Edward sabah uyandığında sinirle yemek masasına oturdu.
Andrew meraklandı. "Noel sabahı için fazla mutlusun?"
Edward,"Dün Arthur ve Almira biz uygunsuzken odaya girdiler."diye fısıldadı ağabeyine. "Ben Güneş 'in üstündeydim." Ciddiyeti anlasın diye. "İkimizin de kıyafetleri yerd-"
Andrew,"Yetmez mı sence Edward?"diye gözlerini belerterek donakalmış karısına döndü,"Gelmiş ne anlatıyor ya."
Bilge,"Harbiden Edward, umarım çocuk sizi çıplak görmedi?"dedi.
Güneş masaya gelmeden bu konu kapanmalıydı. "Görmedi, ama neredeyse görecekti!!"
Edward sinirle nefesini verip,"Sinirlendim."dedi. "Arthur cidden çok sinir bozucu."
Andrew keyifle karısına baktı,"Şimdi anladın mı beni?"
Bilge kafasını salladı ve,"Kesinlikle anlıyorum."dedi.
Güneş ve yardımcıları küçük çocuklarıyla geldiğinde Andrew en küçük yeğeni ve aynı zamanda adaşı olan Andrew'i kucağına alarak,"Amcam,"dedi keyifle. Küçük Andrew kahkahalarla tokatlarını amcasının göğsüne vurup güldü. Andrew gülümsedi.
"Can parem," Küçük Andrew tüm bebeklerden, hatta büyüklerden bile erken uyanmıştı. "Aferin işte hep böyle erken kalk."
Olivia gülümsedi, Bilge,"Edward Piero duymasın ama bunun bebekliği sanki daha tatlı."diyince Edward göz devirdi,"Kocanın ismi ya ondandır."
Güneş güldü. Bilge'nin Edward'ı sinir etmek için dediğini biliyordu. O yüzden arkadaşına alınmayı tercih etmiyordu.
Andrew,"Hayır,"diyerek yeğenini kokulu kokulu öptü ve Andrew çığlıklarla kahkaha attı. "Hayır yakışıklı çünkü bu babasına değil bana benziyor banaa,"
Edward,"Andrew,"dedi oğluna sesleniyordu. "Derhal babana geliyorsun."
Küçük bebek babasına bir saniye bakıp tekrar amcasına döndü ve göğsüne eğlendiğini belli eden seslerle birkaç tokat attı.
O sırada Madam Hawkins kucağındaki Evans'ı getirdiğinde minik bebek şaşkınlıkla babasına bakıyordu.
Bilge oğlunu Madam'dan alarak,"Oluşummm,"dedi komik bir şekilde.
Evan gözünü hiç kırpmadan babasına bakarken Bilge oğlunun yanaklarını öpüyordu.
Andrew bir an kafasını kaldırıp oğluna bakmak istediğinde renkli gözlü oğlunun sert bakışları ile karşılaşınca dudağını ısırdı.
Edward gülmeye başladı,"Andrew, yine avcı tarafından gözetim altında,"
Andrew,"Evan?"dedi sevgiyle,"aslanım?"
Evan kafasını kaldırıp ona yukarıdan bakan annesine gülümseyince Andrew,"Hay sikeyim ya,"diyerek bebeği Edward'a verdi.
Edward bebeğini aldığı gibi koltuk altlarından tutarak bebeği havaya ve tek kaşını kaldırıp,"Lan sen beni niye dinlemiyorsun şerefsiz?"diye hesap sordu.
Bebek Andrew, keyifle gülümserken babasına Edward'ın içi eridi resmen.
"Bir kere bu çocuk sana asla benzemiyor,"dedi aşkla oğluna bakarken,"Sen bebekken sadece somurtur ve ağlardın."
Andrew kardeşine masanın altından tekme atıp Evan'a bakmayı kesmedi. "Evan bana iki gündür bir şey anlatmaya çalışıyor ama bir türlü anlayamadım Bilge."dedi karısına. "Sadece bu duruma çok içerlediğimi bebeğe iletmek istiyorum."
Evan annesine gülümseyince Andrew,"Evan,"dedi hüzünle. "Oğlum baba da burada."
Evan, annesinin diğer tarafına kucağında küçük Andrew ile oturan Güneş 'e şaşkınlıkla baktıktan sonra annesinin kucağında ona uzanmaya çalışan Küçük Andrew 'in eline vurup bebek sesleriyle ona kızdı.
