gecenin son ışıkları | bxb

By lishalish1

548K 43.9K 24.1K

"bir araba korna çalıyor, sen annen sanıyorsun ağlıyorsun. hala kimse okşamıyor saçlarını, kıyamet kopuyor da... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
sekiz
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi
kırk sekiz
kırk dokuz
elli
elli bir
sondan önce
son
sonrası ve teşekkür
özel bölüm | varoluşlar ve yok oluşlar

otuz dokuz

7.3K 577 433
By lishalish1

"Söyle bana anne, insan neden bilmez nasıl seveceğini?"

Sonsuzluk ve bir gün, Theodoros angelopoulos

Perşembe 20.48

Ağır adımlarla sitenin girişine yürürken ayağımın ucundaki taşı yuvarladım. Dudaklarımın arasından sıkıntılı bir nefes çıkmıştı. Sıkılıyordum...Artık tüm gün boyunca beklediğim tek an Aktan'ın eve gelmesiydi. Sürekli onu görmek ve yanında olmak istiyordum. Ona bakmak, onu görmek ve onunla konuşmak. Başka hiçbir isteğim yoktu. Başka bir şeye gücüm de yoktu zaten. Tüm bunlar mıydı beni hastalıklı bir insan yapan? Neden insanların garip bakışlarına maruz kalıyordum?

Değiştiremiyordum. Geçtiğim sokaklar, gördüğüm insanlar...Hiçbiri ilgimi çekmiyordu. Belki...Belki bu sefer farklı olur diye evden çıkmış ve saatlerce dolaşmıştım. Kalabalığa karışmak midemi bulandırmıştı. Bir parkta dakikalarca oturmuş ve etrafı izlemiştim. Olmuyordu, kendimi bulunduğum hiçbir yere ait hissedemiyordum. Ne dar sokaklarda yürümek ne de insanların yüzünü görmek. Bu bana sadece huzursuz hissettirmişti. Evden hiç çıkmamalıydım. Belki...Aktan eve geldiğinde içimdeki bu huzursuzluk silinirdi. Tek istediğim onu görmekti. Sürekli onu özlüyordum...Oysaki sabah evden çıkmadan önce yanağıma kondurduğu öpücüğün sıcaklığını şu an bile hissedebiliyordum.

Korkuyordum artık. Deli gibi korkuyor ve ne yapacağımı bilmiyordum. Aktan'ın parmaklarının tenime değdiği o küçük dokunuşlarda bile aklımı kaybedecekmiş gibi hissetmeye başlamıştım. Elleri hep saçlarımda olmalıydı mesela. Bilseydim...Tüm bunların olacağını bilseydim saçlarımı hiç kestirmezdim ki ben. Uzamaya başlamış saçlarım onun parmaklarına dolanırdı mesela...Tüm bu küçük dokunuşları sevdiğimi anlamışçasına parmaklarını hep saçlarıma çıkartıyor ve orada oyalanıyordu. Yakaladığımız bu küçük ayrıntılar hayatımız boyunca bizimle birlikte kalacaktı.

Nasıl olabiliyordu böyle? Bir insanın ruhunu nasıl ruhuma karıştırabilirdim? Aktan'ın bunu yapmak için hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Gözlerinin gözlerime değmesi yetiyordu. Sanki...Sanki yeniden doğuş gibiydi. Tekrar tekrar ölmek ve sonra yeniden doğmak. Her gece kendini uçurumların kıyısına sürüklemek ve sonra bir elin ellerini tutarak seni kendi tarafına çekmesi. Aktan çok daha fazlasıydı. Benim görüp görebileceğimin çok daha fazlası. Aynı geçmişten gelmeliyiz diye düşündüm bir an, aynı geçmişten gelmeli ve aynı geleceğe yürümeliyiz. Oysaki bizim hayatlarımız sadece bir rastlantıydı. Küçük bir kesişim.

Ayağımın ucunda yuvarladığım taş uzak bir köşeye giderken oflayarak kaldırdım kafamı. Bununla birlikte adımlarımın durması eş zamanlı olmuştu. Sitenin önünde lüks arabasına yaslanmış etrafı süzen adamı görmek beklediğim bir şey değildi. Anında kalp atışlarım hızlanırken hissettiğim tedirginlik tüm vücudumu sarmıştı. Terlemeye başlayan avuç içlerimi pantolonuma bastırdım. Burada olmamalıydı, adımlarım geri geri gidemez miydi? Gitmeliydi. Buradan en uzağa gitmeliydi. Her şey silinmeliydi işte...Neden silinmiyordu?

Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken titrek bir nefes aldım. Geriye doğru bir adım attığımda kafasını kaldırmasıyla göz göze gelmiştik. Şimdi daha çok korkuyordum işte, korkuyor ve zehirlenmiş gibi hissediyordum. Puslu anılar sarmıştı dört bir yanımı. Beni görür görmez yüzünde hoşuma gitmeyen bir sırıtış belirirken ellerimi yumruk haline getirdim. İçimdeki tüm hisler yoğunlaşarak beni bin parçaya bölüyordu. Burada olmamalıydı, zihninin içinde tekrarlayan tek cümle buydu. Burada olmamalıydı, neden tam da karşımda duruyordu?

Vücudumda kalan tek güçle birlikte adımlarımı ona doğru yönelttim. Adımlarım birbirine dolanacak ve ben yeri boylayacakmışım gibi hissediyordum. Yere düşeceğim ve hep yerde kalacağım diye geçirdim içimden. Düşüyor muydum? Hayır, sapasağlam bir şekilde tam da karşısında durmuştum. Gözlerindeki ifade beni tiksindirirken bakışları üzerimde dolaşıyordu. Huzursuz hissediyordum, bakışları rahatsızlık vericiydi. Titreyen ellerimi fark etmemesi için zorlukla ceplerime yerleştirdim ve yutkundum. Çığlık çığlığa bağırmak ve gitmesini istediğimi söylemek istiyordum. Yapmadım.

"Görüşemiyoruz hiç." Yüzündeki sırıtış bozulurken yanaklarımın içini dişledim. İfadesi sertti. Küçümsercesine bana bakarken ne düşündüğünü çok iyi biliyordum. Kolayca yönetebileceği ve manipüle edebileceği biri olarak görüyordu beni. Yanlış mıydı? Hayır değildi. Bu zamana kadar hep böyle olmuştu. Bu benim seçimim miydi? Bilmiyordum. Hiçbir şey bildiğim yoktu benim. "Neden açmıyorsun telefonlarımı?" Yaslandığı yerden doğrularak bana doğru bir adım attığında sıkıntılı bir nefes çektim içime.

"Görüşmek istemiyorum seninle." Diye fısıldadım sessizce. Duymuş muydu beni? Neden bu kadar aciz hissettiğimi bilmiyordum. Alıştığım bir düzen vardı tam da karşımda. Kurduğum cümle ona komik gelmiş olacak ki bir kıkırtı döküldü dudaklarından. "İstemiyorsun?" Dedi sorarcasına. Bundan sonra gelecekleri çok iyi biliyordum. Bayatlamış birkaç cümle daha dönecekti aramızda. Sonrasında ben kendi isteğimle arabasına binecektim. İstediği bu değil miydi? Ya da benim aylarca onlara verdiğim?

"Evet, istemiyorum." Bu sefer sesim daha net çıkmıştı. Önüme eğdiğim başımı kaldırırken umursamazca omuz silktim. Eve gitmek istiyordum, eve gitmek ve yatağımın içinde küçülmek. Tek istediğim eve gitmekti, ya da...Aktan'ı görmek. Hayır, beni böyle görmesini istemiyordum. Hiçbir şey istemiyordum ben. Bir adım gerileyerek uzaklaştım karşımdaki adamdan. Yüzündeki sırıtış hala silinmemişti. O kadar çok güveniyordu ki kendisine...Sanki şüpheye yer yoktu.

Nefret ettiğim şey tüm bunların bütünüydü işte. Ben kendi ellerimle yapmamış mıydım her şeyi? Ben izin vermiştim, ben sessiz kalmış, ben göz yummuştum. İstiyormuş gibi davranıp sahte gülümsemelerimi sunmuştum. Nefret ediyordum, en çok da bu hale gelişimden nefret ediyordum. Neden? Neden durdurmamıştım tüm bunları? Ben miydim istemeyen yoksa zihnimin içerisinde beni zehirleyen düşünceler mi?

Geri çekilmeliydi, her şeyin farkındaydı ama yine de geri çekilmiyordu. Neden yapmıyordu? Hoşuna mı gidiyordu çaresizlik içinde kıvranmam? Bilmiyordum, hiçbir şey bilmiyordum. Kimse bana zorla bir şey yaptırmıyordu ama...Ben gerçekten de istiyor muydum tüm bunları? Benim ipim de bu noktada kopmuştu işte. Şimdi anneme daha çok hak veriyordum. İkimizin de ortak noktası çoktan raydan çıkmış olmamızdı.

