KOKUNUN İZİ

بواسطة ldream1928

19.8K 2.1K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... المزيد

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

60.BÖLÜM~Benim İklimim

228 8 70
بواسطة ldream1928

Bölüm şarkımız bu yukarıya bıraktığım. Medyaya bıraktığım da çok güzel karar veremedim aralarında siz ikisinide dinlersiniz jwhsjsklslsjd

Keyifli okumalar☆

"Birtanem geliyorum yoldayım, trafiğe takıldım."

"Tamam tamam sorun değil. Ben hallediyorum." dedim gülümseyerek. Yerdeki kartonları alıp döner sandalyelerin üzerine bıraktığımda ofise şöyle bir göz attım. Her şey hazır sayılırdı yalnızca masaların gelmesini bekliyorduk.

Biz mi? Biz bir masalı yaşıyorduk. Günler geçmişti fakat ben geçen günleri bile sayamayacak kadar kendimde değildim. Başımı döndürüyordu, beni mahvediyordu. Beni o kadar güzel mahvediyordu ki tek bir an bile pişman değildim verdiğim karardan. Sabahları uyandığımda yanı başıma bırakılmış ufak notlarla uyanıyordum mesela. Onun kendi ofisini kurmasına yardım ederken bazı geceler burada sabahlıyorduk ve beni saçlarımı okşayan elleri uyandırıyordu. Bu...bu tarif edilemez duygu karnımdaki kelebeklerin neşeyle dans etmesini sağlıyordu. Bazen çok yorgun oluyordu çünkü bir ofisi ancak bu kadar kısa bir sürede hazır hale getirebilirdi... Ama yine de beni unutmuyordu asla ilgisinden mahrum bırakmıyordu beni. Uyanıyordum ve çoğu zaman onun kokusu oluyordu yanımda. Bu inanılmaz bir şeydi... Yanımda olamadığında ise bazen çiçekler gönderiyordu bana. Zambaklar...

"Gerek yok yorma kendini birlikte hallederiz. Yemek yedin mi sen?"
Saate baktığımda öğlene yaklaştığını gördüm. Açıkçası koşuşturmadan onu bile unutmuştum.

"Yok yemedim daha. Yerim bir ar-"
"Güzelim niye yapıyorsun böyle? Oturur musun, dinlen biraz. Hadi lütfen."

"Aşkım iyiyim ben ne olacak biraz geç yemek yesem."
"Bir daha söylesene kalbime bir şey oldu."

Hattın öbür ucunda sırıttığını hissederken genişçe gülümseyip sandalyelerin üstüne oturdum.

"İyiyim ben?"
"Onu değil."
"Ne olacak biraz geç yesem?"
"Masal!"
Kıkırdayarak gözlerimi kapattım.
"Başına büyük bir bela aldığını söylemiş miydim?"
"Ama nasıl güzel bir bela."

İç çekerek kurduğu cümleler kalbimin ritmini bozduğunda kendime gelmeye çalıştım. Ne yapıyordu bu adam bana?

Vallahi ben de uçtum artık. Heheyt ne güzelmiş be böyle! Sürekli akıl ver akıl ver, Masal hanım yine bildiğini okusun. Yok canım artık öyle şey. Benim de kafam uçtu. Bu çocuk uçurdu kafamı. Püf oldu gitti.

"Masalar bugün gelecekti. Ben teslimata yetişebilir miyim bilmiyorum ama bizimkiler gelecek zaten birazdan. Sen yorma kendini."

"Bora! Yüzüncü kere kendimi yormamam gerektiğini söyledin. Sanki hamileyim de ağır iş yapamam için beni tembihliyorsun."

"Keşke. İnşallah bir gün..."

Kendi kendine mırıldandığı şeyleri ben de duyduğumda gözlerimi kocaman açarak kalakaldım.

"Ne o? Bir sustun sanki sen. Yani şöyle ufak prensesler, prensler olsa ne de güzel olurdu değil mi?"
Sesinden bile belli olan muziplik hattın diğer ucunda deli gibi sırıttığına işaretti.

