Abimin Kankası || Texting

Door terayaziyore

3.8M 206K 144K

Bilinmeyen: Abimin kankası olmasaydın olmazdı değil mi? Bilinmeyen: Şu kocaman okulda gittin Bilinmeyen: Her... Meer

AK/1
AK/2
AK/3
AK/4
AK/5
AK/6
AK/7
AK/ 8
AK/9
AK/10
AK/11
AK/12
AK/13
AK/14
AK/15
AK/16
AK/17
Ak/18
Ak/19
AK/20
AK/21
AK/22
AK/23
AK/24
AK/25
AK/26
AK/27
AK/28
AK/29
AK/30
AK/31
AK/32
AK/33
Ak/34
AK/35
AK/36
AK/37
AK/38
AK/39
AK/40
AK/41
AK/42
AK/43
AK/44
AK/45
AK/46
AK/47
AK/48
AK/49
AK/50
AK/51
AK/52
AK/53
AK/54
AK/55
AK/56
AK/57
AK/58
AK/59
AK/60
AK/61
AK/62
AK/63
AK/64
AK/66
AK/67
AK/68
AK/69
AK/ Final

AK/65

18.8K 961 88
Door terayaziyore



"Allah'ım şu tatlılığa bak ya!"

Geldiğimizi gören Esin, hiç birimize selam dahi vermeden Ateş'in kucağında ki minik bebişe doğru atıldı.

Yani Ateş'in kardeşine.

"Oy ben seni yerim" şeklinde sevgi cümleleri ve çıkardığı bebek sesiyle Berrin Su'yu severken kıkırdamaktan alıkoyamadım kendimi. Çünkü Esin'i böyle sevecen görmek pek rastladığımız bir şey değildi.

Esin'in dakikalarca Berrin'i sevmesinin ardından Elif teyze lavabodan çıkıp gelmişti.

"Geldim."

Şu anda tüm ekip Eris'in kafesindeydik. Elif teyze buralardan geçtiği için yanımıza uğramıştı. Ve lavaboya gitmek içinde Berrin'i abisine bırakmıştı.

"Teşekkür ederim" diyerek Ateş'e hitaben konuştu. Ardından Berrin'i Esin'in kucağından aldı.

"Hemen gidiyor musun?"

Ateş'in sorusu üzerine "Berrin acıkmıştır eve geçmem lazım" derken önce Ateş'le vedalaşmıştı. Ardından masada oturan herkesle. Yani ben, Karan, Yade, Kutay ve Yalçın ve Esin ile vedalaştı. Ardından da kafeden ayrılmıştı.

Berrin gidince bizimde burada olduğumuzu fark eden Esin gülümseyerek "hoşgeldininiz" demişti. "Ooo birileri varlığımızı hatırladı" diye onunla alay edense Karan olmuştu. Karan ve Esin sürekli birbirleriyle alay edip şakadan tartışırlardı. Ve bu tartışma her zaman Karan'ın "sen git abin gelsin" cümlesi ile sona erirdi. Bu cümle her defasında Esin'i sinirlendirip gerçekten de gitmesine neden olurdu. Eris onun abisi değildi, ikiziydi. Buna rağmen herkes abisi olduğunu sanıyordu. Ve yetmezmiş gibi Eris'te ona abilik taslıyordu.

Sonucun bu noktaya gelmemesi için elimi kaldırarak dur işareti yaptım. "Ya başlamayın yine! Sinirlendireceksin kızı gidecek şimdi! Daha yeni geldik" demiştim. Ve müdahalemle az önce düşündüğüm olay örgüsünün gerçekleşmesini engellemiştim.

Esin, ben ve Yade sohbet etmeye başladığımız sıra masaya Eris'te gelmişti.

"Ooo agalar hoş geldiniz ya, özlettiniz kendinizi" diyerek masada ki herkesle el sıkıştı. Herkes "hoşbulduk" derken Eris en son Ateş'e dönmüştü.

"Benimki, naaber" diyerek yayık bir tonlama ile konuştu. Bu flörtöz tavrına göz devirdim. Ancak aynı zamanda gülümsüyordum. Esin ve Eris birer sandalye çekip oturdular.

