GAYRİMEŞRU PRENSES

By kayipyazar13

113K 9.3K 1.8K

Gayrimeşru bir prensesten kraliçeliğe gidilen meşakkatli bir yol... En büyük varisi ölen kral, kızını öldürme... More

1.BÖLÜM: Gayrimeşru Prenses
2.BÖLÜM: Saraya İlk Adım
3.BÖLÜM: Taht Odası
4.BÖLÜM: Kabul Töreni
5.BÖLÜM: Balo
6.BÖLÜM: Maskeli Yabancı
7.BÖLÜM: Saraydan Ayrılma
9.BÖLÜM: İsyan
10.BÖLÜM: Kurtuluş
11.BÖLÜM: Ceza
12.BÖLÜM: Saray Adabı
13.BÖLÜM: Gizlice
14.BÖLÜM: Tahtın Varisi
15.BÖLÜM: Kaçırılma
16.BÖLÜM: Kayıp Prenses
17.BÖLÜM: Kaba Adam
18.BÖLÜM: Son Görüş
19.BÖLÜM: Prens Richard
20.BÖLÜM: Tahtın Yasal Varisi
21.BÖLÜM: Boş Taht
22.BÖLÜM: Tutsak
23.BÖLÜM: Acı
24.BÖLÜM: Öfke
25.BÖLÜM: İntikam
26.BÖLÜM: Dost
27.BÖLÜM: Dost Görünümlü Düşman
28.BÖLÜM: Düşman
29.BÖLÜM: Yüzleşme
30.BÖLÜM: Avuçtaki Kan
31.BÖLÜM: Sevgi
32.BÖLÜM: Terkediş
33.BÖLÜM: Yas
34.BÖLÜM: Yenilgi
35.BÖLÜM: Zindan
36.BÖLÜM: Kan
37.BÖLÜM: Paramparça
38.Bölüm: Günahkar
39.BÖLÜM: Gizli Hazine
40.BÖLÜM: Kraliçe
41.BÖLÜM: Yargılanma
42.BÖLÜM: Kral John
43.BÖLÜM: Evlilik
44.BÖLÜM: Sadakat
45.BÖLÜM: İtiraf
46.BÖLÜM: Uzaklara
47.BÖLÜM: Saadet
48.BÖLÜM: Krallığın Sonu
49.BÖLÜM: Sır
50.BÖLÜM: İntikam Yemini
51.BÖLÜM: Haber
52.BÖLÜM: Çığlık
53.BÖLÜM: Matem
54.BÖLÜM: Kayıplar
55.BÖLÜM: Uyanış (Final)

8.BÖLÜM: Düşmüş Yıldız

3.2K 252 43
By kayipyazar13

Yıllarca yaşadığım evime, köye geldiğimizde annemi kapının önünde tavukları yemlerken gördüm. ''Anne!'' Başını bana çevirdiğinde gözlerinin dolduğunu fark ettim. Bir yandan gülümserken hızla birbirimize yaklaşıp sarıldık. Muhafızlar bahçe dışında beklerken Percival iki adım arkamdaydı.

''Kızım, ne kadar da zayıflamışsın,'' diye yakındı gözleri yaşlı.

Tam tersine kilo almış olmalıydım. Çünkü annemle hayatımız boyunca kıt kanaat geçinmiştik ve ben bir anda sarayda bütün ömrümde yemediğim kadar yemeği her akşam masada görür olmuştum.

Kahkaha attım. "Daha bir hafta olmadı anne!''

"Kendine iyi bakmanı istiyorum.''

Percival öne çıkarak bize yaklaştı. Elleri önünde kenetli, başı eğikti. ''Merak etmeyin Bayan Rehema, bir süre prensesimizi ben ağırlayacağım. Size söz, kendisinin yemek yediğinden emin olacağım.''

Annem bana anlamıyor gibi baktığında Percy'nin yanına geçerek gülümsedim. ''Percival. Kralımızın en genç danışmanı ve ayrıca Woodshed Kontu.''

Annem başını salladı. ''Memnun oldum, Bay Woodshed.''

Percy reverans yaptı anneme. ''O şeref bana ait. Lütfen bana Percival deyin.''

''Babam on günlüğüne komşu ülkeye yeni kralı kutlamak için gitti. Onun yokluğunda Bay Woodshed beni kalesinde ağırlamak istedi.'' Yüzüm düştü. ''Keşke seninle kalabilseydim.''

