İNTİKAMIN PENÇESİNDE (+18)

By ElisyaRoyal

25.4M 905K 566K

♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... More

▶ | Giriş
İP_1 | "KAR KÜRESİ"
İP_ 2 | "SİYAH TEHLİKE"
İP_3 | "DÖVMENİN ZIRHI"
İP_ 4 |️ "ŞEYTANIN SİLÜETİ"
İP_5 | "AĞA TAKILAN ISLAK KELEBEK"
İP_6 | "SOĞUK KELEPÇE"
İP_7 | "KAR KOKUSU"
İP_8 | "ÖZGÜRLÜK"
İP_9 | "EŞİKTEKİ CESETLER"
İP_10 | RUHTA UYANAN CANAVAR
İP_11 | "YENİ KARARLAR"
İP_12 | "KUZEN"
İP_13 | "KIRILAN İNANÇ"
İP_14 | "KARANLIĞIN NABZI"
İP_15 | İHANETİN PASLI BIÇAĞI
İP_16 | YERALTI KAFESLERİ
İP_ 17 ️| "YERE DÜŞEN KAN"
İP_18 | HESAPLAŞMA
İP_ 19 | KAYIPLAR
İP_20 | "ESKİ EV"
İP_21 | BIÇAK SIRTI
İP_22 | "SİNEMA"
İP_23 | KUĞULU PARK
İP_24 | "RUH SIZISI"
İP_ 25 | SİYAH ️BUZ
26_İP | "SINIR"
İP_19 | "ŞEYTANLA DANS"
13 ▶ | "İS"
14 ▶ | "ÖNSEZİ"
İP ▶ 15 | "KAÇIŞ"
16 ▶ | "ÖZEL"
17 ▶ | "UNUTMAK"
18 ▶ | "BAĞIMLI"
19 ▶ | "BEKÂRET"
20 ▶ | "PLAN"
21 ▶ | "SARHOŞ"
22 ▶ | "YANGIN"
23 ▶ | "KIŞ"
24 ▶ | "BAĞ"
25 ▶ | "KOVMAK"
27 ▶️| "BABA"
28 ▶️| "İZ"
29 ▶️| "MEKTUP"
30 ▶️| "ZEHİR"
31 ▶️| "SİYAH İNCİ"
32 ▶️ | "SERSERİ RÜZGÂR"
33 ▶| "ÂZAD"
34 ▶ | "ÖLÜ AŞK"
35 ▶️ | "DİLEMMA"
36 ▶️| "SESSİZLİK"
İP ▶️ 37 | "KORKU"
İP ▶️ 38 | "İSLİ KALP"
İP ▶️ 39| "GÜMÜŞ GÖZYAŞLARI"
İP ▶ 40 | "UYUMSUZ" ️
İP ▶ 42 | "KÖR KUYU"
İP ▶43 ️| "GERÇEĞİN PORTRESİ"
İP ▶ 44 | "ATEŞ KADEHİ"
İP ▶️ 45 | "️GECE TUTULMASI"
İP ▶️ 46 | "️MÜHLET"
İP ▶️ 47 | "️ÇAKALIN ISLIĞI"
İP ▶️ 48 | "️ATEŞ KIRAĞI"
İP ▶️ 49 | "BUZ KIRAĞI"
İP ▶️ 50 | "ÖLÜMLE RANDEVU" FİNAL
İNTİKAMIN PENÇESİNDE II
İP_51 | HAYAL KIRIKLIĞI
İP_52 | YAĞMUR VE KAR TANESİ
İP_53 | YAĞMURA GÖMÜLEN DÜŞ
İP_ 55 | GERÇEĞİN DİKENİ
İP_56 | YANILGININ NEFESİ
İP_57 | KIŞ ÇİÇEĞİ
İP_58 | KAYIP RIHTIM
İP_59 | BOŞLUKTA BİR ÇINLAMA
İP_60 | İNSANIN KENDİ YIKIMI
İP_61 | ZAMAN YANLIŞI
İP_62 | KALBE GİDEN HARİTA
İP_63 | KUŞKUYA DÜŞERKEN

İP_54 | HIRLAYAN NEFES

142K 3.8K 1.4K
By ElisyaRoyal


Fıstıklar rica ediyorum, ilk kitaba gidip şu bölümde aralarında cinsel birliktelik oluyor diye satır aralarına spoi vermeyin. Hoş değil. Bırakın okuyarak gelsinler.

  Kitabın en başından beri spoi yorumlar yapmayın diye uyarıda bulunuyorum, bu da yeterince bu durumdan hoşnut olmadığımı belli ediyordur.

   Cinsel sahnelere atlamak benim emeklerimi hiçe saymak oluyor. Eğer bu şekilde spoi verenelere rastlarsam o kişileri kötü niyetli sayarak direkt engelleyeceğim. Bilginiz olsun.

Bu bölüm tamamen 18+ bölümdür, o yüzden rahatsız olanların bu bölümü okumasını tavsiye etmiyorum.

Biraz canlanın fıstıklar, bin oy bin yorum gelirse gece yarısı bir bölüm daha atarım.

Son bölümleri ard arda atıyorum diye oy vermeden geçtiğiniz bölümler varsa o bölünlere dönüp mutlaka oylama yapın.

   Seviliyorsunuz ♥

Kitabımızın simgesi buraya ❄

54. BÖLÜM | HIRLAYAN NEFES

  Ödünç aldım kokunu kendi tenimde

Sen kokuyor yüzeyi bedenimin, her gözeneği.

Hayatım, annem tarafından zeminde parçalanan camdan yapılma bir vazoydu. Ellerimi kesmek pahasına toplayıp, kanaya kanaya birleştirmiştim binbir yere savrulmuş parçalarını. Nihayetinde birleştirdim, hayatım artık zar zor yapıştırılmış çatlaklardan acı sızdıran bir vazoydu.

Bu yüzden göğsümde hep bir yanardağ vardı; onunla nefes alıyordum, onunla yaşıyordum, onunla kararlar alıyordum.

Ve göğsünde yanardağ taşıyanın, ellerinde güzel kokulu çiçekler bitmezdi.

Edim'le tanışmadan önce yaşadığım bayat ve düşsüz hayatımın rahminden kan revan içinde çıkarılan bir bebek gibiydim.

Ben yine de bir düş kuruyorum, gelecekten değil de geçmişten gelen bir düştü bu.

Dışardaki fırtına bütün gücüyle devam ederken, gözlerim bir an gecenin gümüş kalbi gibi parlayan aya baktım. Edim'in kışkırtıcı nefesi dudaklarıma çarptığında, aklımdan geçirdiğim bütün düşünceler depremin ulaştığı sağlam yapılı olmayan binalar gibi ilk sarsıntıda yıkıldı. Aramızdaki mesafeyi dudaklarımda patlayan kulağımda uğuldayan nefesi dolduruyor, Edim açılan bu mesafeyi kapatmıyordu. Gözlerini öyle büyük bir dikkatle bana dikmişti ki, bakışlarından akan kızıl şehvetin kenarından, karanlık dumanlar kıvrıla kıvrıla benim deniz rengi gözlerimin içine dahil oluyordu.

