğu fanusu gördüğüm anda ise sinirimi nereden çıkaracağımı bulmuştum. Hızlı bir şekilde ona doğru yürürken gülümsemesi dudaklarında asılıydı. Birkaç hafta önce ona bebeğini kaybettiğini, sevgilisini aldattığını söylemiştim. Kafa karışıklığı yaşaması, mutsuz olması gerekirken burada gülümsüyordu. Çok sinir bozucuydu gerçekten. Neden hayatına devam ediyordu ki?

Fanusu elinden alıp kızarken Nina bana garip garip baktı, bakışları ürkekti. Arkamı döndüm. Islak saçların sebebini öğrenmek istemiyordum. Sikişiyorlarsa da bilmek istemezdim. Yakut adına daha fazla üzülürdüm. Öyle bir kıza aşık olması zaten sıkıntıyken bir de ona dokunması... Yüzümü ekşite ekşite merdivenlerden çıkarken Yakut ona açıklama yapıyordu.

Odama girip fanusu masamın üzerine koydum. Paloma'ya selam verip çantamı çıkarıp yere attım. Kendimi yatağa attım. Telefonumu çıkardıktan sonra karıştırmaya başladım. Bir şeyleri karıştırırken aklıma yeni fikirler geliyordu.

Nina Volkova'dan nasıl kurtulabilirdim?

Değer'i denemiştim. Ancak salak bir türlü becerememişti. Hatta ona Yakut'un senelerdir kullandığı parfümü bile vermiştim. O gece o kokuyu kafasına kodlamıştım. Değer'in kokusu demiştim, oysa ki değildi. Nina sadece bir kez kanmıştı o kokuya. Aslında düşününce mantıklı geliyordu. Parfüm her tende aynı kokmazdı. Yine de Nina'yı, Değer'in radarına sokmuştum. Bu da bir başarıydı nihayetinde.

Bir kere kafayı taktıysa devamı gelebilirdi. Değer her şeyi yapabilecek potansiyeldeydi. O kızın peşini asla bırakmayacaktı. Öldürene kadar giderdi bu. Ona zarar vermesini istiyor muydum? Evet. Fiziksel olmasa bile ruhsal olarak onu kanatmasını istiyordum. Peki onu öldürmesini ister miydim? Hayır.

Telefonu komodinin üzerine koyup tavana baktım. Bu zamana kadar yaptığım her şeyi düşündüm. Çok fazla şey yapmıştım. Başlarda basit şeylerdi ancak zamanla bu bana yetmez olmuştu. Özellikle annemi rüyamda gördüğüm her anda bunu düşünüyordum. Babam için çok endişelerim yoktu, zamanla atlatmıştım onu ama annemi asla atlatamıyordum.

Gözlerimi kapadım. Eğer o ölürse hepimiz huzura kavuşacaktık. Amaçsız kalmak istiyordum.

***

II. Kısım

"Neden beni çağırdın?" diye sordum Mahir Kalaycı'ya. "Yoksa benden bir şey mi istiyorsun?"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Gerçi sen hep bir şeyler istersin, bir kere de verdiğini görmedim."

Öne doğru eğildim. Onu içeriye tıktıracak kanıtları ben toplamıştım. Çok zamanımı almıştı ama yapmıştım. Bunu öğrendiğinde delirmişti. Her gün bana telefon etmişti. Sonunda ise buradaydım. Susmasını istiyordum.

Kimliğimi biliyordu, sonuçta beni elden teslim alan oydu. Bana bilmiş bir bakış attı, fazla pişkindi ve garip bir şekilde pişkinliğimi bu adamdan almıştım.

"Kim olduğunu biliyorum," dediğinde dudaklarımı büktüm.

"Kimmişim ben?"

"Senin kendine ait bir ismin bile yok Safir. Kozabey'lerin yarım evladısın."

Gülüşümü büyüttüm. Benim bir ismim vardı. Ailem özenle seçmişti. "Kayra," dedim. "Benim adım Kayra, hiç kimse değilim, yarım da değilim."

