Müptela | Tamamlandı

Autorstwa yericeryazar

5.6M 291K 43K

Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüm... Więcej

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
1 MİLYON!
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
70.Bölüm
Telegram Grubu.
71.Bölüm
72.Bölüm
73.Bölüm
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm
83.Bölüm
84.Bölüm
85.Bölüm
86.Bölüm
87.Bölüm
88.Bölüm
89.Bölüm
90.Bölüm
91.Bölüm
92.Bölüm
93.Bölüm
95.Bölüm|Final
Özel Bölüm.

94.Bölüm

29.8K 2K 226
Autorstwa yericeryazar

Bol vedalı bir bölüm ile geldim...

İyi Okumalar Dilerim♡

"Leyla." Diyerek koluma giren Çağan'a döndüm.

"Efendim?"

"İyi misin?"

"Hı hı." Diyerek başımı salladım etrafa bakmaya devam ederken.

"Yalan söyleme." Dedi Çağan tekrardan. "Bir şey mi oldu?"

Bir şey mi olmuştu? Hayır...
Moralimi bozacak, kötü hissedeceğim hiç bir şey olmamıştır olmamıştı.

"Bir şey olmadı."

"Ama?"

"Ama." Dedim iç çekerek. "Seninle böyle mahallede yürüyünce duygulandım işte."

Güldü.

"Sanki veda ediyormuşum gibi hissediyorum." Dedim.

Durup bana döndü. "Gideceksin ya ondan öyle hissediyorsundur."

"Öyle değil Çağan. Sanki bir daha geri dönmeyecekmişim gibi."

"O ne demek ya? Saçmalama niye geri dönmeyesin."

"Dedim ya duygulandım işte." Diyerek tekrardan yürümeye başladım.

"Büyük be Leyla." Dedi Çağan. Gözlerim doldu...

Bu mahallede büyümüştük. Çağan ile birlikte bu mahallede düşmüştük ilk, ilk defa bu mahallede kalkmıştık beraber.

Yaramazlık yapınca bizim evin arka bahçesine saklanırdık. Çağan bir kızla buluşacaksa illa mavi ceketini giyerdi. Saçlarını hep inek yalamış gibi yapardı. Yaz yağmurlarında hiç eve girmezdik. Kaçmazdık yağmurdan, şemsiye açmazdık. Oradan oraya koştura koştura ayaklarımız şişerdi. Düşerdik çoğu zaman dizlerimiz yara bere içinde kalırdı.

Sanki her şey dün gibiydi. Sanki mahallede dün top oynamışız gibiydi. Şimdi eve girince sanki babam geç kaldım diye kızacak gibiydi. Sanki Çağan ile yanyana liseden geliyormuşuz gibiydi.

Bu anların, anıların hepsi geçmişte kalmıştı.
Büyümüştük. Aşık olmuştuk. Evlenmiştim ben, bebeğim bile olmuştu.

Dün gibi aklımdaydı Çağan'ın lisede siz sevgili misiniz diyenlere ayakkabısını çıkarıp atışı.

Dün gibi aklımdaydı Çağan'ın omuzlarında kırmızı örtüyle mahallede asker eğlencesi yapması. Çağan giderken o örtüyü benim omuzlarıma bırakmıştı. 'Sen benim kardeşimsin.' demişti.

Öyle çok ağlamıştım ki o giderken. Sanki hiç geri gelmeyecek gibi gelmişti. Doğduğumdan beri karşı evimde yaşayan çocuk, adını bile bilmediğim bir şehre gitmişti.

O altı ay hiç bitmeyecek, Çağan geri dönemeyecek gibi hissetmiştim. Şimdi yine öyle hissediyordum. Sanki bu sokaklarda son kez yürüyor gibiydim. Sanki bu mahallede ki her anım bir köşeden bana el sallayarak veda ediyor gibiydi. Sanki gidiyor gibiydim...

"Yavrum?" Diyerek düşüncelerimden çıkardı beni Çağan. "Efendim?"

"Ağlıyor musun?"

"Hayır." Dedim ve gözlerimi sildim.

"O kadar mı duygulandın ya?"

Konuşsam ağlayacağımı hissedince sadece başımı salladım.

"Yapma be." Dedi hızla. "Bak bende ağlarım."

Daha derken gözleri dolmuştu.
Gülümsedim.

"Tamam." Diyerek toparladım kendimi. "İyiyim ben. Hem geldik zaten eve."

"Evet. Geldik ve gerçekten veda vakti."

"Daha değil." Diye mırıldandım.

Bahçe kapısından geçtikten sonra kapının önüne geldik ve Çağan zile bastı. Annem bir kaç saniye içinde kapıyı açtı.

