GERÇEK, YALANA SARILINCA

By _moglinna

246K 14.9K 10.8K

"Kimsin sen Enis Altınday?" Diye sorduğumda, bakışları bana hissettirdikleri kadar anlamsız değildi. "Tehlike... More

GİRİŞ
1. SİYAHTAN DAHA SİYAH
2. YIKIK DÖKÜK BİR ŞANS
3. İP CAMBAZLARI
4. KADER KURBANI
5. GÖNÜL SAHYALARI
6. BİR GÖNÜLLER
7. GÜL'ÜN DİKENLERİ
8. MAYIN TARLASI
9. SOĞUK CENNET
10. ATEŞ VE KÜL
11. ÇİVİ CİVİYİ SÖKER
12. ATEŞTEN KÖZ
13. KIŞ BÜYÜSÜ
14. SUÇ EDEBİ
15. HİÇ'TEN DAHA FAZLA
16. KUMDAN KALELER
17. TENDEN RUHA
18. SERT OYUN
19. İHANET RÜZGARLARI
20. ŞAH & MAT / I. KİTAP SONU
DUYURU
21. 10102 KİLOMETRE
22. MECBURİYETLER VE ARZULAR
23. EROS'UN OKU
24. YILDIZLARIN YALANLARI
25. SOKAĞIN KIZI
26. HANGİ GÖG
27. KÜLDEN TOZA
28. YALANCI KAR TANELERİ
29. TAŞ, KAĞIT, MAKAS
30. SIRADAN İZLER DEĞİL
31. DEPREMİN ELLERİ
32. UZUN MEVZULAR
33. DELİ ZAMANLARMIŞ
34. YALANIN YANINDA
35. AÇIK KARTLAR
36. ÇOKTAN DAHA ÇOK
37. İZLENMİŞ TİYATRO / II. KİTAP SONU
38. ALTIN YUMRUK
39. SIFIR NOKTASI
40. KARIŞIK DOĞRULAR
41. BİR KAŞIK SUDA FIRTINA
42. EKSİ BİR
43. KARANLIĞIN CAZİBESİ
44. TANIDIK YABANCI
45. KIRMIZI ÇİZGİ
47. KÜL YIĞINI

46. ETKİ & TEPKİ

1.9K 179 50
By _moglinna

_kitaptozu4 / _makbule4

GERÇEK, YALANA SARILINCA

46

"ETKİ & TEPKİ"

Bizim için normale dönen hayat şu dakikalarda Janset için nasıl geçiyordu hiçbir fikrim yoktu, bilmiyordum ve peşinden gitmek isterken, dışarıya çıksam bile onun çoktan ortalıklardan kaybolduğunu, arasam bile bulamayacağımın farkındaydım. Ve ayrıca herkes buradayken dışarıya çıkmam pek mümkün değilmiş gibi görünüyordu...

Botan'la dans etmeye devam ettiğim sırada annem ve Neva'nın çoktan bizim masamıza gittiğini görebiliyordum. Hatta annem gider gitmez Enis ve Rehan'ın karşısında duracağı şekilde bir pozisyon almış, çantasını masa üzerine bırakmış, kimsenin duymayacağı bir sessizlikle onlarla tartışmaya bile başlamıştı.

"Neden sustun?" diye sordu Botan. Çatık durmasına engel olamadığım ifademin yüzüne çevrilmesini sağlamıştı. "Konuşmayacak mısın?"

Bir süre ne diyeceğimi düşünüyordum. Onunla her şeyi açık açık konuşmak mı yoksa bir şey bilmiyormuş rölü yapmak mı?

O sırada babamın Leyl'i zoraki bir şekilde Aras'a verdiğini, kendisinin de Zana hanımı alıp dans etmeye başladıklarını gördüm. Babamın partnerleri değiştirmesine Aras ve Leyl ayrı ayrı şaşırdılar, ne tepki vereceklerini bilemediler ama sonrasında normale dönüp dans etmeye devam ettiklerini gösterdiler. Leyl uzun bir kadın olmasına rağmen Aras'ın karşısında küçük kalmıştı. Bu çocuk çok uzundu!

Biraz sonra Aras gülen yüzüyle her ne söylediyse Leyl kaşlarını çattı ve sinirlenerek ona birkaç şey söyledi. Aras'ın ablama yürüdüğünü, Leyl'in de onu azarladığını düşündüm.

Bu beni gülümsetmişti.

Zana ve babam dikkatli bir şekilde konuşurken ara ara gözleri ailemizin üzerine de çevrilmiyor değildi. Sohbet konularının ne olduğu açık ve netti.

Bahar, arkadaşlarının olduğu masada durmaya devam ederken her birimize hayranlıkla bakmaya devam ediyordu.

O arada Serter'le dans etmeye devam eden Manolya'nın anlamsız gözlerinin üzerime sabitlendiğini ve ara ara Botan'a baktığını gördüm. Sadece abisinin evli bir kadınla dans ediyor olmasının şaşkınlığı içindeydi ve neden bana ilgi gösterdiğini anlamaya çalışıyordu ama gözleri benim bakışlarımla kesişince bize bakarken yakalanması yüzünden mahçup bir ifade takınıp bana gülümsedi.

Burun kıvırabilir, göz devirebilir, hiçbir şey olmamış gibi gözlerini çekebilirdi ama onun yaptığı, kibarca gülümsemekti. Gerçekten de tam bir hanımefendiydi. Serter'in yüzüne kaldırdığı siyah badem gözlerinde masumiyet vardı.

"Konuşmayacak mısın?" diye sordu Botan. "Hiç de sıkıcı birisin diye duyumlar almadım."

"Suratının ortasına bir tane çakmak istiyorum biliyor musun?" demeden edemedim.

Büyük bir kahkaha attı. "Allah Allah..."

"Evet," dedim aynı sinirle. "Haddini bil."

"Ablam mısın?" diye sordu imayla. "Aramızda ay farkı var. Ben senden büyüğüm."

"Babacığın mı öğretti bunları sana?" diye sordum.

Dudaklarında gülümseme belirdi. Bakışları yüzümü radar gibi tarıyor, oldukça anlamlı düşüncelerle bakmaya devam ediyordu.

Daha fazla konuşamadı çünkü omzunda duran elimi takip eden kolum çekilip ondan uzaklaştırılmıştım. Bunu yapan kişinin Enis olduğunu da çok sonradan fark etmiştim.

"Yorulmuşsundur," dedi Botan'a. "Ben devr almak istiyorum. İyi eğlenceler."

Enis tuttuğu elimle bizi masamıza ilerletiyordu ki Botan'ın kolunu tutmasıyla durduk.

Enis kolundaki parmakların üzerinden gözlerini yukarıya kaldırınca, "O benim kardeşim," dedi Botan. Ve elini de Enis'ten uzaklaştırdı. "Yorulmam, merak etme," diye ekler eklemez ceketini düzelterek yanımızdan uzaklaştı.

Enis şaşkın gözlerini üzerime çevirince, "Sanırım her şeyi biliyor," dedim. "Babam anlatmış olmalı. Ne zamandan beri bilmiyorum ama biliyor işte."

Elimdeki parmaklarını sıkılaştırdı ve bizi masamıza götürdü. Götürür götürmez de, "Yanımdan ayrılma," dedi.

"Çocuk değilim," dedim.

Annem Enis'e fırsat vermeden iğneleyici bir şekilde güldü. "Gerçekten mi?"

"Ne?" dedim bütün öz güvenilme. "Çocuk muyum?"

"Hayır," dedi annem. "Çocuklar bile bu kadar bağımsız değiller... bir çocuktan daha fazlasın Rebena. Acaba seni doğururken bir hasar falan mı oluştu çok merak ediyorum."

Enis dışında masadaki herkesi bir gülme aldı ama Enis'in de çaktırmadan güldüğü aşikardı. Tabii benim çatık kaşlarımın üzerinde tuttuğunu görünceye kadardı.

"Ama sen pıramütüre doğan bir bebeksin," dedi annem. "Hastanede de yanlış bir müdahale yapmış olabilirler."

Nefes alıp verdim ama şu an annem bu kadar kızgınken ona sataşmak göze alabileceğim bir şey değildi ve ben de çareyi Neva'ya dönelecek yaptım. "Neva? Sen iyi ki geldin?" Yüzü gülümseme doluydu. "Bayağı da eğleniyor gibi görünüyorsun..."

"Evde tek başıma sıkılırım diye düşündüm," diye yanıtladı.

"Bari üzerine uygun bir şeyler geçirseydin," dedi Melvin. Neva'yı baştan aşağıya süzüyordu. "Pantolon ceketle gelmişsin."

"Kendimi beğendireceğim kimse yok Melvin," dedi Neva. "Sen beni düşünme."

Leyl bıka sıkıla yanımıza geldiğinde Rehan'ın yanında durdu. "Oh be!" Nefesini bıraktı ve anneme döndü. "Hoş geldin." Gözleri Neva'ya da uğradı. "Sen de."

Evet, anneme her şeyi o haber etmişti.

"Amacın ne senin?" diye Leyl'e sordum. İlk defa gözüme bu kadar çok batmıştı. Bakışları bana döndüğünde onunla konuştuğuma şaşırdığını anlayabiliyordum. "Buraya yalnız gelecektik."

Leyl cevap vermek yerine ifadesini donuk tutmayı başardı. Sanki benim sözlerim onun için sinek vızıltısı kadar rahatsız edici bile değildi. Umursamıyordu.

Kollarımı göğsümde toplamadan edemedim. "İyi kız rolü oynarken bizi kötü mü göstermek istedin? Bu muydu amacın?"

"Sen zaten kötü evlatsın," diye cevap verdi. "Bunu her zaman çok iyi başarıyorsun. Benim bir şey yapmama gerek kalmıyor."

"Leyl," dedi annem. Rehan da susmasını ister gibi kolunu tuttu ama Leyl gözlerini üzerimden asla çekmedi.

