KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 520K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK

132K 6.8K 4K
By Asli_Han1453

Merhaba,

Nasılsınız? Ben çok yoğunum. Buradan biraz uzak kaldım 🥺❤

Önce oy verelim. Yorumlarınızı esirgemeyin. Keyifli okumalar diliyorum.

🔥 Bölümde içerik uyarısı var. Başını ve sonunu belirttim. 🔥

Okuduğunuz saati yazar mısınız 💘

Şuraya da bir tanecik kırmızı kalp alayım ❤

Küçük bir not: Balayına gidecekleri yeri Kıbrıs olarak değiştirdim. Okuyunca şaşırmayın ☺😘

KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM

GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK

Yolum zordur dediğinde,
yolun, yolumdur diyene emanettir gönül. (alıntı)

Masmavi rengi ve berraklığıyla göz dolduran denizden koparak gelen hafif tatlı esintiyle pencerenin önünde yarısına kadar kapalı olan ince, tül perdeler havalanıyor; güneşin yakıcı ışınları yatağa düşüp yarı çıplak bedenlerimizi kuşatarak gecenin emarelerini taşıyan tenlerimizi usulca ısıtıyordu.

Ağırlaşan göz kapaklarımı kapatarak yeniden açtım. Uyanalı biraz oluyordu. Gece epey uykusuz kalmış olsak da uykumu almış olarak dinç bir biçimde uyanmıştım.

Örtünün kapatamadığı çıplak omuzlarım ve gerdanıma ilişen temiz esintiyle ferahladığımı hissettim.

Bakışlarımı gökyüzü ve denizin birleşimden oluşan mükemmel manzaradan çekerek sıcaklığını paylaştığım, sol yanımda uzanan Akif Karan'a çevirdim. Bu manzara çok daha izlenilesiydi.

Uyandığım andan itibaren gözlerimi aynı yatağı paylaştığım adamın üzerinden bir an olsun ayıramamıştım. Ayırmak istememiştim.

Bu sabah bambaşka hislerle uyanmıştım. Tek kişilik hayatımın bir ortağı olmuştu.

Eşim Akif Karan.

Çok güzel hissettiriyordu. Onu eşim olarak sıfatlandırmak çok özeldi. Sadece bana ait bir his. Bir başkasının hissedemeyeceği kadar aidiyet duygusu yaşatan sıcacık bir duyguyla kuşatılmıştım.

İsmimin yanına eklenen soyadıyla geçmişimdeki tüm olumsuz hatıralar silinip başka bir Berceste olmuştum sanki. Hayatımıza yepyeni, bembeyaz ve tertemiz bir sayfa açılmıştı. Sayfaya yazılan ilk kelimeler ise şunlar olmuştu:

Berceste Alphankara.

Kıdemli üsteğmen Akif Karan Alphankara'nın eşi.

Kalbimi tüm yüklerinden arındıran, lâcivert göz bebekleri vatan aşkıyla yanan, üsteğmenim. Benim askerim, eşim, can yoldaşım... Hayat arkadaşım.

Dudaklarımın kenarları düşüncelerimin etkisiyle keyifle kıvrıldığında kaygısızca gülümsedim. Huzuru iliklerime kadar hissettiğim bir sabahtı. Kâbuslardan uzak, kötü anılardan sıyrılmış, geleceğim için heyecanla dolup taştığım bir güne uyanmıştım.

Parmaklarımdaki alyans ve tektaş yüzüğüme bakıp iç geçirdim. Tuhaf bir histi evli olmak. Sevdiğin adamla olmak ise tuhaf yanı silip yerine güzellikler getiriyordu.

Akif Karan'a doğru döndürdüm başımı. Yüz üstü uzanmış, kolunun biriyle belimi sahiplenici bir tutuşla kavramış, diğerini yastığın altına sokmuştu. Biraz dağınık yatmayı seviyordu.

Elimi nemli saçlarının arasına yerleştirip okşadım. Sabaha karşı her ikimizde duşumuzu ve gusül abdestimizi alarak yatağa öyle girmiştik.

Siyah ve sert saç tutamları parmaklarımın arasından kayarken şampuanın ferah mentol kokusu burun deliklerimden içeriye süzüldü. Tıraş losyonunun ve şampuanının kokusuna bayılıyordum.

Yüz üstü uzanışından dolayı sırt kasları epey gergin ve şişkin görünüyordu. Tırnaklarımla boydan boya çizdiğim yerler ise kızarmıştı. Gecenin getirisi olan izler her ikimizin de bedeninde yer edinmişti.

Onun dokunuşlarının altında eriyip giderken zihnimi saran tutkuyla biraz hırçınlaşmıştım. Bu yanımla ilk kez karşılaşıyordum. Akif Karan'ın öpüşü, dokunuşu, okşayışı içimdeki tutku ve arzu dolu kadını ortaya çıkarmıştı.

Parmak uçlarımı sırt kaslarında belli belirsiz dolaştırdım. Bedeni, mesleğinin getirisinden ötürü yapısal olarak çok güçlü ve dirençliydi. Hâliyle kasları normalden daha sert, hareketleri biraz kabaydı.