Cebinden bir telefon çıkarttığında onaylamazca iki yana salladım kafamı. Yüzümde bir tebessüm belirirken tek istediğim kahkaha atmaktı. Ya da belki onu ittirmek ve def olup gitmesini söylemek. Yapabilir miydim bunu? Böyle mi başlıyordu baş kaldırışlar? Bunu bile yapamayacak kadar aciz miydim yoksa sadece bekliyor muydum? Garip gelirdi, kurtarılmaya ihtiyaç duymak. Elindeki telefonu bana doğru uzattığında titrek bir nefes aldım. Tek istediğim çığlık çığlığa bağırmaktı.

Telefondaki fotoğrafa bakarken yüzümdeki gülümseme genişledi. Nasıl kolayca yapabiliyorlardı bunu? Neden ya da? Çok mu iyi oyuncuydum da anlayamıyorlardı içimdekileri? Ne reddetmeyi biliyor ne de sesimi çıkartabiliyordum. Hep böyle olmuştu. Suçu hep kendimde bulmak dibe çekiyordu beni...Ben hiçbir şey yapmıyordum ki. Ona gülümsemek istemiyordum, yüzüne tükürmek ve derisini yüzmek istiyordum. Tekrardan onaylamazca iki yana salladım kafamı. Kontrolü kaybetmekten deli gibi korkuyordum. Aciz biri değildim ben, değildim işte. Çok yorgun hissediyordum...

Fotoğraftaki yüz benim yüzüm müydü? Neden yabancıydı? Sarhoş olduğum her halimden belliydi. Yüzümdeki ifade huzursuz, dudaklarım kızarmıştı. Uyuyor gibiydim. Kimin evi olduğunu bile hatırlamıyordum. Böyle olmamalıydı, olmamalıydı işte. Yavaşça elindeki telefona uzanırken hiç sesini çıkarmadan beni izliyordu. Ellerimin titremesi daha da artmış, gün yüzüne çıkmıştı. Bu daha da güldürmüştü beni. Engel olamıyordum kendime. "Özledim seni." Ellerimin arasındaki telefonu fırlatıp atmak istesem de yapmadım.

Titrek parmaklarım fotoğrafı silmek için ekrana dokunurken yutkunma ihtiyacıyla dolmuştum. Seri bir hareketle fotoğrafı sildikten sonra son silinmelere girerek oradan da sildim. Başka fotoğrafım var mıydı ya da bir yere kopyalamış mıydı bilmiyordum. Gözdağı vermeye çalışıyordu. Yüzümdeki gülümseme bozulurken içimdeki öfkenin çoktan beni ele geçirmeye başladığını hissedebiliyordum. Hiç sesimi çıkarmadım, yapılacak son bir şey kalmıştı. Ne yapacağımı merak ediyormuş gibi bakışlarını bir an olsun üzerimden çekmemişti.

Yapacağını yapmıştı işte, o fotoğrafları silmemin de bir anlamı yoktu. Kim olduğumu göstermek istemiş ve göstermişti. Derin bir nefes alarak titremeye başlayan vücudumu dizginledim. Mesaj kutusuna girerek aşağıya kaydırdım ekranı. Gördüğüm manzara gülümsememe neden olmuştu. Bomboştu, koca bir boşluk. Telefonu ona uzattığımda çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Ellerinin ellerime değmemesini temenni ediyordum. Tek hissettiğim mide bulantısıydı. "Ben de sana attığın mesajları mı göstermeliyim?" Diye fısıldadım tükürürcesine. "Bu şekilde mi oluyor bu işler?" Yüz ifadesi anında değişirken bir adım geriledim.

Son bir haftadır her gece mesaj atıyordu. Cevap vermiyordum, vermedikçe daha fazlası geliyordu. Daha öncesi de vardı. Konuşmalarımız ve sırf beni etkilemek için attığı fotoğraflar. Silmemiştim hiçbirini. Bu kendimden daha çok iğrenmeme neden olsa da şimdi işe yarıyordu işte. "Kimsenin görmesini istemezsin diye umuyorum." Dedim omuzlarımı dikleştirirken.