Enis ise, "Rebena," diyerek bana destek olmak istedi ya da ileriye gitmeme engel olacaktı ama Leyl konuşmasına izin vermeden yeniden lafa girdi. "Ne yaparsak yapalım senin bir şekilde buraya geleceğinden emindik. Amacım buraya gelmek değildi, bu yüzden engel olmaya çalıştım ama annem tarafından gönderildim işte. Annem buraya hepinizi korumam, göz kulak olmam için gönderdi fakat baktı biri tüm gece boyunca benim gözetimime bile giremeyecek, başına ne gelirse gelsin kılımı bile kıpırdatmayacağım, o da kalkıp buraya kadar geldi. Sadece biri için."

Bakışlarım bu defa anneme de uğruyordu. Kırgınlığımı görmemek için mi yoksa Leyl'in haklı olduğunu anlamam için mi bilmiyordum ama yüzüme bakmıyordu.

Leyl kollarını göğsünde topladı. "Ayağına yapıştığım son gün gerçekten son gündü. Senin yerin burası değil," kafasıyla arkasını gösterdi. "Hadi, git."

Babamı ve onun ailesini kastetmişti.

Annemin Leyl'in kolunu sıktığını gördüm. Bu canını acıtmış olmalıydı ki hem ifadesi dağılmıştı hem de duruşunu bozmuştu. Rehan ortamdaki gerginlikten memnun değilmişçesine bir ifade takınıyordu ama bir şey de demiyordu.

"Leyl," dediğinde Enis, Leyl bakışlarını yüzüne çevirdi. "Ben Rebena'yı alıp bu masadan gitsem ve herkesin de bir taraf seçmesini istesem acaba Rehan ve annen dışında yanında biri kalacak mı sen onu düşün bence. Ama Rehan ve annenin yanında kalışını da yanlış yorumlamanı istemem; mecburiyetler her zaman insanın elini kolunu bağlar biliyorsun. Janset ve Melvin boşuna yıllarca Rebena'dan kopamamışlar."

"Yo," dedi Neva rahatlıkla. "Bir yanlışın var. Ben ablamla seve seve kalırım."

Karşımdaki Seçil değildi, Neva'ydı ve bizim bir daha eskisi gibi yakın olamayacağımız gerçeği kalbimi ikiye bölmüştü sanki.

"Sen bu ailenin bir parçası değilsin Neva," dedi Enis. "Bir yabancı olarak fazla özgüvenlisin bence."

Neva'nın tüm ifadesi bir anda dağıldı.

Annem sert bakışlarını Enis'e çevirdi. "Enis... İnan bana sen Neva'dan daha fazla yabancısın bu aileye."

"Benim ailem Rebena," dedi Enis. Sonra da elimi tuttu. "Size yabancı kalmak benim tercihim."

Enis bizi yürüttüğünde başka boş bir masaya geçmiştik.

"Teşekkür ederim," dedim ona. Sesim kötü olduğunu göstermek için her şeyi yapmıştı. Gözlerimin dolduğundan emindim. "Sen olmasan orada ezilip kalacaktım."

"Rebena," dediğinde anlamaya çalışıyordu. "Çok çabuk tuzağa düştün."

"Ne?" demeden edemedim.

"Ablan," dedi. "Yaptığı şey seni sinir etmeye çalışmadıktı."

"Hayır Enis, o çok ciddi—"

"Sevgilim," dediğinde her iki elimi birden tutuyordu ve kol dirseklerinden birini masaya yaslaması yüsünden dik de duramıyordu. "Janset ve Melvin ben de geleceğim diye tutturmadan önce kim buraya gelmek istedi?"

"Leyl," diye cevap verdim.

"Şimdi," dedi. "Buradaki çıkarımın nedir söyle bana?"

"Nedir?"

Gülmeden edemedi. "Harika! Bir algılarının kapanmadığı kalmıştı."

"Enis," diye sinirle soludum. "Söylesene hadi."

"Leyl Rehan'dan bizim buraya geleceğimizi duymaz annene gitti çünkü yine senin başına iş aldığını ve önlenmesi gerektiğini düşündü," diye açıklamaya başladı. "Amacı sizi kötü çıkarmak ya da başka bir şey değildi. Sadece koruma iç güdüsüyle hareket ettiğini düşünüyorum. Annen ne yapmış olmalı?"

Bomboş gözlerle bakmaya devam ettim. Ama bunun onu güldürmesini beklemiyordum elbette.

"Kocaman gözlerini açmış yavru bir köpeğe benziyorsun," dedi elimi yüzümün yarısına yaslayarak. "Çok tatlısın." Şakağımı öptü ve devam etti. "Annen de ne yaparsa yapsın sana engel olamayacağını düşünmüş olmalı ki sana göz kulak olması için Leyl'i peşimize takmış olmalı. Leyl kendisi için de bir davetiye istediğinde daha Janset ve Melvin buraya gelmek için tek bir söz bile söylememişlerdi. Şimdi, Leyl buraya senin için mi geldi yoksa diğer ikisi için mi?"

"Benim için," dedim acıyla gülümseyerek.

"Bak nasıl da algıların açıldı," dedi güldüğünde. Beni de güldürmüş, keyfimi yerine getirmişti. "Janset ve Melvin Leyl'den sonra gelmek istediler, annen de Leyl'in hepinizle uğraşamayacağını düşünmüş olmalı ki kalkıp buraya kadar gelmiş olmalı. Şimdi anladın mı az önce Leyl'in tuzağına düştüğünü?"

Başımı çevirdiğimde az önce geldiğimiz masaya baktım. Leyl ve Rehan eski yerlerinde duruyorlardı ama düşündüğüm gibi Rehan Leyl'in üzerime gelmesi yüzünden onu azarlamıyor, ona bir şeyler söylüyor ve gülümsemesini sağlıyordu. Annem ise etrafa bakınıyor, Neva telefonuyla oynuyor, Melvin ve Ekin gözle görülür bir şekilde aralarında bir şeyler konuşurken aşk da yaşıyorlardı, Serter ve Manolya ise kendi masalarına geçiyorlardı.

Enis'e bir şeyler söylemek için başımı çevirdiğimde onun beni izleyen aşk dolu gözlerini gördüğüm için konuşmak yerine gülümsemeden edemedim. "Neden öyle bakıyorsun?"

Başını yüzüme yaklaştırdı ve dudaklarımı öptü. "Karım değil misin?"

"Ne yapıyorsun," diye azarlamak istedim onu ama yapamadım. Yaptığı hoşuma gitmişti. "Annemler, herkes burada."

"Olsun," deyip bu defa da elimi kaldırdı ve üzerini öptü. "Ne fark ediyor?"

Bundan sonra bir şey demek yerine, "İyi ki varsın," dedim hayranlıkla. "İyi ki benimlesin."

"İyi ki beni seçtin," dedi o da. "Yan yana olduğunuz sürece kimse bize zarar veremez."

"Biliyorum," dedim. "Seni çok seviyorum."

"Ben de seni çok seviyorum Rebena," dedi o da.

"Madem benim fark edemediğimi fark ettin," diye söze girdim. "O zaman Leyl'in kalbini de kırmasaydın. Ağır konuştun."

"O da sana ağır konuştu," diye açıkladı kendini. "Sana kızgın olabilir ama seni silmiş gibi göstermesi saçma geliyor bana. Bu kötülük. Seni üzsün istemiyorum. Buna hiçbir yönden, hiçbir yerden hakkı yok."

"Aylar öncesine kadar en iyi arkadaşındı," dedim. "Aranız bozuldu."

Kafasını sallayarak onayladı.

"Neden ama?" diye sordum.

Susarak cevap verdi. Tek yaptığı, gözlerini gözlerimden ayırmamaktı.

"Aşkım," dedim ona. İlkti ve bu hem onun hoşuna gitmişti hem de benim. "Öğrenmek istiyorum. Aranızdaki gerilim niye?"

"Önemsiz," dedi.

"Değil. Sen onu silmişsin. Aylardır konuşmuyorsunuz. Niye?" Aramıza yine sessizlik girince, "Anlat bana lütfen," dedim. "Öğrenmek istiyorum. Sen olsan, sen de öğrenmek isterdin."

Bakışlarını yüzümden çekti ama sonra gözlerini yüzüme indirince, "Çocukken sana yaptıklarını duyunca vicdanıma çok ağır geldiğini anladım ve bir daha da onu affedemedim. Ona karşı bir nefret kazandım sanırım."

"Çocukken bana yaptıkları?" diye anlamayarak sordum. Aslında anlamıştım anlamasına da işime gelmemişti.

"Ablanın sana şiddet uygulaması Rebena," diyerek avucunu yüzüme yasladı. "Sana o kadar kızmış ki hep seni yaralamış. Sana hayatı zindan etmiş."

Elim elini tutunca aşağıya indirdi, "Kim sana anlattı bunları?" Keşke hiç öğrenmeseydi dediğim şeylerin içindeydi bu küçük sır. Benim için çok utanç vericiydi.

"Israr etme," dedi. "Söylemeyeceğim."

"Enis... Kızıyorum bak."

"Ben de kızarım. Israr etme."

Nefes alıp verdim. Söylemeyecekti ama benim bir tahminim vardı. Ne olduysa Leyl ve Rehan'ın evlilik teklifini kutlamak için dışarıya çıktıkları gece olmuştu. Hep birlikteydiler ve Enis ya Janset'ten bir şeyler duymuştu ya da Melvin'den. İkisi dışında birinin bir şey söylemesi mümkün değildi.

"Enis," dedim dikkatle. Ona sadece bazı yanlış anlaşılmaları düzeltmek istiyordum. "Benim yokluğumda Leyl ve Melvin birbirlerini sahiplenmişlerdi. Belki hala Leyl için biraz da olsa vardım ama bana tahammülü de yoktu. Melvin'e az şey yapmadım. O sadece beni durdurmaya çalışıyordu. Melvin'in dayısı Raci denen adamdan birini terbiye etmeyi böyle öğrenmişti. Onu suçlayacaksan beni de suçla, çünkü ikimiz de eşit derecede hatalıyız."