Bana dokunurken ekstra çaba harcadığını dün daha net anlamıştım. Nazik davranmaya çalışmıştı ancak birbirimize olan heyecanımız ve tutkumuz bunu biraz engellemişti. Ki ben de bana nazik davranmasından çok sert oluşundan hoşlanmıştım. Kulağa biraz ürkütücü gelse de yeni yeni tanımaya başladığım bu yakıcı hislerden hoşnuttum.

Dudaklarımı gergin duran omuz başına sürttüm ve teninin tertemiz kokusunu içime çekerek küçük bir öpücük bıraktım. Teni muazzam kokuyordu. Parfüm kokusundan ziyade kendine has sert kokusu çok cezbediciydi. Her insanın bir kokusu olurdu ancak onun kokusu her şeyden daha güzel geliyordu bana. Sıcak bir yuva gibiydi.

Ensesine sürüklediğim elimle saçlarını okşamaya sürdürdüm. Bir gecede temas bağımlısı olmuş olamam değil mi? Tenini her an hissetmek istiyordum.

Gözlerim baş ucumdaki telefona kaydığında alıp saate baktım. 10.17'ydi. Öğleden sonra yola çıkacaktık. Balayı için Kıbrıs'a gidecektik. Akif Karan önceden rezervasyon yaptırmış, biletlerimizi ayırtmıştı.

Diyarbakır'a dönmeden onunla her anımı doyasıya yaşamak istiyordum. Operasyona çıkacaklardı. Süresi belli olmayan görevler onu özlememe neden olacaktı. Bu yüzden balayı tatilimizin keyfini sürecektim. Sağ salim gidebilirsek tabii.

Annemler İstanbul'a, diğerleri ise Diyarbakır'a bu sabah ilk uçakla dönmüş olacaklardı. Defne hamile olduğundan onlar arabayla gideceklerdi. Dede, nine ve Akif'in amcaları da Adana'ya gitmek üzere dün geceden yola çıkmışlardı. Gelemeyen akrabaları arayarak tebriklerini iletmiş, güzel temennilerde bulunmuşlardı.

Rüya gibi bir düğünümüz olmuştu. Sevdiklerimizle en özel anlarımızı paylaşmak çok güzel hissettirmişti. Aile kavramını doyasıya yaşamıştım. Akif Karan sayesinde.

Akif Karan'ın bel oyuntumdaki parmakları hafifçe kıpırdandı. Bakışlarımı yastığa gömülü suratına çevirdim. Uyanıyordu.

Göz kapaklarını süsleyen simsiyah, gür kirpikleri kıpırdandı. Gözleri kısıkça aralandığında dudaklarımı yeniden omzuna yaslayarak tenini uzunca öptüm.

Bu küçücük temasımla kirpikleri bir miktar daha aralandı. Lâcivertleri sabahın ilk anlarında olduğundan oldukça parlak görünüyordu. Bakışlarının hızla yoğunlaşıp derinleşmesini tek bir saniyesini bile kaçırmadan izledim.

Öpülmekten şişerek dolgunlaşan dudaklarımın teninden kopmasıyla yatağa yaslı göğsü kontrolsüzce kabararak söndü. Etkilendiğim gibi etkiliyordum.

Aydınlık bir tebessümle konuştum. "Günaydın," neşem sesime yansımıştı. Mutluluğum elle tutulur cinstendi.

Sırt üstü dönerek bedenimi zorlanmadan kendine çekti. Göğüslerimin altına kadar sıyrılan, koyu mor, ip askılı ve dantel detaylarıyla bezeli olan saten gecelik üstünden dolayı tenim engelsizce onun çıplak gövdesine yaslanmıştı. Sıcak teninden yükselen ısı tenimi karıncalandırdı. Dirseğinden büktüğü kalın kolu belimdeydi. Kemikli parmaklarıyla dün gece öpüp okşadığı sırtımı sevdi.

Uykulu boğuk sesiyle, "Günaydın yavrum," dedi. Genizden gelen erkeksi tınıyla kalbim kaburga kemiklerimin ardında heyecanla çırpındı.

Çenemi göğsüne yaslayarak ona alttan bakmaya başladığımda belimdeki eliyle sırtımı okşamaya devam etti.

"Bu sabah bir başka neşelisin. Bu neşeyi ve güzelliği neye borçluyuz?" diyerek iltifat ettiğinde gülümsememi genişlettim.

"Güzel bir sabah," dedim çenemi göğsünden çekip yüzlerimizi birbirine yaklaştırırken. Dirseğimi yastığa bastırıp ona üstten bakmaya başladığımda suratındaki mimikler canlanmıştı.

Belimdeki parmakları işgüzarlık yaparak belimin alt kısmına doğru kaymaya başladı. "Başka?" dudaklarımı yavaşça dilimle ıslattım. Çemberi genişlemekte olan göz bebekleri ıslattığım dudaklarımı buldu.

"İzmir güzel," dedim şımarık bir sesle.

Kaşları eğlendiğini belli edercesine havalandı. "Bak sen. Hepsi şehrin marifeti yani,"

Burnumun üzerini kırıştırdım. "Öyle. Sen ne zannetmiştin?"

Bedenini yataktan doğrulturken beline kadar örtülü olan çarşaf aşağıya kaydı. Altında yalnızca baksırı vardı ve bunu fark ettiğim an zihnim hiç olmaması gereken görüntüleri gözlerimin önüne getirmeye başlamıştı.

