Ercüment yokluğunu uzun uzun yazmayacağım çünkü gerçekten çok sıkıcı olur. O yüzden böyle hızlı hızlı yazacağım kiii geçiş bölümleri çabucak bitsin.
İyi Okumalar Dilerim♡
Telefonumun çaldığını duyunca hızla yerimden kalkıp telefonu elime aldım. Ekranda ki ismi görünce moralim bozuldu. Daha doğrusu ekranda ki ismi gördüğüm için değil, ekranda Ercüment'in ismini göremediğim için moralim bozulmuştu.
Ercüment göreve gideli tam iki hafta olmuştu. Koskocaman iki hafta. Ve bu iki haftada sadece bir kere konuşmuştuk. Tabii ona da konuşmak denirse.
Gittikten iki gün sonra iyi olduğuna, işlerinin beklediklerinden daha çabuk biteceğine dair bir mesaj atmıştı. Ondan sonra ne mesaj atmıştı, ne aramıştı.
Yapabileceğim hiç bir şey yoktu. En kötüsü de buydu zaten. Elim kolum bağlı oturuyordum. Alışmak, kendimi üzmemek istiyordum ama buna alışmak imkansızdı. Bir şey oldu mu, iyi mi, nerede, ne yapıyor diye düşünmediğim tek bir saniye bile yoktu.
Ne kadar özlediğimi söylemiyorum bile.
Sanki içimde kocaman bir yangın var ve hiç hız kesmeden, yanıp duruyor. Dışarıdan hiç bir şey yokmuş gibi dursa da içimde o yangın fırtına koparıyordu.
Hiç bir yere sığamıyormuş gibi hissediyordum. Belki tekrar olursa aşılabilirdim ama şimdi alışabilmem söz konusu değildi. En azından alışmasam bile tecrübeli olurdum ne bileyim.
Düşünmek istemiyordum bazen. Çünkü düşündükçe daha çok özlüyordum, daha çok üzülüyordum ama sürekli de düşünmüyordum.
"Kızım açsana telefonu!" Diye seslenen annem kendime gelememi sağladı. Telefona dönüp açtım ve kulağıma götürdüm.
"Alo?"
"Merhabalar, Leyla hanım ile mi görüşüyorum?"
"Evet, benim. Siz kimsiniz?"
Telefonun diğer ucunda ki kadın "Ben Murat Ertürk'ün doktoru Aylin." Deyince içimi büyük bir korku kapladı. Bursaya geldiğimden beri hiç aramamıştı doktoru. Bir şey mi olmuştu Murat'a?
"Bir sorun mu var?"
"Hayır, ben sadece sizi haberdar etmek için aradım. Rahatsız etmemişimdir umarım."
"Hayır hayır." Dedim. "Ben bir şey oldu sandım o yüzden. Murat nasıl?"
"Kötü." Deyince yüzüm düştü. "Yani geldiği zamana göre iyi aslında ama çok çabuk değişiyor duyguları. Diyoruz ki çok güzel gelişme var, iyiye gidiyor. Beş dakika sonra daha kötü oluyor."
"Ama iyi olacak değil mi? Sonuçta tedavi oluyor."
"Tabii ki. Ama beklediğimizden daha uzun sürecek. Ben bu yüzden haberiniz olsun istedim.."
"Anladım teşekkürler haber verdiğiniz için. Konuşabilir miyim Murat ile?"
Kısa bir sessizlikten sonra konuştu;
"İstemediğini söyledi maalesef."
"Peki." Dedim ve derin bir nefes aldım. "Önemli bir şey olursa lütfen haberdar edin, elimden geleni yaparım."
"Tabii. İyi günler Leyla hanım."
"İyi günler."
Telefonu kapattıktan sonra iç çekerek oturma odasına geri döndüm. "Kimmiş?"
"Bingöl de bir asker vardı da tedavi oluyor, onun doktoru."
