GERÇEK, YALANA SARILINCA

By _moglinna

250K 15.1K 10.8K

"Kimsin sen Enis Altınday?" Diye sorduğumda, bakışları bana hissettirdikleri kadar anlamsız değildi. "Tehlike... More

GİRİŞ
1. SİYAHTAN DAHA SİYAH
2. YIKIK DÖKÜK BİR ŞANS
3. İP CAMBAZLARI
4. KADER KURBANI
5. GÖNÜL SAHYALARI
6. BİR GÖNÜLLER
7. GÜL'ÜN DİKENLERİ
8. MAYIN TARLASI
9. SOĞUK CENNET
10. ATEŞ VE KÜL
11. ÇİVİ CİVİYİ SÖKER
12. ATEŞTEN KÖZ
13. KIŞ BÜYÜSÜ
14. SUÇ EDEBİ
15. HİÇ'TEN DAHA FAZLA
16. KUMDAN KALELER
17. TENDEN RUHA
18. SERT OYUN
19. İHANET RÜZGARLARI
20. ŞAH & MAT / I. KİTAP SONU
DUYURU
21. 10102 KİLOMETRE
22. MECBURİYETLER VE ARZULAR
23. EROS'UN OKU
24. YILDIZLARIN YALANLARI
25. SOKAĞIN KIZI
26. HANGİ GÖG
27. KÜLDEN TOZA
28. YALANCI KAR TANELERİ
29. TAŞ, KAĞIT, MAKAS
30. SIRADAN İZLER DEĞİL
31. DEPREMİN ELLERİ
32. UZUN MEVZULAR
33. DELİ ZAMANLARMIŞ
34. YALANIN YANINDA
35. AÇIK KARTLAR
36. ÇOKTAN DAHA ÇOK
38. ALTIN YUMRUK
39. SIFIR NOKTASI
40. KARIŞIK DOĞRULAR
41. BİR KAŞIK SUDA FIRTINA
42. EKSİ BİR
43. KARANLIĞIN CAZİBESİ
44. TANIDIK YABANCI
45. KIRMIZI ÇİZGİ
46. ETKİ & TEPKİ
47. KÜL YIĞINI

37. İZLENMİŞ TİYATRO / II. KİTAP SONU

3.1K 250 247
By _moglinna

_kitaptozu4 / _makbule4

Yeni bölümden merhaba!!!!!!!

Baktım kelime sayısı 137k olmuş, final yapmak istediğim yere daha beş altı bölüm var, o kadar fazla kelime sayısına gerek yok diyerek finali burada noktalamak istedim ve sonraki bölümün, yani III. Seri olmasını istedim.

Finale yakışan bir bölüm oldu diyemem. Ancak o kadar sade bir bölüm oldu da diyemem. Sonraki bölüm finale hiç yakışmazdı, ondan sonraki de öyle, normal bir bölündü. Seriyi uzatmak istemediğim için baktım, sonu çok kritik bir yerde bitiyor, bundan final olur diyerek kapanışı yapmak istedim.

Hem ayrıca ne olmuş yani herkes gibi ben de tüm her şeyi yek bir bölüme sığdırmak yerine, bölümü düz bir şekilde yazıp, akıl karıştıran ve heyecanlandıran bir yerde bitirdiysem? Bu final de böyle olsun. Sonraki bölümü merak ederek bekleyeceğinizden eminsem konu kapanmıştır...

Şimdi finali keyifle okuyabilirsiniz.
❤️‍🩹🌞

GERÇEK, YALANA
SARILINCA

37

"İZLENMİŞ TİYATRO"

II. Kitap Sonu

Uykuya dalmadan önce beni daha fazla içine çekercesine göğsüne yasladığı o anda, avucu köprücük kemiklerimin sahibiymişçesine oraya yaslanıp derin bir nefes alarak kokumu içine çekmiş ve, "Sen benim canımın diğer yarısı oldun Rebena," diye mırıldanmıştı. "Kavuştuğumuz gün bir bütün olacağım, olacağız... Kendimi tamamlanmış hissedeceğim."

Ve dakikalar sonra da uykusuna daldığında büyülü onun için son bulmuştu.

Bacağı hala bacaklarımın arasında, dudakları birbirine kapalı, saçları kalın perçemler halinde alnına düşmüş, kapalı kirpikleri dolgun, belirgin elmacık kemiği hareketsiz, sıcak nefes alışları normal, kaburgam üzerinden geçen eli belime değiyordu ve son olarak duvardaki saat iki buçuğa gelirken ben dakikalardır onu izlemeye ne doyuyordum ne de bıkıp sıkılıyordum... Ancak gelip geçen saatle kolları arasından çıkmam gerektiğinin farkındaydım ve bir süre sonra zor da olsa harekete geçip önce başımı yastıktan kaldırdım, yanağına bir, dudaklarına da bir öpücük bırakıp kolları arasından yavaşça çıktım.

Giysinin en ufak parçası bulunmayan bedenimle dolabımıza gittim ve kendime önce iç çamaşırları çıkarıp giyindim, daha sonra da bir kazak, hırka, kot pantolon, çorap ve spor ayakkabılarımı alarak saçlarımı ensemde toplaya toplaya komodine gittim ve telefonumu alıp pantolonumun arka cebine yerleştirdim. Kapıya doğru bir adım atmak istedim ancak geriye dönmeden edemediğimde dikkat ederek Enis'i boynundan, köprücük kemiklerine yakın bir yerden daha öptüm.

Şimdi kapıdan çıkıp gidebilirdim ancak ona hissettiklerim yüreğimde kurdukları koca dünyayı biraz daha büyütüp genişletirken aynı zamanda bir kopyalarının aynısını da aklımda saklıyor, ondan birkaç kilometre uzaklaştığım an, hislerim düşüncemin kafasına vursun ve beni ona getirsin. Annemin evine gittiğimde hissim düşüncemi, düşüncem de beni rahatsız edecek ve ben hızlıca Enis'e dönecektim.

Kapıdan çıktığım an asansör önünde bekleyen Serter'i görmüştüm. Yanına ilerlerken beni fark etmesiyle ellerini ceplerinden çıkarıp, "Tam iki saattir beni beklettiğine inanamıyorum," dedi. "Gece yarısı olalı kaç saat oldu haberim var mı?"

"Sesini alçalt," dedim karşısına geçmişken. "Enis bir türlü uyumak bilmedi ne yapayım..." benim yarım saatten fazla onu soluksuz izlediğim gerçeğini demesem de olurdu. "Uyuduğu gibi çıktım."

"Anahtar," dedi söylediklerimin hiçbir önemi yokmuş gibi. Kaşları çatık bir vaziyette gözlerini yüzüme dikmişken sinirli duruyordu.

Anahtarı cebimden çıkarıp ona gösterdim fakat almaya kalkınca kendime çektim. "Ben de duracak. Ben açacağım kapıyı. Zaten sonra da evin içine dağılırız, yine birlikte çıkarız."

"Gidelim o zaman," dedi asansörün düğmesine basıp kapıların açılmasını sağladığında.

Birlikte asansöre bindik ve gözüm bizim odamızın kapısında kalmıştı ancak kapılar kapanınca artık aşağıya iniyorduk. İçimdeki hissin adı neydi bilmiyordum ancak geri döneceğimden emindim. Bu yüzden tam da şu anda geri geri gitmek isteyen ayaklarımın hiçbir önemi yoktu.

Kısa bir sürenin ardından asansörden inik ve kapıya ilerledik ama salonda tartışan İlteriş ve Lerzan hanımı gördüğümüz gibi ikimiz de geri adım atmış, duvarın arkasına saklanmıştık.

"Kahretsin!" dedi Serter. "Hep senin yüzünden. Ne olurdu biraz daha erken çıksaydın?"

"Sus be!" dedim sinirle. "Sabaha kadar orada duracak değiller ya... Odalarına giderler şimdi."

Göz devirerek başını çevirdi. Ve ikimiz de artık salonu dinlemeye başlamıştık.

Önce Lerzan hanımın ağlayarak, "Beni ne kadar yıprattığını gör artık," diyen sesini duydum. Ardından İlteriş'in kendini haklı gören sesi onu takip etti. "Seni yıprattım falan yok Lerzan... Neden sürekli kendi kendine kuruyorsun, bir şeylere istediğin gibi şekil veriyorsun?"

"Şekil vermek mi?"

"Evet!"

"Gecenin bir yarısında salonda içerken buluyorum seni! Bu kaçıncı? Doğru düzgün uyumadığın bütün gecelerde gözlerini bir saniye olsun kapatmazken ne düşündüğünü bilmiyor muyum zannediyorsun?"

"Sadece abartıyorsun!"

"Sadece gerçekleri söylüyorum ben!"

"Bağırma Lerzan... Herkesi tepemize dikeceksin."

"Seni yanımda tuttuğum yok İlteriş... Gitmek istiyorsan gidersin, özgürsün. Ama kalkıp benimle kalırken, benim yanımda başka kadını düşünemezsin."

Annemden mi bahsediyorlardı? Serter de aynı şeyi düşünmüş olmalıydı ki gözlerini üzerime indirmişti.

"Başka kadın lafını duymaktan artık çok sıkıldım ben!" Ufak tefek adım sesileri duyduk ancak sonrasında o adım sesleri kesildi ve İlteriş'in sesi yeniden duyuldu. "Ben senin yanındayım senin, sen varsın benim için..."

"Ama aklında Halide öyle değil mi?!"

"Bağırma..."

"Üniversiteye getirdiğin ilk gün nasıl bakıyorsan şimdi de hala öyle bakıyorsun. O günden bu güne değişen hiçbir şey yok. Kalkıp, Rebena'nın senin kızın olduğunu söyledin, Halide'nin sizi görüştürmediğinden bahsettin, seni ve onu polislerden sakladım, kalacak yer verdim, Rebena ortadan kaybolana kadar bile ben baktım size! Ne içindi bütün bunlar? Sen yanımdayken onu sevmeye devam et diye mi?" Sanki utanç dolu bir anın içindeymişim gibi yüzüm yere doğru eğilirken ellerim kulaklarıma kadar çıkmış, avuçlarım o iki deliği kapatmışlardı ancak sesleri hala kulaklarıma ulaşıyordu. Ayrıca Serter'in üzerimdeki bakışlarını bile hissediyordum. "Madem onu bu kadar çok seviyordun, madem ona dayanamıyordun, kızını kaçırmak yerine onunla birlikte kalacaktın!"

