Taş yürek

By Kacarmisil1

331K 31K 5.7K

Usta bir dövüşçünün kızı olan Bilge 24 yaşında genç bir kızdır. Karmaşık bir aklı ve babadan miras mükemmel b... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Bölüm 42
Bölüm 43
Bölüm 44
Bölüm 45
Bölüm 46
Bölüm 47
Bölüm 48
Bölüm 49
Bölüm 50
Bölüm 51
Bölüm 52
Bölüm 53
Bölüm 54
Bölüm 55
Bölüm 56
Bölüm 57
Bölüm 58
Bölüm 59
Bölüm 60
Bölüm 61
Bölüm 62
Bölüm 63
Bölüm 64
Bölüm 65
Bölüm 66
Bölüm 67
Bölüm 68
Bölüm 69
Bölüm 70
Bölüm 71
Bölüm 72
Bölüm 73
Bölüm 74
Bölüm 75
Bölüm 76
Bölüm 77
Bölüm 78
Bölüm 79
Bölüm 80
Bölüm 81
Bölüm 82
Bölüm 83
Bölüm 84
Bölüm 85
Bölüm 86
Bölüm 87
Bölüm 88
Bölüm 89
Bölüm 90
Bölüm 91
Bölüm 92
Bölüm 93
Bölüm 94
Bölüm 95
Bölüm 96
Bölüm 97
Bölüm 98
Bölüm 99
Bölüm 100
Bölüm 101
Bölüm 102
Bölüm 103
Bölüm 104
Bölüm 105
Bölüm 106
Bölüm 107
Bölüm 108
Bölüm 109
Bölüm 110
Bölüm 111
Bölüm 112
Bölüm 113
Bölüm 114
Bölüm 115
Bölüm 116
Bölüm 117
Bölüm 118
Bölüm 119
Bölüm 120
Bölüm 121
Bölüm 122
Bölüm 123
Bölüm 124
Bölüm 125
Bölüm 126
Bölüm 127
Bölüm 128
Bölüm 129
Bölüm 130
Bölüm 131
Bölüm 132
Bölüm 133
Bölüm 134
Bölüm 135
Bölüm 136
Bölüm 137
Bölüm 138
Bölüm 139
Bölüm 140
Bölüm 141
Bölüm 142
Bölüm 143
Bölüm 144
Bölüm 145
Bölüm 146
Bölüm 147
FİNAL
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL BÖLÜM
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Çok Özel Bölüm
ÇOK ÖZEL BÖLÜM 2
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
ÖZEL Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
Özel Bölüm
YENİ Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Özel Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm
Yeni Bölüm

Bölüm 3

4.7K 340 12
By Kacarmisil1

Sabah ondan istenilen şekilde erken saatte uyanamamıştı. Tüm gece aile hasretinden ağlamış ve yorgun düşüp uykuya daldığında saat kaçtı bilmiyordu.

Dört gündür hiçbir şey yememiş olduğunu yaşadığı olaylar, öldürülmüş duygularından dolayı fark etmemişti bile.

Gözünü açtığında hava kararmıştı.

Odası kapkaranlık değildi belki ama gene de bir şeyleri görmek için dikkatle bakması gerekiyordu.

Her yeri ağrıyordu.

Hele ki başı...

Ölecekti ağrısından. "Ah!"dedi uyandığında kafasını tutarak.

"Beynim patlamasa bari!"

Arkasındaki yastığa dönüp sinirle kucağına aldı ve yüzünü bastırıp güçlü bir çığlık attı.

"Lanet olası dönemde bir ağrı kesici bile yok!" Sinirle debelendi ve birkaç kere daha çığlık attı.

Bağırmaktan boğazı ağrıyınca sustu ve yastığı fırlatıp kendince sessiz sinir krizi geçirdi.

Sonra etrafına bakmaya başladı.

Uyuşuk hareketlerle yorganı kenara itip çıplak ayaklarını yataktan aşağı sarkıttı.

Biraz öylece oturduktan sonra derin bir nefes alıp ayaklarını yere indirdi.

Dün ona verilen kahverengi eski elbisesini gece çıkarmayıp onla uyuduğu için etekleri hep kırış kırış olmuştu.

Dudaklarını büzdü.

