XI ' Vahşi ' +18

Par Crktulay

2.8M 24K 5.6K

Dikkat! Bu kitapta argo kelimeler, hafif çıplaklık sahneleri ve psikolojik unsurlar bulunmaktadır. BaybarsTek... Plus

Bölüm 1 : Beyaz
Bölüm 2: Renk
Bölüm 3: Hediye
Bölüm 4: Durum
Bölüm 5: Takip
Bölüm 6: Kimse
Bölüm 7: Ayvaz
Bölüm 8: Benzemek
Bölüm 9: Kimsin?
Bölüm 10: Gerçek
Bölüm 11: Arama
Bölüm 12: Günlük
Bölüm 13: Turuncu
Bölüm 14: İnstagram
Bölüm 15: Yara
Bölüm 16: Konuşmak
Bölüm 17: Mor
Bölüm 18: Gizem
Bölüm 19: Kayıp
Bölüm 20: Oyun
Bölüm 21: Tesadüf
Bölüm 22: Orman
Bölüm 23: Anlamak
Bölüm 24: Çözmek
Bölüm 25: Birlik
Bölüm 27: Final /Part 1

Bölüm 26: Mavi

3.2K 234 85
Par Crktulay

Keyifli okumalar!

Dilimizin ucuna pelesenk ettiğimiz acılar, bir kırbaç misali sırtımıza acımasızca inerdi. Alıştığını sandığın her an tenin daha çok sızlar, vücudun da izler kalmaya başlar. Ya da üstü kapanan tüm yaraların tekrar kanamaya başlar.

Benim üstü kabuk bağlamış ama asla geçmeyen yaralarım kanıyor Mahi, ne olur geri gel.

Seni o kadar özledim ki her gün sızlayan göğsüme çare bulamıyorum artık. Baş ucumda otur, sana dokunmadan bile severim ben seni. Zaten ben sana hiç kıyamazdım ki. Naısl kıyabilirim? Nasıl o ipek saçlarına zarar verebilirim.

Ama seni benden çalanlar acımadılar. Benim öpmeye kıyamadığım saçlarından tuttular, bakmaya kıyamadım yüzüne onlarca çizik attılar. Affet beni, seni kurtaramadım. Sana yardım edemedim. Göğsüm öylesine çok ağrıyor ki ne yapacağımı bilemiyorum.

Oturduğum sandalyede arkadaşlarımın gözü bana dönmüşken yaşlı amcanın söylediği şeye hiçbir tepki veremedim. Ne diyebilirdim ki?

Benim sevdiğim yapmaz amca, o bir karıncaya bile zarar vermez. Dişlidir , hakkını savunur, haksızlığa asla gelemez ama yine de kimseye zarar veremez.

Bunu demeyi o kadar çok istiyordum ki dudaklarım karımcalanmıştı.

"Gidelim." Dedim başka bir şey diyemeyeceğim fark ettiğimde. Herkes ayaklanırken Semih hesabı ödemeye gitti. Ben başım yerde, omuzlarım düşük bulunduğumuz mekanı terk ederken aklımda durmadan kendini tekrar eden şey.

Mahi'ydi.

Öyle büyük bir çıkmazın içindeydim ki nereye dönsem yolun sonuydu ve nereye baksam onun çaresiz gözleri vardı.

"İyi misin?" Esma'nın tedirgin sesini duyduğumda baygın bakışlarımı, odaklandım yerden kaldırıp ona diktim. İyi miyim? Bu soru ekine tam olarak cevabım ne zaman 'iyiyim' olacak. Gerçekten bilmiyorum.

"Sence?"

Dudaklarımı sertçe ısırdı ve gözlerini acıyla üzerimden çekti. Bu gruptaki herkes Mahi'yi çok severdi. Çünkü o sevilmeyecek gibi değildi. Pamuk gibi kalbi vardı sevdiğimin, insanı severdi yaratandan ötürü. Ancak yaşıyorsa eğer artık insanlardan nefret ettiğine emindim. Benim güzel kızımı hayatta küstürdüler. Elinden çok güzel bir geleceği aldılar.

Onun yaşıyor olma düşüncesi bile içimi titretirken eğer görsem ne yapacağımı düşündüm. Bayılır mıydım? Çok ağlar mıydım? Çıldırır mıydım? Yoksa koşup sımsıkı sarılır mıydı?