"Lerzan..."

"Ben senin için Kıvanç'a kaç kez ihanet ettim senin haberin var mı? Kaç defa onu karşıma aldım. Niye tüm yaptıklarıma değdi diyemiyorum ben?"

"Senin tek yaptığın, sürekli geçmişi açmak..."

"Açarım! Halide nasıl seni görmüyorsa sen de beni hiç görmedin! Artık neredeyse benimle kalmaya zorlandığını, altında başka şeylerin olduğunu düşüneceğim..."

"Abi!" Müge'nin sesi... "Yenge."

"Müge," dediğinde İlteriş, sesi şaşkın çıkmıştı ancak bir yandan kendini toparlamaya da çalışmıştı. "Neden ayaktasın sen?"

"Asıl siz neden bu saatte tartışıyorsunuz?" diye sordu Müge. "Saatin kaç olduğunun farkında mısınız? Derdiniz nedir yani?"

"Kimin evinde olduğunu unuttun sanırım," dedi Lerzan Hanım. İlteriş gibi şaşkın değil, hala sinirliydi. "Bana hatırlatmak zorunda bırakma." Sonra da adım sesleri duyduk. Sanırım odasına gidiyordu.

Müge'den sessiz bir gülme gelince Lerzan hanım da merdivenleri çıkmayı bitirmişti.

"Sadece bana sinirli," dedi İlteriş. "Aldırma. Sabah olur olmaz pişman olacaktır."

"Onun ne dediği umurumda bile değil," dedi Müge. "Tüm konuştuklarınızı duydum."

"Duydum?"

"Evet."

"Sen şuna, dinledim de."

"Ne önemi var?" dedi Müge. "Senin hala Halide'ye aşık olmandan daha mı önemli konuşmalarınızı dinlemem!"

"Bana bak!" sanırım İlteriş kız kardeşinin üzerine yürümüştü. "Kes o sesini! O küçük beyninden ne geçiyorsa hepsini sil hemen."

"İtiraf et kurtul. Onunla bir karganın korkuluğu didiklemesi gibi durmadan uğraşıyorsun. O senden gerçekten nefret ediyor ama sen bundan keyif alıyorsun. Seni görsün istiyorsun."

"Odana defol!"

"Orada burada, her yerde ondan dünyanın en kötü insanıymış gibi bahsederken onu sevmeye devam ettiğini bilmiyor muyum zannediyorsun? Baksana, bir tek ben bile fark etmemişim. Bugün o ihanet ve intikam konusu açıldığında bakışların bile değişti. Herkes bir şey gördü."

"Müge! Sus artık! Yoksa tüm sinirimi senden çıkarırım."

"Bu söylediklerimi senden, benden başkası bilmeyecek. Bir tek sana söylüyorum. O da seni düşündüğüm için. Halide için yengemi kaybedemezsin, değer mi? Sana ihanet etmiş bir kadın için. Sen anne ve babamın yanına gelip Rebena'nın senin kızın olduğunu açıkladığında, onu götürüp kendinize yeni bir hayat kurmak istediğini söylediğinde sana Halide'yle evlen dediler, sen ne yaptın? Arada Cenker'in olduğunu söyledin, sana ihanet ettiğini, onu istemediğini, Cenker'in de kızlarının annesiyle evlenmeni, onun çocuklarına babalık etmeni kabul etmeyip başınıza bela olacağını anlattın. Ha bir de Rebena hamımın kendi kızı olmadığı ihtimalinin onu çıldırtacağından, hem sana hem de o çok sevdiğin Halide'ne zarar vereceğini söyleyip durdun. Kalkıp dokuz yaşındaki kızı babasına götüreceğim diye kandırdın, üç sene anne yüzü göstermedin, kardeşlerinden uzak tuttun, şimdi de bunları söylüyorsun!"

"Pişman olup Rebena'yı geri vermek istediğimde Halide'yi bulamadığımı neden söylemiyorsun?"

"Ne önemi var? Sen o kadından kızını kaçırdın mı kaçırdın. Sen onu Halife'ye vermeye karar verdiysen bu senin insafınla olmadı, Rebena daha fazla durmadığı içindi... Üniversite arkadaşlarına gelip onlardan yardım istedin, yetmedi, okul hayatı boyunca sana aşık olan kadının yanına yerleştin, bilerek olmasa bile kocasıyla arasını bozdun, ikiniz en yakın arkadaşınıza, evinde kaldığınız, ekmeğini yediğiniz adama ihanet ettiniz ve şimdi de yaptıklarının arkasında duracağına Halide'nin peşinden sürükleniyorsun. O kadın okul hayatı boyunca senin onu görmeni beklemiş, sen de kalkıp onun geçmişteki zaafını kullandın, çocukları olmasına rağmen onu kendine çektin ve sonra da evlendiniz. Şimdi de onu yalnız bırakamazsın. Buna hakkın yok."

"Merak etme. Ben Lerzan'dan ayrılsam bile senin sosyete hayatın zarar görmez. Hani o kadını sahip oldukları için avcuma alan şerefsiz benim ya, ama sen şunu unutmuşsun; senin ve benim sahip olduklarım, benim kendi tırnaklarımla kazıya kazıya aldığım şeyler. Unutma. Lerzan'ın parası çoğaldıysa bu benim emeğimle, kendi hakkımla oldu."

Adım sesleri İlteriş'in de odasına gittiğini gösterirken bir süre sonra Müge de arkasından gitmişti.

Salon boşalmıştı ama ben ve Serter çöktüğümüz duvar dininden henüz ayrılamamıştık. O bana bakıyor, ben de parmaklarım arasında tuttuğum anahtara.

Bir süre sonra, "E, gitmiyor muyuz?" diye sordu. Duyduklarına şaşkın değildi, ben de onun şaşırmamasına şaşkın değildim çünkü o zaten kısa bir süre önce hakkımızda her şeyi bildiğini söylemişti.

Yüzümü ona çevirdiğimde, "Sen bizim hakkımızda her şeyi bildiğini söylerken, bu her şey tam olarak ne kadar kast ediyor, bana bir anlatsana," dedim.

O karanlığın içinde gülümsediğini görebilmiştim. "İlteriş seni kızı diye zannedip seni annenden kaçırıyor, sana yalanlar söylüyor, seni kandırıyor, seni hiçbir zaman o mafya babana götürmüyor ama aylar sonra senin ağlamalarına dayanamayıp annene teslim etmek istiyor fakat gel gör ki Halide Hanım ve iki kızı hiçbir yerde yok, kayıplarda. Senden sonra yalnız kaldı da babana mı gitti diye düşünmüş ama sonrasında annenin daha Rize'deyken Cenker'in yaslanacak omzunu istemediğini hatırlayıp seni bulması için gideceği ihtimali daha yüksek oluyor ve babana, Cenker'e ulaşıyor. Cenker'in ne Halide hamımdan ne de senden haberi olduğunu anlayınca da hiçbir şeyden bahsetmeyip telefonu kapatıyor, anneni aramaya başlıyor. Ama bulamıyor. Ta ki Cenker Yıldız'ın kuzeni Raci Yıldız tarafından kurşun yağmuruna tutulduğu haberi çıkana kadar. Sanırım ikibin dokuz yılına yeni girmişler ve sen de on yaşında falansın. Daha fazla anlatmamı ister misin?"

Janset! Ona gerçekten çok kızmam gerekiyordu. Bir, tuvalete nasıl çıktığımı bilmiyordu Serter.

"Kalk, gidelim," diyerek ayaklandım. O da beni arkadan takip etmişti. Dış kapıya gelmiş, tam çıkıyorduk ki, ona yüzümü dönerek, "Bunlar kimsenin bilmediği sırlar Serter," dedim sertçe. "Birinden duyacak olursam, senden bilirim ona göre."

"Lisenin üzerinden kaç yıl geçmiş... Şimdiye kadar başkasından duydun mu?" diye sordu. Cevap veremedim. "Güzel, gidelim hadi." Beni kenara çekti ve kapıyı açarak dışarıya çıktı. "Hadi, acele edelim, gün aymadan girip çıkalım."

💫

Serter'le birlikte yalının tüm korumalarını atlatıp çim duvara gelmeyi başardığımız an karşıya geçmiş, güvenlikçinin ön tarafta olmasını fırsat bilerek hızlıca mutfak tarafına ilerlemiştik. Kapıya gelir gelmez de kapını anahtarla açtım ve ikimiz de arka arkaya içeriye girdik. Mutfak hem uzun hem de genişti. Ortadaki masanın yanından dikkatlice geçince az ileride bir merdiven göründü. Merdivenin son basamağına geldin mi zaten karşında büyük salon vardı.

İkimiz de yavaşça ilerledik, salona kadar geldik. Saatin geç olmasından dolayı içerisi hem oldukça sessizdi hem de kimseler yoktu.

"Sen ne yapacaksın?" diye sessizce sordu Serter.

Ona döndüğümde, "Sadece etrafa bakmak istiyorum," dedim. "Belki kızların odalarına da girip çıkarım..."

"Kim hangi odada biliyor musun?" diye sessizce sordu.

"Bunu kendin için mi sordun? Yoksa benim için mi?"

"Ben Janset'in odasını bulacağımdan eminim," dedi. "Senin için soruyorum. Ama eğer biliyorsan işimi kolaylaştırman fena olmazdı."

Derin bir nefes alıp verdim. "Bilmiyorum. Tek bildiğim, alt katta kimsenin kalmadığı."

"O zaman üst katta dağılacağız?"

Kafamı aşağıya yukarıya salladım.

Onun önden gitmesiyle, benim onu arkadan takip etmemle üst kata çıkmıştık. Serter sola gitmeyi tercih ederken, ben sağa dönmüştüm. Onun gibi, birini görme amacım yoktu. Sadece etrafa bakmak, düzenlerini görmek istediğim için odlara girmeden önce duvarları incelemeye koyulmuştum. Duvarlarda tablolardan daha çok annem, Leyl, Janset, Melvin ve Neva vardı... Bazı fotoğraflar eğlence doluydu, bazıları ciddiyet, bazıları habersiz çekim... Ne fark ederdi ki? Bir arada, bir bütün oldukları gerçeğini kim değiştirebilirdi? Hiç kimse!

Bazı fotoğraf çerçevelerinde tek tek çekilmişlerdi ancak bir fotoğraf çerçevesini elime aldığımda çimlerin üzerine oturan annemi, kucağındaki Janset'i, sağındaki Leyl'i ve solundaki kendimi gördüm. Dokuz yaşımdan öncesi, yedinci yaşımdı. Eskişehir'de değil, Rize'deki yeşilliği diz boyunu bulan bahçemizdeydik. Daha İlteriş beni götürmemiş, annem yerini yurdunu terk etmek zorunda kalmamış, Leyl benden nefret etmiyor ve üçü benim yüzümden kayıplara karışmamış...

Duvarlara o kadar fazla anılarını asmışlardı ki, küçük çerçevelere o kadar fazla anılarını hapsetmişlerdi ki şu ana kadar sadece bir tanesinde bana yer vermişlerdi.

Kendime engel olamadığımda çerçeveden fotoğrafı alıp hırkamın cebine koydum ve telefon ışığı yardımıyla ileriye ilerledim.

Karşılaştığım ilk odaya da girsem mi girmesem mi diye düşündüm ancak elime söz geçirememiş, kapı kolunu aşağıya indirmiştim. Kapıyı yavaşça aralarken de ilk gördüğüm yalın iki ayak ve devamında görünen açık bacaklardı. Kapıyı bırakıp, telefon ışığını söndürüp sessiz adımlarla içeriye ilerlediğimde kendimi ortaya gelmiş kadar buldum. Yorgan yalın ayakların sahibinin sadece kalçalarını kapatsa da siyah saten geceliğin içinde yatan bedenin Neva'ya ait olduğunu görmek zor değildi. Siyah saçları diğer yastığa serpilmişken yüzü yüzüme dönüktü.

Odada daha fazla kalmadığımda dışarıya çıktım, kapıyı sessizce kapattım ve nereye gitsem diye düşünürken Neva'nın odasının yanında başka bir kapı daha olduğunu gördüm. Kime aitti bilmiyordum ancak kapının karşısına geçtiğim gibi o kolu da büyük bir ustalıkla aşağıya sessizce indirdim ve kapıyı yavaşça araladım.

Daha içeriye girmeden ne bir yatak gördüm ne de yalın ayaklar... Ancak pencere önündeki kanepede sayfaları ayrılmış bir kitap, dağınık bir battaniye, sehpa üzerinde büyük bir kahve bardağı, gözlük ve bilgisayar gördüm.

Aynı sessizlikle içeriye girdiğimde başımı çevirmemle yatağında sırt üzeri uyuyan birini görmem bir oldu. Neva gibi üstü açık değildi, ayaklarına kadar örtülüydü ancak yorgan üzerinde kalan uzun siyah saçlarından kim olduğunu hemen çözmüştüm. Leyl...

Yüzünün dönük olduğu komodine gitmeden edemediğimde kapalı gözlerinden, kanat olmuş kirpiklerinden ve sakin ifadesinden aydınlık yüzüne yansımış masumiyetini izledim. Elimi yüzüne uzatmaya kalktım ancak on üç yaşımda başıma fırlattığı tahta parçasını hatırlamam elimi durdurmuştu, on beş yaşımda başımı ve yüzümü korumak için kollarımdan yardım alarak yerde cenin pozisyonu aldığım gün hırkamı çekiştire çekiştire ve beni elleriyle dövdüğünü günü hatırlamam parmaklarımın içe kıvrılmasana sebep olmuştu. Beni yanlarına aldıkları birkaç gün sonra, on iki yaşımda yüzüme patlattığı tokadı hatırlamam, her yaşımda beni karanlık bir yere kitlenesini hatırlamam, soğuk demeden beni dışarıya atmasını hatırlamam hem gözümdeki yaşı aşağıya indirmişti hem de güçsüz kalan elimi kendime çekmeme sebep olmuştu. Onu o kadar fazla özlersen hiç affedemeyecek miydim ben? Onu sevdiğimi biliyordum ama içimde bir kızgınlık, öfke de vardı.

Hareket edip sırt üzeri dönünce korku içimde belirdi ancak sert bakışlarını aralamadığını görmemle rahatça bir nefes bıraktım. Odasında bana ait bir eşya var mı diye gözlerimi her yerde gezdirdim ancak hiçbir şey bulamamış, yalnızca anneme ve diğer kızlara ait eşyalara, görüntülere rastlamıştım. Çekmecelerini de karıştırmak isterdim fakat uykusu hafifti ve hemen uyanacağını bildiğimden dolayı cesaret edemeyip odadan ayrıldım. Kapıyı bilerek kapatmamıştım çünkü en ufak gıcırtıya uyanabilirdi.

Son iki kalmıştı. Janset ve annem. Muhtemelen Serter şu an Janset'in odasındaydı ve umarım ben onların odasına girmek yerine annemin odasına girerdim.

Diğer uca giderken çatı katına çıkan merdivenin son basamağına gelmem, yalıya geldiğimi ilk gün Melvin ve benim çatı katındaki büyük oda için kavga etmemizi hatırlatmıştım. Melvin evde değildi, kendi evinde, muhtemelen de gecenin bu saatlerinde de kocası Ekin'in sıcak kolları arasındaydı ama evde olsaydı bile çatı katında kalmadığını bilirdim çünkü ben burayı on dokuzumda terk edince annemin o odayı kimseye vermediğini, kapısına kilit vurduğunu biliyordum.

Fakat yine de öyle mi diye bakmak istiyordum.

Merdivenleri hızlıca çıkıp, duvardaki tüm resimleri arkamda bıraktığımda gri bir kapıyla karşılaşmış, hemen de karşısına geçmiştim ancak kapı kolunu aşağıya indirdiğimde açmayı başaramamıştım. Kapı gerçekten de kilit vurulmuştu. O zaman Melvin'in yerleşmesine izin verilmediyse odayı bıraktığım ilk günkü gibi tozlu, dağınık ve pisti.

Kapı önünden ayrılıp aşağıya indiğimde Neva'nın odasından çıkan Serter'i görmem bir oldu.

"Serter," dediğimde ise açılmış gözlerini yüzüme kaldırmıştı. Neyse ki beni görmüştü de rahatça bir nefes alıp dudaklarını kapatmıştı. "Neden buradasın?"

Hızlıca yanıma gelip, "Janset'i arıyorum," dedi.

"Bulamadın mı diğer uçta?" diye sordum.

"Hayır," dedi hemen. "İki oda vardı. Birinin Melvin'e, diğerinin de Janset'te ait olduğunu anladım ancak ikisi de boştu."

"Melvin kendi evine geri döndü bugün," dedim. "Evde değil. Ama Janset'in odası neden boş ki? Su içmek için aşağıya inmiş olabilir mi?"

"Yatağı hiç dağınık değil," dedi ve sonra da, "Diğer kızlardan biriyle uyumuştur diye düşündüm," diye fikir yürüttü.

"Hayır," dedim. "Az önce çıktığın o da Neva'nındı, senden önce girmiştim, Janset orada değil."

"Fark ettim."

"Yanındaki oda ise ablamın," dedim. "Janset orada da değil, Leyl tek başına."

"O şerefsiz sevgilisiyle olabilir mi?" diye kaşları çatık sordu. "Zaten sette onu görmüştüm, çıkışta da birlikte çıkmışlardı... Gece yanına kalmışsa?"

"Güney'den mi bahsediyorsun?"

"Kaç tane şerefsiz sevgilisi var?" dedi dişleri arasından.

"Dikkat et," diyerek kolundan tutup onu uyarmak zorunda kaldım. "Leyl'in uykusu hafiftir, uyanmasın şimdi."

"Nerede o zaman bu kız? Niye evinde değil de dışarı da?"

"Sakin ol Serter," diye kolunu sıktım bu defa. "Sessiz ol dedikçe çıldırıyorsun. Bizi yakalatacaksın."

Kolunu hızlıca parmaklarım arasından aldı ama tek kelime etmeden etrafında dönmeye başladı.

"Janset her yerde uyuyan biri," dedim sonra. Bakışları alevlenmiş gibi yüzüme dönmüştü. "Bütün günleri çok yoğun geçiyor. Yorgun argın eve geç saatte geldiyse belki kendini aşağıdaki odalardan birine attı. Oraya bak."

"Bu merdiven nereye çıkıyor?" diye sordu.

"Kullanılmayan bir oda," diyerek kısaca açıkladım. "Senden hemen önce kontrol ettim. Janset orada değil."

"Anneni bulabildin mi?"

Kafamı sağa sola sallayarak yanıt verdim.

"O zaman benimle aşağıya iniyorsun," dediğinde alt kata inen merdivenlere ilerlemişti. "Bu katta başka o da kalmadı. Annen de aşağıda olmalı."

Arka arkaya aşağıya indik ve salonu geçip diğer kısma geçtiğimizde bir odanın kapısına gelmiştik ancak içeriye girmesine fırsat vermeden kapı kolunu ben önce tutmuştum. Bu hareketime de bakışlarının beni bulmasına sebep olmuştum.

"Hatırladığım kadarıyla alt katta fazla oda yoktu," dedim. "Salon ve oturma yerleriyle alakalı dekore edilmişti. Bu oda ya annemin olmalı ya da dış kapıya yakın diye Janset'in kendini attığı oda..."

"Yani?" diye basitçe sordu.

"İçeriye gireceğim, Janset ise dışarıya çıkacağım, annemin odası ise senin girmene gerek kalmıyor."

"Peki," dedi nefesini bırakarak. "Gir hadi. Bekliyorum."

Kolu yavaşça aşağıya indirip içeriye girdiğimde Lerzan hanımların yalısını gören pencerenin perdeleri aralıktı. Yavaş adımlarla kısa duvar arasını geçtim ve ortaya kadar geldiğimde yatakta uzanmış ama kıyafetlerini çıkarmadan uyuyan kısa saçlı bir kadın vardı. Annem.

Kapı ağzında merakla bekleyen Serter kafamı sağa sola salladığımı ve elimle git işareti yaptığımı görünce biraz daha sinirlenerek geriye çekildi ve diğer taraflara ilerledi.

Benim yaptığım ise bakışlarımı annemin üzerine dikmek oldu. Ne yanına gidebildim ne de başka bir şey yapabildim... Sadece yorgun yüzünü izledim.

Ancak baş ucunda duran fotoğraf dikkatimi çektiği için adımlarım kısa sürede komodine ulaşmıştı. Çerçeveyi elime aldığıma on yedi yaşımdaki halimi görmem uzun sürmedi. Ceren'in beni kandırarak götürdüğü stüdyoda Zorbey dergisi için çekilen ve kapak fotoğrafı yapılan fotoğrafımdı. Ancak sadece yüzüm ve saçlarım vardı. Bedenim görünmüyordu. Aynı fotoğrafı Enis benim telefonumun kilit ekranım yapmıştı, annem de büyütüp baş ucuna konmuştu.

Benim utancım ikisi için de ayrı ayrı neyi ifade ediyordu acaba?

Bir fotoğrafa bir de anneme bakmaya daldığımda annem derin bir nefes alışıyla sırt üzeri döndü, birkaç defa kımıldayan kirpikleriyle gözlerini açtı ve annem benim ne olduğumu anlamaya çalışırken ben büyük bir panik yaşayarak geri geri gittim ancak arkamdaki masayı hesap edemediğim için ona çarpmış, elimdeki çerçeveyi de yere düşürmüş, büyük bir gürültüyle parçalanmasına, cam kırıklarının etrafa saçılmasana sebep olmuştum.

Annem doğrulup ayaklarını yere bıraktığında ise yataktan kalkmış, artık karşımdaydı. "Rebena!" dedi yüksek bir sesle ancak asla cevap veremedim. "Sen... Senin ne işin var burada?" Yine sesimi çıkaramadım, ne diyeceğimi bilemedim ama o, omuzlarını dikleştirip yanıma gelmek istedi ve ev terlikleriyle aramızdaki cam kırıklarını eze eze bana ulaşıp kolumu yakaladı, bizi kapıya doğru ilerletti.

"Bir dakika," diyerek kolumu ondan almaya çalıştım ama öyle hızlı adımlar atıyordu ki hem ona yetişmekte zorlanıyordum hem de kolumu parmakları arasından almaya gücüm yetmiyordu.

Eliyle bazı duvarlara sertçe vurması sonucunda etrafın ışıkları açılırken salına gittiğimizin farkındaydım. Salona geldiğimizde ise etraf aydınlık, bir adım arkadan onu takip etmekle yan gördüğüm yüzü öfkeliydi.

Beni kanepeye attığı gibi, "Senin ne işin var evimde?" diye bağırdı. "Nasıl girdin?"

"Bağırma," dediğimde doğrulmuştum ancak kanepeden henüz kalkamamıştım. "Neva ve Leyl uyanacaklar..."

"Uyansınlar!" diye daha yüksek bir sesle bağırdı. "Şu anda senin utanman benim hiç umurumda bile değil! Ne işin var burada?"

"Lütfen," dedim bir kez daha. Ağlamak istemiyordum ama fazla başarılı olduğum söylenilmezdi. "Bağırma.... Uyanmasınlar."

Omuzlarını dikleştirdi, derin bir nefes aldı ve sonucunda, "Amacın ne senin?" diye yavaşça sordu. "Evime nasıl gizli gizli girersin?"

"Ben-" dedim ancak cümlelerimi bölen, kapıdan yükselen adım sesleri ve daha sonrasında içeriye giren adımlardı. Janset! Önce içerinin neden aydınlık olduğunu çözmeye çalıştı ancak sonrasında anahtarı delikten çıkarıp tavandaki bakışlarını üzerimize indirdiğinde bizi gördü. "Anne... Rebena?"

Merdiven tarafından da bir koşuşturma sesleri yükselince Leyl ve Neva da arka arkaya inmişlerdi. Bizi görmüş ve son basamaklarda durmuşlardı. Leyl'in gözleri açıktı ancak Neva henüz uyanamamış, gözlerini açmakta zorlanıyordu. Oysa ki uykuya çok bağımlı olmadığını biliyordum...

Leyl şaşkın gözlerini üzerimden aldı ve anneme baktı. Neva da sadece bana bakarak farklı bir şey yapmadı ancak Janset kapıyı kapatıp yanımıza ilerlemeye başladı. "Rebena, iyi misin?"

Janset'in daha çok soru sormak gibi bir hali vardı ama annem, "Sen nereden geliyorsun böyle?" diye onu böldü. "Saatin kaç olduğundan farkında mısın?"

"Şu an bunu konuşmak istemiyorum," dedi Janset. Sonrasında çantasını koltuğa bırakıp yanıma oturdu. "İyi misin?"

Olumlu anlamda başımı sallarken Leyl'in merdivenlerin son basamağından inip yanımıza ilerlediğini gördüm. Neva ise esneyerek onu arkadan takip etti.

"Anne," dedi Leyl, annemin yanında durduğunda. "Neler oluyor?"

"Rebena'yı falan mı kaçırdık?" diye sordu Neva da. Leyl gibi ayakta durmayı tercih etmeyip kendini koltuğa bıraktı. "Gece gece evimizin salonunda ne işi var?"

Annem bir daha, "Evet Rebena," dedi otoriter sesiyle. "Gecenin bu saatinde burada ne aradığını ve içeriye nasıl girdiğini anlatacak mısın?"

Anlatamazdım! Merak ettiğim yaşantılarını, düzenlerini görmek istediğimi söyleyemezdim. Aynı evin içinde nasıllardı, bana ait bir şeyler var mıydı diye bakmak istediğimi söylemek istemiyordum.

"Enis'in haberi var mı bu arada?" diye sordu Neva. "Yoksa içeriye yalnız girmedin mi?"

Serter nerdeydi bilmiyordum ancak ev halkının uyandığını anladığından emindim. Belki de uzak, görünmeyen bir köşeden bizi izliyordu.

"Konuşsana!" diye kızdı Leyl. "Niye cevap vermiyorsun?"

"Leyl!" diye sesini yükseltti Janset de. "Gelme üzerine, Neva'nın yanına gider misin?"

"Ertan'a haber vereceğim içeriyi arasın," dediğinde Leyl, ev telefonunun olduğu yere ilerliyordu.

Biri Leyl'i durdurma gereğinde bulunmamış, Neva alttan alttan gülümsemişti, Janset ise merhamet dolu bakışlarını üzerime indirmişti, annem de, "Cevap ver Rebena," demişti sert sesiyle. "Niye buradasın?" Kinayeyle güldü. "Kocanın haberi var mı yoksa içeride tek başına mısın?"

"İçeride benden başkası yok," diyerek yüzümü eğdim. "Diğer sorulara da cevap vermeyeceğim... Gelmemin bir sebebi yok."

"Ooo," dediğini duydum Neva'nın. Leyl de o sırada hala telefonla konuşuyordu. "Güzelimize de bak sen... Hem suçlu hem güçlü."

"Neva lütfen karışmaz mısın?" diye annem sertçe ona dönmüştü. "Müdahale etme."

Annemin tavrı hoşuna gitmese de başını salladı Neva.

"Cevap ver Rebena!" diye yeniden sesini yükseltti annem. "Niye buradasın?"

"İstediğin kadar bağır," diyerek gözlerine dik dik bakmayı sürdürdüm. "Konuşmayacağım."

Annem sinirle bir daha soludu, bir daha omuzlarını dikleştirdi.

"Güvenlikçiye de Ertan'a da haber verdim," diyerek yanımıza geldi Leyl. "Ertan şimdi içeriyi kontrol edecek, güvenlikçi de dışarıyı kontrol altında tutacak."

"Rebena, odama gidelim," Janset ayağı kalktığında beni de kendisiyle birlikte kaldırmıştı. "Bana anlatırsın."

Birlikte yanlarından ayrılıyorduk ki Leyl Janset'in kolundan tuttu. "Sana değil, bize anlatacak. Gitmiyorsunuz."

Janset sinirle kolunu çekti. "Ben senin emir vereceğin bir çocuk değilim." Leyl öfkeden deliye döndüğünü siyah gözlerine yansıtsa bile Janset üzerinde durmayarak bakışlarını anneme çevirdi. "Anne, izin ver onu odama götüreyim. Yok, izin vermiyorsan da, o zaman bırak, kendi evine gitsin."

Annem bir anda öyle öfkeyle baktı ki ama Neva'nın gülerek, "Hangi kendi evi?" demesiyle diline vuran kelimeleri ağzından dışarıya çıkaramadı. "Onun bir evi de burası. Bütün ailesi burada sonuçta."

Leyl ona hak vermiş gibi kollarını birbirine bağladı ve başını yana eğdi.

"Anne," dedi Janset. "Yukarıya çıkabilir miyiz?"

Birkaç saniye geçmiş olsa bile annem önümüzden çekildi. Ben ise Janset'in yönlendirmesiyle onun yanından geçerek merdivenlere ilerledik.

Odaya gider gitmez Serter'in de içeride olduğunu, Ertan'ın onu görmeden dışarıya çıkmasını ya da yanımıza gelmesini Janset'e söyleyecektim ama Janset ona yardım eder miydi, orası tartışılırdı.

Merdivenleri hızlıca çıkıp Janset'in odasına gittiğimizde önden içeriye giren o, arkadan onu takip eden ben oldum.

"Janset çok teşekkür ederim," dedim içeriye ilerlerken. "Sen yetişmeseydin kim bilir ne halde olacaktım."

Janset birkaç adım daha atıp, "Rebena," dedi ancak yatağında her ne gördüyse hem sesi kesilmişti hem de adımları durmuştu. "Serter!"

Serter mi?

Janset'in yanına gittiğim gibi komodin önünde ayakta duran Serter'i görmem bir oldu.

"Nasıl ya?" dedim bir adım öne çıkarak. "Sen aşağıda değil miydin?"

"Ne?" diye sesini yükseltti Janset. "Siz birlikte misiniz?"

"Bir dakika Janset," deyip ona döndüm. "Aşağıda birlikteydik. Nasıl olur da yukarıya çıktın?"

Serter renkli gözlerini Janset'in üzerinden alıp bana çevirince, "Annen seni yakaladığında tam da merdivenlerin oradaydım," dedim. "Ya seni yalnız bırakıp mutfak kapısından çıkıp kaçacaktım ya da saklanıp seni bekleyecektim..." neden ona hiç inanmıyordum acaba? Janset'i görmek için buraya gelmişti ve onu görmeden de dönmek istememişti işte! Sadece onun yanında söyleyemiyordu. "Ben de hemen üst kata çıkıp saklandım." Muhtemelen Leyl ve Neva aşağıya indikten sonra o da merdivenlerde durup aşağıyı dinlemişti... Janset'in geldiğini duymuş, evden çıkmak istememişti.

"Saklanman Rebena'ya ne gibi bir fayda sağlayacaktı merak ettim şimdi," dedi Janset kabanını çıkarıp yatağa sertçe attığında. "Üstelik benim odama sinmen..." yüzünde sahte bir tebessüm belirdi. "Yalancı."

"Seni inandırmak gibi bir derdim yok," dedi Serter. "İstediğine inan. Kimin umurunda?"

Janset ellerini beline koyarak, "Neden buradasın?" diye sordu. "Benim evimde, benim odamda?"

"Rebena sizi görmek istedi," diye açıklamaya başladı Serter. Ben de dürüst mü olacak yoksa yalanlar mı dizecek diye merakla bekliyordum. "Tek başına yapamayacağını anlayınca benden yardım istedi. Sonuçta arkadaşım, kabul etmemem için hiçbir sebep yoktu. Aşağıda bir ona destek çıkanın sen olduğunu anlayınca da ona yardım edecek olan tek kişi de sen olduğun için ben de mecburen senin odana geldim."

"Mecburen?" diye sorarken buldum kendimi. Serter laflarını destekleyeyim diye bakıyordu, Janset de gerçeklerin ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Yalancı herif," dedim ve Serter'in imalı bakışları çöktü. "Geçen yalıya girmek istediğimde Serter zaten bunu benden önce düşünmüş, mutfak kapısının anahtarını kırmaya çalışıyordu, o zaman benim oraya gelmem de tamamen tesadüftü, neyse ki o gece içeriye girmedik ama bu gece için sözleştik. Ben yaşantınıza, evinize bakmak istedim, o da seni görmek istedi..." Serter hala bana bakmayı sürdürse de Janset bunları söylememi beklemiyormuşçasına tüm gerginliğini bir köşeye bıraktı ve ipleri çözülmüş gibi karşımda durmaya devam etti. "Bana mutfak kapısının anahtarın Melvin vermişti. Onun sayesinde girdik içeriye, bir saat olmadan içeriden çıkmış olacaktık ancak anneme yakalanınca başaramadım. Üstüne zaten sen geldin, Neva ve Leyl uyandı..." sinirle yatağa oturup ellerimi kenarlara yasladım. "Üçüne birden rencide oldum. Çok utandım! Kim bilir şimdi ne düşünüyorlardır."

"Aman da ne büyük dert," diye söylendiğini duydum Serter'in.

"Rebena," dediğinde Janset, az önce Serter hakkında duyduklarının bir önemi yokmuş gibi davranarak yanıma oturdu ve elimi avuçları arasına aldı. "Bir önemi yok. Sabah olur olmaz seni çıkaracağım ama bu gece benimle kal tamam mı?"

"Ben?" diye sordu Serter. "Ben nasıl çıkacağım?"

Janset çatık kaşlarını yüzüne kaldırmıştı. "Herkes işinde gücünde olduğu için ev zaten gündüzleri boş oluyor. Hizmetliler dışında kimse kalmıyor içeride. Seni de birkaç saat rahatlıkla dışarıya çıkarırım. Ya da herkes yataklarına çekildiğinde sabah olmadan çıkarsın."

"Ben kalamam," dedim hemen. "Enis'in yanına dönmem gerekiyor. Uyandığında beni yanında bulması lazım."

"Olmaz," dedi Janset direterek. Ayağı da kalkmış, karşıma dikilmişti. "Şu an annemlere ne diyeceğiz? Aşağıya indiğimizde senin elini kolunu sallaya sallaya çıkıp gitmene izin vereceğini mi zannediyorsun? Neden geldiğini öğrenmeden bırakmaz." Haklıydı. "Onu daha fazla sinirlendirmenin bir alemi yok. Yatağa girelim, uyuyalım, sabah bir bahane buluruz nede olsa. Olmazsa ben seni eve soktum derim. Sonra çantamı arabada unuttuğum için Güney'in o saatte beni arayıp dışarıya çağırdığını söylerim." Janset fark etmezse de Serter sert bakışlarını yüzüne çevirmişti. "Gecenin o saatinde çanta almak için dışarıya çıktığıma inanmasa da telefonumun ve sabah olur olmaz bana lazım olan bazı eşyalarım için çıkmam gerektiğini söyler, bir şekilde ikna ederim. Ya da Melvin'le konuşuruz, o bir bahane bulur..."

"Ama," dedim çünkü içim hiç rahat değildi. "Enis ne olacak?"

"İnan bana, Enis'i kandırmak annemi kandırmak kadar zor değil," dedi. "Telefonun yanında değil mi?"

"Evet," dedim kafamı sallayarak.

"İyi o zaman, sabah olur olmaz ona bir mesaj at ve benim yanımda olduğunu söyle. Acil bir şey için seni dışarıya çağırdığımı, sabah erkenden evden çıktığını bilsin. Zaten sonra beni arar, ben de bir şeyler söylerim."

Serter'e baktığımda o da ona baktığımı fark ederek bakışlarını üzerimize düşürdü. "Doğru söylüyor. Şimdi çıkıp gidersen Janset'in seni içeriye aldığı bahanesine de inanmaz. Madem gelmişsin, neden gidiyorsun o zaman..." yataktan yastık alıp büyük kütüphaneye yakın kanepeye gitti. "En iyisi yatmak."

Janset arkasından sert sert bakmış olsa da Serter'in rahat bir şekilde kanepede kendini atması ve tozlu ayakkabılarını istediği gibi uzatması onu daha fazla sinirlendirmişti. Gerginlik çıkacağını anlayınca elini tuttum ve sessizce, beden diliyle bir şey yapmamasını istedim. O ise göz devirdi, nefes alıp verdi ama bir şey yapmayacağından da emin olmamı sağladı.

Sonra kapının dışından, "Janset!" diye Neva'nın sesi duyulunca üçümüzün bakışlarının çevrildiği yer, kapı olmuştu. "Hemen aşağıya in! Annem çağırıyor. Yalnız!"

"Tamam," diye seslendi Janset. Sonra da gözleri bana döndü. "Kesin bana bir şey anlattın mı diye çağırıyordur. Hemen gidip gelirim. Sen burada kal."

Kafamı sallayarak karşılık verdim. "Çabuk dön ama."

"Peki."

Serter'in anlamsız bakışları Janset'in üzerindeyken Janset ona aldırmadan kapıdan çıktı ama kapıyı kaptır kapatmaz üzerimize de kilitlemiş, anahtarı alıp öyle odadan uzaklaşmıştı.

Serter'in bana baktığını fark etmemle, "Ne?" dedim bir anda. Sonra da ağzımın içinden bir şeyler yuvarladım. "Beni yalnız bırakmak istememiş..."

"Seninle yola çıkılmazmış, onu anladım," dedi bir eli başı altında, diğeri de karnı üzerindeyken.

"Haklısın," dediğimde botlarımı çıkarıp odanın ortasına attım. "Bir yalancı, bir dürüst aynı yolda ilerleyemez." Yataktan yukarıya çıktım ve sırtımı yatak başlığına yasladım. "Menfaatini gözetleyen falan..."

"Sen aynı durumda olsaydın ben seni desteklerdim ama," dedi.

"Neyse ki ben kaçak dövüşmüyorum," dedim. "O gün geldiğinde konuşursun."

Daha da cevap vermeyip gözlerini tavana dikti. Ben ise pencereden görünen lacivert denize bakmaya başlamıştım.

Komodin üzerindeki saat üçü yirmi geçiyordu ve gel zaman git zaman o yirmi otuza devrildiğinde bizim kaldığımız odanın kapısında anahtar dönme sesi duyulmuş, Serter gelenin Janset olduğunu bilirmişçesine kılını bile kımıldatmamıştı ancak ben sırtımı yataktan uzaklaştırmış, kapıdakinin kim olduğunu panikle beklemeye koyulmuştum.

Kapı açıldı, kapandı ve sonrasında birkaç adımla birlikte duvarın yanından çıkan Janset olmuştu.

Rahat bir nefes bıraktığımda bakışlarını Serter'in üzerinden alıp bana çevirdi. "Hallettim. Ama şimdilik."

"Ne oldu?" diye sordum.

"Aşağıya indiğimde Ertan alt katı kontrol ediyordu," diye konuşmaya başladı Janset. "Annem de senin bana bir şey anlatıp anlatmadığını sordu. Senin zorla burada kalmanı sağlayanın, kendimi kötü hissettiğim için benimle kalmanı isteyenin, sabah kimseye görünmeden seni evden çıkarmaya ikna edenin ben olduğumu söyledim. Sonrasında çanta konusunu öne sürdüm. Leyl inanmayıp beni yalancılıkla suçladı, senin sırrını bildiğimi ama sakladığımı söyledi ama annem burada olman için başka bir sebep bulamayınca inandı. Yani sanırım. Beni yanına yolladı. Evden şimdi çıkamazsın çünkü planladığımız gibi gece burada kalacağını, sabah da evine gideceğini düşünüyorlar. Şimdi aniden gidersen hepsi şüphelenir, şu anda söylediklerime inanmış olsalar bile senin gidişinle inançları yerle bir olur."

Derin bir nefes alarak, "Kalacağım," dedim. "Çok teşekkür ederim Janset. Gerçekten beni nasıl büyük bir sorundan kurtardığını tahmin bile edemezsin."

"Önemli değil," diyerek olduğu yerden ayrıldı ve giysi dolabına ilerledi. Serter Janset yanından geçene kadar gözlerini üzerinde tutmuştu ama Janset kanepenin diğer ucuna gittiğinde gözlerini aşağıya indirmişti. Janset dolapta geceliklerini alarak bana doğru gelmeye başladı. "Sen uzan Rebena, ben kıyafetlerimi değiştirip geliyorum. İstersen sana da rahat bir şeyler vereyim."

"Hayır," dedim. "Zaten birkaç saat sonra uyanacağız. Gerek yok."

"Peki, sen bilirsin." Banyonun kapısından içeriye girip kapıyı da yeniden kapattı.

Serter doğrulduğu gibi arkasından gitmek istedi ve ben bunu anladığımda yataktan inip karşısına dikilerek onu göğsünden ittim. "Şu dört duvar arasına sıkışmışız, sorun çıkarma."

"Sorun çıkardığım falan yok," dediğinde bir adımla aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi ancak beni geçemediği için karşımda durmaya devam etti. "İki dakika da girip çıkacağım."

"Hayır," dedim inatla. "Kanepene geçip uzanacaksın."

"Buraya bunun için geldim. Madem bu kadar karşıydın ne diye beni peşine taktın, içeriye soktun?"

"O yakalanmadan öncedendi," dedim. "Biz ses seda çıkarmadan çıkıp gidecektik. Ama şimdi? Janset'i sinirlendirirsen seni kapı dışarı eder, yalanımız ortaya çıkar. Bunu göze alamam."

Kaşlarını çattı, sinirle solumaya devam etti. "Haklısın. İşine gelmedi mi seni satacağından sen de eminsin."

"Kes şunu! Geçmişte değiliz."

"Ne mutlu sana. Çünkü siz arkanıza bile bakmadan koşarken ben hala emekliyorum, ama merak etme, yakında önce yürümeye başlarım, sonra da koşmaya... Tamamen o cehennemden kurtulacağım gün ben de çıkmış olacağım. Hatta ne biliyor musun, sizi arkamda bırakacağım, işte o gün ben cehennemden uzaklaşmış, siz yakınlaşmış olacaksınız."

Ne demekti şimdi bu? Aklından neler geçiyordu bunun böyle?

Banyonun kapısı açıldığında Janset dışarıya çıkmış ve bizi eski yerimizde görmeyince, "Ne oluyor?" diye şaşkınca sordu. "Neden ataktasınız?"

"Yorgan istedim," Serter. Sonrasında Janset'in yatağı üzerindeki pikeyi hızla çekip aldı. "Ablan da pikeyi alabileceğimi söylediği için ayağı kalkmıştı." Tabii bu hareketi Janset'in yatağı üzerine bıraktığı montunun yere düşmesine sebep olmuştu. Serter görmüştü de ama onu yerden almak yerine kanepeye gitti, eski yerine uzandı ve pikeyi üstüne örttü.

Janset montunu yerden alıp giysi dolabına fırlatıp attığında mont aynaya çarparak yere düştü ve Serter'le üç saniye kadar bakıştılar ancak sonrasında Janset yatağın soluna gitti ve yorgan altına girdi.

On beş dakika önce...

Aşağıya indiğimde Ertan yeni içeriye giriyor, mutfak tarafta ilerliyordu. Ama hem Leyl hem Neva hem de annem salonda, koltuklarında oturuyorlardı.

"Anne," diyerek yanlarına gitmiştim. "Beni çağırmışsın?"

"Bir şey dedi mi?" diye ondan önce soran Leyl olmuştu.

Bakışlarımı annemin üzerine düşürüp, "Bizi görmek için gelmiş," dedim. "Nasıl yaşadığımızı merak etmiş."

Leyl'in sessizce güldüğünü, Neva'nın da, "Tahmin etmiştim," dediğini duydum.

"Anne," dedim ona döndüğümde. O da bakışlarını üzerime düşürmüştü. "Onu eve zorla sokanın, benimle kalması için ikna edenin ben olduğumu düşündüğünüzü bilecek."

"Dışarıdan geldin ama," dedi Leyl.

"Güney'de çantamı ve telefonumu unuttuğum için yarım saatliğine evden çıktım Leyl," dedim. "Tamam mı?"

"Peki," dedi annem. Bacak bacak üzerinden indirip ayağı kalkmıştı. "Yukarıya çık sen. Yanına git."

"Gece burada mı kalacak?" diye merak eden de Neva oldu.

"Yani," dedim. "Sonuçta onu ikna etmişim gibi düşünüyorsunuz ya, şimdi çıkıp giderse şüphe çeker."

"Burada kalsın," dedi annem. "Sabah da ne zaman istiyorsa çekip gider."

Tam yatağına gidiyordu ki kolundan tutup onu durdurdum, "Bir şey daha var." Gitmekten vazgeçmiş, bana yüzünü dönmüştü. "Eve yalnız girmemiş, yukarı çıktığımda odamda biri daha vardı."

Annem kaşlarını çattı, Neva oturduğu yerden kalktı, Leyl ise bir adım öne çıkarak, "Kim?" diye sordu. "Enis mi?"

"Rebena burada yakalanmış, ona bağrılırken, onun da korkak gibi yukarıda saklandığına hayatta inanmam," dedi Neva.

"O değil zaten," dedim hepsine. Sonrasında baktığım yalnızca annem olmuştu. "Serter. O da odamda. Anahtarı Rebena'ya veren Melvin, ama içeriye yalnız girmemiş, o da gelmiş. Beni görmek için."

"Ertan!" diye öfkeyle bağırdı annem. "Hemen buraya gel!"

"Hayır," dedim hemen. "Serter de odamda kalacak. Siz uyuduğunuz da hiç haberiniz yokmuş gibi onu evden çıkaracağım. En fazla bir veya iki saat."

"Sevgilini mi koruyorsun?" diye sordu Neva.

"Neva!" diye bağırdım ona. Gün geçtikçe beni biraz daha hayal kırıklığına uğratıyor, çıldırtmayı başarıyordu. O yemek gecesinden sonra çok farklı bir insana dönmüştü. Rebena o kadar mı canını yakmıştı da hepinize birden yabancılaşmıştı anlamıyordum. "Laflarına dikkat et."

"Halide Hanım," diyerek mutfaktan çıktı Ertan. "Bana mı seslendiniz?"

"Yanlış bir şey söylemedi bence," dedi Leyl. "Neden engel oluyorsun?"

Onlara açıklama yapma gereğinde bulunmadan anneme, "Sana dürüst olalım istiyorsun," diye açıklama yapmaya başladım. "Senin istediğin gibi sana her zaman dürüst oluyoruz, şimdi ki gibi... Sırf Rebena'nın seni kaybettiği gibi biz de kaybetmeyelim diye... Bir sonraki seferde sana dürüst mü olsam yoksa gerçekleri mi çarpıtsam diye beni arada bırakma lütfen. Rebena neden burada olduğunu bilmenizi istemedi, sormasaydın söylemezdim de, ancak sordun diye yalan söylemek istemedim. Şimdi beni pişman ettirme. Senin Serter'i oradadan yaka paça çıkarıp dışarıya çıkarman benim onlara yalan söylediğimi, Rebena'yı hayal kırıklığına uğrattığım çıkacak. Sana güvendiğimiz için aramızda sırlar, yalanlar yok. Şimdi yukarıya çıkmama izin ver, sonraki defa yine sana dürüst olabileyim. Serter'in birkaç saat evde fazladan kalması -benimle ve Rebena'yla aynı odada- bir şey yapacağı anlamına gelmiyor. Kapıyı da kilitleyeceğim, ben onu dışarıya çıkarana kadar evin diğer bölmelerine de gidemez."

"Onunla yalnız kalamazsın," dedi Leyl. "Hepimiz onun sana zarar vermek istediğini biliyoruz. Bu kadar uğraşı boşuna değil ya."

"Boğazıma bıçak dayayacak değil ya," dedi. Endişesini anlıyordum doğrusu. "İki saat boyunca kendimi koruyabilirim."

"Ona şüphem yok," dedi Neva. Leyl'in arkasındaydı ama yüzündeki sinsi gülüşü açıka görebiliyordum. "Maazallah alev alırsın falan."

"Seni," dedim kendimi tutamayarak ama,  "Janset," dedi annem dikkatle. "Odana çık. Bir saat içinde herkes odasında, uyumuş olur. Bir saatten fazla kalmayacak, onu dışarıya çıkaracaksın, evden ayrılmış olacak."

"Söz veriyorum," dedim.

"Şimdi yukarıya çık. Rebena'nın yanına dön."

Ben, Leyl, Neva ve Melvin, onunla olduğumuz süre boyunca ona hep sadık ve dürüst kızlar olarak kaldık ancak Rebena için aynı şeyi söylemek çok imkansızdı. Evden her kaçışında annem onu getirmiş olabilirdi fakat annemin yarı yolda kalışı aralarındaki ilişkiyi önce zayıflattı ve şimdi de kopma raddesine getirdi. Ne Leyl, ne ben, ne de Melvin, hiçbirimiz Rebana'nın düştüğü duruma düşmek istemediğimiz için onu hiçbir zaman karşımıza almadık, yalanlar söylemedik, onu yarı yolda bırakmadık. Bu demek değildi, annemin köleleriyiz, onun kararları dışında yaşam alanlarımız yok... Böyle bir şey söz konusu değildi. Hepimizde Rebena'nın cesareti vardı ancak annemizi kaybetmemek istemememiz her zaman ağır basmıştır.

En basit örneğinden verecek olursam, Melvin ve benim hayatıma aniden düşen bir belayı fark edememiştik mesela. Annem Arman Aryan mevzusunu bilmeseydi belki de şu an bir markanın sahibi değil de, öylesine, sıradan insanlara dönmüştük.

Biz bir gemi, annem de o geminin direksiyonuydu ancak denizler bizimdi. Kimse karışmazdı. Dilediğimizi yaşayabiliyorduk.

Rebena ile aralarındaki kopukluktan önceki annemin çabalarına hepimiz hayrandık, hepimiz bu kadar sabrettiğine şaşıyorduk ancak Leyl'e nazaran ben Rebena'yı suçlayamıyordum. Dokuz yaşındaki bir çocuk evinden, ailesinden, sevdiklerinden koparılmış, en masum yaşları yalnızlıkla geçmiş ve sonrasında aramıza döndüğünde onda da çok şey değişmişti, bizde de. Farklı çocuklara dönmüştük ve Rebena yaşadığı iki farklı hayatta aramızda uyum sağlayamadığı, düzeni oturtamadığı için aklının farklı yerlerde olması, geldiği yeri özlemesi, o yerin yokluğunu çekmesi kimsenin suçu değildi. Ancak onu anlamayıp ona dünyayı dar edenler en büyük suçlulardandı. Leyl gibi...

Dakikalardır uykuya bir dalıyor, bir uyanıyorum derken gözlerimi yavaşça açmam sonucunda önce üzerimde bir gölge gördüm ancak kımıldayıp ne olduğuna bakmadım. Zaten sonra o karanlığın içinde Janset'in olduğu yerde duranın Serter olduğunu anlamıştım. Janset tüm günüm yorgunluğunu yaşadığı için derin bir uykudaydı ve top patlasa da uyanmazdı ancak öyle anlaşılıyordu ki Serter hiç uyumamış, uyuduğumuzdan da emin olduğu o anda yanımıza gelmişti. Janset'in baş ucuna.

Biraz sonra elini kaldırdı ve Janset'in yüzüne yaklaştırmak istedi ancak aklına her ne geldiyse elini indirdi ve kanepeye gitti. Ancak uzanmadı, oturmadı, onun yerine ayakta kaldı, durduğu yerde Janset'e bakmaya devam etti ve sonra kendine engel olamayıp yeniden yanımıza geldi. Doğrusunu söylemek gerekirse başımıza dikilmiş bir katil edasıyla takılıyordu ve bu oldukça hem rahatsız ediciydi hem de korkutucuydu ancak zihnimin bir yerlerinde sıkışan anılarımız bana onun Serter olduğunu hatırlatıyor, paniğimi saklamamı sağlıyordu. Yoksa kalp atışlarım aslanın inine girmiş ceylandan farksızdı.

Serter Janset'i omuzdan sarstığında hızlıca gözlerimi kapattım ancak onun, "Elvina," demesiyle kız kardeşimi uyandırmaya çalıştığını anladım. Elvina? "Elvina."

Yanımda hareketlenme olunca Janset de benim başımı koyduğum yastıktan başını kaldırmıştı. "Serter..."

"Uyan."

"Neden?"

"Saat dört buçuk, birazdan sabah söker, beni evden çıkar."

Janset'ten ses çıkmadı ancak bana döndüğünü hissetmiştim.

"Onu uyandırma," dedi Serter. "Bırak uyusun. Sen kalk, beni çıkar."

Janset yataktan indiğinde gözlerim hala kapalıydı.

"Benimle gel," dediğini duydum ve adım sesleriyle de Serter'in önüne geçmişti. "Çıkalım."

O an ikisinin de dikkatinin benden uzaklaştığını bildiğim için gözlerimi açmıştım ancak gözlerimi kımıldatmak dışında bedenimde tüy kımıldamadı.

Serter Janset'in arkasından giderken, "Elvina," diye yavaşça fısıldadı. Janset'in adımları durmuştu ama ona yüzünü dönmemişti.

"Hadi," dedi Janset bir süre sonra kımıldamayı başarıp kapıya ilerlediğinde. "Sessiz ol da arkamdan gel."

Serter odanın tam ortasındayken bir daha, "Elvina," dedi.

Janset bu defa hem durup hem de yüzünü döndü. "Amacın ne senin?"

"Ne amacı?"

"Benim adım Elvina mı?"

"Ama Elvina rolüne hazırlanıyorsun?"

"Sahnedeyiz de ben mi uyku sersemi yanlış hatırlıyorum."

Serter bir süre sessiz kaldı ama sonra üç adımla tam karşısında durmuştu. "Birlikte prova etmemize izin vermiyorsun ya, ağzım alışsın diye..."

"Ne yani? Ben de sana Onay mı demeliyim?"

Çok basit bir şeymiş gibi, "Sen bilirsin?" dedi Serter. "Yan yana gelmemize izin verirsen diye de bilirsin tabii."

"Yan yana olmak..." Janset artık Serter'in karşısında kolları bağlı duruyordu. "Senin için niye bu kadar büyük bir mesele?"

"Değil."

"Ama öyle davranmıyorsun?"

"Sen öyle görmek istiyorsun."

"İyi, peki, öyle olsun. Ama sen de ben de gerçeği biliyoruz, dile gelmesi gerekmiyor."

Serter hafifçe güldü. "Yan yana, yana yana... Bunu sevmiyorum."

"O halde," Janset işaret parmağını Serter'in kalbinin durduğu yere bastı ve orada bekletti. "Eksenimden çık. Yörüngeme girmek için herkesle savaşma..." işaret parmağı onu itti ama Serter sadece bir adımla geri çekilmişti. "Anladın mı?"

"Ya gözden uzakta olan, gönle boyun ve baş arasındaki mesafe kader uzak bile değilse..."

"Anlaşıldı," diye kafa salladı Janset. "Sen evden çıkmak için beni uyandırmamışsın. Laf yarıştırmak için kaldırdın beni."

"Hayır," diye inkar etti Serter.

"Senin dudakların arasından çıkan hiçbir kelimeye inancım yok," dedi Janset. Sonra da Serter'in kolunu tuttu ve kapıya götürmek istedi. "Ama kusura bakmayacaksın. Sana istediğini vermeyeceğim. Şimdi çıkıp gidiyorsun."

Serter sadece üç adım attı ve sonra yaptığı korkunçtu. Janset'in parmakları arasından kolunu çekmek yerine o elini kaldırdı. Kolunu tuttu, karşısına çekti ve sonrasında dudaklarına yapıştı. Elim ağzıma gitmişti ancak ses çıkarmamıştım. Avucunu kulağına yasladığında ise onu daha fazla öpmeye başladı ama Janset onu hem itmiş, hem de tokadı basmıştı. Neyse ki tam zamanında gözlerimi kapatmıştım çünkü o sesten sonra ikisinin de gözlerini üzerime indirdiğinin farkındaydım.

"Sen alçak bir insansın," dediğini duydum Janset'in. Sesi sert, öfkeliydi. "Senin intikamın bile sana dürüst değil, değilsin. İhanetin bile yalnızca kendine. Can yakmak istiyorsun, kendin yanıyorsun."

"Niye kızdın anlamadım. Bu daha önce iki defa tekrarlandı. Kocaeli'deki otel odasını hatırla, annenin verdiğini gecede podyumda yürümenden sonra soyunma odasını düşün, Enis'lerin evinde hep beraber kaldığımız gecede asansörü de unutma yalnız..." Janset! Güney'e ihanet etmişti. "Şimdi seni bir daha öptüm diye niye kızıyorsun?"

"Beni bağırttırma. Defol şu evden..." Janset'in içine çektiği tek solukla cümlelerinin yarıda kesildiğini, hareketli adım sesleriyle ve odanın içini dolduran nefes alışlarıyla yeniden öpüşmeye başladıklarını anlamıştım. Gözlerimi açtığımda ikisi de kanepede, Serter altta, Janset üstteydi. En kötüsü de, Janset'in ona karşılık veriyor olmasıydı. Zorla olan bir şey yoktu.

Gözlerimi sıkıca kapattım ve bu ızdırabın bir an önce bitmesini bekledim. Ancak bitmeyeceğini Janset'in, "Şşşt," diye fısıldayıp, sonrasında, "Banyoya gidelim," demesiyle anlamıştım. Sonra yine öpüşme sesi duydum ama bir süre sonra Janset'in, "Banyoya dedim," dediğini duymamla Serter'in durmadığını anlamıştım. "Kalk, beni takip et."

İkisi de kalkıp banyoya gitmişlerdi, kapıyı üzerlerine kilitlemişlerdi ve sonrasında kırılmadık, yere düşmedik bir şey kalmamışçasına, uzun dakikalar boyunca sesler duymaya devam ettim. Avuçlarımı kulaklarıma kapattım ancak bu, gürültüyü kesmedi, kesinlikle kesmedi. Janset'tin attığı çığlık  bile kulaklarıma ulaşmış, mideme yumruk indirir gibi olmuştu. Bir eşya oradan oraya taşınıyor, o duvardan o duvara çakılıyormuşçasına hissediyordum ve bu Janset'in canını çok yakıyor, Serter'i biraz daha acımasızlaştırıyordu.

Kaç dakika sonra bilmem ancak kapı sertçe açılmış, biri gürültülü adımlarla kendini odadan dışarıya atmıştı. Bu kadar mıydı? İşi bitirir bitirmez mi? Bu kadar değersiz miydi? Tek bir sarılmaya değmez miydi? İlla onu kendine paçavra gibi mi hissettirmesi gerekiyordu?

Kız kardeşimin içinde kaybolduğu çaresizliği görüp de elimi uzatamayışıma kızmamdan dolayı yastığım yeni yeni ıslanmaya başlamıştı ki Janset'in çıkıp yanıma gelmesini, bana sarılmasını bekledim ancak banyodan uzun bir süre çıkmadı. Sonrasında duyduğum ise su sesleri olmaya başlamıştı. Kapı aralıktı, Janset duştaydı ve uyanık olduğumu görmeyeceğini bilerek yataktan çıkıp kapıya kadar gittim ama daha fazla aralamadan ne yapıyor diye içeriyi kontrol etmeye çalıştım. Küveti doldurmuş, suyun içinde oturuyordu. Islak saçları sırtını kapatıyor olsa bile o yaraları görmemek imkansız değildi. Ancak şundan çok emindim; Janset ruhen yaralandığı kadar fiziken yaralanmamış, canı acımıyordu.

Belki de onun bundan sonraki tek rolü bu olacaktı; acıyla sevgili'yi oynamak...

💫

Parlak güneş gözlerimi aralanmasına sebep olduğunda günün aydığını görmüş, yorgan altına girmiştim ve gözlerimi bir an olsun rahatlatırken esneyip gerilmiştim de aynı zamanda. Yorganı yüzümden indirip doğrulduğumda ise Janset dolabını karıştırıyordu. Arkadan gördüğüm kadarıyla kot pantolon, uzun bir gömlek giyinmiş, her yerini de kapatmıştı. Dün gece ben onu küvette görmüştüm ancak yanına gitmemiş, hemen yatağa dönmüştüm ve onun yanıma dönmesini beklerken de uykuya kalmıştım. Kim bilir ne zaman yatağına dönmüştü? Belki de sıcak su soğuyana kadar dönmemişti ve gün ayar aymaz kıyafetlerini giyinmiş, hazırlanmıştı.

Elinde bazı askılılarla bana döndüğünde uyanık olduğumu görünce yüzünde gülümseme göründü ve canlı bir sesle, "Günaydın!" diye yanıma ilerledi. "Hadi kalk, kahvaltıya ineceğiz. Herkes sofrada." Askılıları tek tek tutarak bana göstermeye başladı, sanki en eğlenceli hali buymuş ve bundan daha ötesi yokmuş gibiydi. "Beğendin mi? Senin için ayarladım." Elinde gömlek tarzı bir elbise ve etek, kazak vardı. "Ben arada kaldım, hangisini giyinmek istersin?"

Bazıları da böyleydi işte. Bilmezliğe yatmakta üzerlerine yoktu. Duymazlığa vermekte üzerlerine yoktu. Anlamazlıktan gelmeyi en iyi onlar başarırdı.

"Rebena!" dedi kıyafetleri yatağa bırakarak. "Bir cevap versene! Hala uyuyor musun yoksa?" Kendi kendine güldü. "Belki de rüya olduğunu falan zannediyorsun." Bir balerin gibi gömleğinin eteklerinden tutup kendi etrafında döndü. "Rüyalardaki melek kadar güzel miyim bari?" Beni zorla da olsa gülümsetmişti. Bu onu daha çok eğlendirmişti. "Anladım, daha güzelim."

Üzerindeki gömlek son düğmesine kadar iliklenmişti ancak açık boyun taraflarındaki yoğun fondöten işlemi her şeyi gözler önüne seriyordu. Açık saçlarıyla kapatacağını düşünmüştü zannımca ancak ben anlayacağımı anlamıştım.

"İkisini de giymeyeceğim Janset," diyerek yataktan indim ve komodin üzerinde duran telefonumu alarak kapıya ilerledim. "Benim sizinle kahvaltı edeceğim falan da yok. Sen şimdi beni geçiriyorsun, ben de evime dönüyorum..."

"Nasıl ya?" diye arkamdan geliyordu. "Bu kadar erken mi?"

"Evet..." çoktan odadan çıkmış, merdivenlere ilerliyordum. "Geç bile kaldım." Merdivenleri inerken telefonun ekranına da bakmıştım. "Ayrıca Enis ne aramış, ne de mesaj atmış... Hala uyanmamış demek ki. Ya da uyandı, beni aşağıda zannediyordur. O fark etmeden gideceğim."

Arkamdan hızla gelirken, "Bari yüzünü yıkasaydın," dedi.

"Evde hallederim. Önemli olan, evde olmam. Yüzümü yıkamam değil."

Beraber merdivenlerin son basamaklarına geldiğimizde salonda duran büyük masada hazırlanan kahvaltı sofrasıyla birlikte annemi, Leyli ve Neva'yı fark etmiştik. Onlar da bizi fark etmişti ancak çok bakmayıp kapıya ilerlediğim sırada Janset'te beni arkadan takip etmişti. "Anne, Rebena gidiyor, ben onu geçirip geliyorum."

Bir süre kimseden ses seda çıkmadı ancak sonra annem, "Janset," dedi. Durmayıp kapıya ilerlemeye devam ettim. "Kimsenin bir yere gittiği yok, geri dönün hemen."

Bu da ne demekti şimdi? Janset için söylediğimin düşünsem de sonrasında zihnime düşen, annemin çoğul eki kullanmasıydı. Beni de içine kattığını o an anlamıştım. Ya da ben mi yanlış anlıyordum?

Ben durmadan kapıya ilerlemeye devam ettim ancak Janset duygularıma sesli bir şekilde tercüme olmak istermişçesine, "Bu da ne demek oluyor şimdi?" diye sordu. "Ben mi o mu?"

Kapı kolunu aşağıya indirdim ancak kapı açılmadı. İkinci denememde ise yine başaramamıştım.

Bir şeyler yeni yeni netliğe kavuşurken bazı şeyler de yeni yeni sorular kazanırken annemin sesinin ve telefonuma gelen mesajın aynı anda olması beni şaşırtmıştı. "İkiniz de. O kapıdan kimse çıkmayacak."

"Rebena, evin hiçbir yerinde yoksun. Kimse de görmemiş seni, neredesin sen?"

Mesaj Enis'tendi.

Yüzümü döndüğümde baş köşede oturan annemle göz gözeydik ancak sağına ve soluna aldığı Leyl ile Neva'nın gözlerinin de üzerimde olduğunun farkındaydım. Janset ise birkaç adımla önümde durmuş, benim gibi, baktığı kişi annemdi. Leyl ve Neva annemin söylediklerinden haberdar olsalar bile biz bir şey anlamamıştık.

"Herkes ait olduğu yerde kalacak," dedi annem gözlerimin içine baka baka. "Kendi yuvasında..." Leyl bakışlarını masanın üzerinden almadan kahvesini yudumladı, Janset çokça şaşkınca ve annemin dediklerini benden daha çok anlamamışçasına gözlerini yüzüme çevirdi, Neva yüzünde tebessümle çatalını eline alırken annem bana bakmayı bırakıp kahve bardağına uzandı. "Hadi, masaya gelin, ikinizde kahvaltıya..." yanı başında duran hizmetlinin üzerine gözlerini kaldırdı. "Masaya iki servis açar mısın?"

Hizmetli başıyla onay verir vermez önünde bağladığı ellerinin bağını açıp Leyl'in arkasından geçerek mutfağa ilerledi.

Olduğum yeri telefon zil sesi doldurduğunda kısa bir sürede, arayanın Enis olduğunu görmüştüm.

Enis beni arıyordu!

Hani bazı zamanlarda hayata katlanmamız, lezzetsiz bir yemeği yemek gibidir ya... işte tam oradaydım diyemezdim, bu yanlış bir tabir olurdu. Ben hep buradaydım. Hayat yine yemek zorunda olduğum lezzetsiz bir yemeğe dönüşmüş, kocaman bir tabakla önüme bırakılmıştı. Annemin tavrı bana başka bir şey düşündürmüyordu.


Bir sonraki bölümü ayın on beşinde ya da otuzunda atmak istemiyorum... Elimde hiç yedek bölüm yok.

Yarın yeni serinin ilk bölümünü yazacağım ve muhtemelen siz bunu okurken ben çoktan yazıp bitirmiş olurum çünkü bugün otuz kasım değil, 23 Kasım ve saatin bir olmasına bir dakika var. -müsait olamadığımdan dolayı yarılayamadım bile- ☹️

Fırsat buldukça bölüm yazıp biriktireceğim. Paylaşmama sebebim ise yeni yıla bir hafta kala nişanlımın dört buçuk ayın sonunda uzak şehirden geliyor olması. Muğla'dan. Kısacası, bölüm yazmak yerine, tüm vaktimi ona ayıracağım.

Bölümleri ara vermeden paylaşırsam onun geldiği sürede yeni bölüm yazamam ve paylaşamam, bu da demek oluyor ki, düzenim bozulacak. En azından o gelene kadar yazsam, o geldiğinde paylaşmaya başlasam ve o tekrar gidene kadar elimdeki yedek bölümlerle idare edip o gittikten sonra yeniden yazmaya başlasam ne düzenim bozulur ne de başka bir aksilik çıkar...

Bundan dolayı çok uzun bir ara vermek yerine sadece bir ay ara vermek istiyorum.

Yeni bölüm paylaşma tarihim; 01/01/ 2024 olacak. Benim için özel bir tarih çünkü geçen sene bu tarihte Enis ve Reben'a hem yeniden karşılaşmışlardı hem de kitabımın birinci yılı o gün dolmuş olacak.

Bu yüzden yeni bölümü yeni yılın ilk gecesinde paylaşmak istiyorum.

Şimdilik bu kadar. Sevgiler ve saygılar... Hoşçakalın, bir ay sonra görüşmek üzere.🫶✨

Continue Reading

You'll Also Like

SERMEST By İlayda

Teen Fiction

109K 6.7K 44
Buz mavilerinin getirdiği tüm enkazları; yüreğimin en uç noktasında, okyanusun haşim dalgalarına yuvarlandığı o saniyelerde evladım bilmiştim. Yüreği...
2M 174K 65
Görevini aşk ile perdeleyen bir adam ve o aşka yalnızca yüreğiyle kanat çırpan bir kadın. *** "Gözlerin dünyanın en güzel, en ihtişamlı masalını anla...
447K 26.7K 34
O aldatıcı mutlu son gerçeklerine yeterince inanılmıştı. Muhteşem tanışma, sevimli birliktelik, mükemmel bir düğün ve son yazısı yazılırken, çiftin a...
3.7K 305 30
Sahte bir sevgili ne kadar kötü olabilir ki? Zorunda olmak dünyanın en kötü şeyidir aslında ama bir zorunluluk benim aşık olmama sebep oldu. İlk önc...