Yavaşça ayağa kalkıp odasındaki minik camın oraya yürüdü.

Hava karanlıktı ve dışarıda kimse yoktu.

Şaşırdı.

Bunca saat kimsenin gelmemesine, kimsenin onu uyandırmamış olmasına şaşırdı.

Sanki varlığı ve yokluğu birdi.

Bu olay işine gelmişti. "Sanırım böyle yaşayabilirim."dedi ve sıkıntıyla etrafına bakındı.

Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Dışarı çıksa çok tepki alır mıydı bilmiyordu.

Dışarı çıkmak ile çıkmamak arasında gidip gelirken sanki uyandığını hissetmişler gibi kapısı çalındı.

"Daisy, girebilir miyim? Uyandın mı?"

Kapının çalmasıyla kalbi hızla atmaya başladı. Angelina'nın sesini duyunca biraz rahatlasa da korkmuştu.
"Girebilirsin"

Odasının kapısı gıcırtıyla açıldı ve içeriye Angelina girdi.

Bu kızın sürekli Bilge ile ilgilenme çabasını saçma buldu Bilge.

Kızın bu kadar iyi olmasının iki sebebi olmalıydı. Angelina ya çok saftı ya da arkadaş arıyordu. "İyi misin? Nasıl oldun?"diye sordu Angelina.

Gözlerinde merak vardı.

"İyiyim."dedi Bilge ve Angelina'nın bu kadar endişelendiren şeyin ne olduğunu sordu. Kız Bilge'ye ekstra bir şefkatle yaklaşıyordu.

"Seni birkaç kere gelip uyandırmaya çalıştık ama uyanmadın, Lord Andrew sinirlendi senin istenilen saatte gelmemene. Bağırdı çağırdı ve hatta inanabiliyor musun o da uyandırmayı denemek için yanına geldi."

Bilge şaşkınlıkla bağırdı. Bağırınca başındaki ağrı şakaklarına tıpkı bir ok gibi saplandı. "Sen ciddi misin?"

Utancından kıpkırmızı kesti. Neyseki oda biraz karanlıktı da yüzünün rengi çok belli olmuyordu.

Angelina yavaşça kafasını salladı.

"Evet, en sonunda doktor çağırdık. Aç ve bitkin olduğunu söyledi. Bayılmışsın."

"Bayılmış mıyım? Ah inanamıyorum! Kaç gündür uyuyorum böyle ben?!"

"İki gündür uyandıramadık. Dün yarı uyanıktın sana biraz çorba içirdim. Doktor artık bedenin kendini topladığında uyanacağını söyledi."

"Yarı uyanık olduğumu bile hatırlamıyorum."dedi şaşkınlıkla.

Angelina'ya sımsıcak baktı ve hafifçe gülümsedi.

Ne iyi kızdı bu böyle! 

"Çok teşekkür ederim yardımların için. Minnettarım."

Bünyesi yaşadıklarına dayanamamış resmen çökmüştü.

Angelina odada ilerleyip sırtını yatağın karşısındaki duvara dayadı.

"Rica ederim, sen iyi ol da..."

  Bilge ellerini dağınık saçına götürüp tek seferde tokasını çekip çıkardı.
Stresle saçlarını sıkı bir topuz yaptıktan sonra,"Ama şu an iyi hissediyorum."dedi ve yatağa oturdu.

"Sen olmasan halim ne olurdu kim bilir?"

Angelina gülümsemeye devam etti. "Aşağı inip yemek yemeye ne dersin?"dedi. "Çok acıkmış olmalısın!"

Bilge gözlerini Angelina'dan kaçırdı.
"Dük hazretleri nerde?"

Bu sorusunun sebebi belliydi. Herif kibar öküzün tekiydi. Ne diyeceğini ne yapacağını kestiremiyordu.

"Ah bilmiyorum. Bu ev çok büyük. Sanırım at binmeye gittiler."

"Bu saatte? Kimle"

"Bil-"

"Daisy, uyanmışsın!"

Andrew'in odayı dolduran o kuvvetli sesi Angelina'nın konuşmasını bölmüştü.

Bilge gözlerini sonuna kadar açıp yattığı yerden ayağa fırladı.