Onu orada bırakıp annemlerin masasının yanından geçtikten sonra Bahar, Aras, Botan, Manolya ve Zana hanımın üzerimdeki bakışlarına aldırmadan sahneye çıktım ve şarkı söyleyen kızla birkaç dakika konuşup onlardan mikrofonu almayı başardım. Daha sonrasında olan ise, kızın ekibine bir şeyler söylemesi ve benim tabureye oturup arkamdaki ekibe işaret vermemle mikrofonu sıkıca tutmam oldu.

Gözlerin bir deniz, ben boğuluyorum
Sesin bir rüzgar, beni sürükleniyorum
Kalbim bir kuş, senin kanatlarını çırpıyor
Aşkın şarkısını söylüyor

Aşk, kalbimde bir kelebek gibi uçuyor
Ne tuhaf bir şey
Ruhumu ele geçiriyor
Gücüm hem var hem yok
Söyle ona kalbim, aynada gördüğü kim

Gözlerimi açtığımda ilk olarak Enis'i görmek istediğim için baktığım yer de onu bıraktığım masaydı. Bana bakıyordu. Gururluydu. Sevgiyle dolup taşmıştı. Bakışları beğeni dokuydu ve daha birçok şey.

Dokunuşun bir ateş, beni yakıyor
Gülüşün bir güneş, beni ısıtıyor
Sevgilim, yanımda ol
Aşkın şarkısını dinleyelim
Aşk, kalbimde bir kelebek gibi uçuyor

Aşk, aşk, ne tuhaf bir şey
Ruhumu ele geçiriyor
Gücüm hem var hem yok
Söyle ona kalbim, aynada gördüğü kim

Annem. Nasıl da güzel bakıyordu. Bana bakarken kendini mi görüyordu. Belki de yüzündeki tebessüm şarkı söyleyebilme yeteneğimi ondan aldığımı gördüğü içindi. Neyse ki bunu başarabiliyor diyordur içinden.

Bazen kavgalar olur, gözyaşları akar
Ama aşk her zaman kalbimde parlar
Seni hep istedim, hep isteyeceğim
Aşkın şarkısını sonsuza kadar söyleyeceğim

Leyl... gözlerini üzerime dikmiş Rehan'a nazaran bana sırtı dönük dursa bile bir yerlerde hala onun için vardım, biliyordum. Yoksam da... Sorun değildi, bunu kabul edecektim. Üzüle üzüle bile olsa...

Aşk, kalbimde bir kelebek gibi uçuyor
Aşk, aşk, ne tuhaf bir şey
Ruhumu ele geçiriyor
Gücüm hem var hem yok
Söyle ona sevgilim, aynada gördüğü kim

Melvin ve Neva... kâğıt üzerini bilmezdim, onlar gerçekte de benim kardeşimdi.

Aşkın şarkısı, sonsuza kadar
Aşkın şarkısı, her zaman

Kristal avizelerin ışıltısı altında duran kalabalığın alkış tufanına yakalanmamın hemen ardından mikrofonu sahnenin asıl sahibine teslim ettim.

Annemin sonunda gülümsemesinden anlıyordum ki tüm kızgınlığından kurtulmuş, kuş tüyü kadar hafiflemişti. Ve diğerleriyle birlikte beni hala alkışlıyordu. Beni alkışlamayan tek kişi Enis'ti. Elleri ceplerinde bir şekilde dik duruşuyla gözlerini üzerime dikmişti ve bir an bile olsun bakışlarını çekmiyordu.

Manolya'nın sevdiği, yakın bir arkadaşının tebriğini kabul etti gözlerime takılınca Serter'in yanında kimsenin olmamasını fırsat bilerek sahneden indim ve yanına kadar gittim.

"Serter," dedim yavaşça. Sesimin tavırlı çıkmasını kontrol edememiştim. "Janset'e yaptığın şeye inanamıyorum. Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin? Hem kardeşime karşı hem de Manolya'ya karşı."

Kurduğum cümlenin saçmalığına, Manolya'nın da kardeşim olduğunu fark ettiğimde anladım.

"Duyarsız mıyım?" diye hiçbir şey olmamış gibi sordu. "Hayır, Rebena. Aksine, Manolya'yı seviyorum ve onu önemsiyorum."

"Manolya mı?" diye inanamayarak sordum. Manolya da o sorada kız arkadaşıyla konuşmaya devam ediyordu. "Janset'i unutmuşsun gibi görünüyorsun."

"Duygularım değişti, Rebena." dedi Serter. "Kalbim Manolya'ya ait. Onunla birlikteyken kendimi mutlu ve huzurlu hissediyorum.

"Peki Janset? Onu hiç düşünmüyor musun? Ona yaşattığın acıyı? Buradan çekip gitti, kim bilir ne halde..."

Küstah bir ifade takınınca söyledikleri samimi gelmek yerine, dalgaya aldığını düşündürdü. "Tabii ki de düşünüyorum. Janset'i üzmek istemedim. Ama kalbimi kontrol edemem. Manolya'ya aşık oldum ve bu gerçeği kabul etmek zorundayım."

"Aşk mı?" diye sorduğumda inanmıyordum ona. "Bu kadar çabuk aşık olabilmen şaşırtıcı. Belki de Manolya'da Janset'te bulamadığın bir şey var. Ya da sen yeni bir oyun mu kurdun?"

"Rebena," dediğinde aynı ifadeyi takınıyordu ve ben o arada göz ucuyla Enis'in bize baktığını, yanımıza gelmek istese bile konuşmamızı bozmamak için gelmediğini anlayabiliyordum. "Manolya bana Janset'in veremediği bir özgürlük ve heyecan duygusu veriyor. Onunla birlikteyken kendimi yaşıyorum. Cenker Beyden de duyduğunuz gibi, iki yıldır süren düzenli bir ilişkimiz var. Bunu evlilikle taçlandırmak en doğal hakkımız."

"Nasıl tanıştınız siz?" diye sordum. "Bizim ailemiz ve Manolya'nın ailesi arasında gidip gelen ilişkin ironiye alamayacağım kadar gerçek dışı. Haklı olarak başka şeyler düşünüyorum."

"Üç yıl önce yurtdışında tanıştık," diye cevapladı. "Babasının gözetiminden, korumalarından kaçtığı sırada dar bir sokakta başını belaya sokmuştu. Onu kurtardım, evime götürdüm, sonraki günlerimiz birlikte geçti ve onu babasından, ailesinden biraz da olsa uzaklaştırmayı başarmam aramızda samimi bir dostluk oluşturdu. Sonrasında arkadaşlığımız İstanbul'da ve daha birçok farklı şehirde devam etti. Her başı sıkıştığında, her yardıma ihtiyacı duyduğunda yanındaydım. Bana aşık olmaması ya da benim ona aşık olmamam için ortada hiçbir sebep yoktu. Sonrasında dostluğumuz aşka dönüştü."

İnanamıyordum inanamıyordum inanamıyordum ve asla inanamıyordum.

"Birlikteliğiniz boyunca hiç ayrıldınız mı?" diye sordum.

Anlamamış bir ifadeyle kaşlarını çatınca ortada derin bir çukur oluştu. "Neden böyle saçma sorular sorup duruyorsun?"

"Cevap ver," diye üsteledim.

Nefes alıp verdi önce. Bana tahammül etmeye çalıştığını çok açık bir şekilde gösteriyordu. "Sadece bir defa Rebena. Bir yıl önceydi. İki gün sürdü. Ona kendimi affettirdim."

Yani Karışık Doğrular çekildikten sonra Janset'le ilgili ortaya çıkan hiçbir dedikodu Janset ve Serter'i sürekli karşı karşıya getirdiği gibi onları germemişti...

Alaylı bir şekilde güldüm. "Bir tuvalette, klozetin üzerinde seni basit bir kadınla mı yakaladı yoksa? Hani ben seni Enis'in evinde En'le öpüşürken yakalamıştım ya. E bir de ara ara Janset'le birlikte olduğun zamanlar da var tabii. Sen onunla iki yıldır birlikteysen kaç bin defa kızı aldattın be?!"

Çene kemiklerinin kasılmasıyla anlıyordum ki damarına basıyordum. "Öylesine olan ve gerçekte olan şeyler birbirinden farklı. Diğerleri ve Manolya diye bir gerçek var."

"Janset'e karşı adil davrandığını düşünmüyorum," dedim. "Hatta Manolya'ya karşı bile. Ona en azından dürüstçe durumu anlatmalısın. Janset'in senin için bir proje olduğunu bilmeli. Merak ediyorum da o zaman senin yüzüğünü taşımaya devam edecek mi?"

"Janset benim için bir proje değil," dedi. Yalnız hiç inandırıcı gelmiyordu. "Diğerleri neyse o da o."

"Öyle mi?" deyip kahkahayı bastım. Bu, Manolya'nın dikkatini çekmişti ve bakışlarını üzerimize almıştı. "Arkanda bir eser bıraktın sen. Bir kadın. Karışık Doğrular için verdiğin üstün çabayı hatırlatmak zorunda bırakma beni."

"Haddini bil," diye yükseldi bana. Hatta koluma bile asılmıştı. "Sen benim arkadaşım değilsin. Manolya'yla aramı bozacak tek bir davranışta bulunursan seni kendi ellerimle bitiririm Rebena. Hepinizi!"

Her şeyi bildiğini zaten biliyordum ama bu yüzünü açığa çıkarması farklı bir olaydı. İtiraf etmeliydi ki içinde bir yerlerde babama yakışır kötü bir adam barındırıyordu.

Enis'in buraya gelmek üzere olduğunu fark edince kolumu hızlıca çektim ve sahte bir gülüş gösterdim.

"Babamdan mı korkuyorsun yoksa Manolya'yı mı gerçekten seviyorsun?" diye sordum. "Bu paniğin sebebi nedir?"

Onunla açık açık konuşuyor olmama başta şaşırdı ama daha sonra, "Cenker Yıldız bana dilediği her şeyi yapabilir," deyince şaşkınlığını atlattığını anlayabilmiştim. "Ben mutlu olduğum yerdeyim. Sakın bunu bozacak bir harekette bulunma."