Ateş Eris'e bir cevap veremeden Kutay lafa atladı.
"Yalnız o seninki değil, benimki" dedi yapmacık kıskançlığıyla. Eris elini masaya vurup "sen kimsin lan sonradan bitme! Ben onu daha önceden beri tanıyorum bir kere" derken Kutay'ın takındığı tavıra eşlik ediyordu.

"Hah! Hacım farkında mısın? Ben onunla aynı evde yaşıyorum. Asıl sen kimsin sen" derken Eris'e üstten bir bakış atmıştı.

"Eğer benim yanımda +1 ikizim olmasaydı bir kere o evde sen değil ben olurdum" dedi. Artık gülüşlerini tutamayan Yade ve Karan kahkahaya boğulurken bende gülüşerek kavgaya dahil oldum.

"Ben, sevgilim ve kumalarım. Biz kocaman bir aileyiz" dedim.

Masadaki muhabbet koyulaştıkça koyulaştı. Saatlerin ne ara geçtiğini anlamamıştık bile. Hep birlikte çok eğlendiğimizi bir kez daha birbirimize kanıtlamıştık. Sohbetimiz kafenin garsonlarından biri masaya gelince bölünmüştü.

"Patron, sana az bir ihtiyacımız var. Bakabilir misin" diye Eris'e doğru konuştu. Lafı bölünen Eris bize eliyle 1 dakika işareti yapıp oturduğu yerden kalktı. Ve garsonla birlikte masadan uzaklaştı. O gidince sohbet bölünmekle kalmayıp bitmiştide. Anlamsız bir sessizlik oluşmuştu masada. Herkesi tek tek incelerken gözlerim Ateş'in yanında oturan ve geldiğimizden beri gıkı çıkmayan Yalçın'a kaydı.

Oturduğu sandalyeye yayılmış, düşük yüzü ile elindeki kulaklığıyla oynuyordu. Kulaklığı sarıp sarıp bozuyordu.

"Yalçın" diye seslendim. Adını seslenmemle masadaki herkes ona baktı. Ancak o sanki beni duymamış gibi elinde ki kulaklıkla oynamaya devam etti.

"Yalçın?"

Daha yüksek bir sesle tekrarlamamın ardından hafifçe irkilerek bana baktı. "Efendim?"
Bu dalgın hali kaşlarımı çatmama neden olmuştu. "Bir sorun mu var? Durgun gibisin" diye sordum. Sorumun üzerine  kafasını iki yana doğru salladı. Ve Boğazını temizleyerek konuştu "yok, nereden çıkardın" dedi. Kaşlarımı daha çok çatarken ona cidden mi diyen bakışlar attım.

"Ne demek nereden çıkardın. Geldiğimizden beri tek kelime etmedin. Dalgın dalgın oturuyorsun" dedim. Söylediklerimin üzerine oturduğu yerde doğruldu elindeki kulaklığı cebine sıkıştırırken "sana öyle gelmiş" dedi. Ancak tavrı ve söyledikleri garip gelmişti. Son birkaç haftadır Yalçın böyleydi. Anlamadığımız şekilde moralsiz ve enerjisi düşmüştü. Bir sıkıntısı vardı. Adım gibi emindim.

"Ya Yalçın, karşında seni iki gündür tanıyan biri varmış gibi konuşuyorsun. Bir sıkıntın var bu çok belli ve sen inatla bir şeyim yok diyip beni geçiştiriyorsun. Hayır yani bir sıkıntın varsa anlat gelip birlikte çözelim ya!"

En sonunda kendini tutamamıştım işte. Normalin aksine Yalçın bu söylediklerime aniden sinirlendi.
"Gece, bir sıkıntım olsa sizden mi gizleyeceğim" diyerek ters bir tepki ile konuştu. Aynı zamanda kaşlarını da çatmıştı.

"Olum Gece haklı bir derdin var senin, bize söylemiyorsun" diyerek bana destek çıkan kişi Ateş olmuştu. Onun destek çıkmasıyla daha çok sinirlenen Yalçın "ne alakası var neden sizden gizleyeceğim bir sıkıntım olsun" demişti. Daha fazla üstüne gitmemek için sessiz kalmaya karar verdim. Çünkü konuyu kapatmasak daha sert bir tepki vereceğini biliyordum.

