to begin again | taekook

By purplesdarlingg

318K 32.7K 20.3K

Kim Taehyung ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan silik bir omegadır ve bir gün alfa Jeon Jeongguk'la arasındaki... More

to 'begin' again
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20

21

9.2K 817 410
By purplesdarlingg

Tik tak, tik tak, tik tak...

Soğumuş kahvemden bir yudum daha alarak önümdeki bakışlarımı çerçevesi altın varaklarla süslenmiş devasa camdan dışarı çevirdim, randevu saatlerini bekleyen insanların oyalanabilmesi için izlemeye değer bir manzaraya sahip bu odayı seçmişlerdi sanırım. Görüş açımda suyu oldukça berrak bir nehir vardı, üzerindeki yıllanmış tahta köprü her ne kadar çok güvenilir durmasa da yaratılmaya çalışılan otantik ortama uyum sağlamıştı. 

Normal bir zamanda olsak rüzgar estikçe hareketlenen göl sularını dakikalarca sıkılmadan izleyebilirdim fakat şu an damarlarımda gezen tedirginlik ve endişeyi bastırabilecek unsur derinliği birkaç metreden fazla olmayan bir akarsu değildi. 

Jeongguk ortada yoktu. Ben tanıştığımızdan beri ilk defa ondan haber alamıyordum ve meşgule atılan çağrım bunu kasıtlı yaptığının ve onu merak ettiğimin farkında olduğunun habercisiydi. 

Düğünümüzde giyeceğimiz kıyafetlerin son provalarını alıyorduk ve bugün de randevumuz vardı. Jeongguk'un okula uğraması gerektiğinden sabah beni zor da olsa bırakmıştı ve şehrin merkezindeki bu büyük terzide buluşmak için sözleşmiştik. Yalnızca birkaç dakika sonra deneme için prova odasına geçmemiz gerekiyordu ama ben hala tek başımaydım. Endişeliydim çünkü bu asla onluk bir davranış değildi.

Telefonun ekranındaki ismine bir kez daha dokundum, birkaç uzun çalıştan sonra cevaplanmadığı için düşen çağrımla derin bir nefes aldım, ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. 

"Bay Kim? Hoş geldiniz efendim. Buyurun, alayım sizi içeri." Tereddüt dolu gözlerimle beyaz gömlekli kadına baktığımda yüzüne yerleşmiş resmi tebessüm beni daha çok gerdi. Kafamda bu kadar soru işareti varken tabii ki de gidip gömleğimin yakasına dikilecek incilerin konumunu konuşmayacaktım. 

"Randevu günümüzün değişmesini rica edebilir miyim? Hesap edemediğim birtakım problemler çıktı da." Araştırmacı gözleri elimdeki telefona, ardından da boş koltuğa kaydığında kaşlarını kaldırarak kafasını salladı. Tanrım, bazı insanlar gerçekten de başkalarının hayatlarıyla fazla ilgileniyordu. 

"Elbette, sizi ofisimize yönlendireyim, sizinle ilgilensinler." Zoraki bir tebessümle gösterdiği yoldan ilerlemeye başladığımda bir adım arkamdan takip ediyordu beni. Panik kalp atışlarımı hızlandırırken kendimi telkin etmeye çalıştım. Hiçbir sorun yoktu, yalnızca şu an verdiği sözü unutacak kadar meşguldü.

Arkamdaki kadın yolun sonundaki kapıyı benim için açtığında teşekkür ederek ağır bir parfüm kokan odaya girdim. İçerideki üç kişi bir bilgisayar ekranına kilitlenmiş, hararetle tartışıyorlardı. Birinin kapı sesiyle yükselen aceleci bakışları bana takıldığında anlık yaşadığı şaşkınlığı anlam veremediğim bir kine büründü. 

"Kim Taehyung, küpelerin Cartier mi? Hangimizin vergisiyle alındı dersiniz?" Kaşlarımı çatarak neler olduğunu kavramaya çalıştım. Alayla bükülen dudaklar bana istediğimi vermezken duyduğum birkaç kıkırtı halihazırda tedirgin hisseden bedenimi daha da büyük çıkmaza sürükledi. 

