to begin again | taekook

By purplesdarlingg

323K 33K 20.3K

Kim Taehyung ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan silik bir omegadır ve bir gün alfa Jeon Jeongguk'la arasındaki... More

to 'begin' again
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
18
19
20
21

17

8.6K 934 296
By purplesdarlingg

🎗

Bir gün birileri şehvetin esiri oldu. Aralarındaki aşk tutkuyu doğurdu belki, çıkarları tetikledi eylemlerini belki de. Birleştiler ve dünyaya gelmek için hazırlanmak üzere yeni bir can yerleşti birilerinin kasıklarına. Tanrı ruhundan üfledi bir kez daha, iradesinden küçücük bir parça daha koptu.

Tüm bunlar cennetti bazen, bazen cehennemdi tüm bunlar. Güldürürdü, ağlatırdı. Kimisinin rüyası olurdu, kimisinin kâbusu. Korkuturdu daha şekillenmemiş et parçası kimi zaman; tedirginlik ve kaygı çöreklenirdi birilerinin kalbine. Heyecan verirdi bu yeni hayat kimi zaman; heves ve coşku yuvalanırdı birilerinin yüreğine.

Kadere inanırdım. Her noktada olduğu gibi özgürlüğümüzde de sınırlandırıldığımız bu dünyaya gelirken bize kucak açacakların kimler olacağını seçemezdik. Sıcak, karanlık ve güvenli yuvamızdan ayrıldıktan sonra yeni tanıştığımız atmosferin tedirginliğiyle ağlarken kimin kokusunun bizi sakinleştireceğinin kararı bize bırakılmamıştı. Bize çizilen geleceğin nasıl olduğuyla ilgili en net fikri verecek andı annenin teniyle ilk buluştuğun an, aile demek kendini gerçekleştirmeye karar verdiğin ana kadar sen demekti çünkü.

Sorumluluk almak her anlamıyla zordu, külfetti, istenmezdi. Arkamıza bakmadan kaçtığımız, sinyalini aldığımız an koşarak uzaklaştığımız bu olgunun en büyüğünü bazen defalarca kucaklamamızın nedeni neydi? Bir çocuğa sahip olmak her anlamda korkutucuydu.

Doğurma veya doğuma katkıda bulunma bu maceranın en kolay kısmıydı. Elimizde zihni bomboş, eğitilmeyi ve öğrenmeyi bekleyen, korunmaya, sevgiye ve ilgiye muhtaç, tüm tehlikelere açık bir canlı vardı ve tüm bunları sağlamak ebeveynlerin göreviydi. Karşı karşıya kaldığı durumların farkında olmayan çok kişi vardı, davranışlarının sonuçlarını yaşamak zorunda kalanlar ise hiç hak etmeyen çocuklardı.

Ölüm sessizliği, bardaki buzların çarpışması, tok adım sesleri ve çeneme yerleşen soğuk el. Tenim bu dokunuşa çok yabancıydı, üstelik hiç de hayal ettiğim gibi hissettirmemişti.

Jeongguk, okuldan sonra beni eve bırakmıştı ve kapıyı açan yardımcı babamın beni büyük salonda beklediğini iletmişti. Tedirginlik her yanımı kuşatırken uzun zamandır muhatap olmak zorunda kalmadığım babamın beni neden görmek istediği sorusuna cevap bulamıyordum. Feromonları buram buram öfke kokarken omegam korkuyla saklanmıştı. İtaate zorlayan bakışlarından gözlerimi kaçırıp başımı eğdiğimde alaylı bir gülüş kaçtı dudaklarından, ürperdim. Jeongguk'a ve sıcak kucağına ihtiyacım vardı.

"Taehyung, benim küçük omega oğlum. Harin'e ne kadar da benziyorsun, yüzüne baktığım her an onunla karşı karşıyaymışım gibi hissediyorum." Çenemdeki parmakları yavaşça hareket etti, okşuyor muydu? Şaşırarak gözlerine baktım, bakışlarımız buluştuğunda yeşilleri o kadar hızlı soğudu ki tüm bedenim titredi.