"Aaa ben çok yorulmuşum bak ellerim ayy ellerim nasıl da yorulmuş yazık telefonu tutamıyorlar. Dinlensinler, aman dinleneyim bari ben. Öptüm...kocamaaaan."

Telefonu birden suratına kapattığımda birkaç saniye mal gibi telefona bakakalmıştım. Telefonu cebime atarken kendi kendime mırıldandım.
"Töveestağfurullah. Kendine gel Masal, kendine gel kızım."

Yanaklarıma tokat ata ata koltuğa oturduğumda telefonuma bakmaya başladım.
On dakika geçmişti ki çalan kapı zili ayaklanmama neden olduğunda ya bizimkilerin ya da teslimat şirketinin olduğunu düşündüm. Kapıya doğru yürüyerek kapıyı açtığımda karşımdaki adam gülümsedi.
"Buyrun siparişiniz efendim."
Elindeki poşeti ben sipariş etmemiştim.
"Ben bir şey söylemedim ki."
"Buyrun." diyen adam poşeti elime tutuşturduğu gibi dışarı çıktığında şaşkınlıkla arkasından bakakalmıştım. Kapıyı kapatıp içeriye tekrar geri döndüğümde koltuğa geri oturup poşeti açmaya başladım. Küçük kaplarda zeytin, peynir, reçel, bal, tereyağı gibi kahvaltılıkların yanında bir de çıtır çıtır gevrek vardı. Yanındaki küçük notu elime aldığımda yüzümde bir gülümseme belirmişti.

"Onların hepsi bitecek sevgilim. Geldiğimde kontrol edeceğim. Seni seviyorum ve evet bunu sana söylemekten bıkmayacağım."

Geçen gün aramızda geçen konuşma geldi aklıma. Geceyi burada sabahlamıştık. Yalnızca şu an oturduğum koltuk vardı ve biz de burada yatmış birbirimizi izliyorduk. Yüzüme gelen saçlarımı geri çekip yanağını usulca okşamaya devam ederken ben de elimi onun yanağına koydum ve onun beni sevdiği gibi ben de onu sevmeye başladım.
"Çok güzelsin." diye fısıldamıştı dudaklarıma. Ben de gülümseyip "Sen daha güzelsin." diye saçmalayınca birlikte gülmüştük. Bir gece de altı ayımızı nasıl geçirdiğimizi anlatmıştık birbirimize. Ne acılar çektiğimizi...
Ona Jackten söz etmiştim. Aramızda saklı hiçbir şeyin olmamasını istiyordum. O da her ne kadar kıskansa da bunu belli etmemiş ve sorun olmadığını söylemişti. Pardon şöyle demişti.
"Sorun değil, anlayabiliyorum. Bunun için asla seni suçlamam. Ama balayımızda oraya gidersek tanışırız. Değil mi? Kendisiyle tanıtmayı çok isterim."

Ona yalnızca gözlerimi devirmekle yetinmiştim.
"Şu gözlerini bile özlemişim anasını satayım. Seni seviyorum. Sana aşığım ben. Bu hissettiklerimi en iyi bu cümleler ifade ediyor. Hatta onlar bile az kalıyor sana hissettiklerimin yanında."

Gözlerine baktım bir süre ardından başımı boynuna gömerek ondan saklandım.

"Böyle konuşma."
"Ne o, utanıyor musun yoksa?"
"Yo, hayır hiçte bile."
"Tamam o zaman seni seviyorum. Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum..." Ardı arkası kesilmeden tekrar etmeye başladığında gülüp omzuna vurdum hafifçe.
"Ya bir gün bıkarsan benden. Ya artık bana seni seviyorum demek istemezsen?"
"Ya ölürsen falan diyorsun yani. Anladım. N'apalım be güzelim ben öbür taraftan iletişime geçerim seninle."

"Allah korusun."
"Seni de korusun. Sana bir şey olmasın da, ben anca o zaman yaşayabiliyorum çünkü. "

"Ben de seni çok seviyorum." diye fısıldadım yanağına bir öpücük bırakırken. Tekrar onun omzuna sığındığımda başımın üstünden öpmüş ve beni huzuruyla uyutmuştu.