Annemin kaşları çatıldı. ''Sen artık bu ülkenin prensesisin. Bundan sonra usulüne uygun şekilde sarayda yaşaman gerekiyor. Elbette kral baban izin verdiğinde yanıma gelebilirsin.''

İstemeye istemeye annemi onayladım. Annemle biraz daha konuştuk ve yola koyulduk. Percy ona küçük bir sandık verip babamın gönderdiğini söylemişti. Annem önce kabul etmek istemese de benim de ısrarlarımla almıştı. Gözlerinde gördüğüm hisleri anlayamıyordum. Hâlâ seviyorlar mıydı birbirlerini? Görüşüyorlar mıydı? Bilmiyordum. Ama sanırım... Hayır. Zaten kraliçenin varlığıyla ilişkileri yeterince uzun sürmüştü. Onlar için üzülüyordum. Eğer bende saray dışından birine aşık olsam böyle mi olacaktı her şey?

Percival'ın şehrin çıkışındaki kalesine vardığımızda akşam olmak üzereydi. Bana bir hizmetli kalacağım odayı gösterip akşam yemeğine kadar dinlenebileceğimi söyledi. Percy ise şövalyelerinden biriyle görüşmeye çalışma odasına geçmiş, yokluğunda neler olduğu hakkında bilgi alıyordu.

Bana tahsis edilen odaya girdiğimde Maira'yı koltuğa oturmuş beklerken buldum. "Prensesim,'' diye ayağa fırladığında onu elimle durdurdum.

''Sakin ol. Sen iyi misin?''

Koşar adım gelip bana sarıldığında şaşırdım. Gözleri dolmuştu. "Sizin arabanızla yollarımızın ayrıldığını gördüğümde endişelendim. Kraliçenin Bay Woodshed ile birleşip sizi öldürdüğünü bile düşündüm.''

Sırtını sıvazladım. ''Biliyor musun, bende öyle sandım.'' Kendimi yatağa atarken kocaman gülümsedim. ''Percy bana sürpriz yaptı. Annemin yanına uğradık.''

Maira bana temiz kıyafetler çıkarırken kıkırdadı. ''Annenizi gördüğünüz için mi bu kadar neşelisiniz, yoksa Bay Woodshed'in jesti mi hoşunuza gitti?''

Kahkaha attım. ''Çok ayıp Maira! Biri duyarsa sözlerinin doğru olduğunu düşünecek.''

Yanıma yaklaştı. ''Öyle değil mi?''

Burun kıvırıp omuz silktim. Üstümü çıkarmama yardım ederken bugün düşündüklerimi onunla paylaşmak istedim.

''Annemle babamı düşünüyorum Maira. Babam saray dışından birini sevdiği için hep zorluk çektik. Peki ya ben? Benim de babam gibi usullere uygun görülmeyen biriyle birlikteliğim olamaz mı? Ya delicesine aşık olursam? Herkes bana ve sevdiğim kişiye karşı mı olacak?''

Korsemin iplerini gevşetirken şaşkınlıkla sordu. ''Saray dışından birine mi ilgi duyuyorsunuz yoksa?''

Geçen gece baloda gördüğüm maskeli yabancıdan ona bahsetmemiştim. Bir daha onu görebileceğimden de emin değildim. Nedenini bilmediğim şekilde onunla aramda bir bağ hissetmiştim. Ama onun benim gibi düşünmediğini, amacının ağabeyimden gelen mektubu bana ulaştırmak olduğunu anlayabilmiştim.

Derin bir nefes aldım. ''Henüz değil. Lakin bir gün gerçekten aşık olursam kim olduğu benim için önemli olmayacak. Babamın yapamadığını yapacağım. Ne olursa olsun onunla olacağım.''

Anlayışla başını salladı. ''Umarım böyle bir zorluk yaşamak zorunda kalmazsınız. Saraydan birini seversiniz.''

Alayla güldüm. ''Haklısın. Babamın danışmanlarından Alfred'le mutlu olabilirim(!)"

Maira gülmeye başladığında bende kahkahalarımı tutamadım. Alfred altmış yaşlarında, göbekli bir adamdı. Gülmemizi kestiğimizde üstüme temiz bir elbise giymiştim.

''İlla babanızın danışmanlarından birini istiyorsanız Bay Woodshed'i düşünün derim,'' dedi muzip gülümsemesiyle.