"Kızım aldın mı bütün eşyalarını?"

"Evet anne aldım."

"Ahmet Han'ın eşyalarını aldın mı?" Diye sordu babam. "Evet babacığım. Her şeyimizi aldım. Hatta evden çıkmadan kontrol ettim. Sizde hazırsanız çıkalım, uçağı kaçıracağım."

"Hiç olmadı böyle hiç olmadı." Dedi annem Ahmet Han'ı benim kucağıma verirken.

"Anne oldu işte neden olmasın?" Dedim.

"Kızım nasıl gideceksin tek başına? Hayır kabul etmiyorsun ki bizde gelelim."

"Anne zaten iki gün durup geçeceğiz." Dedim. "Bir de ne diye sizi sürükleyeyim yanımda?"

"Ee tek başına yapabilecek misin Ahmet Han ile?"

"Anne alt tarafı bir uçak yolculuğu merak etme." Dedim ve Ahmet Han'a döndüm. "Hem benim oğlum çok uslu değil mi oğlum?"

"Biraz daha oyalanırsak Leyla da gidemeyecek." Dedi Çağan.

Büyük bir telaşla evden ayrılıp yola çıkabilmiştik sonunda...

Ercüment bir hafta önce Bingöl'e dönmüştü. Annemler kırkın çıkmadı gidemezsin dediği için ben gitmemiştim.

Ahmet Han'ın kırkı iki gün önce çıktığı için bu gün bende Bingöl'e dönüyordum. Aslında Ercüment gelip bizi alacağını söylemişti ama gelmemesi için ikna etmiştim. Ben oğlumla birlikte gayatte gidebilirdim. Zaten Ercüment bir haftadır oradan oraya koşturup duruyordu. Bir de tekrardan boşu boşuna buraya kadar gelsin istememiştim.

Biz de gittikten iki gün sonra Karabüğe gidecektik. Yani Bingöl'e veda etmeye gidiyorduk. Ahmet Han'ın Bingöl'e merhabası aynı zamanda elvedası olacaktı...

Havaalanına gelince annemler ile vedalaştık. Tabii bu biraz uzun sürmüştü. Uzun zamandır burada olduğumuz için onlara çok zor gelecekti. Bize de aynı şekilde. Ama bizim için hayat tam gaz devam ettiği için pek anlayamayacaktık.

Uçağa bindikten sonra göz yaşlarım birer birer akmaya başladı. Annemlerin yanında onlar üzülmesin diye akıtmamak için zor savaşlar vermiştim. Ama şimdi ağlayabilirdim. İçimde sebebini bilmediğim kötü bir his vardı.

Uçakta Ahmet Han ile tek olacağımız için oldukça gerilemiştim. Sanırım bu yüzdendi.

Ama hiç beklediğim gibi olmadı. Oğlum gerçekten uslu bir bebekti. Gayet rahat bir yolculuğun ardından Bingöl'e gelmiştik.

Uçaktan indikten sonra havaalanında etrafıma bakınırken bize doğru gelen Ercüment'i gördüm.

Onu gördüm ya içimde ki bütün kötü hisler, bütün kötü düşünceler kaybolmuştu. Kalbime karlar yağmaya başlamıştı hemen...

Aramızda ki mesafeyi kapatıp sıkıca sarıldım. "Hoşgeldiniz birtanem."

"Çok özledik seni."

"Bende." Dedi hızla. "Bende sizi çok özledim."

"Anneciğim bak." Dedim ondan ayrılırken. "Bak babaya geldik."

Ercüment elimde ki puseti alıp Ahmet Han'a baktı.

"Oğlum. Sen babayı özledin mi? Baba seni çok özledi."

Güldüm.

"Hadi çıkalım artık." Dediğim sırada bir anda Mehmet beliriverdi yanımızda.

"Hoşgeldin yenge."

"Hoşbulduk."

"Mehmet sen bavulları alsana."

"Tamam komutanım."

Hep birlikte havaalanından çıktıktan sonra arabaya bindik ve eve geldik.

"Sen ne ara topladın bu kadar eşyayı?" Dedim etrafa bakınarak.

"Topladım işte bir ara." Dedi Ercüment.

Evde ki her şeyi toplamıştı neredeyse. Sadece temel ihtiyaç duyacağımız şeyler kalmıştı.

"Eşyalar nerede?"

"Gönderdim Karabüğe, eve götürecekler."

"Nasıl ya?" Dedim şaşkınlıkla. "Ne zaman yaptın sen bu kadar işi?"

"Ee doktor hanım." Dedi bana doğru gelerek. "Sen Ercüment üsteğmeni tanıyamamışsın."