Ne yapabilirdim ki? Ne yapabilirdim başka? Elimden başka bir şey gelmiyordu. Tek yapabildiğim ona karşılık vermekti. Daha fazlasını yapabilirdim belki...Babama söyleyebilirdim ya da onu yerle bir edebilirdim ama benim buna gücüm yoktu. Hiç yoktu hem de. Tek istediğim benden uzak durmasıydı. Beni mahveden o küçük detayların tekrar tekrar karşıma çıkması beni mahvediyordu.

Bunu istemeyeceğini biliyordum. Böyle insanlar her şeyi gizli gizli yapar, dışarıya tertemiz bir imaj çizerdi. Ben utanılacak bir şey yapmamıştım...Benim tek derdim kendimleydi. İstediğim kişiyle birlikte olabilirdim, eğer bu beni içten içe zehirlemeseydi. İlk defa içimde bunu durduracak gücü hissedebiliyordum. Durduracaktım, tüm bunlara gönüllüymüş gibi rol kesmeyecek, gece sonunda kendimden nefret etmeyecektim. Benim istediğim hayat bu değildi ki...Değildi işte. Ben annem değildim, kendimi onun yerine koymayı bırakalı çok olmuştu.

Şimdi tek dileğim...Aktandı. Sadece Aktan. Belki birlikte yaşadığımız küçük bir hayat, dört duvar ya da üzerimizdeki gökyüzü. Geceler veya birlikte uyandığımız herhangi bir sabah. Bir yıldız kaymalı ve ben dilek tutmalıydım. Aktan'ı dilemeliydim, tüm bu zehirli hayatıma rağmen onunla birlikte yaşayabilmeyi.

Bakışlarımı üzerinden çekmezken sert bakışlarına karşılık veriyordum. Benden bu karşılığı beklemediği her halinden belliydi. İçimdeki hisler beni zehirlemeye devam ederken bir an önce def olup gitsin istiyordum. Daha fazla sıkmalıydım kendimi, daha fazla ve daha fazla. Tırnaklarım derime saplanırken titrek bir nefes aldım. Kaçmam gereken geçmiş miydi yoksa benliğim mi? Kaç ve arkana bile bakma. Daha ileriye ve belki boşluğa. Onaylamazca iki yana salladım kafamı. İstediğim bu değildi, tekrar etmeliydim. Aklıma kazımalı ve hiç çıkarmamalıydım. Hayır, kaçmak ya da boşluğa karışmak istediğim yoktu. Yoktu değil mi?

Gözlerimi hiç kaçırmazken sert bakışlarının bu sefer üzerimde işe yaramadığını fark etmiştim. Korkmuyordum, hiçbir korku yoktu içimde. O arabaya binmeyecek, onunla gitmeyecektim. Parmakları bana doğru uzanacakken hızlıca bir adım geriye çektim kendimi. Yüz ifadesi gergindi, istediğini alamamanın memnuniyetsizliği vardı üzerinde. Gözlerini üzerimden çekmezken gideceğini anlamıştım. Gitmeliydi, gitmeli ve bir daha asla ulaşmamalıydı bana. Çok mu fazla şey istiyordum?

Bir anda omuzumda hissettiğim sıcaklıkla derin bir nefes aldım. Burnuma dolan hafif sigara dumanına bulanmış ferahlatıcı kokuyu tanıyabiliyordum. Her zaman tanırdım. Bir anda müthiş bir rahatlama hissiyle sarmalanırken içimdeki zehirler artmıştı. Bu tezatlığı anlayamıyordum. Aktan'ın elleri yavaşça omuzumu sıkarak beni yakınına çekerken sıkıca birbirine bastırdım dudaklarımı. Yanımda olmalıydı, hayır burada olmamalıydı. Hangisinin daha iyi olduğunu bilmiyordum. Sadece ağlamak ve kendimi tüketmek istiyordum. "İyi misin?" Bakışları sadece benim üzerimdeydi. Sanki o an başka hiçbir şey önemli değilmiş gibi, tek odaklandığı bendim.

Gözlerimiz birbiriyle kesiştiğinde çatılmış kaşları ve endişeli bakışlarından kötü bir durumda olduğumu anlamıştım. Bakmamalıydı bana, sanki...sanki o bakışlarda hiç de hoşuma gitmeyecek şeyler görecekmişim gibi hissediyordum. Atmalıydım bu hissi içimden, neden olmuyordu? Tırnaklarımı daha çok etime geçirirken biraz daha yaklaştım Aktan'a. "İyiyim." Sesim bir mırıltı halinde çıkmıştı. Tüm direncimin bir anda kırılmaya başladığını hissedebiliyordum. Bu kadardı işte benim gücüm...Yine de tam da bu anın içinde bir zinciri kırdığımı anlamıştım.