Beni yavaşça yatağa yatırdı ve iri gövdesiyle kafeslendim. Kaslı bacağı bacaklarımın arasına yaslandı. Dağılmış olan saçları, şişmiş göz kapaklarından dolayı kısık duran gözleri ve aynı şekilde hafiften şiş dudaklarıyla öyle yakışıklı görünüyordu ki.

Dudaklarını çıldırtıcı bir yavaşlıkla dudaklarıma sürttü. "Kocanızın etkisinden olabilir mesela, Berceste Alphankara," alt dudağımı öptü belli belirsiz. Dudaklarının telaşsızca dudak kıvrımlarıma dokunuşuyla aklım devre dışı kaldı.

🔥 !!!İÇERİK UYARISI!!! 🔥

Yakıcı bakışları bedenimde gezindi. Bakışlarıyla soyuyordu sanki beni. "Bu gecelik nereden çıktı?" diye sordu. "Aldıklarımız arasında yoktu,"

Fazlasıyla dikkatliyiz.

Göğsüm minik iç çekişimle kabardı. "Annem almış," diye yanıtladım.

Tek kaşı havalandı. "Gelinini düşünen bir kayınvalide,"

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Daha çok seni düşünmüş gibi ama,"

Çarpık gülümsemesiyle, "Tabii oğlunu da es geçmemiş," dedi.

Alt dudağımı ısırıp güldüm. "Hı-hım,"

Belimdeki parmakları geceliğin kısa şortunun altına sızmıştı çoktan. Bacaklarımın iç kısımlarında fütursuzca dolanan ve çıldırtıcı dokunuşlar yapan eli yüzünden zihnim puslanmıştı.

Boynuma yaslanan dudaklarıyla dün geceden kalma izlere yenilerini ekledi. Dudaklarının arasına kıstırdığı tenime diliyle ıslaklığını bırakıp emiyor, ısırıyor ve öpüyordu. "Tadın beni mahvediyor yavrum," dedi boğuk sesiyle.

Sözlerini uzaktan uzağa duyuyordum. Dilim, damağım ve boğazım kupkuru olmuştu. Boynumdan yükselen sıcaklık ve kızarıklık yüzüme doğru çıkıyordu.

Ellerimi bilinçsizce boynuna dolayarak başını biraz daha kendime çektim. Boyun girintimden çıkarttığı yüzüyle karşı karşıya geldiğimde burunlarımız birbirine sürtündü. Dudaklarıma kısacık değip geri çekilen dudakları sinirlenmeme sebep oluyordu. Niçin tam anlamıyla öpmüyordu ki? Resmen beni kıvrandırıyordu.

"Bebeğim," dedi kısık sesiyle. Bacaklarımın arasında bir ateş belirdi. Ses tonundan bile etkileniyordum. İrade mekanizmam tamamen çökmüştü.

Başımı yataktan kaldırıp dudaklarımızı birleştirdiğimde gerilen dudaklarından gülümsediğini anladım. Sabırsızlığım hoşuna gitmişti.

Yavaşça dudaklarını öptüm. Onun beni çıldırttığı gibi hareketlerimi ağırdan alıyordum. Tek taraflı delirmek hiç keyifli değildi.

Ağzımın içine hapsolan dolgun alt dudağını emip hafifçe dişlerimin baskısını hissetmesini sağladığımda belimin arkasına yerleşen büyük avcuyla bedenlerimizi bir bütün hâline getirdi.

Boğazından kopan güçlü ve hırıltılı bir iniltiyle parmakları sertçe kalçama gömüldü. Kasıklarını sertçe bana bastırmasıyla nefesim kesilir gibi oldu. Hissettiğim yoğun baskıyla dudaklarımızın temasını kesmek zorunda kaldım. Çenemi kavradığı gibi dişleriyle tenimi sıyırıp emdi. Boynuma doğru indirdi dudaklarını. İnerken dudaklarını ve ıslaklığını tenime bırakıyor ve beni cayır cayır yakıyordu.

Baldırımdaki parmaklarının sert tutuşu yumuşadı ve kızarttığı tenimi okşadı. "Ağrın var mı yavrum?" dedi ilgiyle. Kasıklarımdaki sızıyla yutkundum. "Biraz," tutkudan çok sevgiyle yanağımı öptü. "Masaj yapmamı ister misin?"

Yanaklarım biraz önceki dokunuşların etkisiyle alev alev yanarken onu yanıtladım. "Kahvaltıdan sonra ağrı kesici alırım, geçer."

Elini kasıklarımın üzerine yerleştirdiğinde gözlerim kocaman açıldı. Büyük avcundan yayılan sıcaklıkla nefesim hızlandı.

İnlememek için dudaklarımı sımsıkı kapattım. "Gerçekten gerek yok," diye geveledim ağzımın içinden. Öylece dokunması tuhaf hissettiriyordu.

"Utanılacak bir mevzu değil. Benim ağrım olsa sen masaj yapmayacak mıydın?"

Kısık sesimle onu yanıtladım. "Yapardım,"

Alt dudağını yaladı. "Kendini kasma," dedi boğuk sesiyle. Parmaklarını usulca tenime bastırdı. Sert dokunuşlarının aksine gayet yumuşaktı bu kez. "Rahatla bebeğim."

Üzerime doğru eğildiğinden alnına düşmüş olan saçlarını geriye yatırdım. Parmakları sızlayan her noktayı âdeta uyuşturuyordu.

