KOYU LÂCİVERT SEVDA

By Asli_Han1453

8.9M 520K 291K

Bir asker ve yârinin hikâyesi... "Bu sevda Bende bittiğinde Sende başlarsa, Seni asla affetmem." "Akif Karan... More

LÂCİVERT | TANITIM
LÂCİVERT | GİRİŞ
LÂCİVERT | BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ZEMHERİ
LÂCİVERT | İKİNCİ BÖLÜM ♤ MÂVERA
LÂCİVERT | ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂL
LÂCİVERT | DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ AFİTAP
LÂCİVERT | BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ EFGAN
LÂCİVERT | ALTINCI BÖLÜM ♤ MÜPHEM
LÂCİVERT | YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAR ÇİÇEĞİNİN MÂTEMİ
LÂCİVERT | SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YARA BANDI
LÂCİVERT | DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ LÂCİVERT SEVDAYA DÜŞEN İLK CEMRE
LÂCİVERT | ONUNCU BÖLÜM ♤ PENCERE DEMİRLERİNDE AÇAN GÜLLER
LÂCİVERT | ON BİRİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYA BOĞULAN LÂCİVERTLER
LÂCİVERT | ON İKİNCİ BÖLÜM ♤ DİZ KAPAKLARINDAN ÖPÜLEN KADIN
LÂCİVERT | ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ YAPRAKLARINI DÖKEN ÇINAR AĞACI
LÂCİVERT | ON DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ YANIMDA KAL, ÇOK GEÇ RASTLADIM SANA
LÂCİVERT | ON BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ SENDEN ÖNCESİ HARDI SONRASI YANGIN
LÂCİVERT | ON ALTINCI BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖKYÜZÜNDEN DÜŞEN KAR ÇIÇEKLERİ
LÂCİVERT | ON YEDİNCİ BÖLÜM ♤ EVVELİM SEN OLDUN, AHİRİM SENSİN
LÂCİVERT | ON SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖZ ÇEMBERİNDE ÇİÇEKLER AÇTIRAN KADIN
LÂCİVERT | ON DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ KURT VE ATEŞE UÇAN USLANMAZ KELEBEK
LÂCİVERT | YİRMİNCİ BÖLÜM ♤ BİR GÖNLE İKİ SEVDA SIĞDIRAN KADIN
LÂCİVERT | YİRMİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ DARGIN
LÂCİVERT | YİRMİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ EVİM ŞU GÖĞSÜNDÜR
LÂCİVERT | YİRMİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ KARAYEL FIRTINASINA TUTULAN MOR MENEKŞELER
LÂCİVERT | YİRMİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ DİŞİ KURT
LÂCİVERT | YİRMİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ DÜŞ KUYTUSU
LÂCİVERT | YİRMİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ÇAKALIN PENÇESİNE HAPSOLAN YARALI ANKA
LÂCİVERT | YİRMİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ ASKER YOLU
LÂCİVERT | YİRMİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ VEDA BUSESİ
LÂCİVERT | YİRMİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GECEYE SIĞINMA TALEBİ
LÂCİVERT | OTUZUNCU BÖLÜM ♤ GÖNLÜMDE TÜTÜYORSUN, ASKERİM
LÂCİVERT | OTUZ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SERDENGEÇTİ
LÂCİVERT | OTUZ İKİNCİ BÖLÜM ♤ HASBELKADER
LÂCİVERT | OTUZ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ ŞAİRİN MÜREKKEBİ TÜKENDİ, KALEM KIRILDI
LÂCİVERT | OTUZ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♡ KAN KOKAN KIZIL GONCA
LÂCİVERT | OTUZ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜZ DÖNÜMÜNDE AÇAN SARDUNYALAR
LÂCİVERT | OTUZ ALTINCI BÖLÜM ♤ HARABE
LÂCİVERT | OTUZ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT GÖĞÜN KOYNUNDA
LÂCİVERT | OTUZ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ ALTIN KAFESE HAPSOLAN SERÇE
LÂCİVERT | OTUZ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GİRİFT
LÂCİVERT | KIRKINCI BÖLÜM ♤ KANADI KIRK YERDEN KIRILMIŞ GÜVERCİN
LÂCİVERT | KIRK BİRİNCİ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT HAYALLER
LÂCİVERT | KIRK İKİNCİ BÖLÜM ♤ EFSUN
LÂCİVERT | KIRK ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ SİYAH BEYAZ GÜLLER PART I
LÂCİVERT | KIRK BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ GÜNEŞE TUTULAN KARANLIK
LÂCİVERT | KIRK ALTINCI BÖLÜM ♤ MUTLULUĞA DÜŞEN GÖLGELER VE İZLERİ
LÂCİVERT | KIRK YEDİNCİ BÖLÜM ♤ HÜZÜN YÜKLÜ BULUTLAR
LÂCİVERT | KIRK SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ GELMEMEYE GİDİŞLER & BAZI KAVUŞMALAR
LÂCİVERT | KIRK DOKUZUNCU BÖLÜM ♤SICAK BİR YUVA & KIRILAN BİR KALP
LÂCİVERT | ELLİNCİ BÖLÜM ♤ GÖLGELER & KARANLIĞIN İZLERİ
LÂCİVERT | ELLİ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SESSİZLİĞE GÖMÜLEN VEDALAR
LÂCİVERT | ELLİ İKİNCİ BÖLÜM ♤ SAKLI ARZULAR
LÂCİVERT | ELLİ ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ♤ AŞKA TUTSAK EDİLEN DÜŞLER
LÂCİVERT | ELLİ DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ BİR KURŞUNA SIĞDIRILAN HAYATLAR
LÂCİVERT | ELLİ BEŞİNCİ BÖLÜM ♤ ACIYI SEVMEK
LÂCİVERT | ELLİ ALTINCI BÖLÜM ♤ ATEŞTE AÇAN ÇİÇEKLER
LÂCİVERT | ELLİ YEDİNCİ BÖLÜM ♤ KAHRAMAN
LÂCİVERT | ELLİ SEKİZİNCİ BÖLÜM ♤ YÜREĞE İŞLENEN KORKU
LÂCİVERT | ELLİ DOKUZUNCU BÖLÜM ♤ GERİ SAYIM; TİK TAK TİK TAK
LÂCİVERT | ALTMIŞINCI BÖLÜM ♤ BİZİMKİSİ BİR AŞK HİKÂYESİ
LÂCİVERT | ALTMIŞ BİRİNCİ BÖLÜM ♤ SAVRULAN KÜLLER
LÂCİVERT | ALTMIŞ İKİNCİ BÖLÜM ♤ GECESİ ZEHROLAN BİR GÜNE UYANIŞ
LÂCİVERT | FİNAL ♤ KOYU LÂCİVERT BİR GECE & AY TUTULMASI
Özel Bölüm | Duha & Göktürk I
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste I
Özel Bölüm | Duha & Göktürk II
Özel Bölüm | Akif Karan & Berceste II

LÂCİVERT | KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ♤ LÂCİVERT BİR GECE PART II

135K 7.5K 6.4K
By Asli_Han1453

Merhaba,

Yoklama alıyoruz, KLS sevdalıları burada mı?

Altınları düğün sonunda Berceste'nin beyaz gelin kesesine atıverin 💃🏻

Öğrencilerde nakitte geçerli, hadi yine iyisiniz 😋

Keyifli okumalar diliyorum.

Satır aralarını çiçeklendirmeyi unutmayın.

Okuduğunuz saati bırakır mısınız?

🔥Bölümün son kısmında yetişkin içerik olacak. O kısmı uyarı yazısıyla belirttim. Yaşı küçük olan, okumak istemeyenler uyarıdan sonrasını okumasınlar. Bölüm sonuna kadar içerik devam ediyor.🔥 Onlarla gelecek bölüm görüşürüz 💖

Yetişkin içerik en fazla artı on altıyı bulmuştur. O yüzden fazla beklentiye girip sonra beni linçlemeyin. Fazlasını yazmayacağımı söylemiştim 🤗

Bölüm kolajları:

Gelinliği belirlemedim. Hayal gücünüze bıraktım.

Bölüm Şarkıları:

Çağan Şengül - Sensiz

Çağan Şengül - Veda

Çağan Şengül - Canım Yanıyor

Kıraç - Sevgilim

Cem Adrian, Hande Mehan - Sen Benim Şarkılarımsın

Billie Eilish, Khalid - Lovely

KIRK DÖRDÜNCÜ BÖLÜM

LÂCİVERT BİR GECE
PART II

Avuçlarımda toprak var.

Katran karasına çalan iç karartıcı rengi ve soğuk rayihası her nefes alışımda ciğerlerimi yakan bir toprak. Kurak iklimlerin rüzgârıyla savrulmuş, sert dokusuyla avuçlarımı örseleyen bir toprak.

Beyaz mermerler ve toprağın hükümranlığını sürdüğü kimsesiz bir mekan burası.

Ağaçların dalları heybetle göğe uzandığı, kuş cıvıltılarının göğü vaveylaladığı bir mezarlıktayım. Tan yeri henüz ağarıyor. Puslanmış gözlerimle çamura bulanmış beyaz elbiseme bakıyorum. Ayaklarım çıplak, tabanlarına toprak bulanmış.

Bir zaman sonra bir rüzgâr esiyor. Tenime acımasızca değiyor, üşüyorum. Bu üşüme farklı hislerle çevreliyor içimi.

Kenarına iliştiğim mezar taşına dikkatle bakıyorum. Üzerinde yazan yazıyı okuduğumda dudaklarım titriyor.

Kürşat Alphankara.

Akif Karan'ın babası. Askerimin şehidi...

"Oğlumuz evleniyor Kürşat,"

Zuhal annemin narin ve ağlamaklı sesini işittiğimde omzumun gerisindeki bedenine baktım. Başına siyah bir baş örtüsü dolamış, yaşlarla kaplı gözleri eşinin mezarında, elleriyse usulca toprağı okşuyor. Parmakları öyle narin temas ediyor ki toprağa, sanki bir tene dokunur gibi ihtiyatlı. Sevdiği adama dokunur gibi sevgi dolu.

"Karan'ım sen gittiğinden bu yana uzun zaman sonra yeniden gülümsüyor. Evden uzaklaşmak için süresi belli olmayan görevlere gitmiyor. Gönlüne sevda ateşi düştü düşeli daha mutlu daha huzurlu oğlumuz..."