Angelina odaya aniden giren Lord için duruşunu düzeltip hızlı bir selam verince Bilge de onu taklit etmeye çalıştı.

Adam beyaz bir gömlek ve kumaş pantolonuylaydı. Gömleğinin yakası açıktı ve son derece yakışıklıydı.

Bilge böyle rahat giyindiğine göre hep evdeydi diye düşündü.

Arkasından gelen ışığa doğru bakınca yanındaki cüce kızıl kafayı gördü.

Herif hala Bilge'nin yüzüne bakmıyordu.

"Ö-özür dilerim Lordum."dedi hızla.

Andrew yavaş ve büyük adımlarla odaya girerken tek kaşını kaldırıp,"Ne için?"diye sordu.

Yapay bir kızgınlıkla ve bakışlarıyla kızı ayıpladı. "Bayıldığın için mi?"

Bilge ne diyeceğini bilemedi. Kafasını yavaşça aşağı eğip eteklerine bakmaya başladı. "Sabah uyanıp size dövüş gösteremediğim için."

Andrew öylece durup bekledi.

Bakışlarını Angelina'ya çevirip kızı duymamış gibi yaptı."Gidip Daisy için bir sofra hazırlat. Yemekler besleyici olsun."sonra arkasını döndü. "Thomas sende Edward'a söyle hazırlansın. Misafirimizin birazdan bize merak ettiğimiz dövüşü verecek olduğunu söyle."

İki çalışan da hızla emire uyup dışarı çıkarken Bilge ne yapacağını hala bilmiyordu.

Yatağa otursa bir dert, ayakta öylece dursa başka bir dertti.

Andrew çıkan çalışanlarının ardından kapıyı kapattı ve Bilge'ye döndü.

Bu kızdan etkilenmediği kesindi ama merak ediyordu.

Daisy'nin kim olduğunu, ne yaptığını aşırı derecede merak ediyordu.

Camın ordaki berjere yürüdü ve usulca oturdu. "Lütfen otur Daisy."dedi yatağı göstererek.

Bilge arkasına doğru gidip pencere dibindeki koltuğa oturan adama dönüp,"Peki efendim."dedi.

Yatağına hızla oturunca Andrew yarım ağız gülümsedi. Kızın nerdeyse zıplayarak oturmasını komik bulmuştu. 

'Bu nasıl bir oturuş şekli böyle?'diye düşününce gülümsemesi yüzüne yayıldı.

Bilge adamın birden gülümsemesini korkunç bulmuştu. Kısa bir an düşüncelerinde kayboldu.
'Ah, acaba yine ne bok yedim de somurtkan herif gülümsüyor?'

Andrew eliyle çenesini tuttu ve okşamaya başladı. Kızı süzmeye devam ettikten sonra kısa süren bu sessizliği bozdu.

"Nasılsın Daisy? Daha iyi misin?"

Bilge, Andrew ile göz göze gelince yutkundu. Kısık ses tonuyla cevapladı. "Evet efendim daha iyiyim."

"Peki dönüşebilecek misin, bunu  gösterebilecek kadar iyi misin?"

Bilge kafasını salladı.
Andrew karşısında o kadar kudretli ve kendini beğenmiş duruyordu ki adama el altından laf sokup bu yıkılmaz görüntüsünü az da olsa çatırdatmak istiyordu.

Gülümsemesi bile insanı ürkütüyordu.

"Babam bana dövüşmeyi öğretirken kötü bir durumda kalırsam diye öğretti efendim, sadece pamuklara sarılıyken dövüşmüyorum. Hatta bu kötü olay başıma gelene kadar bir kişiye vurmuşluğum yoktur."

Andrew'in gülen yüzü bir saniyelik söndü ama tekrar sinir bozucu şekilde gülümsedi.

Bu kızın dilinin ne kadar uzayabileceğini tahmin edemiyordu artık.
Edep bilmiyor diye düşünürken bu saygılı şekilde karşısındakini bozma olayına şok olmuştu.

"Güzel o zaman. Hmm.."eliyle yavaş yavaş çenesini ovaladı. "Araştırma bitti. Seni kaçıran adamlardan bir eser yok."

Bilge yalanları için Oscarlık oyunculuk yapmaya başladı. Gerçek bir hüzün kapladı yüzünü. Biraz da korku.