Kahvaltısı yapmaya devam ettiğim sırada kapının açılmasıyla bakışlarımı oraya çevirdim. İlk başta Eren ve Açelya yüzlerinde büyük bir gülümsemeyle el ele tutuşarak içeri girdiklerinde Eren konuşmuştu.
"Denize sıfır bir ofisimiz var ben şoktayım."
Açelya gözlerini büyülttüğünde gelecek olanı bekledim.
"Denize girelim mi? Oha çok iyi olur atlarız arada."
"Bebeğim kışın mı? Götümüz mü donsun? Hasta olursun olmaz."
"Ya sen beni mi düşünüyorsun, yerim seni çocuk."
"Yesene." Açelya Eren'in yanaklarını sıkarken onlara yüzümü buruşturup arkalarından giren Kaan ve Kumsala baktım. Kaan'ın suratı bozuk, daha doğrusu üzgündü. Kumsalla gidecekleri yemek tam bir fiyaskoya dönüşmüştü. Kumsal eve geldiğinde oldukça sinirliydi çünkü tam yemeğe gittikleri sırada Kaan'ın
eski -onu aldatan eski sevgilisi- Kaan'a mesaj atmıştı.

'Seni özledim kimse senin gibi olamıyor barışalım lütfen.'

Kumsal buna sinirlense bile belli etmemişti fakat onu asıl sinir eden Kaan'ın kızın aramasını yanıtlamasıydı. Bunu yapmamalıydı özellikle de Kumsal ile yemekteyken.

"Yemin ederim rahatsız etmemesini söylemek için açtım Kumsal dinle beni bir. Bak sen masadan kalkıp gitmeseydin yanında konuşacaktım zaten. Benim onunla ne işim olur artık."

"Bilemeyeceğim ne işin olur.  Ağlayacak omuza falan ihtiyacı vardır şimdi, git bir görün istersen."

"Ama Kumsal..." Kaan'ın mahvolmuş hali beni bile üzerken Kumsal yüz vermemeye kararlı bir şekilde yanıma gelip yanağımdan öperek yanıma oturdu. Kaan baya sürünecek gibi duruyordu.

Bizimkilerle birlikte etrafı biraz daha toparladığımız sırada masalar gelmiş hatta onları bile yerleştirmiştik. Ama Bora'dan hala haber yoktu. Kaşlarımı çatarak onun numarasını arayıp telefonu kulağıma yasladım. Çaldı çaldı fakat açan olmadı. İlk başta yolda olduğundan dolayı açmadığını düşünsem de daha sonra tekrar aradığımda yine açmaması endişelendirmeye başlamıştı. Bir o yöne bir bu yöne yürürken Açelya halimi görüp ne olduğunu sorduğunda "Bora'ya ulaşamıyorum." diyerek yanıtlamıştım onu.

"Aman be kızım yoktur bir şey. Bilmiyor musun sen buranın trafiğini."

"Ya hiç bu kadar geç kalmamıştı. Üstelik niye telefonunu açmıyor ki? Bir tuşa basacak bu kadar zor olmamalı."

Diğerleri benim hiç bu halimi takmazken sinirle onlara döndüm.
"Siz nasıl arkadaşsınız böyle, ya ona bir şey olduysa?"

Hepsi beni umursamamaya devam ettiğinde dudağımı kemirerek onu aramaya devam ettim. Telefonumu bir açsın ben gösterecektim ona.

Telefonumu açmadığında tam sinirle kapatacaktım ki bir mesaj gelmişti. Hayır, bu yalnızca bir konumdu. Bora'dan gelmişti. "Bu ne?" yazıp gönderdiğimde mesajıma da cevap vermemişti.

Kendi kendime söylenerek masanın üstündeki çantamı elime aldım ve kapıya doğru yürümeye başladım.
Arkamdan nereye diye bağırsalar da onları umursamadan "İşim var." diyerek geçiştirmiş ve dışarı çıkmıştım. Bir taksiye bindiğimde konumu adama vermiş ve beklemeye başlamıştım. Fakat gittikçe tanıdık gelen bu yollar içime kuşku düşürmeye başlamıştı. Geldiğimiz yer ise yüzümde bir gülümsemeye gebe bırakmıştı. Birlikte daha önce geldiğimiz yetimhaneydi burası...