Rahatsız edici bakışları üzerimizde hissederken başımı kaldırarak doğrudan karşıma baktım. Aktan'a bakarken bir adım gerilemişti. Daha sonra bakışları tekrardan bana döndüğünde bir an önce gitmesini ve gözlerini üzerime değdirmesin istiyordum. Son bir kez Aktan'a baktıktan sonra aralandı dudakları. "Ondan da sıkıldığında...Beni ara." Dedi midemin bulunmasına sebep olan gülümsemesini yüzüne yerleştirirken. Aktan'ın yanımdaki bedeninin gerildiğini hissedebiliyordum. Bir an için küçülmek istemiştim, küçülmek ve sonra daha fazla küçülmek.

Yanımdaki sıcaklık uzaklaşırken karşımdaki adamın ittirilmesiyle bir adım geriledim. "Arabana bin." Aktan'ın sert ses tonu kulaklarıma dolarken bu tonlamayı uzun zamandır duymadığımı fark etmiştim. Boynundaki damarlar belirginleşirken kendisini kastığını görebiliyordum. Adamı tekrardan sertçe ittirirken ellerini yumruk haline getirmişti. Bir şey yapmasına gerek yoktu, bu haliyle bile o kadar ürpertici duruyordu ki...Adamın birkaç adım gerilemesine sebep olmuştu. Ne yapacağını çok iyi biliyormuş gibi soğuk kanlılığı üzerindeydi. "İnsanlarla nasıl konuşacağına dikkat et bundan sonra...Bir daha burada görmeyeceğim seni."

Rahatsız edici bakışları son bir kez gözlerime değdikten sonra hızlıca kaçırmıştı bakışlarını benden. Hızlı adımları arabaya ilerlediğinde titrek bir nefes aldım. Neden rahatladığımı hissedemiyordum? Gidiyordu işte...Neden düşüncelerim de onunla birlikte gitmiyordu? Zehir, her yerdeydi. Ayağımı yere bastırırken kıpırdayacak gücü kendimde bulamıyordum. Uzaklaşan arabayı izleyen Aktan tam da önümde duruyordu. Geniş omuzları gözlerimin önümdeyken nefes alış verişlerinin düzensizleştiğini görebiliyordum. Zamanı geri almalıydım, ben burada olmamalıydım, Aktan burada olmamalıydı. Bambaşka bir dünyaya ait olmalıydık. Neden olmuyordu? Neden her şey birbirini tekrarlıyordu? Belki de kurtuluş çok uzaklardaydı.

Gözlerimi sıkıca yumarken bu gerçeklikten tamamen kopmak istiyordum. Yaklaşan adımları duyduğumda bile açmadım gözlerimi. Beni görmesini istemiyordum. Görmemeliydi işte, bakmamalıydı gözlerime. Felaket bir utanç duygusu sarmıştı her bir yanımı. Neden bırakmıyordu bu duygu peşimi?

Çenemde hissettiğim parmaklarla birlikte araladım gözlerimi. "Eğme başını." Yumuşak bir ses tonuyla konuştuğunda bile açmadım gözlerimi. Parmaklarım ceketinin ucunu bulurken sıkıca tutunmuştum. Çok yakınımda olduğunu burnuma dolan kokusundan anlayabiliyordum. Zemin ayaklarımın altından mı kayıyordu? Ben öyle hissediyordum. Aktan'ın elleri anında belime yerleşirken biraz daha yanaştım ona. Dudaklarımı aralamak istesem de bunu bile yapamamıştım. "Eve gidelim...Olur mu?" Kafamı onaylarcasına sallarken bir iç çekmişti. Sıcak parmakları yüzümde dolaşıyordu. Saçlarıma küçük bir öpücük kondurarak kolunu omuzuma sardı ve birlikte ilerlememizi sağladı.