"Öyle mi?"

"Öyle."

"Tam olarak ne zamana tamamıyla tanıyabilirim ben bu üsteğmeni?" Diye sordum.

"Biraz düşüneyim." Dedi. Bana doğru bir iki adım daha atıp aramızda ki mesafeyi kapattı. "Tam olarak tanıman için önünde uzun yıllar var. Bence hiç acele etmeyelim."

"Yavaş yavaş tanıyalım yani birbirimizi?"

"Aynen."

"Hiçte bizlik değil oysaki." Dedim gülerek. "Tanışalı bir sene olduğunda evli ve hamileydim."

"Kavuşmamız hızlı olmuş işte ne güzel." Deyince güldüm.

Dudaklarımızın arasında ki mesafeyi kapatacakken evin içini Ahmet Han'ın bağırışı doldurdu.

Hızla Ercümentten uzaklaşıp pusetinde yatan Ahmet Han'a döndüm.

"Ama bu şahsıma yapılan bir saldırıdır." Dedi Ercüment hızla.

"Ne?" Dedim Ahmet Han'ı kucağıma alırken.

"Sana ne zaman yaklaşsam bebenin ağlayası geliyor."

Küçük bir kahkaha attım.

"Gülme Leyla. Çok ciddiyim."

"Aşkım öyle denk gelmiştir." Dedim. "Yoksa şunun sıfatına bak hiç şahsına saldırı yapacak bir tip var mı?"

"Hayır bir de denk gelir iki de denk gelir. Hep mi böyle denk gelir?"

Ercümentin Ahmet Han beni sevmiyor konuşmasını  dinlerken aynı zamanda ağlayan Ahmet Han'ı susturmaya çalışıyordum.

"Sen sevmedin mi ya burasını?" Dedim ağlayan Ahmet Han'a.

"Bak ama biz babanla burada tanıştık." Dedim.
Annesiyle babasının tanışma hikayesi Ahmet Han'ın dikkatini çekmiş olacak ki biraz olsun sakinlemişti. "Hayatta yarın seni götürelim mi tanıştığımız yere? Ha anneciğim?"

Ahmet Han'ın karnını doyurduktan sonra uyutup pusetine yatırdım.

"Ercüment ben lavaboya giriyorum annemleri arar mısın?"

"Ne diyeyim birtanem?"

"Geldiler de, inince haber vermeyi unuttum."

"Tamam."

Lavaboya girip işimi hallettikten sonra çıktım. Koridorda durup yatak odasına baktım. Şundan iki ay öncesine kadar bu odaya bakmak bana sadece acı veriyordu.

Çünkü Ercüment yanımda değildi. Ama şimdi hem Ercüment hem oğlumuz yanımdaydı. Ne kadar şükretsem azdı.

İç çekerek etrafa göz attım.

Çok daha iyi evlerde yaşasakta, çok daha mutlu olsakta bu evin yeri her zaman farklı olacaktı. Burası Ercüment ile benim ilk evimizdi. Eşyalarını birlikte seçmiştik. Birlikte yerleştirmiştik. Birlikte yuva yapmıştık burayı...

Şimdi buraya veda edecek olmak beni üzüyordu. Bir çok anımız vardı hem bu evde hem bu şehirde. Hiç birini unutmayacaktım. Hepsi aklımın bir köşesinde olacaktı daima.

"Güzelim?" Diyerek yanıma gelen Ercüment ile düşüncelerimden koptum.

"Efendim?"

"Bir şey mi oldu? Niye öyle dertli dertli bakıyorsun duvarlara?"

Duvarlara baktığımın farkında bile değildim. Ben bu evde olan anılarımıza bakıyordum. Bu evde ilk defa bu kapının önünde öpmüştüm Ercüment'i. Görevden geldiğinde boynuna girişte ki ayakkabıllığın önünde atlamıştım. Ercüment bana biri sürü yemek yapmıştı bu evin mutfağında. Ahmet Han'ı öğrenmeden önce midem bulanırken Ercüment hiç yalnız bırakmamıştı bu banyoda beni.

Her köşede farklı bir anı vardı. Bu duvarlar boş değildi o yüzden. Bizim anılarımızın en büyük ortaklarıydı.

"Bir şey olmadı." Dedim ona dönüp. "Öyle bakıyordum."

"Ne düşünüyordun peki öyle bakarken?"

Gülümsedim. "Bizi düşünüyordum."

"Bizi?"

"Bizi." Diyerek başımı salladım. "Bu evde ki bizi. Anılarımızı, hatıralarımızı, bu evde yaşadıklarımızı."

"Buradan ayrılmak sanırım tahmin ettiğimizden daha zor olacak."