Onun bedeninin altında, gökyüzünün altındaki toprak gibi uzanan savunmasız ve çıplak bedenim rahatsızca kıpırdandı, "Niye bana öyle bakıyorsun?" diye sordum. Edim'in bu soruya şaşırmadığı, aksine beklediğini sezmiştim. Sanki kulaklarını duymak istediği bir şey için kabartmıştı.

Edim, kulağımın altından başlayarak çenemin ucuna giden o kemiğimin üzerinde parmağının ucuyla ağır ağır geçerken yakıyordu. "Küçük Avcı," dedi yavaşça, sesi duman yutmuş gibi boğuk ve pusluydu. Uçurumun kenarında kayalıklara çarpan dalgaları izler gibi izliyordu beni. "Seni zorlamak istemiyorum, senin ilkin olacağım ve bu şartlar altında seninle yatmak... benim için de bir ilk."

Kendimi, dağlarından delice püsküren lav fırtınasının ortasında kalmış gibi hissettim. Bakire olmamı kast ettiğini biliyordum, niye bu kadar çok takıldığını bilmiyordum. Öyle biri değildi. "Pişman falan olmayacağım," diye teminat verdim.

Dudağının kenarı, şeytandan ödünç alınmış bir alayla kıvrılırken, sarı saçımın bir tutamını işaret parmağının etrafına kıvırıp, "Benim küçük aptal kızım... Kast ettiğim o değildi," diye fısıldadı. "Sen bana aitsin, altımda çıplak uzandığın veya bedenine sahip olacağım için değil," dedi hemen ardından. "Doğduğundan beri hep öyle olduğun için. Ne yaşarsak yaşayalım, dünyanın birbirine en uzak noktalarına düşsek bile hep öyle kalacaksın."

Bakışlarım, onun gözbebeklerinde intihar edip kendini öldürürken, "Hep öyleydim," diye kabul ettim. Sert hatlarını dolduran sakallı yüzünü okşadım, ona karşı tanımı imkânsız bir bağlılık hissediyordum. "Hep öyle kalacağım."

Baş parmağı elmacık kemiğimi sağa sola doğru hafif hafif okşarken, "Bana kendinle birlikte sadakatini veriyorsun, Küçük Avcı. Hâlâ içimde tükenmek bilmeyen intikam zaafıma rağmen," dedi ağır bir sesle. "Bütün kötülüklerime, hak etmediğin hâlde sana verdiğim o kadar acıya rağmen. Bana baktığında ne görüyorsun bilmiyorum, ben aynaya bile çoğunlukla bakamıyorum, baktığımda kötülüğü yüzünden akan adamı görüyorum." Seslice iç çekti. "Kötülük, seni her şeyinle bana getirecek kadar çekici olabilir mi?"

Onu her zaman şeytan olarak görmüştüm, hâlâ uslanmaz bir şeytandı ve ben o şeytanı istiyordum. Kötülüğün kaburgalarına gireceğimi bile bile. "Seni istiyorum, geçmişi gömmeye hazırım," diye itiraf ettim. Elmacık kemiklerinin üzerine düşen kirpiklerinin gölgesi ne kadar uzun ve ona sert bir hava veren kemik yapısı nasıl da kusursuzdu. Ona dokunmak çok başka bir ihtiyaca dönüştü. Yüzünü ellerimin arasına aldım, elmacık kemiklerini okşadım. "Sana güveniyorum, sana güvenmeye ihtiyacım var, Edim."

Edim, bir katilin parlayan bıçağı gibi gülümsedi. Çenemin ucunu okşarken, "Bunu söylemek için erken, bazı durumlarda hiç konuşmamak en iyisidir," dedi, boğuk sesi kesin çıkıyordu. Böyle konuşması ruhumu sızlatmıştı. "Güven... şimdi konuşulması gereken bir şey değil."

Gözlerim dudaklarına kaydı, o kadar kusursuz ve etkileyiciydi ki büyülendiğimi hissettim. Bakışlarımı gözlerine diktim, hafifçe kısık ve baştan çıkarıcıydı.

Edim, günahkâr bir ifadeyle sırıtarak, "Bayılmayacaksın, öyle değil mi, Küçük Avcı?" diye sorunca, etkilenmiş halimle alay ettiğini anlamakta gecikmedim. Dudaklarını boğazımın altındaki boşluğa bastırdı. "Bana böyle bakmaya devam edersen..." Gözlerinde çılgın alevler vardı. "...seni hemen alırım."

İç geçirmemek için kendimi zor tutarken, "Hayır," diye mırıldandım usulca. Tek kaşını kaldırıp, "Seni almama mı hayır, bayılmamana mı hayır?" diye sorunca, onun da bildiği şeyi söyleyerek, "Bayılmayacağım," diye açıkladım.

Edim, gözlerini beklenti içine girmiş vücudumda gezdirdi, elini ayak bileğimden başlayıp çıplak bacağımdan yukarı doğru çıkardı. Dokunuşları büyüleyiciydi, bütünleyiciydi, dokundukça her parçam onunla birleşiyordu, eli bacaklarımın arasındaki kaygan açıklığa ulaştığında düşüncelerimi toplu tutmakta zorlanıyordum. "O zaman seni tamamen almak için devam etmeme izin var mı?"

Onun parmaklarının ucundan ayın döngüleri sarkıyordu, bedenime dokundukça ayın dönümleri tenime yağıyor ve bedenim sihre dönüşüyordu. Edim'in evinden giderken kendimi, kendi masalından kovulan bir karakter gibi hissederken, şimdi aynı masalın içine görkemle dönen aynı karakter gibi hissediyordum.

O an, kelimelerin en güzelini ona söyleyebilmeyi çok isterdim ama gözleri yukarda olan bir uçurum gibiydi, aşağıdan oraya çekiliyor o karanlığa hapsoluyordum ve mürekkep rengi kelimeler, karanlığa katılıp beni tek tek bırakıyorlardı. Tüm kelimeler beni bıraksa bile adı beni bırakmadı, "Edim," diyebildim saniyeler sonra. Bana vereceğim cevabı bilen bir soru sormuştu, beni alıp kendine katmak istiyordu. "Beni al."

Edim'in gözlerindeki şehvet bir evin camları gibi patladı, "Alacağım, Küçük Avcı. İşte o zaman sen de beni almış olacaksın," diye hırladığında, o cam kırıklarının saplandıkça kasılmalara boğduğu yer, bacaklarımın arasıydı. İçindeki vahşi hayvan gözlerine çıkıp dişlerini gıcırdatmıştı. "İçine."

Benimle hırlayarak konuşması... Alt dudağımı ağır ağır yaladım, sonra aynı noktaya dişlerimi sapladım. Bu ses tonu ne zamandır böyle... garip hissettiriyordu? Ondan bütün gece benimle hırlayarak konuşmasını isteyebilir hâle gelmem, beni şaşırttığı kadar korkutuyordu da.

Titredim, nefesim yine yavaşlayıp güçleşti. Hisler yoğundu, içimdeydi, dışımdaydı, her yerdeydi, şehvet ve tutkuyla yoğruluyordu. Her birinin rengi Edim'in göz rengiydi, karanlık korkusu olan biriydim ama kendimi karanlığın içine çekilmiş hissetmenin yanında güvende de hissediyordum. "Alacağım... içime."