"Ve her seferinde bana böyle bakıyorsun, seni ve Harin'i yan yana düşündüğüm için kendimden utanıyorum." Çenemdeki parmakları sıkılaşarak canımı acıtmaya başladığında dolan gözlerimi kırpıştırdım. Neden bunu yapıyordu ki şu an? Ben kızacağı ne yapmış olabilirdim? Korkuyordum, onunla burada olmayı istemiyordum.

"Neden yapıyorsunuz bunu? Beni neden ağlatıyorsunuz?" Çenemin savruluşu, bir kahkaha, irkilten bir gürültü, tuzla buz olan bardak.

"O da çok ağladı. Gecelerce acıdan inledi, kıvrandı. Ağrılar içinde günden güne yok oldu. Sen neden mutlu olasın ki? Tüm bunların sebebiyken senin gülmeye ne hakkın var?" O kadar bağırmıştı ki boynundan fışkıran damarlar ve kıpkırmızı olan yüzü boğazının ne kadar zorlandığının somut kanıtlarıydı. Korku dolu hıçkırıklarla sarsılan bedenim tutunacak bir yer ararken neyden bahsettiği hakkında hiçbir fikrim yoktu. Kimseye zarar vermezdim ki ben, kasten kimseyi incitmezdim.

"Sen hep bencildin Taehyung, hep nankördün. Ulaşamadığını isterdin, sürekli insanlar sana acısın diye ağlardın. İşte tam olarak böyle; gerçeklerle, sebep olduklarınla yüzleşmemek için akıtmıyor musun şu an bu damlaları? Bir kere güçlü dur karşımda, bir kere dik dur. Gurursuzsun Taehyung, sen onursuzsun."

Kulaklarıma ulaşan her kelime beni tarifi imkansız bir boşluğa sürükledi; bedenimin sarsıldığını, yüksek sesle içim çıkarcasına ağladığımı biliyordum ama hissedemiyordum. Ya da ben o kadar çok acıyordum ki şu an, o kadar olumsuzlukla mücadele ediyordum ki karmaşadan uzaklaşıp duygularımı tek tek çözümlemem imkansızdı.

"Ne diyorsunuz? Anlamıyorum. Ben yapmadım, kimseyi ağlatmadım." Çileden çıkmışçasına üzerime yürüyerek koluma sarılıp bedenimi sarstığında dehşetle titrerken savunmasızlık her yanımı kuşattı. Feromonlarımın ekşi kokusuyla yüzü buruşan babam kinle baktı bana, harelerinde gördüğüm her nefret izi bir bıçak şeklinde somutlaşarak kalbimi deşiyordu sanki.

"Sen anneni öldürdün Taehyung. Annenin katilisin sen. Onun rahmine düştüğün gün onu zehirlemeye başladın, güçsüzdü. Seni doğurmak için yeterli değildi ama istedi. Doğdun, etkili ilaçlar içtiği için seni besleyemedi. Ondan başka kimseyi kabul etmedin, gecelerce açlıktan kıvrandın da onun sütünden başka hiçbiri ağzını açtıramadı. Çünkü nankör Taehyung, her zaman ulaşamadığını isterdi."

Kader seni ağlatır, kader seni güldürür.

Ölüm dillendirmek dahi istemeyeceğim kadar korkuturdu beni. Hiçbir canlıya yakıştıramazdım; donuk gözlerin, soğumuş bedenlerin, bir zamanlar birilerinin en sevdiği olanların cesetleşmiş hâlinin görüntüsü zihnimi bulandırırdı.

Ölümden kaçarken öldürmüş müydüm? Benim ellerimde en sevdiğim insanın kanı mı vardı? Annemin nefeslerini ben mi kesmiştim?

Babamın sırtıma bıraktığı ağırlıkların yükünü çekemeyen bacaklarım beni yarı yolda bırakırken olduğum yere düştüm. Jeongguk'un öptüğü dizlerim yerdeki pahalı mermerlerin sertliğiyle sızım sızım sızladı; daha çok acısın istedim, anneminki kadar acısın, çektirdiğimi çekeyim istedim.