Ona sarılmak istiyordum. Sımsıkı ama incitmeden.

"O," dedi adını anmaktan korkarcasına Esma. "Gerçekten birilerini öldürmüş olabilir mi?"

İçimde avaz avaz hayır diye bağıran yanım, onun birilerini öldürmüş olabileceğine inanmıyordu. Ya da inanmak istemiyordu, bilmiyorum. 

"Sırada ne var?" bu sefer konuşan Ayvaz'dı. Sesi düşünceliydi. Kafasının içerisinde kim bilir ne fırtınalar kopuyordu. Çünkü biliyordum ki; benden sonra ona en bağlı kişi Ayvaz'dı.   

"Eğer Mahi yaşıyorsa ve bu cinayetleri o işliyorsa, ne yapacağız?" diyen Semih'e döndü bu sefer bakışlarım. Herkesin gözünden okunan korku benim içimde büyüyor. büyüdükçe devasa yangınlar başlatıyordu. Kafam patlamak üzereydi. Ne düşüneceğimi yahut ne yapacağımı bilmiyordum. 

"O katil değil." dedim net bir şekilde. Ortamda kısa süreliği sessizlik oluştu. Beni bu kadar net konuşturan tam olarak ne, merak ediyor olmalıydılar. Cevabı yoktu. Sadece içimden geldiği gibi konuşuyordum.

Lakin katil olsa bile onu sevmekten asla vazgeçmeyeceğimi de biliyordum. Bunu yaptı diye onu suçlayamazdım. Çünkü adaleti usulünce sağlamaya çalıştığımızda olmadığını, aksine büyük bir adaletsizlik ile karşılaştığımızı en yakından tatmıştım.

Ben, sevdiğim kadına şiddet ve tecavüzden iki yıl hapis yemiştim.

Ona dokunmaya bile kıyamayan ben.

Onu öldürmekle suçlandım. Bu, hayatımda yediğim en büyük darbeydi. O gün, neler yaşadığımı, neler hissettiğimi kimse anlamayazdı.

O gün, sadece bir genç kız değil ona aşık bir dev de ölmüştü.

Şimdi ise o deve, uykusundan uyanması gerektiğini söylüyorlardı. Uyanabilecek miydim? Artık bende nefes alabilecek miydim?

"Ona sırtımı döneceğimi sanıyorsanız," Dedim kafamı kaldırıp gökyüzüne bakarken. "Yanıldığınızı bilmenizi isterim."

O, eğer yaptıysa bile buna mecbur bırakılmıştı. Tüm gençliği elinden çalınan bir kadını ben nasıl suçlayıp, arkamı dönebilirdim ki? Bu imkansızdı. Onu bu kadar severken imkansızdı. Onun yerine tek bir kişiye dahi farklı gözle bakmamışken, ismini duymama bile kalbimin göğüs kafesimin delip geçmesine neden olurken nasıl olur da ondan vazgeçebilirdim?

Benim masum kelebeğim. Yakamoz kızım.

Senin en büyük sevdan buz pateni yapmak, görmekten en zevk aldığın şey geceleri yakamozları izlemekken o küçük ellerin ne büyük katliamlara yol açtı. O güzel gözlerin neler gördü ve sevgilim, o güzel kalbin aşkımızı unuttu mu? Unutmasın.

Ben seni unutamadım.

Katil olmanı bile kabullenirim ama beni unutman asla.

Kendi düşüncelerimin denizinde boğulurken telefonuma gelen bildirim sesiyle irkilip, kafamı kaldırdığım gökyüzünden indirerek telefona çevirdim.

Bilinmeyen bir numaradan atılmış mesajdı.

Mesajda şöyle yazıyordu;

'Doğru bildiğin her şey büyük bir yanlıştan ibaret. Işıklar solmaz, ben ışığın yanında bulunan küçük bir kibrit çöpüyüm. Ateşim sönmek üzere. Çünkü ben; ışık sönmesin diye kendini yakan bir hiçten ibaretim.'

Ellerim titredi, nefes almam giderek zorlaştı. Bu da ne demekti? Bu kelimelerin boşa yazılmış kelimeler olmadığının farkındaydım. Hepsinin altı doluydu. Öyle ki, tüm tüylerim şahlanmış ve iliklerime kadar titremiştim.