"He." Diyerek televizyonda izlediği diziye geri döndü annem.
Bir süre bende diziyi izledim. Başrolün salaklıklarını gördükçe aklıma Ercüment geldi. Şimdi burada olsa neler neler söylerdi. Keşke burada olsaydı. Diziye bir şey söylemesine falan gerek yoktu burada olsa, yanımda olsa yeterdi.
"Ben gidiyorum ya." Dedim ve ayağa kalktım.
"Nereye kız bu saatte?"
"Canım sıkıldı çok, biraz hava alacağım."
"Geç kalma."
"Tamam."
Askıdan ceketimi alıp evden çıktım. Hava yavaş yavaş ısınmaya başlamıştı. Hatta Bingöl de geçirdiğim kıştan sonra burası şuan yazdı.
Mahallede yürümeye başladım. Eskiden çok hareketli, ışıl ışıl, gürültülü mahalle şimdi yerini sessizliğe bırakmıştı. Çocuk olup sokakta koşturan herkes büyümüş, başka yerlere yerleşmişti. Hal böyle olunca ne sokakta oynayan çocuk kalmıştı, ne kapısının önünde oturan teyzeler.
Yine vardı, yok değildi ama bizim çocukluğumuzu geçirdiğimiz mahalle gibi değildi.
Sanki sadece içinde yaşayan insanlar değil de bu mahallede yaşlanmış gibiydi. Duvaları binbir anıyı içine saklamıştı. Çıkmaz sokaklarında bir sürü sır saklıydı. Kaldırımları çocukların dizinin kanıyla doluydu. Zaman zaman ağlatmış, çoğu zaman kahkahalar ile dolup taşmıştı.
Yıllarca birilerine ev sahipliği yapmıştı. Bir sürü aile görmüştü, bir sürü insan. Kim bilir kimler gelip geçmişti şimdi geçtiğim yollardan. Şu köşelerde kim bilir kaç aşık buluşmuştu...
Yaşanan bunca şeyden sonra, sırtına aldığı bunca yükten, anıdan sonra yaşlanmıştı işte bu mahalle.
Sanki bu üstüne bastığım arnavut kaldırımı bile yaşlanmıştı. Eskiden daha parlaktı renkleri, eskiden daha farklıydı. Bunun sebebi neydi, nasıl anlayabilirdim bilmiyorum ama gerçekten değişmişti. Değişiklikten kastım yeni yapılan evler, boyanan binalar, evlerin önüne park edilen arabalar değildi. Hissettirdikleriydi.
Ya da çocukken koşup oynadığım bu sokaklardan gerçekten büyümüş, yetişkin biri olarak geçmek böyle hissettiriyordu.
Çocukken, evcilik oynadığımız zaman söylediğim yaştaydım şimdi. Böyle mi hayal etmiştim? Doktor olacağım, bir sürü insana iyi gelmeye çalışacağım, bana gerçekten iyi gelen bir üsteğmene aşık olup yolunu gözleyeceğim...
Çocukluğumu bilmem ama ergenliğimde, gençliğimde hiç böyle olacağını düşünmezdim. Sabırsız bir insandım ben. Birini günlerce bekleyemezdim. Canım sıkılırdı bir kere, hevesim kaçardı.
Ama bu sefer öyle olmamıştı. İnsan değişiyormuş işte. Değişebiliyormuş. İstesem olur muydu bilmiyorum ama ben değişmiştim. Ercüment'den sonra gerçekten değişmiştim. Belki de en başından beri böyle olmam gerekiyordu da ben Ercüment'den sonra doğrusunu bulmuştum.
Belki şimdi doğru dediğim yol ileride yine canımı yakacaktı, yine üzecekti ama şuan öyle mutluydum ki her şeye rağmen öyle güzel hissediyordum ki. Sanki aşk gerçek olarak ilk defa uğramış gibiydi kalbime. Diğerleri gelip geçiciymişte Ercüment kalıcıymış gibi. Herkes, her şey ve her yer gelip geçecekti ama Ercüment kalacaktı sanki.