Dilini dudaklarının üzerinde gezdirdi. Dediklerimi zerre umursamamıştı. Yıllar boyu beni bir altın, mücevher gibi korurken şimdi umurunda olmaması biraz sinir bozucuydu. Bana bilenmişti. Haksız değildi. Karısının ve kendisinin özgürlüğünü almıştım. Onları bu dört duvarın arasına hapsedecek belgeleri Yakut'un eline teslim etmiştim. Ben de olsam kendime çok sinirlenirdim.

"Avukata ihtiyacım var," dediğinde omuzlarımı silktim. Devlet bildiğim kadarıyla ücretsiz avukat atıyordu. İhtiyacını görebilirdi. Çok da önemli değildi üstelik benim için.

"Ne istiyorsun? Avukat mı? Seni içeriye attıracak her şeyi toplayan biri olarak neden sana yardım edeyim?"

"Sırrın," dedi. "Yakut ve Zümrüt'e her şeyi anlatırım. Seni silerler."

Beni silemezlerdi, bana yapamazlardı. Beni seviyorlardı. Ayrıca benim suçum yoktu. Ben bir kurbandım.

"İsmim yüzünden mi?"

"Hayır, baban Yakut'un gerçek ailesini öldürdü Safir. Gazete küpürlerinde gördüğün o aile. Yargıç ailesi. Baban yaptı onlara bunu."

Arkama yaslandım. "Peki benim suçum ne?" diye sordum. Bunu uzun zamandır biliyordum. İlk başta Yakut'un yüzüne bakamamıştım. Özellikle bu karşımdaki onu dövdükten sonra. Suçlu hissetmiştim. Ben dayak yemezken, sırf kanımdan ve bu adamın babama ettiği şeref yemininden ötürü korunurken her ikisinin dayak yemesi hoşuma gitmezdi.

Mahir güldü. Tam bir şeytandı bu da.

"Çok ironik," dediğinde kaşlarımı kaldırdım. Gülmeye devam etti. "Ailenin katilinin ailesine kafayı takmış biri olarak bunu söylemen çok komik geldi."

Bu kadarını bilemezdi. Nina'yı bilmesi imkansızdı hatta. Gece olarak bile kaydetmemiştim. Rusça yazmıştım her şeyi. Çok zordu ama yapmıştım.

"Tavan arasında bir sürü kaset buldum, salak gibi üzerine kızın adını yazmışsın Safir. Bir de zekiyim diye geçiniyorsun. Zeki değilsin."

Başımı iki yana salladım. "Teknoloji Safir. En sevdiğin ve en yetenekli olduğun konu bana çok yardımcı oldu. Telefonunla yazıyı çekiyorsun, daha sonra da çeviriyorsun."

Ellerimi yumruk haline getirdim. Bazen teknolojinin böyle insanların eline geçmesinden nefret ediyordum.

"Fotoğraflar, dergiler, günlüğü. Gizli yerinde buldum. Yakut da bile o kızın fotoğrafları yoktu."

Ahizeyi başı ile omzu arasına sıkıştırdı. Parmaklarını önündeki ahşaba sürttü. Bu sesten nefret ediyordum. Takıntılarımla oynayarak beni geriyordu.

"Bana onu işaret edenin sen olduğunu da düşünürsek büyük resmi görmek benim için çok kolay oldu."

Bir kere daha sürttü tırnaklarını masaya. Dişlerimi sıktım.

"Sence kızın abisi bunu öğrense sana ne yapar? Bence seni çiğ çiğ yer. İntikamını alamadan ölürsün. Medet umduğum kardeşlerinse sana yardım etmez."

"Ama sen edersin, öyle mi?"

"Ses etmem. Sadece bana avukat tut ve bir de bilirsin para, temiz kıyafet."

Yüzüne baktım. Şimdi hayır dersem Yakut'u arardı. Açacağından emin değildim ama bunu riske atamazdım. Eğer Nina'yı öldürmek istediğimi Yakut öğrenirse yapamazdım. Engel olurdu.

"Pekala," dedim teslim olmuş gibi . "Beni ikna etmek çok kolaydır zaten. Konuşmamız bittiğine göre ben artık gideyim."