Edim sanki bunu bekliyormuş gibi, "İşte bu, benim işimi bitirir," diyerek dudaklarıma yapıştı, dişlerimizin birbirine çarpan sesi zihnimde yankılandı. Sert dudakları hassas etimi ezerek örseledi, dişleri güneş gibi sıcak bir acı bıraktıkça özgür kaldığımı hissettim. Dudakları, tekrar boynumu bulduğunda elinin biri belimi, diğeri kürek kemiğimi kavradı ve beni kendiyle birlikte doğrulttu. Yine onun kucağındaydım, bu kez o almıştı. Çıplak göğüslerim, onun ateş gibi sıcak, çıplak göğsünde ezilirken, kürek kemiklerimin arasındaki eli enseme çıktı, ordan sarı saçlarımın arasına dalıp ilkel bir tavırla arkaya doğru sertçe çekiştirince, saç diplerim sızladı.

Boynuma doğru, "Günah kadar karşı konulmazsın," dedi. Hayır, hırladı. Yeniden. Tıpkı zaten benim istediğim gibi. Yutkununca,boynum gerilirken, nefesi kül gibi tenime yağdı. Dilini boğaz çukurumda hissettim, ağzı iç gıcıklayıcı mucizelere neden oluyordu. Düşüncelerim, bir kadının boynundaki inci kolyeye el koyulmuş, sertçe çekiştirilip etrafa dağılmış gibi dağılarak zihnimin gerilerinde boğuk seslere neden olurken, kalbim havayla dolan bir balon gibi hislerle doldu. "Sen saf tutkusun, başka türlüsü doğanda yok."

Güçlü boynuna tutundum, elleri kalçalarıma indi, sıktı, ardından parmaklarını sertçe kalçalarımın yanaklarına sapladığında sabahın geceyi yenmesinden daha hızlı bir süratle tenimde çürükler oluşacağından, şimdiden kızarıklık olduğundan emindim. Onun nefesleri de benimki kadar sığdı, göğsü şişip iniyordu. Dudakları, köprücük kemiğimde, tenime gömülü isminin baş harfinde takılı kaldı, dudakları devamlı dönüp dolaşıp oraya takılıyordu; sanırım bu ona ayrı bir zevk veriyordu, benim tenimde olması. Elinin biri bedenimle teması kesmeden yavaşça bacaklarımın arasına uzandığında, irkildim.

Göz göze geldik, gözlerimden gözlerine sis gibi süzülen her his, zaten siyah olan gözlerinde siyah yangınlar başlattı. Parmağının ucu ıslak açıldığımda beni delirtircesine sürtünürken, "Imm, tekrar ıslanmışsın. Çok ıslak, şişkin ve çok yumuşak," diye fısıldadı, gerginliği fısıltısının içinde yangın gibi büyüyüp yakarken, benim ıslaklığımı da ateşe vermişti. Geri çekilip yüzüme baktı. Gözlerinde cehennemi gördüm, o kadar sıcaktı ki bakışlarım orda alev aldı, yandı, kül oldu. "Ne zaman?"

Edim'in gölge gibi üzerime çöken arzusu, beni başka bir karanlığa itti. "Ne, ne zaman?" diye sordum boğuk bir sesle.

Güçlü kollarını etrafımda sıkılaştırdı. "Ne zaman tekrar ıslandığını soruyorum."

Alnımı, omzuna koyup ondan saklandım, gözlerimi kapatırken kirpiklerim tenine sürtününce onun derin bir nefes almasına sebep olmuştu. Benden istediği açık açık konuşmamdı, ama daha önce üzerine konuşmadığım en önemlisi hissetmediğim bir şey hakkında bu kadar açık konuşamaya cesaretim yoktu. Kıpırdandım, pantolonunun kumaşı baldırlarımın iç kısmına sürtünürken, sertliği kadınlığıma baskı yaptı; karnım kasıldı, neredeyse sıçrayacaktım. Utancın doğasına kapılarak, "Sorma," diye homurdndım.

Edim, saçımla oynarken, "Sen avcısın," dedi, beni teşvik ederek. "Söyle."

"Değilim," diye karşı çıktım. "Avcı olan hep sendin."

"Belki bir yere kadar avcı olan bendim..." Kulağımın memesini dişlerinin arasına sıkıştırıp bıraktı. "...ama göremiyor musun, beni avladın," dedi, çaresiz yankılarla dolu itirafı beni şaşırttı. "Utanma."

Bütün bedenimi utanmaz hisler kaplamışken, utanma duygusunun da hâlâ benimle olması şaşırtıcıydı. Omuzuna bıraktığım soluğun altından, "Utanmıyorum," diye yalan söyledim. "Sadece konuşmak istemiyorum."

Yine ukala bir bilmişlikle, "Bence düşünmeye ve hissetmeye utanmadığın şeyleri, söylemeye de utanmamalısın," diye konuştu, sesinde ısrar vardı. Parmakları, bir aşağı bir yukarı omurga kemiğimin çizgisinde sıkıntıdan dolanan biri gibi dolandı. "Söyle, Küçük Avcı. Bedenini, arzularını tanımama yardım et."

Kalbim, asılı durduğu göğüs kafesimin göğünden bir kar tanesi gibi dökülüp eriyecek gibi hissediyordum. Benden tam cevap almadan onun tarafından rahat bırakılmayacaktım. Gözlerimi ondan başka her yerde gezdirdim. "Şeyden sonra oldu... sen şey yaptın... konuşuyordun..."

Edim, dışarı verdiği nefesiyle birlikte kırık, hafif bir gülüş sesi de koyvermişti. "Konuşmamdan mı etkilendin yani?" Tabii ki buna inanmamıştı.

Gözlerimiz bir saniyeliğine birleşti, gözlerindeki ilgi meşaleden yükselen bir ateş gibiydi, gözleriyse zaten cehenneme ait ateş parçaları gibi alev alev yanmayı sürdürüyordu. "Evet ama... Off hırlıyordun, tamamı mı?" diye itiraf ettim sonunda. Alnımı yeniden omzuyla boynu arasındaki çukura sakladım ve bir parça gizlilik bulabildiğim için güvende olduğumu hissederek devam ettim. "Hırlayarak konuşman beni etkiledi. Nasıl oldu bilmiyorum, bütün gece benimle o tonda konuşmanı diledim."

Edim, bir süre sessiz kaldı. Konuşmayacağını düşündüğüm anda, sanki bende uyandıran şehvet örgüsünün bütün iplerini elinde tutmak istiyor gibi, "Yani kast ettiğin şey, bu tonda bir şey mi," diye hırlar tonda konuşarak örnek verdi. Nefesim hızlandı. Yüzümü, saklandığım çukurdan çıkarmadan aşağı yukarı sallayarak, "Hı hı," diye mırıldandım. Utancını belli etmekten nefret eden ben, yanan yanaklarımdan kıpkırmızı kesildiğime emindim. "Lütfen, şimdi ölebilir miyim?"

