MESEL

By Dilopervinova_

18.2K 1.2K 85

İbret alınacak bir söz ya da hikaye. "Seninle değil, senin için mücadele ediyorum," isyan dolu sesi dişleri... More

1.BÖLÜM: YIL DÖNÜMÜ
2.BÖLÜM: DUVAK
3.BÖLÜM: İLK TANIŞMA
4.BÖLÜM: HEDİYE
5.BÖLÜM: DOĞRU KİŞİ
6.BÖLÜM: FARKINDALIKLAR
7.BÖLÜM: DIŞARIDAN BAKILDIĞINDA
8.BÖLÜM: BAŞKA YOL YOK
9.BÖLÜM: ZAMAN
10. BÖLÜM: GÖLGESİ ALTINDA
11.BÖLÜM: KARŞILIKLI İTİRAFLAR
12.BÖLÜM: ACI YÜZLEŞME
13.BÖLÜM: BEDELİ VAR
14.BÖLÜM: LOTUS ÇİÇEĞİ
15.BÖLÜM: SENİN BEN OLDUĞUNU BİLİRİM
16.BÖLÜM: FARKLI PENCERELER
17. BÖLÜM: AMA DİLEYEBİLİRİM
18.BÖLÜM: BENİ DUYMUYORSUN
19.BÖLÜM: BENİM SEVEMEYECEĞİM BİRİ
20.BÖLÜM: İKİ BEDEN TEK RUH
21. BÖLÜM: DOĞRU VE YANLIŞ
22.BÖLÜM: GİTMEK Mİ KALMAK MI
23.BÖLÜM: CEVAPSIZ SORULAR
24.BÖLÜM: YENİ HAYATLAR
25.BÖLÜM: KÖTÜNÜN BULAŞTIĞI İYİ
26.BÖLÜM: KARŞILIKLI SUSKUNLUKLAR
27.BÖLÜM: ARKADA KALANLAR
29.BÖLÜM: SON PİŞMANLIKLAR
30.BÖLÜM: ARTIK VARDI
YENİ KURGUM: ISTAKOZ

28.BÖLÜM: BAZI ŞEYLER DİLE GELMEZ

263 12 4
By Dilopervinova_

Karaladığım yerlerde beyazlığını kaybeden kağıtta, artık ortaya iyice çıkmış olan yüze durup baktım. Bu yüzün sahibi sanki karşımda, canlı bir şekilde duruyormuş gibi hissederken gözlerim dudağındaki o belirsiz kıvrıma düştü. Bu gülüşün nedeni ortada komik bir şey olduğu için değil, farkında olmadan sunulmuş içten bir eylemden ibaret olduğunu içindi. Aynı gibi görünse de her mimiğinin altında yatan birbirinden farklı nedenler vardır ve bazen bunlar dile gelmese bile ben, en ufak bir değişimden bunların altında yatan gerçeği anlayabilecek kadar Çağan'ı iyi tanıyordum. Aynı şeyin onun için de geçerli olduğunu biliyor, bazı anlarda bunun olmamasını dilerken bulabiliyordum kendimi.

Elbette ki ondan saklamaya çalıştığım sırlarım yoktu, sadece bu gerçeği bilerek onun karşısında durmak bana kendimi çırılçıplakmışım gibi hissettiriyordu. Her insanın kendisine saklamayı istediği bazı düşünceleri ya da belli etmek istemediği hisleri olabiliyordu, aynı şey benim için de geçerliydi ve belki eskiden yapabiliyor olsam da artık hiçbir şekilde kendimi ondan gizleyemediğimi biliyordum. Bu kötü mü diye düşündüm, çok geçmeden olumsuz bir yanıt almadığım için memnun oldum. Zaten olması gereken buydu, ben böyle bir şeye alışık olmadığım için yeni giyilmiş bir ayakkabının ayakta bıraktığı o rahatsızlık hissiyle dolabiliyordum bazen.

Gözlerimi kağıttan çekmeden yeniden kalemimi elime aldım, hemen masada duran telefonumdan saati kontrol ettim ve daha erken olduğunu fark ettim. Bu sabah uyandığımızda birlikte kahvaltı etmiştik, Çağan bazen dalgınlaşmış olsa da genel anlamda iyi ve hareketli bir ruh hali içindeydi. Kahvaltıdan sonra öğlen dışarıya çıkacağını, halletmesi gereken işleri olduğunu ve akşam eve döndüğünde birlikte dışarıya çıkacağımızı söylemişti. Ne işi olduğunu ve bu dışarı çıkma planının detaylarını merak etsem de bir şey soramamıştım, o da giyindiği gibi hemen evden çıkmıştı. Neyse ki çok geçmeden Betüş beni aramış ve hep birlikte zaman geçirmek için akşam bir mekana gideceğimizi söyleyerek merakımı gidermişti; daha akşama saatler olmasına rağmen birkaç saat sonra yanıma geleceğini ve ancak hazırlanacağımızı söyleyerek telefonu yüzüme kapatmıştı.

O heyecanlı halini anımsamak gülümsememe neden olurken itiraf ediyordum ki akşam için ben de heyecanlanıyordum, uzun zamandır hep birlikte bir yerlere gidip güzel zaman geçirmemiştik. Betüş'ten bana bulaştığını hissettiğim o heyecanımı dindirmeye çalışarak çizimime odaklandım, uzun bir süre burada zaman geçirdiğim sırada aklıma bazen dünkü olay düşmüş, bazense Çağan'ın bugünkü o hareketliliğini sorgular olmuştum. İkisini de kafamdan atamayarak biraz daha çalıştım ama artık hem sırtımın hem de elimin ağrıdığını hissedince istemeden de olsa kalemi bıraktım ve kollarımı arkaya atarak gerindim. Bu iyi gelen hareketten sonra masayı biraz toparlayıp ayağa kalktım, ben salondan çıkarken içeriye giren Beyaz'ı hızlıca sevdim ve yanından geçerek mutfağa girdim. Birkaç işle meşgul olduktan sonra kendimi daha iyi hissetmek için bir kahve yaptım, dakikalar sonra elimde bardakla dışarı çıktım ve tam kapının önüne geldiğim sırada zil çaldı. Kısa bir duraksamadan sonra gelenin kim olduğunu bilerek kulpa uzanıp hemen kapıyı açtım, Betüş kapıda olduğumu bilmediği için bu kadar kısa sürede açmama karşın şaşkınlıkla güldü.

"Hayırdır, kapıda nöbet mi tutuyordun?" içeriye girerken gözleri birden bardağıma düştü.

"Evet, aslında kırmızı halı da serecektim ama fırsat olmadı,"

"Bugün esprili tarafından kalkmışsın, belli," bana gözlerini peş peşe kırpıştırarak bakarken kapıyı kapattım. "Kırmızı halıya gerek yok bebeğim, kahve yeterli," uzandığı gibi elimdeki bardağı aldı ve gülümsedikten sonra hızla arkasını döndü. Bir an bocalasam da ardından usulca adımladım ve ben de salona girdim. Betüş, elindeki iki karton torbayı ve oldukça büyük olan çantasını koltuğun üstüne bıraktıktan sonra pencerenin önündeki koltuğa oturdu.

"Çantanın içinde İbrahim mi var?" diye takıldım ona ama bana anlamayarak baktı. "Bu kadar büyük olmasının başka ne gibi nedeni olabilir?"

Bana az sonra bayılacakmış gibi baktıktan sonra hızla kendisine geldi, yanına otururken bu haline gülüyordum. "Hazırlanmak için malzemelerimi getirdim, sen de hiçbir şey olmadığına eminim,"

"Abartma," dedim ama gerçekten de akşama hazırlanmak için elbisemden başka bir şeyim yoktu. "Hem tam olarak hangi mekana gidiyoruz, sen biliyor musun?"

"İbrahim'in dediğine göre canlı müziği olan, deniz kıyısında güzel bir mekanmış," dudağını bükerken gözleri düşündüğünü belli eden şekilde kısılmıştı. "Adını da söylemişti de inan ki hatırlamıyorum,"

"Kimden çıkmış bu plan peki?"

"Bilmem, bir önemi var mı?"

"Yok herhalde," diye geveleyince Betüş'ün kaşları havalandı. "Çağan bir işim var deyip çıktı, acaba akşamla bir alakası var mı diye düşündüm ama saçma bir düşünce,"

"Pazar günü bir işi olması daha saçma bence," dedi, o gülüşünde gizli bir ima vardı. "Nereye gitti dersin?"

"Bilmem," bu gizemli haline karşın güldüm ve konuyu değiştirdim. "Sevil neden gelmedi, haberi yok mu?"

"Valla hem aradım hem de mesaj yazdım ama ikisine de cevap vermedi," kahvesinden yudumladığında kaşlarım çatılmıştı. "Ama onların da geleceğini biliyorum,"

"Görünce mutlaka dönüş yapar," Betüş'ten çok bunu kendime söylemiştim. "Sen neler yapıyorsun bakalım, pilates nasıl gidiyor?"

"Hiç iyi gitmiyor!" arkadaşım birden celallenince şaşırarak duraksadım. "Güya spor yapınca ömrümün uzaması gerekiyordu ama ben orada geçirdiğim her dakikada ömrümden ömür gidiyormuş gibi hissediyorum!"

"Neden?" duyduklarıma anlam veremezken Betüş bu soruyu sormama inanamıyormuş gibi baktı, uzanıp bardağı bıraktı ve hızla bana doğru döndü.

"Ben durumu tam anlamıyla ele almadığım için sadece İbrahim'le aynı yerde olacağımı ve yarım kalan sporuma geri dönmemle, bir taşla iki kuş vuracağımı sanmıştım! Ama gördüm ki o taşlar dönüp benim kafama düştü!"

"Betüş iyi hoş konuşuyorsun da keşke ne dediğini anlayabilsem," sadece bu tatlı kızgınlığına gülerken Betüş birden gözlerini devirip kollarını önüne bağladı.

"Diyorum ki ben İbrahim'i bazı hanımlara eğitim verirken görmeye tahammül edemiyorum," abartılı bir tatlılıkta güldüğünde ona ciddi olup olmadığını sorgulayarak baktım. "Sakın başlama sen kıskançlıktan hiç hoşlanmazsın diye! Evet, bana yapılınca hoşlanmıyorum ama bu demek değil ki ben başkasına yapmayacağım!"

"İbrahim'in işi bu, kıskanacak ne var bunda?"

"Öyle bir iş ki maşallah Adriana Lima gitti diye sevinemeden yerine Gisele Bündchen geliyor!"

"Geliyorsa ne olmuş? Sadece antrenörlük yaptığını sen de biliyorsun,"

"Anlamam ben antrenör falan!" o çattığı kaşları ve bana attığı ters bakışları vermesi gereken etkiden çok daha başka etki verdiği için gülmek istedim ama bunu yapmamam gerektiğini bildiğim için alt dudağımı ısırdım.

"Ne olacak peki?"

"Ne bileyim ne olacak?" kollarını hışımla çözdü. "Sen de İbrahim gibi aynı soruları sorma bana!"

"İyi de başka ne diyebilirim?" tekrardan bir soru sormama mı yoksa yine İbrahim'le benzer bir cümle kurmuş olmama mı bilmem ama birden bana dik bir bakış attı. "Sen böyle biri değilsin, abartıyorsun sadece,"

"Bilemem artık," omuzlarını silkerken haklı olduğumu o da bildiği için saniyeler sonra sakinleşti. "Uzaktaydı, rahat değildim, şimdi yan yanayız yine rahat edemiyorum. Benim neyim var ?"

"Sen sevdiklerini paylaşmayı sevmeyen birisin," dedim yumuşak bir sesle, arkadaşım dudağını aşağıya doğru bükerken önüne bakıyordu. "Bana bile yeni arkadaşlar edindiğim zaman kızmıştın, şimdi erkek arkadaşına karşı böyle davranmanı anlayabiliyorum,"

"İyi de İbrahim benim ilk erkek arkadaşım değil ki. Hiçbir zaman diğerlerine karşı yapmadığım şeyi ona yapmaya çalışıyorum ve bunu anlayamıyorum,"

"İlk erkek arkadaşın değilse bile sana ilkleri yaptıracak kadar farklı olan biri," tebessüm ederek ona bakarken Betüş yavaşça bana döndü, bu mahzun ifadesine karşın uzanıp elini tuttum. "Değiştiğini düşünüyorsun, ben de İbrahim sayesinde kendinde hiç bilmediğin özelliklerini keşfettiğini düşünüyorum. Belki farkındasın belki değilsin ama onu daha önce hiç kimseyi sevmediğin gibi seviyorsun."

"İçimdeki kara sevda meraklısı kadınını mı keşfettim?" her ne kadar bu konuyu dalgaya vurmaya çalışsa da gözlerindeki o heyecan beni anladığını bilmeme yetmişti. "Nerede kaldı benim o Samanta Jones'i kendime idol bellendiğim günler!" bu sitemine karşın güldüm, o da aynı şekilde karşılık verse de bir an sonra ciddi ve mahcup bir ifadeye büründü. "Şaka bir yana, dediklerinde haklı olabilirsin Arya. Birini sevmenin ne demek olduğunu bildiğimi zannediyordum, meğerse bildiklerim sadece yanılgıymış ve ben bunu onun sayesinde fark edebildim."