Gözlerini kapatıp gülümsedi. Dudaklarındaki sahici tebessümle konuşmasını sürdürdü. "Gelinimiz, Berceste..." duraksadı. İsmimin geçmesiyle dikkat kesildim. "Yaralı bir serçe gibi ürkek ve narin. Güzel kalpli kızım, oğlumuzun yüreğine bahar getirdi. Birbirlerine yuva olacaklar,"

Huzuru hissettim o an. Zuhal annemin benden bahsederken ki hassasiyeti yüreğime ılık ılık esti.

Başını eğip toprağı öptü. "Seni çok özledim Kürşat,"

Seni çok özledim Akif Karan.

Kalbime bir ok saplandı o son sözlerin akabinde. Yanaklarıma düşen iri damlalar dudaklarıma süzüldü. Tuzlu tat damağıma dağıldı.

"Yanına gelmek istiyorum,"

Konuşmak istedim lâkin tek kelime çıkmadı bîçare dudaklarımdan.

"Ama yalnız başına bırakamayacağım iki evladım var. Onların mutluluklarına şâhit olmadan gelemem ki,"

Mezar taşına dokundu kıyamazcasına. Gözlerinden şiddetle dökülen yaşlara rağmen gururla göğsünü kabarttı. "Seni çok seviyorum şehidim..."

Şehidim.

Bir kelime hem bu kadar acı hem de bu kadar gururu nasıl bir arada tutabilirdi ki. Şah damarınıza bir bıçak dayanmışta son nefesiniz için geri sayım yapılıyormuş gibi bir his bırakıyor kırık yüreğinizde.

"Karan'ım senin yolundan gidiyor. Tek sevdası vatandı, şimdi Berceste de var. Birbirlerine çok aşıklar. Tıpkı bizim gibi. Karan'ım senin beni sevdiğin gibi kalbini tamamen Berceste'ye adadı. Ama bazen korkuyorum Kürşat. Gelinimin de benimle aynı kaderi yaşamasından ödüm kopuyor."

Tam o an gökyüzünde bir kıyamet koptu. Şiddetle göğü ikiye ayırmak istercesine çakan şimşekle yağmur başladı.

Yağmur damlaları hızla bedenlerimizi ıslattı. Saçlarım yüzüme savruldu. Gözlerimin önü kapandı. Gece devrildi, gün ağardı. Bakışlarım kucağımdaki ellerimi buldu. Alyansımın takılı olduğu parmağıma dokundum usulca. Yere damlayan kırmızı sıvıyı gördüğümde kaşlarım çatıldı. Yere bakan avuç içlerimi göğe doğru çevirdim.

Bu kez avuçlarımda kan var.

Kıpkırmızı, ölüm soğuğunu andıran.

Kuş cıvıltıları yok bu kez gökyüzünde. Sisli bir hava, iç karartıcı. Vakit ikindi sonu. Üzerimde siyah bir elbise, çıplak ayaklarımda çamur izleri.

Ellerim kirli. Kan izleri var her yerde.

Çekilen bir tetik, bir kurşun, bir asker.

Yere devrilen koca çınar.

"Berceste," omzuma dokunan el beni irkiltti. Elin sahibi Göktürk'tü. Kızarmış ve kanlanmış gözlerini yüzüme tuttu. "Gitmemiz lâzım," sesi kısılmış, sanki boğulmuş gibiydi.

Yüzüme düşen yağmur damlalarını elbisemin kollarıyla sildim. Önümüzdeki mezar taşını kucaklamış ağlayan Zuhal annemi gördüm bir anlığına.

"Sana doyamadım ki ben kara kuzum..." diye feryat etmesiyle canım çekilir gibi oldu. Kimdi orada yatan? Kürşat babamın değildi bu mezar. Onunki hemen yanındaydı. Kime aitti öyleyse?

Sesi feryat figandı. Hasrete hapsolmuş bir titreyişle ve iç çekişle sarılıyordu buz gibi soğuk mezar taşına.

Aniden başımı kaldırıp etrafımı sarmış olan insanlara baktım. Tuğrul sicim gibi akan yaşları silmeden göğsüne sığınmış olan Gizem'in omzunu sıvazlıyor, Duha ise Zuhal annemin yanına diz çökmüş birlikte gözyaşı döküyor. Defne kucağında Oğuz Kağan'la mezarlığın girişinde durmuş, donuk bir surat ifadesiyle boşluğa bakıyor.

Sahi ben bu tablonun neresindeyim?

Elim göğsümün ortasındaki can yakıcı baskıya gitti ve avcumu oraya bastırdım. Yüreğimi yakan bir ateş vardı kaburga kemiklerimin ardında. Parmağıma değen soğuk metal halkayla ıslak kirpiklerimin arasından boynumdaki zincirin ucuna baktığımda Akif Karan'ın alyansını gördüm.

Neden bendeydi ki? Karan'ın parmağında olması lâzımdı. O alyansını hiç çıkarmazdı.

"Başın sağ olsun, Berceste," karşımda beliren suretle nefesim kesildi. Arda buradaydı. Beni Akif Karan'la tehdit eden, canımı yakan, mesleğinin yüz karası olan adam. Neden buradaydı ki?

Daha da önemlisi neden bana başın sağ olsun demişti?

Kurumuş dudaklarımdan esefli bir soluk döküldü. "Senin ne işin var burada?"

Belimde hissettiğim kol beni geriye doğru çekerken, "Hasta olacaksın, eve gitmemiz lâzım," demişti. Başımı çevirdiğimde Argun ağabeyimi gördüm.

"O neden burada abi?"

"Gidecek," dedi sakince.

"Ona bu kadar çok bağlanmanın sonucunu gördün mü?" dedi alaysamalı bir sesle. "Seni bırakmaz zannetmiştin, değil mi zavallı Berceste!"

Akif Karan beni bırakmaz.

Öfke tüm bedenimi sardı. Yüzümü ona çevirdim ve nefretle baktım. "O benim sevdiğim adam! Senin gibi insanlıktan nasibini almamış bir yaratık değil! Git buradan!"

"Git Arda, sorun çıkarma. En azından acımıza saygı duy!" dedi Argun abim sertçe. Kolumdan tutup beni yanına çekti. "Gel kardeşim, evimize gidelim."

"Akif nerede?" dedim korkuyla. Canımı yakan bir şeyler vardı.

Kızarmış gözleri yüzümden çekildi. Bir adım geriledi. Uzaklaşmasına izin vermedim. Koluna sardım parmaklarımı. "Abi," dedim kısık bir sesle. "Akif Karan nerede?"

Yere eğik duran başını kaldırmadı bir süre. Kirpiklerinde asılı duran iki damla yaş sakallarının arasına süzüldü.

Acımıza saygı duy, demişti. Neden öyle demişti ki?

"Argun abi!" dedim sertçe. "Neden susuyorsun? Akif Karan nerede? Yanına gitmeliyim!"

Sertçe verdiği nefesin akabinde, "Akif Karan şehit oldu kardeşim," dedi.

Kalbime bir hançer saplandı sanki. Soluğum kesildi, canım çekildi. Zihnim bomboş oldu. Rüzgâr esti usulca. Çanakkale'deki evimizin penceresindeki tül perde havalandı. Duvarın dibindeki radyonun cızırtısı kulağıma çalındı. Sobanın yanı başında oturan annem elindeki çayı karıştırdı. Kaşığın bardağa çarpış sesi ilişti kulaklarıma.

Akif Karan şehit oldu.

Hayır. Bu gece görevden dönecekti.

Akif Karan şehit oldu.

Bu doğru değil. O iyiydi ve buraya gelecekti.

Akif Karan şehit oldu.

Söz verdi. Yanımızda olacaktı.

Başımı reddedercesine iki yana salladım. "Bu sabah konuştuk biz! O iyiydi," durdum. Soluklanmak istedim. Zira konuşmaya nefesim yetmedi. "Siz yanlış biliyorsunuz!" bir adım geriledim. "Akif'e götür beni. Beni kandırıyorsunuz. Söz verdi bana, yarın burada olacak. O sözlerini tutar."

Masmavi gözleri ıslandı. Sonra yaşlar sağanak sağanak indi yanaklarına. "Bunu en çok ben isterim. Elimden gelse seni ona götürmez miyim biriciğim?"

Elim karnıma gitti. "Bebek!" dedim bağırarak. "Haberi yok ki... Onun bebeğimizden haberi bile yok. Sürpriz olacaktı..."

Baba olacağını söyleyemeyecek miydim?

Başım dönmeye, midem bulanmaya başladı. Argun abim bana sımsıkı sarıldı. Başım omzuna yaslandı.

Akif Karan'a sarılmalıydım.

Üşüyorum, canımın içi.

Akif'in sıcaklığını hissetmeliydim.

Nefesim kesiliyor, soluğuna tutunmak zorundayım.

Karan'ın kokusunu duyumsamalıyım.

"Argun abi," hıçkırıklarım boğazıma dizildi. "Beni askerime götür. Ne olur..." dedim yalvararak. Sessizlik bizi yuttu.

Soğuk. Buz gibi. Üşüyorum.

Sen yoksun.

Argun abimin kollarından sıyrıldı bedenim. Ellerimi yeniden koruma iç güdüsüyle karnıma sardım. "Babana gitmemiz lâzım bebeğim. Seni bilmesi lâzım," sarsak adımlarla mezara ilerledim. Biraz önce Zuhal annemin sarıldığı beyaz taşa baktım acıyla. Mezar taşında onun adı vardı.

Şehit Üsteğmen Akif Karan Alphankara.

Dizlerimin dermanı kesildi. Mezarın kenarına oturuverdim.

Zuhal annemin eşinin toprağını sevdiği gibi eşimin toprağına narince dokundum.

Gelinimin de benimle aynı kaderi yaşamasından ödüm kopuyor, demişti annem.

Aynı kader...

Aynı acı.

Şehit Kürşat üsteğmenin oğlu, şehit üsteğmen Akif Karan Alphankara.

Şehit oğlu şehitti benim askerim.

"Akif Karan," dilim tutuldu sanki. Sıcaklığı yoktu. Koca bir boşluk vardı içimde. Bana sarılan güçlü kollar, sıcak göğsü, alnıma değen dudakları... Hiçbirini hissedemedim. Elimin birini karnıma yasladım. Ondan bir parça vardı orada. Onun canı, onun kanı. Bizim bebeğimiz.

Civciv diye seveceğimiz bebeğimizden habersizce gittin mi askerim?