"Bulunamamalarına üzüldüm."

Andrew kıza uzun uzun baktı. Gözlerine, mimiklerini, ellerine...
Yalan mı söylüyor gerçek mi anlamaya çalışıyordu.

Kız güzeldi evet, belki de gördüğü en yumuşak tene sahipti ama bitmiş görünüyordu.

Bakmaya devam ederken Daisy'nin yüzündeki o korkuyu görünce sert yüzünü yumuşatmaya çalıştı.

Andrew,"Korkmana gerek yok. Artık benim himayemdesin. Sana kimse karışamaz. Kral bile."
Andrew gerçekten İngiltere'nin en güçlü adamlarından biriydi. Kral bile yeri geldiğinde Andrew'den çekiniyor gücünden taviz veriyordu.
Adam Avrupa'nın en büyük dövüş kulübünün sahibiydi. Sadece İngiltere'de değil tüm Avrupa'da toprakları vardı. Üstelik çok gençti. Babası ve kardeşi sayesinde güçlerine güç katmışlar ve önlerine çıkan herkesi sinek gibi ezmişlerdi. Babası vefat edince yaşadıkları yüzünden durulmuş olsa da insanlara korku vermeye devam etti. Ve tabii mal varlığını büyütmeye.

Bilge 'Kral bile' lafına istemsizce güldü ve kaşlarını şaşkınlıkla havaya kaldırdı. Karşısındaki dük bozuntusu büyük oynuyordu ve bu Bilge'nin istemsizce hoşuna gitmişti.
Andrew kızın güldüğünü görünce kaşları çatıldı. Ama ilk kez gülerken görünce kızmak istemedi. İki gündür odasına giriyor ya da girenlerden bilgi alıyordu. Herkes aynı şeyi görmüştü. Uykusunda bile ağlıyordu.

"Neyse."dedi Andrew umursamazca. Bu olayı uzatmak istemedi. Hızla ayağa kalktı. "Hadi,"dedi kafasıyla kapıyı gösterip. "Daha fazla bekleyemem. İki ay boyunca Fransa'da bulunmam gerekiyor. Bugün son gün ve senin şu mükemmel becerini görmek için sabırsızlanıyorum. Bir an önce yemeğini ye ve büyük salonda bekle."

**

Edward,"Ağabey sen bu yenilme olayını acaba hala sindiremedin mi?"dedi ve kafasını iki yana salladı. Ağabeyinin bu hırsı korkutmaya başlamıştı.

Her şeyi boş verdi,Edward.

Korktuğu şey ağabeyine bir şey olacak olmasıydı.

Andrew ile açtıkları ilk başta kaçak olan daha sonra resmiyete giren dövüş okulunda kimsenin vuramadığı tek kişi Andrew'di.

Ta ki bir gün bir adamın gelip ağabeyini yenmesine kadar.

Andrew yenilmezliğinin gitmesinden sonra dövüş olayına ara verse de hala formundaydı ve hala kimseye yenilmiyordu.

O herif dışında.

Dük George Gustavo Statham.

Andrew, o gün Gustavo'nin bir hile yaptığını düşünse de kanıtlayamamıştı. Yumruğunun sertliğini, göğüs kafesinin nasıl sıkıştığını hala unutamamıştı.

Biraz durulmuş ve dövüşü bırakmıştı.

  Ringlere bazen ayda bir çıkıyor, bazense hiç çıkmıyordu. Şimdi ağabeyinin Bilge'de ölümsüzlük iksiri gibi bakma sebebinin bu olduğunu düşündü Edward.

Andrew onun sorusuna cevap vermedi.

Soğuk sesiyle kısa kesti."Önüne dön."

Bilge karşısında ona vurmak için duruş almış adama gözlerini kısarak baktı.

Elbiseliydi ve rahatça karşılık verebilecek mıydı bilmiyordu.

Ayaklarını çok kullanmamaya çalışacaktı.
Adımlarını kıyafetine uydurup daha kordine olması gerekiyordu.

Herifin altındaki pantolonu istemsiz kıskanmaya başladı.
Edward, Andrew ile evlerinin spor salonunda oturmuş kızı izlerken sıkılmaya başladı. Seslice ofladı ve Andrew'e,"Niye başlamıyorlar?"diye sordu.