"Bu kulağa sadece güzel geliyor," gerçekten de böyle düşünürken elini sıktım, Betüş içten bir gülümseme sunduğunda duyduklarından memnun olduğu artık iyice gevşemesinden belli oluyordu.

"Bilemiyorum artık," diyerek o klasik belirsiz yanıtını verdi ve derin bir nefes aldı. "Sende ne var ne yok?" sorusu karşısında yüzümdeki gülümseme sekteye uğrayınca Betüş'ün tek kaşı hemen havalandı. "Kötü bir şey yoktur umarım?" ondan bir şey saklamak bir yana, beni konuşmaya itmiş olsa da kısa bir sessizlik yaşadım. Betüş, çoktan sorunun cevabını aldığı için gözlerine çöreklenen bir endişeyle bana doğru biraz daha yaklaştı.

"Kötü değil," diyerek geveledim, söyleyecek çok şeyim olsa da cümlelerimi sıraya sokmakta zorlanıyordum. "Yani dün akşam Çağan'ın ablası ve eniştesi bize geldi," Betüş şaşkınlıkla kalakaldı, bir an konuşacak gibi olsa bunu da yapmadı. Kendi kendisine nedenini sorguladı ve bulması çok uzun sürmedi, yüzü aniden değiştiğinde endişenin yanına huzursuzluk da eklenmişti.

"Haline bakılırsa pek de harika bir konuşma geçmemiş aranızda," bu sorudan çok doğru bir varsayımdı. "Tam olarak ne için gelmiş peki?"

"Kardeşini son kez uyarmak için," nedensiz bir alay sesimde yatsa da hiç olmadığı kadar ciddi hissediyordum kendimi. "Bu ilişkiyi bitirmesi için kendi nedenlerini sayıp döktü. Bunu dün Çağan'a da söyledim, bazılarında haklıydı."

"Neymiş o haklı olduğu bazı şeyler?" Betüş kaşlarını çatarken sanki bunu söylememe gücenmiş gibiydi. "Ayrıca kardeşiyle yalnız konuşamıyor muymuş hanımefendi? Ne diye buraya kadar gelmiş?"

"Belli ki benim de duymamı istedi,"

"Ona hak verdiğine göre amacına ulaşmış gibi görünüyor," dedi Betüş, bu sefer de benim kaşlarım çatılmıştı. "Kim bilir hangi klasik lafları ortaya attı, kendisini nasıl acındırdı? Sen de engel olunmaz bir empatiye sahip olduğun için hemen ona hak verdin."

"Öyle değil Betüş," sıkıntı dolu bir nefes verirken ne hissettiğimi bir türlü dile getiremiyordum. "Ona göre benim yüzümden arkadaşını, kardeşini kaybettiğini söyledi, artık doğru dürüst insan içine bile çıkmadığından yakındı. Sence bunlarda haklılık payı yok mu?"

"Onun haklı olabilmesi için senin yanlış yaptığını kabullenmen gerekiyor. Bunu kabul ediyor musun?"

"Hayır," başımı iki yana salladığımda gerçekten de buna inanıyordum. "Bugün olsa yine aynı şeyleri yapardım. Ben sadece herkesin feraha ermesini, bu sorunların artık bitmesini ve Çağan'ın ablası ile arasında sorun olmamasını istiyorum."

"Bu senin değil, görünen o ki Çağan'ın da değil sadece ablasının elinde," Betüş yapabilecek bir şey yok dercesine başını salladı. "Önünde birçok seçenek varken gidip de kardeşiyle arasını bozmayı seçiyorsa buna kimse engel olamaz Arya, kendini bunun için üzünce de hiçbir şeyi değiştiremezsin."

"Belki ama yine de içimdeki o suçluluk hissini atamıyorum. Selin'in yaşadıklarını annemin de yaşama ihtimali çok yüksek ve ben annemin insanlar içindeyken yüzünü önüne eğdiğini düşünmek bile istemiyorum,"

"Allah aşkına, kim bu insanlar?" Betüş bıkkınlık içinde bana baktı. "O insanlar sen istemediğin bir evliliğin içinde prangalarını sürerken neredeydi? İstediğin halde bir türlü boşanamadığın zaman neredeydi? Yoklardı. Şimdi istediğin gibi bir hayatı yaşamaya başladığın için mi seni kınayacaklar? Sevdiğin adamla hayatını devam ettirmek istediğin için mi? Daha söylerken bile ne kadar anlamsız laflar bunlar Arya, tanımadığın insanların ne söyleyeceğine odaklanmak bir durumdan kaçmak istediğinde bahane olarak kullanılır sadece. Bu hayattan kaçmak istiyor musun?"

"Hayır," başım yine iki yana salladığında ondan duyduklarımın ağırlığını hissediyordum ama bundan asla rahatsızlık duymuyordum.

"O zaman bırak bu tanımadığın insanları. Ayrıca annenin de benim gibi düşüneceğine eminim Arya, bunu kafana takarak daha olmayan bir durum için tasalanma," onu başımla onaylarken elini daha da sıkı tuttum, Betüş şefkatli bir gülümsemeyle uzanıp alnıma küçük bir öpücük bıraktı. "Tamam neyse, yeter bu kadar dertleşme. Akşama geç kalacağız!"

"Saat daha üç Betüş," deyip konuyu aniden değiştirmesine güldüm.

"Altıda evden çıkmamız gerekiyor, bilmem anlatabiliyor muyum?" çok büyük bir laf etmiş de benim bundan bir anlam çıkarmamı bekliyormuş gibi gözlerini büyüttü, başımı iki yana sallayınca ifadesini bozup hızla ayağa kalktı. "Yürü haydi ya!"

Beni kaldırdığı gibi çantasını ve torbalarını tek eline aldı, arkasından adeta sürüklenerek giderken onun bu tavırlarının bana iyi hissettirdiğini inkar edemezdim. Biraz sonra yatak odasına girdik, yatağın üstünde duran Beyaz'ı gören Betüş, eşyalarını bıraktığı gibi kediyle oynamaya başladı. Onları baş başa bırakıp getirdiği eşyalarını tek tek çıkardım, çantasının içinden sandığımdan daha çok makyaj eşyası, bir maşa ve bir düzleştirici çıkınca inanamayarak güldüm.

"Şimdi, önce seni hazırlayalım," dedi Betüş ve elimdekileri alıp kenara bıraktıktan sonra beni yatağın üstüne oturturdu. "İtiraz istemem makyaj artistin ben olacağım!"

"Sanki itiraz etsem beni dinleyeceksin,"

"Beni nasıl da iyi tanıyor," Betüş elini çeneme koyarak duygulu bir ifadede baktı, ardından oldukça ciddi bir şekilde hemen yanındaki malzemelerine yöneldi. El mecbur kendimi ona bıraktım, Betüş kıstığı gözleriyle üstüme doğru eğilerek yüzüme birçok şey uygulamaya başladı. İşine bu kadar dikkat kesilmesi beni güldürünce birden isyan içinde doğruldu.

"Kızım bozdun kaymak gibi eyelinerı!"

"Çok özür dilerim," deyip ona tatlılıkla gülümsedim, bir an tepeden bir bakış atsa da ardından yumuşayarak işine devam etti. Dakikalar sonunda makyajım bitti, sıra saçlarıma gelince Betüş fişe taktığı maşayı eline aldı ve onun tabiriyle, saçlarıma kırık dalgalar vermeye başladı. Saçım kısa olduğu için işi de kısa sürmüştü, ayağa kalkıp dolaptaki aynadan kendime bakınca birden yabancı birine bakıyormuşum gibi kaşlarım havalandı. Bu eve geldiğimden beri yüzüme makyaj yapmayı gerektirecek bir durumla hiç karşılaşmamıştım, şimdi uzun süre sonunda bu kadar canlılıkla parlayan yüzüm bana iyi hissettirmişti.

"Bak, bir de erken diyordun, seninle uğraşırken bir saatten fazla zaman geçti!" Betüş yarattığı bir esere bakar gibi gururla beni süzüyordu. "Neyse ki her saniyesine değdi."

"Benimki bir saat sürdüyse senin hazırlanman için gerçekten de çok geç kaldık," ona gülerek döndüm ama Betüş benim aksime bunu ciddiye almıştı, ne yapacağını bilemez bir halde eşyalarını kucakladığı gibi odadan çıktı ve saniye sonunda banyonun kapısının kapanma sesi geldi. Onu kendisiyle baş başa bırakarak dolabın kapağını açıp askıdaki elbisemi çıkardım, yatağın üstüne bıraktığımda daha giyinmek için erken olduğunu biliyordum. Dönüp beyaz spor ayakkabılarımı da çıkardıktan sonra odadan çıktım, kahvem çalındığı için kendime yenisini hazırladım ve banyodan söylenme sesi gelen Betüş'e güldükten sonra tekrardan salona girdim. Yerime oturur oturmaz telefonumdan bir bildirim sesi geldi, uzanıp masadaki telefonumu aldım ve Çağan'dan bir mesaj geldiğini gördüm.

Betüş'ün orada olduğunu biliyorum, sizi almaya geleceğim.

Bunu zaten giderken de söylemiş olmasına rağmen yeniden mesaj atmasına şaşırdım, yine de onu onaylayan kısa bir yanıt yazdıktan sonra dönüp dışarıyı izlemeye başladım. Güneş hala yerini tüm canlılığıyla korurken havanın güzel olmasına nedense sevindim, sıcak kahvemden rahatlatıcı bir yudum aldığımda bu içine düştüğüm huzuru kaybetmemeyi dileyerek gözlerimi beyaz bulutlarla sarılı gökyüzünden çekmedim. Nitekim istediğim oldu, sarsılır gibi olsa da hislerimi kaybetmeyerek kahvemi bitirdim, ardından yanıma gelen Beyaz'ı sevmeye başladım. Üstünden dakikalar geçip artık gerçekten de giyinmem gerektiği için ayağa kalktım ve salondan çıktım ki Betüş hala banyodaydı. Bu kadar saattir hazır olamamasına gayri ihtiyari bir şekilde şaşırıp kapıya gittim, bir kere tıklattıktan sonra kapıyı açtı.

"Söz beş dakikaya geliyorum," dedi telaş içinde, yüzünde zaten kusursuz duran makyajına beş dakika daha ne yapacağını merak etsem de onu onaylayıp yatak odasına girdim. Önce üstümdekileri çıkardım, ardından tiril tiril olan elbisemi başımdan aşağıya geçirdim ve eteklerini düzelttikten sonra göğsündeki küçük ipi düğümledim. Yatağa oturup ayakkabımı da giydim, doğrulup saçlarımı geriye attıktan sonra kalkıp aynadan kendime baktım. Mağazadaki duruşundan çok şimdi ki duruşun daha çok sevdiğim elbisemin eteğini tuttum, tam bu sırada kapı açıldı ve bir an sonra Betüş içeriye girdi.

"Çok güzel görünüyorsun!" dedi bana bakmıyorken, hızla üstünü çıkarmaya başladı. Bu telaşa gerek yok demek istesem de yarım saat içinde Çağan'ın geleceğini ve Betüş son bir rötuş daha yapacağını bildiğim için bundan vazgeçtim. O da hızlıca elbisesini giydi, kemerini takarak belini ortaya çıkardı ve eğildiği gibi kısa topuklu, siyah ve yazlık bir ayakkabıyı ayaklarına geçirdi. Boyu benimle aynı olduğu için bu bile onu kaldırmıştı, dümdüz duran koyu saçlarını arkaya attığında gerçekten de göz alıcı duruyordu.

"Spor ayakkabı mı?" dedi birden, bakışlarının ayaklarıma düştüğünü fark edince sanki ne giydiğimi bilmiyormuşum gibi ben de baktım. "Allahtan yanıma yedek ayakkabı getirmiştim..."

"Ben bunlarla iyiyim," dedim çoktan çantasına uzamış arkadaşıma, durup bana baktığında emin olup olmadığını abartılı bir mimikle sorguluyordu. "Lütfen Betüş, ben böyle iyiyim,"

"İyi madem," diye mırıldandı, çantasının içinden küçük bir el çantası çıkardıktan sonra gerekli birkaç eşyayı oraya aktarmaya başladı. "Ne zaman gelecek Çağan?"

"Birazdan gelir," gidip yatağa otururken bıyık altından gülüyordum. "Görüyor musun, senin hazır olup da bekletildiğin günleri de gördük,"

"Ne kadar şekersin!" dedi gözlerini kısarak, omuzlarımı silktiğim sırada Betüş çantasını bıraktı ve elinde telefonuyla kapıya doğru adımladı. "Bir arayayım bakalım, benim Terminatör ne yapıyormuş," bana çapkın bir şekilde göz kırptıktan sonra odadan çıktı.