Dudaklarımı ısırdım kanatırcasına. Omuzlarım sarsılarak ağlarken dayanamayarak başımı toprağa koydum. Yanağım soğuk toprağa yaslandı. Kalp atışlarını hissetmek istedim ancak sessizlik karşıladı beni.

Sağır edici bir sessizlikti bu. Ölüm sessizliği.

"Baba olacaksın canımın içi..." diye fısıldadım toprağa. Gökyüzü ağladı. Ben ağladım.

Yağmur ağlıyor ikimiz için, görüyor musun canımın içi?

Argun abim dizlerimin dibine yere çöktü. Masmavi gözlerinde bir tufan vardı. Yanaklarındaki izlere baktıkça ağlaması şiddetlendi. Bu aileyi bana Akif'im kazandırmıştı. Şimdi bizi bırakıp gitmemeliydi.

"Vatan sağ olsun diyebilecek miyim Akif Karan?"

Dudaklarıma batan dikenlere rağmen bu cümleyi dile getirebilecek miyim sevgilim?

Kalbime batan bir şey var. Beni öldürmek istiyor. Ciğerlerime yetmeyen nefesler hep dahasını istiyor...

"Bebeğimiz annesi gibi yetim kaldı askerim. Seni fotoğraflarından mı tanıyacak?"

Kız çocukları babalarına aşıktır canımın içi. Eğer bir kızımız olursa seni görmese bile sonsuz bir sevgiyle bağlanacak sana. Buna tüm kalbimle eminim. Annesi gibi sevecek babasını. Kalbinin bir parçası daima sana ait olacak.

Zuhal annemin sesli ağlayışı ilişti kulağıma. "Bebeğin olacaktı Karan'ım... Babası gibi yetim mi büyüyecek kuzumun kuzusu?"

Avcuma aldığım toprağı sıktım. "Seni sorduğunda ona baban şehit oldu demek zorunda olmak ne kadar zor olacak Akif, söylesene. Seni görmek istediğinde mezarlığa mı geleceğiz biz?"

Burnumu çektim sessizce. "Sana sarılmak isterse huzurla bezeli sıcacık göğsün yerine bu toprak mı bağrına basacak yavrumuzu?"

"Berceste..." ismimin onun dudaklarından efsunla dökülüşünü duydum sanki... Uzaktan, derinliği olan bir yerden. Öyle efsunkâr, öyle hayal ötesi ki.

"Neden bıraktın beni Akif Karan?"

"Güzelim," kalbimi titretti. Akif Karan'ın güzeli olmak. Sadece bir adamın güzeli olmak. Akif'in Berceste'si olmak... Ben senin kalbine aittim sevgilim.

"Nasıl dayanacağım sensizliğe? Ya bebeğimiz, ona yetebilecek miyim bir başıma?"

"Yavrum, kâbus görüyorsun!" omuzlarımdan sarsılışım beni kendime getirdi. Birbirine kenetlenmiş olan ıslak kirpiklerimi güçlükle araladım. Puslu odağım aydınlandı.

Nefes nefese uyandığımda karşımda yüzünde endişe dolu bir ifadeyle beni izleyen Akif Karan'ı gördüm. Kara kaşları derince çatılmış, dudakları düz bir çizgi hâlinde lâcivertlerinde konuşlanmış korkuyla bana bakıyordu. Elinin biri yanağımı avuçlamış, diğeriyle terden alnıma ve yüzüme yapışmış saçlarımı geriye iteliyordu.

Kâbus.

Çarşafı avuçlayan parmaklarım sızlıyordu. Kendimi kasmaktan taş kesilmişti tüm vücudum. Ellerimi serbest bıraktım. Sızlayan eklemlerim kendini belli etti. Akif Karan alnımdaki terleri siliyordu.

"Su içmek ister misin?" dedi kanlı canlı sesiyle.

Her şey korkunç bir kâbustu. Akif Karan yanımdaydı. En önemlisi yaşıyordu.

Kan ter içinde kalmış olan bedenimi umursamadan yataktan doğrulup kollarımı can havliyle boynuna doladım.

Gözlerimden şiddetle boşalan yaşlar ve dudaklarımdan dökülen hıçkırıklarla göğsünde iç çeke çeke ağladım.

Elini başımın arkasına yerleştirip bedenimi kucağına çektiğinde itiraz etmeden ona daha fazla sokuldum.

Rüyamda şehit olmuştu. Gerçek gibiydi. Mezarlık, yağan yağmur, göğü inleten şimşek, kalbimdeki boşluk hissi.

Allah'ım nasıl bir acıydı bu böyle?

Kabus olmasına rağmen kalbim o kadar çok acıyordu ki... Nefesim ciğerlerime yetmiyordu.

Yüzümü boyun girintisine sokup kokusunu soludum. Dudaklarımı sıcak tenine bastırdım. Onun kokusuna susuz kalmıştım. Öptüm defalarca. Dudaklarımı şah damarına bastırıp öylece kaldım. Nabzını hissettim yalnızca.

Akif Karan yaşıyor. Yanımda. Kollarının arasındayım. Nefesi tenimde, sıcaklığı tüm bedenimde.

"Buradayım," dedi sanki korkumu anlamış gibi. "Yanındayım..." Artçı sarsıntılarla sarsılan bedenimi gövdesine sıkıca bastırdı. Saçlarımın arasını öptü.

"Beni bırakma," dedim boğulmuş bir sesle. "Sensiz yapamam ben. Sen olmadan yaşayamam Karan."

Bencillikti belki ama bırakmasın beni. Onsuz olamam ki.

"Bırakmam," dedi yemin eder gibi. Saçlarımı aralıksız buseleyen dudakları alnıma kaydı. "Ağlama Berceste'm..."

Dişlerimi sıktım. "Başın sağ olsun dedi o adam bana,"

Belimdeki elleri kuvvetlendi. "Şşt tamam geçti,"

"Argun abi şehit olduğunu söyledi," parmaklarımı omzuna bastırdım. Gözyaşlarım çıplak göğsünü buseledi. "İnanmadım." gözlerimi kapattım acıyla. "Bebeğimiz olacaktı Akif..." sırtımı sıvazlayan eli duraksadı. "Onun müjdesi vardı içimde."

Parmaklarını boynuma sararak başımı geriye çekmek istediğinde izin vermedim. "Böyle kalalım,"

"Yüzüne bakacağım," deyip boynuna gizlediğim yüzüme eğildi. Başımı istemeyerek geriye çektim ve göz göze geldik. Yanaklarımı avuçladı büyük elleriyle. "Buradayım yavrum. Ağlama,"

Titreyen ellerimle yüzüne dokundum. Birkaç günlük sakalları elime battı. "Hep yanımda ol,"

Lâcivert göz bebekleri puslanmış, canı yanıyor gibi bir ifade yer edinmişti meftunu olduğum gözlerinde. "Mesleğimin zorluğunu ikimizde iyi biliyoruz Berceste. Bu yola bunu bilerek çıktık," Çenem titrerken gözlerimi kucağıma indirdim. Çeneme yerleşen parmaklarıyla başımı kaldırdı. "Gözlerini kaçırma benden,"

"Biliyorum," diye fısıldadım. "Her şeyi kabullendim ama şimdi... Yokluğunu hissetmek çok berbattı, sensizliğe dayanamam ki."

Sen de gidersen kimim kalır ki?

Gözlerini kapatıp alnını alnıma bastırdı. "Sen benim eşim olacaksın. Bu korkular hep olacak içimizde ama alışacağız güzelim. Yaralanacağım, günlerce görevde olacağım. Belki aylarca haberleşemeyeceğiz ama yine eninde sonunda evimize geleceğim. Seninle güzelleşecek olan yuvamıza gelmek için can atacağım, bunu en iyi sen bilirsin."

"Ben seni üzmek istemedim. En başından biliyorum. Alışmaya çalışıyorum ama..." devam edemedim. "Özür dilerim,"

"Özür dileme. Korkularının farkındayım. Konuşulması gerekiyordu bunların. Şimdi evlilik stresinden zihnin karmakarışık. Anlıyorum seni. Aynı korkuları ben de yaşıyordum seninle ilişkimiz başladığından beri ama insan alışıyor."

Sessizce göğsüne sığındım. Saçlarımı okşadı usul usul. Kulağıma sevgi sözcükleri fısıldadı. Uyku girmedi gözlerime ama onun sıcaklığı iyi geldi. Yaz ortasında üşüten kâbusun etkisi onun kollarındayken yok olup gitti.

Akif Karan hem kalbime hem ruhuma ilaçtı.

Sabah oldu. Gün ağardı.

Gece yarısından itibaren uyku tutmadığından gözlerim sızlıyor, başım ağrıyordu. Akif Karan'ın enseme çarpan düzenli soluk alıp verişlerinden uyuduğunu anladım. Bu beni mutlu etti. En azından birimiz huzurlu olmalıydı.

Karnıma sımsıkı doladığı kollarının arasından yavaşça ona döndüğümde çatılmış kaşları ve kaskatı kesilmiş olan çenesi dikkatimi çekti. Huzurlu bir uykuda zannetmiştim oysaki.

Elimi sakallarının arasından yanağına yerleştirip tenini okşadım. Elimin altındaki çene kasları kaskatıydı. Yavaşça masaj yaparak gevşetmesini sağladım. Sımsıkı birbirine bastırılmış duran dudakları arasında küçük bir boşluk oluştu.

Kapının minik bir tıkırtıyla çalınmasıyla Akif Karan'ın koluna yaslı olan başımı kaldırdım. Yataktan doğrulduğumda kapı aralandı. Duha biraz mahcup bir ifadeyle, "Uyandınız mı? Kahvaltı hazır," dediğinde tebessüm ettim. "Geliyoruz, haber verdiğin için sağ ol, Duha." başını salladı ve bir adım gerileyip kapıyı kapattı.

Kısıkça aralanmış gözlerinin ardından bana bakan adama döndüm. Kapının sesine uyanmış olmalıydı. "Günaydın," dedim dinç bir sesle. İlgiyle yüzümü süzüyor, gözlerimdeki ifadeleri yakalamaya çalışıyordu. Kalın dudakları aralandı. "Günaydın," uykulu ve boğuktu sesi. Eğilip yanağına bir öpücük bıraktım. "Kahvaltı hazırmış,"

Başını geriye doğru yatırıp boynunu kütletti. Bir eli hâlâ belimdeydi. Beni bir miktar kendine çektiğinde ellerimi gövdesine bastırdım. "İyi misin?" diye sordu.