Taksi ücretini ödeyerek aşağı indim ardından adımlarımı yurdun bahçesine atmaya başladım. Gördüklerim beni şaşkına uğratırken bahçede her yer süslenmiş bütün çocuklar bahçede çalan müzikle oynuyordu. Kimi 4 kimi 14 yaşındaki bu bedenlerin gözlerinde yer edinen hüznün aksine yüzleri gülüyordu. Gülüşüm genişlerken etrafıma bakınmaya devam ettim adeta bayram havası vardı burada. Kız çocukları elbiselerini giymiş saçlarını maşa yapmışlardı erkek çocukları ise ya birer takım ya da gömlek pantalon giymiş papyon takmışlardı. Bir de bir ayrıntı vardı ki hepsinin başlarında kral veya kraliçe tacı vardı. Daha önce buraya gelişimizde
'Bora abi benim prensin olabilir mi?'diyen kız çocuğu beni gördüğü gibi koşarak yanıma gelmişti.
"Masal abla! Hoş geldin."
"Hoşbuldum fıstık." Etrafıma bakarak sordum. "Buranın hali ne?"
Küçük kız kıkırdayarak bana bakmayı kesmiş ardından elimden tutup sürüklemeye başlamıştı. "Bu bir sır."
Beni bahçenin köşesine getirdiğinde elinde nereden bulduğunu bilmediğim bir taçla bana bakmış ardından zıplayarak tacı başıma ulaştımaya çalışmıştı.
"Şirin bu ne? Dur eğileyim"
Eğildim ve başıma tacı takmasına izin verdim. Tam geri kalkacaktım ki "Bekle öyle." demiş kırmızı bir pelerini omuzlarıma atıp küçük elleriyle bağlamıştı ardından da elime bir asa tutuşturduğunda şaşkınca olan bitene anlam vermeye çalışıyordum.
"Çok güzel oldun. Tam bir premses gibi." dedi hülyalı hülyalı bakarak. Ona güldüğüm sırada başka bir 9 10 yaşlarındaki erkek çocuğu gelmiş ardından beni çekiştirmeye başlamıştı.
"Sen de olmasan Şirin bana bunu kimse yaptıramaz kızım."
Çocuk sinirli sinirli söylenerek beni çekiştirdiğinde Şirinin ona öpücük attığını görmüştüm. Gözlerim irileşirken çocuğun beni diğer çocukların arasına en kalabalık yere getirdiğini farkettim.

Birkaç kız çocuğu elimden tutarak benimde oynamamı sağladığında tuhaf bir neşeyle onlarla dans etmeye başladım.
"Sen çok güzel bir prensessinn. Senin prensin nerede?" 10 11 yaşlarındaki küçük kız konuştuğunda duraksamıştım. Sahi benim prensim neredeydi? Yalnızca buranın konumunu göndermiş ortadan kaybolmuştu. Bilmiyorum dercesine dudağımı büzüp omuz silktim.

"Bir önceki gelişimizde bize krallığınızın kölelleri gibi davranmıştınız ama işte şimdiiii mekanın sahibi geldi. Açılın beyler bayanlar."

Eren'in sesini duyduğum an merakla dolan bakışlarım arkaya dönmüştü. Onlar da birer taç takmışlardı. Fakat yalnızca benim pelerinim ve asam vardı. Bir de tacım diğerlerinden biraz farklıydı.

"Ya n'oluyor burada? Sizin ne işiniz var? Bora nerede? Biri bana bir şey söylesin artık."

"Aman canım. Boşver sen bunları gel biz oynayalım." Açelya koluma girerken bir yandan da yanındaki kızı dürtmüştü. "Dimi kız? Hadi zıplayalım." Birden zıplamaya ve kollarını abuk subuk sallayarak dans etmeye başladığında tuhaf tuhaf onlara bakıyordum. Eren de bir kızı kendi etrafında döndürürken Kumsal ve Kaan da hemen ortama ayak uydurup çocuklarla dans etmeye başlamışlardı. Etrafımda bir tur dönüp tuhaf gözlerle onları sürdüm. Bismillahirrahmanirrahim.
Deliriyor olabilir miydim?