"Ne oldu?"

Elimdeki telefona şokla baktığımı gören Ayvaz hızla yanıma gelip telefonu elimden aldı ve mesajı okuyup kısa bir küfür ederek diğerleri de duysun diye sesli okudu. Herkesin yüzünde beliren şok ifadesinin ardından telefon tekrar titredi.

"Abi buna acil bakmalısın." dediğinde korkarak yanına gittim ve telefona baktım.

KORKUNÇ ÖLÜM!

Bu bir haber manşetiydi.

AYAĞINA TAŞ BAĞLANAN ADAM, DENİZİN DİBİNDE ÖLÜ BULUNDU. VÜCUDU TEHLİKELİ DENİZ CANLILARI TARAFINDAN DEFORME OLMUŞ CESET, AKILLARDA SORU İŞARETİ BIRAKTI. İNTİHAR MI? CİNAYET Mİ?

Ayaklarımın beni taşıyamadığını fark ettiğimde kaldırıma nasıl çöktüğümü bilmiyorum. Vücudumdaki tüm hislerin beni terk ettiğini ve yapayalnız kaldığımı hissettim. Tüm dünya başıma yıkılıyor ve ben altında kalıyordum. En acısı da ölüyordum ama her şeyi görüp duyabiliyorum. Sessiz sedasız ölümümü bekliyorum.

Kafamıın içinde binlerce düşünce ve binlerce ölüm.

Bende ölümümü bekliyorum.

"Mahi." ismi döküldü dudaklarımdan. Onun adını zikretmek bile beni bitirdi. Tüm hücrelerimin iflas bayrağını çekti.

"Ne yapıyorsun sen Mahi?"

"Tekrar mesaj geldi, adres var."

Hızlıca telefonu elinden alıp oturduğum yerde adrese baktım.

Nefes alamadığım hissettim.

Mahi'nin evinin adresiydi.

"Siktir lan siktir!"

Herkes ne yapacağını şaşırmıştı. Esma'nın titrediğini buradan bile görebiliyordum ama kimse kabullenmek istemiyordu. Ya da kabullenemiyordu. Onun yaşaması gözümüzde imkansız gibiydi. Her yerde ölü olarak görünüyordu. Bu nasıl olabilirdi? Nasıl kendini ölü gösterebilirdi? O masum bir kızdı. Çevresi yoktu. Kimden yardım alabilirdi ki? Bu kadar şeyi yapabilecek kadar fiziki olarak güçlü değildi. Güçlendi diyelim, acısı onu bu kadar acımasızlaştırmış olabilir miydi gerçekten?

Kan görmekten nefret eden bir kadının elleri kan kaplanmış olabilir miydi?

Kan görünce bayılan bir kadın, başka birini öldürebilir miydi?

Aklım almıyordu.

"Hemen gidelim." dedim net bir sesle. Sesim buz gibiydi. En az sesim kadar gözlerimde buzdan ibaretti. Kimseden çıt çıkmıyordu. Arabalara bindiğimizde hepimizin yüzü hayalet görmüş gibi bembeyazdı. Kimse konuşmuyor, ama kadere de karşı gelmiyorlardı. Gitmeyelim diyemiyorlar ama içten içe onu görmekten de korkuyorlardı. Büyük bir hızla adrese doğru giderken bu sefer radyoda bir cinayet duydum.

Bir günde, üç cinayet.

İNSANLARI DEHŞETE DÜŞÜREN BİR ÖLÜM DAHA! KAN DOLU HAVUZUN DİBİNE ZİNCİRLENMİŞ OTUZ YAŞLARINDA OLAN ADNAN R. NİN CESEDİ BULUNDU. TÜM ÖLÜMLERİN İNTİHAR DEĞİL BİR CİNAYET OLDUĞUNUN İTİRAFI İSE TAM BU NOKTADA GELDİ. ADNAN R. NİN KENDİ EL YAZISIYLA YAZDIĞI İTİRAF MEKTUBU KAN DONDURDU.