''Maira!'' Odamın penceresine doğru yürürken homurdandım. ''En iyisi Percival'a sen talip ol. Belki o zaman çenen bu kadar düşük olmaz.''

Dudaklarına görünmez bir fermuar çektiğinde başımı iki yana salladım. Koskoca sarayda bu kız nasıl bana denk gelmişti?

🏹🏹🏹

Hizmetkâr kadehime şarap doldururken masanın diğer ucunda oturan Percival dirseklerini masaya koymuş, kavuşturduğu ellerini çenesine yaslamış, gülümseyerek beni izliyordu. Yemek salonunda yalnız kaldığımızda elime çatalımı ve bıçağımı alarak ona baktım.

''Neden bana öyle bakıyorsun? Yoksa hâlâ bir prenses gibi değil miyim yemek masasında?''

Kahkaha atarak başını iki yana salladığında gülümsedim. Aslında bunu ona takılmak için sormuştum.

"Hayır, aksine çok kısa sürede asil bir prensese dönüşünüzü hayranlıkla izliyorum.''

Bıçağımla kestiğim etimden bir çatal alıp ağzıma götürürken burun kıvırdım. "Çok kötü bir yalancısın.'' Yeniden kahkaha attığında lokmamı yutup bende güldüm.

''Yalancı mı? Size asla yalan söylemem.'' Yemeğine başladığında konuşmaya devam etti. ''Sizi ağırladığım için mutluyum. Kralımızın yokluğunda sarayda kalmış olsaydınız aklım daima sizde olacaktı.''

''Kraliçe Elenor yüzünden, değil mi?''

İstemeye istemeye başını salladığında mahçup olduğunu anladım. Kraliyetten biri hakkında böyle düşünmeyi kendine yakıştırmadığını biliyordum.

"Burada olduğum için bende mutluyum. Babamın olmadığı bir sarayda ne yapardım inan bilmiyorum. Sürekli diken üstünde olmaktan yorulacağım kesin.''

Yemek boyunca Percival ile bol kahkahalı sohbet ettik. Ardından beni kalenin surlarına davet ettiğinde onu kırmadım. Birlikte merdivenlerden çıkıp kalenin tepesine çıktığımızda yaz ayında olmamıza rağmen gecenin soğuğu beni titretti. Percival bunu fark ettiğinde hizmetkârlardan birine seslenerek bana şal getirmelerini istemişti.

Gökyüzünde binlerce yıldız parlıyordu. Büyülenmiştim.

"Ne kadar şanslısın. Kalede bütün halktan uzakta yaşıyor ve geceleri bu muhteşem manzaraya tanık oluyorsun.''

Yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemesiyle başını salladı. ''Öyle,'' diye fısıldadı. ''Fakat bazen buraya çıkmaya çekiniyorum.''

Şaşkınlıkla ona, ardından surlardan aşağı baktım. ''Yüksekliğinden mi korkuyorsun?''

''Ne? Hayır,'' dedi gülerek.

Birkaç saniye sonra durgunlaştı ve bakışlarını bana taşıdı. Yıldızların ışığıyla yeşil gözleri mücevher gibi parlıyordu karanlık gecede. Bir çift yıldızı gözlerinde taşıyordu sanki.

"Kendimi bazen kayıp bir yıldız gibi hissediyorum. Buraya çıkmaya, diğer yıldızlara bakıp bu gerçeği fark etmeye çekiniyorum.''

Sözlerine çok şaşırdım. Bakışlarında yoğun duygular görüyordum. Sanki dolup taşıyordu hisleri lakin paylaşmaya çekiniyordu.

''Peki neden kayıp bir yıldız olduğunu düşünüyorsun?''

Önce gözlerini kaçırdı. Ona iki adım yaklaşarak tam önünde durduğumda bana indirdi bakışlarını.

"Çünkü kimsem yok,'' dedi fısıldayarak.

Söylemeye çekindiği şey kalbimi sızlattı.