Ben de kalkıp dağılan ortalığı toparladım, geldiği paketleri sonra alması için dolabın içine koydum ve odadan çıktım. Salondaki telefonuma yeni bir bildirim daha geldiğini duyduğum için oraya doğru hamle yaptım ama Betüş koridora çıkarak telefonumu bana uzattı. Açıp baktım ve Çağan'ın geldiğini okudum, bunu arkadaşıma da söyledikten ve çantalarımızı aldıktan sonra evden hemen çıktık. Hızlı adımlarla siteden de çıkıp bizi bekleyen Çağan'ın arabasına bindik, ben önde Betüş arkada yerini alırken Çağan bana kısa bir bakış atıp arabayı çalıştırdı.

"Bu ne hazırlık böyle?" diye sordu İbrahim, beğenisini belli etmek ister gibi büktüğü dudaklarıyla adeta salınan arkadaşıma bakıyordu. "Evden neden o kadar erken çıktığın şimdi belli oldu,"

"Gözlerin yollarda mı kaldı?" Betüş'ün gülümsemesinde bir şeyler gizliydi, ben bunu anlayamamıştım ama  tabi ki İbrahim anladığı için gülerek başını yana doğru salladı, ardından hemen gözlerini bana çevirdi.

"Sen nasılsın Arya?"

"İyiyim, sen de öyle görünüyorsun,"

"İyiyim iyiyim," benimle konuşsa da hala ona bakmakta olan Betüş'e göz ucuyla bakıyordu. "Sen de çok hoş olmuşsun,"

"Betüş'ün eseri," diyerek gülünce Çağan'ın başı bana döndü, dikiz aynasından bakışlarımı çekerek ben de ona döndüm. Gözleri hızlı hızlı bedenimde gezinirken pek de bir duygu belirtisi göstermedi, yeniden önüne dönse de ben gözlerimi ondan çekememiştim.

"İkiniz de güzel görünüyorsunuz," dedi Çağan düz ama içten bir sesle, Betüş ikimiz adına teşekkür ederken benim gibi bir dengesizlik içindeydi.

"Yağızlar nerede?" diye sordu Betüş, oluşan bu garip sessizliği bozmak istediğini anlamıştım.

"Onlar da yolda, birazdan denk bile gelebiliriz," İbrahim'in açıklaması üzerine Betüş başını salladı, birden arkadaşımla dikiz aynasından göz göze gelince bana gülümsedi ama bu eylemi de belirsizdi.

"İşlerini halledebildin mi?" bu sefer ki soru soran kişi bendim ve hedefim yoldan gözünü ayırmayan Çağan'dı. Aksamalı bir şekilde başıyla beni onaylayınca anladım ki yine evden dışarı çıktığı anda bir şeyler olmuştu. Aklıma hızla gelen ihtimaller karşısında içimi ansızın bir sıkıntı kapladı, biraz daha onu izlesem de Çağan o kadar sinir bozucu bir düzlükteydi ki birden dayanamayarak başımı çevirdim ve akan yola gözlerimi diktim.

Arabada sessizlik oluşmuş olsa da bu tekrardan Betüş sayesinde bozuldu, İbrahim ile aralarında bir muhabbet dönmeye başlarken kendimi konuşmaya odaklamaya çalışıyordum çünkü zihnimin içinde dönen düşüncelerimin ağına takıldığım an bir daha kurtulmayacağımı biliyordum. Bugün bir nebze de olsa güzel bir gündü ve eğlenmek amacıyla gittiğimiz mekanda sadece bu amacı yerine getirmek istiyordum. Belki Çağan'ın bu halinin başka bir nedeni vardı? Belki sadece yorulmuştu? Hemen en kötüsünü düşünmenin bir anlamı yoktu. Bu düşünceme inanmaya çalışarak sessiz bir nefes alıp verdim, yeniden Çağan'a bakındığımda hala tüm dikkatinin yolda olduğunu gördüm.

Üstünde adeta jilet gibi duran beyaz renk gömleği, uğraşıldığı belli olan saçları ve onda alıştığım kirli sakalıyla ifadesine göre çok daha iyi görünüyordu, belli oluyordu ki o da bu akşam için hevesliydi. O da benim gibi uzun zamandan sonra bir ortama giriyor diye düşündüm, hemen ardından hiç beklemediğim bir ses kulaklarımda yankılandı. Selin'in laflarını anımsamak huzursuzluk içinde dolmama neden olurken birden az sonra gideceğimiz mekanda olumsuz bir olay yaşayıp yaşamama ihtimalimizi sorguladım ve maalesef birinci ihtimalin gerçekleşmesi bana daha olası geldi. Acaba Çağan da bunu düşündüğü için mi böylesine durgundu? Belki o da ablasının laflarını anımsamıştı ve zaten başına gelmiş bir olayı yeniden yaşanabilmesinden içten içe endişe duyuyordu?

Bu sorularımın cevabının hayır olmasını dileyerek yeniden önüme döndüm, sıkışan yüreğim sanki kötü bir olay olacağının habercisi olurken sertçe yutkundum ve oturduğum yerde kıpırdandım. Olup olmayacağına dair kendimle girdiğim çatışmam yol boyunca devam etti, uzun bir zaman sonra Çağan arabayı durdurunca ancak o zaman kendime gelebildim. Kapının açılma sesini duyunca ben de kapımı açtım ve dışarıya çıktım, temiz havayı içime çekerek birkaç adım attım. Çoktan yanıma gelmiş olan Betüş gülümsüyor olsa da gözleri sorar gibi bakıyordu, ona sadece omuzlarımı silkmekle cevap verdim ve biz önde, İbrahim ile Çağan arkada ilerlemeye başladık.

Uzun ağaçların dolu olduğu, neredeyse ormana benzeyen yerin tam ortasındaki mekanın dış yapısı ağaç gövdelerinin üst üste dizilmesiyle yapılmıştı ve tek katlı, uzun bir dikdörtgen şeklindeydi. Ortadaki cam kapının birer metre uzağında bulunan iki penceresi vardı, etraf beyaz ışıklar saçan küçük direkler sayesinde aydınlanıyordu. Toprağın üstündeki, tıpkı sahillerde olduğu gibi tahtadan yapılma yolun üzerinde ilerledikten sonra vardığımız kapı içerideki görevli tarafından açıldı. Daha içeri girer girmez hafif bir müzik kulaklarıma doldu, tavandan sarkan huni şeklindeki avizelerden yayılan sarı ışık sayesinde mekanın güzel bir loşluğu vardı. Mekanın sol tarafına doğru ilerlerken oldukça yüksek olan ahşaptan yapılma kare ve dikdörtgen şeklindeki masaları ve ona eşlik eden uzun bar tabureleri gördüm, neredeyse hepsi dolu olduğu için birden bu insanlar arasında tanıdık bir yüz göreceğimden korkarak hızlıca yüzlere bakındım ama görebildiğim kadarıyla hepsi yabancı insanlardı. Yine de gerginliğimi atamadım, tıpkı giriş kapısı gibi bir kapısı daha bulunan duvarın yanındaki masada oturan Yağız, Sevil ve Caner'i görünce birlikte onlara doğru ilerledik. Bizi görünce hepsi aynı anda ayağa kalktı.

"Neredesiniz kardeşim?" diye söyledi Yağız ama kimseden bir cevap beklemeden geri yerine oturdu.

Ben ve Betüş, Sevil ile selamlaştıktan sonra taburelerdeki yerimizi aldık, herkes eşiyle birlikte yan yana oturunca Caner'in tek olduğunu yeni fark edebildim ve Farah'ın neden gelmediğini merak ettim ama masaya garson gelmiş olduğu için bir şey diyemedim. Yağız, alkol ve ortaya da atıştırmalık bir şeyler söyledikten sonra garson gitti, gözlerim hala etrafta gezinirken mekanı keşfetmek çok başka amacım vardı. Yine de karşı taraftaki büyük sahneye, üstündeki enstrümanlara göz gezdirdim, hemen ilerde duran iki kırmızı kapının lavabo olduğunu anladım. Masada bir konuşma başlamış olsa da odaklanamayarak başımı soluma çevirdim ve hemen pencereden görünen harika deniz manzarasına hayranlıkla bakındım. Dışarısı da oldukça büyüktü, yerde yine tahtadan yapılma bir zemin varken genelde gece kulüplerinde olan uzun masalar konulmuştu ama burada kimseler yoktu. Halbuki hava oldukça güzeldi, bu boşluğa anlam veremeyerek önüme döndüm ve döner dönmez hemen karşımda oturan Sevil'i gördüm.

O gün aldığı elbisesini giymişti, saçlarını dalgalı bir şekilde açıkta bırakmıştı ve sade bir makyaj yapmıştı. Bu kadar güzel görünüyor olmasına karşın yüzü neden asık diye merak ettim hatta kaşlarım çatılırken hemen yanındaki Yağız'a bakındım ama o gülerek arkadaşlarıyla konuşuyordu. Bu kadar ayrı ifadelerde olmaları bana sadece Sevil'in bir sıkıntısı olduğunu düşündürdü, yeniden ona baktım ama elbette ki hiçbir şey anlayamadım.

"Güzel mekanmış da bu kadar yol gelmenin ne anlamı vardı?" diye sordu Betüş, yanımda oturan Çağan'ın diğer yanında oturuyordu. "Gelene kadar elbisem kırıştı!"

"Biraz farklılık olsun dedim," Yağız hala gülse de birden gözlerinde anlık bir ifade geçti, o zaman anladım ki sadece Sevil'i değil, ikisini ilgilendiren bir olay vardı. "Hem burada sahne alan grup çok meşhurdur,"

"Gören de MFÖ çıkıyor zanneder," İbrahim'in dalga geçen sesini duysam da uzağımda olduğu için onu göremiyordum. "Nesi meşhursa?"

"Sanata ve sanatçıya saygılı olmaya davet ediyorum seni," Yağız bu konuda ciddiymiş gibi kaşlarını kaldırdı. "Ayrıca sen buraya ilk kez geliyorsun, daha grubu görmedin bile,"

"Fark etmez," diyerek kestirdi İbrahim. "Sen iyi diyorsan ben o işten şüphe ederim,"

Yağız, ters bir bakış atsa da yorum yapmadı, zaten bir an sonra garson siparişlerimizi getirdiği için masaya sessizlik çöktü. Saniyeler sonra önüme beyaz bir tabak bırakıldıktan sonra Çağan'ın içi dolu bıraktığı kadehe, ardından da ona baktım ama sanki o ifadesizliğinden çıkmamaya yemine etmiş gibi hala aynı haldeydi. Dayanmayarak ona doğru eğildim.

"Bir şey mi var?" kulağına doğru sorduğum sorum karşısında Çağan sanki bilmiyormuş gibi birden omuz silkti, ardından gözlerini masaya dikerek başını iki yana salladı. Haline bakıldığında verdiği cevaba inanmak imkansızdı, zaten aklıma arabada boğuştuğum düşüncelerim geldiği için birden ondan uzaklaştım ve kendime engel olamayarak gözlerimi yeniden etrafta gezdirmeye başladım.

"Bu arada Farah nerede?" Betüş'ün sesine kulak kabartsam da gözlerim hala masamdaki insanlar hariç her yerde geziyordu.

"Farah'ın bu akşamdan haberi yok," dedi Caner, cevabına şaşırdığım için birden ona baktım ve sıkıntıyla parlayan yüzünü gördüm. "Geçen gün ayrıldık..."

"Ulan yine mi?" İbrahim'in sesindeki hayretin nedenini ben biliyordum ama Betüş bilmediği için hızla sevgilisine bakmıştı. "Bu sefer niye ayrıldınız?"

"O da bilmiyor ki nedenini, " diyen Yağız alaycı bir şekilde güldü. "Öyle değil mi lan?"

"Bırak abi ya!" Caner'in kaşları çatılmış olsa da birden bu soruya gülecek gibi olmuştu. "Bu sefer benim bir suçum yok, onu biliyorum."

"Oğlum yan yanayken dünyanın en iyi anlaşan iki insanı gibisiniz, nasıl kavga edip de ayrılıyorsunuz valla ben anlamıyorum," dedi İbrahim, hayreti sesine de yansımıştı.

"Ne kadar anlaşırsan anlaş, bazen durumların bozulmasına ağızdan kaçan tek bir kelime bile yetebiliyor," Betüş'ün yorumu karşısında Caner'in boynu büküldü, bu hali birden ona şefkat duymama neden olmuştu. Hiç yorumda bulunmayan Sevil'e baktım ama hala aynı ifadede sadece konuşulanları dinliyordu.

"Eğer ayrılmak o kadar kolaysa bunların neden her hafta ayrılıp barıştığı şimdi anlaşıldı," İbrahim'in  bu konuyu tiye alışı onun pek de sevgilisi gibi düşünmediğini gösteriyordu.

"İbo haklı, insan kavga bile etse araya sadece biraz uzaklık girer, dakika başı ilişki mi bitermiş?" Yağız çattığı kaşlarıyla Caner'e ayıplar gibi baktı, o ise parmağında yüzükler olan elini masaya koyarak sıkıntılı bir nefes aldı.