Aklımı feci karıştırmıştı. Manolya'yı gerçekte seviyor olabilir miydi? Ama Janset'e olan bakışını görmüştüm ben. İkisini de aynı anda seviyor olamazsa o zaman bunun arkasında ya başka bir proje vardı ya da benim bilmediğim bir şey...

"Merhaba," diyerek yanımıza gelen Manolya'yı fark ettiğimde konuşmamızın bölündüğünü de anlamıştım. Manolya nazikçe gülümsüyordu ama aynı zamanda aramızdaki gerginliğin sebebini de merak etmiyor değildi. "Şarkı için teşekkür ederim." Sesi inanılmaz yumuşak ve kibardı. "Sesiniz çok güzeldi gerçekten de." Şakağını örten kaküllerini parmak uçlarıyla kenara çekti. "Gecemizi güzelleştirdiniz."

Başımla hafifçe onayladım ve sonra olan ise Bahar'ın şıp diye yanımıza damlayıp Manolya'nın, ablasının koluna sarılmasıydı. "Merhaba Rebena..."

"Şşşt," diye uyardı onu Manolya. "Rebena Hanım. Lütfen terbiyeni takınız mısın?"

"Pardon," dedi Bahar bana döndüğünde. "Üzgünüm."

"Önemli değil," deyiverdim. "Tebrik ederim ayrıca. Mutluluklar dilerim." Manolya'nın teşekkür etmesine fırsat vermeden Serter'e döndüğümde parmak uçlarıma yükseldim ve kulağına, "Janset'de Manolya da benim kardeşim," diye fısıldadım. "İkisini de senden kurtaracağım, onlara zarar vermene izin vermeyeceğim."

Başımı yüzünden uzaklaştırınca bir süre göz göze kaldık, Bahar ve Manolya'nın anlamsız bakışları hala üzerimizdeydi ama ben daha fazla beklemediğimde yanlarından uzaklaşıp Enis'in olduğu masaya ilerledim. Annemlerin durduğu masanın yanından geçerken Leyl'in kaşlarının çatık olduğunu —kız kardeşlerimizle sohbet etmem hiç mi hiç hoşuna gitmemişti sanırım— Melvin'in bakışlarının donuk ve matlaştığını, Neva'nın sadece eğlenmesine baktığını ve anneminse Melvin'den farksız olduğunu gördüm.

Enis'in yanında yerimi aldığımda kollarımı da göğsümde bağladım.

"İyi misin?" diye sordu bana.

"Evet," dedim ama gözlerim Serter'in üzerindeydi. Manolya'ya bir şeyler açıklıyordu; belli ki Manolya gerginliğin sebebini öğrenmek istiyordu. Gerçek sebebini... gözlerimi Enis'in üzerine aldığımda, "Bakma öyle," dedim. "Ne yapmış olabileceğini düşünüyorsun ki? Birkaç sinir bozucu söz."

"İyi olduğunu biliyorum," dedi sakin sesiyle. Fakat sesinin tınısında çözemediğim bir şey vardı. "Onun için bakmıyorum zaten."

"Ne için o zaman?"

"Rebena," dedi hayranlıkla. "Sen bir mucizesin. Varlığın bana ilham veriyor, beni mutlu ediyor. Senin sayende yeniden yaşamaya başladım. Yeni bir renk keşfetmiş gibi kazanmışım sanki."

Enis, bana ilk baktığı andan beri gözlerinde parlayan hayranlığı hissedebiliyordum. Sanki ruhuma bakıyor, en derinlerimi görüyordu. Ben sadece sıradan, öylesine, basit ve küçücük bir yeri saygınlığı bile olmayan Rebenaydım; yapraklarım dökülüyor, dallarım kuruyordu. Yaşlı ve yorgundum. Ama Enis'in bakışları bana yeni bir hayat veriyordu. Yeni bir nefes. Yeni bir soluk.

"Seni çok seviyorum Enis," dedim içime sığmayan duygularımla. "İyi ki benimlesin."

"Kalbim bir kuş, senin kanatlarını çırpıyor... daha önce hiçbir şarkıda duymadım bu cümleyi. Kimin şarkısını söyledin?"

"Benim karaladığım bir şeydi," dedim. "Kimseye ait değil. Ben yazdım. İlk defa bir kalabalığa söyledim. Normalde yazdığım, çizdiğim her şeyi Aslım, Zühre, Seyit, Şefika, Nursel amca ve Emine teyze görürler ama bunu onlarla bile hiç paylaşmadım."

Kaşlarını çatınca ortada derin bir iz oluştu.

"Ben yazdım, çocukken..."

"Başka keşfetmediğim bir yeteneğin var mı?" diye sordu. Bu defa gülümsüyor ve daha fazla hayranlık besliyordu. "Kaldı mı?"

Gururlu bir gülümsemeyle, "Bunu zaman gösterecek," dedim. "Bakacağız. Ben de numara çok, bana daha fazla hayran kalabilirsin."

Eğlendiğini gösteren bir tebessümü dudaklarında gösterdi. Daha sonrasında aklına her ne geldiyse ciddileşti ve başını yüzüme yaklaştırıp sıcak nefesinin çarptığı kulağıma, "Yeteneklerini bu gece, bizim evimizde, bizim odamızda, bizim yatağımızda da gösterebilirsin," dedi terbiyesizce. Gözlerinin yüzümü radar gibi taradığından emindim ve kaşlarımı çattığımı, gözlerimin kendiliğinden büyüdüğünü de görüyordu. "Ne dersin sevgilim?" Cevap veremedim ama o, "Eve gitmek için sabırsızlanıyorum," dedi.

Sinir bozucu gülüşüyle başını çektiğinde ise ben aynı yere bakmaya devam ediyordum ama onun rahat durmayan eli bacağım üzerinden tenimi okşuyordu.

Tutku ateşi içimde yanıyor, kalbimi yakıyor, ruhumu aydınlatıyordu. Bu ateş, beni harekete geçiren, bana ilham veren ve beni ben yapan şeydi sanırım. Ya da eksik bir parçamı bulmuştum da onunla birlikte tamamlanmış gibiydim. Ve şunu da itiraf etmeliydim ki; onunla olmak, onun olmak, beni yenilmez biri yapıyordu sanki. Gücümün de farkındaydım.

Kollarımın bağını açmayı düşündüğümde bunu çok başarılı bir şekilde yaparak masanın üzerinden içecek dolu bardağı aldım ve yavaş yavaş içmeye başladım ama boğazımdan lıkır lıkır aşağıya inen içecek sanki büyük bir gürültü çıkarıyormuşçasına beni utandırıyordu. Belki de bana sebep olan Enis'in yudumlarımı sayıyor olduğunu düşündüren gözlerini üzerimden çekmemesiydi.

Bana uzanıp yanağıma öpücük bıraktığında ise bardağı ıslak dudaklarım arasından alıp ona ters bir bakış savurdum. Onun yaptığı ise, "İstersen daha erken de çıkabiliriz," demek oldu. "Şimdi bile."

"Azdın sen bak!" deyip bardağımı masaya sertçe bıraktım. "Allah Allah."

Yaptığı tek şey, ağız dolusu gülmekti.

🌊

Annem, Leyl, Neva, Melvin, Ekin, Rehan ve Enis'le birlikte hepimiz aynı masadayken yanımızda gelen Zana ve Cenker Yıldız çifti, "Merhaba," dediler bize. Sonra devam eden Zana Hanım oldu. "Kusura bakmayın lütfen, yoğunluktan dolayı sizi güzel karşılayamadık."

Uzun bir süre sessizlik oldu ama annem ve babam göz temasını koparınca annem hepimizin adına, "Önemli değil," dedi. "Tebrik ederim. Aynı zamanda, nice yaşlarınız olsun."

Zana Hanım gülümsedi. "Teşekkür ederim. Çok naziksiniz."

Annem hafifçe gülümsedi.

Yıllar yıllar önce annem Raci'nin baskısı yüzünden babamı tuzağa çekmiş ve vurulmasını sağlamıştı ama aynı zamanda o partide babamı peşine takıp dışarıya çıkardığı için epey dikkat çekmesi yüzünden annem de vurulmuştu. Karşısındaki kadın tarafından. Ama o kadın, o kadının annem olduğunu bilmiyordu.

"Davetlimiz olduğunuzdan haberim yoktu," dedi Zana Hanım. Göz ucuyla babama bakarak, "Herkesle birlikte öğrenmiş olmasaydım o zaman böyle bir ayıp etmiş olmazdık."

"Hayatım," dedi babam uzattığında. Kolunu da avucuyla sıvazlıyordu. "Dedim ya, son anda damadının ricası oldu diye. Serter ve Janset set arkadaşılar, Janset'in ailesiyle de yakın olduğunu söyleyip onları da davet etmemi istedi. Gerçekten son anda oldu, haber vermeye fırsatım olmadı."

Zana Hanım kollarını birbirine bağlayıp bakışlarını üzerimize çevirdi. Hepimize tek tek baktı. "Janset Alarçin'i gördüm, ama şu an yok." Kim bilir neredeydi de nasıl şiddetli bir acı çekiyordu. "Neden gelmesiyle gitmesi bir oldu? Yoksa hepiniz burya doğumgünü partisi adı altında çağrılıp Serter'in kızımla nişanlandığını bilmiyordunuz da sürpriz mi oldu?"

İmâlarından anladığım kadarıyla Janset ve Serter'in oynadığı film yüzünden dedikoduların ne kadarının gerçek, ne kadarının gerçek olmadığını anlamaya çalışıyordu. Belki de Serter Zana hanım tarafından istenmeyen damattı.

Annem gülümseyerek, "Tanımadığımız insanların doğumgününe neden gelelim ki?" diye sordu. Uzun bir süre Zana hamımla göz göze de kaldılar ve bu cevap onu bozmuştu da. Ayrıca babam da gergin bir şekilde duruyordu ama dikkat çekmemek için elinden geleni yapıyordu. "Serter'in yakınları olarak buradayız. Çocuklarımla birlikte okul hayatları var, birlikte liseyi bitirdiler, harika bir dostlukları oldu, aileler birbirlerini tanır ayrıca. Bu gece ailesinden kimsenin yanında olmayacağını öğrenince biz onu yalnız bırakmak istemedik."