Edward ve Andrew bir anda kedi gibi pati atan Evan ile çok şaşırdı ve Bilge sinirlenmiş bebeği küçük Andrew'den uzaklaştırdı. "Görünüşe göre sevgili eşim,"dedi Bilge. "Evan seni kara listeye yazmış ve isminin altını kırmızı kalemle çizmiş."
Andrew şaşkınlıkla,"Evan'ı bana ver,"dedi.
Evan babasına gittiği gibi ona tokat atınca Andrew,"Oğlum ne oluyor lan ben ne yaptım sana?"diye şaşkınlıkla sordu.
Evan babasının şaşkın yüzüne bakıp göz göze gelince dudağını büktü ve bükülmüş şişko minik dudak titredi.
Andrew'in birden içi cız edince tombul oğluna sımsıkı sarıldı ve,"Ne yaptıysam affet beni,"diye fısıldadı. "En favorim sensin ya benim."
Yalan dolan.
Çocukları arasında ayrım yapamıyordu.
Ama Allah düşmanının başına Almira gibi nazlı evlat vermesindi.
O çok sıkıntıydı.
Valeria aşağı indiğinde Andrew kızına baktı ve,"Hayatım günaydın,"dedi. "Evan kontağına girdim bundan dolayı sana sarılamıyorum."
Kız çocukları ile yaşadığı durumu düzeltmiş artık onlara da samimiyet kurabiliyordu.
Valeria gülümserken annesine yaklaştı ve yanağını öptü. "Sorun yok babacım."
Arthur ve Almira da uyandığında küçük çocuk çok yorgundu.
"Noel Baba o yaşla bunca tempoya nasıl dayanıyor İsa bilir."diye homurdanarak amcasının karşısına oturdu.
Sonrasında içeriye birden tüm çocuklar girdi.
Atilla,
William,
Vincent,
Valeria,
Bella,
Richard,
Piero,
Cecilia,
Arthur,
Almira,
Lenora,
Ve,
Evan.
Baya çoklardı.
Richard tıpkı Atilla gibi mavi gözlü ve siyah saçlıydı. Bir o kadar da uzun boyluydu. Tıpkı Bella gibi. Bella bir seksen beş boyundaydı ve bu Edward'ı mutluluktan delirtiyordu.
Küçük kızı evlenecek koca bulamayacaktı.
Bundan güzel bir şey var mıydı acaba?
Valeria'nın boyu onun gibi kibardı.
Uzun boylu değildi.
Bir altmış sekiz boyundaydı ve herkesin yanında cüce kalsa da o kadar çok güzeldi ki onu bu ortamda gören boyunu asla önemsemezdi. Çünkü yüzüne bakmaktan asla başka bir şey ile ilgilenmezdi.
Ve bu durum Andrew'i deli ediyordu.
Çok ilginçti ki çocukların yaşları benzerdi.
Atilla 15
Vincent,Valeria,William ve Bella 14,
Richard 13,
Geriye kalanlar, 7,6,5 yaşlarındaydılar.
Bir de bebekler vardı.
Kısacası çok kalabalıklardı.
Üstelik anne ve babaları henüz çok gençlerdi.
Bilge ve Güneş otuz yedi, Andrew kırk yedi, Edward yirmi altı - tamam tamam. Edward kırk altı yaşındaydı.
Gençlerdi ve Edward çocuk sayısında ağabeyine yetişmek istiyordu ancak yapabildiği tek şey Cecilia ile Piero'nun ikiz olmasından öte değildi.
Richard ile Vincent yan yana yön,"Ulan sanki Vincent benim Richard senin oğlun lan,"dedi Edward sinirle. "Richard daha uzun ama."
Vincent şaşkınlıkla kaşlarını kaldırınca Richard keyifle babasına baktı ve annesi ile göz göze gelince göz kırptı.
Tam bir serseriydi.
Tıpkı babası gibi.
Üstelik henüz çok küçüktü!
Andrew,"Vincent'ın aklı kadar da aklı var mı Edward,"diye sorunca Richard kahkahalarla,"Onda olan kafa kimde var amca?"dedi. "Okuduğu kitaplarla bir saray daha yapılır."
Vincent,"Boş durmayı sevmiyorum."dedi soğuk bir şekilde.