"Öyle olacak gibi."

"Ee tabii burada görüp aşık oldun bana." Deyince kaşlarım havalandı. "Sen nerede aşık oldun acaba?"

"Oho." Dedi uzatarak. "Ben daha telefonda aşık oldum sana."

"Hadi be orada." Dedim yüzümü buruşturup. "Bas bas bağırıyordun telefonda Çağan yok burada diye."

"Sen sanki hiç bağırmadın. Hayır insan bir ikna olur ama yok!"

"Ne bileyim? Çağan şaka yapıyor sanmıştım."

Güldü.

"Gülme."

"Komik."

"Öyle mi? Senin ayakkabılarıma takman bundan çok daha komikti." Dedim hızla.

"O düşüncelere hala katılıyorum." Diyerek kendini savundu. "İnsan dağ başına ayakkabıyla gelir mi kızım?"

"Hadi şimdi kocamsın ondan böyle diyorsun, hayır o zaman hiç bir şeyim değildin. Ne diye karışıyordun?"

Kendinden emin bir şekilde güldü. "O zamanlardan biliyordum çünkü kocan olacağımı."

"Ya ya laflara bak. Madem biliyordun neden yüz vermedin?"

"Ee bir tarafın biraz alttan alması gerekiyordu."

"Ha ben hiç alttan almadım öyle mi diyorsun?" Diye sordum.

"Yani pek aldığın söylenemez."

"Meraklı gibi davrandım yani?"

"Hayır canım." Dedi. "Duygularını daha iyi belli ettin sadece."

"Zaten sen hiç belli etmedin ki." Dedim hızla. "Bende belli etmeseydim şimdiye yeni flört etmeye falan başlamıştık. O da belki."

"Abartma istersen."

"Ben mi abartıyorum?"

"Evet sen abartıyorsun." Dedi. Konuşacağım sırada aramızda ki mesafeyi kapatıp dudaklarımdan öptü.

"Ne yapıyorsun?" Diye mırılandım.

"Çok güzel konuşuyordun."

Güldüm. Ercüment'i tekrardan öpecekken içeriden Ahmet Han'ın ağlama sesi duyuldu.

"Yok artık ama!" Diyerek uzaklaştı Ercüment benden. Arkasını dönüp odaya yöneldi. "Oğlum ayıp değil mi lan?"

-

Ertesi gün erkenden kalmıştık. Evde kalan son eşyaları da almaya gelmişlerdi. Nakliyeciler evi tamamen boşalttıktan sonra boş oturma odasındanın ortasında duran sandalyeye oturdum ve etrafa baktım.

Bu gün Bingöl'de ki son günümüzdü...
Akşama Karabüğe gidiyorduk.

Buraya veda etmenin beni bu kadar üzeceğini asla tahmin etmezdim. Zaten bu şehir tahmin etmediğim ne varsa getirip önüme koymuştu.

"Çıkalım mı?" Dedi Ercüment.

"Çıkalım." Diyerek ayağa kalktım.

Birlikte son kez bütün odaları gezdik tek tek. İçinde doğru düzgün oturmadığımız misafir odası, çocuk odası diye düşünerek ayırdığımız ama sadece depo olarak kullanılan küçük oda, neredeyse her anımızı geçirdiğimiz oturma odası, mutfak, yatak odası...

Evden çıktıktan sonra kapıyı kapatmadan son kez eve baktım. Elveda ilk evimiz...

Umarım ki bizden sonra yuva olacağın her aile aynı  bizim gibi mutlu olur.

Sitede yürürken Ercüment'in önce ki evine baktım. İlk yemeğe gittiğimde ne kadar heyecanlanmıştım. O gece gerçek Ercüment ile tanışmıştım. Ailesini, yaralarını, geçmişini o gece öğrendim.

Biraz daha ilerledikten sonra buraya ilk geldiğimde kaldığım binanın önüne geldik. Ercüment'in doğum gününü kutladığım günü ölsem unutmazdım. Veda etmek için bana kahvaltıya gelen askerler. Ercümenti düşünerek uyuduğum geceler ve dahası.

Siteden çıkıp karakola doğru yürümeye başladık. Bu yolun bile anlamı o kadar büyüktü ki bizim için.

Lapa lapa kar yağan gecelerde, Ercüment ile yan yana yürümüştük bu yolda. Topuklu ayakkabılarımın topukları az yamulmamıştı buranın taşı yüzünden.

Sanırım en çok bu yolda Ercüment ile birlikte eve yürümeyi özleyecektim. Bir daha hiç buradan birlikte eve yürümeyecektik. Evin önüne gelince ona dönüp 'İyi geceler komutanım.' demeyecektim. O da bana 'İyi geceler doktor.' demeyecekti.