Andrew, Edward'ın çocukça tavırlarına sinirlendi.

Sesi sertti. "Hazırlanmaya çalışıyorlar sanırım bilmiyorum. Oflayıp puflama sürekli."

Edward ağabeyinden hayır gelmeyeceğini anlayınca önündeki ikiliye bağırdı.

"Hadi artık! Uykum geldi!"

Bilge oturduğu yerde sıkıntıyla ayağını sallayıp duran ve kendisine bıkkınlıkla bakan Edward'a döndü. Ne sabırsız adamdı bu böyle!

"Ben saldırmam Lordum. Savunma yaparım." Tekrar önüne dönecekken keyifli suratıyla ona bakan Andrew ile göz göze geldi. Bu kısa bakışma kızın tüylerini diken diken yapmıştı.

Derin derin nefesler aldı. Karşısındaki uzun ve son derece fit askere döndü ve ,"Lütfen başlayın."dedi kibarca.

Karşısındaki asker kızın dediğini ikiletmeden sağ taraftan yumruk attı ve Bilge bunu kolayca savurunca asker de şaşırmıştı. İlk defa bir kızla dövüştüğü yetmediği gibi kızın rahatlığına ne diyecek bilmiyordu.

Bilge, adamın attığı yumrukta geri kaçıp,"Biraz daha hızlı olursanız daha iyi olur, elbise yüzünden size gereken ataklığı sağlayamayabilirim."dedi ve dediğinin tersini yapıp herifin diz kapağına aniden ayağı ile sertçe vurdu.

Diz kapağına gelen darbeyle yere düşen adam hızla ayağa kalkıp Bilge'nin üzerine yürüdü. Kızın karnına vuracağı tekmeyi Bilge havada yakalayarak yere atladı ve adamı kendi olduğu yere savurduktan sonra bırakmadığı bacağı bükerek askeri yerde yüz üstü döndürdü.

Adamın sırtına hızla oturup tuttuğu bacağı son gücüyle geriye doğru çekmeye başladı. Son raddeye gelince diğer eliyle de boynunu  kavradı ve iki elini birleştirip askeri iki büklüm ederek üstünde oturmaya devam etti. Ayağı ve boynunule bir halka yapmıştı resmen.
Asker boğazındaki sıkıntıya dayanmaya çalıştı ve debelendi fakat kız öyle bir yapışmıştı ki ne yapacağını bilmiyordu. Daha fazla debelenmedi ve nefesi kesilince pes etti.

Andrew gördükleri karşısında heyecanla oturduğu yerde dikleşti.

Edward da şok olmuş, parıl parıl parlayan gözleriyle kızı izledi. Oturduğu yere sığamamaya başladı. Heyecanına dayanamayıp ayağa kalktı. Kızın önce adamla konuşup kafasını karıştırması ve iki basit adımda bu hale sokması ikisi için de inanılır şey değildi.

Bilge pes eden adamın boynunu ve ayağını serbest bıraktıktan sonra yavaşça sırtından kalktı. Zaten kırışık olan eteği daha bir kırışmıştı.

Yaptığı hareketten memnundu ama bu Lordlara yetmiş miydi bilemedi. Korkuyla Andrew'e döndüğünde kısa bir an nefesi kesildi.

Hayranlıkla kendisine bakan iki adamı görünce gülümsedi. "Umarım size yeterli gelmiştir lordlarım."dedi kibarca. Yerdeki adama eğilip elini tuttu ve kalkmasına yardımcı oldu.

Yerdeki asker aşağılanmış hissetmedi aksine aşırı heyecanla karşısındaki kıza baktı. Şaşkınlığını atamamıştı. Bu kız gerçekten usta olmalıydı. Çünkü Bruno Andrew'in en iyi dövüşen askerlerinden biriydi, bu kadar basit yenilen bir asker asla değildi.

"Leydim adınız neydi?"diye sordu ayağa kalkınca. "Ben deniz Bruno. Dük Andrew'in baş koruması." Eğilerek kıza selam verdi. Kıza karşı acayip bir saygı duymaya başlamıştı.

Bilge günlerdir ilk defa içtenlikle gülümsedi. "Tanıştığımıza memnun oldum, ismim Bilge."