İhtiyaçla kollarımı sıkıca doladım beline. Kolları beni tamamen sarmalamış, nefes alış verişleri düzensizleşmişti. İtecek miydi beni yine kendisinden? Birkaç ay önce bana zehir saçan dudakları yine aynı sözcükler için mi aralanacaktı? Düşünmemeliydim...Düşünmemeliydim ama yapamıyordum işte. Birbirimize sarf ettiğimiz hırs dolu sözcükler zihnimin içerisinde dolaşıp duruyordu. Onun da bunları düşündüğünü biliyordum. Çok...Zorlayıcıydı.

Sıkıca tutunmak istiyordum ona. Sıkıca tutunmak ve hiç bırakmamak. Sanki her an...Her an itecekmiş gibiydi beni. Neydi bana bunu düşündüren? O arabaya binip gideceğimi düşünmüş müydü? O zehirli sözcüklerden sonra düşüncelerini değiştiren neydi? Bunlar benim içimde bir yara değildi...Değildi işte. Kızmıyordum ki ben Aktan'a...Ne kızıyor ne de kırılabiliyordum...Görüyordum çünkü gerçekliğini. Her bir hareketinin altında yatan samimiyeti. Şimdi...Şimdi neden beni tekrardan iteceğini düşünüyordum? Atamıyordum bu düşünceyi, o da arkasını dönüp gidecekti işte. Böyle düşünüyor olmalıydı, evet, çoktan pişman olmuştu. Benden uzaklaşmayı düşünüyor olmalıydı.

Birlikte apartmanın içerisine girdiğimizde tüm çekincelerimi geride bırakmak istercesine biraz daha sıkı sarıldım ona. Sanki içimden geçenleri anlamış gibi omuzuma doladığı kollarını indirdi. Elleri hafifçe ellerime temas ederken parmaklarını parmaklarıma kenetledi. Öyle sıkı tutuyordu ki ellerimi...Kopmaya başlayan ipleri sıkı sıkıya bağlıyordu. İşte diyordum, işte şimdi insanların ulaşmak istediği cennetteyim. Elleri hep ellerimde olmalıydı, beni ikimizin gerçekliğine geri döndürüyordu.

Daire kapısının önüne geldiğimizde yavaşça ayrıldım Aktan'dan. Ellerimiz hala birbirinden kopmamıştı. Baş parmağıyla elimin üzerini okşarken bakışlarımı kendi evimin kapısına çevirdim. Birbirine kenetlediğimiz parmaklarımızı ayırdım, içerisine düştüğüm boşluk bana kucak açtı. Bir adım geriye çekilirken Aktan'ın endişeli bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Temasımızı tamamen kestiğimde titrek bir nefes aldım.

Zarar vermek istiyordum, çevremdeki her şeye...İçimdeki korkulara en büyük darbeyi vurmak istiyordum. Aktan'ın elleri tekrardan bana uzanacaksan geriye çektim kendimi. Hayır, bana dokunsun istiyordum. Ellerimi tutsun ve parmaklarını yüzümde dolaştırsın. Yine de hareketlerim buna zıttı. "Benimle gel." Dedi yumuşak bir ses tonuyla. Birlikte olmalıydık, belki birbirimize sarılır ve uyurduk. Ya da Aktan'a parktaki çocukların nasıl koşuşturduğunu anlatırdım.

"Eve gitmem gerek..." Yalnız kalmalıydım, Aktan da bunu istiyor olmalıydı. Neden benimle gel demişti o zaman? Belki de...Sadece öyle söylemek zorunda hissetmişti. Aktanla gitmeliydim, Aktanla birlikte gitmek istiyordum. Salondaki eskimeye başlayan koltukta birlikte otururduk. "Babam bekliyordur beni," Bekliyor muydu sahiden? En son ne zaman görmüştüm ki onu? Benimle konuşmasını özlemiştim. Konuşmuyordu ama, görmüyordum bile onu.

"Ilgaz..." Yüzünde gergin bir ifade varken bakışlarındaki ifadeyi çözemiyordum. Bir kez daha söyleseydi belki...Belki giderdim onunla. Dudakları aralandığında nefesimi tuttum. Aralanan dudakları tekrardan kapandı ve biz sessizliğe gömüldük. Öylece gözlerimin içine bakıyordu. Ellerimi tut ve sakın bırakma demek istiyordum. Ellerini tutmayı ne kadar çok sevdiğimi biliyor muydu ki? Aktan'ın derin bir nefes aldığını görürken hızlıca cebimdeki anahtarı çıkardım ve arkamda kalan kapıyı açarak içeriye girdim. Tekrardan Aktan'a bakmadım, baksaydım gerçekleri görürdüm belki. Hangi gerçeği? Gerçek olan neydi ki?