"Farah bazı durumlarda çok net birine dönüşebiliyor abi, ya siyah var onun için ya da beyaz. Yani ya birlikteyken her şey yolunda gidecek ya da yolunda gitmeyen tek bir şey bile varsa bu ilişki bitecek,"

"Öyle saçmalık mı olur lan?" İbrahim'in duyduğunu yadırgadığını her zerresinden belli ediyordu. "Yolunda gitmeyen bir şey varsa önce onu yoluna sokmaya çalışırsın, öyle hemen hadi ben gidiyorum ne demek?"

"Haklısın abi ama ben onun, birbirimizin hayatından tamamen çıktığımız zaman anlaşamadığımız nedenlere daha iyi odaklandığını, dediğin gibi işleri yoluna bu şekilde sokmaya çalıştığını biliyorum." Caner, yapacak bir şey yok dercesine başını sallasa da bu durumdan memnun olmadığını belli oluyordu. "Herkesin olaylara yaklaşım şekli, sonuca giden yolda seçtiği rota farklı oluyor,"

"O rota bana ters," dedi İbrahim ama biraz daha anlayışlı bir tonda konuşmuştu.

"Sanırım bana da pek uymuyor ama Farah'a hak verebiliyorum," Betüş'ün sesi düşünceli çıkıyordu. "Madem her ayrılığınızın sonucu barışmayla sonlanıyor, o zaman aynı şey yine geçerli olacaktır,"

"Umarım," Caner arkasına yaslanırken bu umutsuz hali ona üzülmeme neden olmuştu. "Zamanın ne göstereceğini beklemek zorundaydım,"

Bu andan sonra birden sessizlik oluştu, bunu birden mekanda yükselen alkış sesi bozmuştu. Dönüp bakınca az önce boş olan sahnenin artık dolu olduğunu gördüm, solist olan genç adam mikrofonun ayağını ayarlarken onu alkışlayan izleyicilere gülümsüyordu. Kısa sürede sesler kesildi, solist de mikrofonu ayarladıktan sonra omzuna gitarını geçirdi ve kısa bir konuşmadan sonra önce gitarın sesi ardından da tanıdık bir şarkının melodileri yükselmeye başladı. Biraz gevşediğimi hissederken uzanıp bardağımı aldım ve içkimden yudumladım, yine Sevil'e bakındım ve bir anda onunla göz göze geldim. Bunu beklemiyor olacak ki birden şaşırdı ama bu çok kısa sürmüştü, ardından kocaman gülümserken bunun bir şeyleri gizlemeye çalıştığı bir gülümseme olduğunu biliyordum. Yine de ona aynı şekilde karşılık verdim ve masada ona doğru eğildim.

"Çok güzel görünüyorsun," dedim biraz yüksek bir sesle, neyse ki ne dediğimi anladı ve bu sefer içtenlikle gülümsedi.

"Sen ve Betüş de öylesiniz," tıpkı benim gibi eğilmişti. "Güzel bir mekan değil mi?"

"Evet," deyip durdum, sormak istediğim çok başka sorularım olsa da karar veremiyordum. Sevil, sanki bu ikilemimi anlamış gibi birden dudaklarındaki gülümsemesi sekteye uğradı, ardından bakışları masaya düşünce sormamaya karar verdim. "İyi ki gelmişiz," diye geveler gibi devam ettim. Sevil, bir şey demeden başını salladı, aynı anda arkamıza yaslanınca hızla sahne tarafına döndüm ama bu sefer de Betüş'le göz göze geldim. Bana bir mimikle ne olduğunu sordu, dudağımı aşağıya bükerek cevap verince kısa bir süre düşündü, ardından oturduğu yerden kalktı.

"Bir lavaboya gideyim, gelecek misiniz?" dedi bana ve Sevil'e bakarak, yerimden kalkarken Sevil başını olumsuz şekilde sallamıştı. Zaten Betüş'ün de amacı bu olduğu için ikiletmeden koluma girdi, masaların arasında hızlı adımlarla geçtikten sonra lavabonun kapısını açtı ve ben girdikten sonra o da girerek ardımızdan kapattı.

"Aynı şeyi düşünüyoruz, değil mi?" dedi tam karşımda durduktan sonra, başımı onaylar şekilde sallayınca devam etti. "Konuştuğunuzu gördüm, bir şey söyledi mi?"

"Hayır, gelişigüzel bir konuşmaydı,"

"Nesi var bu kızın?" Betüş kollarını önünde bağlarken gözlerini havada dikerek düşünmeye başladı. "Hayır Yağız da gayet iyi görünüyor,"

"Bence sadece öyle görünmeye çalışıyor,"

"Nasıl yani? Onda da mı bir sıkıntısı var?" Betüş buna şaşırmıştı.

"Bana öyle geldi," ilerleyip siyah renk mermere yaslandığımda Betüş yine düşüncelere dalmıştı. Birden aklına bir şey düştü, bu kötü bir şeydi sanırım çünkü irileşen gözleriyle birden başını salladı.

"Ne geldi aklına?" diye sordum dayanamayarak, bana doğru döndüğünde endişeli olduğunu gördüm.

"Birden Sevil'in kafedeyken dediklerini anımsadım, hani Yağız da garip haller var falan demişti, sonra annesinin ayrılıkla ilgili söylediği lafını etmişti..."

"Yani?" anlamayarak ona bakarken Betüş sanki bana bir sır verecekmiş gibi biraz daha yaklaştı, kıstığı gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu.

"Annesi haklı çıkmasın diyorum? Belki buraya gelmeden önce büyük bir kavga ettiler, o yüzden bu haldeler?"

"Canım kavga etmiş olsalar bile bu hemen ayrılacakları anlamına gelmez, düşüncesi bile bana saçma geliyor,"

"Valla ben bilmem," geriye doğru çekildiğinde dudağı aşağıya doğru bükülmüştü. "Aklıma deli deli şeyler geliyor, umarım bu gecenin sonu hayırlı biter,"

"Abartma Betüş," yerimden doğrulurken kaşlarım hala çatıktı. "Geçici bir gerginliktir sadece,"

"Umarım," Betüş derin bir nefes verdi. "Neyse, gidelim haydi,"

Onu onayladım ve birlikte lavabodan çıktık, tekrardan masaların arasından geçtik ve masaya geldikten sonra yerlerimize oturduk. Tam kadehime uzanacağım sırada Çağan'ın bana baktığını fark ettim, ona doğru döndüm ama hiçbir şey demeden sadece bana bakmakla kaldı. Bir an sonra dudağının bir kenarı yukarıya kıvrıldı, içimi ferahlatan bu gülüş karşısında tebessüm ederken bardağını bana doğru uzattı, ben de kadehimi alıp ona doğru uzattım ve bardaklarımızı birbirine tokuşturduk.

Nedeni ne olursa olsun önceki haline göre biraz daha rahatlamış görünüyordu, gözlerini benden çekmeden içkisini yudumlarken garip bir hareketliliğin içime doğduğunu hissettim. Bir an sonra mekanda yeniden bir alış sesi duyuldu, baktığımda solisti yine içtenlikle gülümserken buldum. Hiç ara vermeden bir şarkıya daha başladılar, dakikalar bu sevdiğim şarkıyı dinlemekle geçerken masamıza sessizlik çöreklenmişti. Herkes sahneye doğru bakıyor olsa da düşünceler içinde oldukları belli oluyordu, öyle ki Yağız bile onda garip duran bir ciddiyet içine bürünmüştü. Bu durumdan hemen kötü bir sonuca varmamaya çalıştım, yeniden masamıza gelen garson boşalan bardakları tekrardan içkilerle doldurdu ve bizi yalnız bıraktı. Kısa bir süre sonra bir şarkının daha sonuna gelince yeniden alkış sesleri yükseldi, Yağız sanki bunu bekliyormuş gibi hemen önüne döndü, önce Çağan'a ardından da İbrahim'e bakarak yanında oturan Sevil'e döndü. Kulağına eğilip bir şeyler söyledi, Sevil anlık bir duraksama sonunda başıyla onu onayladı ve yerinden kalkmaya yeltendi.

"Biraz hava alalım," dedi Çağan, ben de kısa bir duraksama sonunda onu onayladım ve ayağa kalktım, Betüşlerin de kalktığını görünce hep birlikte dışarı çıkacağımızı anladım. Nitekim birkaç dakika sonra kapıdan geçerek dışarı çıktık, temiz hava hızla ciğerlerime dolarken aynı şey dalgalanan denizin çıkardığı ses için de geçerli olmuştu. Tatlı bir esinti bedenime çarpında birden tüylerim ürperdi, kollarımı kendime doladığım an az önce karanlıklar içinde gördüğüm hemen sol yanımdaki ağacın şu anda yanıp sönen ışıklarla bezeli olduğunu görünce şaşırarak o tarafa döndüm.

"Üşüdün mü?" diye sordu Çağan, başımı iki yana sallayarak yeniden ağacın olduğu tarafa bakındım. Biz kapının hemen ilerisinde durmuşken Yağız ve Sevil sakin adımlarla ağacın olduğu tarafa doğru ilerlediler, kısa bir süre sonunda orada durduktan sonra birbirlerine değil karanlık gökyüzünde beliren yıldızları anımsatan o ağaca bakmaya başladılar. Tam yanımdaki Betüş'e döndüğüm sırada birden arkamdaki kapı açıldı ve içeriden şaşıracağım kadar insan çıkmaya başladı, anlamayarak kaşlarım çatılırken mekanın arka tarafından da gelen insanlar olduğunu görünce şaşkınlık içinde Betüş'e döndüm ama o da benim gibi şaşkınlık içinde sadece bir anda oluşan bu kalabalığa bakınıyordu.

Çağan elini belime koyunca ona döndüm, başıyla ileriyi gösterdi ve adımlamaya başladı, ben de onunla birlikte giderken kalabalığın da bizimle geldiğini görüyordum. Ne olduğunu anlayamasam da oldukça olağan ifadede olan Çağan ve İbrahim'in neler döndüğünden haberleri olduğunu anladım, ne olduğunu sormak istesem de gözlerimi kalabalıktan alamıyordum. Kısa bir yürüyüş sonunda yarım bir daire oluşturacak şekilde durduk, aramızda yaklaşık iki metre mesafe olan Yağız arkasını döndü, zaten bu kalabalığı bekliyormuş gibi memnuniyetle gülümsedi ve elinden tutarak sevgilisini de döndürdü. Sevil önce Yağız'a ardından bizim olduğumuz tarafa bakındı, gözleri kalabalığa ilk değdiği andan ziyade saniyeler sonrasında o kadar büyük bir şaşkınlığın içine düştü ki adeta donup kaldı. Dudakları aralanmış bir şekilde kalabalığa bakınırken ben ve Betüş haricindeki herkes ona gülümseyerek bakıyordu.

"Siz nereden çıktınız?" dedi en sonunda belirsiz bir sesle, kalabalık sanki aynı anda sözleşmiş gibi sağ elini bilmiyoruz dercesine salladı. Sevil, bu cevaptan dolayı mı bilmem birden güldü, ardından yanındaki Yağız'a döndü ama onu ayakta değil de tek dizinin üstüne çökmüş, elinde yüzük olan küçük kutuyla birlikte görünce yüzü birden kaskatı kesildi.

Onun kadar olmasa da büyük bir şaşkınlık içinde önce Betüş'e bakındım, onu ağzı neredeyse beş karış açılmış bir halde onları izlediğini görünce Çağan'a döndüm. Benim baktığımı fark edince döndü ama bir şey demeden sadece göz kırptı, zaten artık apaçık bir şekilde ortaya çıkan bu gerçeği herkes biliyorken neden ben ve Betüş'ün bilmediğini sorguladım ama bu kısa sürdü, başım hızlıca önüne düşmüştü.

"Böyle bir şeyi beklemediğini biliyorum," dedi Yağız, başı dik bir şekilde sevgilisine bakarken titreyen sesi heyecanın kaçınılmaz bir simgesiydi. "Belki ben de yakın bir zamanda bu teklifi yapmayı düşünmüyordum ama yaşadıklarımdan sonra kendime, neyi bekliyorum diye sordum," durup yutkundu, söyleyeceklerinin çokluğu yüzünden sanırım tekliyordu ama yine de iyi gidiyordu. "Ve buna bir cevap bulamadım. Sen benim hayatımın her anında vardın, iyi ki vardın..." yeniden yutkunurken gözlerini bile kırpmadan hala donup kalmış olan Sevil'e bakıyordu. "Sevgilim, beni hayatının devamında kocan olarak görmeyi kabul eder misin?"

Bir ölüm sessizliği akşamın ortasına çökerken Sevil kendine gelemeyerek elini tuttuğu Yağız'a bakmakla kaldı, beynimin içinde bir anda evliliğe dair söyledikleri düşünce gergilinle doldum.

"Yağız..." diye mırıldandı, adını söylemesine rağmen Yağız birden sert bir darbe yemiş gibi irkildi.

"Hayır mı?" sesindeki dehşete yüzündeki hayal kırıklığı eşlik ediyordu.

"Hayır demedim, Yağız dedim," Sevil bu yanlış anlamayla birlikte o şaşkınlığından yavaşça sıyrılmaya başladı, anlık bir kararsızlıktan sonra Yağız'ı kollarından tuttuğu gibi ayağa kaldırdı. Karşısında derin bir rahatlamayla nefeslenen adama karşı birden sevgiyle gülümsedi, yüzü şefkatle parlarken bıraktığı elini tekrardan tuttu.

