Müptela | Tamamlandı

By yericeryazar

5.6M 291K 43.1K

Gökyüzünde özgürce uçan bir kuş ve o gökyüzüne ateş eden bir savaşçının hikayesi. Leyla özgür bir kuş, Ercüm... More

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
27.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
41.Bölüm
42.Bölüm
43.Bölüm
44.Bölüm
45.Bölüm
46.Bölüm
47.Bölüm
48.Bölüm
49.Bölüm
50.Bölüm
51.Bölüm
52.Bölüm
53.Bölüm
54.Bölüm
55.Bölüm
56.Bölüm
57.Bölüm
58.Bölüm
59.Bölüm
60.Bölüm
61.Bölüm
62.Bölüm
63.Bölüm
1 MİLYON!
64.Bölüm
65.Bölüm
66.Bölüm
67.Bölüm
68.Bölüm
69.Bölüm
70.Bölüm
Telegram Grubu.
71.Bölüm
72.Bölüm
73.Bölüm
74.Bölüm
75.Bölüm
76.Bölüm
77.Bölüm
78.Bölüm
79.Bölüm
80.Bölüm
81.Bölüm
82.Bölüm
83.Bölüm
84.Bölüm
85.Bölüm
86.Bölüm
87.Bölüm
88.Bölüm
89.Bölüm
90.Bölüm
91.Bölüm
92.Bölüm
93.Bölüm
94.Bölüm
95.Bölüm|Final
Özel Bölüm.

20.Bölüm

80.4K 3.9K 619
By yericeryazar

Bir önce ki bölümün başında da sormuştum ama kimse cevap vermemiş :(
Leyla ve Ercüment'e parodi Instagram hesabı açmalı mıyız? Takip eder misiniz mesela?

İyi Okumalar Dilerim♡

"Anne bak biraz daha ağlarsan gitmem." Dedim anneme bakarak.

"Kızım sen annene bakma." Dedi babam. "O evde uğraşacak birini bulamıyor ya ondan ağlıyor."

Gülerek babama döndüm. "Seninle uğraşmıyor sanki."

"Seninle ben bir miyiz?" Diyerek kolunu omzuma atıp beni göğsüne doğru çekti.

Annem de en sonunda ağlamayı bırakıp bize sarılmıştı.

Bu gün 14 Ocak, Cumaydı ve ben Bingöl'e geri dönüyordum.

Bu sefer İstanbul'a feribot ile gelmek yerine hep birlikte arabayla gelmiştik. Hem annem değişiklik olsun istemişti hem de beni öyle evden göndermek istememişti.

Şimdi havaalanındaydık. Benim uçağa binmem gerekiyordu. Yani şuan işin en zor kısmındaydık. Veda kısmı.

Babama sıkı sıkı sarıldıktan sonra anneme sarıldım. İkisinin de gözleri doluydu. Benim de öyleydi ama ağlayıp onları daha çok üzemezdim.

O yüzden ağlayıp üzülme işini uçağa bırakıp gayet mutlu bir şekilde anne ve babamla vedalaştım.

En sonunda tamamen ayrılıp yanlarından uzaklaştım ve uçağa bindim.

Oturur oturmaz içimi büyük bir heyecan kaplamıştı. Bu heyecan öyle güzel bir heyecan değildi. Daha çok gerginliğe ve strese sebep olan bir heyecandı.

Bunun sebebini tahmin etmesi zor değildi. Oraya gidince Ercüment'i görecektim. Ve ben o günden sonra Ercüment'i görmeye hazır mıydım bilmiyordum. Kızgınlığım geçmişti. O yüzden saçma sapan bir şey yapmayacağımın farkındaydım. Ama kırgınlığım ilk an ki gibi tazeydi. Hatta daha bile fazla olabilir.

Nasıl davranacağımı, ne yapacağımı hiç bilmiyordum.

Nasıl davranılırdı ki? Ya da nasıl davranmam gerektiğini düşünerek bulabilir miydim?

Bence bulamazdım.

Ne olacaksa anlık olacaktı artık. Düşünüp durmak istemiyordum. O an içimden nasıl gelirse öyle davranacaktım.

Uçak Bingöl'e indikten yarım saat sonra havaalanından çıkmıştım.