"Küpeleri bilmem ama elindeki Prada çantayı benim arabamın vergisiyle aldığına eminim, benim zevkime benziyor da." Sapları yumruklarımın arasında kalmış çantaya nefret dolu bir bakış attığında midemin bulandığını hissettim. Bu saçma sapan olaya devam edilmemesi için tepki vermem gerekiyordu.

"Ne demek istediğinizi de beni neyle itham ettiğinizi de anlamıyorum. Lütfen kurduğunuz cümlelerin gittiği yere dikkat edin." Titreyen dudaklarımı zapt etmeye çalışırken kendimi ne kadar ifade edebildiğimi bilmiyordum.

"Ah, doğru. Artık gerçekten de sahip olduklarımızın gittiği yere dikkat etmeliyiz. Yoksa bileğimizin hakkıyla kazanıp bize hizmet olarak dönmesi için birilerine emanet ettiğimiz paralar ancak onların gömleklerini süsleyen inci olur." Uzun tırnaklarıyla masada ritim tutan omega, zafer kazanmış bir sırıtışla cümlesini tamamladığında ortada dönen olaylardan asla haberim olmadığı için ne demem gerektiğini bilemiyordum.

"Gerçekten sözlerinizin gerçeklerle hiçbir alakası yok. Benimle bu şekilde konuştuğunuz için özür dilemelisiniz. Aksi takdirde attığınız iftiraların sonucuyla yüzleşirsiniz." Karşımdaki üç kişiden de aynı şiddette kahkahalar yükseldi, çaresiz ve savunmasız hissediyordum. "Bunları biz demiyoruz ki tatlım. Bizzat nişanlının babası söylüyor." 

İnanmadım, ihtimal dahi vermeyeceğim bir konu olduğundan bu insanları kendi sorunlarıyla baş başa bırakıp odayı, ardından da binayı terk ettim. Jeongguk'u bir kez daha arayarak telefonu kulağıma yasladığımda gerçekten yürümeye dahi mecalim yoktu. 

Babamla aram yaşadıklarımızdan sonra eskisinden de bozuktu ve zaten hasarlı olan ilişkimiz artık iyileşemeyecek kadar kopmuştu. Düğünümüze katılmak zorundaydı. Organizasyonuyla da yakından ilgilendiğini biliyordum fakat yine de bir aksilik çıkarabileceği konusunda korkularım vardı. Üstüne üstlük Jeongguk'a ulaşamıyordum ve saçma sapan söylemlere maruz kalmıştım.

Sinirlerimi yatıştırması için sıcak bir kahve içmeliydim, yönümü her zaman gittiğim meydandaki kahveciye çevirdim. Etraf olması gerektiği gibi çok kalabalıktı ama sıra dışı şeyler de vardı. İnsanların kocaman açtığı gözleriyle konuştuklarını, ellerindeki telefonların ekranlarını sürekli birbirlerine çevirdiklerini görüyordum. 

İçimde filizlenmeye başlayan merak panik duygumu geri plana atarken kafenin ağır kapısını iterek içeri girdim. Kahve kokusu ciğerlerimi yaktığında saatlerdir ilk defa dudaklarım içten bir tebessüm için kıvrıldı. Her masadan yükselen muhabbetler, çalışan makinelerin gürültüsü, sipariş için oluşmuş bir kuyruk ve kısık bir şekilde çalan popüler şarkılar. Klasik bir kafenin atmosferi çoğunlukla böyle olurdu fakat şu an sadece bir haber kanalının yüksek sesi ve insanlardan yükselen hayret nidalarını duyuyordum. 

İnsanların odağında genellikle bir şömine ateşinin videosuna ev sahipliği yapan televizyon vardı, ekrandaki isimler ise bana hiç yabancı değildi. Bir makam odasında oturarak ekrana bir şeyler anlatan kişi Jeongguk'un babasıydı, arkasında ise Jeongguk ve abisi vardı. Ardından ise elleri kelepçeli bir kişi belirdi ekranda: babam. Manşet ise  oldukça kısa ve özdü.

Büyük Yolsuzluk.

Tüm hayatımın ters düz olduğunu hissettiğim başka bir an olmamıştı. Daha önce bu kadar çaresiz kalmamıştım hiç. Dünyam başıma yıkılmıştı, şu an tam olarak böyle hissediyordum. Etrafımda bana seslenen insanların olduğunun farkındaydım ama yapabildiğim tek şey okusam bile anlamakta zorlandığım haberleri takip etmekti.