"Çok mu sert davrandım sana?" aniden sorduğu soruyla yanağımı iç kısmından ısırdım.

"Hayır. İlk olduğundan sanırım ağrım," diye mırıldandım.

"Daha dikkatli olacağım," dediğinde dudaklarımı dişlerimle çekiştirdim.

Utanç içinde yanan yanaklarıma rağmen fısıldadım. "Sert olmandan hoşlandım."

Kaşları çatılır, surat ifadesi anlık değişim yaşarken sözlerim onu afallatmıştı. Bu kadar açıksözlü olmamı beklemiyor olmalıydı. Ben de bu hâlime pek alışamamıştım ama utanıp geri çekilmek istemiyordum. Onu istediğimi bilsin istiyordum. Sevgimi sınırsızca yaşamak istiyordum.

Masaj yapan eli duraksarken bedenini bedenime bastırdı. Alnı alnıma değerken boğukça, "Yavrum senin benim irademle ne alıp veremediğin var?" diye soludu. Hızla alçalıp yükselen göğüslerim onun gövdesine sürtünüyordu.

Elimi kirli sakallarının sardığı kemikli yüzüne koydum. "Sadece seni çok seviyorum,"

Gözlerini kapayıp açtı. "Bu cesur hâlin beni fazlasıyla tahrik ediyor ama durmak zorundayım, ağrın var,"

Sakallarını okşadım. "Zorunda değilsin," dedim fısıldayarak. Gözleri lâcivertlerini yutup simsiyah olmuştu. "Sen adamı delirtirsin," dedi boğuk bir iniltiyle. Bacağımı yavaşça kalçasına doğru kıvırdığımda onu bütün kıvrımlarıyla hissetmiş ve yaşadığım yoğun hazla dudaklarımdan kısık ve baskın bir inleme dökülmesi kaçınılmaz olmuştu. "Ah Karan..."

Şortun lastiğinde oyalanan parmaklarıyla göbeğimi okşuyordu. "Durmazsak ağrın şiddetlenebilir," dedi ama dokunuşları aksini istiyor gibiydi. Yutkundum. Bu konuda haklıydı. İlaç kesmezse uçakta rahat edemeyebilirdim.

🔥 !!! İÇERİK SONU !!! 🔥

Baş parmağıyla şakağımı okşuyordu. "Acıktın mı?" sorusuyla midemden yükselen açlık sinyallerini fark ettim. "Evet. Dışarıda mı yiyeceğiz?"

"İlk günden gelinime iş mi yaptıracağım?" dedi boğukça gülerken. "Balayı tatilinde mutfağa biraz ara vereceksin,"

Akif Karan'ın gelini.

Deli gibi sırıtmak istemem normal miydi?

"Dışarı çıkacaksak kalkıp hazırlanmamız gerekiyor. Uçağa geç kalmayalım,"

"Benim soğuk bir duş almam lâzım, mâlum," demesiyle gözlerimi büyüttüm. Tepkim onu keyiflendirdi. "Evliyiz, açık konuşabilirim herhalde,"

Yanan boynumu kaşıdım. Alışma sürecim biraz zaman alacaktı galiba. Akif Karan gövdeme yaslı duran iri gövdesini çektiğinde toparlanan geceliğimle açıkta kalan tenimi kapattım. Bana sırtı dönük bir biçimde ayaklarını yataktan aşağıya sarkıttı.

Tırnaklarımın marifetleri daha net gözler önüne serilmişti. "Sırtındaki çiziklerin yeri ağrıyor mu?" dedim suçluluk içinde.

Omzunun üzerinden kısık bir bakış attı. "Bebeğim sence o minicik çiziklerden ne tür bir ağrı olabilir?"

Dizlerimin üzerinde doğrulup sırtına dokundum. "Pek minik değil sanki?" diyerek kürek kemiğinin altından beline uzanan tırnak izlerime baktım.

Kolunu bana dönmeden arkaya atarak beni belimden tuttuğu gibi kucağına oturttu. Bunu öyle kolay yapmıştı ki, şaşkınlıktan tek kelime edememiştim.

Saçlarımı tek omzumda toplayarak boynumda açıkta kalan kısma parmaklarının sırtıyla dokundu. "Korunmadık," dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu konuda daha önce hiç konuşmamıştık. Dün geceye kadar aklıma gelmememişti. Geceyse korunmasını istememiştim. Ertesi gün hapı alacaktım.

Düşüncemi dile getirdim. "Bebek için henüz erken sanki," başımı kaldırıp dikkatle yüzüne baktım. Tepkisini merak ediyordum. Her ikimizde çocukları çok seviyorduk ama evlenir evlenmez çocuk fikri biraz aceleydi.

Gözlerini kapayıp açtı. "Evet yavrum bizim için erken," dudağının sol kıyısı kıvrıldı. "Hem önce ben sana doyayım," yanağımı öptü.

"İlaç kullanayım o zaman," dediğimde başını salladı. Ortak bir karar almak en iyisiydi.

"Ben de bundan sonra korunurum. Bununla ilgili herhangi bir sıkıntımız olmaz yavrum. Gece sen istemediğin için korunmadım. Yoksa aklımdaydı,"

İç çekip dudağının kenarından öptüm. "Bu kadar anlayışlı olduğun için teşekkür ederim,"

Belime inen eliyle beni göğsüne çekti. "Ortak bir hayatımız var artık. Kararlar alırken birbirimize danışacağız."