Edim, "Senin hakkında cayır cayır planlar yaparken mi? Hayır," diye yanıt verdi. Boynumu öpücüklere boğarak beni alevle parlayan karanlığın içinde yere yatırdı, sırtım sert zeminle birleşince o da dudaklarını tekrar dudaklarımla birleştirdi, dilini ağzımın içine yollarken, inlemek zorunda kaldım.

Yüzüne dokundum, "Güzelsin," diye fısıldadım.

Güzel dememden hoşlanmadığı belli oluyordu ki yüzünü hemen buruşturmuştu. "Güzel, erkekler için kullanılmayacak bir ifade," diye mırıldandı. "Şimdi sana, asıl güzelin ne olduğunu göstereceğim."

Bunu der demez, dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Bir saniye sonra ayrılıp, "Bu," dedi. Sonra boynumda hassas bir noktaya dilini gezdirince kirpiklerim titredi. Öptü, "Ve bu," dedi.

Göğüslerimin onun için dikleşmiş ucunu dişlerinin arasına kıstırıp ben acı hissedene kadar çekiştirince dudaklarım titredi. "Ve bu."

Göğsümün arasındaki boşluktan aşağı inerken dilini, dişini ve dudaklarını ustaca kalananarak karnıma kadar indi; tenimin belirli noktalarını dişinin arasına kıstırıyor, dudakları dişinin etrafını hava geçmesin diye sarıyor, dili o boşluğu geziniyordu. "Ve bu."

Kelimelerin üzerinde oturduğu sesi hep boğuktu, sonunda o da bozuldu tıpkı düzeni bozulan nefesi gibi.

Kadınlığıma indiğinde hiçbir şey yapmadan durdu, orda nefes alıyor aldığı nefesi geri veriyordu. Kanımı ısıtıp korları sonuzca devam ederek sönmeyecekmiş gibi yakarken, sanki bir daha başka bir şey yapmadan orda duracakmış gibi hareketsiz kalınca bacaklarımı, onun başının orda oluşuna aldırmadan biraz birbirine yakınlaştırmak istedim ama daha bacağım başına değmeden elleri iç kısımlarından tutarak ayırdı. Onun en ufak hareketimin var ettiği sesi ufak bir kımıldanmayı bile sezip hissetmesinden bu yüzden hoşlanmıyordum.

Her şey o kadar onun kontrolündeydi ki, bana onu şaşırtma şansını bile bir kez olsun vermiyordu.

Nefesi, ıslaklığım kuruyana kadar orda esip durdu;kıvranıyordum, delirecektim. "Edim," diye fısıldadığımda, sonunda dili dudaklarının arasından çıkıp kadınlığımı boydan boya yaladı, tam üç kez aşağıdan yukarıya ve sonra yukarıdan aşağıya doğru kıvrıldı. "Ve bu," diye bitirdi keşfini. Tekrar yüzümün hizasına geldi, gözlerimin tam içine baktı. Cehennem kısmı ağır basan bir cehennem meleğine benziyordu, kusursuzdu. "Güzelliğin simgesi kadındır, onu bir erkeğe söylemek yanlışına düşme."

Sesi beklemediğim kadar derin ve alçaktı, tenimde gezinen dilinin yerini almış gibi etkiliydi. Kastığım göğsüm genişlerken, delice atan kalbimin sol taraftan göğsümün ortasına devrilmesi an meselesiydi. Titrek bir nefes aldım, keskin bir nefes aldı. Ah. Pekâlâ, ona bir daha asla güzel demeyecektim, şey... tabii canım bunun tam tersini yapmak istemiyorsa. Bir daha söylesem aynı şeyleri mi yapacaktı?

Gecenin gölgeleri üzerine düştüğü bütün hislerimi coşturuyordu, mantığım aklımdan sıyrılmıştı.

Güçlü boynundaki kollarımı sıkılaştırdım, fakat o kollarımı ufak bir güç kullanarak çözerken, "Bırakırsan pantolonumu çıkaracağım, sen yapmayacağına göre bunu birinin yapması gerekiyor," dedi, sesindeki tutkulu gerginliğin gövdesine bitişen kısık alay, bir kadının göğüsleri gibi kabardı. "Sonra yine seninim, hırçın kız."

Hırçın kız mı? Bu gece, yeni lakaplar ha? Tamam, bu bana uyardı çünkü içimde de hırçın hisler vardı.

Benden ayrıldığı o anda, bana da dediği gibi gözlerinde cayır cayır yanan planlarını gördüm. Doğruldu, dizlerinin üzerinde dimdik durup beni, çırılçıplak kalmış bedenimi aşağıdan yukarıya acele etmeden gözleriyle zikzaklar çizerek yalayıp geçti, sanki tenimde gezinen kuzgun siyahı vahşi gözler değil de ıslak ağzıymış gibi derin bir nefes aldım. Gücünün her zaman farkındaydım, ateşin geniş omuzlarına ve kaslı göğsüne vuran kızıl gölgesi Edim'i muazzam ve kudretli gösteriyordu.

Bense onun tuzakladığı ağa düşmüş yaralı bir av gibi görünüyor olmalıydım, çünkü olduğum yerde kıvrandığımı hissettim.

Ayağa kalktı, hareketleri yavaştı bunu bilerek yapıp yapmadığını düşünmemden bir saniye sonra elbette bilerek yapıyor diye düşünmekten kendimi alamadım. Pantolonun gümüş tokasını açarken yankılanan ses kalbime battı. Kalbim delirmiş gibi küt küt atıyordu. Alt dudağımı ısırıp onu izlerken, boynuma yapışan sarı saçlarımı heyecanın sarmaşık gibi saplandığı parmak uçlarımla geriye çektim. Pantolonunun fermuarını sakince indirirken, gözleri gözlerimi bir an olsun terk etmedi. Bir ara onu çıplak görmekten çekinen yanımın var ettiği korku nereye kayboldu hiç bilmiyorum, sanki bu ayrılık bendeki bazı korkulara cesaret vererek uzaklaşmıştı. Nefesim sıklaştı, göğüslerim inip kalkıyordu, karnımdan aşağısında özellikle kasıklarımın olduğu kısımlarda tatlı kasılmalar ve güçlü nabız atışları vardı. Pantolonu, siyah boxerla birlikte kalçalarından indi, soluğum kesildi.

Nabzımın ritmi bozuldu.

Kalbimin akordu bozuldu.

İşte erkek bedeniyle, en çıplak haliyle karşımdaydı. Anatomimizin farklılıkları gözlerimin önündeydi; bende yumuşak olan kısımlar onda sertti, küçük olan yerler büyük, zayıf olanlarsa güçlü. Çıplaklığından tedirgin değildi, aksine ondan taşan özgüven karanlığın içindeki kurt gibiydi ve ben o kurtun parlayan gözlerini görüyordum. Yutkundum. Burnumdan derin, sert bir nefes verdim.

Edim, farkında olmadan birleştirip biraz kendime çektiğim bacaklarımı yavaşça aralayıp titreyen ince bacaklarımın arasına girdi. Onun çıplak güçlü bacakları, bacaklarımın arasında hissetmek garip olmasının yanında içimde olmaya çok yaklaştığının sinyalini tenime dokundurarak beni endişe etmeme yetecek kadar kaygılandırmıştı. Çünkü bu şeyin ne olduğunu, nasıl olduğunu, nasıl bittiğini bilmiyordum.