Sandalyeden kalktım. "Selam söyle kardeşlerine."

"Söylerim selamını."

Cezaevinden çıkar çıkmaz dişlerimi birbirine bastırdım.

Mahir'in ölmesi gerekiyordu. Sırrım için bunu yaptırmak zorundaydım.

***

"Yakut'u bu işe karıştırmak da ne demek?"

Alyona'nın boğazını sıkarken gözlerine öfkeyle bakıyordum. Tek yapması gereken o orospuyu korkutmaktı ama Alyona ileriye gitmişti. Gözünü para hırsı bürümüştü. Ve sonuç olarak işe Yakut'u da karıştırmıştı.

"Canı yansın istedim," dediğinde nefes almakta zorlanıyordu. Boğazını daha da sıktım. "Aly," dedim nefesini tamamen keserek. Islak saçları alnına dökülürken yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Senin canını öyle bir yakarım ki ölmek için bana yalvarırsın."

Boğazındaki baskıyı hafiflettikten sonra eğilip dudaklarımı dudaklarına bastırdım. Alyona benim için hiçbir anlam ifade etmiyordu, sadece ortağımdı ve arada sırada cinsel dürtülerimi bastırmak için onunla yatıyordum. Başka hiçbir şey yoktu aramızda ancak işler onun için öyle değildi. Beni seviyordu. Nikolay'a rağmen benimleydi. Alyona ellerini yüzüme koyarken elimi beline indirdim. Belinden kalçalarına indiğimde kendini bana bastırdı. Kulaklarımın uğultusu kulaklarıma dolarken onu kucağıma aldım.

Yatağa yatırırken onu öpmeye devam ettim. Ta ki tüm kumaşlar bedenlerimizden sıyrılana dek.

"Çok ironik," dedim gülerek. "Benimle yatmak mı?" diye karşılık verdi. Kaşlarımı kaldırdım.

"Hayır," deyip kısa bir es verdim. "Babam, Yakut'un ailesini kazıdı, sadece o sağ kaldı. Nikolay amcan benim ailemi kazıdı ve ben sağ kaldım."

Bana dikkatle bakarken tebessüm ettim. "Şimdi ise yine aynı şey oluyor. Bir Kozabey olarak ailemin tahtını devraldım. O orospuyu öldürdüğümde mutsuz olacak. Belki benim gibi birine dönecek."

Alyona kaşlarını çattı, parmaklarını omuzlarımda gezdirdi. "Sana bir şey yapmasına izin vermem," dediğinde göz göze gelmiştik. Deli bir cesaret vardı onda. Hatta deli bile diyebilirdim ona.

"Sakin ol, Yakut öyle biri değil. Beni öldürmez."

Bundan çok emin değildim aslında. Yapabilirdi. Kontrolü elinde tutan biri değildi Yakut. "Benim o eve geri dönmem lazım."

Burada böyle boş boş takılmak bana göre değildi. Neden bir anlık patlamayla her şeyi bok etmiştim ki? Hamile kalıp kalmadığından bile emin olabilirdim. Eğer hamile kalırsa anneme yaptıkları gibi yapacaktım. Biraz daha erken haberim olsaydı eğer Şahika Hanım üzerinde deneyebilirdim. Neticede annemi kendi elleriyle kürtaj eden Şahika İlhanlı'ydı.

Yine de bedelini ödemesi gereken kişi Nina Volkova'ydı. Babası izin vermişti. Eğer engel olsaydı kızına bu kadar yüklenmezdim, en azından bu konuda.

"Aklında bir plan var mı?"

Düşündüm. Sonra sevgilimin mavi gözlerine baktım. "Uyuşturucu almam ve yokluk krizine girmem lazım."

***

Mahir'in cenazesi umurumda değildi aslında ama öyle görünmesini sağlamak zorunda kalmıştım. Ona değer verdiğimi sanarsa belgeyi imzalardı Yakut. Nitekim susmam için kağıdı imzalamıştı da.

"Yakut Kalaycı?"

Başımı iki yana sallayarak izin kağıdını müdürün önüne bıraktım. "Üvey babamın eşyalarını ben almak istiyorum," dediğimde gözlerini kağıttan ayırıp bana getirdi.