Benim apartmanımın önüne gelince durduk. "İyi geceler komutanım."

Tebessüm etti. "İyi geceler doktor."

O anlar buralarda bir yerlere sıkışıp kalacaktı.

Karakolun girişine gelince durdum ve Ercüment'in tuttuğu pusete döndüm. "Bak oğlum." Dedim. "Baban ile tam burada tanıştık."

Adam kolunda ki elime bakış atınca hızla çektim. "Bakın." Dedim ve duraksadım. Asker bey mi deseydim yoksa komutanım mı diye düşünürken göğsünde ki Yıldırım yazısını gördüm.

Yüzüme kibar bir gülümseme takıp tekrardan konuştum. "Bakın Yıldırım bey, arkadaşım Çağan Birol burada askerlik yapıyor. 5 gün önce yaralanmış, ben onu görmek için geldim. İsmim Leyla Turan. Kimliğimi falan verebilirim isterseniz."

Gözümden bir damla yaş aktı.

"Annen bana Yıldırım demişti hatta." Diye konuştu Ercüment.

Gülerek ona döndüm. "O an beni terörist sanacaksınız diye çok korkmuştum."

Ercüment de güldü.

"Ya işte babacığım." Diyerek Ahmet Han'a döndü. "Tam olarak buralarda bir yerlerde başladı hikayemiz."

"Seninde buralarda anılarının olmasını çok isterdim." Dedim.

"Gittiğimiz yerde daha güzelleri olacak."

"Olacak ama burası bir başka."

"Burası için böyle bir cümle kuracağını hiç düşünmezdim." Diye itiraf etti Ercüment.

"Sen benim burada beş ay kalacağımı bile düşünmüyordun." Dedim.

"Yanılttın bizi doktor hanım."

Girişte ki asker demir kapıyı açınca içeriye girdik. Tam şurada Ercüment bana sarılmamıştı.

"Çok merak ettim." Diye konuştum dudaklarım titrerken.

Sarılmak için ona doğru uzandığımda hızla bir adım geriye gitti ve boynuna sarılmak için kaldırdığım ellerim hava da kaldı.

Geriye gittikten sonra duruşunu dikleştirip buz gibi bir sesle konuştu. "Bir askere izni olmadan dokunamazsınız doktor hanım. Öğretmediler mi size bunu?"

İnsan şimdi mutlu olunca geçmişte ki kötü anıları da ufak bir tebessüm ile anabiliyormuş. O zaman Bursa'ya gittiğimde hiç dönmseydim ne olurdu acaba? Bir çok şey bambaşka olurdu. İyiki de dönmüşüm. İyiki de kalbim kırıldı diye Ercüment'e tamamen sırtımı dönmemişim.

Tabii bunda Muratında büyük etkisi vardı. Geç kalma demişti bana.

Onunla da burada tanışmıştım...

Bahçeden içeriye giren araç herkesin dikkatini çekmişti. Durunca yanına gidip kapıyı açtım. "Ne oldu?"

"Bacağından vuruldu." Dedi yanında ki asker. Arabaya doğru eğilip bacağına baktım.

"Çok ciddi bir şey değil. Hastaneye gerek yok revire getirin halledelim."

İçeriye girince durdum ve revirin olduğu koridora baktım.

"Özür dilerim Leyla." Dedi tekrardan. "Böyle davranıyorsun diye değil, gerçekten özür dilerim. Kalbini kırdığım için, hak etmediğin şeyler söylediğim için."

"Özür dilemen olanları değiştirmiyor Ercüment." Dedim.

"Haklısın." Dedi ve derin bir nefes alıp devam etti. "Ama beni affetmen için ne gerekiyorsa yapmaya hazırım."

Güldüm.

"O zaman bol şans komutan bey. Çünkü bu dediğiniz pek kolay olmayacak."

Bu koridorda bile bir sürü anımız vardı...

"Revire gidelim mi?" Dedim Ercüment'e dönüp.

"Gidelim güzelim."

Birlikte revire gelip içeriye girdik. Şansımıza içeride kimse yoktu.

Ne çok şey yaşamıştık burada. Tam şuraya oturup saatlerce atkı örmüştüm Ercüment için. Bu camın önünde endişeyle görevden gelmesini beklemiştim.

"Leyla tamam, tamam haklısın. Daha ne olsun istiyorsun? Ne dememi bekliyorsun?" 

"Ne istiyor olabilirim ben ya?" Diye bağırdım en sonunda. Sesim öyle yüksek çıkmıştı ki boğazım yanmıştı. "Ne istiyor olabilirim? Senden bir özür bekliyorum! Haksızdım Leyla, sana haksızlık ettim özür dilerim demeni bekliyorum. Geldiğim günden beri ya, geldiğim günden beri bana demediğini bırakmadın." 