Taksiye binip karakola geldim. Aslında bu gün gelmeme gerek yoktu zaten akşam olmuştur. Ama Çağan'a vermem gereken şeyler vardı.

Taksinin parasını ödeyip, bagajdan eşyalarımı aldım ve derin bir nefes alıp karakolun bahçesine girdim.

İşe başladığım ilk gün bile bu kadar heyecanlanmamıştım. Nasıl davranacaktı acaba? Hiç bir şey olmamış gibi mi davranacaktı? Yoksa o gün ki gibi kırıcı mı olacaktı yine?

Kalbim heyecandan hızlı hızlı atarken ellerim soğuk soğuk terlemeye, karnım ağrımaya başlamıştı. Böyle devam ederse düşüp bayılacaktım.

Kendime gelmek için derin bir nefes aldım.

"Doktor hanım nerelerdesiniz ya!"

Mehmet gülerek bana doğru geliyordu.

"Vallahi bir daha gelmeyeceksiniz sandık." Dedi yanıma gelince.

"Abartma lütfen 1 haftadır yoktum."

"İnanın ki sizsiz geçen 1 hafta bizim için 1 yıla eşitti." Deyince gülmeye başladım.

"Vay be buralarda o kadar sevildiğimi bilmiyordum."

"Vallahi hayranınız doktor hanım."

Mehmet'in bakışları kısa bir arkama kaydı ve hazır ola geçti. Bu demek oluyordu ki arkamda komutanı vardı.

Kalp atışlarım tekrardan hızlandı. Umarım düşündüğüm komutanı değildir, umarım değildir.

Yavaşça arkamı döndüm. Levent yarbayı görünce rahatlayıp derin bir nefes aldım.

"Hoş geldin Leyla." Dedi bana bakarak. "Hoş bulduk Levent be-"

"Abi." Diyerek düzeltti beni.

Başımı sallayarak onayladım. "Hoş bulduk Levent abi."

"Ne zaman geldin?"

"Yeni daha, bir saat falan oldu."

"Yeni geldiysen burada ne işin var, evine gitseydin ya direkt?"

"Çağanın ailesi bir şeyler gönderdi de onları bırakmak için geldim."

"Anladım, görüşürüz o zaman."

"Görüşürüz."

Levent abi yanımızdan uzaklaşınca Mehmet konuştu. "Ben tutmayayım seni, görüşürüz."

"Görüşürüz."

Taburdan içeriye girip etrafıma bakındım. Etrafta Çağanı ararken yanımdan geçen bir asker "Doktor hanım hayırdır?" Diye sordu.

"Çağanı görmem gerekiyor da ondan geldim."

"Çağan?"

"Çağan Birol."

"Siz burada bekleyin ben söylerim." Diyip yanımdan uzaklaştı. Bir kaç dakika sonra da koridorun başında Çağan belirdi. "Hoş geldiniz doktor hanım." Diyerek boynuma sarıldı. Bende ona sarıldım. "Hoş buluruz inşallah."

"O ne demek?"

"Çok gerginim Çağan." Dedim. "Bir yerde Ercümenti göreceğim diye diken üstündeyim."

"Ee göreceksin zaten." Diyerek içime su serpti canım arkadaşım. "Onu biz de biliyoruz. Ama görünce ne yapacağımı bilmiyorum."

"Hiç bir şey yapmayacaksın yavrum. Yürüyüp geçeceksin."

"Öyle mi diyorsun?"

"Ee yani öyle diyorum. Onca şeyden sonra adamın boynuna atlayacak halin yok ya." Dedi.

"Off." Dedim uzatarak. "Neyse." Diyerek elim de ki çantayı ona uzattım. "Hale teyze gönderdi bunları."

Çantayı alıp "Canım anam ya." Dedi.

Güldüm. "Ben gidiyorum eve. Yarın görüşürüz."

"Görüşürüz yavrum."

Önce taburdan sonra bahçeden çıkıp eve doğru yürümeye başladım. Çok tuhaf hissediyordum. Sanki buraya ilk defa geliyormuşum gibi. İlk geldiğim de bile böyle yabancı hissetmemiştim. Acaba annemleri gördüğüm için mi böyle hissediyordum? Yoksa burada en son kalbim kırıldığı için mi?