İTİRAF MEKTUBUNDA ŞÖYLE YAZIYORDU:

Tecavüz edip hayatlarını bitirdiğini tüm genç kızların ruhları sanki peşimdeydi ve beni her geçen gün ölüme itiyordu. Artık omzuma yük olan bu vahşetlerimizi kendim temizlemek istedim. Tecavüz sırasında benim yanımda olan tüm arkadaşlarımı ben öldürdüm. Artık küçük kızların ruhu peşimi bıraksın diye de şimdi kendimi öldürüyorum. Affedilmeyi beklemiyorum, sadece itiraf ediyorum.

NOTUN SONUNDA ADNAN R. NİN KENDİNE AİT İMZASI BULUNMAKTAYDI. ETRAFTA ONUN PARMAK İZİNDEN BAŞKA HİÇBİR İZE RASTLANILMADI. SON DAKİKA HABERİNE GÖRE ADNAN R. YE İKİ AY ÖNCE ŞİZOFREN TANISI KONULMUŞTU. ONA ŞİDDET UYGULAYAN GENÇ KIZ RUHLARINDAN DURMADAN BAHSEDEN VE TEKİNSİZ DAVRAN ADNAN R. ETRAFINDAKİLER TARAFINDAN TEDİRGİNLİKLE KARŞILANMIŞ.

Daha ne kadar titreyebilirdim bilmiyorum ama korkuyordum.

Neler oluyordu?

Neden bu itiraf mektubun bir yalan olduğunu düşünüyordum?

Neden her şeyin Mahi'nin bir planı olduğunu düşünüyordum?

Kahretsin ki o yapmadı diyemiyor ve çıkan habere sevinemiyorum. Son gaz Mahi'nin evine giderken artık beynim durmak üzereydi. Nefesleri düzensizdi ve başıma ağrılar giriyordu.

"Abi iyi misin? Semih'i tedirgin sesini duyduğumda gözlerimi sıkıca kapatıp açtım." İyiyim. " bu kelimenin altında yatan binlerce kötü anlam vardı.

İyiyim, ama kendimde değilim.

İyiyim, ama yaşan bir ölüyüm.

İyiyim, ama delinin tekiyim.

İyiyim, ama paronayak oldum.

İyiyim, ama iyi değilim.

Beynimin içerisinde öyle büyük bir kargaşa vardı ki içeridekileri sesleri hiçbir çığlık bastırmıyordu.

O kadar çok gürültü yapıyorlardı ki kendimi dahi duyamıyordum.

Mahi'nin evinin önüne ne zaman geldik bilmiyorum ama ayaklarım iyice karıncalanmaya başlamıştı. Bunun iyi olmadığının farkındaydım.

Bugün, katliam günüydü. Ardarda gelen tüm cinayetler kanımı donduruyordu. Artık tüm duygularım ve hislerim buz tutmuştu. Bir süre eriyecek gibi de gözükmüyordu.

Arabayı gelişi güzel bir yere park ettikten sonra bizimkileri beklemeden, korkusuzca demir kapıyı ittirip hızlı adımlarla yürüdüm. Gözlerimle öylesine kararlı bir ifade vardı ki ne yapacağımı ben bile kestiremiyordum. Müstakil evin kapısına geldiğimde kapının Aralık olduğunu gördüm. Hiç düşünmeden içeri girdim. Bir değişiklik y ada herhangi biri yoktu evde. Fakat burnumu sızlatan mazi kokusu vardı. Onun neşeli kahkahaları, güzel yüzü ve masum hayalleri duvarların dört bir köşesindeydi. Salon, tıpkı onun gibi soft ve ferahlatıcıydı. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen bu kadar temiz kalmasının imkanı yoktu.

Temizletilmişti.

En son buraya geldiğimde bahçe kapısındaki otların bile upuzun olduğunu hatırlıyorum. Çiçekler dolmuştu ve ev berbat haldeydi. Fakat şu an tam aksine bu ev yaşam vaad ediyordu. Kalbim tekledi. Gerçekten yaşıyor olabilir miydi? Yoksa ben mi kafayı yemiştim? Her şeye fazla anlam mı yüklüyordum? Gerçi Mahi'nin annesi hala yaşıyordu ama akıl hastanesindeydi. Burayı hatırladığından bile emin değildim. O temizlenmiş olabilir miydi? O kadar aptalım ki onu belli bir süreden sonra ziyaret etmeyi bile bırakmıştım. Belki iyileşmişti ve evine geri dönmüştü.