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "İyiyim. Geçip gitti,"

Dirsekleri üzerinde doğruldu. Sırtını yatak başlığına yaslayıp dağılmış olan saçlarını eliyle geriye yatırdı. Ardından parmakları çenemi kavradı. "Her korkunu benimle paylaş. Paylaş ki o korkuları yok edebileyim. Seni bir daha öyle çaresiz görmek istemiyorum."

Yutkundum. "Yüklerim seni yormaz mı?"

"Yormaz, sana ait olan ne varsa omuzlarımda taşımaya razıyım, güzel eşim."

Dudaklarımda çiçekler açtı.

Güzel eşim...

Akif Karan üzerini giyinmek için odadan çıktığında ben de üzerime tişört ve keten şort giyerek banyoya geçtim. Gözlerimin altı biraz morarmıştı. Yüzüme birkaç kez su çarptım. Dişlerimi fırçaladım.

Mutfağa girdiğimde bahçeden gelen seslerle oraya yöneldim. Harika bir kahvaltı sofrası hazırlanmıştı bahçeye. "Gel kızım," diyerek yanındaki sandalyeyi çeken Zuhal anneme doğru adımlarımı yönelttim.

"Günaydın," dedim neşeli olmasına özen gösterdiğim sesimle. İbrahim dede, "Günaydın gelinim," diye karşılık verdi. Argun ağabeyimin kucağında elindeki peynir dilimini sallayan Oğuz Kağan beni görünce heyecanla atıldı. "Aba!"

"Ablacım," dedim neşeli bir sesle. "Gel bakayım senin o tombul kollarını ısırayım,"

Kucağıma almak için öne uzandığımda, "Kahvaltını yap sen. Sana engel olur şimdi, bir sürü işiniz var," diyerek engel oldu Argun ağabeyim.

"Evet canım. Sen iyi beslen. Uzun süre ayakta kalacaksın. Bünyen hassas," dedi Defne.

"Birkaç dakikadan bir şey olmaz. Hem miniğimin gönlü olsun," diyerek kucakladım. Tombul kolları boynuma dolandı. Saçlarının arasından öptüm. Mis kokulum benim.

Yanımdaki boş sandalye çekilip Akif Karan uzun bedeniyle orada belirdiğinde bakışlarım onu buldu. "Bir, iki saate çıkmamız lâzım." deyip tabağıma yiyeceklerden doldurmaya başladı. Düğün öğleden sonraydı. "Önce dini nikâhı kıyacağız. Sonra sizi kuaföre bırakacağım."

Kahvaltıdan sonra hızlıca hazırlandık. Üzerime uzun ve kapalı bir elbise giyinmiş, Pınar teyzenin verdiği beyaz şalla da başımı kapatmıştım. Tabii öncesinde abdest almıştım.

Tuğrul ve Göktürk biraz önce nikâhımızı kıyacak olan imamla birlikte eve gelmişlerdi. Kapı tıklatıldığında ayağa kalkıp açtım. Zuhal annem ve Akif Karan gelmişti.

Akif Karan bakışlarıyla beni dikkatle süzdüğünde utanmıştım. "Hatunun her hâli bir afeti devran," diyerek içeriye girdi.

Zuhal annem onun sözlerine tebessüm ederek yanımıza geldi. "Güzel gelinime ne giyse yakışıyor," deyip yanağımı okşadı. "Mehir meselesini kararlaştırdınız mı annem?" deyince kaşlarımı kaldırıp Akif'e baktım. Ne olduğunu bile bu sabah internetten araştırıp öğrenmiştim.

Akif Karan kolunu omzuma atarak beni kendine çekti. "Ağırlığınca altın oluyormuş,"

Gözlerim büyüdü. "Ne? Olmaz, çok fazla olur o,"

"Bebeğim 52 kilosun," dedi kaşlarını çatarak.

"Akif, o kadar altını ne yapacağım ben? Anne sen de bir şey söylesene," diyerek Zuhal anneme baktım. Her olayımız masraf olmasındı.

"Bu sizin bileceğiniz mesele annem. Ortak bir karar alın ama acele edin. İmam bekliyor." deyip odadan çıktı.

Akif Karan baş başa kaldığımızda yüzümü avuçlayarak gülümsedi. "Hazır mısın?"

"Evet," dedim iç çekip. "Çok heyecanlandım,"

"Ben de heyecanlıyım. Birazdan Allah katında, saatler sonra da resmi olarak eşim olacaksın,"

Eşim diye hitap etmesi çok hoşuma gidiyordu.

Elimi kavradı ve birlikte odadan çıktık. Salona girdiğimizde derince nefeslendim.

Dakikalar içinde nikâhımız kıyılmıştı.

İmamın duasının ardından odadaki herkes çıktı ve baş başa kaldık. Akif Karan dizimde duran elimi kavradığında dolu dolu olmuş olan gözlerini fark ettim. Lâcivertlerinin içi parlıyordu. Avcumu yanağına yasladım. Tenini okşadım baş parmağımla. Başını hafifçe çevirip yanağına yaslı duran avuç içime dudaklarını bastırıp öptü.

"Ömrümün sonuna kadar başımın tacı olacaksın, Berceste."

♤♤♤

Seni olduğun gibi seven insan için iyi gün, kötü gün yoktur. Ne zaman yanında olması gerekiyorsa, o zaman yanında olur, demiş Cemal Süreya.

Akif Karan'ın hudutlarında kendime yurt edindiğimden beri her anımı onunla paylaşmıştım. Hem iyi hem kötü günümde yanı başımdaydı. Düştüğüm yerde kanayan dizlerime merhem olmuştu. Benim yaralarım için cebinde yara bandı taşıdığını söylediği gün kalbim bütün benliğiyle ona tutulmuştu.

Gece gördüğüm kâbusun etkisi hâlâ zihnimde olsa da unutmaya çalışıyordum. Akif Karan'ın kalbimi ferahlatan konuşmasından sonra kendime gelebilmiştim. Lâkin içimde bir yerlerde hâlâ büyük bir korku vardı.

Kaybetme korkusu.

Bedenimi saran beyaz, tül ve abartı olmayan dantellerden oluşan gelinliğimin içinde aynadan kendimi süzdüm. Kabarık değildi. Bedenimi saran bir yapıdaydı. Omuzlarımdan geçen ince askıların devamında minik dantel detaylarıyla göğüs kısmına iniyor ve gelinliğin üst gövdesini danteller kaplıyordu. Çok süslü ve abartılı olmaması benim tercihimdi.

Zuhal annem, "Çok zarif oldun," demişti. Onunla her göz göze gelişimde rüyamdaki perişan hâli zihnimde beliriyordu. Kalbimde apansız bir ağrı oluşuyordu. Bugün en mutlu günüm olacaktı. Kâbusu anımsayıp düğünümü mahvetmeyecektim.

Kır düğünü olduğundan ona uygun hafif ama yüzüme yakışan bir makyaj yapılmıştı. Gizem ve Duha her konuda olduğu gibi kuaförde de bana çok yardımcı olmuşlardı. Onlara teşekkür borçluydum. Birer kız kardeş gibi pervane olmuşlardı etrafımda.

Makyajım ve gelin başımın dakikalar öncesinde tamamlanmasıyla hazırdım. Birazdan Akif Karan gelip bizi kuaförden alacaktı. Sonra onunla yepyeni bir yola çıkacaktık.

Gözlerim dolu dolu olurken burnumun direği sızladı. Parmak uçlarımla kolyeme dokundum. Boynumda annemin gonca yapraklı kolyesi vardı. Öldüğünde boynundaydı. Babam onu bana vermişti. Bu yaşıma kadar takmaya cesaret edememiştim ancak bugün kendimi çok yalnız hissettiğimden boynumda olsun istemiştim. Annem yanımdaymış gibi hissetmek için...

Sevdiklerim yanımdaydı ancak ben kendimi kimsesiz hissediyordum. Annemi ilk kez bu kadar çok istedim yanımda. Pamuk gibi yumuşak olan ellerini tutmayı, kollarına sığınmayı, birkaç kelamını işitmeyi her şeyden çok istedim.

Omzumdaki narin dokunuşla daldığım düşünce kuyusundan hızla sıyrıldım. Defne'nin merhametle yoğrulan bakışları yüzümde gezindi.

Yavaş hareketlerle yanıma oturdu. Hazırlandıktan sonra bekleme odasına geçmiş, damadımı beklemeye başlamıştım. Kucağımda biriktirdiğim elimi tutup yanımda olduğunu hissettirmek istercesine sıktı. "Berceste'm, neyin var bir tanem? Bugün üzerinde bir durgunluk var,"

Gözlerimi kaçırdım hızlıca. Alt dudağım titrerken kirpiklerimdeki yaşlar yanaklarıma yuvarlandı. "Annemi çok özledim Defne," buruk sesimle elimi kavrayan parmakları bir miktar gevşedi ancak hemen toparladı kendini. "En azından bugün yanımda olsun isterdim. Mutluluğumu onunla paylaşmak, son defada olsa sımsıkı sarılmak isterdim."

"Anne ve babanın yerini hiç kimse dolduramaz," dedi hüzünlü bir mırıltıyla.

Bizler anne ve babalarının bu dünyada yalnız başına bıraktığı yetimleriydik.

"Ama annen de en az senin kadar mutludur şimdi. Kızının en mutlu gününde ne kadar sevinçlidir kim bilir,"

"Öyledir değil mi?" diye sordum bir çocuk masumiyetiyle.

Berrak gülümsemesiyle, "Öyledir tabii," dedi. "Akif Karan geldi. Seni bekliyor,"

Yanaklarımı sildim. Aynadan makyajımı kontrol ettiğimde herhangi bir problem olmadığını gördüm. Ağladığımdan akmasından endişe etmiştim ama sorun yoktu.

Defne'nin odadan çıkışıyla kapı çok bekletilmeden açıldı. Nefeslendim. Akif Karan'ın heybetli bedeni kapının eşiğinde belirdiğinde olduğum yerde kaldım.

Koyu lâcivert yelekli takımın kapladığı geniş gövdesi, kumaş pantolonunun sardığı uzun ve kaslı bacaklarıyla çok karizmatik ve yakışıklı görünüyordu. Kapıyı kapatarak içeriye adımladı. Gözleri bir an bile benden ayrılmazken aramızdaki mesafeyi hızla katetmiş ve bir adımlık uzaklıkta karşı karşıya durmamızı sağlamıştı. Kar beyaz gömleğinin yakalarını kavrayan gümüş yaka iğnesine değdi gözlerim. Her detayıyla mükemmel görünüyordu. Ona hediye ettiğim kol düğmelerini takmıştı. Elinin biri gelinliğin sımsıkı sardığı belime uzandı. Avuç içiyle belimi kapladı ve beni kuvvetli bir çekimle kendine çekti.