Evet evet ben kesin deliriyordum. Hava birden kara bulutlarıyla üstümüze kapatmaya başladığında yukarıya doğru baktım o sırada hızla indirmeye başlayan yağmur irkilmeme neden olduğunda bütün çocuklar bağırarak yağmurun altında koşmaya ardından öğretmenlerinin zoruyla içeriye girmeye başlamışlardı. Her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki ben bahçede salak gibi duruyordum. Bizimkiler de benim karşımda durmuşlardı fakat hepsinin yüzünde bir panik havası vardı.
"Ya sıçayım böyle işe."
"Aman, bir işimiz de düzgün gitse ölürüz."
Bizimkilerden ayrı ayrı itiraz nidaları yükselirken kaşlarımı çatmış onları izliyordum. Daha sonra bakışlarım yurda düştüğünde öğretmenlerimden gizlice buraya koşan Şirini gördüm. Hepimiz sırılsıklam olurken koştu ve tam karşımda durdu.
"Masal abla hani sana demiştim ya Bora abi benim prensim olabilir mi diye."
Evet anlamında salladım başımı şaşkınca. Gülümsedi.
"Onun prensesi sensin."
O an herkesin yüzünde bir gülümseme oluştu. Ardından küçük kız bir sır verir gibi bana yaklaşıp.
"Onu lütfen üzme. O çok iyi bir prens." diye mırıldandı. Gözlerine baktım o sırada yağan yağmurun şiddeti bile umurumda olmadı. Kollarından tutarak yavaşça arkama döndürdü beni. Sonra onu gördüm. Başındaki kral şapkası yamulmuş, yağmurun etkisiyle saçlarından akan su damlaları alnına dökülüyordu. Yüzündeki eşsiz gülümseme masmavi gözlerinin ışıltısını ortaya sermişti. Dizlerinin üzerindeydi, elinde bir yüzük.

"Aslında böyle hayal etmemiştim. Ama hayatımızın her kısmında olduğu gibi artık alıştık sanırım bu aksiliklere."

Hı?
Yağmuru diyor Masal, yağmuru.

Gözlerim kocaman açılmış kalbim tüm vücudumda atarken yutkundum yavaşça.

"Bugün bana geldiğin gün, bu gün benim olduğun gün. Tam bir ay önce beni dünyanın en mutlu adamı yaptığın gün."

1 ay. Bugün 1 ay dolmuştu.

"O gün sana sorduğumda bir hevesle söylediğimi düşünmüştüm belki ama hayır, benim sana olan hislerim hiçbir zaman anlık hevesler olmadı.
1 ay bitti. Her sabah seninle aynı güne uyanmama, yorulduğunda omuzumda dinlenmeye, yorulduğunda omuzunda dinlenmeme izin verir misin?"
Güldü. Çok güzel güldü.
"Sana güzel eşim dememe izin verir misin? Bir evete hiçbir zaman bu kadar muhtaç olmamıştım." derken iç çekti. Kalbim? Şşt orada mısın? Alo?
"Benimle evlenir misin sevgilim?"

Pişt. Hoop nefes al nefes ver. Masal? Hey!