Ya hayalkırıklığına uğrarsam?

"Korkuyor musun?"

Edim'in ani sorusu irkilmeme sebep oldu. "Şey, pek sayılmaz, yani demek istiyorum ki..."

Edim, cevabımla ilgilenmedi bile. Bunun yerine dudaklarını kalbimin üzerine bastırdı; kalbime dokundu, kalbim ses çıkardı. Yaprağın üzerindeki çiy tanesinin yaprağın teninden kopmadan ilerlemesi gibi dudaklarını tenimden ayırmadan usulca yukarıya kaydırdı. Kalbimden boynuma uzanan damarın üzerinden ilerledi, işte dudakları yine isimlerimizin gömülü olduğu boşluktaydı fakat bacaklarımın arasına giren erkekliğinin ucu kaygan kadınlığıma sürtününce düşüncekeim tuz buz olup nefesim kesildi.

Derin bir nefes aldım, gözlerimi sıkıca kapattım.

Edim, dudaklarını tenimde hareket ettirmeye devam etti, damarların üzerini bulup nabzımın attığı damarı bulup öptü, ardından, "Seni gördüğüm o ilk andan beri irademin nasıl hırpalandığını bilemezsin," dedi, sözleri ses değil de nefes gibiydi. "Hazır mısın?"

Hayır.

Endişelerimi başarılı bir şekilde sakladığımı ümit ederek, başımı salladım. "Evet," dedim, bir an nefessiz kaldığımı hissettim.

"Eğer senin için çekilmez bir hâl alırsa, bana söylemeni istiyorum, Lavin."

Siyah gözlerinin içinde, ince bir çubukla karıştırılmış mürekkebin yüzeyindeki gibi küçük girdaplar oluşuyordu. "Olur, söylerim."

Cılız bedenim en tepeyi görmek isteyen bin bir istekle doluydu, Edim yavaş yavaş içime girerken zorlandığımı duyumsadım, yüzüm buruştu, acıyla inleyince Edim hareketini durdurdu. Derin derin nefes aldıktan sonra, "Devam et," diye mırıldandım, sesim nefes gibi dağıldı. Ben söylemedikçe devam etmeyeceğini anlamıştım. İçimde santim santim ilerliyor, geri çekiliyor aynı noktaya gelince aynı engele takılıyordu.

Dudaklarıma doğru, "Üzgünüm, avcı," diye fısıldadı, neden üzgün olduğunu söylediğini anlamadım.

Kendini bir anda çekip tekrar içime daha sert girdiğinde, şöminedeki bir kütük patladı ve önü kararan gözlerimi sıkıca yumup dudaklarımdan fırlattığım çığlığımın arka fonu olmuştu. Kızlık zarımın yırtılış sesinin akisleri rahmimin duvarlarında çarparken, ciğerlerimdeki tüm hava boşaldı.

Zaman, duvardan düşüp kırılarak parçalanan bir saat gibi parçalandı, binbir kırığı boğazıma doluştu.

Sesim, kesildi.

Kalbimin atış sesleri kesildi.

Gözlerimdeki şehvet ifadeleri kırıldı.

Sıcak kanın akışı tüm vücudumu titretti.

Zamanın rengi kan rengine döndü; dakikalar, saniylerin boynunu kesip uçurumdan yuvarladı.

O anda, tenimde açılan acının girdabına kapıldım; ağrı elimi ayağımı öyle bir kesti ki, acının içimi yakıp kavurduğunu hissettim ve yüzüm allak bullak oldu. Gökyüzünü saran yağmur bulutlarına benzeyen, gözlerimi saran içi yaşlarla dolu bulutlardı. Tepeye tırmanma umudum kıvrandığım sancının içinde can verirken, nefesim göğsümü şişirip boğazımı tıkadı. Güzel hislerin içinde kıvranırken sonunda, payıma düşen acı olmamalıydı.

Edim, sertçe yutkundu, "Sen çok küçüksün, güzelim," dedi, alnımı öperken. Sesinde anlam veremediğim, tanıyamadığım, yabancı bir ton vardı. "O engeli aşmamın yumuşak bir yolu yoktu."

Gözlerimi açıp ateşin kırmızıyla aydınlattığı kemikli yüzüne bakarak, "Edim, Edim, ben..." diye mırıldandım, dişlerimi birbirine bastırdım. Acı tenimin altından yayılmaya devam ederken güzel hisler, alışık olmadığım, tanımadığım yabancı hazlar kaybolmuştu. "Canım yanıyor."

Güçlü çenesi kasılırken, "Geçecek," dediğinde, bu söz öyle uzak geldi ki, tek düşündüğüm içimden çıkması gerektiği oldu. Titrek nefesler alırken, ellerimi çözüp avuçlarımı sert ve çıplak göğsüne bastırdım. Ona içimden çıkmasını söylemek için yavaşça fısıldamaya hazıranırken aklımdan geçen düşünce akışını hissetmiş gibi, "Seni bu acıyla bırakmayacağım, güzelim," diye devam etti. "Sadece biraz beklemeye, beklerken rahatlamaya ve içindeki varlığıma alışman için kendini kasmayı bırakmana ihtiyacımız var."

Bir yanım tüm bunların bitmesin istiyordu, kıpırdanmaya çalıştım.

Edim, güven veren ama boğuk bir sesle, "Şşş sakin ol, seni bekliyorum. En kötüsü buydu, daha kötüsü olmayacak, güzel sevgilim. Söz veriyorum. Bundan öncesinde hissettiğinden daha iyisi olacak," dedi, hareket etmiyordu. Kara gözlerindeki huzursuzlukla çelişen bir sakin olma çabası içinde üst dudağımı, dudaklarının arasına kıstırıp öptü, dilimin üzerinde biriken nefesinin tadını alabiliyordum. "Senin için zevki geri getireceğim, güven bana, Avcı."

Edim'in güven veren sesi dağılmış hislerimi yeniden bir araya toplamaya başlarken, "Tamam," diye fısıldadım, dışardan gelen sert rüzgârın sesine odaklanmaya çalıştım. "Bu iyi olur."

Edim, avucunu saçlarıma yerleştirip yavaşça ama şefkatle okşadı, kulağıma bir şeyler fısıldayıp kulağımın altındaki hassas boşlukta önce nefesi, sonra dili kıvrıldı. Öyle ustaca yapıyordu ki içimi gıdıklayan hazlar beni terk ettikleri gibi hızla bana geri dönüyorlardı. "Şimdi, hareket etmeye başlayacağım," diye haber verdi. Acım biraz hafifediği için başımı evet anlamında salladım, tereddüt sesime tutunmaya çalışsa da izin vermedim.

Alnını alnıma yaslamadan önce gözlerini gördüm, kuzgun siyahı gözleri öylesine ateşliydi ki! Burnu, burnuma dokundu ve yavaşça kıpırdanmaya başladığında, geceye döktüğüm sayısız ahlardan biri daha dudaklarımdan döküldü. Kendini yavaşça çekti, yavaşça itti, vahşi ağzından bir ferahlık yayıldığını anladığımda, dudakları alt dudağımı kavramıştı. Geceyi yaran kalp atışlarımın sesi kulaklarımda uğulduyordu. Bir erkek ve bir kadının, bedenen birbirine en yakın oldukları anın öpüşmek olduğunu sanıyordum, o yüzden Edim beni ne zaman öpse kendimi ona çok yakın hisseder, bu his içime rengi olmayan hoş bir duygu yayardı. Ama hayır hiç de sandığım gibi değildi, bir erkek ve bir kadının birbirine en yakın oldukları anın artık ne olduğunu biliyordum; bu andı.

Bundan daha yakın olamazlardı.

Edim, dudağımı dişleriyle çekiştirip bıraktığında, dudağım acıyla sızlıyordu, "Bedenimi bacaklarınla, aletimi vajina kaslarınla... çok sıkı kavrıyorsun," diye fısıldadı sertçe. Onu sıkıştıran sağ bacağımı alttan kavrayıp biraz ayırdı ama elini geri çekmedi. "Güzel, böyle dursun, içinde kolay hareket edersem senin için de rahat olacak."

Onun sızıyla bıraktığı alt dudağımı dişlerimin arasına alınca, Edim, hemen müdahale edip dişleriyle dişlerimin arasındaki dudağımı yakalayıp benden sertçe koparıp alınca seslice inledim. "Ah! Edim!" Gece karası saçlarına parmaklarımı daldırarak çekişitirip onu kendinden ayırdım. Geri bıraktığında ağzıma süzülen metalik tadı alınca, "Beni ısırdın," dedim inanamayarak. Elimi dudağıma götürüp silecekken havada yakaladı, izin vermedi. "Beni gerçekten ısırdın."

Sırıttı, iyi de niye?

Edim, dudağımda biriken kanı diliyle silip süpürdü ve yuttu, göz kapaklarım bir kelebeğin kanatları gibi kırpıştı. "Vahşisin, sadist herif."

Sert, boğuk bir sesle, "Ona bir daha biz bu pozisyondayken dokunma, o benim," diye uyardı beni, sanki kendi bölgesini işaretler gibi söylemişti bunu. Hayret bir şey, bu adama inanamıyordum. "Birinin dişlerinin arasında sıkıştırması gerekiyorsa, o ben olurum. Sen sadece o güzel ağzını açık tutmaya bak, küçük avcı."

İçimde hareket edişi yavaş, benim acımdan dolayı belirsiz ve kesinlikle en az benim kadar rahat değildi fakat ilk andaki gibi sancılı değildi. Onun sert varlığına yavaş yavaş alıştığımı fark ederken, "O nedenmiş?" diye sordum, nefes nefese kalmış bir sesle.

Kendini biraz daha derine gömerken, arsız bir ifadeyle gözlerimin içine bakıp, "Ağzının önünü kapatırsan, sesin kısılır anlaşılmaz tonlar çıkarırsın," dedi, dudağını sertçe dudağıma bastırıp geri çekildi. Edim'in şehvetle dolu yoğun yüzüne bakarken şaşkınlık zihnimin açık penceresinden akşam rüzgârı gibi süzülüp dolaştı. "O hazla bütünleşen saf sesini duyamam. Bir de dediğim gibi o benim dişlerime ait."

Bu bencilce komutlar veren sertlikten etkilenmemeliydim, ama etkileniyordum. Sebepsizce damarlarımda dolanan kanın kaynamasına neden oluyordu.

Neyim vardı benim?

Acının, vampir dişleri yavaş yavaş tenimi bıraktığı saniyelerde, Edim'in daha çok farkına varıyordum, kokusu yavaşça ciğerlerime dolmuştu; akşamın derin kokusuyla bütünleşen is kokusu tenime siniyordu. Dili, dilimin üzerinden kayıp ağzımın içinde dolanınca, kollarımı ensesine doladım. Bana bilmediğim hisler bağışlıyordu, ağzına doğru inledim. Ağzımdan uzaklaşıp doğrulunca kollarımı ayırmak zorunda kaldım.

Edim, elimi bileğimden yakaladı, sıcak ve sert göğsünün ortasına koyup, "Ellerini benden uzaklaştırma, dokun bana, küçük avcı," dedi, hızlanan soluklarının arasında. Bacaklarımın arasında ağır ağır artan ısı yüzünden cevap veremedim, bir romanın en heyecanlı pasajına dokunan gözler gibi dokunmuştu sert gövdesşne. "Kendini benim gözümden görmeni isterdim. Şu gözlerindeki bastırılmış ihtiras, yatağında uyanmayı bekleyen volkanlarda olabilir ancak."

Dediklerinden bir şey anladığım yoktu, ateşle parlayan sıcak göğsünden aşağı parmaklarımın ucunu kıvırıp tırnaklarımı tenine iz bırakmadan sürtünce, Edim başını havaya kaldırıp inledi; haliyle durdum ama bu sadece hayranlıktandı. Boynu, şakakları nemlenmişti. Bir erkeğin her hareketinde asalet olur muydu? Başını tekrar beni görecek şekilde aşağı eğince, dikkatle ona baktım; gözlerinde canlanmış cehennem, o cehennemde yanan suretim vardı. "İşte bu, güzelim," dedi, sesi şehvetin tonuyla kararmıştı. "Devam et, bırakma. Ellerini üzerimde tut."

Onun çıplak baldırları, bacaklarımın iç kısımlarına sürtünürek hareket ederken nemli teninden aşağı inmeye devam etti parmaklarım. Sert karın kaslarının her birinin üzerinden dokunarak geçtim. Diğer eli hâlâ kavradığı bacağımda olduğu için, sağ eliyle göğsümün birini avuçlayıp sıktıkça kadınsı hücrelerim canlanıyordu.

Edim boşta kalan diğer göğsüme ağzıyla tutunana dek eğildi, dili göğüs ucumu buldu. Önce etrafında ıslak ters yönde daireler çizdi, dilinin ucu, göğsümün ucuna battı ve göğsümü şehvetle emmeye, emerken dişlemeye başladı. Bacaklarımın arasındaki rahatsızlığı unutmaya başladığım anda, ıslaklığım büyük bir hızla artmış onun hareketleri kademe kademe hızlanmaya dönüşmüştü. Bacaklarımın arasında, kadınlığımda yaktığı ateş etkisini gösteriyordu; bedenimdeki bütün güç, o noktaya sel gibi akıyordu.

Edim, dengesini sağlamak için elini başımın yanına koydu ve yüzünü yüzüme yaklaştırıp yanan dudaklarıma, "Adımı fısılda," diye fısıldadı, ancak bir fısıltı böylesine gürültülü bir çığlıkla onun dudaklarından dökülebilirdi. Kalbim tıpkı bir rüzgârgülü gibiydi; Edim'in nefesinden süzülen esintiyle hızla dönmeye başladı.

Ellerimi sırtına yerleştirip omzuyla boynunun bitiştiği noktayı öptüm ve benden istediği gibi, "Edim," diyerek adını fısıldadım kulağına. Gözlerim hissettiğim zevkle kapandı, iyice bu tutkulu dansın içine battığımı hissediyordum. Başım dönüyordu. "Biraz daha..."