"Haklısın, beklememiz için bir nedenimiz yok," dedi, o tanıdık büyük gülümsemesi yüzünde can bulurken birden aynı eylemi ben de yaparken buldum kendimi. "Evet, seni kocam olarak görmeyi istiyorum."

Şiddetli bir alış sesi başlayınca Sevil bizden tarafa baktı, bir anda çalışanlar tarafında patlatılan konfetilerle küçük parlak parçalar saçılmaya başladı. Yağız, aldığı cevabı uzun bir süre sonra anladığı için alkış sesleri azalmaya başladıktan sonra aydınlanan bir ifadeyle Sevil'e o kadar şiddetli sarıldı ki geriye doğru birkaç adım atmışlardı.

"Ay inanamıyorum!" dedi Betüş, gözlerine kadar ulaşan bir gülümsemeyle bana döndü. "Sen bunun olacağını biliyor muydun?"

"Hayır," dedim, bunun üzerine birden düşünür gibi oldu ama bu ana o kadar kapılmıştı çok kısa sürmüştü.

"Yanlarına gidelim haydi," dedi ve kimseyi beklemeden adımladı, onun peşinden kalabalıkla birlikte giderken Yağız yüzüğü Sevil'in parmağına takıyordu.

"Hadi yine iyisin, kaptın gül gibi kızı," dedi İbrahim, bu duruma şaşırmış gibi dudağını büktükten sonra arkadaşına sıkıca sarıldı. "Hayırlı olsun kardeşim,"

Yağız, ağzı kulaklarında sadece başını salladı, herkesle kısaca sarıldıktan sonra yanına gelen orta yaşta, kıvırcık saçlarının arasında beyazlar olan adama uzun bir süre sarılı kaldı. Yüzlerinin benzerliği bu adamın abisi olduğunu anlamama yetmişti.

"Oyunbazlar sizi!" Sevil'in bu tatlı söylemi hepimize karşıydı, onun da yanında ileri yaşta bir adam ve ona göre biraz daha genç olan bir kadın duruyordu. Caner'in bir kolunun kadına sarılı olduğunu görünce bu kadının annesi olduğunu, adamın ise Sevil'in babası olduğunu anlamıştım.

"Mutluluklar dilerim canım," dedi genç bir kız, Sevil'le sevecen bir gülümsemeyle bakıyordu. Birden gözlerimin önüne doğum günündeki kalabalık gelince buradaki insanların çoğunu onun tanıdıkları olduğuna kanaat getirdim. Sevil, arkadaşı olan kıza teşekkür etti, kalabalığın mırıltısı devam ederken Sevil'in yanına doğru gittim.

"Çok mutlu oldum adınıza," dedim, az önce sarılmış olmamıza rağmen yeniden sıkıca sarıldım, tam ayrılacakken birden üstümüz biri kapandı.

"Bir arkadaşım daha evleniyor!" dedi Betüş, ağıt yakar gibi bir ses tonunda konuşuyordu. "Başımı alıp nerelere gideyim dostlar!" Sevil onun bu haline kahkaha attı, kısa bir süre sonra ayrıldığımızda hala heyecan içinde olduğunu anlamıştım.

"Gerçekten hiç anlamamış mıydın?" diye sordum çünkü sürekli yan yanalardı ve ister istemez bir şeyleri fark etmiş olabileceğine inanıyordum.

"Aklımın ucundan bile geçmedi," Sevil büyümüş gözleriyle bize bakarken birden bir şeyin farkına varmış gibi duraksadı. "Size de bahsettiğim o garip tavırlarına şimdi anlam verebiliyorum. O düşünceli hali belki de bu anın nasıl olacağını tasarladığı içindi?"

"Sonuca bakılırsa öyleymiş," Betüş güldü. "İtiraf edeyim aklıma kötü şeyler gelmişti ama yanıldığıma ilk defa bu kadar çok seviniyorum,"

"İnan ben de," Sevil birden mahcup bir şekilde dudaklarını birbirine bastırdı, yanımıza gelen Yağız kolunu omuzlarına dolayarak sevgilisinin saçlarına sevgi dolu bir öpücük bıraktı.

"Nasıl hissediyorsun müstakbel damat?" Betüş gizlemeye çalıştığı ama beceremediği bir alayla ona bakıyordu.

"Nasıl mı hissediyorum?" Yağız bu soru bile anlamsız dercesine baktı. "Dünyanın hiçbir yerinde benden daha mutlu biri olmadığını iddia edecek kadar mutlu hissediyorum,"

"Abart abart," diyerek araya girdi İbrahim, hemen Betüş'ün arkasındaydı. "Buldun tabi meydanı, at koşturuyorsun,"

"Eğer o at sen olacaksan ben binmeye hazırım?" Yağız imayla sırıtınca İbrahim anında o tehlikeli bakışlarına büründü. "Ayrıca istediğimi yaparım kardeşim, karışma bana!"

İbrahim tam ağzını açmışken Caner'in annesi yanımıza geldi, tatlı bir ifadeyle hepimize baktıktan sonra Sevil'e döndü. "İki dakika gelir misin Sevilciğim?"

"Tabi,"

Birlikte yanımızdan ayrıldıktan sonra Yağız'ın neşesi sendeler gibi oldu. bunu Betüş de fark etmiş olacak ki çatılı olan kaşlarıyla hemen yanına gitti.

"Kankamın canını sıkacak bir şey mi var?" dedi, birden dikleştirdiği omuzlarıyla tam karşısında durdu. "Varsa icabına bakayım hemen?"

Yağız güldü, minnet dolu bir ifadede elini Betüş'ün omzuna koyarak başını iki yana salladı. "Sevil kendisi için özel anlarında sevdiği herkesi bir arada görmeyi ister, biliyorsunuz siz de, o yüzden herkesi çağırdım ama annesi gelmedi," elini çektikten sonra omuzlarını silkti. "Pek de icabına bakılacak bir şey değil yani,"

"Neden gelmedi sahi?"

"Yurt dışında yaşıyor diye baya önceden haber vermiştim aslında ama buna rağmen dün, planlarına uymadığı için gelemeyeceğini söyledi,"

"Kusura bakmayın ama o kadın düğüne bile gelmezse şaşırmam," İbrahim'in bu mırıltısına karşın Yağız itiraz etmedi.

"Belki gerçekten de önemli işleri vardır?"

"Önemli işten değil, şahsını alakadar eden bir durum olmadığı için gelmedi Betüş," dedi Yağız, bu durumu hiç de yadırgamamıştı. "Kendi kızına karşı bile oldukça vurdumduymaz bir kadın,"

"Annemden mi bahsediyorsunuz?" araya giren Sevil'in sesi hepimizi birden şaşırttı, sevgilisinin yanında durmuş olağan bir ifadede bize bakıyorken birden bu sessizliğime gülümsedi. "Merak etmeyin, bilmediğim bir şeyi söylemediniz,"

"Yine de gelseydi her şey daha tamamlanmış olurdu," Yağız kolunu yeniden sevgilisine doladı.

"Sevdiğim herkes burada, tek bir kişinin eksikliği yüzünden tamamlanmamış hissetmiyorum," Sevil her ne kadar gülümsüyor olsa da gözlerindeki ifade çok daha farklıydı. "Boş verelim bu konuyu,"

Yağız sessizlikle başını salladı, bir an sonra bir cızırtı sesi gelince hızla etrafıma bakındım ve kapının orada az önceki solisti elinde mikrofonla, yanındaki gitaristiyle birlikte bu tarafa doğru geldiğini gördüm. Bar masalarını donatmış insanların arasında durdu, az önce gerçekleşmiş olay hakkında birkaç güzel söz söyledikten sonra dans etmeleri için Sevil ve Yağız'ı yanına çağırdı. İkisi birbirlerine gülerek baktıktan sonra ele ele tutuşup hemen solistin yakınında durdular, gitardan gelen sesler kısa sürede bir şarkının ritmini ortaya çıkardı ve Sevil ve Yağız dans pozisyonu alarak şarkıya ayak uydurmaya başladılar. İnsanın kendisini iyi hissetmesini sağlayacak bu uyumu izlerken saniyeler sonra Yağız eliyle birilerini çağırdı, kim olduğunu piste Sevil'in babası ve eşi çıkınca anlayabilmiştim. Onlardan sonra birkaç çift daha eşlik etti, yanımda hissettiğim hareketlilikle soluma döndüm ve İbrahim'le aramda duran Betüş'ü gördüm.

"Partnerim bu dansı bana lütfedebilir mi?" diye sordu arkadaşım, bakışları bir bende bir sevgilisinde gidip geliyordu. İbrahim, memnuniyet dolu bir gülümsemeyle birlikte başını evet anlamında sallayınca Betüş aramızdan geçti ve onun değil, birden benim elimi tutunca yüzündeki ifadesi donakaldı. Ben ise şaşkınlıkla ona baktım. "Hadi bakalım güzellik!"

"Partnerden kastın Arya mıydı?" bu duruma inanamayan İbrahim aynı şaşkınlıkla bize bakarken Betüş ifadesini bozmadan beni çekiştirdi.

"Siz burada kalıp biraz düşünün Sayın İbrahim Korkmaz!" dedi Betüş, ondan uzaklaşmış olmamıza rağmen duyması için sesini yükselterek ekledi. "Çünkü eve gidince bana bu plandan senin haberin varken benim neden haberimin olmadığının uzun uzun hesabını vereceksin!"

Arkama dönüp bakınca İbrahim'in yutkunduğunu gördüm, onun bu ne yapacağını bilemez haline üzülerek önüme döndüm ama çoktan piste geldiğimiz için Betüş bizi hemen dans pozisyonuna soktu.

"Senden korkulur Betüş,"

"Benim de istediğim bu," umursamaz bir tavırda omuzlarını silkse de kaşları çatılmıştı. "Haksız değilim, nerdeyse sağır sultanın duyduğu olaydan bir benimle senin haberin yokmuş,"

"Mantıklı bir nedeni vardır illa ki,"

"Mantığım şu anda devre dışı," bana tatlı bir şekilde gülümsese de hemen omuzumun üstünden, büyük ihtimalle İbrahim'e, gözlerini kısarak ciddi bir bakış attı.

"Aslında iyi ki haberim yokmuş, böyle güzel bir şaşkınlığı uzun zamandır yaşamamıştım,"

"Ben de çok şaşırdım, hele ki o lavabodaki korkunç tahminlerimden sonra bu olayla karşılaşmak sağdan beklerken soldan tokat yemek gibi oldu benim için,"

"Sevil'in dediklerini düşününce böyle bir sonuç elde etmeye şaşırmamız normalleşiyor,"

"Öyle öyle," Betüş dudaklarını birbirine bastırdı, kendi etrafımızda yavaşça dönerken birden gözlerinde meraklı bir ifade belirdi. "Bu arada Çağan nerede?"

"Bilmem," bu cevabıma kaşlarım çatılırken bakışlarımı etrafta gezdirmeye başladım, uzun bir arayış sonrasında onu bir köşede Yağız'ın abisi olduğunu tahmin ettiğim adamla konuşurken buldum.

"Arabada da pek sessizdi, bir şey mi var dersin?" Betüş'ün bu sorusuna da belirsiz bir cevap verdim, gözlerimi ondan alırken yüreğime bir ağırlık çöktüğünü hissediyordum.

"Bir şey varsa bile bunu bana söylemiyor,"

"Sana söyleyemeyecek kadar ne olmuş olabilir ki?" düşünceli bir şekilde gözleri kısılan Betüş'e birden ne diyeceğimi bilemedim. Aklımda dolaşan cevaplarım, ona bile söyleyemeyecek kadar olumsuzdu, o yüzden onları bir köşeye itmeye çalışarak iç geçirdim.

"Belki de ben yanlış anladım," gülümsemeye çalışsam da Betüş dediğime inanmamıştı. Yine de üstelemedi, buna minnet duyarken çalan şarkı yerini aynı yumuşak ritimde başka bir şarkıya bıraktı. Kendimden uzaklaştıramadığım düşüncelerle birlikte onunla dans etmeye devam ettim, bir an sonra yanımda bir hareketlilik hissedince döndüm ve Çağan'ı bize bakarken buldum.

"Sıra bana geçebilir mi?" diye sordu Betüş'e, yüzündeki gülümsemesini görmek mi yoksa sadece onu görmek mi beni heyecanlandırmıştı bilemiyordum. Betüş bir an düşünür gibi yaptıktan sonra başını sallayıp beni bıraktı, göz kırparak yanımızdan giderken boşluğu Çağan doldurmuştu. Daha karşımdaki varlığını benimseyemeden elini belime kaydırdı, ona doğru yaklaşırken kalbim deli gibi atmaya başlamıştı.