"Ailem vefat etmeden önce onlardan hep bir kardeş istiyordum. Yalnız büyümek istememiştim. Sonra öldüler. Yalnız kaldım. Eğer bir kardeşim olsaydı bu kale bana yuva olabilirdi fakat şimdi bir zindandan farksız.'' Başını göğe kaldırdı. ''Yıldızlar o kadar çok ki, eminim kendilerini asla yalnız hissetmiyorlardır. Bense dünyaya düşmüş bir yıldız gibiyim. Geceleri buraya çıkıp onlara bakmak bana acı veriyor. Kimsesiz olduğumu yüzüme vuruyor. Ne kadar büyürsem büyüyeyim hep aile özlemi çekeceğim. Annemin sıcacık kucağını ve babamın korkusuzca kanat geren sevecen kollarını... Şimdi her şey uzak bir anı. Ve ben düşmüş, yalnız bir yıldızım.''

Hüznünü hissediyordum. Genç yaşta ailesiz kalmak ne demek tabii ki bilemezdim lakin babasız kalmayı bilirdim. Babam yanıma uğrayamadığı için onun kollarından ayrı düşmüş olmanın eksikliğini yüreğimde hâlâ taşıyordum.

Ellerini taş pervaza dayadığında ve bana yüz çevirdiğinde sözleri kafamda toparlamaya çalıştım.

"Küçükken yıldızlara bakar dilekler dilerdim Percy. Kral olmayan, hep yanımda olacak sıradan köylü bir babanın hayalini kurardım. O zaman annem, babam ve ben bir aile olabiliriz diye düşünürdüm.''

Elinin üstüne elimi koyup gülümseyerek yüzüne baktım. Ona dokunduğum için şaşırdı. Biliyorum, bu saray kurallarınca hoş karşılanacak bir davranış değildi ama onun duygularını anladığımı ona göstermek istiyordum.

"Sonra bir gün bir yıldız kaydı. O gece eğer o düşmüş yıldızı aramaya çıkar da bulursam dileğimin gerçek olacağını sandım. Biliyor musun, bütün gece o yıldızı aradım. Hatta ormanda kayıp bile oldum.'' Aklıma gelen anıyla güldüm. ''Nereden bileyim senin bu kaleye düşeceğini?''

Son cümlemle Percival şaşkınlıkla gözlerime baktı.

"Asla kendini kimsesiz hissetme. Çünkü sen benim kendimi kimsesiz hissettiğim, hizmetkârların bile beni prensesleri olarak görmediği sarayda yanımda olan tek kişiydin. Üstelik yıllarca yanımda olmasını dilediğim babam bile yanımda olmazken. İnanıyorum ki bu yaşımda gelip prenses olmam boşuna değil. Sen benim için düşmüş bir yıldızsan bende seni bulmaya gelmiş Beatrice'im. Umarım artık kendini yalnız hissetmezsin. Çünkü ben sayende hissetmiyorum.''

Kurduğum cümleleri içimden geldiği için kurmuştum. Ne kadar süre Percival ve ben göz göze, birbirimize gülümseyerek baktık bilmiyorum ama sonunda hareketlendi. Elini elimin altından çektiğinde sözlerimden memnun olsa da dokunuşumdan rahatsız olduğunu düşündüm. Ondan uzaklaşmak için birkaç adım gerileyecektim ki yumuşak bir hareketle belimden kavradı beni.

Yakınlığımızdan dolayı kalbim hızla çarpmaya başladığında ilk kez bir erkekle böylesine yakın olduğum için mi yoksa ona karşı bir şeyler mi hissettiğim için mi bilmiyordum. Sıcak nefesi dudaklarıma çarparken bir çift yıldızı andıran gözleri gözlerime çoktan kenetlenmişti.

Ardından dudakları dudaklarıma kapandı.

Continue Reading

You'll Also Like

21K 1.3K 25
"sende mi gideceksin benden " dedi adam kadın arkasına dönmeden sildi gözyaşlarını ve derin bir nefes alıp " bizim kisi KAN İÇİNDE AŞK Azer bize mut...
60.1K 3.3K 20
Aşk, nefret ve intikam hırsıyla dolu kalplerde yer edebilir miydi? İskoçya ve İngiltere arasında yaşanan en kanlı savaşın ardından bir anlaşma yapıld...
202 124 17
Nesli Ay'a dayanan Elementerler, Dünya'nın düzenini korumak için var olmuş ve elementlere hükmeden bir ırktır. Helena ise bir Elementer olduğundan h...
2.7K 342 14
|Tamamlandı| Masalda misal serisi : 1 Bazı insanlar masallardan vazgeçemez.. Ama bilinmez ki her masal mutlu bitmez... Bu hikaye 'İyi Çocuklar Ağlam...