Şaşkınlıkla beni dinliyordu. Böyle bir tepkiyi beklemiyordu. Bende beklemiyordum ama bu kadar dayanabilmiştim işte.

"Haksız yere işten kovuldum diye aşağıladın, sustum. Bana taciz etmeye çalışan adamı kendimi korumak için dövdüm diye işten atılmıştım. Sırf kendimi koruduğum için haklıyken haksız duruma düştüm haberin var mı senin bundan?" Diye sordum. Sonra kendim cevap verdim "Yok!" 

Hiç bir şey söylemiyordu sadece beni dinliyordu. "Haklı olduğum halde dava edildim, hiç kimseye söylemeden sana söyledim. Diplomamı kaybetme ihtimalim vardı ve sen bunu ilk defa tanıştığım insanların yanında sanki çok önemsiz bir şey gibi söyleyip, beni küçük düşürdün. Hiç bir şey söylemedim. Ağzımı açıp tek kelime etmedim. Ne yaptım ben sana Ercüment? Sadece değer verdim. Sen sana karşı olan duygularımın farkında olduğun halde böyle davrandın bana. O gün söylediklerini, yaptığın iğrenç imaları saymıyorum bile."

Derin bir nefes aldım. Dolan gözlerimden bir kaç damla yaş akmıştı. 

"Şimdi söyle Ercüment ben senden ne istiyor olabilirim? Ne bekleyebilirim ben senden? Lütfen, lütfen bir daha kalbimi kırma tamam mı? Çünkü ben senden nefret etmek istemiyorum. Seni sevemiyoruz, onu çok iyi anladım ama nefret etmekte istemiyorum." 

Ercüment öylece kalakalmıştı. Artık ne diyeceğini bilemediğinden mi yoksa konuşmak istemediğinden mi bilmiyorum hiç bir şey söylemedi. 

Masanın üzerinde duran çantamı alıp revirden çıkacakken tekrar durdum. "Ayrıca." Dedim. "Kendini asla Çağan ile kıyaslama! Asla."

Tebessüm ettim. Ne kadar sinirliydim o gece Ercüment'e.

Belki de o gece bağıra çağıra içimi dökmesem hala bile içimde bir şeyler kalmış olabilir.

Hep kötü anılarımız yoktu burada. Tam şu köşede dans etmiştik Ercüment ile.

Arkamı dönmeden sesi kulaklarıma doldu. "Şanslıyız ki şarkı sesi buraya kadar geliyormuş."

Arkamı döndüğümde Ercümenti kapının girişinde görürüm sanıyordum. Burnumun dibinde değil.

Şarkıyı dinlerken aklımda dolanmasın diye kaçtığım adam, burnumun dibindeydi.

Yakın olmamızdan yararlanıp hızla ellerini belime koydu. "Sesi biraz daha açacaklardı." Diye konuştu. Bana değil de kendine söylüyor gibiydi. Cümlesi bitmeden gerçekten de ses daha da yükseldi.

"Ey taze sevdiğim yadıma düştün,
nazende sevdiğim yadıma düştün."

Ercüment derinden derinden gelen şarkının ritmine uygun hareket etmeye başlayınca gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Öyle şaşırmıştım ki ne tepki vereceğimi şaşırmıştım. Şuan dans mı ediyorduk? Buna dans etmek denir miydi bilmiyorum ama evet dans ediyorduk.

Dokunduğu yer alev almıştı sanki. Sonra o alev bütün vücudumu kaplamıştı. Dışarıya böyle çıksam hiç üşümem aksine terlerim gibi geliyordu.

"Bir kadın ile dans etmeden önce, teklif etmen gerekir." Dedim.

Başını bana çevirdi. Biraz fazla yakındık.

"Teklif etsem kabul edecek miydin?"

Bunu yapmam ne kadar doğruydu bilmiyorum ama ellerimi yavaşça omuzlarına koydum.

"Hayır."

Güldü.

"O zaman teklif etmeyerek çok iyi bir karar vermişim." Dedi.

Bir anlığına her şeyi unutmak istedim. Kalp kırıklarını, üzüntüleri, olanları, söylenilen sözleri. Her şeyi unutmak ve sadece bu anı hatırlamak istedim.

O kadar aklıma gelmezdi ki Ercüment ile revirde, Nazende Sevgilim eşliğinde dans edeceğimiz. Şaşkındım.