Elimiz birleşince ve bedenlerimiz birbirine değince yavaşça hareket etmeye başladık, gözlerimin içine bakan gözlerinde çözemediğim bir duygu benliğime doğru akarken içimin titrediğini hissettim. Bu derin sessizliğe birden dayanamayacak gibi olsam da ne bozacak tek kelime edebildim ne de gözlerimi ondan alabildim, sanki yıllardan sonra şu anda kavuşuyormuşuz gibi bir özlem içinde bulurken kendimi, ona doğru biraz daha sokuldum. Bu ufak hamlemi fark ettiği için dudağında yine küçük bir tebessüm belirdi ama gözlerindeki yoğunlukta hiçbir değişiklik olmamıştı.

Kendimi sadece bu ana ve ona odaklamaya çalıştım, o dayanılmaz his yerini dayanılır bir hisse bırakırken aldığım nefeslerin bana yetmediğini fark ediyordum. Dudaklarım birden titrek bir şekilde aralandı, Çağan bunu da fark ettiği için gözleri çok kısa an dudaklarıma düşmüştü. Bu kadar heyecan içinde olmamın normal olup olmadığını sorgularken yeniden gözlerime baktı ve bu anda, birden o haricinde hiçbir şeyi göremez oldum, sanki o kalabalık yok olmuş ve sadece biz burada kalmışız gibi hissederken garip bir memnuniyet içinde gülümsedim.

"Sana bir şeyler söylemek istiyorum ama ağzım açılsa bile tek kelime edemeyecekmişim gibi hissediyorum," dedi hiç beklemediğim bir anda, şaşkınlıkla dolsam da yüzüne bir sis gibi yayılmaya başlayan bilinmezliği yüzünden bu çok kısa sürmüştü.

"Söylemekten çekindiğin bir şey olduğu için mi?" her ne kadar olağan görünmeye çalışsam da sesimin düzensizliği hislerimi ele veriyordu.

"Hayır," birden kaşları çatıldı, bu kararsızlığının nedeninin verdiği cevap olmamasını umdum.

"O zaman istediğin her şeyi bana söyleyebilirsin," ona güven vermeye çalıştım, becerebildiğime emin olmasam da Çağan duraksamıştı. Bir dalgınlık içine bürününce heyecanımın yanında endişe doğdu, bu her ne kadar küçük olsa da varlığı rahatsız ediciydi. Çağan, saniyeler sonunda derin bir nefes aldı, az önce de bakıyor olsa da şimdi tam anlamıyla beni görerek gözlerimin içine baktı.

"Hayatım boyunca yaşadıklarım ya da çevremdeki insanların yaşadıkları sayesinde birçok tecrübe edindim," sesi netti, ona kulak kesilirken artık şarkıyı da duyamaz olmuştum. "Sonra hayatıma sen girdin ve birlikte yaşadıklarımız sayesinde, başka tecrübeler daha edindim. Bunlardan bazıları senden önce asla aklıma bile gelmeyecek şeylerdi," bu samimiyeti karşısında ne hissedeceğimi bilemeyerek sadece sessizlik içinde kaldım. "Zaten hayatın kendisi de bu değil mi, sen yarını planlarken daha bitiremediğin o günde başına hiç beklenmediğin olayların gelmesi?" dursa da benden bir cevap beklemediği için derin bir nefes daha altıktan sonra devam etti. "Seninle tanıştığım o günde de çok farklı planlarım vardı ama daha seni gördüğüm ilk anda, bütün planlarımın altüst olacağını hemen anlamıştım." Dudağında yine o kıvrılma meydana geldi, gözlerindeki ifade daha da derinleşti. "O an altüst olduğuna inandığım şeyin, şimdi sana bakarken aslında ne kadar yerinde bir değişim olduğunu fark ediyorum." O sustu ama ben tek kelime edecek gücü kendimde bulamadığım için sadece ona bakmakla kaldım. bu beklemediğim itirafları adeta içime akıyor, orada birikenler şiddetli bir rüzgara maruz kalmış deniz gibi dalgalanıp duruyordu. 

"Sana bunları söylememin bir nedeni var," diyerek devam etti, var olan sıkıntısı benliğini terk etmeye başlarken gözlerinde beliren bir ifade, tüm duygularımın üstüne darbe gibi inmişti. "Bu kadar olay yaşamışken, ben artık arkamızda çözülmemiş hiçbir şeyin kalmasını istemiyorum Arya. Bana günler önce sorduğun soruyu hatırlıyor musun?" bu sefer bir yanıt bekliyor olsa da o kadar dağılmıştım ki aklıma onun söylediklerinden başka hiçbir şey giremiyordu. "Bana gitmek mi istiyorsun yoksa kalmak mı  diye sormuştun... Ben de şimdi sana, gitmek istemediğimi söylemek istiyorum," bir anda sarsılan yüzü içimde bir şeyler koparırken o soruyu sorduğum anı ve aslında altında yatan gerçek anlamını anımsamıştım. "Gitmek değil, seninle birlikte kalmak istiyorum. Ne olursa olsun, seni hayatım boyunca geçireceğim her dakikada, her saniyede görmek istiyorum. Bunu sen de istiyor musun?"

Delice çarpan kalbimle birden bedenim kasıldı, ardından daha fazla dayanamayarak birden dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Beni ele geçiren titreklikle birlikte birden başımı önüme eğdim, gözlerime yaşlar birikmiş olmasına rağmen zıt bir gülümse içinde o şekilde durmaya devam ettim. Bu anda içimdeki o dalgalanma durdu, kör bir düğüme dönmüş düşüncelerime bir makas atılarak hepsi birbirinden çözüldü ve beni sonsuza kadar terk ettiler. Buna hem gülerek hem de akan gözyaşlarımla birlikte sevindim, içime sığmayan hislerimle birlikte başımı yeniden kaldırarak bu güzel yüze yeniden baktım.

"İstiyorum," titrek sesime bir iç çekiş eşlik ederken Çağan elimi omzuna koyduktan sonra parmağıyla ıslanan yanağımı silmeye başladı. "Ben de gitmeni değil, kalmanı istiyorum. Ben de yaşayacağım iyi ya da kötü her anda senin yanımda olmanı istiyorum. Birlikte güldüğümüz kadar yine birlikte ağlamak istiyorum."

"Sen hep gülmeyi hakkediyorsun," diye mırıldandı, içimi ısıtan ifadesine karşın gözlerine sığmayan sevgisi kalbimin adeta parçalayacak gibi atmasına neden oluyordu. "Bundan sonra geçmişe değil sadece geleceğimize bakalım, olur mu?" başımı hızlıca salladım, bu tepkim onu birden güldürdü. Elini yanağımdan çekip alnıma küçük bir öpücük bıraktı, geri gitmesine fırsat bırakmadan kollarımı boynuna dolayarak ona sıkıca sarıldım. İçime sığmayacak kadar fazla olan hislerime karşın kendimi bir tüy kadar hafif hissediyordum, yanağımı onun omzuna dayadığımda birine karşı hem bu kadar sevgi hem de bu kadar güven hissedildiğime şaşıyor, bazı bazı bunu hakkettiğime bile inanamıyordum.

Böylesine karmaşık ama hiç olmadığı kadar iyi gelen düşüncelerle sayamadığım kadar zaman geçirdik, en sonunda Çağan hareket etmeyi durdurunca ben de durdum ve geri çekilip ona baktığım an birden yeniden etrafı görür oldum, çalan şarkının artık çok daha yüksek bir ritimde olduğunu fark ettim. Birbirimize gülerek ama daha çok ne yapacağımızı bilmiyormuş gibi baktık, gözlerimi ondan alıp etrafa çevirince bizimkilerin ve diğerlerinin bu doksanlara ait şarkıya ayak uydurarak dans ettiklerini gördüm. Bu an bana tanıdık geldiği için adeta dejavu yaşar gibi oldum, kirpiklerimi kırpıştırarak yeniden Çağan'a dönünde bir karara varmış gibi omuzlarını silkti ve ellerimden tuttuğu gibi bizi hareket ettirmeye başladı.

Anlık bir kararsızlıktan sonra ben de kararımı verdim ve ona ayak uydurmaya başladım, yüzüme sığmadığına emin olduğum bir şekilde gülerken bir an sonra bir elimi ondan alarak havada hareket ettirmeye başladım. Çağan inanılmaz bir figüre tanıdıklık ediyormuş gibi dudağını büküp aferin dercesine başını salladı, ardından hiç beklemediğim bir omuz sallama hareketi yapınca ben ona inanamayarak baktım. Zaten bu tepkiyi bekliyormuş gibi kaşlarını kaldırıp indirdi, onu elimle onaylar bir hareket yapınca güldü ve zaten tuttuğu elimi kaldırarak beni kendi etrafımda döndürdü.

Böylesine keyifli geçen dakikalar sonunda şarkı defalarca değişmişti ama herkes sanki bir saniye önce dans etmeye başlamış gibi enerjisini kaybetmemişti. Bu güzel akşamın herkeste böylesine iyi bir ruh hali yaratmasına sevinerek ve kendimi sadece bu ana kaptırarak dakikaları daha devirdim, en sonunda müziğin sesi kısıldığında duraksayabildim ve ancak o zaman nefes nefese kaldığımızı fark edebildim. Kolumu tutan Çağan'la birlikte bar masanın etrafında duran bizimkilerin yanına gittik, onların da benden eksik yanı olmadığını gördükten sonra masadaki içki dolu bardağı elime aldım ve sanki su içermiş gibi birden bardağı kafama diktim. Neyse ki meyve aromalı bir tat olduğu için içkinin acı tadını bastırabilmişti, boşalan bardağı masaya bıraktığımda yanan boğazımdan gelen derin bir nefesi dışarıya bıraktım.

"Bu akşamı hayatımdaki en unutulmaz günler listesinde ilk beşe sokuyorum," dedi Betüş, arkasında bir kolu ona sarılı olan İbrahim'e yaslı duruyordu ve yüzü yorgunlukla parlasa da gülümsüyordu.

"Aşk olsun," Yağız ciddi olup olmadığını sorgular gibi bakıyordu. "İlk beşe değil listenin en başına girmesi gerekiyordu,"

"Güzel hatırın için üçüncü sıraya koydum gitti," Betüş'ün bu yanıtına karşın Yağız kısa bir düşünme aşamasından sonra kabullenerek başını salladı.

"Hatır demişken size bir teşekkür borçluyum," dedi Sevil, İbrahim ve Çağan'a içten bir gülümsemeyle bakıyordu. "Yağız, ona her anında yardım ettiğinizden bahsetti,"

"Edecekler tabi hayatım, arkadaşlar bu günler için vardır," Yağız kendi kendisine başını salladı.

"Arkadaşlıktan çok, kendi aklınla bunları beceremeyeceğini bildiğimiz için yardım ettik," dedi İbrahim, sesindeki alaya karşın dediğinde ciddiymiş gibi görünmeye çalışıyordu.

"Bunu gören de evlilik teklifi planlama federasyonu başkanı zanneder!" Yağız arkadaşına kınayan bir bakış attı.

"Öyle bir federasyon olsaydı evet, ben başkan olurdum, sen de ancak emirlerimi yerine getiren sekreterim olurdun," İbrahim göz kırptıktan sonra elindeki bardağı şerefe dercesine kaldırdı.

"İki güzel laf edeyim dedim yine konuyu nerelere getirdiniz," Sevil'in bu isyanı dudakları aralanmış olan Yağız'ı duraksattı.

"Teşekküre gerek olmadığını biliyorsun Sevil," dedi Çağan, garsonun biraz önce getirdiği bardaktaki içkiyi yine hızlıca yarılamış olduğum için sesler bana pek de net gelmemeye başlamıştı.

"Olur mu hiç öyle şey? Ne kadar arkadaş olsak da bizim için zamanınızı harcamanız çok kıymetli." Sevil'in ifadesinde bir değil birden fazla duygu hakimdi. "Benim için önemli olan her anımda tüm sevdiklerim yanımda olunca çok daha anlamlı ve unutulmaz birer anı haline geliyor. Betüş'ünki gibi bir listem olsaydı o ilk beşteki anılarımın hepsi sizin de içinde olduğunuz anılar olurdu,"

"Yıllarımız birlikte geçti, aynı şeyin hepimizi için geçerli olduğuna eminim," Çağan'ın bu cümlesine katıldığını belli etmek için başını sallayan İbrahim, ondan daha önce hiç görmediğim durgunluğa bürünmüştü.

"Bence insanın başına gelmiş en büyük nimet kendi arkadaşlarını seçebiliyor olması," Betüş birden bana baktı, tıpkı onun gibi gülümserken devam eti. "Hele ki o arkadaş senin için aileye dönüşüyorsa, hiç olmayan kız kardeşin ya da erkek kardeşin gibi hissettiriyorsa bundan daha büyük bir hazine olamaz insan için,"

"Kankam çok doğru söylüyor," dedi Yağız, gözlerini peş peşe kırptığında gerçekten yaşların birikip birikmediğini merak ettim. "Bu iki lale olmasaydı asla bugün olduğum insan olamazdım,"

"O zaman desene sana çok büyük bir kötülük etmişiz?" İbrahim üzülmüş gibi alnını kırıştırdığı sırada hepimizi güldürmüştü.

"Allah'ın hanzosu işte, güzel laftan ne anlar! Hayatıma girdiğin güne lanet olsun deseydim eminim daha çok hoşuna giderdi!"