Babamdan böyle bir suçu bekler miydim? Babamı hiçbir zaman tam olarak tanıdığımı söyleyemezdim ama annemin aşık olduğu alfa olduğu için bu kadar alçalabilecek bir karakteri olduğunu da düşünmezdim. Kaldı ki bu beni ne kadar kötü bir evlat yapardı bilmiyorum ama beni bu kadar sarsan asıl olay bu karelerin içinde Jeongguk'un da olmasıydı.

Babamın yaptıklarının ortaya çıkması için kullanılmış mıydım? Hayır, buna hiçbir şekilde inanmıyordum. Hissettiklerimin ve bana hissettirilenlerin hepsi son derece gerçekti. Jeongguk'un bana tek bir bakışı bile sevgisinin kanıtıyken peşin hükümlü olmayacaktım. Aptallık mı ediyordum? Umurumda değildi, nedenlerini ve cevaplarını duymak istediğim tek kişi Jeongguk'tu.

Ekranda babamla yaşadığım büyük malikane ve etrafını sarmış polisler göründüğünde fark edilmemle kafede başlamış olan uğultuyu, titreyen bedenim yüzünden bana su uzatan insanları ve içmek istediğim kahveyi es geçerek hızlıca dışarı attım kendimi. Şu an tek bir amacım vardı çünkü. 

Dakikalar sonra bir taksi bulup gitmek istediğim yeri söylediğim şoförle garip bir bakışma yaşadıktan sonra sanki bana inat olsun diye açtığı radyodan olayın detaylarını dinleyerek yaşananları anlamaya çalıştım. Hala titreyen ellerim bir destek bulmak istercesine kapıya tutunmuştu.

Olayı özet geçen kişi Jeongguk'un babasının, babamın da içinde bulunduğu birkaç siyasinin çeşitli yardım kuruluşları üzerinden zimmetlerine para geçirdiklerini belgeleriyle ispatladığını anlatıyordu. Gazetede çıkan fotoğraflardan ve ortada dolaşan düğün davetiyelerinden dolayı ilişkimizden haberleri vardı ve bunun konusu da sık sık açılıyor, akıbetimizin ne olacağı hakkında tahminlerde bulunuyorlardı.

Benim de kafamda bu konular hakkında soru işaretleri vardı ve aklıma gelen olumsuz her ihtimal akmak için an kollayan yaşları gözlerime dolduruyordu. Jeongguk'a çok aşıktım, o benim ruh eşimdi. Başta bana farklı bir amaçla yaklaşmış olabilme ihtimali çok yüksekti ve ben böyle bir olayla nasıl baş edebileceğimi bilmiyordum. Şu an bana aşık olduğuna emindim ama ruh eşi olmasaydık ne olurdu diye düşünüp duruyordum. 

Dayanamayıp akıttığım birkaç damla yaşı hızlıca kurularken taksi durdu. Parayı uzattığımda üzerime patlayan flaşlar gözlerimi acıttı. Kendimi hızla taksiden atıp evime doğru ilerlemeye çalıştım ama aşmam gereken bir gazeteci ordusu vardı. Üzerime gelen onlarca kişi, konuşmam için uzatılan mikrofonlar, takip edemediğim sorular, her kafadan ayrı bir ses... 

Kalbim hızla çarparken dolan gözlerimi kırpıştırarak saçlarımı önüme aldım. Korkunçtu, yaşadıklarıma inanamıyordum. Bayılmak üzere olduğumu hissettiğimde daha fazla dram yaratmadan bu kalabalıktan nasıl çıkacağımı düşünürken omzuma bir kol sarıldı. 

Tüm bu yaşananlara rağmen alfamın kokusunu ve varlığını hissettiğim, onunla temas ettiğim an omegamın tüm huzursuzluğumu arka plana atmasının ne kadar doğru olduğu tartışılırdı. 

Jeongguk yüzümü göğsüne gömüp vücuduma kollarını sardığında etrafımı saran kalabalık artık önemli değildi. Polislerin yardımıyla o hengameden çıktık, her zaman ürktüğüm dev duvarları geçerek büyük evin bahçesine girdik. Bu süreçte hala Jeongguk'un göğsündeydim ve yürümeye o kadar mecalim yoktu ki tüm ağırlığımı o taşıyordu.