Yakından koyu lâcivert göz bebeklerinin duruluğunu görmek kalbimi sersemletti. Parlayan irislerinde yansımamı gördüm. Ferah soluğu yüzüme dağılırken sesli yutkunuşunu işittim.

Dudakları alnıma konumlandığında göz kapaklarım o ana senkronize bir biçimde usulca örtüldü. Kalın dudaklarının sıcak baskısıyla hissiyatlı bir öpücük bahşetti. Dudakları hafifçe tenime sürtündü. Nefesi sertçe saçlarıma aktı.

Su dalgası şeklinde şekillendirilerek sırtıma dökülen saçlarıma değdi gözleri. Minik beyaz boncuk ve yaprak şeklinde parlak taşlardan oluşan taç takılmıştı saçıma. Duvağıma ilişti ardından bakışları.

Alnını alnıma yaslayarak, erkeksi ve boğuk ses tonuyla konuştu. "Çok güzelsin, benim güzel eşim..."

Göğsünde kendilerine yer edinmiş olan ellerimi gövdesine bastırdım. Gözlerimi açmadan dudaklarım aralandı. "Sen de çok yakışıklısın," nefesimi kesecek kadar... "Koyu lâcivert renge olan sevdam şimdi çok daha başka, üsteğmenim." alınlarımızın temasını kesti. Dudaklarımı yanağına değdirdim ve küçük bir öpücük bıraktım.

Elimi kavradı. "Gidelim mi Berceste Alphankara?"

Gülümsedim. "Gidelim, Akif Karan Alphankara."

Art arda konvoy hâlini almış olan araçların en önündekinde seyahat ediyorduk. Siyah bir BMW kiralamış ve onu süsletmişlerdi. Arabayı Göktürk kullanıyordu. Hemen arkamızdaki arabayı kullanan Tuğrul'la korna yarıştırıyorlardı. Çevreyi rahatsız etmeyelim dediğimde Göktürk, "Yenge ben kaç yıldır bu anı bekliyorum. Hevesimi almazsam olmaz," demişti.

Duha önden arkaya doğru uzanıp öz çekim yapmak üzere telefonu ayarladı. "Akif abi biraz gülümsesen mi acaba? Tehdit altında gibisin,"

Akif Karan'ın stresten titrettiği dizine elimi koydum. Arabaya bindiğimiz andan itibaren bir gerginlik oluşmuştu üzerinde. İkimiz de çok heyecanlıydık.

Göktürk arabanın hızını arttırıp aynadan bize baktı. "Sevdiğin kızla evleniyorsun abi, sakin,"

Akif Karan nefesini gergince üfledi. "Ne bileyim oğlum, bir an da gerildim."

Neşeyle cıvıldadı Duha. "Peynir deyin hadi!"

Bebe mavisi tonlarında şık bir elbise giymişti. Buğday tenine ne giyse yakışıyordu. Saçları ise sıkı bir at kuyruğu hâlinde toplanmış, yüzü yaza uygun bir makyajla renklendirilmişti. Duru bir güzelliği vardı. Göktürk klasik siyah bir takım, nişanlısının elbisesinin tonunda bir kravat takmıştı. Yan yana geldiklerinde harika bir tablo gibi görünüyorlardı.

Başımı Akif'in omzuna koydum ve içtenlikle gülümsedim. Akif Karan da nihayet gülümsediğinde fotoğrafımızı çekti Duha.

Çenemi omzuna hafifçe bastırıp Akif Karan'ın büyük oranda kısalttırmış olduğu sakallarına baktım. "Yoksa evlilikten korkmaya mı başladın üsteğmenim?"

Yüzünü bana çevirmesiyle dudak dudağa gelmiştik aniden kendimi geriye çektim. Arabada yalnız olsak sorun olmazdı ama Göktürk ve Duha varken onunla yakınlaşmak beni utandırırdı.

"Korkmak mı? Yavrum elimden gelse seni bu zımbırtılara gerek kalmadan eşim yapacaktım."

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Deli adam.

Fotoğraf çekim alanına geldiğimizde diğerleri düğün alanına geçmişti. Arabadan Akif'in yardımıyla indiğimde fotoğrafçının çoktan gelmiş olduğunu gördüm. Sahil ve ormanda çekim yapacaktık. Önce ormana gelmiştik.

Fotoğrafçının direktiflerine uyarak romantik pozlar vermiş, çok hoş olduğunu düşündüğüm fotoğraflar çektirmiştik. Sahilde de birkaç pozun ardından düğün mekanına doğru yola çıktık. Açık alanda, kır düğünü formatında bir yer kiralamıştık. Vakit öğlen sonuydu.

Mekana ulaştığımızda heyecandan kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Akif Karan kolunu dirseğinden bükerek bana uzattığında onu bekletmeden elimi koluna düzgünce yerleştirdim. Çiçeklerle süslenmiş olan incecik yoldan ilerlerken misafirlerimizin alkış sesleriyle heyecanım katlandı. Sıra sıra dizilmiş olan masaların bulunduğu yere ulaştığımızda slow bir dans şarkısı başlamış ve Akif Karan kolundaki elimi kavrayarak omzuna yerleştirmişti. Yüz yüze geldiğimizde onun gülümseyişine karşılık verdim. Diğer elimi de omzuna koyduğumda Akif Karan ellerini belimin iki yanına yerleştirdi. Bu onunla ilk dansımızdı.

"İlk dansımız," diye fısıldadığımda yüzünü bana yaklaştırdı. "Son olmayacak,"

"Olmasın," dedim iç geçirip. "İnsanın sevdikleriyle mutlu anlarını paylaşması çok güzelmiş. Bu kadar çok kişinin geleceğini düşünmemiştim. Komutanlarının bile bize değer verip gelmesi beni mutlu etti,"

"Kalabalığa alışacaksın güzelim. Buraya gelenlerin yarısı evli. Komutanlarımız evlilik yıl dönümünü yemekli kutlama şeklinde yapar. Eşli kutlamalarda bana eşlik edeceksin, Berceste Alphankara,"

"Ederim tabii ki," deyip gülümsedim. "Senin olduğun her yerden keyif alırım ben."

Belimdeki eli kuvvetle beni gövdesine çekti. Avuçlarıyla sırtımı kapatmaya çalışması beni güldürdü. "Sırtına kumaş yetmemiş yine," deyip homurdandı.

"Güzel olduğumu söylemiştin," dedim parmaklarımı ensesine sürterken. Bakışları yoğunluk kazandı. "Güzelliğini sadece bana saklamanı istiyorum,"

Başımı çenesine yasladım. "Duvak kapatıyor sırtımı. Düğünde kıskanma bari. Evleniyoruz,"

"Tenin ay gibi parlıyor," deyip şakağımdan öptü. "Seni kıskanmadığım bir an yok. Olmaz da."

Onun ferah kokusunu soluyarak heyecanımı bir nebze olsun dindirdim. Kendimi ana bıraktım ve düğünümüzün her dakikasından keyif almaya baktım.

İlk dansımızda bize kimse katılmamıştı. Arada misafirlerimize kayan gözlerimle herkesin yüzündeki kocaman gülümsemeyi gördüğümde içim mutlulukla doluyordu.

Nikâh memurunun gelişiyle bizim için hazırlanmış olan masaya ilerledik. Akif Karan elimi sımsıkı kavramıştı. Beyaz saten kumaşla kaplanmış olan sandalyeyi oturmam için yavaşça geriye çekti. Gelinliğimin eteğini toparlayarak yerime oturdum.

Defne ve Argun ağabeyim ise şahit koltuklarına yerleşmişlerdi. Argun ağabeyim benim, Defne ise Akif Karan'ın şahidiydi. Defne koyu mor şık bir hamilelik elbisesi giyinmiş, kestirdiği saçlarına yalnızca fön çektirmişti. Argun ağabeyimin üzerinde gri bir takım elbise vardı. Oğuz Kağan ise babasının kucağında, giydiği beyaz gömlek ve siyah şortla çok tatlı görünüyordu. Boynunda minik bir papyon vardı.

"Berceste hâlâ bizim gelinimiz olabilirsin abicim," dedi Argun abi. "Damadın senden vazgeçmedi," deyip çenesiyle kucağıma gelmek için can atan oğlunu işaret etti.

"Zuhal teyzem kadar iyi bir kayınvalide olacağımın garantisini veririm," dedi Defne göz kırpıp.

Akif Karan elimi kavrayıp masanın üzerine koydu. "Karımdan uzak durun, Bozkurtlar!"

"O zaman kızın olursa talibim, Akif," dedi Defne sırıtarak.

Akif Karan, "Düğünümde olay çıkartmamı mı istiyorsunuz karı koca? Önce karıma şimdi de doğmamış kızıma göz dikmişler." dedi kaşlarını çatarak.

Argun ağabeyim keyifle kahkaha attı. "Sakin aslan," dedi sırıtarak.

Güler yüzüyle misafirlerimizi selamlayan nikâh memuru bize yöneldiğinde titreyen elimle Akif Karan'ın elini daha sıkı kavradım. Önce kısa bir konuşma yaptı ardından nikâh akdine başladı.

Memurun sorusuyla mikrofonu dudaklarıma yaklaştırdım ve güçlü bir sesle, "Evet," dedim. Benim onaylayıcı ifademin akabinde alkış sesleri yükseldi.

Aynı soruyu Akif Karan'a yönelttiğinde bileğimi okşayan parmağı duraksadı. Mikrofonu kendine yaklaştırıp "Evet!" dedi gür sesiyle.

Şahitlerimiz de şahitlik ettiklerini beyan ettiklerinde memur imzaları atmamız için defteri önümüze koydu. Titreyen parmaklarımla kalemi kavradım ve ilgili yere imzayı attım.

"Ayağına bas! Berceste ayağına bas!" diye bağıran Gizem herkesi güldürdü. Ancak herhangi bir harekette bulunmadım.

Akif Karan kulağıma eğildi. "Basabilirsin yavrum," dedi eğlendiği belli olan sesiyle.

Cesur bir tavırla, "Topuğu oldukça sivri. Canını yakmayayım şimdi," dedim kısık bir sesle.