"Bu kadın çok iyi manipüle ediyor," diye kendi kendine konuştu Ekin. "Neredeyse Serter'in arkadaşı olduğuma inanacağım. Kaynanama da bak sen."

Susması için Melvin onu gözleriyle uyardı ama Ekin'in yaptığı, onu omzundan öpmekti.

Zana Hanım herkesin konuştuğu dedikoduları annemin açıkça söylemesi yüzünden bozuldu ama bunu belli etmeyip gülümsemeye çalıştı. "Ne güzel. Bir de Serter'e soralım." Başını omzu üzerine alıp onları yanımıza çağırmak istediğinde Manolya'nın fark etmesiyle yanımıza kadar geldiler. "Serter, aşk olsun, neden arkadaşlarının geleceğini söylemedin? İlk defa aramıza katılan misafirlerimiz ve onları iyi ağırlayamadığım için pişmanlık duyacağım."

Babam ve Serter kısa bir an göz göze geldiler ama ondan önce cevap veren, Manolya oldu. "Benim de haberim yoktu anne. Bana da söylemedi." Bakışlarını Serter üzerine aldı. "Fırsatı olmamıştır herhalde."

"Aslında," dedi Serter lafa girdiğinde. "Son anda kesinleşti. Davetin başlamasına iki saat kala falandı."

"Madem sana bu kadar yakınlar, neden davetten son anda haberleri oldu?" diye sordu Zana Hanım.

Serter Zana hanımın niyetini anlamış olmalıydı ki duruşunu dikleştirdi ve daha öz güvenli bir şekilde, "Janset ve Güney'in farklı bir planı vardı," dedi. "Buraya gelip gelmeyeceği belli değildi." Bundan bile haberi vardı. Janset'i bu kadar yakın takibe alıyorken, onu merak etmeden duruyorken o zaman neden Manolya? "O gelmediği için diğerleri de gelmekte tereddüt etti. Gelmeyeceklerini düşündüm ve salona girdiğim an onları görmek beni şaşırttı. Ben de beklemiyordum."

"Ama Janset gitmiş," dedi Zana hanım.

"Dediğim gibi; Güney'le farklı bir planları vardı. Ya aralarında bir sorun çıkmış olmalı ya da birkaç dakikalığına gelip gitmiştir."

"Ortada dönüp dolanan dedikodular ortadayken gitmesi isabet olmuş," dedi hepimize Zana Hanım. Manolya bundan rahatsız olmuştu. "Ya da keşke erkek arkadaşıyla burada davetin sonuna kadar kalsalardı da hemen gitmeyip magazine yeni bir laf vermese miydi? Onunla yüz yüze tanışmak isterdim. Keşke burada olsaydı. Bu olmadı. İki gün sonra sizi evimde davet etsem, ne dersiniz?" Hepimiz çok şaşırmıştık ama babam şaşırmaktan daha çok kızmış ve gerilmiş duruyordu. "Janset Alarçin'i görmeyi daha çok isterim. Sonuçta damadımın hem iş arkadaşı hem de yakın arkadaşı... Ne dersiniz?"

Babam burnunu kaşırken olan sinirini gülüşüyle kapatmaya çalışıyordu.

Zana hamımın amacı çok açıktı; Serter ve Janset arasında gerçekten de bir şey var mıydı, yok muydu öğrenmek istiyordu. Tek yapmak istediği Manolya'yı bu tehlikeden korumak istemekti.

Tam geleceğimizi söylemek için öne bir adım attım ki Leyl kolunu önüme uzattı ve omzuma değen bileğiyle beni durdurdu. Başı omzu üzerindeyken, keskin bakışları üzerimdeydi. Bu hareketi geri adım atmama sebep olunca o da elini kendine çekti ve başını önüne aldı.

Amacı beni korumak mıydı yoksa sadece annem varken benim geri durmamı istemek miydi bilmiyordum ama bileğinin omzuma çarpması, İlteriş'in beni İstanbul'a kaçırdığı gün, ayağıma yapışmasını hatırlatmıştı.

Annem sırtını masadan biraz uzaklaştırıp Zana hamımın tam karşısında kararlı ve en cesur haliyle durduğunda ikisi de aynı boyda eşitlenmiş, babam da aralarında kalmıştı.

"Bakın Zana Hanım," dedi annem. "Kızım Janset ve Serter arasında hiçbir şey yok, olamaz da. Onların sadece lise geçmişi var. Şu an tek yaptığınız kızınızın en özel gününde onu utandırmak." Serter kaşlarını çattı, bakışlarını biledi ve duruşunu dikleştirdi. "Bir film de oynadılar diye aralarında bir şey olmadı. Çıkan dedikoduların hepsi asılsız. Bunu iyice sindirin ve kızımdan uzak durun. Damadınızın açığını arıyorsanız benim kızıma yönlenmeyin. Bunun bir de geri dönüşü olur."

Zana Hanım gerçek yüzünü gösterir gibi içindeki duyguyu gözlerine yansıttı ama onun yerine, "Lütfen!" diyen Manolya oldu. Sesi sertti. "Çirkinleşmeyin lütfen Halide Hanım. Ben Serter'den eminim. Kimsenin beni utandırdınız yok, çok yanlış anladınız."

Uzaklardan gelen Botan ellerini ceplerine yerleştirdi ve babamızın bir adım arkasında durdu. Bahar da şıp diye yanımıza dalmadığında bizi gördüğü an gibi heyecanlı değil, gerginliğin asıl sebebini anlamaya çalışıyordu. Sonra Aras da geldi ama Botan'ın göz işaretiyle konuşmadı.

Annem çantasını masa üzerinden alır almaz içinden kadife bir kutu çıkardı ve daha sonra o kutunun içinden beyaz taşlarla donatılmış zarif bilekliği gösterdi.

Annem, Manolya'nın elini tuttu ve bilekliği bileğine takarken, "Tebrik ederim," dedi. "Ama lütfen sesin her zaman annenin sesinden daha yüksek çıksın. Babanın seni bastırmasına izin verme." Gözleri Serter'e uğradı ama Manolya'nın elini bıraktığında yeniden onunla göz teması kurdu. "Sen yönetilmeyecek kadar iyi birisin. Hak etmediğin tuzakların içine çekilme." Annem çantasını kolu altına sıkıştırdı ve, "Mutluluklar dilerim," diyerek, bu salondan çıkmak için ilk adımını attı. Tabii bize de işaret verince gitme zamanımızın geldiğini de anlamıştık.

Annemin arkasından ilk ilerleyenlerden Leyl oldu, daha sonra Rehan, Melvin ve Ekin'di. Enis elimi tuttuğunda, "İyi geceler," dedi Yıldız ailesine. "Bizi konuk ettiğiniz için teşekkür ederim."

Onun yürümesiyle ben de onunla birlikte ilerledim. Neden bilmem ama Neva hala arkamızda durmaya devam ediyordu.

"Leyl seni durdurmasaydı ne yapacaktın?" diye sordu Enis. "O an aklından ne geçiyordu?"

"Zana hanımın davetini kabul edecektim," dedim yürümeye devam ederek."

"Ne?" diye şaşırdı. "Amacın neydi?"

"Hiç," diyerek omuz silkeledim.

"Hiç zannetmiyorum Rebena. Aklından geçenleri bana söyle hemen."

Sıkıla sıkıla, "Onlarla olmak bana iyi geldi..." dedim. "Bunu sevdim. Ne var yani diğer ailemle de biraz daha fazla vakit geçirsem. Dört tane bilmediğim kardeşim burada. Babam. En doğal hakkım bu benim."

"Rebena," dedi hala şaşkınlığını korurken. "O davete de gitmiş olsaydık sanırım sen daha fazlasını isteyecektin. Onları kazanmak istiyorsun. Buraya gelmemiz sanırım tek seferlik bir eğlence değildi. Ne dersin?"

Arkamızda kopan gürültüyle durmamız gerektiğinde ikimiz de hala el eleyken ve kapının tam girişindeyken Neva'nın az önce durduğumuz masanın örtüsünün bir ucunu tuttuğunu ve büyük adımlarıyla yürürken örtüyü de kendiyle birlikte getirmesi yüzünden masanın üzerinde ne var ne yok, hepsinin yere dökülmesini, kırılıp paramparça olmasını sağladı. Arkasında şok olmuş kadınların ve erkeklerin bakışlarını bırakmıştı ve daha sonrasında örtüyü de bırakmıştı ama Botan Neva'ya herkesten biraz daha farklı bakıyordu. O kalabalığın arasında görünen keskin bakışları aslanın ceylanın üzerine diktiği bakışları kadar derin ve derindi.

Neva yüzündeki dolu dolu gülümsemesiyle yanımızdan geçip diğerlerinin arkasından ilerlemeye devam etti ve bizi arkasında bıraktıktan kısa bir süre sonra göz göze geldik.

"Bu Neva mıydı yoksa Seçil mi?"

"Neva," dedim Neva'nın arkasından bakarken. "Yarası yok. Galiba ikizinden haberdar olmamızı ve onunla iş birliği içinde olduğunu, aynı zamanda başına bir iş gelmesiyle bizi karşısına alacağını göstermeye çalışıyor."

🌊

Enis arabayı evin garajına park ettiğinde saat gece yarısını çoktan geçmişti. Partiden eve dönerken ikimiz de yorgun düşmüştük, ama içimizi tarifsiz bir mutluluk kaplıyordu. Sıcak bir yaz akşamıydı ve hava nemliydi, tenimde ter damlaları oluşmaya devam ediyordu. Hatta saçlarım esneme yapışacak kadar ıslaklardı. Üzerimdeki elbise bile terden yapışmıştı, Enis'in açık renk gömleğinin de rengi solmuş gibiydi.