Arka bahçedeki hanımellerinin yanına oturttu beni, burada küçük bir bank vardı. Önümde diz çökerek görüş açıma girdiğinde ilk defa gözlerine bakmadım, hala titreyen ellerimi izlerken neler olduğunu yavaş yavaş kavramaya başlamamla kalbime çöreklenen acı canımı yakıyordu.

Ellerim onun da dikkatini çektiğinde avuçlarıma derin öpücükler bıraktı. "Bebeğim, her şeyin bir açıklaması olduğunu biliyorsun değil mi? Şu an doğru zaman değil ama sana her detayı anlatacağım. Kötü hissetme, neden dolduruyorsun gözlerini? Sikeyim, bunun böyle olmaması gerekiyordu." 

Vücudum büyük bir hıçkırıkla sarsıldı, yapacak başka bir şeyim olmadığından yalnız olduğumuz ilk anda seslice ağlamaya başlamıştım. Gerçekten hayatımın en zor gününü yaşıyordum. Onun yanında daha önce de birçok kez ağlamıştım ama böylesine şiddetli ağladığım bir zamanı ben bile hatırlamıyordum. 

Bankın kolunu tutan elleri sıklaştı, yüzüne bakmadığım için mimiklerini göremiyordum ama hissettiği çaresizliği tüm kalbimle anlıyordum. "N-Ne? Hayır, böyleme ağlama Taehyung. Ülkenin de paranın da dönen tüm oyunların da amına koyacağım şimdi. Bak güzelim, hiçbir şey tahmin ettiğin gibi değil tamam mı?"

Bakışlarımız buluştuğunda gözlerinde bir şeyler kırıldı. Alnında atan damar, gözlerinin beyazına inmiş kan, dağılmış saçları ve sinirden hızlıca inip kalkan göğsü tanıdık değildi bana. Jeongguk benim yanımda hiç böyle olmazdı ki. Hep sevgi dolu bakardı; aşkla, nazikçe dokunurdu bana.

"Jeongguk, annemin eşyalarını almama izin verirler mi ki? Sadece birkaç kitap, birkaç toka falan. Gerçekten istediğim başka hiçbir şey yok." Hıçkırıklarımın arasından zorlukla konuştuğumda çenesini oynatarak başını sağına çevirdi. O da titriyordu, sinirden tüm vücudu kasılmıştı ve hala bankın kolunu kuvvetle sıkıyordu.

Ellerini yüzüne kapatarak birkaç saniye beklediğinde ben de kafamda alacaklarımı planlamaya çalışıyordum. Önümdeki çimlere tamamen oturarak beni de belimden tutup kucağına çekti. Gözyaşlarımla ıslanmış, yüzüme yapışmış sarı bukleleri kulağımın arkasına itti, tüm ihtimalleri boş verip biraz da sakinleşmek adına boynuna sakladığımda feromonları etrafımı kuşattı.

Bir süre daha içim çıkarcasına ağlamaya devam ettim ve o da boğazımdan kopan her bir güçlü hıçkırık sonrası daha sıkı sarıldı bana. Ulaşabildiği her yere dudaklarını bastırdı, elini tişörtümden içeri sokarak tenimi okşadı ve her temasımız bana daha da iyi hissettirdi. 

Sonunda geriye sadece kuvvetli iç çekişler kaldığında benden biraz ayrılarak yüzüme baktı. Tanrım, Jeongguk'u daha sinirli gördüğüm hiçbir an olmamıştı. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bana bakarken bile yumuşatamadığı bakışlarının asıl adresi kimse hayatı biraz zorlaşacaktı. Kollarında ağladığım tüm süre boyunca kendini daha da doldurmuşa benziyordu.

"İstediğin her şeyi alabilirsin sevgilim, kimse sana ağzını açamaz. Yalnızca çabuk olalım, bir an önce evimize gidelim ve ben sana kendimi açıklayayım. Şu an sinirlerin çok yıprandığı için kucağımda sakince oturuyorsun ama aklındaki soru işaretlerini de görebiliyorum. Sana olan aşkımdan şüphe ettiğin tek an bile olduysa sebebi olan herkesin canı çok yanacak. Ben sana ölürüm Taehyung, senin önüne koyduğum kimse yok tamam mı?"