Gözleri kısıldı. "Acı eşiğim yüksektir,"

"... ben de sizi belediye başkanımın bana vermiş olduğu yetkiye dayanarak eş ilan ediyorum," dediğinde ayağa kalkan memura ayak uydurup biz de kalktık. Aile cüzdanını bana verdiğinde gülümsedim. "Gelini öpebilirsiniz."

Akif Karan'a doğru döndüğümde yüz yüze geldik. Etkileyici bakışları yüzümün her noktasında özenle gezindi. Büyük avuçlarıyla yanaklarımı kavradı. Kalın dudakları alnıma değdiğinde gözlerim kapandı. Sıcacık bir öpücük bıraktı.

"Berceste Alphankara, hayatıma hoş geldin." diye fısıldadı.

Alnımı çenesine yaslayarak gözlerimi kapattım. "Hoş buldum, canımın içi..."

Argun ağabeyim memuru geçirirken biz yeniden dansa kalkmıştık. İkinci dans müziğiyle ise çiftler yavaş yavaş etrafımızı sarmaya başlamıştı. Akif Karan alnını şakağıma yasladı ve kulağıma fısıldadı. "Aylarca hayalini kurdum," nefesimi titrekçe verdim. "Şimdi kollarımda bir peri gibi salınıyorsun." dudaklarını değdirdi şakağıma. Çiçekler bıraktı tenime.

"Kardeşimle biraz da ben dans edeyim damat," diyen Argun abimin sesiyle bakışlarım Defne'yle ikisini buldu. Hemen sol tarafımızda oldukça yavaş hareketlerde dans ediyorlardı.

"Ben yoruldum, oturacağım." dedi Defne. Karnı epey belirgin olduğundan dans ederken aralarındaki mesafeyle çok tatlı görünüyorlardı.

"Ben de validemi dansa kaldırayım," dedi Akif.

Belimdeki elini çektiğinde Argun ağabeyim elimi kavradı. Diğer elini de belime koyduğunda ona uyum sağladım. "Beğendin mi abicim mekânı? Defne'yle her detayı düşünmeye çalıştık ancak bu kadar oldu,"

"Her şey şahane olmuş abi. Çok zahmet verdik size. Teşekkür ederim,"

"Bir tanecik kız kardeşim evleniyor. Zahmet falan duymayayım. Bir ömür mutlu olun, yeter bize."

"İnşallah," dedim içtenlikle.

Tuğrul yanımıza gelip "Enişteciğim izninle Berceste'nin küçük kardeşi olarak dans etmek isterim," dedi.

Üç tane erkek kardeşim olmuştu. Argun abi, Tuğrul ve Göktürk. Bana o kadar samimiyetle yaklaşıyorlardı ki, gerçekten kardeşlerimmiş gibi hissediyordum.

Argun abim gülüp "Küçük kardeş demek," dedi. Tuğrul'un elini bırakan Gizem, "Ben de yakışıklı abimle dans edeyim o hâlde," deyip Argun abime döndü yüzünü. Bordo mini elbisesiyle harika görünüyordu. Işıl ışıl gülümsemesiyle bana öpücük attığında güldüm.

Tuğrul giydiği takımla diğer beyler gibi yakışıklı olmuştu. "Janti olmuş muyum?" dedi sırıtarak. "Ablamın düğününden sonra ilk defa bu kadar özenliyim. Bir daha kendi düğünümde giyerim demiştim ama sizinkine nasipmiş,"

"Yakışmış," dedim gülümseyerek.

Suratındaki ifade bir miktar ciddiyet kazandı. "Hayatımıza bir anda dâhil oldun ama iyi ki oldun Berceste. Üsteğmene çok iyi geldin."

"Bana sizin gibi güzel insanların olduğu bir aile kazandırdı,"

"İkinizde çok mutlu olun. Bu seninle sanırım ilk ciddi konuşmam," deyip güldü. "Bir derdin sıkıntın olduğunda her zaman yanındayım. Gizem de öyle."

Gözlerim doldu. "Teşekkür ederim, Tuğrul."

"Kız ağla diye söylemedim. Ağlarsan önce kocan sonra da Bozkurt abin beni döver bak."

Sesli bir biçimde güldüm. "Duygulandırdın beni,"

"Balık burcusun galiba her şeye ağlıyorsun,"

"Hı-hım," dedim burnumu küçük bir sesle çekip.

"Evde yemek bulamazsam akşamları evinize damlarım, şimdiden anlaşalım,"

"Her zaman gelebilirsin. Kapımız sana açık,"

Akif Karan elleri cebinde yanımıza durdu. "Ayda iki kez falan gel. Kapımız sana her gün açık değil koçum,"

"Sana soran olmadı. Ben gelinimizden daveti aldım,"

"Yeter dans ettiğiniz. Karımı bırak artık," dediğinde Tuğrul homurdanarak bir adım uzaklaştı. "Yedik sanki, kıskanç şey,"

Bu sırada dans şarkısı bitmiş, Ankara havası çalmaya başlamıştı. Zuhal annem, Pınar teyze, Göktürk ve Duha'yla karşılıklı oynamıştık. Gizem, Tuğrul ve Argun abim de bize katıldığında neşemize diyecek yoktu.

Hayallerimin ötesinde geçen dakikalar hızla akıp gitti. Danslar edildi, karşılıklı oyunlar oynandı ve düğünün son kısmında beyler hazırlanmış oldukları üzere zeybek oynamak için ortaya geçtiler.

Akif Karan en önde ortada, arkasında Argun abim ve Göktürk onların arkasında ise Tuğrul, Yekta hatta Kurtuluş Yarbay bile vardı. Evliliğimizin en büyük destekçisi olduğunu söylemişti.

Başlayan müzikle hepsi senkronize bir biçimde kollarını kartal misali iki yana açtı. Birbirlerine uyumlu adım ve hareketleriyle göz dolduruyorlardı ancak benim tek odak noktam Akif Karan'dı. Üzerindeki ceketi çıkartmış, takımının yeleğiyle kalmıştı.

Duha ve Gizem onları videoya alıyordu. Tabii düğün fotoğrafçımızda her anımızı kayıt altına alıyordu.

Akif Karan dizini zemine koyup yavaşça doğrulduğunda müzik sona ermiş ve alkışlarımız bulunduğumuz yeri inletmişti.

Yanıma geldiğinde elimdeki peçeteyle terlemiş olan alnını sildim. "Bir kez daha aşık ettin beni kendine," dediğimde elleri belime yerleşti.

"Sen beğendiysen mevzu kapanmıştır," Bakışları altında erimemek işten bile değildi.

Takılarımız önceden ayarlandığı üzere küçük bordo keselere konularak benim küçük beyaz kesemin içine konulmuştu. Sadece karargahtan ve Ankara'dan gelen komutanlar altınlarını Akif Karan'ın boynundaki beyaz kurdeleye firketelemişlerdi. Bileğimdeki bileziklerin üçte ikisi Argun ağabeyim ve Defne'dendi. Oğuz Kağan adına bile bir çeyrek altın takmışlardı. İbrahim dede ve Sultan nineden kurdeleye dizilmiş olan beşi bir yerdeyi getiren Zuhal annem boynuma dikkatlice bağladı. Kendisi iki tane kalın bilezik geçirmişti bileğime. Kulağıma, "Biri Kürşat babandan bir tanem," demişti. O an çok duygulandım. Rüyam aklıma geldi.

"Tüm maaşımı size yatırım yaptım bu ay," diyerek kesesini bana uzatan Tuğrul, Gizem tarafından koluna yediği çimdikle yüzünü acıyla buruşturdu. "Ama yengemin bundan sonra beni davet edeceği tüm güzel yemekleri için feda olsun,"

Göktürk ona kınayıcı bir bakış attı. "Ulan işin gücün miden,"

Tuğrul onun omzunu sıktı. "Mide canın yongasıdır, aslan,"

Yekta gülerek eşiyle yanımıza ulaştığında ona takıldı. "Atasözlerine bari elleşme,"

Tuğrul sırıtmakla yetindi.

Dilara ve Yekta bizi tebrik etti ve hediyelerini verdiler. Ayda bebek büyümüştü. Minik bedenini kucağıma alıp sevdim. "Kocaman bir kız olmuşsun sen," Akif Karan miniğin yanağını sevdi. Yarın görev olduğundan bu gece evlerine döneceklerdi. Vedalaşıp yolculadık.

"Tebrik ederim," diyerek bana sarılan Duha'nın sırtına koydum ellerimi. Uzun süre ayakta durduğundan bacağında ağrı olmuştu bu yüzden çok az katılabilmişti bize. "Her anımda sen de Gizem'de yanımdaydınız, teşekkür ederim,"

"Rica ederim canım. Böylesine güzel bir günde yanında olmazsak olur muydu hiç,"

Akif Karan'a da sarıldı. "Yardımlarınız için sağ olun abicim," dedi o da.

Göktürk bileğime bir bilezik geçirdi. "Duha'yla ikimizden yengecim,"

"Teşekkür ederiz." bana sarılıp abisini tebrik etti.

Otele gideceğimizi zannederken site hâlinde dubleks evlerin bulunduğu bir yerde araba yavaşladığında meraklı bakışlarımın hedefi yanımda oturan adam oldu. "Burada mı kalacağız?"

Anahtarı kontaktan çıkartarak gecenin karanlığında alazlanan bakışlarını yüzüme tuttu. "Evet. Otelden daha rahat olur,"

Başımı belli belirsiz sallarken Akif kapısını açarak dışarıya çıktığında emniyet kemerini yuvasından çıkardım. Kapımı açarak gelinliğin eteğini topladı ve dikkatlice arabadan inmemi sağladı.

Düğün biteli saatler oluyordu. Mekandan ayrıldıktan sonra hep birlikte yemek yemiştik. Misafirlerimizin bir kısmını yolculamıştık.

Sızlayan ayaklarımla Akif Karan'ın açtığı çelik kapıdan içeriye girdiğimde kendimi girişteki puf koltuğa bıraktım. Bacaklarımı öne doğru uzattım. "Bir hafta yürüyemeceğim galiba," diye sızlandım.

Kapıyı kilitleyerek önümde diz çöken Akif Karan'ın dudaklarındaki çarpık gülümseme dikkatimi çekti. Ayağımdaki spor ayakkabıları çıkarttı. Yemek yiyeceğimiz restorana geçmeden topuklulardan kurtulmuştum. Ayak bileklerime yerleşen parmaklarıyla tenime usulca masaj yapmaya başladı.