"Ve tabii ki de cenazesini de almak istiyorum. Abimin aksine ben severdim babamı, kimsesizler mezarlığına gömülmesine gönlüm razı olmazdı."

Olabildiğince sempatik ve düşünceli görünmeye çalışıyordum. Müdür telefonun ahizesini kaldırırken bana oturmam için işaret vermişti. Çekinerek oturdum.

Odanın kapısı açılırken kapıya doğru baktım. Gardiyan elindeki poşetlerle bana doğru gelirken dilimi ısırdım. Acaba içinde ne olduğuna bakmışlar mıydı?

Cezaevinden çıkar çıkmaz arabama atlayıp kendi evime gelmiş ve Mahir'in tüm eşyalarını ortaya dökmüştüm. Kıyafetleri kenara atıp kağıtlara yoğunlaştım. Birkaç mektup, üç fotoğraf ve iki kitap vardı. Mektuplardan ikisi eşindendi. Biri ise Yakut'a yazılmıştı.

Mektubu açarken Alyona arkamda belirdi. Kağıda bakmaya çalışırken gölgesi üzerime düşüyordu. Onu umursamadım bile.

Mektupta gözümü gezdirdim. Yüzüm buruşurken kağıdı sıktım. Nina ile ilgili hiçbir şey yoktu.

"Ödleklik edip büyük sıçtım," dedim gülerek. "Acaba o orospudan özür dilesem beni geri alırlar mı?"

Kağıdı sinirle yere attım. Bakışlarımı masaya getirdim. Çok dağınıktı ve beni tetikliyordu bu durum. Düzen ve güzel yemekler yemek istiyordum.

"Şarap şişesini ve o bardakları kaldırmak bu kadar zor olmamalı Aly," dedim sinirle. "Ayrıca bu değil, balığımı öldürmek de zorunda değildin. Aptal zehirlerini fareler üzerinde dene."

İki gün önce Peggy adındaki kuşumu öldürmüştü. Paloma burada olmuş olsaydı ölürdü muhtemelen. Bir saat bile dayanmazdı.

"Yerde çorapların var, biri aniden gelse ne bok yeriz düşün bakalım."

Alyona bana tamamen yerleşmeden önce Zümrüt'ü davet etmiştim. Beni affedip buraya aniden gelse ve evi bu halde görse korkardı. Ben bile korkuyordum bu evi bu halde gördüğümde.

"Mutfağa girmek bile istemiyorum, daha dün gece yıkadım bulaşıkları ama şimdi temiz kokmuyor."

"Safir," dediğinde kitaba uzandım. Biri intikam ile ilgiliydi. Arka kapağına baktım. Daha sonra telefonumu çıkarıp İnternete girdim, kitabın adını yazıp özetini arattırdım.

Bir adam öleceğini anlıyor ve ajanların bilgiye ulaşmasını sağlamak için bir sürü aşk mektubu yazıyor. Daha sonra mektuplar yerine ulaşıyor ve ajanlar her şeyi öğreniyor.

Kaşlarımı çattım. Siktir çekerken ellerimi saçlarıma götürdüm.

"Her şeyi öğrenecekler," dedim. "Uyuşturucu olayından sonra zaten büyük sıçtım."

"O gün onu sikmeliydin," diyen Alyona ile birlikte derin bir nefes aldım.

"Bir süre buradan uzaklaşmamız gerekiyor."

Saçlarımı kesmem lazımdı.

"Tecavüzcü değilim," dedim. Alyona kıkırdamaya başladı. Bazen onu neden çektiğimi anlamıyordum. Sanırım zehirler yüzündendi. "Şimdi saçlarımızı kesip buradan gidiyoruz."

Saçlarımı kestikten sonra aynadan kendime baktım. Bambaşka biri gibiydim. Dudaklarımı kıvırdım.

"Çok yakışıklı oldun."

Alyona elini çıplak omzuma koyduğunda aynadan göz göze geldik. Mavi gözleri daha da belli olmuştu siyah saçlarıyla. O adamı görür gibi oluyordum. Belki de onu öldürmeliydim. Makasa uzandım.