Halimden de memnundum. Aslında olmamam gerekiyor ama ne yapayım? Aşık olduğum adam Nazende Sevgilim çalarken benimle dans etmeye başlarsa ben tabii ki halimden memnun olurdum. Evet her şeye rağmen mutluydum.

Ne yapayım elimde olmayan bir şeydi. Tek bir bakışı bile içimde binlerce duygu hissetmeme sebep oluyorken böyle güzel bir anı bozacak gücü bulamıyordum kendimde.

Ercüment'i itebilirdim. Hatta belki de itmeliydim. Ama şuan mutluydum. Neden kendi ellerimke kendi mutluluğumu bozayım ki?

Şimdi Ercümenti itip, arkamı dönüp gitsem belki Ercümenti beni üzdüğü gibi üzecektim ama tek üzülen o olmayacaktı ki. Bende üzülecektim. Onca olandan sonra kendimi üzmek istemiyordum. Evet tek sebebi buydu, kendimi üzmek istemiyordum. Bence gayet yeterli bir sebepti.

Öyle naif bir andı ki şuan içinde bulunduğumuz an. Alıp bir kavanozun içinde saklamak istedim. Saklayayım ki hiç unutmayayım, hiç zarar görmesin. Saklayayım ki güzel şeyler unutulmasın, beyaza siyah bulaşmasın.

Ercüment gözlerimin içine bakarak şarkıya çok kısık bir sesle eşlik etti. Ben bile zor duymuştum ama etmişti. Hayal değildi. Gerçekten de şarkının tam bu kısmını gözlerimin içine bakarak söylemişti.

"Her erin bahtına bir güzel düşer, sende tek menim yadıma düştün. Nazende sevdiğim yadıma düştün..."

O an ki kalp atışlarımın sesi hala kulaklarımdaydı.

Revirden çıkmadan önce son kez içeriye baktım.

Çok daha iyi yerlerde de çalışsam, çok daha fazla da can kurtarsam hiç bir yer burada hissettiklerimi hissettirmeyecekti bana. Ben burada gerçekten doktor olduğumu hissetmiştim. Buraya geldiğim zaman acemiyken, eğitimini almama rağmen kurşun yarası olan bir asker beni endişelendiriyorken ben burada gerçekten doktor olduğumu hissetmiştim. Birilerinin hayatını kurtarabilmiştim...

Revirden çıktıktan sonra tekrardan bahçeye çıktık. Vedalaşacağımız herkes buradaydı. Ercüment askerleri ile konuşurken bizi geçirmek için gelen Ayşe teyzelerin yanına gittim.

"Bu ne kadar tatlı böyle." Dedi Sezen Ahmet Han'ı kucağına alırken. Gülümsedim.

"Leyla abla, bebek geldi mi?"

"Geldi İlyas bak." Dedim. Annesi biraz eğilerek Ahmet Han'ı ona gösterirken Ayşe teyzeye döndüm ve elini öptüm.

"Her şey için teşekkür ederim Ayşe teyze, hakkını helal."

"Benim güzel kızım helal olsun, sende hakkını helal et."

"Helal olsun." Deyip sarıldık.

"Buralardan gidince bizi unutmak yok." Dedi Sezen ayrıldıktan sonra. "Aşk olsun Sezen o nasıl laf? Asıl gittik diye siz bizi unutmayın."

"Unutmayız tabii." 

Sezen ile sarıldıktan sonra Hatice abla geldi yanımıza.

"Leyla'cığım, yolunuz açık olsun."

Gülümseyerek ona döndüm. "Sağol Hatice abla."

Onlarla vedalaştıktan sonra Ercüment'in yanına geldim.

"Ahmet Han nerede?" Diye sordu Ercüment.

"Sezen de." Dedikten sonra Mehmetlere döndüm.

Ali de buradaydı. "Sen ne zaman geldin?"

"Vedalaşmadan gitmeyecektin herhalde doktor hanım?" Deyince güldüm.

"Biz seninle vedalaşmıştık zaten yanlış mı hatırlıyorum?"

"Vedalaşmıştık vedalaşmıştık ama Ercüment komutanımın şu kapıdan çıktığını ve burada ki arkadaşlarımın rahat bir nefes aldığını görmek istiyorum." Dedi Ali.

"Oğlum ayıp lan." Dedi Ercüment. "Bari arkamdan konuşun, yüzüme yüzüme demeyin."

Ali gülerek Ercüment'e döndü. "Şaka yapıyoruz komutanım. Eminim burada ki herkes yokluğunuzu hissedecektir."

"Hissetmez olur mu ya?" Dedi Mehmet. "Komutanım siz sert bir komutandınız evet ama o üniformayı üzerinizden çıkarttığınız an bizim için komutan değil abi oluyordunuz."