Kahvaltı için sahile yakın bir restorana gelmiştik. Restoranın açık alanındaki masalardan birine geçip oturduk. İçerisi oldukça kalabalık görünüyordu. Dışarısı daha sakin olduğundan rahat ederiz diye düşünmüştüm. Garsona siparişlerimizi verdikten sonra bakışlarımı sahile çevirdim. Vakitten dolayı oldukça sakindi. Tek tük çift vardı. Onlar da denize karşı fotoğraf çekiyordu.

Akif Karan'ın telefonunun zil sesiyle gözlerimi sahil şeridinden çekerek önüme döndüm. Masanın üzerindeki telefonu alarak ekrana baktı. Benim dikkatle ona baktığımı fark edince "Argun," dedikten sonra aramayı yanıtladı. "Buyur kardeşim," sırtını sandalyeye rahatça yaslayarak karşıyı dinledi. "Yok, kahvaltıdan sonra anahtarı teslim edeceğim. Sonra da havaalanına geçeceğiz."

Ayağımın dibinde gezinen minik köpeği görünce dikkatim ona kaydı. Minik dilini dışarı çıkarmış, hızlı hızlı soluyarak tüylerini bacaklarıma sürtüyordu.

Görüş açımı kapatan saç tutamlarını kulağımın arkasına sıkıştırdıktan sonra eğilip tüylerini okşadım. "Ne kadar tatlısın sen," diye mırıldandım. Çok sevimliydi.

Boynundaki tasmada yazan isimliği görünce sahipsiz olmadığını anladım. "Nereden kaçtın acaba?" deyip etrafa göz gezdirdim.

Akif Karan ne oldu dercesine göz kırpınca ona açıklama yaptım. "Minik bir köpek geldi yanıma. Sanırım kaçmış,"

Başını belli belirsiz sallayarak konuşmasına döndü. "Ben izin işlerini hallettim. Balayında da göreve çağırmazlar herhalde kardeşim," deyip kısık sesiyle güldü. Gözlerimi kısıp ilgimi ona verdim. "Berceste'nin gözleri kısıldı, her an tartışma çıkabilir. O yüzden sen de şom ağzını açmıyorsun. Hadi Argun kapat koçum. Balayında telefonlarımız kapalı olacak. Bizi arayanlarla sen ilgilen," deyip sırıttı. Argun abi karşıdan her ne dediyse daha da keyiflendi. "Yeter kulağımı siktin, kapat." dediğinde gözlerimi devirdim. Küfürsüz muhabbet edemiyorlardı.

"Pamuk," telaşla yanımıza gelen kız masanın altında dolanan köpeğini görünce rahatça nefeslendi. "Of, seni kaybettim diye ne kadar korktum biliyor musun?" diye söylendi. Pamuk ise hiç oralı olmadan gezinmeye devam etti.

Kızın bakışları beni bulduğunda telaştan ve sıcakta hızlı hareket ettiğinden olsa gerek kızaran yanaklarıyla gülümsedi. "Merhaba. Kusura bakmayın sizi rahatsız etmiş. Biraz yaramaz bir köpek,"

Köpeğin başını okşayarak başımı iki yana salladım. "Hayır rahatsız etmedi,"

Eğilip köpeği kucağına aldı. "İyi günler," diyerek yanımızdan uzaklaştığında Akif Karan'ın dikkatli bakışlarıyla karşılaştım. "Ne oldu?"

"Diyarbakır'a dönünce barınaktan bir köpek sahiplenelim mi? Evde bize arkadaşlık eder,"

"Çok güzel olur," dedim hevesle. Hayvanları çok severdim. Hem barınaktan sahiplenecektik. Bu eksta iyiydi. "Senin evde olmadığın günler bana yoldaş olur,"

Masaya açılan servisle konuşmamız yarıda kesildi. Garson kahvaltılıkları düzgünce yerleştirirken hemen arkasından çaylarımız gelmişti. Epey acıktığımdan kendimi yiyeceklere verdim.

Hesabı ödeyerek restorandan ayrıldığımızda uçağın kalkışına az kalmıştı. Evden çıkmadan valizlerimizi bagaja koymuştuk. Zaten evin anahtarını da teslim edip öyle çıkmıştık yola.

Havaalanına gelince kiralamış olduğumuz arabanın anahtarını da firma görevlisine teslim etmiş ve bavullarımızla dış hatlara geçmiştik.

Uçakta koltuklarımıza yerleştiğimizde bir miktar heyecanlandım. Kıbrıs'ı ilk kez görecektim ve Akif Karan'la geçireceğimiz tatil için oldukça heyecanlıydım.

Kalkış esnasında ister istemez kendimi kasmıştım. Akif Karan kucağımda sıktığım elimi tutup büyük avcuna aldı. "Kasma kendini," dedi kulağıma fısıldayarak. Nefesimi gergince üfledim. "İlk binişim değil ama biraz tedirgin oldum," diye mırıldandım. Diyarbakır'dan İstanbul'a gelirken acımdan hiçbir şey hissetmemiştim. Ama şimdi farklıydı.

Başımın arkasına koyduğu eliyle beni göğsüne çekti. Dudaklarını saçlarıma bastırdı. "İstersen uyu, güzelim."