Bu yüzden başlangıcı papatyalar, güller ile kaplı olan yolda ne kadar diken çıkarsa çıksın Ercüment yanımda olup elimi tuttuktan sonra yürümeye hazırdım. Hazırdım ve yürüyecektim.
Papatlayar, güller her zaman açmazdı. Bazen kış gelirdi, çiçekler solardı, üşürdü. Ama kardelenler de kışın açardı...
O yüzden umut hep vardı. En soğuk gece de bile bir kardelen açıverirdi yolumuzda.
"Leyla!"
Kendime gelerek sesin geldiği tarafa döndüm. Mahalleden Selin bana doğru geliyordu. İlkokulu, ortaokulu, liseyi beraber okumuştuk Selin ile. Çok uzun zamandır görmüyordum.
"Selin?"
"Naber ya?" Diyerek yanıma geldi. "İyi. Senden naber?"
"İyi bende. Görüşemiyoruz ne zamandır ya?"
"Evet. Baya oldu gerçekten." Dedim tebessüm ederek.
"Oldu oldu. Sende çalışıyorsun bende, vaktimiz yok ki."
"Aynen."
"Sen Bingöl'e gitmişsin diye duymuştum. Geldin mi?"
"Geldim, 2-3 hafta oluyor."
"Anladım. Bir gün görüleşim ya, sohbet ederiz, eskilerden konuşuruz."
"Görüşelim."
"Tamam konuşuruz o zaman, şimdi gitmem gerekiyor."
"Görüşürüz."
Selin yanımdan ayrıldıktan sonra bende ellerimi cebime sokup yürümeye devam ettim. Böyle sözlemiştik ama görüşmeyeceğimize eminim. Çünkü hep böyle olur. Her eski arkadaş ile karşılaşınca, mutala görüşelim denir hatta bazen numara bile alınır ama asla görüşülmez. Yazılı olmayan bir kuraldır bu. Ben mesela böyle deyip de görüştüğüm hiç kimseyi hatırlamıyorum.
Biraz daha yürüdükten sonra eve dönmüştüm. Eve gelince babam da gelmişti. Annemle birlikte masayı hazırlamış yemek yemiştik.
Annem masayı toplamak için yeltenince onu durdurup mutfaktan çıkarttım. Yemekleri de o yaptığı için mutfağı ben toplardım. Zaten pek bir şey yaptırmıyorlardı. Onlara göre hala çocuktum.
Mutfağı toplayıp odama çıkınca Çağan görüntülü aramıştı. Neymiş efendim, buraya gelmeye üşenmiş. Üşendiği şey de evden çıkıp, bir iki adım atıp bize gelmek.
"Konuşmadınız mı bu gün de?"
"Konuşmadık Çağan, konuşmadık."
"Sen mesaj atsan belki aklına gelmiyordur?"
"İlk fırsatta yazacağını söyledi nasıl aklına gelmesin? Hem ben ne durumda olduğunu bilmiyorum ki. Yazıp rahatsız edemem." Dedim.
Zor durumda bırakmak istemiyordum. Yoksa benim de aklıma geliyordu aramak, yazmak.
"Sende doğru söylüyorsun. Neyse iyi tarafından bakalım iki haftası geçti bile."
"Aynen altı hafta var daha."
"Ya sen ne diye kalana bakıyorsun? Gidene bak. Bu gün iki hafta geçer bir bakmışsın yarın beş hafta geçmiş. Biraz pozitif ol."
"Maalesef Çağan'cığım bu durum da pozitif falan olamıyorum." Dedim.
"Ama evrene biraz güzl enerji göndermen gerekiyor, sen full negatif basıyorsun bünyeye. Bu ne böyle?" Dedi hızla. "Bir de kollarını jiletle."