Derin bir nefes aldım. Ama sanki nefesi vermemişim gibi içim çekti. Bir an önce Ercümenti görmek istiyordum. Göreyim ki bitsin şu bilinmezlik. Böyle ne olacak ne olacak diye düşünmek daha kötüydü.

Apartmana girip kendi katıma çıktım. Anahtarı yuvaya sokup kapıyı açtım ve eve girdim. İyi en azından evde tuhaf bir hava yoktu. Kendimi kötü hissetmiyordum. Ercüment sadece burada kalbimi kırmadığı için olabilir.

Eşyalarımı yerleştirip üzerimi değiştirdim. Yemek için bir şeyler yapmaya mutfağa girmiştim ama beni karşılayan şey boş bir dolaptı.

Evden çıkıp sitenin için de ki markete gittim. Lazım olan şeyleri aldıktan sonra eve geri geldim. Hızlıca makarna yapıp yedikten sonra annemle konuşmuştuk. Gelince haber vermediğim için kızmıştı önce sonra Ercüment ile karşılaşıp karşılaşmadığımı sordu. Karşılaşırsam asla yumuşak davranmamam konusunda hatta onu pişman etmem için beni sıkıca tembihledikten sonra kapattı.

Gece erkenden uyumuştum çünkü bir haftadır öğlen saatlerin de kalkmaya alışmıştım. İşe geç kalmamak için de saat çok geç olmadan uyumuştum.

Sabah yine bir hafta önce ki gibi bir güne uyanınca kendimi çok kötü hissetmiştim. İçimi kötü bir his kaplamıştı. Sanki 2 aydır yaşadığım yerde değil de başka bir yerdeymişim gibi hissediyordum. Utanmasan annemi babamı özledim diye ağlayacaktım.

İyi hissetmeye çalışarak yataktan kalkıp hazırlandım ve evden çıktım. Eriyen karlar yerlerin çamur olmasına sebep olmuştu ama yine de topuklu ayakkabı giydim. Çünkü topuklu ayakkabı giymek istiyordum ve engel olacak şeyler var diye istediğim şeyden vazgeçecek değildim. Bu topuklu ayakkabı olsa bile.

"Günaydın doktor hanım. Hoş geldiniz." Dedi kapı da nöbet tutan asker. Gülümseyerek "Günaydın, hoş bulduk." Dedim.

Burada bu kadar sevildiğimi ben de daha önceden fark etmemiştim. Belki de fark etmem için araya zaman girmesi gerekiyordu. Belki buradakiler de benim değerimi yokluğum da anlamıştır. Mesela Ercüment.

Binaya girip sağa döndüm ve döner dönmez koridor da askerler ile konuşan Ercümenti gördüm. Sakin ol Leyla. Sen bir doktorsun. En kritik anlarda bile sakin olman gerekiyor. Bu anda o anlardan biri. Sakin ol.

Sakallarını ve saçlarını kestirmişti. Sakalları zaten geldiğimden beri yok denecek kadar kısaydı ama şuan hiç yoktu. Saçları da kısacık değildi ama benim en son gördüğüm gibi de değildi.

Beni fark etmiş olacak ki bakışlarını askerlerden çekip bana çevirdi. Çok kısa, gerçekten çok kısa bir an göz göze geldik. Hemen bakışlarımı çekip önüme döndüm ve adımlarımı hızlandırıp koridorun sonuna gelip revire girdim.

Her şey bıraktığım gibiydi. Sakince kabanımı çıkartıp askıya astım ve beyaz önlüğümü üzerime geçirdim.

Bence gayet iyiydim. Hiç bakmadan başımı çevirmiş yüz ifademi bile değiştirmemiştim. Beni görünce yüzünde ki ifadeyi inceleyememiştim ama kısa bir an baksam da şaşırdığını anlamıştım. Ne bekliyordu ki? Bursaya gidip geri gelmememi mi? Eğer öyle düşünüyorsa yanılıyordu. Daha en başında söylemiştim ona kolay sevmediğimi. Zor olan kendisi de olsa, burası da olsa, yaptığım işte olsa vazgeçmeyecektim.

Vazgeçmek istesem bile bana yapamayacağımı söyleyen insanlara inat vazgeçmezdim.

Ercümente böyle davranıyor olabilmek keyfimi yerine getirmişti. Sanırım bu konu da kendime güvenmiyordum. Yine güzel şeyler söyler ben de hemen kanarım diye korkuyordum. Ama şimdilik öyle olmamıştı. Şuan gayet iyi hissetmeme de bakarsak böyle de devam edecekti.