Arabadan inerken Enis bana uzandı ve "Eve dönmek güzel," diye fısıldadı. Gülümsedim ve onun elini sıktım. Evimize doğru yürürken evin ışıkları bizi selamladı.

İçeri girdiğimizde serin bir hava dalgası yüzümüzü okşadı. Hemen ayakkabılarımı çıkardım ve salona, kanepeye yalın ayaklarımla ilerlerken Enis'in mutfağa gidip bize soğuk su getirmesini bekledim. Kendimi koltuğa sırt üzeri atıp ayağımı yerde bırakacağım ve diğer bacağımın birini kanepeye uzatacağım şekilde uzanmaya devam ettiğimde tavanı yorgun bakışlarımla talan ediyordum. Dakikalar sonra Enis iki bardak suyla geri döndü. O sırada tavana bakan çocukluğumla aynı Rebena olduğumu fark ettim.

"Al," dedi yanıma gelip bardaklardan birini bana uzattığında. "Sana da bir bardak su," dedi sevgiyle.

Doğrulmam gerektiği için kanepeye oturur oturmaz suyu elinden alıp Enis'e teşekkür ettim. Bir yudum su içer içmez de derin bir oh çektim.

"Ah, sonunda evdeyiz," dedim ve yorgunlukla kafamı geriye yatırıp kanepeye bıraktım. Enis de yanıma oturdu ve elimi tuttu. Gözlerinin içine baktığımda onun da benim kadar mutlu olduğunu görebiliyordum.

"Tüm aksiliklere rağmen çok güzel bir geceydi," dedi Enis.

"Bence de," dedim ve başımı koltuktan alarak omzuna teslim ettim. "Benim için pahabiçilmezdi."

Bir süre sessizce oturduk ve gecenin tadını çıkardık.

"Ne güzel bir gece," dedim ama sonra ayağımı sallarken. İkimizin de boşalmış su bardakları orta sehpa üzerinde duruyordu.

"Evet, çok güzel," diye onayladı Enis.

Enis bana yaklaştı ve parmakları çenemi kaldırdığında beni öptü. Öpücükleri uzun ve tutkuluydu. Biraz daha derinleşti, biraz daha derinleşti, biraz daha ve biraz daha derken saniyeler içinde sırtım kanepeyle buluşmuş, o da bir ayağını yere sabitleyeceği ve üzerimde duracağı şekilde durmaya devam etti.

"Tüm gece seni tuvalete ya da kimsenin görmeyeceği bir yere çekmemek için kendime nasıl direndiğimi bir bilsen bana alkış tutardın kesin," dedi.

Cevap vermedim çünkü beni çok eğlendirdiği için gülmeden edemedim. Fakat bu, onun beni öperek susturmasına kadardı.

Geçen her saniyede alev tüm bedenlerimizi sarıyor ve sanki yankı yankı patlayan kulaklarımızda patlamaya devam ediyordu ki gömleğinin düğmelerini birlikte açıyorduk ve ikimizde inanılmaz hızlanmıştık. Daha önce defa üst üste pratik yapınca gözlerimiz kapalı da olsa, karanlıkta bile olsak düğmeleri delikten çok güzel çıkarabiliyorduk.

Sonrasında olan ise onun benim elbisemin üzerine geçirdiğim tülü ortadan ikiye yırtmasıydı. Kendi içimde üzülmüş ve de kırılmıştım ama daha mühim bir işimiz olduğu için şu an bunun üzerinde duramayacak kadar kafam başka yerdeydi. Yeniden dikebileceğim için tülü görmezden gelebilirdim ama bedenimi örten kırmızı kumaşı da yırtınca —üstelik sadece ortadan değil, her yerini çekiştire çekiştire paramparça etmişti, dikiş bile tutmazdı bunu— bu defa kendi içimde kızmış ve daha sonrasında hareketlerim agresifleşmiş, hıncımı onunla sevişirken çıkarmak istemiştim. Doğrulduğun gibi üzerine oturup onu var gücümle öpmeye koyulmuştum.

Yalnız... sanki bundan daha çok keyif alıyordu.

"O elbiseyi saklayacaktım!" dedim tüm sinirimle ama onun yaptığı, belime kapanan ellerini kullanıp beni kendine çekmek ve dudaklarıma kapanmak. Daha sonrasında bacak aramda ellerini hissedince pantolonun düğümünü çözdüğünü, fermuarını aşağıya indirdiğini anladım. Ve zaten sonunda da olan olmuştu.

İki dakikada bir kendimi farklı konumlarda, farklı yerlerde, farklı duvarlarda ve de halılarda bulsam bile... her şeye rağmen çok güzeldi.

🌊

Enis'in kollarında, banyonun sıcak buharında kayboluyordum. Gecenin yorgunluğu üzerimize çökmüş olsa da, içimizde hala dakikalar öncesindeki coşkunun kıvılcımları parlıyordu. Duşun serin suları tenimizden kayarken, karşımda suyun içinde oturan Enis'in dudakları boynumda nazik bir iz bırakmıştı. Gözlerimi kapatıp, bu anın sonsuza kadar sürmesini diledim.

Elleri sırtımda dolaşıyor, parmakları kaslarımın gerginliğini çözüyordu. Duşun sesi ve Enis'in sakin nefesleri dışında, dünyada sanki başka hiçbir şey yoktu. Birbirimize daha da yakınlaşıyorduk, bedenlerimiz adeta bir araya kaynıyordu.

Enis'in dudakları bu sefer dudaklarımı bulmuştu, öpücüğü tutkulu ve baş döndürücüydü.

Bir an için kendimi kaybettim, tüm düşüncelerim ve endişelerim buharlaşıp gitmişti. Var olan tek şey Enis ve ben, bu banyoda, bu gecede birbirimize aittik. Enis'in elleri bedenimi keşfediyordu, her dokunuşuyla daha da arzuluyordu. Kendimi ona teslim ettim, bu gecenin büyüsüne kapıldım.

Duşun sesi kesilmişti, ancak tenimizdeki su damlaları hala sıcaklığını koruyordu. Birbirimize baktık, gözlerimizde tutku ve sevgi dolmuştu. Enis beni kucaklamıştı ve banyodan beline bağladığı havluyla, bana bornoz giydirmesiyle çıktık.

Yatak odasına doğru ilerlerken, bu gecenin asla bitmemesini diledim. Enis'in kollarında, kendimi güvende ve huzurlu hissediyordum. Biliyordum ki, her ne olursa olsun, o her zaman yanımda olacaktı.

Yatağa uzandık, Enis'in bedeni bedenime değdi. Birbirimize sarıldık, sıcaklığımızı paylaştık. Bu geceyi asla unutmayacağım, Enis'in kollarında yaşadığım bu muhteşem anı kalbime kazıdım.

O, sigarasını içiyor, ben de ona sarılmaya devam ederken, "Manolya'ya acıyorum," dedim. "Serter gibi biri onun payına düşen son şey bile değil."

Sırtımı saran kolu sıkılaştı, saçlarıma dumanlı bir öpücük bıraktı. "Onu, kardeşini ilk defa bu gece gördüm. Hiç gazete ve televizyonlarda bile karşıma çıkmadı."

"Hayatını herkesten uzakta yaşıyor," diye yanıtladım. Sıcaktan bunaldığım için sırt üzeri uzandım ama başım hala sol göğsü üzerindeydi. "Onu çok araştırdım biliyor musun? Yüzünü bir türlü göremediğim için kendime de ona da sürekli kızıyordum. Sonra baktım ben beceremiyorum, bir gazeteciye sağlam bir para verdim, o bana Manolya'nın bazı fotoğraflarını getirdi. Seramik yapmayı çok seviyor. Botanik bir odası var ve tüm vaktini orada geçirmeyi tercih ediyor. Liseyi açıktan okuduğu gibi üniversiteyi de açıktan okuyor. Hala da okuyor. Bla bla bla işte."

Onu gülümsettiğimi duydum. "En çok hangisini seviyorsun? Aras, Botan, Manolya, Bahar... Hangisi?"

"Aras," diye mırıldandım tavana bakarak. "Eğlenceli, ama beni eğlendiren bir eğlenceye sahip değil. Bahar, çılgın..." gülümsedim. "Bizi gördüğü için nasıl heyecanlıydı."

"Evet," dedi o da. "Bıcır bıcır, kıpır kıpır, hayat dolu..."

"Botan... çok tehlikeli. Çok kavga edeceğimizden, hiç anlaşamayacağımızdan eminim."

"O zaman Manolya," dedi benim yerime cevap verdiğinde.

"O sadece benim en iyi arkadaşım olabilirdi," dedim ona sarıldığımda, başımı göğsüne gömdüğümde ve gözlerimi kapattığımda. "Bir tek babam, Enis. Senin şıkların arasında yoktu ama bir tek babam..."

Elinde tuttuğu sigarasından çıkan dumanı soluduğuna devam ederken diğer eli ıslak saçlarımı okşuyordu ve düşünmeye devam ediyordu.

"Yarın," dedi sonra. "Kahvaltıyı dışarıda mı ederiz içeride mi?"

"Ne sıcak ne de soğuk bir yer istiyorum," diye uykuyla uyanıklık arasında yavaş bir sesle mırıldandım. "Ağaçların yaprak sesini duymak istiyorum, kuşlar ötsün, etrafımızda birbirini seven sevgililer olsun, çocuklu aileler de... Yalnız kalmayacağımız bir yer istiyorum. Etrafımız kalabalık olsun."

Muhtemelen ondan neden bu kadar garip bir istekte bulunduğumu anlamaya çalışıyordu. Duran parmaklarının başka da bir sebebi olamazdı.

🌊

Güneşin ilk ışıklarının tenimi okşadığı o serin sabah, dinlenmiş bir bedenle gözlerimi huzurlu bir uykudan açtığımda ilk gördüğüm, yumuşak gün ışıkları ve temiz havaydı. Yeni yeni sabah olurken dün gece yaşadıklarımız tek tek film şeridi gibi gözlerimin önünden geçtiği sırada Enis'in kolları arasında döndüm ve gözümün birini ovaladım.