Dediği şeye güldüm.
"Heh şöyle ya! Güzel düşün ki güzel olsun."
"Bu durumda ne kadar güzel düşünebilirim bilmiyorum."
"Ne varmış durumunda? Sevgilin işini yapıyor, sende atama bekliyorsun."
"Çaçam ya." Dedim uzatarak. "Merak etme iyiyim ben."
Telefonu açtığımdan beri moralimi yükseltmeye çalışıyordu.
"İyi ol yavrum ya, harbiden iyi ol."
"İyiyim."
"Aferin."
"Sen ne yapıyorsun?"
Yanaklarını şişirip "Hiç bir şey!" Dedi. "Yarın iş bakmaya başlayacağım."
"Hadi be. Bu kadar çabuk mu?"
"Nasıl yani? Bu kadar çabuk mu derken?"
"Askerden gelince iki üç ay yatarsın sanıyordum ben."
"Bende öyld sanıyordum ama içim sıkılıyor evde. Hiç bir şey yapmıyorum, o yüzden iş bulmam gerekiyor." Dedi.
"Hadi bakalım Allah işini rast getirsin."
"Amin."
Kısa bir sessizlik olunca Çağan konuştu. "Yarın bir yerlere gidelim mi?"
"Nereye?"
"Ne bileyim gezelim işte."
"Az önce yarın iş bakacağım demiyor muydun sen?"
"Ee akşama kadar iş mi bakacağım?" Dedi hızla. "Öğlenden sonra gideriz işte. Hiç olmadı beraber bakarız."
"Hee." Dedim uzatarak. "Hiç işim gücüm yok bir de seninle iş mi bakacağım?"
"Evet işin gücün yok bakacaksın tabii ki."
"Baka-"
Aramanın üzerinden gelen bildirim ile hızla yerimden fırladım. "Çağan!" Diye bağırdım birden. "Ercüment arıyor! Ercüment arıyor!"
Çağan konuşacakken görüntülü aramayı hızla kapattım ve Ercüment'in aramasını kabul ettim.
İki hafta sonra sesini duyunca gözlerim doldu. "Leyla."
"Ercüment!" Dedim hemen. "Nasılsın? İyi misin?"
"İyiyim, iyiyim merak etme."
"Nasıl merak etmeyeyim aşkım? Hep aklımdasın."
"İnan ki sende benim hep aklımdasın. En zor geçen uzun görevim bu oldu. Her dakika aklımda sen varsın, her geçen saniye daha çok özlüyorum seni."
Yorgun çıkan sesi ve söyledikleri içimi sızlatmıştı. Son zamanlarda ağlamaya çok müsait olduğum için çoktan ağlamaya başlamıştım bile.
"Bende çok özlüyorum."
"Sen nasılsın? Bir sorun yok değil mi?"
"Yok." Dedim ve derin bir nefes alıp devam ettim. "Hatta iyi haberlerim var sana."
"Şuan en ihtiyacım olan şey."
Burukça gülümsedim.
"Ben babam ile konuştum."
"Hangi konuda?"
"Hangi konuda olacak? Biz konusunda tabii ki. Seni söyledim babama."
"Ciddi misin?" Diye sordu hayretle.
"Evet!" Dedim, görmeyeceğini bilsem de başımı sallarken.
"Ne dedi?"
"Gelsin tanışalım dedi."
"Şaka mı yapıyorsun Leyla?"
"Niye şaka yapayım canım benim, gayet ciddiyim öyle dedi."
"Baya baya tamam dedi yani onay verdi?"
"Evet." Dedim. "Tamam dedi, onay verdi!"
"Bu." Dedi ve duraksadı. Ne diyeceğini bilememiş. "Bu çok güzel bir şey?"
"Çok güzel bir şey."
"O zaman ne yapacağız şimdi?"
"İlk olarak sen sağ salim bu görevden geleceksin."
"Sonra?" Dedi heyecanla.