"Sen yaşa diye öldü o, senin şımarıklıkların yüzünden gitti. Çok geçti, sen ondan beslenmeyi bıraktığında tedavi için çok geçti. Taehyung istediği şekilde yaşasın diye kendini feda etti o, bunları öğrenip üzülmemen için bana yemin bile ettirdi. Ya sen Taehyung, bunlara layık olabilmek için ne yaptın? Sana verdiğim tek görevi de kendi çıkarlarına kullanmaktan, ailemizin adını kötülemekten başka yaptığın tek bir iyi şey söyle!"

Elindeki gazeteyi suratıma şiddetle fırlattığında kendimi korumak adına bir refleks için bile hareket etmedi vücudum, pelteleşmiştim, babamın elindeki iplerim çözülmüştü sanki, artık kontrol edilmeye layık bir kukla bile değildim ben.

Jeongguk ve ben, dudak dudağa, üç gün önce, bar gecesi. Gazetenin kayda değer bir bölümü bizim için ayrılmıştı. Merak ettim, bu yozlaşmış toplumda basın yoluyla yayılması gereken birçok acil haber varken iki kişinin mahrem bir anını bu şekilde afişe etmenin amacı neydi? Peki bu fotoğrafın haber değeri var mıydı? Ben yalnızca aşk ve sevgi görüyordum, bana bu şiddeti hak ettirecek tek bir özelliği yoktu bu fotoğrafın.

"Utanmazsın sen, yıllarca koruduğum adımı böyle ucuz yerlere meze ettiğin için senden utanıyorum. Ne verdi sana? Parası mıydı gözünü bu kadar kör eden? Etrafına bak Taehyung, bana bak! Gördüklerin benim, senin. Bana bu rezilliği yaşatman için ne vadetmiş olabilir sana?"

Kulaklarımı kapattım, duymak istemiyordum. Çok ağırdı, dehşet vericiydi. Şu anların yaşanabilirliğini sorguluyordum, kalbim oluk oluk kanarken yüzleştiklerim yaralarımı daha da deşiyordu. Farkında olmadan yakıp yıkmıştım, bilinçsizce çok acıtmıştım. Karşılığı olmalıydı, cezamı çekmeliydim. Kendimi nasıl affedecektim? Annem beni affeder miydi?

"Harin'e çok aşıktım, tahayyül edemeyeceğin kadar seviyordum onu. Seni ilk hissettiğinde, ağlayarak varlığını bana söylediğinde ilk defa öyle görmüştüm onu. Mutluydu, benim hissettiremediğim kadar mutluydu. Sen hep daha öndeydin Taehyung; saçma sapan plastik bir çubuğun üstündeki iki çizgiyken de, doktorun elimize tutuşturduğu bulanık bir fotoğrafken de, onu acıdan kıvrandıran şımarık bir bebekken de hep en sevdiği sendin ama ben seni hiç sevmedim. Hep ittin beni, istediğim hiçbir özellik yok sende. Rezilsin Taehyung, baştan aşağı bir hayal kırıklığısın"

Yarattığı enkaza son bir bakış atarak yanımdan geçip giden babama baktım. Bugüne kadar içinde biriktirdiklerini kusmuştu, sırtındaki kambur artık benimkindeydi.

Saatlerce soğuk zeminde oturdum, titreyişlerime gözyaşlarım eşlik etti. Yalpalayarak kalkmak istediğimde yerden destek aldığım elime babamın öfkesinin kurbanı olan bardaktan parçalar battı. Kollarıma doğru süzülen kanları izledim bir süre; bu sıvı bana hayat vermeye devam etsin, damarlarımda sorunsuzca gezsin diye annem mi kanamıştı?

Telefonumun melodisi ilişti kulaklarıma, Jeongguk; nefes alamadığımı, canımın çok yandığını hissetmiş miydi? Ona gitsem her zamanki gibi iyileştirir miydi beni? Katil olduğumu öğrendiğinde sarabilir miydi kolları eskisi gibi? Peki bunu hak ediyor muydum?