"Aman sanki devlet sırrı mı saklıyorsun içinde?"

Ancak masada bunu bilmeyenler de vardı. Esin gibi.

Yalçın'ın bakışları aniden Esin'e döndü. Çatık kaşlarıyla ona bakıp ağzını araladı. Endişeyle ne yapmam gerektiğini düşündüm. Çünkü birazdan Yalçın ters bir tepki verecekti ve Esin de asla bu tepkinin altında kalmayacaktı.

"Hadi diyelim bir sıkıntım var. Bu masada bunu dert edinecek son kişi bile değilsin. Sana ne?"

İşte bahsettiğim tam da buydu.

Yalçın'ın sözleriyle hepimiz şaşkınca bir ona bir Esin'e baktık. Esin'in de bizden pek bir farkı yoktu. Açık kalan ağzıyla Yalçın'a baktı. Birkaç saniye o şekilde baktıktan sonra kendini hızla toparladı.

"Hakılısın beni bağlamaz. Öylesine söyledim" diye kestirip atmak istedi. Ancak Yalçın sanki bu söylediklerine katlanamıyormuş gibi bir bakışla arkasına yaslandı ve gözlerini ondan çekti. Kötü olan Esin'de bu şekilde anlamıştı.

"Neyse ya. Arkadaş burada olmamdan haz etmiyor gibi. Ben bir Eris'e bakayım" diye dik dik konuştu hala Yalçın'a bakarken. Cümlesiyle Yalçın hızla ona baktı tekrar.

"Ne alaka? Kimsin ki senin burada olman bana haz versin ya da vermesin" dediği sıra Esin çoktan ayağa kalkmıştı bile. Tam masadan gitmek için ilk adımını atacakken Yalçın'ın cümlesiyle duraksamıştı.

"Doğru ya, çok pardon! Bir an için kendimi senin arkadaşın sandım. Kusuruma bakma."

Alaycı bir sesle konuşup hızlı adımlarla masadan uzaklaştı. Herkesin yüzünde olduğu gibi 'az önce burada ne yaşandı lan' diye haykıran ifademle Yalçın'a döndüm. Şoklar içerisinde ona bakarken sanırım birazdan söyleyeceklerimizi duymak istemediğinden o da hızla masadan kalktı. Ve kafenin çıkışına doğru yürüdü.

Biz daha ne olduğunu idrak edemeden dışarı çıktı.

Gözlerimi yavaşça Ateş'e çevirdim. Sanki aynaya bakmış gibiydim. Çünkü Ateş'in yüz ifadesi de benimkinden halliceydi. "Olum ne oluyo lan?"

Karan'ın şaşkınca sorduğu soruya bir cevap vermeden ayağa kalktım ve Yalçın'ın peşinden koşturmaya başladım.

"Gece bekle! Bende geleyim" diye seslenen Ateş'e "hayır, bana bir kaç dakika verin" dedim. Yalçın ile yalnız kalıp konuşmak istiyordum.

Ben de tıpkı onun gibi kafeden çıktım. Sandığımın aksine gitmemişti. Sadece kafenin önündeki boş alanda oturup hava alıyordu. Sakinleşerek adımlarımı yavaşlattım. Ona doğru yaklaştığımı görünce hiçbir şey demedi ve geri önüne döndü. Usulca yanına vardım ve onun gibi korkuluklara yaslanarak oturdum.

Bir süre sessiz kalıp konuşacak mı diye bekledim. Çünkü Yalçın sıkıntısı olduğunda ve biz başbaşa kaldığımızda sıkıntısını benimle paylaşırdı. Bekledim. Onun anlatmaya başlamasını bekledim. Ben sormadan, o söylesin istedim. Zaten birkaç dakika sessizliğin ardından beni daha fazla bekletmemişti.

"Garip şeyler oluyor."

Kurduğu cümle ile hafifçe gülümsedim.
"Her zaman ki garip şeylerden mi? Yoksa farklı mı?"

Sorduğum soruyla birkaç saniye düşündü. Ardından belli belirsiz kafasını sallayıp " hem herzamankinden hem de yeni şeyler. Ortaya karışık" dedi. Ve tekrar benim sormamı beklemeden anlatmaya başladı.

"Babam sanki kanseri yenmiş gibi davranıyor. Sağlığı yerindeymişcesine işlerin başına geçmek için sürekli kavga ediyoruz. Sanki holdingi var da onun yerine ben işletiyorum anasını satıyım. Öte yandan eskisi gibi ketum sert birine dönüştü. Bir de bunlar yetmezmiş gibi okulu bitirmeye çalışıyorum. Haftaya bitirme sınavım var. Bayağı zor bir sınav olacak. Onun sıkıntısı da eklenince sinir stres tavan yaptı işte."

Bu yıl Yalçın'ın son senesi olduğunu ve okulu bitirmek için uğraştığını tabii ki de biliyordum. Yalçın'ın çoğu dersi Karan'la aynıydı. Çünkü o da dal olarak aranjörlük seçmişti. Ancak tek uğraşı bu değildi. Yalçın küçüklüğünden beri annesi Sema teyze sayesinde müzik aletleri ile çok içli dışlı olmuştu. Çocuk yaşından itibaren piyona çalardı. Ta ki annesini kaybedene kadar.

Sema teyzenin vefatından sonra sanki bir daha çalmamaya yemin etmiş gibiydi. Ancak konservatuara başladığında Bir müzik aleti üzerinde profesyonelleşme isteği hala devam ediyordu. Mucizevi yeteneği olmasına rağmen piyano yerine keman dersleri almaya başlamıştı.

Ve bu onun için zorlu bir yolculuk olmuştu. Geçen yıl ana derslerinden birini geçememişti. Ve şimdi bu yılda o dersi veremezse mezun olamayacaktı. Bütün bunları biliyordum ve bunların yanı sıra Yalçın'ın bilmediğim başka sıkıntıları olduğunu da görüyordum.

"Biliyorum, bu konuyu defalarca konuştuk. İlk başlarda zorlansanda şu anda müthiş bir şekilde çalıyorsun. Ve her seferinde sana bunu dert etmemen gerektiğini zaten söylüyorum. Hadi şimdi bana bilmediğim sıkıntını anlat."

Cümlemin üzerine olumsuz anlamda kafasını sallarken hafifçe sırıtmıştı. Bu daha çok 'sıkıntıyı bende çözemedim ki sana anlatayım' dercesine bir hareketti. Son zamanlardaki bu halleri, gizleyemediği tavrı elbette beni bir tahmine götürüyordu.

"Yalçın?"

Emin olmasam dahi bu soruyu sormakta bir sıkıntı görmedim. "Sen Esin'den mi hoşlanıyorsun?"

Dümdük aklımdan geçen cümleyi sarf ettim. Çünkü biliyordum ki bu sorunun cevabı evet ise o 'evet' diyecekti. Eğer ki hayırsa, aynı kesinlikle 'hayır' diyecekti. Yalçın bu tarz konuları gizlemek veya gereksiz uzatmak gibi şeyleri saçma bulurdu.
Her zaman hislerini olduğu gibi aktarırdı. Ben merakla cevabını bekledim.

"Bilmiyorum."

Ve bir anda bu kelimeyi sarf etmesi ile kısa çaplı bir şaşkınlık yaşadım. İşte bunu beklemiyordum. Çünkü Yalçın her zaman net olan bir karakterdi. Ve sanırım şaşırmamın bir diğer nedeni ise 'bilmiyorum' kelimesi Yalçın'ın en nefret ettiğim kelimelerden bir tanesiydi.

"Nasıl yani?"

Şaşkınlığımı gizlemeden sordum. Çünkü gizlemeye gerek yoktu, şaşırmamı oldukça normal karşıladı. Hatta bence o da şaşkındı.

"Çok karışık. İlk defa bu kadar karışık. Ben, ben yani.. Ben genelde bilirim. Demek istediğim, sen de biliyorsun işte. Ben genelde netimdir, anlarım kendimi, düşüncelerimi ya da ne biliyim hislerimi.."

Ne diyeceğini dahi bilmemesi daha çok şaşırmama neden oldu.

"Ama sanki bu kez ben anlam veremiyorum kendime. Yani farklı. Düşünüyorum hoşlanıyor muyum, etkileniyor muyum ya da hoşlanmıyor muyum? Bu soruları kendime çok defa sordum ve hangi soruyu ne zaman sorsam hepsinin cevabı evet oluyor."

Duraksayıp elini kaldırdı ve saçlarını geri doğru iteledi.

"Yani bazen bir an geliyor lan ben hoşlanıyor muyum diye soruyorum kendime. Sonra yine kendimi cevaplıyorum, cevap evet. Bir an geliyor galiba hoşlanmıyorum ben diyorum ve cevap yine evet. Ama 5 dakika geçiyor üstünden yine hoşlanıyorum sorusunun cevabı evet oluyor."

İstemsizce çatmış olduğum kaşlarımla onu iyice anlamaya çalışarak dinledim. Duraksamasıyla bir şeyler söyleyecekken bana fırsat vermedi ve yine konuşmaya devam etti.

"Anlayacağın karma karışık bir durumun içine girdin ve bu durumun içine ne zaman girdiğime dair en ufak bir fikrim yok. Net olamadığım için tavırlarımı da sergilerken çok dikkat etmem gerekiyor. Ama bu karmaşanın içerisinde bulunduğum için kendime deli gibi kızgınım. Ve bu da sinirlenmeme yol açıyor sinirlenmemse az önce içeride yaşananlara."

Söyleyeceklerini bitirip bu kez benden bir şeyler duymak istediğini belirterek baktı bana. Açıkçası ben de şu an ne söylemem gerektiğinden emin değildim. Yalçın'ı ilk defa böyle bir konuda bu kadar kararsız görüyordum. Esin'i tanıdığım günden bu yana her zaman Yalçın'a çok benzediğini düşünmüşümdür. Ve içten içe ikisini çok yakıştırmışımdır. Ancak bu düşüncelerimi hiçbir zaman dilime dökmemiştim.

Bugüne dek ikisinin arasında ki ilişki 'ortak arkadaş' başlığının altında olmuştu. Yani herhangi bir samimiyet olmamıştı. Arkadaşça bile.

Bunun nedeni ise birbirlerine gerçekten fazla benzemeleriydi. Benim düşüncelerimin aksine bu benzerlik onları sürekli birbirine ters düşürüyordu. Ama görünen o ki bu benzerlik günün birinde Yalçın'ı ele geçirmeyi başarmıştı.

"Yalçın, hiç şunu düşündün mü? Belki de bu kadar kararsız kalmana neden olan şey korku olabilir."

Bu söylediklerimle kaşları çatıldı. Yüz ifadesinden daha önce böyle bir şey düşünmediğini hemen anlamıştım. "Nasıl yani?" diye sorunca gülümseyerek dizinin üzerine koyduğu elini tuttum.

"Herkes Esin ve senin karakter özelliklerinin fazla benzerlik taşıdığının farkında. Buna sizde dahil. Bu benzerlik seni korkutuyor olabilir. Ve bu korkuda hislerini kabul etmeni engelliyor olabilir. Neden böyle düşündüğümü soracak olursan eğer, az önce sen de söyledin. Daha önce hiç böyle bir bilinmezlikte olmamıştın."

Söylediklerimi iyice anlamaya çalışıyordu. "Yani?"

"Yanisi, daha önce böyle bir kararsızlık yaşamadın çünkü daha önce karşına sana bu kadar benzeyen bir kadın çıkmadı. Veyahut sana bu kadar benzeyen bir kadın ilgini çekmedi."

Şimdi ne söylemek istediğimi anlamıştı işte. İçinde bir aydınlanma yaşar gibi oldu. Ve bunu bana yansıttı. "Hiç bu açıdan bakmamıştım." Tuttuğum elini sıktım. Ve emin bir şekilde konuştum. "Böyle bir konuda daha önce bu şekilde hissetmediğin için kendine sinirlendiğinin farkındayım. Ve bu sinirin sen ne kadar kendine hakim olmaya çalışsan da firar ediyor. Ancak sorun şurada Yalçın, Esin tüm bu olanlardan habersiz ve onun hiçbir suçu yok."

Söylediklerime usulca kafa salladı. "Haklısın. Zaten kendime kızmamın bir diğer nedeni de gereksiz yere ona patlamalarım oluyor. Resmen bir döngünün içine girdim ve çıkamıyorum."

Onu anladığımı elimden geldiğince belirtmeye çalıştım. "Ona karşı olan hislerinden emin olmak istiyorsan sana bir tavsiye; sanki onunla bir derdin varmış gibi davranmayı bırak ve onunla daha fazla iletişim kurmaya daha iyi geçinmeye çalış. Ve sonra dönüp kendine aynı soruları tekrar sor."

Konuşmamın üzerine önce kafasını salladı. Ardından bu gerginliği bitirmek istercesine gülmeye başladı. "Bak ya.. Küçük Gece büyümüşte abisine akıl vermeye başlamış" dediğinde bende kendimi tutamadım. Ve gülüşlerine eşlik ettim. "Sensin küçük" diye yalandan sinirlenirken onu bir nebze neşelendirebilmenin mutluluğunu içimde gizledim.

"Hadi içeriye geçelim artık. Eğer sende istersen tabi" diye ekledim. Ayağa kalktı. "Geçelim, geçelim" derken çoktan ikimizide kafenin kapısına doğru yürütmeye başlamıştı bile. Masaya geri döndüğümüzde sanki az önce bir hışımla kalkıp giden Yalçın değilmişçesine davrandı herkes. Masadakiler onu o kadar iyi tanıyordu ki, yeniden sinirleneceğini bildikleri için 'az önce ne oldu' diye  sormuyorlardı. Onu bu kadar iyi tanımamızın sebebiyse Yalçın çok açık bir insandı.

Sevdiği ve sevmediği şeyler konusunda çok netti. Ben şöyle biriyim derse inanın öyleydi, hiç sekmezdi bu.

"Ateş hadi bir şarkı söylede kulağımız şenlensin ya" diye ortaya atılan kişi Kutay olmuştu. Onun sunduğu fikre hepimiz katılıp Ateş'e baskı yapmaya başladık. Çok fazla ısrar etmemize kalmadan Ateş "tamam tamam" diyerek masadan kalktı. Önce Eris'i buldu. Sonra ikisi birlikte sahneye çıkıp bir takım ayarlamalar yaptı.

(Şarkıyı burada açın canlar)

Kısa sürede çalmaya başlayan şarkının ilk saniyesinde yüzümde kocaman bir gülümseme belirmişti. Çünkü dinlemekten en çok hoşlandığım şarkılardan biriydi. Bir iki saniyenin ardından Ateş'in sesi kulaklarımızı doldurmuştu.

"Tut elimi, bur'dan gidelim
"Olmaz" demeden, dinle beni bi'
Rüzgârım söndü, dindi ateşim
Ah bebeğim, ben hâlâ deliyim."

Sözleri okudurken gözleri bendeydi. Artık kaçak göçek bakışmlar yoktu. Gizli imalara gerek yoktu. Her şeyiyle şarkıyı bana ithaf ettiğini gönül rahatlığıyla belirtebiliyordu.

"Sen yokken ne gece ne de gündüz
Ne Ay var ne tek bi' yıldız
Her yer karanlık ve ıssız, göremiyorum
Sen yokken ne gece ne de gündüz
Ne Ay var ne tek bi' yıldız
Her yer karanlık ve ıssız, göremiyorum."

Şarkının içinde ikimizinde adının geçmesi bu şarkıyı benim için özel kılmaya yetiyordu.

"Tut elimi, bur'dan gidelim
"Olmaz" demeden, dinle beni bi'
Rüzgârım söndü, dindi ateşim
Ah bebeğim, ben hâlâ deliyim."

"Sen yokken Gece'm yok gündüzüm,
Ne Ay var ne tek bi' yıldız
Her yer karanlık ve ıssızım, göremiyorum"

"Sen yokken Gece'm yok gündüzüm
Ne Ay var ne tek bi' yıldız
Her yer karanlık ve ıssızım, göremiyorum.."

Şarkının sözlerini bir anda değiştirmesi hafifçe şaşırmama neden olmuştu. Böyle bir şey beklemiyor olmamın etkisiyle dudaklarım hafifçe aralandı. Bu şaşkınlığıma rağmen elimi kaldırdım ve alkış eden insanlara eşlik ettim.

Gülümseyerek bana bakan Ateş, yeni bir şarkıya geçmeden hemen önce bana göz kırpmıştı.

Bir şey söylemek istiyorum.

Ben bu adamı deli gibi seviyorum!

...

"Tamam sen bunu karıştır bende salataya başlayayım" diye beni yönlendiren Ateş'i kafamla onayladım. Ve elinden bıraktığı odun kaşığı tutarak görevini devraldım.

Kafeden kalktıktan sonra herkes farklı bir köşeye dağılmıştı. Ateş ise bana yemek yapma teklifini sununca onun evinde almıştık soluğumuzu. Şimdiyse birlikte akşam yemeğimizi hazırlıyorduk.

"Salatada eklemememi istemediğin bir sebze var mı sevgilim?"

Sorusuyla ona baktım "yok balım" diye cevapladığımda hitap şeklim onu gülümsetti. Dolaptan çıkardığı sebzeleri yıkamaya başlarken "balım" diye mırıldandı. İşini yaparken gözlerini bana çevirip güldü.

"Ulan bu kelimede ne çekti bizden. Başına gelmeyen kalmadı."

Kısa bir kahkaha atarken sözlerine ekleme yaptı. "Biz götü kurtaralım diye balkon oldu baba oldu. Her şeye evrildi" yeniden güldüm ve "hep senin yüzünden. Tutamıyordun kendini" diyerek yalancıktan kızdım ona.

Sebzeleri doğramaya başlayacağı sıra yanağımdan makas aldı. "Ne yapayım? Akıl mı bıraktın bende?"

Zamanın bana bu denli mutluluk getireceğini bir kaç yıl önce biri bana söylese hassiktir lan ordan derdim. Ama olmuştu işte. Her geçen gün daha mutlu olamam diyordum kendime, ama bu adam beni daha mutlu etmeyi başarıyordu.

3 gün sonra benim doğum günümdü. Ve ben ilk defa bir doğum günüm için bu kadar heyecanlıydım. Ateş özel günlere çok önem veren bir insandı. O benim hayatımdayken ilk doğum günüm Karan'ın bizi öğrendiği zamanlara denk gelmişti. Bu yüzden kutlama yapmamıştım. Hatta doğum günü tarihimi bile doğum günümde söylemiştim.

Yani bu biz birlikteyken kutlayacağımız ilk doğum günüm olacaktı. Özel bir şeyler planlıyordu biliyorum. Ama asla bir şey çaktırmıyor veya ağzından kaçırmıyordu. Ne planladığını deli gibi merak ediyordum.

"Bu tamam. Kapatıyorum altını" diyerek ocağı söndürdüm. Salata hazır olana kadar masamızı kurmuştum. Her şey hazırlanınca birlikte yemeğimizi yemiştik. Ve sonrada dağıttığımız her yeri toplamıştık.

Bir süre sohbet etmemizin ardından film izleme kararı almıştık.  "Sen odama geç, ben kahve yapıp geliyorum prenses" diyen Ateş beni yönlendirmişti. Dediğini dinleyerek odasına geçtim ve masasında ki bilgisayarını alıp yatağına oturdum.

O gelene kadar film bakmaya başlasam iyi olurdu. Kısa bir süre sonra Ateş elinde iki kupayla odaya gelmişti ancak ben hala film bulamamıştım.

"Bulabildin mi" sorusuna olumsuz yanıt vermemle Ateş bilgisayarı hafifçe kendine çevirdi. Direkt olarak arama kısmına bir film ismi yazdı.

"Bunu geçen Kutay izlemiş çok beğendi. Daha önce izlemediysen buna bakalım bi" dedi. Daha önce izlemek bir kenara adını bile ilk defa görmüştüm.
"İzlemedim sevgilim" dediğim an biraz konusuna göz gezdirip filmi açmıştı. Yatakta geriye doğru gidip sırtımızı başlığa dayadık. Başımı omzuna yerleştirdim mi tamamdır bu iş. İşte dünyanın en rahat pozisyonu.

Yarım saat kadar olmuştu ki Ateş aniden öne doğru atılıp filmi durdurdu. "Hay ben Kutay'ın önereceği filme sokayım! Allah aşkına beğendin mi?" Haline gülümserken sorusuna başımı olumsuz anlamda sallayarak cevap vermiştim.

Film gerçekten sıkıcıydı. Ateş bilgisayarın ekranını indirdi "izlemeyelim bir şey ya valla, dünyada güzel film kalmadı ki hepsini izledik" derken bilgisayarı yataktan kaldırıp yan taraftaki komidine koymuştu bile. Bana dönüp "hem zaten" derken yatakta biraz daha yayıldı ve elini saçlarıma çıkardı.

"Benim izleyebileceğim en güzel şey tam yanımda duruyor."

Yüzümde ki sırıtışla onun gibi hafifçe uzandım. "Şu an seni öpmemem için tek bir neden söyle" derken çoktan ona sokulmuştum bile. Aramızda ki bir parmaklık mesafeye rağmen konuştu. Konuşurken hareket eden dudakları benimkilere değiyordu.

"Sence şu anda öyle bir neden olsa bile söyler miyim?"

Sonrası malum.

Her seferinde sanki ilk kez gibi hissettiren o güzel öpücüğü ile ayaklarımı bir kez daha yerden kesmişti. Kısa bir öpücük vermesiyle duraksadı. Ve hafifçe dikeldi. Belimi kavradığı gibi sırt üstü yatağa uzanmamı sağladı. Ve kol ve bacaklarıyla beni olduğum yere kenetleyecek şekilde üstüme çıkmıştı. Dudaklarımız tekrar buluşturmadan hemen önce kafasını uzattı. Ve anlıma bir öpücük kondurdu.

"Seni çok seviyorum."

Kısık sesle söylediklerine kocaman gülümseyip "bende seni çok seviyorum" diye yanıtladım.

Ve sonrasında sevgisini hissettirerek öptü beni.

Her bir geçen saniyede daha çok büyüyen sevgisini, sevgimizi..

...

...

Ayayyayyy

Valla bunları böyle ponçik görmek gözlerimi yaşartıyor diyenler? Bi el kaldıralım hep birlikte djjdjmss

Evettt

Şimdi bu tarz pek olay örgüsü geçmeyen sadece tatliş çift bölümü yazmak beni zorlayan bir şey olduğundan bölüm bi tık kısa oldu.

Ama bence yeterli tatlılığı aldık bölümden.

Bir sonra ki bölümde aynı şekilde çiftimizin tatlılıklarını barındıracak. Aynı şekilde gecenin doğum günü olay örgüsünü barındıracak.

Burayada tahminleri alalım. Sizce Ateş nasıl bir plan yaptı??

Aklımda çok sevimli bir şey varrr

Tahmin edebilen olursa sonra ki bölümü ona ithaf edeceğim ahshjsnxnsms

Şimdilik hepinizi çookçook öptüm

Bayy:*

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

78.3K 4.5K 53
Saklambaç grubunun solisti Görkem Akay'ın eski sevgilisi, ayrılık sonrası terapi için Psikolog Poyraz Demir'e gider. Poyraz, hakkında bir sürü olumsu...
1.2M 64.8K 85
1 kız ve 4 erkek aynı evde yaşamak zorunda kalırlarsa neler olur ? Küçüklükten beri kanka olan Hasan, Cihan, Ömer ve Sina. Ailesi terk ettiği için ev...
787 77 7
•Monet x Doflamingo'nun tanışma hikayesinin kurgulanmış hâlidir. •One Piece Fanfiction
19K 1.2K 22
"İsminin anlamını biliyor musun?" "Beyaz çiçek." "Masumiyet, bağlılık ve sadakati temsil eder."