Senin heyecanını yerim adam!
"Sonra sen annem ve babam ile tanışmak için bize geliyorsun."
Böyle söyleyince bende heyecanlanmıştım.
"Çiçek ve çikolata da alayım mı?"
"İstemeye değil tanışmaya geliyorsun Ercüment."
"Ne gerek var tek tek gelmeye, gelmişken onu da aradan çıkaralım."
"Sen hayırlısıyla bir gel de, sonrası hallolur." Dedim.
Sesini duymak bütün kötü düşüncelerimi unutturmuştu. Sanki bütün dertlerimin çaresi oymuş gibi iyi gelmişti. Hem de sadece sesini duyarak. Kim bilir şimdi burada, yanımda olsa nasıl güzel olurdu.
"Geleceğim." Dedi güven veren sesiyle.
"Seni çok özledim." Dedim. İçimde ki bütün duyguları tek bir söze sığdırmaya çalıştım.
Uzun uzun konuşmaya vaktimiz yoktu. Eğer olsaydı anlatırdım nasıl özlediğimi. Her geçen gün içimde büyüyüp duran bu kötü hissi, kalbimi sıkan o büyük eli anlatırdım. Ama vaktimiz yoktu ve ben sadece seni çok özledim diyebildim.
Ben diğerlerini söyleyemedim, o anlasın.
"Bende Leyla." Dedi iç çekerek. "Bende seni çok özledim."
"Daha çok var." Diye mırıldandım. "Daha önce hiç böyle hissetmemiştim, kimseyi böyle özlememiştim. Bu çok kötü hissettiriyor."
"Biliyorum. Biliyorum çünkü bende aynı durumdaydım."
Benden daha kötü durumda olduğunu biliyordum. Ben kafa dağatmak için bir sürü şey yaparken onun hiç bir şey yapamayacağını, zorluk çektiği biliyordum.
"Kapatmam gerekiyor Leyla." Diyince içime kocaman bir öküz oturdu. Az önce giden kötü hislerin hepsi bin katıyla geri geldi.
"Hemen mi?" Diye sordun çaresizce. Hemen kapatmasını istemiyordum. Hatta hiç kapatmasını istemiyordum. Saatlerce konuşmak, konuşamadığımız günlerde neler oldu tek tek anlatmak istiyordum.
"Maalesef."
"Seni seviyorum." Dedim. Sesim titremişti. Ercüment anlamış olacak ki "Ağlama sakın." Dedi.
Derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalıştım. "Ağlamıyorum."
"Bende seni seviyorum Leyla." Dedi. "Çok seviyorum. Allah'a emanet ol."
"Sende Allah'a emanet ol."
Telefonu kapattıktan sonra aynı iki hafta önce olduğu gibi boşluğa düştüm.
Bir yanım sesini duyup, iyi olduğunu öğrendiğim için çok mutluken diğer yanım yine aynı şeyleri yaşayıp tekrar veda ettiğimiz için çok üzgündü. Bu yüzden hem ağlamak istiyordum hem gülmek.
Nasıl geçecekti bu zaman bilmiyorum ama saati elime alıp zamanı ileri alasım vardı. Keşke öyle bir şansım olsaydı ama yoktu işte! Güzel anlarda su gibi akıp giden zaman sanki kağnı olmuş, saatler günlere dönmüştü.
Bu kadar zor olmak zorunda mıydı?
Kendimi 'Erüment iyi, sesini duydun, iki hafta sonra konuştun, haber aldın' diyerek teselli etmeye çalıştım.
Ercüment ağlama demişti. Ağlamak istemiyordum. Şuan tek istediğim zamanının bir an önce geçmesi ve Ercüment'in sağ salim gelmesiydi.
Bölüm sonu toplanma noktası📍
-Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazarsanız çok mutlu olurum♡
Instagram : @yericeryazar
@turann.leylaa @yiildirim.ercument