"Biraz daha ne?"

"Bilmiyorum," diye mırıldandım. Bir şeye ihtiyacım vardı biliyordum, o bir şey neydi onu bilmiyordum.

Edim'in çenesi görülür şekilde gerilirken, "Biraz daha içine girmek, biraz daha hızlanmak? Hangisi avcı, söyle bana," diye sordu. Ah. Yine hırlamıştı. Kalbim boğazımda attı, onun yakıcı bakışlarının altında inledim. Edim komut almış gibi aniden durup gözlerimin içine, çok daha fazlasını görüyormuş gibi derin derin baktı. "Siktir, hırlamamdan ciddi ciddi hoşlanıyorsun."

Bunu söylerken de hırlamıştı ama inlememiştim, çünkü kendimi tutmuştum. Ama o böyle ateşli bakınca, kadınlığım kasılıyordu. Gözlerimi kaçırıp başımı diğer tarafa çevirdim.

Edim, burnunu burnuma sürterken, içimdeki hareketini devam ettirdi. "Bu daha önce hiç başıma gelmemişti, bunun beni nasıl tahrik ettiğinden haberin var mı?" diye sordu, başını eğip dudaklarımı kavradığı gibi yüzümün kendisine dönmesini sağladı. "Hayatımda duyduğum ve tecrübe ettiğim en seksi şey."

İçimdeki ateşte pişmiş demir kadar sert aletinin gidiş gelişleri hızlanınca dudaklarımdan aldığım nefeslerin sayısı da artarak hızlandı. Kolundaki damarlar kabarıp belirginleşirken, hem bedenindeki hem şöminedeki sıcaklığın etkisiyle gövdesinde oluşmaya başlayan ter damlalarının pırlantalar gibi teninde asılı kaldığını, ateşin rengini alıp parladığını görebiliyordum. Kadınlığım gibi ıslak avuç içimi kalbinin üzerine koydum, suyun yüzeyine atılmış taş kadar sert atıyordu. Benim kalbimse patlayacakmış gibi atıyordu.

Edim, elini sol ayak bileğimden başlayarak yukarıya doğru taşıdı, baldırlarıma geldiğinde avuçlayıp sıktı. Gözleri kısıldı, "Tenin öyle güzel parlıyor ki, çok güzelsin, avcı," dedi. "Canın yanıyor mu? Biraz daha derine girmek istiyorum."

Ona anlamayan karmaşık bakışlarla baktım, zaten derinde değil miydi?

Kendini içime biraz daha iterek, "Değilim," dedi, bakışlarıma yerleşen soruyu eylemiyle de destekleyerek cevaplarken.

İnledim. "Ah."

Yakışıklı ve heybetli vücudu yeniden üzerime eğilirken, baldırımın kenarını kavrayan eli aynı hizayı takip ederek, kalça kemiğimden ve kaburgalarımdan geçiyordu. "Adımı söyle," dedi, boğuk sesi pürüzlüydü. Göğsümü kavrayıp sertçe sıkınca, "Edim," diye inledim, sesim kış yaprağı gibi titredi.

Yanaklarıma kan otururken, "Aferin kızıma," dedi, bakışları derin ve en başında olduğu gibi hâlâ ateşliydi. Parmaklarımı dağınık saçlarının arasına kaydırdım. Dudağımı öpüp çeneme çenemden boynuma indiğinde ekledi. "Uslu kızım benim, işte böyle."

Gözlerindeki sahiplenici bakış tutkuyla birleşince heyecanla yutkundum. Nefeslerim hızlandı, soluklarım düzeni bırakıp eğikçe yırtıldı. Altında kıpırdanmaya başladım, "Edim, ben...," diye konuştum ama sesim daha çok bir şeye çıkışır gibi sitemli çıkmıştı. Hisler, her yerdeydi, öyle yoğundu ki dişlerim birbirine çarptı, nerde olduğumu unuttum. Ellerim önce kaburgalarına tutundu, ardından tenine sürtünerek sırtının kürek kemiklerine yerleşti. Öyle bir dünyaya çekildim ki, sürüklendiğim o dünyada sadece o ve ben vardık.

Edim'in bana ne olduğundan haberi vardı. Ne olacağını bildiğinden, "Boşalma," diye komut verdi. "Beni bekle, seninle birlikte boşalmak istiyorum."

Bu sözler beni yatıştırmadı aksine sesindeki erotik ton bacaklarımın arasına saplanıp ordaki yoğunluğu arttırdı. İçimdeki aletini istemsizce sıkıştırınca inledim. "Ama ben... bekleyemem," dedim, titrek sesim bir ayyaşın sarhoş sesiyle yarışırdı. Altından kıvranırken, kasıklarımda yanan ateş, vücudumun bütün kontrolünü içine emiyordu. "Bu tuhaf şey çok güçlü."

Bekle diyordu ama ben, hissettiğim yoğun şeylerin içinde nasıl beklenir bilmiyordum, beni çağıran çılgın çağrıyı görmezden, duymazdan gelemezdim. Karnım kasıldı. Söylediği şey, kar tanesini ateşte tutup erimemesini beklemek gibiydi; kar tanesi bendim, ateş olan oydu. Çoktan erimeye başlamıştım ama o benden beklememi istiyordu. Göğüs boşluğumdaki çukura irademin ceseti vücudumu ele geçiren şehvetine elleri tarafından itilerek yuvarlanmıştı. Nabız gibi atışlar, kadınlığımda başlayarak kasıklarımı sardı.

"Edim," diye inledim. Ellerinin var ettiği dokunuşlar her yerdeydi. Tırnaklarımı sırtına sertçe sapladım, parmak uçlarımı ıslatan sıcak sıvının varlığı beni durdurmadı. Kalçalarım havalandı, bacaklarımın arasında birbirine çarpan, çarptıkça kıvılcımlar çıkaran nabızlara karşı çaresizliğim artıyordu. "Edim."

Gökyüzünde çırpan bütün kanatları, yeryüzünde yürüyen bütün ayakları duydum.

İnlemelerim çoğaldı, kadınlığımdan başlayan şiddetli kasılmalar kasıklarımı ve Edim'in sertliğini kavradı. Başım zeminden ayrıldı, ince bacaklarım titredi. Dudaklarımın arasından ismi defalarca kez döküldü, son kez ama tatminkar bir sesle, "Edim," diye bağırdığımda, bedenimde hapis kalmış kasılmalar özgür kaldı.

Başım yavaşça şöminenin önündeki postla birleşti, gözlerimi açtığımda Edim'in beni izlediğini gördüm.

Edim, "Harika görünüyorsun," dedi. "Bir kez daha."

"Ne?"

Saçımı okşadı, "Benim için bir kez daha gelmeni istiyorum," dedi, boğuk sesiyle. "Bu geceyi seninle aynı anda gelmenin zevkini yaşamadan sona erdirmeye niyetim yok."

Kendimi yorgun hissediyorum ve tekrar aynı şeyleri hissedemezmiş gibi. "Ben... yapacağımı sanmıyorum."

Edim, "Yapacaksın, sana göstereceğim," dedi.

Benim düşünmeme fırsat bırakmadan yeniden dudaklarıma kabaca yapışıp dilini, dilime değdirdi. Erkeksi boğuk seslerinin örüntüsü ağzımın içinde dalgalanırken içimdeki hızını artırdı. Parmağı klitorisime dokunup bastırdığı anda inledim. Dudakları yanağımdan sürtünerek kulağıma ulaştı, "İşte burası, Lavin," diye fısıldadı. Edim'in sırtından süzülen ter damlası karnıma düştü. "Burası zevkin uyuduğu diğer yataktır."

Yutkunup bakışlarımı, omzunun üzerinden pencereye çevirdim kar fırtınası devam ediyor, sert rüzgâr pencere diplerini aşındırıyordu. Parmakları tüm yeteneklerini kullanarak beni soyutlandığım dünyaya yeniden çekerken, o tuhaf uyarılmanın başlangıcı kadınlığımın yüzeyinde kendini belli etti ve utanmaz hisler bir süre sonra tamamen onun tarafından kasıtlı olarak döndürüldü. Edim'e sarılıp onun geniş omzunu dipden uca öptüm.

Edim, uyluğumdan tuttuğu bacağımı kendininkine doladı. "İçin şimdi çok daha ıslak," dedi, gergin bir sesle. İfadesi baştan çıkarıcıydı. "Sesleri duyuyor musun?"

Yaşadığım her şeyi tekrar yaşadım, düşüncelerim kayboldu, bedenim kıvrandı ama aynı şeyleri üzerimdeki heybetli adam da yaşıyordu. Ortamdaki iki kişilik iniltili gürültülerin etrafını şöminedeki ateşin sesi kucakladı. Bir kez daha Edim'in adını haykırarak onun için gelirken, Edim'in de benim içim adımı haykırarak gelişi tutkunun en son noktası olmalıydı, başka noktası varsa da o benim tecrübe ettiğim şey değildi, henüz.

        Edim, kendini üzerime bıraktığında, bir süre öylece sessizce kaldık. Bu süre bana sonsuzluk gibi gelmişti, içine daldığım bu şey baş döndürücüydü.

   Edim, pozisyonun bozmadan sadece ağırlığını bana vermemek için yana kayıp “Nasıl hissediyorsun?” diye sordu kulağıma, sesi hâlâ yerine gelmiş değildi.

      Parmaklarımı sırtında dolaştırırken, “Tükenmiş,” diye fısıldadım, nefes nefese.

  Edim, başını boynumdan çıkarıp kaşlarını çattı, “Sana yaptığım bu muydu? Öyleyse itiraf etmeliyim ki, bu doğru değil,” dedi, bu gece hiç dokunmadığı diğer kulak mememi dişlerinin arasına alıp bıraktı, “Burda hâlâ yenmeniş bir şeyler var,” diye ekledi.

   Gülerek, kulağımı dişinden çektim.

  O da güldü.

    Gülüşüm yavaşça silindi. Avucumu yanağına koyup baş parmağımla elmacık kemiğini yavaşça okşarken, “Seni… hiç böyle düşünmemiştim,” diye itiraf ettim. İç çektim. “Senin böylesine yakıcı olduğunu.”

 “Ya ne düşünmüştün?”

    “Bir keresinde seninle yatmak nasıl olur diye düşünmüştüm,” diye itiraf ettim bir kez daha. Gecenin ışıltısı camdan onun sırtına vuruyordu. “Yanıtını da kendi hayal dünyamdan almıştım ve bu cevap beni ürkütmüştü.”

  Edim, kısık bir sesle güldü. “Demek Lavin Kutup, hiç çaktırmasa da benimle yatmayı içten içe düşledi, öyle mi?” diye sordu, sesindeki alay sinirimi bozdu. “İşte bu büyük bir olay. Nasıldı peki, uyarıldın mı?”

    Omzuna vurdum. “Dalga geçme, tabii ki böyle bir şeyi düşlemedim, sadece bir an…” Gözlerimi, yanan gözlerinden uzaklaştırıp, “Öylesine düşündüm işte,” diye ekledim.

  Gizemli bir ifadeyle konuştu. “Benim seni nasıl düşündüğümü bilmek ister misin?”

  “Hayır,” diye homurdandım.

    “Bilmeni çok isterdim,” dedi, numaradan hayal kırıklığına uğramış gibi bir tonda. “Peki hayal dünyanın sana verdiği şu yanıt neydi?”

   “Buz gibi soğuk olduğunu söylemişti.” Durdum. “Bana göre sen bir kızın kendisinde sıcaklık bulacağı birisi değildin, sadece kendi arzuların, kendi zaafların vardı. Zamanın bencillikle katılaştırdığı siyah bir buz gibiydin.”

   Edim, sırt üstü dönüp beni kollarının arasına çekti, başımı göğsüne yasladım. Dürüstçe karşılık vererek, “Aslında yerinde diyebileceğin doğru bir tespit,” dedi, sesi derindi. “Seninle birlikte olmak garip bir kimya, bileşim oldu.”

     “Bu durumda benim de sana, kendini kediyle samimileşmiş bir fare gibi hissettiğimi söylemem mi gerekiyor?”

   “Bu söz sence de bizi en başa götürmez mi?” diye sordu. “Bu hâlâ benden korktuğun anlamına mı geliyor?”

   Göz kapaklarım ağırlaşırken, “Hayır ama sanki ben… senin düşman olduğun hissini üzerimden atamayacakmışım gibi geliyor,” dedim, sesim kısıktı. “Senin için de ben öyle kalacakmışım gibi tabii ki.”

   Sorunlarımız ve bundan sonra ne olacağı üzerine konuşmamıştık.

  Edim, sessizliği bozarak, “Eğer ikimiz de düşmansak…” diye mıırıldanıp alnımı öptü. Yanağıma düşen saçımı kulağımın ardına sıkıştırdı. “Sanıyorum ikimizden biri teslim oldu.”

   İkimizden biri teslim oldu mu sahiden?

   İşte bu soru bir yataktı ve üzerine uzanacak cevap yarının içinde gizliydi. Gözlerimi kapattım. Yarın ne olacak bizi yine hangi tehlikeler bekliyor bilemem ama bildiğim kesin olan bir şey vardı.

     Artık sadece kendime ait değildim, ruhumun nabzına bağlı damarın diğer ucu Edim Demiray'ın ruhuna bağlıydı.

Yazar, ELİSYA ROYAL

                                ❄

    Yıldıza bir tık atarak parlatmayı unutmayın⭐

Duyurulardan haberdar olmak için;

  İnstagram, elisyaroyal

    Twitter, ElisyaRoyal


            Bölüm videosu, tıklayın.

Böyle mini videolar hoşunuza gidiyorsa, YouTube hesabıma üye olabilirsiniz.

YouTube: Elisya Royal

Continue Reading

You'll Also Like

171K 12K 78
Karanlıkta kalsaydın eğer, yakar mıydın bütün masum bedenleri? 7 ölümcül günahın toplandığı fani ruhun nasıl da kaldırıyor kadar vahşeti! Kana susam...
3K 204 5
Son bir ayı kalmış olan Cenan ve ona ölümüne bağımlı olan Arif.
881K 29.2K 56
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
2.5M 80.6K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...