Tek isteğim zaman geçtikçe ona karşı içim de bir kırgınlık kalmamasıydı. Bunun için de onun bir şeyler yapması gerekiyordu. Pek inancım yoktu ama olsun. Onu da zaman gösterecekti.

Odada otururken kapı birden açıldı ve içeriye bir asker girdi. "Devriyeden gelen askerler." Dedi nefes nefese. "Ne oldu?" Diye sordum hızla ayağa kalkıp.

"Çatışma çıkmış, bir kişi yaralı."

"Neredeler?"

"Henüz gelmediler."

"Tamam."

Önden asker, arkada ben dışarıya çıktık. Bahçe de gelecek olan askerleri bekleyen bir kaç kişi daha vardı. İçlerin de Ercüment de vardı. Onlardan uzak bir yerde beklerken Çağan nefes nefese yanıma geldi. "Geldiler mi?"

"Hayır da sen niye bu kadar telaşlandın?"

"Yaralanan bizle aynı koğuşta, aynı ranzada yatıyoruz."

"Hadi ya." Dedim. "Neden devriyeye gittiklerin de çatışma çıkıyor? Kontrol amaçlı gitmiyorlar mı?"

"Etrafta ki köyler de Türkten çok mülteci, göçmen ya da yabancı olduğu için hep bir sorun çıkıyor, olay buraya kadar geliyor." Dedi Çağanın yanında gelen asker.

"İyi de burası sınır değil ki, niye o kadar yabancı var?"

"Artık sınırmış değilmiş pek fark etmiyor. Hepsi sorun çıkarmıyor. Yardım için sığınan, çok seven de var ama terörle ilgisi olan da."

"Anladım."

Bahçeden içeriye giren araç herkesin dikkatini çekmişti. Durunca yanına gidip kapıyı açtım. "Ne oldu?"

"Bacağından vuruldu." Dedi yanında ki asker. Arabaya doğru eğilip bacağına baktım.

"Çok ciddi bir şey değil. Hastaneye gerek yok revire getirin halledelim."

Arabanın yanından uzaklaşıp içeriye girdim. Diğerleri de arkamdan geliyordu. Revirin kapısı açıp geçmeleri için kenara çekildim. Yaralı olan asker, onu getiren iki kişi ve Ercüment içeriye girmişti. Hiç ona bakmadan yaralının yanına gittim.

Eldivenleri giyerken "Çıkabilirsiniz siz." Dedim. İki asker kapıya yönelince tekrar konuştum. "Hepiniz."

Ercüment hala arkamdaydı ve çıkıyor gibi bir hali yoktu. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve arkamı döndüm. "İşten kovulan bir doktordan daha iyi olduğunuzu düşünüyorsanız ben çıkayım siz ilgilenin. Ha yok diyorsanız çıkın da işimi yapayım. Yaranın ciddi olmamasına rağmen hastayı kan kaybından kaybetmeyelim."

Oha! Helal olsun be Leyla. Nasıl kurdun öyle uzun cümleyi hiç duraksamadan ve tepki göstermeden dümdüz?

Ercüment benden böyle bir tepki beklemiyor olacak ki yüzü tuhaf bir hal aldı. Afallamıştı. Hiç bir şey söylemeden dışarıya çıkıp kapıyı kapattı.

Ya işte komutan siz iyi halimin kıymetini bilmezseniz böyle yola getirirler.

"Ne kaybetmesi ya." Diye konuştu asker. Hızla arkamı döndüm. "Yok yok." Diye konuştum şırıngayı paketinden çıkartırken. "Senlik bir şey değil üzerine alınma."

"Nasıl benlik bir şey değil ya başka yaralı mı var burada?"

"Evet." Dedim. Şişenin ucunu kırıp ilacı şırıngaya çektim. "Tek senin yaranın gözükmesi tek yaralının sen olduğun anlamına gelmez lütfen."

İğneyi vururken gözlerini açıp bana baktı. "Sevgili misiniz siz komutan ile?"

Böyle şey az sonra bacağından kurşun çıkaracak doktora sorulur mu asker? Başka yerlerine batırıcam iğneyi yanlışlıkla.