"Sözümü tutamadım," dedim yavaşça. "Zümrüt'e kesmem demiştim."

Bariz bir kıskançlıkla gözleri parlarken makası kaldırdım. Ona doğru döndüm. "O adama benziyorsun," dediğimde gülümsedi.

"Ya gerçekten mi? O zaman neden kızı olarak beni değil de Nina'yı seçti Safir?"

Makasın keskin kısmını boğazına bastırdım.

"Çünkü sen delisin," dedim. "Neden Nina gibi zeki bir kız varken senin gibi ruh hastası birini seçsin ki?"

Alyona'nın gözleri dolu dolu oldu. "Sen de onu mu seçerdin yani?"

"Bilmem," dedim. "Bu kadar kişi onu seviyor, bir bildikleri olmalı. Bizim göremediğimiz bir şey olmalı."

Makası daha da bastırırken derin bir nefes aldı. "Beni öldürecek misin Safir?"

"Şimdilik hayır. Pamuk ipliğine bağlı bir hayatın olduğunu hatırla diye yaptım."

"Ya ben seni öldürürsem?"

"Babana beni tercih ettiğine göre hayır öldürmezsin, bana aşıksın. Hem de deli gibi. En azından ben sana aşık olana kadar beni öldürmezsin."

Makası bıraktığımda göğsü inip kalktı. "Bana ne zaman aşık olursun peki?"

"İntikam denen şey kalbimin üstünden kalktığı gün. Bunun için de gerekli olan şeyi biliyorsun."

Makası yere attım. Alyona'nın boynu hafif çizilmişti ve kan damlası göğsüne doğru süzülüyordu. Güzel bir andı ama ilgimi çekmiyordu maalesef.

"Bir bebeğimiz olacak desem?"

"Aldır derim," dedim. Hamile olmadığını biliyordum. O hamile kalamazdı ki. Ondan bu yetisini uzun zaman önce almışlardı. Bu yüzden bile kıskanıyordu Nina'yı.

"Ben de aldırırdım senin için."

"En doğru olanı bu olurdu, senin gibi deli ve benim gibi takıntılı bir adamdan iyi bir şey çıkmazdı Aly."

Alyona dudaklarını araladığı sırada zil sesi kulaklarıma doldu. Kaşlarımı çattım. Kim olabilirdi ki?

"Sakın buradan çıkma."

Banyodan çıkar çıkmaz kameralardan evin dışını kontrol ettim. Siktir. Zümrüt gelmişti. Odanın ortasındaki kağıtları toplayıp poşetin içine tıkarken demir kapıyı açtığını gördüm. Neden bu kadar ısrar ediyordu ki?

Poşeti kenara attım. Yavaş adımlarla daire kapısına yürüdüm. Zümrüt'ün gelmemesi gerekiyordu. Tıpkı Yakut gibi bana sırtını dönmesi gerekiyordu. Kalbini yüzlerce kez isteyerek kırmıştım ve hala buradaydı.

Kapıyı açtım. "Gerçekten vazgeçmeyeceksin, değil mi?"

*****















































































Continue Reading

You'll Also Like

7.6K 320 20
Bahar en yakın arkadaşının düğününe mardine gider ve oraya damadın en yakin arkadaşı olan ateş'i görür ve o yüz bir daha aklından çıkmazsa ve bir ka...
PUS (+18) By Siriustaki•°

Mystery / Thriller

12K 470 40
Sıradan bir hayat ve gizem dolu bir adam. Yalanlar ve suçlarla dolu bir dünya. Pus adlı bir ekip. Onlara sonradan dahil olan ve hayatının dönüm nokta...
106K 6.2K 37
Her şey koyu bir homofobiğe, oynadığı takımdan birinin aşk itirafı yapmasıyla başladı. İtirafı yapanın kim olduğunu, Çağrı'dan önce bulabilecek misin...
308K 12.6K 34
Gecenin bir yarısı arkadaşının hatası yüzünden hayatı kararan ya da aydınlanan bir kızın hikayesi. 📎 Şiddet İçerir! 📎 Küfür İçerir!