Ben gerçekten büyük bir aptalım. Sevdiğim kadından geriye kalan son şeye bile sahip çıkamadım. Annesi bir çiçekti ve ben o çiçeği sulamayı bırakmıştım.

Canım yanıyordu.

Her şeye bu kadar kör olduğum için.

Kendimi bıraktığım için.

Onu aramaktan vazgeçtiğim için.

Kendimden nefret ediyordum.

Bir katili sevebileceğim düşüncesini beynime aşıladığım için.

Onu ne olursa olsun kabul etmekten asla çekinmeyeceğim için.

Senden nefret ediyorum Mahi.

Bunca yıl beni sensiz bıraktığın için.

Kalbim yerinden çıkacakmışçasına gürültüyle çarparken ayaklarımın beni götürdüğü yere gittim. Onun olabileceği en makul yere.

Bodrum kata.

Kırmızı odaya.

Mahi fotoğraf çekmeyi çok seven biriydi. Bu nedenle bodrum katını kendine göre ayarlayıp fotoğraf odası olarak dizayn etmişti.

Merdivenlerden inip Aralık olan kapıyı ittiğimde arkadaşlarım da asla konuşmadan beni takip ediyordu. Esma'nın tırnaklarını yiyerek arkamdan geldiğini göz ucuyla görmüştüm.

Bodruma tamamen giriş yapmadan önce başımı eğerek küçük kapıdan içeri girdim. Kapı küçük olabilirdi ama içerisi büyüktü. İki bölmesi vardı. Bir fotoğrafların basıldığı ve asıldığı stüdyo diğer taraf ise tüm ekipmanların bulunduğu ve Mahi'nin dinlenme alanı olan yerdi. Biz şu an stüdyo olan tarafında bulunuyorduk.

Etrafı koyu kırmızı ışıklarla kaplıyken başta fotoğrafları seçmekte zorlandım. Fakat algık açıldığında ilk gördüğüm resim Mahi'nin bana sarılırak uyuduğu fotoğrafıydı. Gözlerim benden bağımsız aniden dolduğunda dokunmaya bile kıyamadım. Zaten ona da dokunmaya kıyamazdım.

Daha önce buraya geldiğimde bu oda bomboştu. Boşaltılmıştı. Annesinin yaptığını düşünmüş olsam da şu an burayı bu hale getiren kişinin annesi olmayacağına emindim.

İkinci fotoğrafa geçtiğimde ise ben, çimenlerin üzerinde uzanıyordum. Uyuya kalmıştım. O günü çok iyi hatırlıyorum. Uyandığımda yanağımın bir tarafı güneş nedeniyle kıpkırmızıydı ve bir hafta boyunca Mahi benimle dalga geçmişti.

Üçüncü fotoğrafta sadece ellerimiz ve ayaklarımız gözüküyordu. El ele tutuşmuştuk ve denize uzatmıştık.

Dördüncü fotoğrafta benim evimin balkonunda, salıncağı da kucak kucağa yatıyordum. İkimizin de yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

Beşinci fotoğrafta deniz kıyısındaydık ve ben tişörtümü çıkardığım için Mahi bana kızıyordu. Bu fotoğrafı Aytaç çekmişti, hatırlıyorum.

Altıncı fotoğrafta Mahi çiçek suluyordu, yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Benim çektiğim fotoğrafı.

Yedinci fotoğrafta korku filmi izliyorduk. Ben kameraya sırıtarak bakarken Mahi kocaman açtığı gözleriyle televizyona bakıyordu.

Sekizinci fotoğrafta ikimizde sırılsıklamdık. Yağmurun altında havaya baktığımız bir fotoğrafı. O gün, herkes yağmurdan kaçarken biz tadını çıkarıyorduk.

Dokuzuncu fotoğrafta ikimiz ders çalışıyorduk. Benden habersiz çekilmiş bir fotoğraftı. O ise gülümseyerek beni izliyordu.

Onuncu fotoğrafta kardan adamla çekildiğimiz fotoğraf vardı. Fotoğrafın hemen ardından koşturarak eve girmiştik çünkü saatlerce kar topu savaşı yapıp üzerine bir de kardan adam yapmıştık ve hasta olmuştuk.

Ve on birinci, son fotoğraf.