"Saçma sapan konuşma lan," İbrahim kaşlarını çatarak arkadaşına hissetmediği bir kızgınlıkla baktı. "Senin gibi ağlayayım mı?"

"Ağlamadım ben bir kere! Onlar gözlerime biriken ter damlaları!"

"Aşkım sen ciddi misin?" Sevil inanamıyor gibi ona bakınca Yağız ters bir bakış attı. "Bu muhabbet bitmez, en iyisi mi yavaştan toparlanalım."

Saat artık iyice geç olduğu için hepimiz onu onayladık, Sevil ve Yağız kalabalıkla vedalaşmak için ayrılırken biz de içeriye gitmek için ilerlemeye başladık. Her adımımda ayağım altında sallanıyormuş gibi olan zeminde yürümeye çalışırken beynimin karıncalandığını hissediyor, içkinin beni çarptığını fark etsem de sarhoş olmadığıma kendimi inandırmaya çalışıyordum. Derin bir nefes alıp vererek içeriye girdim, masadaki çantamı aldıktan sonra hep birlikte çıkış kapısına doğru ilerlemeye başladık. Her ne kadar başım dik bir şekilde yürüsem de olduğum yere çöküp oturmak istiyordum, nitekim bu düşüncem bana mantıklı geldiği için birden duraksadım ama daha eylemimi yerine getiremeden belimde bir el hissetmiştim.

"Ne oldu?" diye sordu Çağan, sesi sanki kulaklarımda patlarken ona dönmeden başımı sorun yok der gibi salladım ve yeniden yürümeye başladım. Neyse ki beni bırakmamıştı, sayesinde daha sağlam adımlarla mekandan çıktım, kapının önüne getirilmiş arabalarımızın yanında Sevilleri beklerken arabaya yaslanıp derin derin nefesler alıp vermeye başladım.

"Birilerini alkol çarpmış sanırım?" Betüş'ün sesini duymak korkuyla irkilmeme neden oldu, onun az ileride sigara içen İbrahim ve Çağan'ın yanında olduğunu zannettiğim için birden çok büyük bir şaşkınlık hissiyle arkadaşıma döndüm. "Korkuttum mu?"

"Yok," dedim pürüzlü bir sesle, boğazımı temizlerken Betüş kaldırdığı kaşlarıyla yüzüme bakınıyordu. "Görmemişim sadece,"

"Anladım," dese de neyi anladığını ben anlayamadım, yine de bir şey demeyip ağır ağır kırptığım gözlerimle ona bakmaya devam ettim. "İstersen sen geçip arabada bekle?"

"Aslında olabilir," birden kendimi yorgun hissederken omuzlarım düştü.

"Tamam, gidip Çağan söyleyeyim," Betüş arkasını dönerek Çağan'ın yanına gitti, ona bir şey dedikten sonra Çağan'ın bakışları bana düştü. O da Betüş'e bir şey söyledi, Betüş başını salladığında dudaklarını birbirine bastırmıştı. Çağan, bu yanıt karşısında elini cebine koyarak anahtarını çıkardı ve elindeki izmariti yanındaki çöp kutusuna attıktan sonra bana doğru gelmeye başladı. Saniyeler sonunda karşımda durduğunda kaşları çatılmıştı ama dudakları yukarı kıvrılmıştı. Bir şey söyleyecek sanarak bekledim ama tek kelime etmeden uzanıp kapıyı açtı, ardından yerime oturmama yardım ettikten sonra kapımı kapattı. Başım hızla cama düşerken kendimi biraz daha iyi hissediyordum, dakikalar sonra mekandan Sevil ve Yağız'ın çıktığını görmeme rağmen yerimden kıpırdamayarak sadece pencerenin ardından el sallamıştım. Onlar da bana el salladıktan sonra aralarında kısaca vedalaştılar, Çağan arabanın önünden dolanıp kapıyı açtığı sırada dikiz aynasından Betüşlerin Yağız'ın arabasına binişini izliyordum.

"İyi misin?" diye sordu Çağan, arabayı çalıştırdığını duydum. "Miden bulanmıyor değil mi?"

"Hayır," dedim ama onun bu sorusu birden kendime odaklanmama neden oldu, bir an sanki midemde bir hareketlilik hissedince yüzümü ekşittim. "İyiyim ben,"

"Tamam, bir şey olursa söyle bana," bir yola bir de bana bakan Çağan'a başımı sallayarak cevap verdim, arkama yaslandığımda ellerim karnımın üstünde duruyordu.

Onu izlemek isteyen bir yanım olsa da gözlerim o yanıma ihanet ediyordu, öyle ki biraz sonra kapandı ve uzun bir süre sonra ancak açılabildi. Neye uyandığımı bilemesem de ışık yüzünden acıyan gözlerimi etrafta gezdirdim, siteye girdiğimizi görünce bu kadar uzun bir süredir uyuduğuma şaşırdım. Çağan, arabasını park ettikten sonra bana baktı, uyanmış olduğumu görünce arabadan indi ve hızlı adımlarla dolandıktan sonra gelip benim kapımı açtı. O elimi tutunca yerimden kayarak bacaklarımı sarkıttım, yeniden yürümeye başlamış olmama rağmen kendimi bir nebze daha iyi hissediyordum. Yine de elimden tutmasına memnun olduğum için ses çıkarmadım, Çağan kapıyı açıp içeri geçmemi bekledikten sonra kendisi de girdi ve ardından kapıyı kapatarak lambayı yaktı.

"İstersen bir kahve içelim?" diye sordu, bu teklifi cazip gelse de yapmak istediğim daha başka bir şey vardı.

"Önce duş almak istiyorum,"

"Sen bilirsin,"

Çağan, benim banyoya girişimi görene kadar bekledi, kapıyı kapattıktan sonra onun adım seslerini duydum. Önüme döndüğüm gibi elbisemin eteklerinden tutarak yukarıya çekiştirdim ve biraz cebelleşerek de olsa başımda çıkararak sepetin içine attım, iç çamaşırlarımın başına da aynı şey getirdikten sonra kabine girip ılık suyu açtım. Yüzümü hemen kaldırıp suyla direkt buluştum. Bedenimi boydan boya ıslatan suyun altında o kadar gevşedim ki iki elimi kaldırıp duvara dayayarak kapattığım gözlerimle saniyeler boyunca o şekilde durdum. O karıncalanma hissi beni yavaş yavaş terk etmeye başladı, bilincimin daha da netleştiğini fark eder etmez aklıma bu gece yaşananlar, ardından Çağan'ın söyledikleri düştü.

Bunun peşinde o anda hissettiğim her duygu yeniden içimde can buldu, engel olunmaz bir gülümsemeyle birlikte gözlerimi açtım ve ancak rüyamda görebileceğim kadar olağanüstü gelen o anın etkisiyle birlikte önce saçlarımı, ardından da bedenimi yıkamaya koyuldum. Hareketlerimi hissedemiyor, baktığım yeri göremiyordum. Kabinden çıktığımda kapının arkasında asılı duran havluya uzansam da gözlerimin önünde çok başka görüntüler vardı, bedenimi sardıktan sonra dönüp aynadan kendime bakmak için aynadaki buğuyu sildim ama yine kendimden başka her şeyi gördüm.

Bu halde çekmeceleri karıştırarak bir pamuk buldum, tezgahın üstünde duran Betüş'ün bıraktığı temizleme suyunu üstüne döktükten sonra yüzümü temizlemeye başladım. Bana çok kısa gelen bir an sonra işim bittiği için pamuğu çöpe atıp neredeyse kurumaya yüz tutmuş saçlarıma baktım. Başıma havlu sarmayı es geçerek kapıya yöneldim, açıp çıktıktan sonra hızlı adımlarla sadece başı ucu lambası yanan yatak odasına girdim. Yatağın üstünde değiştirdiği kıyafetleriyle oturan Çağan'ı görmekten çok gülümseyerek telefonuna bakması beni şaşırttı, hedefim olan dolabı es geçerek hızlıca yanına gittim. Tam yanında durunca başını kaldırıp bana baktı, gözleri bedenimde gezinirken birden gülümsemesi aksar gibi oldu ama bunu nedenini bilmezden gelerek uzanıp ekrana baktım.

"Neye bakıyorsun öyle?"

"Yağız birkaç fotoğraf göndermiş," dedi, telefonu yüzüme doğru çevirirken hala bana baktığını hissedebiliyordum. Bunun yarattığı o ürpertici hisle birlikte ekrana odaklandım, parmağımla sıra sıra geçerek fotoğraflara bakındım ve neden gülümsediğini aynı şeyi ben de yaptığım için anladım.

"Hangi ara çekmiş bunları?" dedim şaşkınlıkla, Çağan telefonu kapatıp komodine bırakırken başını sallamıştı.

"Eli işte gözü oynaşta olan birinden her şey beklenir," yeniden bana döndü, elimle tuttuğum havluyu sıktığımı fark edince birden duraksadım. "Daha iyi görünüyorsun,"

"Öyle de hissediyorum," büründüğüm bu mahcupluğun nedenini bilemiyordum. "Çok fazla içmedim sanıyordum,"

"Çok içmedin ama çok hızlı içtin," kaşları havalandı, dudağının kenarında hakim olan o gülümsemesi derin bir nefes alma isteği yaratmıştı bende.

"Bugünün şerefine o kadar olsun," dedim gülerek, beklemediğim bir düşünce aklıma gelince birden belirsizlikle doldum. "Bu plandan neden benim ve Betüş'ün haberi yoktu?"

Çağan da bu soruyu beklemiyor olacak ki birden duraksadı, ardından bir açıklaması olduğu için dikleşti ama konuşmaya başlamadan önce elimden tutarak beni hemen yanına oturttu. Bana doğru dönerken gözlerimizin içine bakıyor olsak da havluyu avucumun içinde ezmeden duramıyordum.

"Sevil bu aralar sizinle daha sık vakit geçirdiği için eğer haberiniz olursa bunu istemeden de olsa belli edebileceğini düşündü Yağız. Zaten sadece üçümüzün haberi vardı, o gelen kalabalık da bir gün öncesinden çağrılan insanlardı,"

"Anladım," diye mırıldandım, aslında Betüş'ün ağzından laf kaçırma olasılığı yüksek olduğunu bildiğim için haberimizin olmaması bana da mantıklı gelmişti. "Ne olursa olsun çok güzel bir akşamdı," Çağan başıyla beni onayladığında sanki bir şeyler düşünüyor gibiydi. "Hem onlar için hem de bizim için dönüm noktası gerçekleşmiş gibi hissediyorum,"

"Bazı konuların netliğe kavuştuğunu bilmek bana da aynı şeyi hissettiriyor,"

"Keşke bu hisse daha önceden kavuşabilseydik,"

"Belki önceden olsaydı bugün bıraktığı kadar etki bırakamazdı," dedi düşünceli bir sesle, elini bacağımın üstüne koyunca sıcak teni tenimi adeta yakmıştı. "Önce değil bugün olması gerekiyormuş,"

"Yine de geçip giden zamana içerlenmeden duramıyorum," bunları söylememin nedeni, bugün kavuştuğumuz bu ferahlığa günler öncesinden kavuşabilmiş olsaydık aramıza o uzaklığın girmesine engel olacağımızı bilmemdi. Şimdi anlamsız gelen o sorunlarımız yüzünden ayrı geçirdiğimiz her saniyeye üzülmeden edemiyordum.

"Zaman her şekilde geçip gidiyor, artık yapabileceğimiz tek şey bundan sonrasını nasıl geçirmek istediğimize karar vermek,"

"Mümkünü varsa sorunsuz bir şekilde," diye mırıldandım, bu yanıtıma birden tebessüm ederken bakışlarındaki derinliğin nedenini merak ediyordum.

"Sorun çıkar diye korkmana gerek yok Arya,"

"Korkmuyorum," dedim net bir sesle, sadece her şey iyi gidiyor derken yine olayların sarpa sarmasından endişe ediyordum ve bunu istemiyordum. "Galiba hala alkolün etkisindeyim, o yüzden ne dediğimi bilmiyorum," aynı anda güldük.

"Genelde alkollü insanların ağzından laf alınmaya çalışılır," dedi Çağan, bu imalı ifadesine karşın kaşlarım havalandı. "Ben de bu durumdan faydalansam mı?"

"Ağzımdan almak istediğin ne gibi bir laf var?" içten içe şaşkınlık hissetsem de bunu ona belli etmedim.

Çağan, sır saklıyormuş gibi bir ifadede gözlerini kıstı. "Bu hızlı cevabına bakılırsa pek de faydalanamayacağım bir ayıklıktasın!"

"Sarhoş olsaydım da ağzımdan laf alamazdım," ona kararlılıkla bakınca bu sefer de o şaşırmıştı. "Görüyor musun, her şekilde faydalanamayacağın biriyim!"

"Zamanında çakır keyifken bile bana güzel güldüğümü söyleyen sen, sarhoşken ağzından laf çıkmayacağına gerçekten inanıyor musun?" bu beklemediğim bir hatırayla bezeli sorusuna cevap duymak istiyormuş gibi merakla bana baktı.