Tutuk hareketlerle kapıya doğru ilerledim, tamamen uyuşmuş hissediyordum. Gecenin ayazı yüzüme vurduğunda gözyaşlarımla ıslanmış her yer üşüdü, annem de soğuk topraklara terk edildiğinde üşümüş müydü?

İçtiğim her damla sütü çıkartmak istercesine öğürdüm, kanla karışmıştı onlar. Kendimden utanıyordum, var olmamayı diliyordum. Ben hiç nefes almasaydım annem çok mutlu olurdu, babam ona çok aşıktı çünkü. Beni dünyaya getiremeyeceğini kabullenseydi, benden tereddütsüzce vazgeçseydi şu an bana yasak olan her nefes onun ciğerlerine dolardı.

Nefesimi tuttum, yoldaki bir yasemin çiçeğiyle göz göze geldiğim an nefes almayı bıraktım. Kaç dakika dayanabilirdim ki sanki? Ben yirmi dört yıl boyunca utanmazca derin derin solumamış mıydım annemin hakkı olanları? Değişmemiştim ben hiç, hâlâ annesinin sütü için ağlayan Taehyung'tum. Öksürerek acıyan ciğerlerimi oksijenle buluşturduğumda gözlerimden akan yaş durmuştu.

Ezbere bildiğim yolları hızlıca yürürken kaç kez tökezlediğimi, düştüğümün farkında değildim. Zaten tenha olan yerler saatten dolayı daha kimsesizdi, üzerimde birilerinin gözlerini hissetsem bile umrumda olmazdı gerçi. Şu an sadece boşlukta süzülüyordum, nedenler ve sonuçlar hakkında sağlıklı düşünebildiğim söylenemezdi.

Durdum, ulaşmak istediğim yer tam olarak burasıydı. Bacaklarım sanki görevleri beni buraya getirmekmiş, bundan sonrası onları ilgilendirmezmiş gibi ağırlığımı taşımayı reddederken soğuk toprağa oturdum. Her yer soğuktu, buz gibiydi. Sonbahar çiçekleri soldurmuştu, toprağı çırılçıplak kalmıştı.

Kim Harin.

Siyah mermerde yazan isim bana yabancıydı, ben onu hiçbir zaman tam olarak tanıyamamıştım. Yüzleşebilseydik keşke. Bana olan sevgisini hak etmediğimi, ona layık bir evlat olamadığımı, yaşaması gerekenin o olduğunu yüzüne haykırmak isterdim. Bana hediye ettiği hayat boyunca annemin tatmin olabileceği ne yapmıştım ki?

Şu an bile tüm suçlarımın sorumluluğu ağır geliyordu. Jeongguk'a gidecektim birazdan, bana iyi hissettirmesi için yalvaracaktım. Çünkü dedim ya Kim Taehyung hiç değişmemişti. Ben güçlü değildim, karşı karşıya geldiklerimi tek başıma kaldıramazdım.

Anneme ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Teşekkür etmek, af dilemek, sevgi göstermek, şefkat dilenmek.. Karman çorman olmuş duygularım acılarımı bile baltalarken ben kim olduğumdan bile emin değildim. Annemin yanına yattım; ismini okşayıp tüm kalbimi, hissettiklerimi bir ayna gibi yansıtmak istedim ona. Belki bakışlarım soğuk bir taşla değil de onun sıcak gözleriyle buluşsaydı anlardı beni. Sonuçta gözler de kalbin aynasıydı.

Kaçıncı kez çaldığını bilmediğim telefonumu bu sefer açarak kulağıma götürdüğümde konuşacak mecalim yoktu ama duyduğum ses bile soğumuş vücuduma bir yerleri ısıtmaya yetmişti. Annem de Jeongguk'u sever miydi acaba? Severdi, o benim hak etmeyeceğim kadar güzeldi çünkü.