Jeongguk'un samimiyetinden şüphe ettiğim bir saniye bile olmamıştı ama içini rahatlatmak istemedim. Yalnızca basit bir hareketle kafamı salladığımda iç çekerek dudaklarıma sert bir öpücük bıraktı. Bu da bizim güç toplama şeklimizdi. 

Belime sardığı eliyle kendini ve beraberinde beni ayağa kaldırdı. Kolu hala belime sarılı, bedenim hala bedenine yaslıyken sakince eve doğru ilerledik. Kapıya vurulmak üzere olan mühre baktım, kırmızıydı. 

Polislerin itirazlarıyla ve Jeongguk'un tehditleriyle geçen birkaç dakikanın sonunda uzun zaman sonra ilk defa evimdeydim. Gerçi evim dediğimde aklıma gelen Jeongguk'un eviydi artık, zaten ben burayı ne zaman benimsemiştim ki tam olarak? Çok anım vardı sadece; annemle, babamla, küçükken oynadığım birkaç arkadaşımla, Jeongguk'la...

Elinden tuttuğum Jeongguk'u annemin kütüphanesine götürdüm. Annemin bana her zaman okuduğu yıpranmış kitabı gülümseyerek okşadığımda beni izliyordu. Sonra birkaç kitap daha seçtim, yatak odasından da birkaç toka, fotoğraf... Bir daha buraya girebilir miydim, girebilsem de burayı bıraktığım gibi bulur muydum? 

Hayat çok garipti, gerçekten de garipti.

"Bitti Jeongguk, gidebiliriz." 

Hala dolu olan gözlerime bakıp  derin bir nefes aldı, kafasında dönen plan neydi henüz öğrenememiştim fakat bu sahneleri yaşamayı beklemediğini tahmin ediyordum. Belimi tekrar sıkıca sardıktan sonra beni hiçbir zaman ait hissedemediğim bu evden çıkardı. 

İşin iç yüzünü hala merak ediyordum ama yüzleşmeye de hazır değildim.

****

Jeongguk'un şaraplarını dizdiği rafların önüne oturmuştum. Kötü hissettiğimde bana teselli verecek birilerini bulamadığımdan annemin eşyalarıyla vakit geçirirdim. Yüzlerce kez elimden geçmiş, her detayını ezbere bildiğim her şeyi ilk defa görmüş gibi seyrederdim. Benim için bir çeşit terapiydi. 

Kendimi uzun zamandır iyi hissettiğimden ya da en ufak bir kırgınlığımda Jeongguk'un öpücükleriyle iyileştiğimden uzun zamandır buna ihtiyacım olmamıştı fakat bugün ilişkimize başladığımızdan bu yana ilk defa ona kırgındım.

Kırgın olduğum kişi Jeongguk bile olsa gidip onun kucağında ağlamak istiyordum. Şimdi de biraz yalnız kalmak istediğim için onu yukarıya, odasına göndermiştim. Kendini açıklayamadığı için çok huzursuz olduğunu, beni sevemediği için de kafayı yediğini biliyordum ama biraz kendimi dinlemem lazımdı. 

"Taehyung, neden altına yastık almadın? Yere oturma bebeğim." Tanrım, biz eve geleli yirmi, o odasına çıkalı en fazla on dakika olmuştu. Sanırım birbirimize karşı sınırlarımızda biraz problemliydik. 

"Hava sıcak." Elimdeki fotoğrafı özlemle izlerken ona bakmadan konuştum. Şu an gidip sarılmayı çok fazla istiyordum ama benden sakladığı olay ve bunu tamamen savunmasız bir şekilde öğrendikten sonra gördüğüm muamele canımı yakmıştı.

Yanıma oturup beni kucağına çekmek için belime sarıldığında itiraz mırıltılarıyla ondan uzaklaştım. Birkaç saniye hiçbir harekette bulunamadı, bu gerçekten ağırına gitmişti sanırım. 