Bir an bocalar gibi olsam da ifademi bozmadım. "O gün yaptım diye bir daha yapacak değilim,"

"O gün yaptıysan bir daha yine yaparsın," diyerek başını salladı, bana takılmaya çalıştığını bilsem de ona kaşlarımı çatarak baktım. "Hatta o gün söylediğini şimdi yine söyleyebilirsin,"

"Söylemem," bu karşı çıkışım hoşuna gitmiş gibi gülünce dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Söylersin söylersin,"

"Söylemem dedim!"

"Sen söylemezsen ben söyletirim," dedi, dediğini anlamayarak ona bakarken birden değişen ifadesiyle birlikte bana yaklaşmaya başladı. Beni amansız bir heyecanın ortasına düşüren bakışları altında kıpırdayamazken Çağan bana iyice yaklaştı, çoktan aralanmış olan dudaklarımın önünde neredeyse değecekken birden durdu. "Eğer söylemezsen bu şekilde uzun bir süre bekleriz,"

"Sen benimle oyun mu oynuyorsun?" konuşurken birbirine değen dudaklarımız yutkunmama neden olurken hislerim adeta iç içe girmişti.

"Sadece olacakları söylüyorum," öyle can yakan bir şekilde güldü ki mideme tekme yemişim gibi öne doğru bükülmek istedim, kalbim istediğimiz şeyin ortak olduğunu anlatamaya çalışır gibi göğsüme vurmaya başlayınca sertçe yutkundum.

"Çok fenasın Çağan,"

"Sen de çok inatçısın Arya," dedi mırıldanarak, yüzüme çarpan nefesi yüzünden titrediğimi hissettim. Birden tekrardan yutkundum, kendime engel olamayarak ona doğru yaklaştım ama Çağan kendisini geriye çekerek pozisyonumuzu hemen aynı hale getirdi. Onun istediği şeyi elde etmeyi beklemesine mi yoksa başka bir nedenim mi olduğunu bilmiyordum ama ufak da olsa kızgınlık hissettim, bu duygu bu sefer beni ondan geriye doğru çekmeye neden oldu. Çağan, buna izin vermeyerek elini hızla belime koydu, kendimi onunla yine aynı halde bulurken bir anda ciddileşti. O dikkatli bakışları yüzümün her detayında gezinirken hislerim altında bedenim tatlı da olsa acı çekmeye başlamıştı.

"Gerçekten çok inatçısın," dedi yeniden ama sesi artık çok başka duyguları ağırlıyordu. Bir şeyler demek istesem de bunu yapamadım, o da buna fırsat bırakmadan dudağını benimkine bastırdı. Zaten bunu istiyor olmama rağmen şaşkınlık hissiyle saniyeleri geçirdim, belimdeki elinin varlığı daha da arttığını fark ettiğim an ben de ona karşılık vermeye başladım. Kollarımı boynuna dolayınca bedenlerimizin arasındaki boşluk kapandı, yerinden çıkmak ister gibi atan kalbimin hem varlığını hem de sesini duyduğuna kesinlikle emindim. Bundan garip bir memnuniyet duyarak onun daha da derinleşen hareketlerine uyum sağlamaya çalıştım, bir an sonra benden ayrılınca neye uğradığımı şaşırarak nefes nefese bir halde ona baktım.

Tıpkı bulunduğumuz bu odaya hakim olan o boğuk karanlığı andıran gözleri benden sanki bir şeyler beklercesine parlıyordu, o kadar çok düşünce ve duygu içindeydim ki bunu anlayacağım varsa bile şu anda yapamıyordum. Tek istediğim onunla temas halinde olmaktı, o yüzden bu sefer ben uzanarak onu öpmeye başladım. O da tıpkı benim gibi anlık bir duraksama sonunda bana karşılık verince birden gülümsedim, bunu fark ettiğini belli etmek ister gibi belimi sarmış olan elleri tutuşunu belirginleştirdi. Bundan sadece hoşnutluk duyarak kendimi ona bastırdım hatta daha da ileriye giderek ellerimi omuzlarına koydum ve hiç düşünmeden onu itekleyerek sırt üstü düşmesine neden oldum. Hemen onun üstündeyken Çağan'ın bariz bir şaşkınlıkla parlayan yüzü beni yine güldürdü, dudaklarımı onunkilere bir kere daha bastırırken kabullenemeyeceğim kadar kendimi iyi hissediyordum.

Onun başta dengesiz, ardından tamamen kararlı dokunuşları altında duygudan duyuya sürüklenirken yerini koruyan ve saniyeler geçtikçe artan tek duygunun şehvet olduğunu biliyordum. Aynı şeyin onun için de geçerli olduğunu can yakmayan ama sertleşen hareketlerinden anlamıştım, öyle ki bir an sonra hiç beklemediğim bir hamle ile sağa doğru düştüğümüzde birden pozisyonumuz değişmişti. O mesafemiz yine aynı şekilde kalırken Çağan sadece gözlerimin içine baktı, bir eli hemen başımın yanındayken diğeriyle yüzüme düşmüş nemli saçlarımı geriye çekmeye başladı. Tavan yapmış hislerim içinde onu izlerken bedenimin gerilmeye başladığını hissediyordum.

"Bazen, sana söylemediğim tek bir kelimenin dahi kalmamış olduğunu düşünüyorum," dedi, neredeyse fısıldar gibi çıkan sesi yüzüme çarpıyordu. "Ama bazen bana öyle bir bakıyorsun ki aslında daha hiçbir şeyi söylememiş olduğumu fark ediyorum. Sanki ne dersem diyeyim, bana yetmeyecekmiş gibi hissediyorum."

"Ağzından çıkanlar kadar kendine sakladığın ve hala dile getiremediğiklerin var. Bunu biliyorum çünkü aynı şeyi ben de yaşıyorum,"

"Bunun olması doğru mu?"

"Doğru, hem de hiç olmadığı kadar," kollarımı boynuna dolayıp parmaklarımı saçlarından geçirdim. "Bazı şeyler dile gelmez Çağan, bunları anlatmaya attığın tek bir bakış bile yeterli olabilir," nedense bu cevabım onu rahatlattı, can bulan gülümsemesiyle tekrardan beni öpmeye başladı.

Hem öpüşü hem hareketleri kısa sürede yeniden derinleşti, aynı şey benim için de geçerli olurken saniyeler sonra anlık bir şekilde ayrılmamıza neden olan şey tişörtünü başından çıkarmam olmuştu. Birbirini uzun süre görmemişiz de şimdi hasret gideriyormuşuz gibi özlemle bedenlerimizi keşfederken Çağan'ın eli zaten neredeyse açılma noktasın gelmiş havluma uzandı ve tek seferde üstümden sökerek yere bıraktı. Karşısında bir anda böylesine çıplak kalmak nefesimi kesmiş olsa da hiçbir şekilde duraksamadım, benim ellerim onun sırtında onun dudaklarının ise bedenimde gezinmesine büyük bir zevkle izin verdim çünkü biliyordum ki bu sadece bedensel değil, ruhsal bir keşifti de. Bir an sonra aşağıya doğru gitmeye başladığı için parmaklarım omuzlarından kayarak saçlarının arasına girdi, ona bakmak istesem de gözlerimi açamayacak haldeydim. Bir türlü kapanmayan dudaklarımdan içimi yakan nefesler alıp verirken dokunuşları altında adeta kıvranıyor, hatta bazen iç çekişe benzer sesler çıkarıyordum. Böylesine bir hazza alışık olmayan bedenim ne yapacağını bilemez halde kıpırdansa da bunu istediğimi bilmenin verdiği kararlılıkla gülümsüyor, tenimi gıdıklayan saçlarını bazen okşamaya bazense çekiştirmeye devam ediyordum.

Zaman kavramını yitirdiğim bir andan sonra Çağan'ın yeniden yüzüme yaklaşmaya başladığını hissettim, ellerim yine sırtına düştüğünde gözlerimi zar zor araladım ve bir alev topunu andıran gözleriyle, gerilmiş yüzüyle karşılaştım. Bana bakarken bir eli bacağıma kayınca kalbim delice çarptı, gözlerimin içine bir an bile kırpmadığı gözleriyle dikkatle bakınırken o kaçınılmaz an gerçekleşti. Sırtım havalandı ve bedenim onun nemlenmiş bedenine bir daha hiç ayrılmayacakmış gibi yapıştı; gözlerim yeniden kapanırken parmaklarım, bir çivinin tahtaya gömülmesi gibi sırtına gömüldü. Çağan'ın boyun girintime düşen yüzü ve her hareketinde kesilen nefesime, hem bedenen hem de ruhen aldığım zevke karşılık güldüm, çok geçmeden iniltiye benzer sesler çıkarmaya başladım. Sıcak nefesi tenimi yakan, sakallı çenesi omuzuma batan Çağan, öpücüklerini benden esirgemeden önce boynuma oradan da dudaklarıma ulaştı. Yetmeyen nefeslerimiz yüzünden birbirimizden ayrıldığımız anlarda bir şeyler mırıldandığını duysam da bunları anlayamayacak kadar bilincim kapanmıştı. Bir an sonra daha sertleşen ama daha da şehvet dolan hareketleri karşısında ağzımdan yine inilti döküldü, bir elim yanıma düşüp altımdaki dağılan çarşafa tutunsa da Çağan buna izin vermeyerek elimi tuttu ve yeniden ona dokunmamı sağladı.

Artık hem dayanamadığımı hem de bu anın hiç bitmesini istemediğim noktayken bir anda o yay gibi gerilmiş olan bedenim kaskatı kesildi, ardından gelen titreme sonucunda büyük bir rahatlama hissiyle başımı arkaya attım. Zar zor havada tuttuğum kollarım ve hala kapalı olan gözlerimle varlığını hissettiğim Çağan'a sıkıca sarılmak istedim ama bunu bile yapacak gücü bulamadım, neyse ki aklımı okumuş gibi bir an sonra o bunu yaptı. Ağırlığının altından kalan bedenim bundan sadece memnunken Çağan yeniden yüzünü boynuma gömdü, tıpkı benim gibi nefeslenirken ne için olduğunu bilmediğim bir gülümseme sundum. Dakikalarımız bu şekilde sadece nefeslerimiz sayesinde bozulan sessizlikle geçti, biraz da olsa kendime geldiğimi hissetmeye başlarken gözlerimi araladım ve birden yüz yüze olduğumu gördüğüm Çağan ile göz göze geldim. Hala bedeninin varlığını hissediyor olsam da artık güç geldiğini bildiğim kollarımı boynuna dolayarak onu kendime doğru iyice çektim, gözlerindeki yanmaya devam eden ateşe karşılık ancak bir ormanın barındırabileceği sessizlikte olan yüzünde gözlerimi gezdirdim. Belki aklımızdan birçok şey geçiyordu ama ikimiz de biliyorduk ki şu an konuşmaya değil sadece hissetmeye ihtiyacımız vardı.

Dokunarak, nefes alıp vererek, tıpkı bedenlerimiz gibi birbirimiz karşısında çıplak kalmış ruhlarımızı izlediğimiz gözlerimizin içine bakarak sessizce konuştuk. Ağza gelebilecek en güzel kelimeden bile daha güzel olan bu sessizlik içinde kendimi ilk defa bu kadar şanslı hissettiğim için gülümsedim. Bana aynı eylemi yaparak karşılık veren Çağan uzanıp önce alnıma, ardından yanaklarıma, en son da dudağıma küçük bir öpücük bırakarak yeniden gözlerime baktı. Bu bakışında gizli cümleyi hemen okuduğum için ona karşılık vermek adına gözlerimi yavaşça kapatıp geri açtım, bu sessizliğe rağmen içimde büyük bir gürültü koparan itirafımıza karşılık bu sefer de ben onu öpmeye başladım.

Beni sevdiğini bildiğim, onu sevdiğime hiçbir şeye olmadığım kadar çok emin olduğum adamla, bu anımızın bitmesine izin vermek gibi bir niyetim olmadığı için sırtındaki ellerimi bastırarak yeniden kendime çektim ve bir kere daha, memnuniyetle kendimi ona emanet ettim.

Oy ve destekleriniz için teşekkür ederim canlarım.

Continue Reading

You'll Also Like

6.1M 211K 61
Geçmişin sırları her gün biraz daha açığa çıkarak her gün biraz daha ilmik, ilmik kanatarak yaralayacaktı herkesi. Yaşanan hayal kırıkları, geride ka...
SEKRETER By Beyza Alkon

General Fiction

1M 12.7K 19
Bacaklarımı araladı. "Ne yapıyorsun?" "Seni içiyorum."
254K 7.8K 11
"Nadir olan ne varsa nadir olan içindir." '' Gel buraya küçük dahi..'' derken ışıl ışıl yeşil gözlerine,dolgun kırmızı dudaklarına baktım.Omuzlarında...
SARKAÇ By Maral Atmaca

General Fiction

3.7M 174K 9
"Delilerin sevdası hoyrat bir fırtına gibidir. Günün başında seni sarsan fırtına, gecenin şafağında ılık bir esintiye dönüşüp kaburgalarının arasına...