Gözlerimi kapattım. Akif Karan'ın sıcaklığı beni mayıştırırken uykuya daldım.

♤♤♤

Yazardan...

"Argun şurada dursana," Defne dudaklarını yalayarak künefe reklamının olduğu billboarda bakıyordu. Tatlı o kadar lezzetli görünüyordu ki, sanki daha önce hiç yememiş gibi bir arzu oluşmuştu içinde.

İzmir'den yola çıkalı epey oluyordu. Gaziantep'e gelmişlerdi. Önce yemek yemiş ardından yola çıkmışlardı ancak Defne künefe reklamını görünce aniden canı çekmişti.

Tuğrul hayıflanarak pencereden sarkıp etrafına bakındı. Gizem ailesiyle dönünce o da mecburen annesiyle birlikte arabayla gelmek zorunda kalmıştı. Saatlerdir arabada olduklarından her yanı tutulmuştu. Bir de Antep'e kadar eniştesiyle dönüşümlü kullanmışlardı arabayı. Onun yorgunluğu da vardı üzerinde.

"Canı yine ne çekti acaba?"

Pınar Hanım, kucağında mışıl mışıl uyuyan torununa dikkat ederek oğlunun koluna vurdu. "Sus bakayım, zaten hormonları yüzünden çok duygusal," diye fisıldadı. Ancak Tuğrul oralı bile olmayıp ablasını sinir etmeye devam etti. "On dakika önce bir buçuk Adana yedin zalımın kızı, daha ne yiyeceksin,"

Defne hormonların etkisiyle hemen alıngan tavrıyla, "Ne yapayım yeğenin istiyor. Ben mi istiyorum sanki?" deyip kocasına döndü. "Ben çok mu yiyorum Argun?"

Tuğrul, "Neyseki taş yine benden sekip eniştemi buldu," deyip sinir bozucu bir sırıtma takındı. Pınar Hanım oğlunun bu çocuksu davranışlarıyla gözlerini onaylamazca kapayıp açtı. Hiç büyümeyecekti Tuğrul.

Argun gözleri yaşarmış, ağlamaklı bir tavırla çenesi titreyen kadını görünce içi gitti. "Hayır yavrum, yemen gerektiği kadar yiyorsun. Sadece çabuk acıkıyorsun," deyip karısının elini kavrayıp öptü. "Kızımız acıktırıyor annesini,"

Defne dopdolu gözleriyle gülümsedi. "Evet çok obur bir kızın var hayatım," deyip yanaklarını ve gözlerini sildi. Duygusallığın zirvesindeydi. Oğuz Kağan'a hamileyken bile bu kadar ağlak bir kadın olmamıştı ama minik kızı onu çok etkiliyordu.

Argun künefecinin adresine navigasyondan bakarken sordu. "Künefe mi çekti canın?"

Defne, "Evet," deyip yeniden sulanan ağzı yüzünden derince yutkundu. "Çok güzel görünmüyor mu?"

"Evet yavrum. Şimdi adresine bakıyorum. Götüreceğim seni,"

Tuğrul gıcıkca, "Eve bugün varabilsek bari," deyince Argun dikiz aynasından Tuğrul'a ters ters baktı. "Senin o ağzını sikmeyen adam değil," dedi ağzının içinden homurdanarak. Tuğrul kollarını öne uzatıp Argun'un boynuna sarıldı. "Beni çok sevdiğini biliyorum yakışıklı eniştem,"

Argun boynundaki kolları itekleyerek kavşaktan u dönüşü yaptı. "Yavşak herif," dedi kısık bir mırıltıyla. Arabadan kayınvalidesi olmasa Tuğrul'un söylediklerini burnundan getirirdi de kadına saygısından yapmıyordu. Eve varınca hâlledecekti artık.

Yeni rota künefeci olmuştu. Defne garsonun önüne bıraktığı künefeyi afiyetle yemeye başladığında Tuğrul kendini acındırmaya çalışıyordu.

"Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar demiş atalarımız. Gözümün önünde nasıl yiyorsunuz be, ayıp ayıp," diye söylendi.

Tuğrul hariç herkes künefe yiyordu. Defne'yi ağlattığı için o yemeyecekti.

"Onu karımı ağlatmadan önce düşünecektin geveze,"

Tuğrul ablasına yavru köpek bakışları attı. "Ablam, bir tanem, güzel hamilem,"

Defne şu an kimseyi duymuyordu. Damağına dağılan muhteşem tatla haşır neşirdi. Künefeden büyük bir parça kesip ağzına attı. "Imm, mükemmel bir şey ama bu," diye sızlandı.

Tuğrul ablasının iştahla yediği tatlıya bakıp gözlerini yumdu. Düşük çenesinin cezasını çekiyordu.

"Ulan bakın mâlum yerim şişerse size sorarım hesabını,"

Pınar Hanım, "Sus zevzek," deyip tabağını oğlunun önüne iteledi. "Bir daha ablanı üzersen yemek falan yok sana. Nereden yersen ye, eve almam seni."

"Üzmek mi? O ne demek anacım. Ablam benim başımın tacı, bir tanecik yeğenlerimin annesi. Bebeğim benim o," diye yağ çekti.

"Yemezler," dedi Defne kıstığı gözleriyle. "Senin ciğerini bilirim ben,"

Tuğrul sırıtıp künefeye yumuldu. Yemek onun kırmızı çizgisiydi.