Andrew koruması ile Daisy arasındaki bu sıcak konuşmayı yalancı öksürüğü ile bölüp ayağa kalktı.

Edward,"Daisy!"diye bağırdı. "Sen bu işi gerçekten biliyorsun! O kadar naif hareketlerle yaptın ki, Ağabey, " yanında duran ağabeyine döndü. "İyi ki beni dinlememişsin!"

Andrew korumasına baktı. Kıza hala hayranlıkla bakmasına sinir oldu.  "Bruno sen gidebilirsin."diyip Edward'ın omzuna hafifçe vurdu.

Bruno emri ikiletmeden yavaş adımlarla salondan çıktı.

Andrew, Daisy'nin yanına yaklaşarak,"Tebrik ederim."dedi. "Tekniğin farklı. Bizim ekip daha çok sert bir hücum sergilerken sen kibar ve hızlıydın. Farklı hareketlerin olduğu aşikar. Edward ile acil bir sebepten dolayı Fransa'ya gitmemiz gerekiyor. Bir ya da iki ay orada  kalacağız ve geldiğimizde seninle çalışma yapmak istiyoruz."

Bilge kafasını salladı. "Peki efendim. Siz yokken ne yapmalıyım?"

Andrew bunu düşünmemişti. Fransa'ya gitmeleri son anda oluşmuş bir plandı. O kadar acildi ki Edward balo planını bile iptal etmişti.

Andrew kısa bir süre sonra Daisy için bir uğraş bulmuştu. "Okuma yazma biliyordun değil mi?"

"Evet efendim."

"Kızım Natalie, henüz 5 yaşında. Senden tekrar ona okuma ve yazmayı öğretmeni rica ediyorum. Sorun çıkartmaz. Yanınızda dadısı hep olacak."

Buradan çıktığı gibi Madame Hawkins'i uyarmayı aklının ucuna yazdı.

Edward bu fikri mantıklı buldu.  "Güzel yeğenim, o bir melektir."

**

Bir ay geçmişti.

Koskoca bir ay.

Ve Bilge bu bir ayda melek yüzlü şeytan kıza okuma yazma öğretmeye çalışıyordu.

Natalie, Bilge'yi hiç sevmemişti.
Bunu her hareketiyle belli ediyordu. Kız daha beş yaşındaydı ama yirmi yaş tribindeydi.

Bilge'nin üç elbisesi vardı ve ikisini bu kız parçalamıştı. Bu durumu gören Madam Hawkins kıza acımış ve yerine beş elbise hediye etmişti. Natalie'nin yaramazlıkları bitmiyordu. Sürekli çığlık atıyor, Bilge'nin saçlarını çekiyor ve kızın her yerini tırmalıyordu.

Madam Hawkins'e "Size de sürekli şiddet uyguluyor mu?" Diye sorduğunda cevabıyla anlamıştı durumun vahimliğini.

"Maalesef güzel kızım, Natalie'nin içindeki hırçın kaplanı eğitemedik. Ne dadılar ne mürebbiyelerle çalıştı yine de işe yaramadı. Ah, ben tam elli sekiz yaşındayım. Ne çocuklar ne yaramazlıklar gördüm, lord Andrew , Edward, Leydi Katharine i ben büyüttüm ama bunun ki farklı."

Bilge de Natalie'nin durumunun farklı olduğunu analiz etmişti. Natalie'nin çığlıklarında kurtulmayı bekleyen bir küçük güvercin vardı. Kanat çırpıp duran ama asla uçamayan bir güvercin. Çocuk psikolojisini bilse de çok fazla anlayamıyordu. Çünkü bu alanda uzmanlaşmamıştı.
Natalie'nin bu yaptıkları dışında kendi psikolojisini de düzeltmeye çalışıyordu.

Babası ve annesi için her gece yas tutmaya ve ağlamaya devam etti. Biraz zayıflamış, yemek yeme alışkanlığı darmadağın olmuştu.

Bu dönemin insanlarına alışmıştı lakin dönemin getirilerine alışamamıştı.

Hele yemeklerini hiç sevmemişti.

Ayrıca ana dili Türkçe olan ve daha önce dil öğretmenliği yapmamış biriydi Bilge. O kadar zordu ki iki üç şey öğretmek, tabii Natalie de hiç yardımcı olmuyordu, ders saati bitene kadar canından can çıkıyordu.