"Nefret ediyorum. İnsanların sözlerimi dinlememesinden, direktiflerimin dışına çıkılmasından nefret ediyorum." Sesine karışmış bariz bir hırıltı vardı, alfasını bile uyandıracak kadar sinirli oluşu omegamın  yatıştırmam için bana baskı yapmasına neden oluyordu. Hafifçe feromon salgılamaya başladım, ne olursa olsun onu böylesine bir sinir harbinin içinde görmeye dayanamıyordum.

Acaba başı ağrıyor muydu?

"Bak yavrum, anlıyorum şu an bana da kırgınsın. Bu gerçekle yüzleşmek ne kadar zor olsa da lanet olsun ki ben de hatalıyım. Böyle değildi tamam mı? Böyle olmaması gerekiyordu." Öyle sinirliydi ki cümlelerini toparlayamıyordu bile. Oturduğum yerden biraz kayarak yanına yaklaştım, bacaklarımı kendime çekerek küçüldüğümde kolunu omzumun üzerinden şarap rafına doğru attı. 

Yönünü tamamen bana çevirip gözlerimi yakalamaya çalıştığında başımı dizlerime yaslayarak ona kaçamak bir bakış attım. Ona yüz vermediğim için suçlu hissettiren omegamı susturmak zordu.

"Sana hayranlık duyduğum konulardan biri de kendi yolundan gitmendi Taehyung. Baskıları, beklentileri ve emirleri göz ardı edip kendi hayatını kendin inşa etmen, bunu bizim gibilerin olduğu bir ortamda büyümüşken yapabilmen ne kadar büyük bir şey farkında mısın?" 

Tüm oda buram buram hanımeli kokarken göz göze geldiğimizden beri yavaşça gevşeyen vücuduyla nihayet konuşuyordu. "Doğduğumda sanki elime bir harita tutuşturulmuştu, 'al Jeongguk bu takip edeceğin yol' der gibiydi etrafımdaki herkes."

Rafta duran eli bir şişeye uzandığında gözlerimle takip ettim onu. Bu beraber içtiğimiz şaraptı, gülümseyerek birkaç saniye şişeyi izledikten sonra büyükçe bir yudum aldığında bakışları dudaklarımdaydı. 

Aklıma gelen anılar bu durumda bile karnıma bir sancı soktu. Bunu hala hissedebilmem bile Jeongguk'a sadece kırgın olduğumun, içimde ona dair biten hiçbir şeyin olmadığının kanıtıydı. İnsanlarla kurduğu ilişkiler pamuk ipliğine bağlı biri olarak ona duyduğum bu koşulsuz bağlılık beni her seferinde şaşırttı.

Islanan dudaklarını yalayarak tekrar söze girdiğinde ona dokunmak için saniyeleri sayan omegam biraz daha kıpırdandı. "Seçimlerimi yaparken hiçbir zaman tereddüt etmedim çünkü hayatımın her anında bana dikte edilenlerin her biri alında benim isteğim sanıyordum. Biraz daha büyüdüğümde sorgulamaya başladım ama çok geçti, belki konumumun bana kazandırdıklarından vazgeçmek de zor gelmiştir."  

Alaylı bir tebessümle bir yudum daha aldı, sözlerine devam etmeden önce biraz beni izledi. Bugünkü bakışlarında pişmanlık vardı farklı olarak, bu değişikliği sevmemiştim. "Belki sadece böyle hissetmen gerektiğini düşünmüşsündür. Bilirsin, babana sinirlendiğin bir an olmuştur ve sen de eğilimlerin onun da işine gelecek doğrultuda olduğu için kendine kızarak böyle düşünmek istemişsindir." 

Jeongguk kendini kötü hissettiğinde canım çok yanıyordu. Her işi istediği gibi olsun, hayatındaki hiçbir olumsuzluğu kendine yüklemesin istiyordum. Çünkü insan en çok tüm suçun kendisinde olduğunu bildiğinde üzülüyordu.

"Bu çok optimist bir bakış açısı olurdu." Ellerinden birini tereddütle kaldırarak saçlarıma daldırdığında eksikliğini çektiğim temasıyla gözlerim kapanmıştı. Birkaç saniye sonra ellerinin yanına kafası da eklediğinde itiraz edecek gücü kendime bulamıyordum. Dudaklarını şakağıma bastırdı, art arda birkaç derin öpücük bırakıp boynumu da öperek geri çekildi ama eli hala buklelerimde oyalanıyordu. 