Argun, "Babacım dur," deyip oğlunun elini tutup çataldaki tatlıyı minik ağza uzattı. Oğuz Kağan babasının kucağında tabaktaki künefeyi ellerine alıp öyle yemek istiyordu. Dudaklarını arayalarak tatlıyı yedi.

Defne oğlunun iştahla yediğini görünce gülümsedi. "Benim bir tanem künefeyi çok mu sevmiş?"

Annesine dönüp elindeki çatalı salladı. "Mamma," deyip kıkırdadı.

Argun oğlunun ağzını silip bir parça daha tatlı uzattı. Oğuz Kağan oldukça iştahlı bir bebekti. Yemek seçmiyordu. Annesine hamileliğinde sağladığı en büyük kolaylık bu olmuştu.

Pınar Hanım her zaman kızı ve torununun yanındaydı ama Defne annesine yük olmak istemediğinden eviyle ve oğluyla işten sonra olabildiğince ilgilenmeye çalışıyordu.

Argun her daim eşine yardımcı oluyordu ancak göreve gittiğinde bütün ağırlık kayınvalidesinin üzerine kalıyormuş gibi hissediyordu. Aslında Pınar Hanımın bu durumdan hiçbir şikâyeti yoktu. Eşi şehit olduktan sonra kendini yalnızca çocuklarına adamıştı. Argun ise damadı değil sanki oğlu gibiydi.

Defne doyduğuna kanaat getirince sandalyeye yaslanıp elini epey belirgin olan göbeğine yerleştirdi. Argun karısının gözlerindeki parıltılara bakıp iç geçirdi. Onu üzgün görmekten hoşlanmıyordu. "Doydun mu güzelim?"

Defne bakışlarını kocasına çevirip gülümsedi. "Hı-hım. Teşekkür ederim hayatım. Kızımda babasına teşekkür ediyor,"

"Afiyet olsun güzel karıma ve minik kızıma,"

Tuğrul tabaktaki tüm tatlıyı yalayıp yuttuktan sonra ablasına takılmayı ihmal etmedi. "Abla ağzının tadını biliyorsun harbiden,"

Defne baygınca baktı kardeşine. "Seninle konuşmuyorum ben, dön önüne,"

Tuğrul sandalyesini ablasına doğru kaydırdı. "Aşk olsun ablacım," deyip Defne'nin yanaklarını ıslak ıslak öptü. Defne yüzünü buruşturup yanaklarını sildi. "Üf pis ağzında öpme. Yanaklarım yapış yapış şerbet oldu senin yüzünden." diyerek söylendi. Tuğrul ise ablasını dinlemeden sarılıp sırnaşmaya devam etti.

Pınar Hanım oğlunun ve kızının yaşayamadığı çocukluğu bildiğinden hüzünle izledi çocuklarını. Defne ve Tuğrul şehit çocuklarıydı. Babalarını çok erken kaybetmiş, yarım çocuklardı.

Argun'a çevirdi bakışlarını. Oğluyla sevgiyle ilgilenen damadına gülümsedi. Onun da yaşayamadığı bir çocukluk vardı. Ne anne ne de baba sevgisi görmemişti ki Argun. Annesi hasta babasıysa alkoliğin tekiydi.

Bu hikâyenin çocuklukları hep yarım sevgilerle büyümüş ancak hayatlarına giren insanlara sevgilerini vermekten asla çekinmemişlerdi.

Akif Karan, Göktürk, Tuğrul ve Defne bu vatan için şehit düşmüş askerlerin yetimleriydi.

Argun ve Berceste ise hasta yataklarında ömür çürütmek zorunda kalmış annelerinin bırakmak zorunda kaldığı biçare öksüz yavruları.

Sevmek için güzel bir hayata sahip olmak gerekmez ki. Yüreğinde merhamet taşıyan her insan birini sevebilir.

Akif Karan, Berceste'ye

Argun, Defne'ye

Göktürk, Duha'ya

Tuğrul, Gizem'e

Yarım yamalak bir aşkla değil, ömürlük sevgiyle bağlandı.

♤♤♤

Zuhal Hanım odasının balkonundaki çiçekleriyle ilgilenirken kapı tıklatıldı. "Buyurun," dedi sakin bir ses tonuyla. Duha'nın annesi - Hasibe - odaya girdiğinde, "Gel Hasibe," dedi. "Kusura bakma lütfen yanına gelemedim. Gelir gelmez yorgunluktan uyuyakalmışım,"

"Estağfurullah dünürüm, olur mu öyle şey. Düğündü, yolculuktu yormuştur seni."

"Öyle oldu vallahi. Karan'ı da biliyorsun, aceleci çocuk. Her şeyi son anda haber etti. Ne olduğunu anlayamadan kendimizi düğünde bulduk,"

"Olsun canım. Allah daim etsin mutluluklarını,"

"Amin," dedi Zuhal Hanım içtenlikle. "Sen ne yaptın? Düğüne gelemeyince merak ettim. Reşat nasıl oldu?"

Duha'nın babası -Reşat- rahatsızlandığından düğüne gidememişlerdi.