Bir ay boyunca düşündüğüm tek şey buydu aslında. Ben o teklife ne cevap vereceğim? Onunla evlenmeye hazır mıyım? Evlenmeye hazır mıyım? Onunla mutlu muyum? Çok. Her sabah onunla uyanmak mesela...
Ne güzel olurdu. Ben ondan tam altı ay ayrı kalmıştım. Ama sanki o anlar hiç yaşanmamışçasına bir ayda sarmıştı tüm yaralarımı. Gözlerim doldu dudaklarım aralandı. Sonra geri kapandı. Konuşma yetimi kaybetmiştim sanki.
Dudaklarımı birbirine sımsıkı bastırıp dile getiremediğim o sözcükleri bedenimle anlattım ona. Başımı evet anlamında sallarken bir damla yaş düştü gözlerimden. Elimin tersiyle hızlıca gözlerimi sildim ardından dudaklarımı tekrar araladım.
"E- evet. Evlenirim seninle."
Gözlerindeki beyazlıkta artık kızıl damarlar vardı gözleri yaşarmıştı artık gözleri gerçekten bir denizdi. Yüzüğü parmağıma geçirdi ardından ayağa kalkarak ellerini belime sardı. Dudaklarını dudaklarımda hissettiğimde elimde olmadan gülümsedim.
"Kalbim çıkacak sanırım." Bora usulca fısıldadığında bizimkilerin alkış sesleri kulaklarımı dolduruyordu. Kollarımı doladım boynuna o da saçlarıma bir öpücük kondurup sımsıkı sarıldı bana. Müziğin sesi yükseldi ve bir bir içeriden kaçan çocuklar koşturarak yanımıza gelmeye başladılar. Hepsi etrafımızda dönmeye, dans etmeye başladığında geniş bir gülümsemeyle gözlerine bakıyordum sevdiğim adamın. Bora üzerine bakarak mırıldandı.
"Sana sırılsıklam aşığım."
Kıkırdayarak üzerime baktım.
"Ben de."
"Sende ne?" diye sordu bilerek. Fısıldadım gözlerine bakarak.
"Aşığım. Hem de öyle böyle değil. Ben sana çok fena tutulmuşum."
Alnını alnıma yasladığında usul usul yerimizde sallanmaya başlamış ardından bizimkilerle sarılmıştık.
"Oh be sonunda! Bu aşkta bizim emeğimiz sizinkinden fazla."
Eren rahat bir nefes verdiğinde Kumsal ve Açelya da evet anlamında başlarına sallamışlardı. Kaan Eren'in zevzekliğine yalnızca göz deviriyordu.

"Ben zaten en başında anlamıştım beni biliyorsunuz hissederim." Kaan kendini öve öve konuştuğunda Kumsal göz çevirmiş ardından "Kendisi aşk profösöru. Hangi durumlarda ne yapacağını çok iyi bilir."demişti

"Güzelim n'olur-"

"Güzelim deme bana. Bak oğlum keserim seni kıtır kıtır doğrarım. Madem eski sevgilini seviyorsun hala niye beni yemeğe çıkartıyorsun lan?"

"Ben mi onu seviyorum?" diye hayretle bağırdığında Bora araya girmişti.

"Abi şimdi yapmayın bari. Ne güzel eğleniyoruz kavga etmeyin."

İkisi de sus pus olarak önlerine döndüğünde Kaan kireç gibi bembeyaz olmuş tüm keyfi kaçmıştı.
"Ne yapmam lazım seni kendime inandırmam için?"

"Bir şey yapma, bana sadece zaman ver tamam mı Kaan. "

"Tamam." Kaan başını usul usul sağladığında Kumsal'ın ona ufak bir bakış attığını görmüştüm.

"Ya burası nasıl geldi aklına?"
Boraya dönerek sorduğumda yanımızda dans eden Şirine bakıp göz kırpmıştı.
"Onu da bu cimcimeye sor."
Gülümseyip başımı iki yana salladığımda her şeyin bu ufaklığın başının altından çıktığını düşünüyordum.
"Hemen geliyorum." Bora içeri binaya yürümeye başladığında hemen Şirinin önüne diz çöktüm.
"Anlat bakalım. Bora abin niye bana burada evlenme teklifi etti?"
Şirin utanarak bakışlarını kaçırdığında onun sarı saçlarını düzeltmiştim.
"Şey...Bora abi bizi ziyarete geldiğinde bana doğum günümü sordu. Ben de ona doğum günümü kutlamak istediğimi ama buradaki herkesin de istiyeceği için öğretmenlerin izin vermediğini söyledim. Bora abi de sana sürpriz hazırlamak istediğini ve aynı zamanda da bugün buradaki tüm çocukların doğum gününü kutlayacağımızı söyledi. Şuraya baksana Masal abla burası çok güzel. Bora abi hepimizin doğum gününü kutlayıp bize hediyeler dağıttı. Biz de onun için bir şey yapmak istediğimizde...seni bizim kandırabileğimizi söyledim ona."
Kıkırdayarak ufak dişlerini gösterdi.
"O da kabul etti."