"Duygu sömürüsü falan yapmıyorum, sadece kendimi açabildiğim tek kişisin Taehyung. Hayatımı sorgularken kendimi saçma sapan bir işin içinde buldum. Daha kendi ruh halimi umursamadan oradan oraya sürüklenirken hayatımda ilk defa göreceğim birinin duyguları da umurumda değildi açıkçası. Babam 'birinin kirli işlerini afişe etmek için ona yaklaşabildiğimiz kadar yaklaşmalıyız.' dedi. Evinizin içine giden yol da senden geçiyordu."

Jeongguk konuşurken hep yüzüme bakardı. Söylediği her cümleye karşı tepkilerimi görmek ister, iltifatlarına kızarırken ki halimi de  heyecandan hızlanan nefeslerimi de içi gidermişçesine seyrederdi. Sadece üzgünken bana bakmaya dayanamıyordu, zaten onun yanından ağladığım birkaç an olmuştu fakat hepsinde de beni kucaklamak için uzanmadan önce o halimi sindirmesi gerekmişti.

Jeongguk şimdi de yüzüme bakamıyordu. Saçlarımdaki dokunuşu daha tereddütlüydü, cümlelerinin bende yıkımlar yarattığını düşünüyordu ve gözlerimde ona karşı kırılan bir şeylerin varlığıyla yüzleşemiyordu.

"Biliyorum, klişe bir yaz dizisi çekiyoruz sanki siktiğimin yerinde ama gerçekten aklımın ucundan geçmeyen olaylar silsilesiyle yaşıyorum kaç aydır. Katılmam gereken yalnızca birkaç yemek olacaktı, gerisini babam halledecekti ve bu işten sıyrılacaktım, sana aşık olacağımı nereden bileyim ki?"

Bana karşı hissettiklerinden bir an bile şüphem olmamıştı.

"Babanın işlerini araştırmaya devam ettik evet ama tüm bunlar düğünümüzden sonra servis edilecekti basına, seninle konuşacaktım. Babamla bu konuyu gerçekten çok şiddetli bir şekilde konuştuk ve anlaştığımızı sanmıştım. Seçim erkene alınınca gözü oğlunun geleceğini değil kendi hırslarını görmüş sadece. Üzgünüm Taehyung, bu kadar hazırlıksız olduğun için gerçekten özür dilerim."

Nasıl hissediyordum? Jeongguk'a karşı hissettiğim tüm aşk, tutku, şefkat ve bağlılık yerli yerinde duruyordu. Şaşırdığım bir şekilde ona olan güvenimde de hiçbir eksilme olmamıştı, sanırım bunu ruh eşlerinin birbirlerinin tüm kalbini şeffaf bir şekilde hissetmesine bağlayabilirdim. Jeongguk bugüne kadarki her kelimesinde samimiydi.

"Jeongguk, belki bunları başka bir zamanda öğrenseydim tepkim daha farklı olurdu. Daha erken söyleseydin mesela seni bu kadar tanımadığım için bakış açım değişebilirdi, ruh eşi olsak da. Düğünümüzden sonra söyleseydin kendimi kısıtlanmış hissedebilirdim, yani artık evli olurduk ve ben de ilişkimizi bozmamaya daha çok odaklanır, kendi hislerimi doğru tahlil edemezdim. Biraz yanlış bir yolla olsa da en doğru zaman bu zamandı, öğrendim ve bitti. Kötü ya da kullanılmış hissetmiyorum çünkü sen bana böyle bakıyorsun Jeongguk."

Jeongguk öyle rahatladı ki omzundan kalkan yükleri somut olarak görebildim sanki. Tüm günün sinirini birden boşaltmak istercesine titreyen dudaklarına ise çok hazırlıksız yakalanmıştım. Gözleri dolduğunda başını arkadaki rafa yasladı, bu manzarayı öylece izlemek başıma gelen en kötü durumlardan biriydi.

"Seni çok seviyorum. Biz farklıyız Taehyung, hissediyorsun değil mi?" Benim de gözlerim dolarken kucağına tırmandım, ait olduğum yer sonsuza kadar burasıydı. Gözlerini kurulayıp kirpiklerine birkaç öpücük bıraktım.