"Güzelim?" Temkinli bir şekilde seslenmesine enerjim olsaydı gülümserdim. Kötü olduğumu, bir şeylerin yanlış gittiğini hissediyordu ama emin olmadığı için paniklememi istemiyordu. Jeongguk bana karşı hep hassastı.

"Jeongguk, sonbaharda açan çiçekler de var mıdır? Annem çok yalnız kalmış, çiçekler üstünü örterse üşümez belki." Çatlayan sesimle konuştuğumda sustu. Eli ayağına dolaşmıştı sanki, ne söyleyeceğini bilemiyor gibi bir hâli vardı. Zaten ne diyebilirdi ki? Ben teselliyi hak etmiyordum.

"İstersen beraber buluruz çiçek, ekeriz de istediğin yere. Sen annenin yanında mısın bebeğim?" Sert bir kapı sesinden sonra hızlanan nefeslerinden hareketlendiğini anlıyordum, Jeongguk bana geliyordu.

Mırıldanarak onayladım, daha fazla konuşacak ve dinleyecek enerjiyi bulamadığımdan telefonu kulağımdan indirdiğimde kurumuş gözlerim tekrar yaşardı. Hissizce ağladım; tek bir hıçkırık, sızlanma ya da ses olmadan yalnızca gözyaşlarıma izin verdim. Kaç dakika geçti hesaplayamadım ama Jeongguk dakikaların saati devirmesine izin verecek kadar yalnız bırakmadı beni.

Kapattığım gözlerimden süzülen bir yaş toprakla buluşmadan sıcak ellerce kurulandı, varlığını hissetmek bile sırtımdaki yükleri azaltırken gözlerimi araladım. Tam karşımdaydı, dizlerime yasladığım kafamı kaldırarak ona baktım. Buzlarım çözülmüştü sanki, omuzlarıma bıraktığı ceketinin vücudumu ısıttığı gibi o da kalbimi ısıtmış, hissizliğimin buzdan duvarları kırılarak yoğun bir duygu patlamasına yol açmıştı. Titreyerek onu izlerken elleri yüzümde gezinip gözyaşlarımı kuruladı, çamur olduğunu düşündüğüm yerleri temizledi.

"Onu ben öldürdüm." Duraksadı; tek nefeste söylediğim bu cümlenin gerçekliği dilimi yakarken duyduklarıma inanmak istemiyordum.

"Ben katilmişim Jeongguk, kendi annemi öldürmüşüm." Defalarca olduğu gibi tekrar hıçkırıklarla sarsılırken yarım yamalak söylediğim cümleyi tamamlayamadan çekti beni göğsüne. Kucağında dakikalarca ağladım ama bu sefer neye ağladığımı biliyordum. Gözyaşlarım annem için süzülüyordu, suçladığım benliğim için süzülüyordu.

Saçlarımı sevdi, sırtımı okşadı, gözyaşlarımı kuruladı ama ağlama demedi. Yorgunluktan uyuyakalana kadar ağladım, içimdeki tüm birikmişleri dökene kadar hıçkırıklara boğuldum. Annemin ismine bir daha bakamadım ama, siyah mermere arkamı dönerek gözlerimi kapattığımda annemi ısıtacak çiçekler hakkında sayıklıyordum.

▪︎▪︎▪︎▪︎▪︎

Şöminenin çıtırtısı kulaklarımı okşarken gözlerim alevlere dalmıştı. Jeongguk'un evinde, onun göğsünde elimdeki kadehle oyalanıyordum. Ağzımdan çıkacak tek bir söz için gözlerimin içine bakıyordu, ben de konuşmaya hazırlanıyordum. Bu konu hakkında bildikleri olduğu barizdi, annemin yanında söylediklerime şaşırmamıştı. Yine de yaptıklarımı dillendirmek cesaret istiyordu ve ben tüm hayatım boyunca korkağın tekiydim.

"Biliyor musun Jeongguk? Kendimi hiç bir hikâyenin kötü karakteri olarak hayal etmemiştim." Şakağıma bastırdığı dudakları oldukları yerde kalırken belimdeki kolları sıklaşmıştı. Beni anlayabilecek kişi sadece Jeongguk'tu, ben sadece ona güvenirdim.