"Söylediğin sözlerin anlam içeriği bazen oldukça geniş oluyor yavrum,"

Durdum. Sözler zihnime bomba gibi düştü. Bilmeden ima ettiğim şeyle gözlerim irice açıldı.

Bu gece zaten beni geriyordu.

Akif Karan beni bir anda kucağına aldığında kollarımı hızla boynuna doladım. "Bunu kapıdan girmeden evvel yapmam gerekiyordu," deyip göz kırptı.

Adımları dubleks evin üst katına yöneldiğinde merakla etrafımızı incelemeye başladım. Çok fazla eşya yoktu. Dekorasyon genellikle beyaz ve açık mavi renklerden oluşuyordu. Ahşap merdivenleri çıkıp üst kata ulaştığımızda oldukça büyük bir yatağa sahip olan yatak odasına girmiştik. Yatağın üzerinde kırmızı gül yaprakları baş ucu çekmecelerinin üzerinde ise kokulu mumlar vardı.

Beni yatağın üzerine bıraktığında oturur pozisyonda durdum. "Gerekli eşyaların bir kısmı giyinme odasındaki gardıropta. Ben yerleştirdim,"

Alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım. Gerginliğim bu odaya girince zirveye taşınmıştı.

Karşımızdaki duvar üzerindeki kapılardan sol taraftakini işaret etti. "Şurası banyo,"

Başımı sallayarak oraya ilerledim. Yüzümdeki rahatsız edici makyaj ve saçlarımdaki spreyden kurtulmam gerekiyordu. Ancak çok geçmeden adımlarım duraksadı.

Gelinliğin sırtımdaki düğümlerinin açılması gerekiyordu. Gizem ve Duha sanırım kırk tane düğüm atmışlardı. Bunu yaparken pis pis gülmüş ve Akif'le baya alay etmişlerdi.

"Sırtımdaki düğmelerin ve düğümlerin açılması lazım," dedim ona dönerek. Ceketini çıkartmış, yeleğin düğmelerini açıyorken bana baktı.

"Açarım," diyerek bana yaklaştı. Arkama geçtiğinde ellerimin içi terlemeye başlamıştı. Düğmeleri sırasıyla iliklerinden ayırırken sıcak soluğu enseme çarpıyordu.

Parmak uçları tenime değdikçe karnımda bir sızı dolanmaya başlamıştı. Düğmeler bitip sıra en alttaki düğüm hâlindeki iplere gelince soluğunu sertçe verdi. "Berceste bu düğümlerin açılacağından emin misin? Bunlar kesilmezse aralanmaz,"

"Kesemeyiz," dedim hızla.

"Yavrum satın alırız,"

"Buna gerek yok Akif,"

Dudaklarını enseme bastırdı. Boğuk sesiyle konuştu. "O iki cadı düğümledi değil mi?"

"Hı-hım," dedim sertçe yutkunup.

Belimden tutup bizi yatağa yönlendirdi. Arkama oturduğunda ellerim kucağımda düğümleri çözmesini bekledim. "Sırf damatlara işkence olsun diye mi var bu zımbırtılar?" diye söylendi. Küçük bir sesle kıkırdadım.

Sonunda tüm düğümler açıldığında gelinliğin göğüs kısmını sıkıca bedenime bastırıp ayağa kalktım. Her düğümün çözülüşünde sırtıma bıraktığı ıslak öpücükler yüzünden bayılma raddesine gelmiştim. Seri adımlarla kendimi banyoya attığımda kalbim güm güm çarpıyordu.

Gelinliği çıkarıp kapının arkasına astım. Yüzümdeki makyajı büyük bir çabayla sildikten sonra kendimi duşa attım. Bedenim ılık suyun etkisiyle gevşerken heyecanım katlanmaya devam ediyordu. Yüzümdeki tüm makyajın çıktığından emin olduktan sonra dişlerimi fırçaladım.

Bedenime sardığım havluyla odaya döndüğümde Akif Karan'ın burada olmadığını gördüm. Hızla giyinme odasına geçtim. gardırobun önündeki valizi açtım. Bu gece için giyeceğim geceliği valize saklamıştım. Saten minik parçayı alarak üzerime geçirdim. Alt iç çamaşırımı giyip geceliğin belimde toparlanan eteğini aşağıya çektim. Şortu yoktu. Odaya döndüğümde hâlâ gelmemiş olduğunu gördüm.

Saçlarımı kurulayarak taradım. Bedenime her zaman kullandığım kokulardan sürdüm. Bilek içlerim, kulaklarımın arkası ve boynuma da yasemin kokusundan sürdüm.

Çıplak ayak sesleriyle titrekçe soluklandım. Kapının kulpu yavaşça aşağıya çekildi ve aralandı. Akif Karan üzerinde siyah pantolonu ve birkaç düğmesi aralanmış olan beyaz gömleğiyle odaya girdiğinde saçlarının ve yüzünün nemli olduğunu gördüm. Elini, yüzünü yıkamıştı sanırım. Kapıyı kapattığında yavaşça ayağa kalktım.

Gözleri bedenimin her zerresinde telaşsızca gezinirken duvardaki ışık anahtarına uzandı. Işığı söndürdüğünde etraf mumların loş ışığında kalmıştı. Belindeki silahı çıkarıp baş ucu çekmecesine koydu. Her zaman yanında taşıyordu.

Küçük adımlarla ona ilerlemem sürerken o uzun bacaklarının avantajıyla mesafemizi hızla eritmişti. "Kokun sarmış odayı," Elinin biriyle yanağımı avuçlayıp alnımı öptü. Alnımı öpmesi çok kıymetli hissettiriyordu.

Ellerimi gerilmiş olan gömleğinin altından bile belli olan göğüs kaslarının üzerine yerleştirdim. "Bu gece," deyip duraksadı. "Seni sevmeme müsaade var mı?"

Yutkundum. "Var,"

Yüzüme eğildi. Dudaklarımı sıcacık dudaklarının arasına hapsetmesiyle avuçlarımı sert göğsüne bastırdım. Öpüşüyle kalbim delicesine bir ritme tabi olurken belimdeki eli sıklaştığında bedenim kayıtsızca onun heybetli gövdesine yaslanmıştı.

Nefesimi kesen öpüşmesine karşılık verdiğimde parmakları belimin altından tenime gömüldü. Dişlerinin yumuşaklıktan uzak darbeleriyle sızlayan dudaklarımı yavaşça öpüp emdi. Öne doğru bir adım attığında geriye doğru bir adım attım. Dizlerimin arkasına yatak değinceye kadar bu devam etti.

🔥🔥🔥!!! İÇERİK UYARISI !!! 🔥🔥🔥

|Yaşı küçük olan veya yetişkin içerik okumak istemeyen okurlarım bölüm sizin için burada sona ermiştir. Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.|

Çenemden boynuma doğru ilişen ıslak dudaklarıyla ellerimi geniş omuzlarına çıkardım. "Karan," dedim nefesim sekteye uğrarken. Belim geriye doğru meyillendiğinde sırtım yatağın yumuşak yüzeyiyle buluştu. Bedenim onun gövdesiyle kafeslenmişti.

Boynumu dudaklarının arasına kıstırıp emdi. Sakallarının tenime bıraktığı ince sızılarla bedenim ateşler içinde yanıyordu. "Akif!" dedim kısık bir sesle inlerken.

Dudaklarının ıslaklığı tenimi dağladı. "Söyle yavrum," dedi ateş gibi yanan nefesi boynumu yakarken.

Tırnaklarımı içimden yükselen hazla ensesine bastırdığımda bacaklarımın arasındaki bedeni kasıldı.

Baldırıma doğru kayarak geceliğin altına sızan iri parmaklarıyla kendimi yüksek bir yerden düşer gibi hissettim. "Ah Karan," dedim gözlerim kayıp kapanırken.

Kulağımın arkasındaki hassas noktayı öptü. "Adımı inlemen deli ediyor beni Berceste,"

Üzerimden doğrulduğunda yay gibi gerilmiş olan bedenim yatağa rahatça yaslandı. Gövdesini saran beyaz gömleğin düğmelerini iliklerinden ayırırken koyulaşmış olan gözlerini zerre ayırmıyordu yüzümden. Düğmeler açıldıkça esmer teni gözlerimin önüne seriliyordu. Düğmeleri tamamen açtığında göğsünden pantolonunun kemer çizgisine kadar olan kaslarını gördüm. Gömleği omuzlarından sıyırdığında titrekçe soludum. Bacaklarımın arasına sığdıramadığı iri gövdesine bakarken dilim damağım kuruyordu. Karanlığın içinde yüzüne vuran mum ışığının altında muazzam görünüyordu.

Yeniden bedenlerimiz arasındaki mesafeyi azalttığında bacağımın birini belinden dolayarak topuğumu kalçasına doğru kıvırdım. Kasıklarımız böylece birbirine yaslanmış ve onu her zerresiyle hissetmeye başlamıştım.

Dudaklarının yeni rotası geceliğin büyük oranda gözler önüne serdiği gerdanım olmuştu. Göğüs oluğuma kadar iliştirdiği yumuşak öpücükler sertleşmeye başlamıştı. İşaret parmağını geceliğin askısına kanca gibi geçirip usulca omzumdan düşürdü. Geceliğin belime doğru açılmasıyla her yanım ateş içinde kaldı. Kemikli parmaklarının sırtıyla göğsümün dolgun kısmını boydan boya okşadı. "Çok güzelsin, Berceste,"

Çarşafı avuçlayan ellerimi yeniden ona tutunma ihtiyacıyla omuzlarına doğru sürükledim. Yüzü yüzüme doğru eğilirken bir anda başını boynuma indirdi. Klimaya rağmen terlemeye başlamıştık.

Göğsü çıplak göğüslerimi ezerken ellerim sırtına kaydı. Dudaklarının tenime yaptığı tatlı işkencenin boyutu arttıkça yataktaki bedenim ona doğru çekiliyor, belim yay gibi gerilip beni kafesleyen iri gövdesine yaslanıyordu. Dişlerinin ezici baskısıyla inleyerek yüzümü saçlarına bastırdım. "Ah..." Tırnaklarım tenini çizmesin diye ellerimin içini sırtına bastırdım. Ancak onun sertleşen hareketleriyle tırnaklarımı tenine bastırmadan duramadım.