Edward,"Bella,"diyerek uzun boylu kızına döndü,"Sen bence daha fazla süt içme bugün," Olivia onun fincanına süt koymak için eğildiğinde Edward keyifle ona seslendi.
"Neden babacım?"diye sordu Bella.
"Gökyüzünde yıldız olmak istiyorsun sanırım, sevgilim benden uzun olmana son on santim kaldı."
Bella gülümsedi,"Babacım çay başımı ağrıtıyor."
Edward,"Aşkım şaka yapıyorum, uzun boyunu amcanın gözüne sokmak istedik sadece. Tüm sütler feda olsun sana."diyerek karısına aşkla baktı. "Bu kız tıpkı ben."
Güneş göz devirdi. "Demi, tıpkı sen. Hepsi sen. Ben burada sadece doğur besle noktasıyım."
Andrew,"Bir seksen beş kadın mı olur lan?"diye sordu somurtarak.
Valeria,"Bana mı laf geliyor amca acaba?"diye sordu merakla. Edward kıyamadı. "Hayır sevgili yeğenim, senin gözlerin yeter."
Bilge somurtkan somurtkan,"Edward."dedi.
Edward,"He?"diyerek üstten üstten ona baktı. "Efendim?"
"Devede de boy var ama kırkı birden bir eşeğin peşinden gidiyor."
Edward şaşkınlıkla ağabeyine döndü.
"Meydan okuyor!"
Andrew gözlerini açmış kardeşine gözlerini açarak,"Ne zaman okumadı ki?"diye karşılık verdi.
Bilge Lenora'yı öpüp,"Hak ediyor."diye homurdandı.
**
Yemekler yenmiş, şömine yakılmış, kutlamalar devam ederken artık sakin saatlerdeydiler.
Çocuklar kendi hallerindeyken Katharine ve Kaan da gelmiş sonunda aile tamamıyla toplanmıştı.
Andrew, karısı ile yan yana oturmuş elini onun omzuna attığında Bilge,"He?"diyerek kocasına döndü. "Ne oldu?"
Andrew karısının kulağına eğilip fısıldadı,"Şey yapacak mıyız bugün?"
Bilge kocası gibi fısıldadı,"Ne?"
Andrew karısının yanağını öptü ve,"Geceyi aleve verelim."
Bilge alayla,"Dündü o."dedi. "Bugün başım ağrıyor."
Katharine oğlunu emzirip geldiğinde Kaan karısına bakarak,"Biraz daha iyi mi?"diye sordu.
Katherine kafasını salladı. "Yol yordu Kaan onu. Ondan."
Edward karısının elini dudaklarına götürüp öpecekken Güneş,"Edward sürekli bir şey isteyip beni öpücüklerle ikna etmeye çalışma ya!"diye çıkıştı sessizce.
Edward,"Kız ne var sanki senden gece çıplak yatmanı istediysem ya!"diye fısıldadı.
"Ben senden istediğimde yatmam hasta olurum demiştin."diye kızdı Güneş.
Andrew karısına,"Sevgilim,"dedi. "İki haftadır hiçbir şey yapamadık ya,"dedi. "Bu yeni bir rekor."
"Çünkü,"diyerek alayla güldü Bilge,"Sen İki haftadır İrlanda'daydın?"
Andrew,"Orada seni çok özledim,"diye mırıldandı ve karısının yanağını öperek kokusunu içine çekti,"Seni, seviyorum."
Bilge kocasına sarılarak kafasını göğsüne yasladı ve gözlerini yumdu. "Bende seni seviyorum."
**
"Hadi hadi,"dedi Andrew odaya girdiği gibi soyunurken. "Bir an önce seviş-"
Bilge şaşkınlıkla kocasına dönünce susup,"Ne?"dedi Andrew. "Dün yavşak Arthur yüzünden karıma dokunamadım zaten."
"Yavşak dediğin şey senin oğlun."dedi Bilge.
Andrew gömleğini çıkartıp,"Ama gözü hep karımda."dedi.
"Annesiyim ondandır."
Andrew açtığı tüm düğmelerle karısına yaklaştı ve ,"Hadi ama."dedi. Karısı dünün hıncını alıyordu. Genç adam bunu bildiği için yavaşça belini kavrayarak bedenlerini birbirine bastırıp,"Bu sert vücudun yumuşak noktalara ihtiyacı var."diye fısıldadı kafasını eğerek.