Şimdiyse çalışma masasında sandalyeye oturmuş yanındaki koltukta gözlerini kapatmış bağıran kıza ulaşmaya çalışıyordu.

Eliyle kızın saçını okşamak istedi.

Elini kaldırıp kızın kafasına götürdüğünde kız onun eline vurunca hızla geri çekti. Gözleri kapalıydı ama refleksleri harikaydı.

"Natalie neden sürekli ağlıyorsun tatlım."dedi sakin sesiyle. Yanında çığlık çığlığa bağıran kız onu duymuyordu.

Dadısı yanlarında Bilge'ye acıyan gözlerle bakıyordu. İçinden,'Bu kız gerçekten çok sabırlı.'dedi ve Bilge'nin Natalie'ye uzaktan gösterdiği şefkati izlemeye devam etti.

Bilge, bu kızla ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Birkaç terapi yapsa yanlarından ayrılmayan Madam Hawkins'in yanlış anlamasından korkuyordu ama böyle de gitmiyordu.

Bir aydır yanında etrafına terör estiren beş yaşındaki bir kız çocuğu vardı. İnsanların tepkisini almamak için kıza yardım edememek sinirlerini çok bozuyordu.
Evet belki pedagog değildi ama başarılı bir akademisyen ve öğrencilerine göre son derece başarılı bir psikologdu. Kıza yardımcı olabilirdi.

"Natalie eğer neden ağladığını söylemezsen sana yardımcı olamayız."
Natalie'yi kendisine doğru çevirmek için hamlede bulununca kız kafasını eğip hızla kolunu ısırmaya başladı.

Bırakmıyordu da.

Kopartacak gibi ısırıyordu her seferinde.

Her yeri morarmıştı. Bir diş izi iyileşiyordu ertesi gün yeni bir tanesi kolunda beliriyordu.

İçinden,'Hay ağzına tüküreyim Natalie!'diye bağırsa da dışarıdan,
"Natalie bırak lütfen ah!"dedi acı dolu sakinlikle.

Madam Hawkins kızın kolunu kopartacağını anlayınca hızla olaya müdahale edip Natalie'yi çekmeye çalıştı. "Natalie kızım! Yeter artık! Her gün aynı terhane! Çok ayıp!"

Bilge'nin isteyip de yapamadığı şekilde öfkeyle bağırdı.

O çektikçe Bilge'nin eti daha çok acıdı.

"Madam Hawkins lütfen çekmeyin ah!"dedi can havliyle.

Sonunda kolunu bırakan Natalie ile Bilge sinirlenmişti ama sakin kalmaya çalıştı. İçinden ona kadar saydı, derin derin nefesler aldı.

İşe yaramadı.

Sakinleşemedi.

Kolu kanamıştı bu sefer.

Sakinleşemediğinden,"İzninizle."dedi ve seri hareketlerle ayağa kalktı. "Bu günlük ders bitti."

Küçük dişlerin kolunda bıraktığı izi gösterdi. " Ben gidip şu kanayan yeri temizleyeyim."

Madam Hawkins kıza üzgün gözlerle baktı. "Tamam kızım git dinlen sen. Bu şımarık kıza iyi bir ceza vermek gerekiyor belli oldu!"

Bilge, hızla odayı terk ederken Türkçe konuşup söyleniyordu. Kolundaki tırnak izleri ve diş izlerine bakarken nereye gittiğinin farkında değildi. "Bu kız çocuğu değil tam teşekküllü bir vampir! Deccal resmen! Allah'ın cezası ya, kolumda iz kalmasın diye bir yerlerimi yırtmaktan yorul-"

Çarptığı sert bedenle sözü kesildi.

Nasıl hızlı yürüyorsa çarpmayla arkaya doğru düşüyordu.

Tam yere kapaklanacakken kolundan tutulup kaldırıldı.

Düşmedi ama ayakta da değildi.

Adam kızın duruşunu düzeltip çatık kaşlarıyla incelerken kız adamın yüzüne bakmıyordu.

Kolunun derdinden kimin tuttuğuna bakmadı Bilge.