Enis'in yüzünde huzur ve sakinlik vardı. Gece çok geç yattığımız için biraz daha uyumayı, iyi dinlenmeyi hak ettiğini düşünerek onu uyandırmamaya dikkat ettim ve hatta açık üstünü de örtmek istedim ama benim gece, yorganın üzerinde uzanmam ve daha sonrasında üzerinde uykuya dalmam yüzünden beni uyandırmak yerine kendi tarafındaki yorganla üzerimi örtmüş, kendi de üstü açık uyumuştu.

Kalbim pıt diye kırılırdı tabii.

Kolunu yavaşça aramıza bırakır bırakmaz üzerimdeki yorganı üzerine örttüm ve yavaşça yataktan kalkıp odadan dışarıya çıktım. İçeride banyo yapabilirdim ama su seslerinle uyanacağından emindim. Direkt üst kattan başka bir odaya girdim ve oranın banyosuna girdim. Bu oda benim çocukluğumda Lerzan Hanım ve Kıvanç beye aitti ama artık içi boş bir odadan ibaretti. Tek anımsadığım şey, eski kokan anılarımdı.

Şu sıralar benden nefret ediyor olsalar bile benim çocukluğumda saçlarımı okşadığı, yüzümü sevdiği, bana güzel hediyeler aldığı, beni güldürdüğü çok günler olmuştu.

Banyodan bornozla çıkar çıkmaz saçlarıma da havlu sardım ve ayaklarıma geçirdiğim terliklerle aşağıya inip mutfağa ilerledim. Kendime güzel, demli bir çay demler demlemez saçlarımdaki havluyu çekip sandalye üzerine bıraktım ve sağ sonra bardağımla birlikte salona gidip Janset'i aradım. Yalnız aldığım cevap pek olumlu değildi. Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor, lütfen— dıt dıt dıt.

Dün gece onu hiç aramadığım için içimde pişmanlık ve suçluluk arasında gidip gelen bir duygu vardı ama bu kanepe üzerinde Enis'le birlikte geçirdiğimiz zamandan sonra banyoya gitmeden önce onu hem aramıştım hem de haber alamadığım için annemle iletişime geçmiştim ve Janset'in eve hiç gelmediğini öğrenmiştim. Annem Janset'in başının çaresine bakabileceğini söyleyerek içimi rahatlatsa da aklım hep ondaydı. Peşinden gitmeliydim ve onu yalnız bırakmamalıydım. Sanırım Enis'le olmak dikkatimi dağıtıyordu ve galiba bu iyi bir şey değildi.

Daha sonra şansımı tekrar deneyeceğimi düşünerek telefonumun bildirimlerine bakmak istedim ama internetimi açmadan önce kulplu bardağımı kavradım ve bir yudum alıp ağzımı tatlandırdım.

Sonrasında interneti açmamla da olanlar olmuştu zaten.

Google'dan gelen magazin haberlerinden önce guruba gelen mesajlara baktım.

Köpek Balığım Seyit: "Bu ne şımarıklıktır Allah aşkına ya???????"

Seyit bir fotoğraf atmıştı. O fotoğrafta ben ve Botan dans ediyorduk. Gazeteye basmışlardı ve üzerinde BOTAN YILDIZ VE R. ALARÇİN ALTINDAY YAKINLIĞI diye yazıyordu.

Enis Altınday'la ayrılığı konuşulan Rebena Alarçin Altınday ve ailesi Yıldız ailesinin doğumgünü partisinde boy gösterdi ve diğer aile yakınları da partide tek tek görüldü. İçeride Enis Altınday'ın olması, ikilinin daha sonra yan yana gelmesi dikkat çekti.

Diğer iki fotoğrafta Leyl'in hem babamızla dans etmesi hem de Aras'la dans etmesi vardı.

Nişanlısıyla birlikte Yıldızların partisine katılan Leyl Alarçin sıra sıra Yıldızların erkekleriyle sıcak temasta bulunması iki aile arasında önceden dostluk olduğu yorumları yapıldı.

Aslım Kuşum: "Ay inanamıyorum ya, en şaşırdığım bu olabilir."

Aslım'ın attığı haberde Serter ve Manolya kendilerine ayrılan masada yakın bir şekilde durmuş, birbirleriyle konuşuyorlardı.

SERTER ALTU VE MANOLYA YILDIZ'IN SÜPRİZ NİŞANI!

Fotoğraf altına açıklama yazılmıştı fakat okumadım. Ancak gözüme Serter'in Janset'le çıkan dedikodularına değindikleri kaçmamıştı.

Çalışkan Zühre: "Ya Janset'e bakın. Çıktığı görülmemiş."

Zühre de bir haber atmıştı ve o da Janset'e aitti. Girişte Leyl'e birlikte görüntü vermişlerdi fakat Janset'in saraydan ön kapıdan ayrılmaması dikkat çekmişti. Haberin üzerine yazılan yazı ise çok manidardı.

NİŞANDAN HABERİ YOKTU DA KAÇTI MI?

Köpek Balığım Seyit: "En önemlisi de bu utanmaz bence."

Seyit'in attığı fotoğraf bana ve Enis'e aitti. İkimiz de karşılıklı durmuştuk ama annemlerin masasında değildik. Ben şarkı söylemeden önce bana Leyl'e ilgili bir şey açıkladığı andı.

ESKİ AŞIKLAR BİR ARADA!

Başlığın altına yazılan yazının sonunda benim Botan'la dans etmem akılları karıştırdığından bahsedilmişti.

Köpek Balığım Seyit: "@r.alarçinaltınday lan siz hangi yemden kullanıyorsunuz. Link at hemen! Bizim çiftlikteki hayvan arkadaşlarımız da yararlansın, sizin maşallahınız var, sizin kadar hızlı olamazlar ama yine de bir deneyelim."

Aslım Kuşum: "ÖDKSKSSNSKSLSMSSLKSSNSMSSMSMSKSLSMSMKSKSMSSMSMSSKSKSKS."

Çalışkan Zühre: "Rebeneyyy kız siz ayrıydınız, ne ara barıştınız, ne ara partilere katıldınız? Ara beni hemnnnnnnnnnnnnnnnnnnnnn!"

Aslım Kuşum: "Beni deeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee!"

Mesajların yerinden çıktığımda Googleye girdim ve orada daha farklı haberler vardı.

ŞARKI SÖYLEMESİ HERKESTE HAYRANLIK UYANDIRDI!

ŞARKI KİME AİT?!

HALİDE ALARÇİN, ZANA YILDIZ GERİLİMİ!

NEVA ALARÇİN YİNE SAHALARDA!

Hepimiz her açıdan çekilmiştik resmen.

Hareketli bir geceydi ve çayım bitmek üzereyken Janset'i tekrar aradım ama telefonu hala kapalıyken ona yine ulaşamadım. Bunun yerine ona sesli bir mesaj göndermem için dudaklarımı hareket ettirmeye başladım.

"Janset... Neler hissettiğini anlayabiliyorum. Sadece seninle olduğumu, bunu birlikte atlatabileceğimizi biliyorsun. Lütfen telefonunu açar açmaz bana ulaş. Seni çok merak ediyorum, lütfen beni kırma... Seni seviyorum."

Çayımı yenilemek için mutfağa ilerlediğimde elimde telefonla bir numara çevirdim ve annemi aradım. Janset ne olacaktı, ondan nasıl haber alacaktık konuşmam lazımdı.

🌊

Kahvaltıya gitmek için evden çıkmamızın üzerinden yarım saat geçmişti ki Enis bizi çok güzel bir yere getirmişti. Kalabalık bir meydanda, açık havada kurulmuş masalardan birine oturduk. Etrafımızdaki kahkahalar ve kuş cıvıltıları, ruhumuzu neşeyle dolduruyordu. Ne sıcaktı ne serindi ama yaz esintisi gibi bir şeydi.

Enis, bana kahvaltı tabağımı uzatırken gözlerindeki sevgiyi gördüm. Bu sevgi, her sabah güne başlama gücümü veriyordu. Sıcacık simitleri, zeytinleri ve peynirleri afiyetle yerken, Enis'le sohbet etmeye başladık.

"Burayı ne ara ayarladın sen ya?" diye hayretle sordum. "Uyumadan önce söylediğim her şey gibi burası."

Demli çayına uzanırken aydınlık yüzünde gülümseme göründü. "Burası çok sevdiğim bir yer diyemem. Sadece bir saat kadar bir araştırmanın içine girdim o kadar."

"Hımm," diye memnuniyetle mırıldandım. "Geç yattın yani?"

"Senden bir saat kadar sonra," deyip sıcak simidinden bir parça kırdı.

Afiyetle kahvaltımı ederlen etrafıma bakındım. Meydandaki insanlar, kahvaltılarını yapıyor, sohbet ediyor, çocuklarıyla vakit geçiriyorlardı. Herkesin yüzünde bir mutluluk vardı. Bu güzel atmosferin bir parçası olmak beni mutlu ediyordu.

Enis'e döndüm ve "Seni seviyorum" dedim. O da bana sevgiyle bakarak "Ben de seni seviyorum" dedi. "Böyle kalabalık bir yere neden gelmek istedin?"

Dürüst olmam gerektiğini düşünerek, "Yalnız kalarak birbirimizden sıkılmak istemiyorum," dedim. Anında mutlu ifadesi dağılmıştı. "Konuşacak konularımızın bitmesinden korkuyorum. Tüm zaman bizim ve sürekli benimle olmanın seni sıkmasını istemiyorum. Ben de değişik, farklı şeyler denemek istiyorum işte. Yorulacağımız ve uğraşacağımız bir şeyimiz yok sonuçta. Haksız mıyım?"

Sıkkın bir ifadeyle geriye çekildi ve sırtını koltuğuna yasladı.

"Seni sinirlendirdim mi?" diye sormadan edemedim.