Dar koridoru aşarak hızlıca odama adımlarken yatak odasının önünde duraksadım. Bir an için gözlerim babamı ararken yüzümde küçük bir gülümseme belirmişti. Neden yapıyordu bunu? Eskisinden daha fazla çalışıyordu. Anlayabiliyordum...Aptal değildim ki ben. Hiç değildim hem de. Hiç sevmiyor muydu bu evi? Beni de mi sevmiyordu? Sevdiğini söylemişti...Dudaklarımı birbirine bastırırken bir kahkaha döküldü dudaklarımdan. Kendi odama girdiğimde ellerimi saçlarıma çıkartarak hafifçe çekmiştim. Susmasını istiyordum, tüm bu düşüncelerin susmasını ve beni rahat bırakmasını istiyordum.

Tiz bir ses zihnimin içinde cümlelerini tekrarlarken olduğum yere çöktüm. Hayır, hayır tekrardan aynı şeyler yaşanmayacaktı. Tekrardan itilen ben olmayacaktım. Neden omuzlarımda Aktan'ın ellerinin ağırlığı vardı? Bırakma beni demek istiyordum. Beni gördüğünde gözlerinden bir soğukluk geçmesin, o arabaya binip gideceğimi düşünme. Benim tek istediğim senin yanında olmak. Zihnimin içerisinde aynı görüntüler tekrarlanırken tırnaklarımı zemine bastırdım. Aktan arkasını dönüyor ve gidiyordu, ben gidişini izliyordum.

Düşünmemeliydim, düşünmemeliydim. Bunların hiçbiri mantıklı şeyler değildi. Değildi işte, benimle gel demişti. Eğer...Eğer tekrardan en başa dönmüş olsak bunu söylemezdi değil mi? Ama...Bir daha söylememişti. Neden?

Yavaş yavaş beni terk etmeye başlayan umutsuzluk tekrardan gösteriyordu kendisini. Bu sefer...Tüm kötü gecelerimden daha kötüydü. İçimdeki korkuyu silip atamıyordum. Tüm korkularımın sebebi Aktandı. Yalnız kalmak değildi dert ettiğim...Aktan'ın yanında olamamaktı. Felakete uğramış gibi hissediyordum.

Halının üzerine uzanırken dizlerimi kendime doğru çekerek kollarımı etrafına dolamıştım. "Yanılsama," diye fısıldadım sessizce. Her şey sadece bir yanılsama. Asla Aktan tarafından sevilmeyeceksin. Dudaklarımın arasından bir hıçkırık kaçarken daha çok sarıldım kendime. "Ne olursun," Sesimi bile tanıyamıyordum. "Dur artık." Tükendiğimi hissedebiliyordum, düşüncelerim tekrarlamaya devam ediyordu. Durmayacaktı, hiçbir zaman durmamıştı. Yıllarca, tetikleyici her olayda. Ellerimi halının üzerine bastırırken içimdeki her şeyi söküp atmak istiyordum. Midem bulanıyordu.

Neden her şey başa sarıp duruyordu? Bir adım ileri ve sonra iki adım geri. İşte şimdi başladığın yerde bile değilsin. Yaşamaya mı çalışıyorsun? Tiz bir çığlık çıktı dudaklarımın arasından. Canım çok yanıyordu. Alevlerin içerisinde kalmışım gibi hissediyordum. Nefes almak bile zordu benim için. Tüm vücudum kasılırken tüm bu düzenden nefret etmiştim.

Gözlerimi sıkıca yumarken elimi sert zemine vurdum. Avuç içim sızlarken yüzümde küçük bir gülümseme belirmişti. Tüm bunlardan kurtulmak istercesine sıkıca yumdum gözlerimi. Geçecekti, birazdan silinecekti her şey. Uykuya dalacaktım ve uyandığımda kurtulacaktım bu bataklıktan. Kurtulacaktım...

Gözlerim yavaşça aralanırken bir düş kurdum kendime. Aktan'ın yanındaydım, elleri her zamanki gibi sıcacıktı. Teni her zaman sıcak olurdu zaten, tıpkı evi gibi. Dudaklarının arasından melodik bir kahkaha dökülüyordu, gözlerimiz sadece birbirine kenetliydi. Sadece bize ait bir dünya vardı, çok bir şey istemiyordum ki ben. Eğer...Eğer benim mutluluğum onu mutsuz edecekse hiç hayal kurmazdım. Ne hayal kurar ne de hayallerimde ona yer verirdim. Birlikte yıldızları izlemez, aynı sabahlara uyanmazdık.