"Reşat'ın kolesterolü bir anda fırladı. Şimdi toparladı biraz. Size karşı çok mahcubuz. En mutlu gününüzde yanınızda olamadık,

"Duymamış olayım Hasibe. Sağlık bu şakaya gelmez. Ben sizi biliyorum. Düşünmeniz bile yeter. Göktürk hastaneye götürsün istersen,"

"Sağ olun. Dün gittik. Biraz yediklerine dikkat etmesi gerekiyormuş,"

"İnşallah eski sağlığına kavuşur," deyip Hasibe'nin omzunu sıvazladı. "Biz yokken bir aksilik falan olmadı değil mi? Kayınvalidem size sorun çıkardı mı?"

"Yok herhangi bir sorun yoktu," deyip duraksadı. Ciddiyete büründü. "Benim sana söylemem gereken önemli bir mevzu var,"

Zuhal Hanımın yüzündeki gülümseme silindi. "Hayırdır inşallah,"

"Dün biz izinliydik ama ben Ahuzâr Hanımın bir isteği olur diye öğlen sonu yalıya gelmiştim. Bir misafiri vardı,"

Zuhal Hanımın kaşları kavislendi. "Kimmiş? Tanıdık biri mi?"

"Tanıdık değildi. Akif'in yaşlarında bir oğlandı. Konuşmalarını duyamadım ama baya hararetliydi konu neyse artık. Rahatsız etmemek için eve döndüm,"

"Allah Allah kim acaba,"

"Akif oğlumun arkadaşlarından biri düğün için tebriğe geldiğini düşündüm."

"Arkadaşlarının çoğu İzmir'e geldi. Bir kısmı da telefondan tebrik etti. İçime kurt düşürdün bak şimdi," deyip konsoldan telefonunu aldı. "Ahuzâr Hanıma sorsam şimdi durduk yere sinirlenir. Göktürk'e söyleyeyim de kamera kayıtlarına bir baksın."

Göktürk ve Duha bahçedeki hamakta uzanıyorlardı. Göktürk cebindeki tekefonun çalmasıyla bir miktar doğruldu. "Efendim anne," diyerek açtı. "Oğlum, kamera kayıtlarına bakabilir misin annecim?"

Göktürk kaşlarını çatıp hamaktan kalktı. "Hırsız mı girmiş eve?"

"Yok yavrum, telaşlanma hemen. Dün eve biri gelmiş. Hasibe, babaannenle ikisini konuşurken görmüş. Ben de merak ettim,"

"Tamam anne, hemen bakıyorum," deyip telefonu kapattı.

Hamaktan kalkarak nişanlısının yanına gelen Duha, "Ne oldu?" diye sordu.

"Bilmiyorum güzelim. Birazdan anlayacağız," deyip nişanlısının elini kavrayarak güvenlik kulübesine ilerledi. Güvenlik görevlisine, "Kolay gelsin Mahmut Bey," diye selam verdi. "Sağ olun efendim," dedi adam.

"Dün bizim eve biri geldi mi?" diye sordu.

"Evet efendim. Ahuzâr Hanımın misafiri vardı."

"İsmi ne bu misafirin, biliyor musun?"

"Bilmiyorum efendim. Ahuzâr Hanım öncesinde misafiri geleceğini ve onu bekletmeden içeriye almamız emrini verince soramadım."

Göktürk iyice işkillenmişti. "Dünkü kamera kayıtlarını getirsene,"

Mahmut sorgulamadan denileni yaptı. Kamera kayıtlarını açtıklarında öğlen iki sularında bahçeye giren arabayla kaydı yavaşlattı Göktürk. Plakaya baktığında yabancı biri olduğunu anladı. Arabadan inen adamı görünce tüm bedeni buz kesti.

Bu adam abisine ve yengesinin başına bela olan Arda Sarp'tan başkası değildi.

İyi de bu adamın babaannesiyle ne işi vardı?

♤♤♤

Önce Ali, şimdi de Arda ile görüşmesi. Ahuzâr'ın planı ne sizce?

Evli olarak ilk sabaha uyanış nasıldı? Çok merak eden vardı?

Bebek kararı hakkında ne düşünüyorsunuz?

Sakin bölümlere veda diyelim, kemerlerinizi sıkı bağlayın 🤭

Arda Sarp neler yapacak dersiniz?

Kıbrıs tatilimiz nasıl geçecek bakalım 🔥

Umarım severek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. Daha uzun yazmak istedim ama sizi bekletmemek için hemen bitirdim. Çok yoğunum ve özel hayatımla burayı bir arada götürmeye çalışıyorum 🥺

Gelecek bölüme kadar kendinize iyi bakın.

Seviliyorsunuz.

Siyah kalp.

02.10.2021

🕯

Sınır: 3K oy, 3K yorum.

Continue Reading

You'll Also Like

687K 42K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
MAHKUM By F"

General Fiction

474K 20.2K 25
Leyla, yattığı hastane odasında ölümü bekleyen bir kadındı. Yalnızlığında boğulmasına ramak kala eline aldığı telefondan bir numara salladı. Ve salla...
6.5M 440K 80
Efsun Zorlu; atandığı Urfa'da mecburi hizmetini yapan tıp fakültesinden yeni mezun, çiçeği burnunda bir hekimdir. Daha mesleğinin ilk günlerinde, hen...
31.8M 1.8M 39
Yaşıyorduk, işkence çekiyorduk, idam ediliyorduk, köle gibi çalıştırılıyorduk, susuyorduk, çığlık atıyorduk ama hepsinin sonunda sesli ya da sessiz b...