"Kötülük yapacak biri değilim ki ben, yani hep öyle düşünürdüm. Nasıl derdim hep, nasıl yapıyorlar bunları? Bir insan nasıl bu kadar vicdansız ve bencil olabilir, derdim." Gözüm köşedeki aynaya takıldı, kendimden kaçırdım bakışlarımı. Utanç vericiydim, her anlamda.

"Sonra kendimle yüzleştim ben. Baksana, nelere sebep olmuşum. Ben de kötüymüşüm Jeongguk; yargıladıklarım, nefret ettiklerim gibiymişim. Hatta onlardan çok daha fazlasıymışım. Annem benim yüzümden ölmüş, hepsi benim suçummuş." Omzuna yaslanarak gözlerine baktım, teselli aradım. Hayır desin istedim, sen masumsun Taehyung desin diye bekledim. Çünkü ben yaşayamazdım ki, yüklendiklerimin altında nefes alamazdım ben.

"Sevgi fedakârlığı doğurur Taehyung. Annen sana aşık bir kadındı, kendinden vazgeçecek kadar seviyordu seni. Sevdiklerimiz için yaptıklarımız bizim sorumluluğumuzdadır. Annen de yaşamak ve yaşatmak arasında bir seçim yaptı, bu tamamen onun inisiyatifinde olan bir olaydı. Kendi iradesiyle seni seçti o. Bu seni katil yapmaz, bu sana bu konu hakkında bir sorumluluk da yüklemez."

Gözlerimi kırpıştırarak onu dinlerken üst üste yutkundum. Sözlerine inanmayı çok istiyordum, doğru mu söylüyordu? Jeongguk'un ağzından çıkan her harfe aşırı güveniyordum ve beni yanıltacak, sadece içimi rahatlatmak için boş sözler sarf edecek biri değildi o.

"Empati kurabilir misin bilmiyorum, çünkü şu an bir çocuğun yok ama hayal ettiğimde bile böyle bir ikilemde nasıl bir karar vereceğin şekilleniyor gözümde. Çocuğuna bu kadar aşık hangi anne açlıktan kıvranarak ölmesine seyirci kalır ki? Baban nasıl konuştu, seni nasıl manipüle etti de bu hâle geldin tahmin edebiliyorum. Daha kendinin bile farkında olmayan, sadece anne sütüne muhtaç bir bebek bir insanın ölmesinin sorumluluğunu yüklenemez güzelim."

Düşünmem lazımdı, bugünü uzun bir süre atlatamazdım. Annemin hastalığının kaynağı ve tedavisinin engeli dolaylı da olsa bendim ve bunu hazmetmem zaman alacaktı.

Yine de yapabilirdim, yalnız değildim çünkü. Belki ben tek başıma güçlü değildim ama sırtımı dayadığım, bana güç olan biri vardı.

♡♡♡

TAEHYUN BENIM GUZEL BEBEGIM😭😭😭😭😭😭😭😭😭😭
cok mutsuzum arkadaslar
aglamali bolum yazmak cok zormus bu arada ama artik bu mal babasi neden taeden nefret ediyor bilinsin istedim!!!
dram asla yazamiyorum ilk deneyimim yani oldu mu hic bilmiyorum ki
olmus mu sizce
evet bu kadardi cok mutsuzum🤧🤧😭😭
yorum yapin luuutfen ;((
optum muah:3










Continue Reading

You'll Also Like

201K 21.1K 34
taehyung kırmızı defterini kaybeder 290423, tk ☁️
470K 54.6K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.
388K 35.6K 32
Kore'nin nesillerdir düşman olan iki sürüsü; Kim'ler ve Jeon'lar aynı davete katılır. Beklemedikleri şey ise attığı yumruk ile ruh eşi oldukları orta...
871K 70K 14
arkadaşlarıyla birlikte orduya katılan jungkook, ilk görüşte etkilendiği komutan kim taehyung'a cinsel içerikli mesajlar atmaya başlar. taekook, tex...