Bacaklarım onun gövdesi sarmaya çalışırken uyuşmuştu. Kollarımı sıklaştırarak onu kendime çektiğimde ilk kez tam olarak ağırlığını üzerimde hissettim.

"Bebeğim ezileceksin," diyerek kalkmaya çalışmasıyla hoşnutsuzca mırıldandım.

"Böyle kalalım," ağırlığı epey ezici olsada güzel hissettiriyordu.

"Kalalım yavrum," deyip dudaklarıma kapandı. Dudaklarımı sertçe öperken aynı sertlikle ona karşılık verdim. Geceliğin etek kısmı toparlandığından olsa gerek kemerinin tokası bacağımın iç tarafına batmıştı. Bu oldukça canımı acıtırken, dudaklarından güç bela uzaklaştım.

"Kemerini çıkarsana. Metali batıyor," yavaşça doğrulup kemerini çıkarmaya başladı. Alt dudağımı ısırmış onu izlerken bana çarpık bir gülümseyle göz kırptı.

Kemerin ardından pantolonunun fermuarını açtığında yutkundum. Pantolon kaslı bacaklarından sıyrıldığında kalçasını sıkıca saran siyah boxerıyla kalmıştı. Kurumuş dudaklarımın üzerinde dilimi gezdirdiğimde dizini bacaklarımın arasına yaslayarak bana yaklaştı.

"İyi ki seni beklemişim," dedi lâcivertlerini saran siyah çember anbean genişlerken. "İyi ki nefsime yenilip başka tenlere dokunmamışım. Şimdi burada, bu yatakta bana böyle arzuyla bakan kadına ihanet etmediğim için kendimle gurur duyuyorum."

Ellerimi yanaklarına koydum. "Benim bütün ilklerim senin sevgilim. Tıpkı seninkiler gibi... İyi ki..."

Boynumu nazikçe kavrayan kemikli eliyle yeniden dudaklarımı kavradı. Üst dudağını usulca dudaklarımın arasına aldım. Yumuşaklıktan uzak bir hamleyle emdiğimde kasıkları mahremime yaslandı. Bu yakıcı temasla gözlerim kayarken iniltisi kulaklarıma dolduğunda kalbim şiddetle çarptı. Belimin arkasına kayan parmakları tenime gömülürken nefes nefese dudaklarımızı ayırdım. Alnında nokta nokta beliren teri elimle sildim. Geceliği bacaklarımdan tamamen sıyırıp göbeğimde toparladı. "Çıkaralım mı bebeğim?"

Yoğun bakan gözlerine tutundu bakışlarım. "Olur," dedim kısık bir sesle.

Gecelik bedenimden tamamen sıyrıldığında yalnızca külodumla kalmıştım. Zira geceliğin göğüs pedi olduğundan sütyen takmamıştım. Onun karşısında ilk kez bu derece çıplak kaldığımdan tuhaf hissediyordum. Akif Karan yalnızca gözlerime bakıyordu. "Benden rahatsız olmanı istemiyorum,"

Göğsüm aldığım nefesle kabarıp söndü. "Sen benim eşimsin, rahatsız olmam ki," dedim küçük bir mırıltıyla.

Göğsümün üzerine dudaklarını değdirip öptü. Öpücükleri usulca göğüs oluğumdan aşağıya doğru inerken sırtındaki ellerimi tenine bastırdım. Tırnaklarım sırtında boydan boya gezindi. Kasıklarımdan bacaklarıma doğru ılık ılık bir şeylerin aktığını hissediyordum. Göğsümün altına değen ıslak dudak darbesiyle başımı yastığa sertçe gömdüm. "Karan..." dedim inleyerek.

Sıcak dudaklarının baskısı beni mahvediyordu. Öpücükleri bir süre sonra daha yoğun bir hâle büründü. Dolgunluklarımı ağzının içine hapsetmeye, tenimi dişleriyle sıyırmaya başladığında parmaklarımın arasındaki çarşafa daha sert asıldım. Gözlerimi açık tutmakta zorlanmaya başlamıştım. Göğüslerimin her ikisine de aynı özeni gösterip boynuma çıktığında ellerimi boynuna doladım.

"Çok güzelsin, bebeğim. Her zerrenle büyüleyicisin..." parmaklarımı ensesinden saçlarına doğru kaydırdım. Öpülmekten tahriş olmuş olan alt dudağımı ağzımın içine yuvarladım. Konuşmaya mecalim yoktu. Elimin birini tenine sürterek yanağına indirdim.

Dudaklarımızı usulca birleştirdiğimde Akif Karan bana uyum sağladı. Gövdesini benden uzaklaştırdığında kaşlarım huysuzca büküldü. Üst dudağını emip dişlerimle çekiştirdim. Bu hareketim hoşuna gitmiş olmalı ki, öptüğüm dudakları kıvrıldı. Belimin arkasına kayan eliyle bir anda yerlerimizi değiştirdi. Sırtını yatak başlığına yaslayarak beni kasıklarının üzerine oturttuğunda dudaklarımızın temasını kestim.

Alnım alnına değdiğinde titrek bir nefes aramızda yitip gitti. "Benim senin her zerreni öptüğüm gibi izinsizce bana dokunmanı istiyorum," dediğinde kısıkça aralık duran gözlerimi iyice açtım.

Kelimelere ihtiyaç duymadan açlıkla dudaklarını kavradım. Öpüşlerim onun gibi hoyratlaştığında, dişlerim devreye girdiğinde boğuk iniltisi kulaklarıma ilişmişti. Bu beni daha fazla ateşlendirirken dudaklarımın yeni rotası boynu oldu. Boynuna birkaç minik öpücük bıraktım ancak parmak uçlarımın altında her yutkunuşunda hareket ederek dikkatimi dağıtan âdem elmasına kayıtsız kalamıyordum.

Dudaklarımı oraya bastırma ihtiyacım gitgide artarken bu isteğimi bastıramadım. Dudaklarımı âdem elmasına değdirdiğim an bacaklarımın arasındaki baskı arttı. Belimdeki tutuşu kuvvetlendi. Sert çıkıntıyı emdiğimde, aldığım hazla daha da ileri giderek ısırdığımda, "Siktir! Yavrum dur!" Akif Karan adeta kükreyerek yerlerimizi değiştirmiş ve beni yeniden altına almıştı. Sertliğini çok daha belirgin bir biçimde hissetmeye başlamıştım. Kalbim çok sert çarpıyordu.

"Bunu uzun zamandır yapmak istiyordum," dedim zerre utanmadan. Cesurca ona dokunmak istiyordum. Lacivertleri zifiri bir karanlığa büründü. Baş parmağımla ısırdığım için kızarmış ve tahriş olmuş olan boynuna dokundum. Tırnaklarımı sürttüm hafifçe.

Belimde gezinen parmakları iç çamaşırımın ipine dolandı. "Bundan kurtulmanın vakti gelmedi mi?" Parmak uçları tenime değdikçe kasılıyordum. Kasıklarım alev alev yanıyordu. Daha fazlasını istiyordum.

Sırtındaki elimi tenine yavaşça sürterek onun iç çamaşırımın lastiğine getirdim. "Seninkinden de kurtulalım o hâlde,"

Boynumu kavrayan eliyle yüzüme yaklaştı. "Çok tehlikeli bir kadınsın, yavrum. Bu seksi ve cüretkâr tavrına bayıldım,"

"Bende," dedim fısıltıyla.

Bedenlerimizdeki son bez parçaları da yeri boyladı. Bacaklarımı beline dolamamı sağladığında engelsizce temas ettik. Bu temasla tüm zihnim alabora oldu. Gözlerimi gözlerinden ayırmadan, "Seni seviyorum," deyip dudaklarına tutkulu bir öpücük bıraktım. Kalçamı kavrayan parmakları tenime sertçe gömüldü. "Seni seviyorum, güzel karım."

Gözlerinde beliren lâcivert lavlar yüreğime ılık ılık akarken kavuşturdu bizi. Gece devrildi. Gün ağardı. Zamanın önemi kalmadı.

Akif Karan öyle güzel sevdi ki tenimi... Gün doğumuna değin her zerremle ona yeniden karıştım.

♤♤♤

Huh, bitti.

İlk kez yetişkin içerik yazdım ve abartmamaya gayret ettim, umarım olmuştur. Daha fazlası olmazdı ☺😋

Önce benim her hikâyemin olmazsa olması meşhur rüyadan başlayalım 🤭 Korkunçtu değil mi? 🥺

Kürşat ve Zuhal'in aşkı mutlu sonsuz bir hikâye olarak kalacak 🥺❤

Düğünümüzü yaptık 💃🏻💃🏻💃🏻

İlk geceyi de sorunsuz atlattık 🔥

Aralarındaki tutkuyu umarım geçirebilmişimdir. Berceste'yi ilk gecesinde utangaç biri olarak yazmak istemedim. Karan'ı seviyor ve dokunuşları, hissettikleri, aralarındaki tutku bununla orantılı olmalı diye düşündüm. Cesaretli ve sevgisini gösteren, hissettiren kadınları yazmayı seviyorum 🤤

Ana baba olsun bunlar ya dkdkdkd Oğuz Kağan'la shipleyenler bile var civcivi 🐣

Bölüm hakkında düşüncelerinizi alayım bebekler 🥳🥳

Sınır: 3K oy, 4K yorum
Son düzenlemeyle 7200 kelimelik kitabın en uzun bölümünü yazmış oldum. Umarım bu sınırı çok görmezsiniz (!) Sadece emeğimin karşılığını istiyorum. Her okuyan iki yorum yapsa zaten kısacık zamanda dolar. Boş yorumlar sayılmıyor haberiniz olsun. 💖

Seviliyorsunuz.

28.08.21

Siyah kalp.

Continue Reading

You'll Also Like

4.4M 209K 52
"Ulan bari Polat de." dedi. Sesi yalvarır gibi çıkmış gözleri beklentiyle doluydu. "Mirza demiyorsan deme ama en azından Polat de." "Sen yengeye Eli...
1.3M 101K 27
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
MAHKUM By F"

General Fiction

469K 20K 25
Leyla, yattığı hastane odasında ölümü bekleyen bir kadındı. Yalnızlığında boğulmasına ramak kala eline aldığı telefondan bir numara salladı. Ve salla...
690K 40.4K 63
"Hiç bir aile karesinde yerim yokmuş ki benim" Ben Buse. Buse Yalın olarak doğmuştum ve şimdi Buse Gamzeli olarak ölecektim. Bu ruhu ölmüş, bedeni ya...