Bende gittiği o gün, tecavüze uğradığı ve öldüğü o gün çekilmiş bir fotoğraftı. Elimde bana aldığı hediye ile mutlu bir şekilde kameraya bakıyordu. O kadar mutluydu ki ondan bu mutluluğu alanlardan bir kez daha nefret ettim.

Fotoğrafların en sonunda ise bir not vardı.

El yazısıyla yazılmıştı. Mahi'nin el yazısı değildi.

Sıradaki renk kırmızı. Masanın üzerindeki günlüğü al ve son 11 sayfayı oku.

Ellerim titrerken bahsedilen duvar dibindeki tahta masaya ilerledim. Bu sırada çocuklara fotoğraflara bakıyordu ve sessiz hıçkırıkları duyabiliyordum.

Boğazıma öyle çok yumru dizilmişti ki ne yapacağımı şaşırmıştım.

Son 11 sayfayı bir araya toplayıp ilk sayfayı açtım.

Sayfa turkuaz rengine boyanmıştı ve üzerinde çarpı işareti vardı. Altında ise, adalet için öldürüldü yazıyordu.

İkinci sayfa gri rengine boyanmıştı. Altında adalet için öldürüldü yazıyordu.

Sayfaları hızlıca karıştırdığımda bana sunduğu renkler olduğunu fark ettim ve ürperdim. Fakat burada farklı bir renk vardı. Son sayfa beyazdı ve diğerlerinin aksine tam ortasında saat işareti vardı. Saat tam 11'i gösteriyordu ve altına not düşülmüştü.

Adalet için öldürdüklerini arasına seni de eklemekti amacım fakat küçük bir kıza söz verdim. Sana dokunmayacağım. Sen 11'sin. 1+1=2 tek başına başladınız ve beraber öleceksiniz. O küçük kızı koru Mert Baybars Tekin. Kafanı kaldır ve duvara bak.

Otamatik olarak kafam kalktığında duvarda kocaman bir XI (11) yazıyordu. Ve çapraz duvarında yüzüne çarpılar çizilmiş fotoğraflar her fotoğrafın üzerinde o kişiye ait olduğunu düşündüğüm kanlı beş parmak izi vardı. Daha ne kadar ürperebilirdim bilmiyorum ama ayaklarım resmen tutmuyordu. Dizlerimin üzerine çökmemek için duvara yaslandım. Bu duvarlar eskiden anılar kokardı şimdi ölüm kokuyordu.

"Merhaba gençler," aniden duyduğumuz ses ile korkarak hepimiz cam bölmeli tarafa döndük. Camın hemen arkasında oturur pozisyonda olan bacak bacak üzerine atmış kadın olduğu hem sesinden hem de duruşundan belli olan biri vardı ama yüzü karanlıkta görünmüyordu. Sadece gölgesi vardı.

"Tanışmadık," dedi ve tekerlekli koltuğu ittirip ışığa doğru yaklaştı ve yüzünü bize gösterdi. Gözlerim irice açıldı. "Ben Yeliz. Yeliz Aslan."

***

Kalbim ağzımda atıyor desem yeridir. Yazarken aşırı heyecanlandım. Umarım bölümü sevmişsinizdir. Bir sonraki bölüm Final.

Bol bol yorum atın lütfen.

Bu arada, doğum yaptığım için çalışamıyorum ve oğlumun masraflarını karşılamak için örme çanta yapıp satıyorum. Bana destek olmak isterseniz dolap hesabım crktulay dolap hesabı olmayanlar instagram üzerinden benimle iletişime geçebilirler.

İnstagram :crktulay
Dolap:crktulay

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

181K 8.9K 20
Staj yaptığım hastanede karışan o kız çocuğu bensem?
MELANKOLİ Par Ig: hainmango

Roman pour Adolescents

7M 407K 84
Sevdiği çocuk yerine yanlışlıkla okulun serserisine yazan Ece, başına çok büyük bir bela aldığını fark ettiği an onu engeller. Fakat her şey için ço...
12 VE 14 (Texting) Par kahvesekeri_

Roman pour Adolescents

2M 118K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
Üçüz Derken Par Nisa🌼

Roman pour Adolescents

165K 10K 25
17 yıl sonra doğumda karıştığını öğrenen Peri... Abilerine ve üçüzlerine alışabilecek mi ? Babam gülümseyip "Aksine iyi bir şey oldu. Peri doğumda k...