Ercüment de durgundu. Onun için buradan gitmek daha zordu eminim. Benden daha uzun zamandır buradaydı. Benden daha çok anısı, benden daha çok tanıdığı vardı.

"Yani biz sizin eksikliğinizi çok hissedeceğiz. Her konuda. Özleyeceğiz sizi."

Ercüment tebessüm etti. "Bende sizi özleyeceğim."

Ercüment diğerleri ile konuşurken Ali ve Mehmet bana döndü. Diğer askerler ile onlar kadar samimi değildim.

"Hakkını helal et doktor." Dedi Mehmet. "Biz birbirimizin şuan burada olma sebebiyiz."

Tebessüm etti.

"Sen benim burada olma sebebimsin evet ama ben senin değilim."

"Nasıl değilsin sende şimdi mütevazılık yapma. Sen olmasaydın, o gün hastaneye gitmeden ölürdüm ben."

Mehmet burada ilk müdahale ettiğim askerdi. Eğer o gün onu öyle görmeseydim belki de buraya gelmeyi kabul etmeyecektim. Ama kader işte, benim buraya geleceğim varmış. Mehmetin de yaşayacak ömrü varmış...

"Hakkını helal et yenge." Diyerek konuştu bu sefer Ali. "Yani her konudan, hem Leyla doktor olarak hem komutanımızın eşi yengemiz olarak helal et."

"Helal olsun. Sizde hakkınızı helal edin."

"Helal olsun."

Levent abi yanımıza gelince ona döndüm. "Bizim için yaptıklarından dolayı sana her zaman minnettarız Leyla." Dedi. "Bir çok şeyi göze alarak geldin buraya. Her şey için teşekkür ederiz."

"Asıl ben her şey için teşekkür ederim Levent abi."

Herkes ile vedalaştıktan sonra Sezen'in kucağından Ahmet Han'ı alacakken karakolun bahçesine Murat girdi.

"Yetiştim." Dedi nefes nefese yanımıza gelince.

Gülerek ona döndüm. "Yetiştin."

"Doktor?" Dedi Ahmet Han'a bakarak.

"Hasta?"

"Bu sizin çocuğunuz mu?"

"Evet."

Gülümseyerek bana döndü. "Her şey için teşekkür ederim Leyla, hem sana hem Ercüment komutana. Hakkınızı ödeyemem."

"Biz bir şey yapmadık Murat."

"Yaptın doktor yaptın. Sen olmasaydın ben hala burada askerliğimi yapıyor olurdum. Hakkını helal et."

"Helal olsun Murat. Senden hakkını helal et."

"Helal olsun be doktor."

Ercüment ve Muratta vedalaştıktan sonra arabaya doğru yürümeye başladık.

Son kez arkamı döndüm ve Karakola baktım. Ercüment'in dediği gibi tam olarak burada başlamıştı hikayemiz.

Göz yaşlarım akmaya başladığında Ercüment kolunu omzuma atıp beni kendine doğru çekti.

Biz şimdi bir şehre veda etmiyorduk. Biz burada yaşadığımız anılara, anlara veda ediyorduk. Biz burada ki bize veda ediyorduk.

Dilerim ki memleket olduğun herkese, bize yaşattığın gibi güzel anılar yaşatırsın. Güle güle Bingöl....


Bingöl'e veda ettiğimize ben bile inanamıyorum... Ayrıca yeri gelmişken bir itirafta bulanayım ben hayatımda hiç Bingöl'e gitmedim hahahahde Leylanınkine benzer bir Bingöl anımız var sadece o kadar. Ama şimdi Müptela sayesinde benim için de çok özel bir şehir :)

Bölüm sonu toplanma noktası📍
-Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazarsanız çok mutlu olurum♡

Instagram : @yericeryazar
@turann.leylaa @yiildirim.ercument

Czytaj Dalej

To Też Polubisz

182K 12.4K 72
Aşka inanmayan genç liseli bir kız. Dağılan bir aile. Ve yeniden evlenen bir baba. Değişik bir kız kardeş. Ailenin çözülemeyen sırları. Ve yeni bir o...
478K 30K 44
Aramızdaki bağ, gülüşüydü.
7.9K 449 32
Sessiz yağmur damlaları arasında yürüyordum, Kendimi etrafımdaki insanları izlerken buldum herkes Kafalarını eğmişti, Yağmurdan Kaçıyorlardı sanki a...
Kum Saati Autorstwa Esma

Dla nastolatków

1.1K 143 11
"... Burada her ne yaşandıysa sorumlusu hepimiziz. Sizlerden son isteğimiz, lütfen bizi uyandırmayın." Bilinen gezegenlerin dışında başka bir gezegen...