"Ya ne bekliyordun ki?" diye yavaşça sordu. "Bırak da bunları ben sorun edeyim Rebena. Buraya gelmek yerine seninle evimizde olmayı isterdim. Daha rahat olurduk. Şu an sana istediğim gibi ne dokunabiliyorum ne de yaklaşabiliyorum. Etrafımızda yaşlı çiftler ve çocuklar var... İnan seninle baş başa olmak benim için paha biçilmez. Dün kendimi nasıl eve attığımı bilemedim. Sabah birlikte kahvaltı edelim, ben işime gideyim, sen evle mi ilgileniyorsun, arkadaşlarınla mı buluşuyorsun artık sen bilirsin, akşam evime döneyim, birlikte yemek yiyelim, televizyon izleyelim, gününü beklediğimiz dizimiz olsun, arkadaşlarımıza gidelim, onlar bize gelsin... bunlar güzel şeyler, sevgim biterse anca o zaman sıkılırım. Sen böyle şeyler düşündükçe kendini de daraltırsın beni de. Lütfen Rebena. Bu kadar düşünme, bize zarar verecek tek şey bu düşünceler."

"Özür dilerim," demeden edemedim. "Seni kırmak istemedim."

"Kapatalım şunu," diyerek direkt çayına uzandı. "Kahvaltını et."

Simidimi kırdım ve peynirimden bir çatal aldım. Sonra da kasvetli bulutların dağılması için, "Kahvaltıdan sonra ne yapacağız?" diye sordum. "Var mı aklında bir şey?"

"Bilmiyorum," dedi. "Hele bir karnımızı doyuralım, bakarız."

Birlikte kahvaltı ederken etrafın mutluluğu da bizi biraz daha iyileştiriyordu ve bunu Enis'in, "Dün soramadım," diye soran sesiyle onun da bizim için çabaladığını anladım. "Botan'la dans ederken ne konuşuyordunuz?"

"Her şeyi bildiğini anlattı kısaca," dedim. "Sen de gördün, senin yanında bana kardeşim dedi. Babam ona her şeyi anlatıyor sanırım."

"Haklı adam," dedi. "Öldükten sonra yerine geçecek tek kişi Botan."

"Bilemezsin," diye dalgaya aldım.

"Nasıl?"

"Leyl var, ben varım, Manolya var... diğerleri zaten çok küçükler, hem istemezler de."

Enis buna dolu dolu güldü. "Mafya babanın koltuğuna mı oturacaksın?"

"Niye olmasın?" diye ciddiyetle sordum. "Ben güzel silah taşıyamaz mıyım?" Kahvaltı bıçağını alıp da parmaklarım arasında dans ettirmeye başladım. O sırada onun da gözleri bendeydi, benim de onda... ama bu defa bıçağı masaya saplamayı düşünmüyordum çünkü biliyordum ki yine kendime zarar verecektim. "Yeterince tehlikeli değil miyim?"

"Bırak o bıçağı Rebena," diyerek çayına uzandı. "Yoksa görürsün tehlikeyi bak. Hem etrafımız çocuk dolu sevgilim, onlara da kötü örnek oluyorsun. E yaşlılar da var, çok tehlikeli zannederler, korkarlar falan maazallah. Nereden uğraşacağız kalp krizleriyle?"

Burun kıvırarak bıçağı masaya bıraktım. "Anca dalga geç zaten."

Gülmeden edemedi. "Sen de dalga konusu olma. Söylediğin şeyin oluru yok ki seni ciddiye alayım."

"Tamam. Sus, konuşma. Kahvaltını et hadi," deyip çatalımı aldım ve o da hem çayını içmeye devam etti hem de bana gülmeye...

Saniyeler dakikalara dönüşürken, yüzümü okşayan yumuşak rüzgar saçlarımı kımıldatırken masanın üzerinde yüzüstü duran telefonumun Aslım'ın guruba değil de, özele attığı mesajla ekranı parladı.

"Hemen bu linke tıkla. Bütün internet bununla kaynıyor. Herkes kopyalayıp kopyalayıp paylaşıyor. Hızla yayılıyor."

Hızla telefonu elime aldım ve şifresini açtım.

Enis panik halimi fark edince, "Ne oldu?" diye sordu.

"Bir dakika," dedim. "Aslım mesaj atmış. Anlayacağım şimdi."

Linkin üzerine tıkladım ve açılan video bir asansör kaydına aitti. Tarih ise üç ay öncesini işaret ediyordu.

Janset asansöre biniyordu ve hem çok dalgın, hem çok üzgün hem de çok endişeli bir şekilde düğmelerden birine bastığı sırada kapanmak üzere olan kapıda bir el görünüyor ve kapı bir daha açılıyor. Janset şaşıyor çünkü içeriye giren sıradan biri değil, Serter'di. Kapının kapanmasının hemen ardından Serter asansörü durduruyor ve Janset'le konuşmaya çalışıyordu. Janset izin vermiyor, ona kızıyor, bağırıyor ve hatta Serter de onunla tartışmaya başlıyor ama sonunda olan ise Janset'in Serter'e vurması oluyordu. Sonrasında olanlar ise daha kötüydü. Serter Janset'i öpmeye başlıyordu ve Janset her ne kadar dirense de Serter'e gücü yetmiyordu. En sonunda Serter onu köşeye sıkıştırıp, kameralara sadece sırtını göstereceği şekilde onu sindirmeyi başarmıştı.

Biraz sonra Janset'in direnmesiyle ondan kurtulmayı başarır başarmaz asansörden dışarıya çıkıyordu ama merdivenleri koşarken Serter de peşinden ilerliyordu. Sonraki görüntü ise otoparka aitti.

"Rebena," dedi Enis merakla. "Ne izliyorsun sen öyle?"

"Bir dakika," dedim ekrana bakmaya devam ederek.

Otoparkta da tartışıyorlardı ama Serter Janset'i arabaya yaslıyordu ve bu defa daha fazla ileriye gidip elbisesini yukarıya kaldırıyordu. Yaptığı şey ise, pantolonunun düğmesini çözdükten sonra onunla bedenlerini birleştirmekti.

Janset... ona karşılık vermeye başlamıştı. Saçlarını okşuyor, onu öpmeye devam ediyordu.

Görüntü bittiğinde tekrar oynat yazısı görünmüştü.

Matlaşan ve donuklaşan bakışlarım ekrandan uzaklaştığında Enis daha fazla beklemedi ve telefonu elimden çekip alarak videoyu kendi izlemeye başladı.

Filmin çekildiği sırada bu olay yaşanmıştı ve filmin bitimine yakın da bu görüntüyü eline geçiren bir adam Janset'i tehdit etmeye başlamıştı. İstediği ise yüklü miktarda bir paraydı. İlk etapta Janset görüntüleri alıp parayı vermişti ama adam bununla yetinmeyip günler sonra bir daha ortaya çıkmıştı ve söz verdiği gibi de görüntüleri yok etmemiş, çoğaltmış, Janset'i tehdit etmeye devam etmişti. Janset ise bana gelmiş ve anneme duyurmadan yardım istemişti.

Kardeşimdi. Elbette sorgusuz sualsiz yardım edecektim. İşin sonunda videoyu görmemi istemese de biz Seyit, Halil ve Şahin abi videoyu almayı başarıp adama da temiz bir ders verdikten sonra videoyu izlemiştim. Yalnızca ben...

Bu video, o videoydu. Tüm kopyalarını alıp yok edeceğini söylemişti Janset ama ortaya çıkmasıyla anlıyordum ki yok olmamışlardı ve bir çıkar uğruna ortaya çıkmışlardı.

Bir başkasının bu videoyu ortaya çıkardığını düşünmüyordum açıkçası.

Serter ve Manolya birlikteliklerini dün gece ilan etmişlerdi, Janset dün geceden beri ortada yoktu ve video da bu sabah itibariyle hızla yayılıyordu.

Janset... belki de şu an gizli bir yerde saklamış, videonun nasıl daha hızlı yayabileceği üzerine çalışıyordu. Nişan bozulsun diye mi yoksa sadece intikam almak, can yakmak için mi bilmiyordum ama emindim ki bunu Janset'ten başkası yapmış olamazdı.

Etki tepki göstermişti fakat bunu beklemiyordum. Manolya da o da benim kardeşimdi, kanımı taşıyorlardı. Fakat Janset'in intikam diye geri dönmesi hepimize çok pahalıya patlayacaktı.

Serter tüm aile sırlarımızı biliyordu. Çok sinirlenirse, Enis'e bırakmadan her şeyi ortaya saçabilirdi. Babam buna engel olmak isterken Serter'i durdurmaya gücü yeter miydi, yetmezse Serter zarar görür müydü hiçbir fikrim yoktu.

Kardeşim... yüzünü basan sel yüzünden nasıl bir acının sessizliğinde boğuluyordun da gittikçe yükselen kariyerini bitirme noktasına getirmiştin?

Karanlığın eli seni bu kadar hızlı ele geçirmemeliydi.





Sonunda yeni bölüm geldi!!!!!! Fakat diğer bölümün ne zaman geleceğini bilmiyorum. Bayram derken düğün arifesine girdim; evim yapılacak, çeyiz düzüyorum, düğün hazırlıkları derken epey yorucu bir dönem beni bekliyor.... Düğün sonrasında nasıl bir tempoda giderim onu hiç bilmiyorum işte.

Sanırım bu süreç hepimizi biraz zorlayacak.

Continue Reading

You'll Also Like

DEHARİR By melisyazafir

General Fiction

1.4M 70.2K 37
Kaşları derinden çatılmışken dudakları üst dudağımı kavrayıp ısırdı. Elleri kazağımın altından sırtımı okşadı. Dudaklarım, onun boyundurluğu altınday...
1.3M 55.8K 46
~TAMAMLANDI~ 0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kate...
YAZGI By aNOnimel

Teen Fiction

13K 97 2
"Vicdanını dinleyip bu olaya karışmamalıydın Asrın, Diğerleri gibi görmezden gelmeliydin" Sözleri bir bıçak kadar keskindi. Suratındaki o durgun, mim...
4M 114K 73
Lamia: Ayrılık ay dönümümüz kutlu olsun. Mirza: Lamia şaka mısın? Mirza: Sen terkettin beni.