Bilge çenesini kaldırdı ve ona eğilmiş dudaklara fısıldadı,"Çok yakışıklısın."
Evet öyleydi.
Ama karısından başkasına bakamıyordu.
Deli gibi aşıktı.
Karısı onun hayatının dönümü olmuştu.
"Sen de çok güzelsin."
Evet öyleydi.
Ama kocasından başkasına bakamıyordu.
Kocası onun hayatı olmuştu.
"Andrew,"dedi Bilge. "Seni seviyorum,"
"Bende seni seviyorum."
Bilge bu cümle ile kafasını vücudu ile yukarı kaldırıp öpmek için uzandı ancak Andrew biraz geri çekilerek kaçtı. "Sabret."dedi.
Bilge,"Sabrederken iplerimi çözer misin?"diye sordu fısıldayarak.
Andrew bu isteğe karşılık verirken,"Seni seviyorum."dedi tekrar,"Ama o kadar farklı, o kadar güzel seviyorum ki uğruna ölmek bin yaşama bedel."
Bilge elbisesinin sırtındaki iplerin açıldığını bollaşmasından fark ederken o da Andrew 'in pantolun düğmesini açtı.
"Seni seviyorum."dedi tekrar Bilge.
"Peki sevgili Kraliçem,"dedi Andrew. "Lütfen söyle bana."işte şimdi başlamıştı,"En çok hangi pozisyonu seviyorsun?"
Bilge'nin kalp atışları odayı doldururken genç adam yandan sırıttı.
Ve bu Bilge için yetti.
Aniden kocasının kollarında bayıldı.
Aşkı,
Bilge'yi bayıltacak kadar güçlüydü.
**
"Ne yani?"dedi Andrew şaşkınlıkla doktora. "Ondan mı diyorsunuz?"
Doktor kafasını salladı,"etkilenmiş görünüyorlar kralım."
"Aşkından bayıldı."
İnanamıyor gibi fısıldadı. Çok etkilenmişti. "Tamam doktor sen git."
Doktor selam verip giderken Andrew yatağa uzanmış gözleri kapalı karısının yanına oturdu ve yanağını öpüp,"Bilge,"dedi daha az telaşlıydı.
Karısı madem onun aşkından bayılmıştı o zaman aşkını bedenine kazırken uyandıracaktı.
Ayağa kalkıp yatağın ayak ucuna gitti ve bollaşmış elbiseyi yavaşça eteklerinden tutarak karısının üzerinden çekip aldı.
Sadece iç elbisesiyle kalan karısına aşkla baktı.
Yanına yavaşça uzandı ve elini karısının beline atarak kendisine çekti,"Uyan hadi lütfen."dedi sevgiyle.
İlk defa bir kadın onun gülüşü ile bayılmıştı.
Üstelik bu karısı ile tam sekiz çocuk yapmıştı.
Her gece.
Şaşkındı.
Çok.
Etkilenmişti.
Daha önce olmamış kadar.
İç elbisesinin askılarını yavaşça omuzlarından indirip boynuna eğildi ve yavaşça öptü.
Boynundan göğsüne yavaşça ilerleyen aşk dolu öpücükleri Bilge'ye titrek bir nefes aldırmıştı.
Andrew bunla birlikte gülümsedi ve Bilge'yi öperken iç elbisesini yavaşça aşağı itmeye başladı.
Bilge üstüne çıkmış bacaklarını iki yana atmış adamın aniden göğüs ortasında duran kafasına elini götürdü ve yanağını okşadı.
Gözlerini kırpıştırarak açtığında Andrew,"Her şeyim yoluna köle olsun."diye fısıldadı. Bilge,"Andrew,"dedi aşkla. "Bana ne oldu?"
Andrew kafasını kaldırıp karısına ciddiyetle baktı ve yüzlerini aynı hizaya getirdi. "Sen aşık oldun."dedi büyük ciddiyetle. "Tıpkı benim gibi."
Ve direkt karısının dudaklarına yapışıp onu deli gibi öpmeye başladı.
Kısa bir süre sonra pantolununu yere atmış, gömleğinin yerini çoktan unutmuştu.
Bilge zevkten kıvranırken Andrew keyifle inliyor, Bilge resmen çığlık atıyordu.
Bildikleri tek şey vardı.
Bu aşk sonsuzdu.