"Aşkım Jeongguk, bunu benden başka kim hissedebilir ki? Ben seni ne kadar seviyorum biliyor musun? Bilemezsin, çünkü ben sana hiç anlatamam." Günün sonunda yanında gülümsediğim kişi yine Jeongguk'tu. 

Bileğime dudaklarını bastırdı, bunu sevgisi gerçekten içine sığmadığında yapıyordu yani epey sık.

"Jeongguk, bugün sinirliyken çok yakışıklıydın ama biraz da korkunçtun. Yani ben hiç korkmadım ama başkası çok korkardı bence." Ortamı dağıtıp saçma havadan kurtarmak için bilinçaltıma ben fark etmeden saklanmış cümleleri dökmek iyi bir fikir miydi?

"Bebeğim, her halime düşüyorsun zaten. Bu şarap sana bazı anıları çağrıştırdı mı söyle bakalım." İlk cümlesinden sonra çıkarttığım dilimi şarap şişesini göstererek söylediklerinden sonra içeri sokarken damağıma resmen o gün içtiğim şarabın tadı geldi.

"Jeongguk, ukala olma ve ben şarabı sevmedim hiç. Çok ekşi, evet." Saçlarımı iki elimle geriye doğru iterken mırıldanarak konuştum. Jeongguk'la öpüşmeyi deli gibi istememe rağmen ondan hala utanmam garipti.

"Şarabı falan karıştırma zaten şimdi, senin tadını istiyorum ben. Aşırı güzel olman hakkında ne yapmalıyız Taehyung? Kafayı kırmama az kaldı, şu gözlere bak." Jeongguk yine krizlerinden birine girmişti, kıstığı gözleriyle yüzümü süzüyordu. Bunun deli gibi hoşuma gittiğinin de farkındaydı.

"Güzel miyim Jeongguk? Bak saçlarıma, kıvırcıklar değil mi? Gözlerimde yeşil, dudaklarım da güzel mi? Hmm, baks-"

İki dudağımda Jeongguk'un ağzındayken gülümsemek imkansızdı ama onu delirtmenin verdiği haz yüzünden gülümsemeden duramıyordum. Enseme sardığı eli kafamı daha da kendine çektiğinde çenem ve tüm ağzım Jeongguk tarafında adeta yenilirken düşünebildiğim tek şey şu andı.

Sadece Jeongguk, önemli olan sadece oydu.

<333333333

BU KİTAPTAKİ TÜM KİŞİ VE KURUMLAR VE OLAYLAR HAYAL ÜRÜNÜDÜR HİÇBİR İMA YAPMADIM NO SİYASET NOOOOO

MERRRRHABA

JEONGGUK YAVRUM DEDİ AĞAĞA arkdslr yavruma düsüyorsak vizyonsuz muyuzdur???? lütfen cringe olmamıs olun LUTFEN cok utandım birden sosososososos

ayy telefonum bozuk bilgisayardan nası ayar yapılır asla bilmiyorum O YÜZDEN BOLÜM SONU NOTLARIMIN HER ZAMANKİ AYARINI YAPAMADIM YA ;(((((((

neyyyyse çok ağlamayalım arkdslr SİZE KAOS YAZDIM SAKA MI??????? benden cikacak max kaos budur. olmus mu heee kiralık aska bağladık birden

burada bile eğlenemiyorum çünkü amk ykssine 1 hafta var.

BAKIN BU EN UZUN BÖLÜMDÜ HA SEVİN BU BÖLÜMÜ ;((

beni de sevin tmmmmmmm

öptüm 

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx














Continue Reading

You'll Also Like

20.1K 3.1K 25
Ağır homofobik keko mahalle abisinin, mahalleye yeni taşınan kapı komşusuyla olan imtihanını göreceğiz. Texting&düzyazı
26.7K 2.8K 13
Madem kardeşimi istiyorsun, o zaman bana kardeşini vereceksin. Texting*
183K 18K 21
Jeon Jungkook, 20 yaşına gelen herkesin dolunay gecesi kurt cinsiyetini ôğrenmesi şerefine düzenlenen baloda, kardeşinin kurt cinsiyetini kutlamaya g...
45.4K 10K 11
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting