GAYRİMEŞRU PRENSES

By kayipyazar13

113K 9.3K 1.8K

Gayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürme... More

1.BÖLÜM: Gayrimeşru Prenses
2.BÖLÜM: Saraya İlk Adım
3.BÖLÜM: Taht Odası
4.BÖLÜM: Kabul Töreni
5.BÖLÜM: Balo
6.BÖLÜM: Maskeli Yabancı
7.BÖLÜM: Saraydan Ayrılma
8.BÖLÜM: Düşmüş Yıldız
9.BÖLÜM: İsyan
10.BÖLÜM: Kurtuluş
11.BÖLÜM: Ceza
13.BÖLÜM: Gizlice
14.BÖLÜM: Tahtın Varisi
15.BÖLÜM: Kaçırılma
16.BÖLÜM: Kayıp Prenses
17.BÖLÜM: Kaba Adam
18.BÖLÜM: Son Görüş
19.BÖLÜM: Prens Richard
20.BÖLÜM: Tahtın Yasal Varisi
21.BÖLÜM: Boş Taht
22.BÖLÜM: Tutsak
23.BÖLÜM: Acı
24.BÖLÜM: Öfke
25.BÖLÜM: İntikam
26.BÖLÜM: Dost
27.BÖLÜM: Dost Görünümlü Düşman
28.BÖLÜM: Düşman
29.BÖLÜM: Yüzleşme
30.BÖLÜM: Avuçtaki Kan
31.BÖLÜM: Sevgi
32.BÖLÜM: Terkediş
33.BÖLÜM: Yas
34.BÖLÜM: Yenilgi
35.BÖLÜM: Zindan
36.BÖLÜM: Kan
37.BÖLÜM: Paramparça
38.Bölüm: Günahkar
39.BÖLÜM: Gizli Hazine
40.BÖLÜM: Kraliçe
41.BÖLÜM: Yargılanma
42.BÖLÜM: Kral John
43.BÖLÜM: Evlilik
44.BÖLÜM: Sadakat
45.BÖLÜM: İtiraf
46.BÖLÜM: Uzaklara
47.BÖLÜM: Saadet
48.BÖLÜM: Krallığın Sonu
49.BÖLÜM: Sır
50.BÖLÜM: İntikam Yemini
51.BÖLÜM: Haber
52.BÖLÜM: Çığlık
53.BÖLÜM: Matem
54.BÖLÜM: Kayıplar
55.BÖLÜM: Uyanış (Final)

12.BÖLÜM: Saray Adabı

2.7K 223 29
By kayipyazar13

''Bizimle düşüncelerinizi paylaştığınız için teşekkür ederiz, Prenses Hazretleri. İleri görüşlülüğünüz merhum ağabeyiniz Prens Edward'a benziyor. Görüşmelerimize daha sık katılmanızı isteriz.''

Gülümseyerek başımı salladım. Birkaç gündür babam beni danışmanlarıyla yaptığı toplantılara davet ediyor, kraliyet yönetimi hakkında bir şeyler öğrenmemi istiyordu. Tam hızla prenseslik derslerim devam ederken oldukça yorucu zamanlar geçiriyordum. Ülkenin en iyi eğitimcileri bana felsefe, din, sanat, matematik ve astroloji alanında dersler veriyordu. Beni küçümsemeyen fakat samimiyetsiz olduklarını anlamakta geç kalmadığım babamın iki danışmanının eşleri Kontes Amice ve Kontes Cecily ise bana saray adabını öğretiyorlardı.

Prenses olmanın hoşuma gitmeyen yanlarını da böylelikle anlayabilmiştim. Kontesler bana gösterişli elbiseler diktirmem konusunda ısrar etmeye başlamışlardı. Her zaman oturuşuma, kalkışıma, yürüyüşüme dahi dikkat etmem gerekiyormuş. Bir prenses narin ve naif olmalıymış.

Kısık sesle konuşmalı, ufak adımlar atmalı, asla koşmamalı, bir erkek gibi kılıç sallamamalı, kaba konuşmamalıymış. Elbisesinin altına giydiği korsesinin iplerini iyice sıktırmalı, yemekte küçük lokmalar yemeli ve tabağını bile bitirmeden kalkmalıymış. Bir beyefendiyle konuşurken utangaç bir tavır takınmalı ama inceden inceye kur yapmalıymış. Gözlerini süzmeli, parmaklarıyla saçlarının uçlarıyla oynamalı ve az konuşmalıymış. Gece erkenden güzelliği için uyumalı, sabah kalktığı gibi nedimelerinden küveti hazırlamalarını istemeli, güzelce banyo yapıp, saçlarını taratıp, hoş kokular sürünmeliymiş.

Soylular gerçekten çıldırmış olmalı, diye düşünmeye başlamıştım bana söylenenlerden sonra. Yapmamı uygun gördükleri şeyler o kadar saçmaydı ki. Bütün bunlara uyamazdım. Uymak da istemiyordum. Bir prens gibi yetiştirilmek istiyordum. At üstünde ve yerde kılıç talimi yapmak, kendimi savunmayı en iyi şekilde öğrenmek, siyasi görüşmelere katılmak istiyordum. Böyle aptalca şeyler yapmak değil.

Babamın danışmanlarıyla yaptığı görüşmeden ayrıldığımda bahçeye çıkmaya karar verdim. Bugün hava oldukça güzeldi. İki nedime peşime takıldığında onları gönderdim. Bu sarayda maalesef yalnız kalmanın da mümkün olmadığını öğrenmiştim.

Büyük bahçenin arkasına dolandığımda atını eğerleyen Percival'ı görünce sevindim. Onu görmeyeli iki haftayı geçmişti. Babam onu kraliçenin peşinden yollamış, bana yeni bir saldırı planı yapıp yapmadığını öğrenmesini istemişti.

''Bay Woodshed.''

Percy sesimi duyduğunda başını bana doğru çevirdi ve yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Gözleri hızla etrafı taradı, yalnız olduğumuzu anladığında adeta küçük bir çocuk gibi neşeyle yanıma geldi. Birkaç saniye boyunca yüzümü incelediğinde utandım. O kadınların söyledikleri gibi bir prenses olmak istemiyordum ama Percival'la aramızda yaşanan belirsiz şeylerden haftalar sonra onunla yeniden karşı karşıya gelmek beni biraz heyecanlandırmıştı. Gözleri yeniden etrafı taradı ve elimden tutarak beni atına doğru yürütmeye başladı.

''Ne yapıyorsun? Bir gören olacak,'' dedim elimi elinden çekmeye çalışırken.

Buna izin vermedi. ''O halde kimsenin bizi göremeyeceği bir yere gidelim,'' dedi atını göstererek.

Atın önüne geldiğimizde dudaklarımı kemirerek etrafa bakındım. "Ya yokluğum anlaşılırsa? Seninle gelebilir miyim ki?''

Gözlerinde heyecanlı parıltılar gördüm. ''Saray oldukça büyük ve yanında devasa bir ormana sahip. Emin ol yokluğunu anlamazlar bile.''

Tereddütlerim olsa da Percival bana teklifini kabul etmem için beklentiyle bakarken ve ben onun burada olmadığı zaman diliminde Maira dışında kimseyle içten sohbet edememişken teklifini kabul etmemem imkansızdı. Başımı salladığım an beni belimden tutarak atın üstüne oturttu.

Bunu beklemediğimden dudaklarımın arasından ufak bir çığlık kaçtı. "Kendim de binebilirdim!''

Kahkaha atarak o da arkama oturdu. "Özür dilerim. Senin diğer prenseslere benzemediğini hep unutuyorum.''

Ellerini iki yanımdan uzatıp beni iyice kendine doğru çektiğinde sırtım göğsüne yaslanmış oldu. Yularları tuttuğunda homurdandım. "Doğru, ben taşralı bir kızım(!)''

Bunu daha önce ondan kaçmak için bahanem olarak kullanmıştım. Fakat sözlerine alınmadığımı anladı. At ormana girdiğinde ikimiz de kahkaha atıyorduk.

Saraydan iyice uzaklaşmış ağaçların sık olduğu yerlere gelmiştik. Burada bizi kimse göremezdi. Percival attan indiğinde bende arkasından dikkatli bir şekilde atladım. Atını biraz sevdi, ardından onu ağaca bağladı. Sonrasında yan yana yürümeye başladık.

''Öğrendiğim kadarıyla ben burada yokken saray hayatına alışmayı başarmışsın.''

Merakla baktım ona. ''Kimden öğrendin?''

''Yanına uğramak için odana gelmiştim fakat sen kralımızla soylu danışmanların görüşmelerine katılmışsın. Maira sana iki kontesin ve öğretmenlerin dersler verdiğini söyledi.''

İç çektim. ''Öğretmenlerden aldığım dersler ilgimi çekiyor fakat konteslerin öğretmeye çalıştıkları şeyler için aynısını söyleyemeyeceğim.''

Kaşlarını kaldırıp bana merakla baktı. Bende Kontes Cecily'nin ince sesini ve zarif el hareketlerini taklit etmeye başladım.

''Narin... Kuğu gibi... Parmak uçlarında... Süzülün prenses, ağır ağır süzülün."

Gülmemek için dudaklarını ısırıyordu.

''Hayır hayır, bir lokma yeterli. Güzelliğiniz için az yemek yemelisiniz. Yoksa soylu beyefendiler sizi beğenmezler,'' dedim dudağımı büzerek.

Percival bütün dişlerini göstererek gülerken bende kahkahamı tutamadım. "Demek soylu beyefendiler seni beğenmezmiş..."

Sesinde en ufak bir kıskançlık sezmediğimde kaşlarımı çattım. Ben bile bu yersiz düşüncelerden rahatsız olurken o hiç de rahatsız oluyor gibi durmuyordu. Bu rahatlığı kendine olan güveninden mi geliyordu?

Tek elimle koyu dalgalı saçlarımı omzumun gerisine attım. "Birilerinin beni beğenmesine ihtiyacım yok. Zaten kimse birinin beni beğendiğine inandıramaz.''

Percy beni durdurdu. Ona döndüğümde kaşlarını kalkmış gördüm. "Neden?''

Omuz silktim. ''Sonuçta artık bir prensesim. Kimilerine göre tahta en yakın varis benim. Bu da demek oluyor ki benden asla hoşlanmasalar da tahta yakın olmak için taliplerim çıkabilir.'' Bu düşüncelerimi ilk kez birine açıyordum. Durgunlaştım. "Kimse benimle ben olduğum için birlikte olmak istemeyecek. Herkes kral olmanın peşine düşecek. Ve ben Kraliçe Elenor'la aynı kaderi paylaşacağım.''

Canlı yeşil renk gözlerinin ferinin söndüğüne şahitlik ettim. Yüz ifadesi en az benimki kadar durgunlaştı. "Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?'' Başımı salladım. ''Kraliçe Elenor sevilmeye layık değildi. Baksana sana neler...''

Sözünü kestim. ''Kimse için böyle şeyler söyleyemeyiz Percival. O gerçek bir prensesti. Sonra da hakkıyla kraliçe oldu. Tek istediği babam ve kardeşlerimle birlikte huzur dolu bir yaşam sürmekti. Babam ise onu sevmedi. Annemle birlikte oldu ve beni dünyaya getirdiler. Kraliçe gittiğinden beri düşünüyorum da... Belki bende bana onun yaşattıklarını yaşatırdım.'' Ağzını açacak gibi olduğunda sözlerimle onu susturdum. ''O da en az bir kadın gibi sevilmeyi hak ediyordu. Bense kederinde büyük bir rol oynadım. Belki yanılıyorumdur, onun kadar mutsuz olmam. Çünkü etrafımda samimiyetsiz insanlar böylesine fazlayken evlenmek istemediğime karar verdim. Ama geleceği bilemeyiz. Belki evleneceğim, eşim kral olacak ve ben Kraliçe Elenor gibi keder kuyularına atılacağım.''

Derin bir nefes aldım. ''Bizler kendimize söylediğimiz yalanlara inanan aptal insanlarız. Tanrı da biliyor ya, ben günah tohumuyum. Güzel olan hiçbir şeyi hak etmiyorum.''

Percival kaşlarını çatarak beni omuzlarımdan tutup gözlerimin içine baktı. "Kim söyledi sana bu yalanları? Bu hayatı, gayrimeşru doğmayı sen seçmedin ki. Neden kendine eziyet ediyorsun?''

Burukça gülümsedim ve geriye adımlayarak ellerinden kurtuldum. "Günlerdir yolda olmalısın. Kalene git ve dinlen.''

Ona arkamı dönüp ağaçların arasından saraya yürümeye başladım.

''Beatrice!''

Geriye dönüp bakmadım.

''Gidin ve dinlenin, Bay Woodshed! Bu bir emirdir!''

🏹🏹🏹

Dakikalarca düşünceli bir şekilde ormanda yürüdüm. Çok uzaklaşmadığımız ve at üstündeyken yolu izlediğim için sarayın nerede olduğunu biliyordum. Hatta şimdiden uzun kuleler görünmüştü gökyüzünde.

Ağaçların içinde ayak sesleri duyar gibi oldum. İrkilerek arkama döndüğümde kimse yoktu. Gerildim. Belki de bir tavşandı veya kirpi.

Tekrar ayak sesleri duyduğumda hızla etrafımda döndüm. "Kim var orada?''

Elim elbisemin kuşağının altındaki hançere kaydığı sırada ağaçların arasından biri çıktı. Geleneksel saray dansında takılan türden siyah maskesi ile.

''Sen de kimsin?''

Uzağımda olduğu için yüzünü pek net göremiyordum. Çünkü asırlık dev ağaçların oluşturduğu gölgeler buna izin vermiyordu.

''Korkma.''

Sesini duyduğumda vücudumdan bir ürperti geçti. Elim her an hançeri çekmek için tetikteydi. Siyah pelerini rüzgarla salınırken bana doğru birkaç adım attı ve maskenin altındaki hatırladığım gözlerini görmemi sağladı. Koyu uzun saçları geriye doğru taranmıştı. Uzun boyuyla siyahların içindeyken asil görünüyordu.

''Merhaba prenses. Sana ağabeyinden mektup getirdim.''

Karşımdaki kişi Maskeli Yabancı'ydı.

Continue Reading

You'll Also Like

21K 1.3K 25
"sende mi gideceksin benden " dedi adam kadın arkasına dönmeden sildi gözyaşlarını ve derin bir nefes alıp " bizim kisi KAN İÇİNDE AŞK Azer bize mut...
VAZİFE By ALGON

Historical Fiction

10.2K 607 26
Osman bey Alaeddine vazife vermişdir. Ama bu vazife onların planladığı gibi olmaz ve başka kötü şeyler olur
395K 26.4K 48
Hades öfkeden deliye dönmüş bir şekilde yer altındaki şatosunda volta atıyordu. ''Sen Zeus...Beni karşına almakla büyük hata ettin.Bunun bedelini öde...
699 200 14
Babası tarafından hayatı çalınmış bir kız... Kaybetmeye alışmış bir adam... Kader onları hayatın her noktasında birleştiriyordu.Ama onlar bunun farkı...