Bordonun Aşkı

By oykuuguner

2M 93.3K 8.9K

" Ya oooff!" Bağırmam ile zilimin çalması bir oldu. Kim bu yaa şimdi, zaten sinirliyim ! Kapıya gidip b... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15
Bölüm 16
Bölüm 17
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Bölüm 40
Bölüm 41
Alternatif Final
Final
Teşekkür
Güzel gözlüm Yeni Kitap

Bölüm 24

41.3K 2K 104
By oykuuguner

Önümdeki çayı sehpaya bırakıp telefonuma bakındım. Nereye bıraktım? Etrafta gözlerimi gezdirirken Çağatay'ı gördüm. Kaşları çatık bir şekilde telefonundan bir şeylere bakıyordu. Sinirli gibi değil de ciddiyetten olan türden gibiydi.

"Telefonumu gören var mı?"

Herkes etrafına bakıp bilmediğini söylediğinde kalkıp etrafı aramaya başladım.
Nerede bu telefon ya?

"Biriniz beni arasanıza."
"Arıyorum ben."

Çağatay aramaya başladığında herkes sessizliğe bürünüp etrafı dinledi.

Çağatay telefonunu hoparlöre aldığında çalmaya başladığı için telefonun zil sesini bekledik. Ama bu odada değil demek ki ki duyamadım. Allah Allah!

Dışarı çıkmak için Çağatay'ın yanından geçerken telefonda yazan ismi gördüm. Tamamını okuyamadım telefonu çevirmişti. Sadece başındaki ben yazısını
görmüştüm. Ne diye kaydetti acaba beni?

••••••

Uzun bir süre sonra gelen sınır dışı görev emri ile yine ışık hızı ile hazırlanıp helikoptere binmiştik. İçimde kötü bir his vardı. Kendimi rahat hissetmiyordum. Tamam, normal olan buydu zaten ama başka bir şeyler vardı. Tuhaf hissediyordum. Telefonumu çıkardım ve anneme, babama, Nazenin'e, Cihan'a tek tek mesaj attım.

Vedalardan hiç hoşlanmayan ben, onlar buradayken bile böyle veda eder gibi konuşmamıştım. Yanlış yapıyordum. Korkacaklar benden haber alana kadar. Kim bilir o haber ne zaman gidecek onlara. Mesajları silmeyi düşünsem de hepsine gittiğini görüp vazgeçtim. Silsem de anlayacaklar zaten.

Helikopterden inip yürümeye başladık. Çağatay ve Timur haritadan yön belirliyordu. Etrafta pek ağaç yoktu. Bozkırın ortasında gibiydik. Etraf işsiz ve sessizdi. Saklanacak bir yer yoktu. Kaçacak yer de yoktu. Her şey ortadaydı. Ne bir ağaç vardı ne de çalılıklar.

"Üsteğmen!"
"E-emredin komutanım."
"Sana sesleniyorum yarım saattir. Kendine gel."
"Emredersiniz komutanım."

Bize verilen koordinat tam bulunduğumuz yerdi. İlk indiğimiz yere kıyasla daha az görünürde olan bir yerdi. Açıklık daha azdı.

"Burası. Buradan sonra aşağıdaki köye gideceğiz. Köyü tamamen eline geçirmiş itler. "

Aşağısı tehlikeliydi. Daha doğrusu aşağı inmek. Uçurumun tepedindeydik. Kayaların arasından aşağı kadar inip sonra da köye sızacaktık.

"İniyoruz. Hakan ve Barış burada kalıyorsunuz."
"Emredersiniz komutanım."

Hep beraber aşağı indik ve önümüze çıkan ilk eve yöneldik. Yıkık dökük bir beton yığını demek daha doğru olur tabii ki.

Çağatay'ın hemen arkasından ilerlerken aramızdaki mesafeyi koruyup tetikte bekliyordum.
Kısa bir süre sonra çatışma başladığında yine arkalarda yerimi alıp öncekileri korumaya başlamıştım.
Köylülerden sesler gelmeye başlarken Çağatay dakika başı bizi uyarıyor ve yanlış şeyler yapmamızı söylüyordu. Bazıları evlerinden çıkıp bizim yanımıza yaklaşmaya başladığında Çağatay onları durdurdu.

"Yat, yere yat! Ellerini kafanın üstüne koy! Kimsiniz siz?"
"Biz, biz burada yaşıyorum! Esir aldılar bizi! Sizin yanınızdayız!"