Gülümseyerek ne kadar da doğru karar verdiğimi düşündüm. O...onun kalbi o kadar güzeldi ki bir çocuk değil yüzlerce çocuğu sevindirmişti bugün. Ve aynı zamanda da beni...

Başım bize doğru elinde kocaman bir pastayla yaklaşan Bıraya döndüğünde gülümsemesini genişletti ve bizimkilerle hepbir ağızdan yüksek sesle çalan doğum günü şarkısına eşlik etmeye başladık. Bora getirdiği paatayı ortadaki büyük masanın üstüne koyduğunda pastaya göz attım. Tüm çocukların birlikte olduğu bir resimde ve üstünde neredeyse yüz tane mum vardı.

Her çocuğun bir dilek hakkı vardı.

Şarkı bitti tüm çocuklar hep birlikte mumları üflediler. Bora yanıma gelerek kolunu omuzuma arttığında sırtımı göğsüne yasladım. Omzumdan sarkan eline parmaklarımı geçirdiğinde derin bir nefes almıştım.
Tam o anda gözlerimin önünde sarılan Şirin ve o erkek çocuğu gözlerimin kocaman açılmasına ardından dudaklarımda geniş bir gülümsemeye sebep olmuştu.

"Benim prensim sensin." dedi Şirin.
"Tabii ki benim kızım, başka kim olacak?"
"Ya gıcıksın gıcık."
"Biliyorum prensesim."

Şaşkınlıkla Bora'ya döndüğümde onun da gülerek çocukları izlediğini farketmiştim.

"Bak sen keratalara. Bizim ufaklık halimiz gibiler Masal."
Kıkırdayarak gözlerimi gözlerine kenetledim.
"Öyle mi prensim?" Başını evet anlamında sallayıp burnumun ucunu öptü.
"Öyle güzel müstakbel eşim."

                         ☆♡☆                             

Masal'ın yüzüğü.                  

Eridim.
Bittim.
Öldüm.

Müstakbel eşim mi? Bora n'apıyorsun kalp var bende adam.

Söyleyebileceğim çok çok şey var ve kendimi o kadar üzgün hissediyorum ki sonsuza kadar onları yazsam sıkılmam sanırım.

Size sormak istediğim bir şey var bildiğiniz gibi bir sonraki bölümümüz final. Ayarlamam  gereken birkaç şey dışında bölüm tamamen hazır ama ben bölümü hangi saat yayımlayacağımdan emin değilim.
Cumartesi günü yayımlamayı düşünüyorum ve akşam saatleri daha güzel olur gibi. Sizde düşüncelerinizi yazarsanız sevinirim♡

O zaman son kez bir sonraki bölümde görüşürüz. Hoşça kalın, sizleri seviyorumm☆

واصل القراءة

ستعجبك أيضاً

Kanlı Hilal بواسطة Zey☯️

قصص المراهقين

25.4K 1.3K 33
İhanetin yuva edindiği bir hayat, gerçeklerinin hançerle gezdiğini bilmeliydi. Her gerçek, büyük bir yara. Ölüm ya da yaşam, bir anlamı yok. Sol tara...
91.8K 6K 16
Eğlencesine yazılan kısa hikaye (SADEM isimli kitabın devam kitabıdır. Kurgular birbirine bağımsız ama ilk kitabı okursanız daha iyi anlarsınız.) İk...
119K 5.5K 14
Zemheri babası tarafından zorla evlendirilen bir kızdı. Akay ona yıllarca aşık bir adamdı. Zemheri Akay'ı sevecek mi?
251K 11.7K 17
Van'da ailesi ile beraber yaşayan Üsteğmen Kartal Kara... Hacettepe Tıp Fakültesinden mezun olan, Muğlada ailesi ile birlikte yaşayan Yağmur Yaman. İ...