"Sen de nasıl yaralısın be?" Diye konuştum.

"Kulağım mı yaralı doktor bacağım yaralı."

"Canın acımıyor mu?"

"Senin daha çok acıyor gibi."

"Anlamadım."

"Yazık çok mu kalbin kırdı bu komutan?"

Bakışlarımı bacağından çekip yüzüne baktım. "Saplıycam şimdi iğneyi ha."

"Bacağında kurşun olan biri için basit bir tehdit oldu doktor. Senden daha iyi şeyler beklerdim."

"Nasıl yaralısın sen ya?" Dedim tekrardan. "Susup beklesene."

"Çalışırken sıkılma diye diye konuşuyordum ama keyfin bilir."

Bir kaç dakika sustuktan sonra tekrar konuşmaya başladı. "Aşık mısın sen komutana?"

"Ne yapacaksın?" Diye sordum. "Aramızı mı yapacaksın?"

"Yoo."

"Niye soruyorsun o zaman?"

"Ee daha seni böyle giderse çok üzer diye soruyorum doktor."

"O ne demek?"

"Adam sana geçenlerde onca şey dedi, sen az önce bir siktir git diyemedin uzun uzun anlattın." Diyince kaşlarım çatıldı. "Onca şey dedi derken?"

"Geçen hafta merdivenlerin oradaydım duydum komutanın sana dediklerini."

"Duydun mu?"

"Duydum. Merak etme kimseye söylemedim. Ama senin aşkına olan saygımdan falan değil." Dedi. "Nedenmiş?" Diye sordum. "Koskoca kıdemli üsteğmenin çırpı gibi elleri olan doktordan tokat yediğini birine söylersem askerlikten müebbet yerim diye."

Gözlerimi devirdim.

"Hayır bir daha o kadar uzun anlatma da."

Derin bir nefes aldım sabırla. "Neden anlatmayayım?" Diye sordum.

"Ee asker adam. Aklında bir sürü şey var. Sen sonunu söylerken başını unutmuştur."

Allahım sen bana sabır ver. Salak mıdır nedir. Adam vurulmuş, söylediği şeylere bak.

Daha fazla konuşmasın diye boşta kalan elimle yarasına hafifçe bastırdım. "Ah." Dedi acıyla. "Acıdı be."

"Daha fazla acımasın istiyorsan sus."

"Emredersiniz komutanım." Diyip sustu.

İşim bitince derin bir oh çektim. "Kalkabilirsin."

Ondan uzaklaşıp eldivenlerimi çöpe atarken oturur pozisyona geldi ve bacaklarını sallamaya başladı.

"Kız doktor." Diyince derin bir nefes alıp ona döndüm. "Efendim hasta?" Dedim yapmacık bir ses tonuyla. "Sakın hemen yüz verme tamam mı? Süründür azıcık."

"Aynen canım."

Yataktan inince tekrar konuştum. "Sende çok ağırlığını verme, sonra sürünen sen olursun."

Bacağına kısa bir bakış atıp "He bir şey olmaz ya." Dedi umursamaz bir şekilde. "Hem bir şey olursa da sen boşuna mı buradasın kız."

Bir şey söylemeden kaşlarımla kapıyı işaret ettim. "Anlaşıldı." Diyip kapıya döndü. Tam çıkacakken tekrardan bana dönüp "Merak etme doktor." Dedi gizli bir şey söyler gibi. "Sırrın bende güvende."

Çıkıp kapıyı kapatınca gülerek yerime oturdum. Ne tuhaf çocuktu. Çağan ile iyi anlaşmalarına şaşmamalıydı. Ben öyle bir şey yapmadan otururken hızla kapı açıldı ve içeriye Ercüment girdi.

Bölüm sonu toplanma noktası📍
-Bölüm hakkında ki düşüncelerinizi buraya yazarsanız çok mutlu olurum♡

Instagram : @yericeryazar

Continue Reading

You'll Also Like

TAKINTI By 🌙

Teen Fiction

1.9M 34.3K 36
Efsan zorla evlendirilmekten kurtulmak için Mardin'den İstanbul'a kaçar. Ama yağmurdan kaçarken doluya yakalanacağını nerden bilebilirdi. İstanbul'u...
3.4M 167K 67
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
1.2M 86.4K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
1.9M 134K 30
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...