"Ilgaz, en güzel gece." Çok değil birkaç saat öncesi,gece uykuya dalmadan hemen önce. Kurduğu cümle kalp atışlarımı hızlandırıyor. Neden böyle bir şey söylediğini bilmiyorum, düşündüğüm şey de bu değil. Sessiz bir fısıltı, bundan sonrası için zihnimde yankılanan tek ses Aktan'a ait olsun istiyorum. Bana sarılmasını istememe gerek kalmıyor, usulca sarılıyor belime. Kalbimi ısıtıyor, hoşuma gittiğini anlamış gibi tekrarlıyor cümlesini. İçimden geçen tek bir şey var; Aktan, en güzel gecenin sabahı.

Dün geceye ait bu küçük anı içten bir şekilde gülümsememe sebep olurken iç çektim. Bırakmayacaktı Aktan beni, bırakmazdı. Sıkıca sarılıyordu her seferinde. Bir an için, çok küçük bir an için gerçekten inanacaktım bu düşüncelere. Gerçekti çünkü, o kadar gerçekti ki...Ben hiçbir zaman kabul edemezdim gerçekleri. Annemin fısıltısını duyar gibi olmuştum. Hatırlamam gereken bir cümleyi tekrarlıyordu sanki. Gözlerimi sıkıca yumarken ellerimi kulaklarıma bastırdım.

"Kim sever lan seni?" Gözlerim hızlıca açılırken yattığım yerden kalkmıştım. Susmalıydı, neden susmuyordu? Yenik düşmeyecektim, bu sefer olmazdı. Ellerimi yüzüme çıkartırken tırnaklarımı istemsizce yanaklarıma batırdım. Bununla nasıl başa çıkacağımı bilmiyordum, son noktadaydım artık. Aktan'ın sesi zihnimin içinde yankılanırken tek istediğim dün gecenin anılarını geri getirmekti. Olmuyordu, Aktan gidiyordu, ben arkasında kalıyordum. Gitmemesi için uzattım ellerimi.

Hırsla masanın üzerindeki kalemliği pencereye fırlattım. Pervaza çarpan kalemlik yüksek bir ses çıkartarak yere düşmüştü. Yetmiyordu, daha fazla ses lazımdı. Zihnimdeki fısıltıları başka türlü nasıl susturabileceğim bilmiyordum. Aktan'ı görmeliydim, bir kere gözlerinin içine baksam yeterdi. Yapamıyordum, yanımda değildi. Sahiden...Aktan yanımda değildi. Ayağımı yere bastırırken sertçe sandalyeyi ittim. Çığlık çığlığa bağırmak ve her şeyi geride bırakmak istiyordum.

Geçmişten gelen acıların ve geleceğin hayaleti miydi bu gece? Düşünmemeliydim ya da düşünmeliydim. Gerçek olan neydi? Gözyaşlarım yanaklarımı ıslatırken elimi sertçe masaya vurdum. Geriye hiçbir şey kalmamıştı işte...Yıkılacakmışım gibi hissediyordum. Omuzumu hafifçe sıkan ellerin sıcaklığı yoktu. Belime yerleşen ve ritmik hareketlerle parmaklarını hareket ettiren eller yoktu. Aktan yoktu. Bir ben mi kalmıştım geriye? Hissetiklerim içimi yakıyordu. Bu gecenin bir çıkışı yokmuş gibi hissediyordum, ben sonsuza dek burada böyle kalacaktım. Yaşattığım düşler eşlik ediyordu yıkımıma, sessizce akıttım gözyaşlarımı.

"Dokunsan donacağım
içimde intihar korkusu var
bir gülsen ağlayacağım
bir gülsen kendimi bulacağım."

10.08.2021

Continue Reading

You'll Also Like

kangren By ilayda

Historical Fiction

57.3K 5.7K 34
mekanik veya termal hasarın neden olduğu karakterize kayıp
1.9M 130K 91
[Tamamlandı.] bilinmeyen: senden nefret ediyorum doruk: kulübe hoş geldin |gay kurgu.|
235K 19.5K 41
gerçek olmadığını bilsem yanına gelirdim texting/boyxboy dobro vecher 2. kitap
1.3M 102K 110
Venüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.