Tüm kolu kan içindeydi. Hızlıca teşekkür edip yoluna devam edecekken,"Daisy?"dedi adam ve kızı tekrar tuttu.

"Ne oldu böyle?"

Kızın kolundaki diş ve tırnak izlerini gören Andrew şaşırmıştı. Kolunu tutup iyice bakınca bunun kimin yaptığını aşırı merak etti.

Yoksa Daisy, Andrew'in yokluğunda şiddet mi görmüştü?

Bilge adamın mavi gözlerine bakınca kısa bir heyecanla titredi.

Kolunu adamın elinden nazikçe çekip,"Bir şey yok Lordum."dedi. "İzninizle kolumdaki yaralarımı temizlemeliyim."

Arkasını dönecekken Andrew tekrar kolunu tuttu. "Bunu kim yaptı sana?"

Tutuşunu sertleştirip Bilge'nin durmasını istediğini belli etti.

Kız omuz silkti. "Kimse."

"Ne demek kimse?"

"Kimse."

Andrew sinirlendi ve yürümeye başladı. Yürürken kızı da peşinden sürüklüyordu.

Bilge konuyu değiştirmek ister gibi,"Erken gelmişsiniz Lord Andrew."dedi aptal aptal.

Lord Andrew cevap vermeyince nefesini sıkıntı ile dışarı verdi.

Bu dönem bürokratları, dükler, düşüşlerin hepsinin tribi sinir hastası olmak için ayrı birer sebepti.

Andrew, kızı çekmekte çok zorlanmamıştı.

Aksine Bilge'nin direneceğini düşünmüştü ama Bilge de çekildiği yere gönüllüce gitmişti.

Önlerindeki ahşap kapıyı sertçe açıp kızı içeri soktuğunda Bilge şok olmuştu.

Neden kimse bu malikanenin kocaman bir reviri olduğunu söylememişti?

Kızı hasta yatağına oturtup,''Bekle şurada."dedi ve malzemelerle, ilaçlarla dolu raflara bakmaya koyuldu.

Geri döndüğünde Bilge sıkıntıyla etrafına bakıyordu.

Andrew kendisinden beklenmeyecek hassasiyette kızın kolunu ıslak havluyla iyice sildikten sonra alkolle temizledi.

Diş ve tırnak izleri görünmesin diye bir bezle saracakken,"Gerek yok efendim."dedi Bilge.

Adamın elini tuttu ve yavaşça itti.

"Tüm yardımlarınız için teşekkürler ama yaraların kapanmasına gerek yok."

Bilge, Andrew ile göz göze gelmek istemiyordu ama yakıcı mavi gözler kızı mıknatıs misali çekiyordu.

Andrew elini tutan sıcak ellerle irkildi ve kızın gözlerine baktı. Daisy'nin gözlerinden yorgunluk akıyordu.

"Hadi odana git biraz dinlen."dedi resmi sesiyle. Bilge kafasını salladı ve oturduğu yerden ayağa kalktı. "Tekrar çok teşekkür ederim."dedi hafifçe selam verirken.

Ve reviri terk etti.

Kapıdan çıktığı gibi kalbinin hızlı atmasına lanet etti.

"Allah'ın cezası herif, nasıl da etkileyici böyle ya! Ama aynı zamanda sinir bozucu!"diye kısık sesle bağırıp kolundaki yaralarına baktı.

Bu lanet olası yılda bula bula İngiltere'nin en yakışıklı herifin bulmuş olmasına lanet etti.

Arkasına bakmadan hızla odasına koşmaya başladı.

Adam, kızın arkasından bakarken derin bir nefes aldı.

Daisy'nin burada olduğunu unutmamıştı ama geldiği gibi onu görmeyi beklemiyordu.

Her yeri yara bere içinde görmeyi ise hiç beklemiyordu.

Koşar adım Thomas ve Madam Hawkins'i aramaya koyuldu.

Bu kıza bunu kimin yaptığını aşırı derecede öğrenmek istedi.

Continue Reading

You'll Also Like

5.1M 281K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
1.2M 72.3K 48
Hale, sosyal medyada yazdığı bir yorumun hayatını bu denli değiştireceğini nereden bilebilirdi ki.
1M 45.5K 42
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1.5M 65.1K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...