Yaklaşmalarına izin vermese de orada durup bizim tarafı savunmalarına izin vermişti. Zaten kısa bir süre sonra geri çekilip yok oldular. Daha ne olduğunu anlamadan ortadan kaybolmuşlardı.

"Hakan, konum bildir, Hakan!"
"Komutanım, birkaç tanesi çatıdan aşağı atladı. Göremedik zaten arkada kaldılar. Kalanlar ise diğer evlerin arkasına doğru gitti. İçeri giren olmadı."
"Hareket."

Hepimiz ayaklanıp gittikleri yöne doğru ilerledik. En arkadan gelen bu sefer Çağatay'dı. Omzuma dokunduğunda silahın yönünü değiştirip yana döndüm. Karşıma yine kimse çıkmazken sinirle kendi kendime konuşup kafamı sağa doğru yatırıp tekrar doğrulttum.

"Şerefsizler, uçtular sanki!"

Köyü aşıp karşı dağa kadar gelmemize rağmen karşımıza çıkan olmadı. Görünmez oldular sanki bir anda! Biz buraya geldiğimizde Barış ve Hakan abi de gelmişti arkamızdan. Dağın başına kadar çıktığımız sırada silah sesleri gelmeye başladığında hepimiz olduğumuz yere çöktük ve çalılıkların arkasına doğru süründük.

"Ben senin ananın a..."

Çağatay sırtını dönerek yattığında olan baktım hemen.

"Komutanım, bir sorun mu var?"
"Vuruldum."
"Ne?"

Birkaç kişi olarak ona odaklandığımızda sinirle bize baktı.

"Dönün önünüze!"

Herkes tekrar işine odaklandığı sırada yanına kadar gidip çantamı çıkardım.

"Nerede?"
"Bacağım."

Makası bulmakla vakit kaybetmek istemediğim için bacağımdaki kasaturayı çıkarıp üzerindeki pantolonu biraz kestim.

"Kurşun hala içeride sanırım."

Beni duymuyor gibi kafasını yere vurduğunda hemen kafasının altına elimi koydum.

"Sakin ol, bekle biraz."

Çantada ki ipi söküp çıkardım. Vurulduğu yerin biraz üstünden geçirip düğüm attım.

"Yavaş, yavaş dur."
"Tamam tamam bitti. Özür dilerim, yapmam gerekiyordu."

Elinde tuttuğu silahı yanına bırakıp biraz doğruldu.

"Bacağını hareket ettirme. Ben zaten buradayım. Sen hareket de etme. Yerini belli etme."
"Tamam."

Yere uzanıp çalıların arasından silahımı aldım ve bize ateş açanlara doğrulttum. Şerefsizler.

Zaman geçse de çatışma bir türlü bitmiyordu ve biz helikopter isteyemiyorduk. Çağatay zor durumdaydı. Gittikçe daha kötü oluyordu ve bayılmasına az kalmış gibi görünüyordu.

"Az kaldı. Çok az kaldı. Dayan ne olur dayan."
"Konuş."
"Ne?"
"K-konuş benimle."
"Nasılsın?"
"Çok iyi."

Gülmeye başladığında dönüp ona baktım. Gülerken bile canının yandığını belli ediyordu.

"Ne yapacaksın dönünce?"
"Uyuyacağım."
"Yok. Uyumak yok! Uyumayacaksın. Unut onu."
"Açelya..."
"Efendim?"

Kulaklığını çıkardı ve sesinin diğerlerine gitmesini engelledi.

"Seni seviyorum ben."

Silahı yana yatırıp ona baktım. Bakışlarını gökyüzüne dikmiş bir şekilde benimle konuşuyordu. Gözlerim dolmaya başladığında kafamı iki yana sallayıp önüme döndüm.

"Gidiyorum herhalde."
"Doğru konuş! Bak, iyi olacaksın tamam mı? İyi olacaksın! Saçma sapan konuşma."

Cevap vermediğinde ona baktım hemen. Gözleri kapalıydı.

"Çağatay!"

Gözlerini tekrar açtığında derin bir nefes verdim.

"Ne olur uyuma. Ne olur Çağatay."
"Ben, ben uyu..."

Nefes nefese kaldığında silahı bırakıp hemen uydu telefonu alıp albayı aradım.
Çağatay'ın durumunu bildirdiğimde bana son durumu sormuştu. Az kaldığını ve ufak ufak geri çekildiklerini söylediğimde helikopter göndereceğini söyledi.

"Çağatay, Çağatay! Dayan bak helikopter geliyor ne olur biraz daha dayan."

Yavaş yavaş geri çekildiklerini fark ettiğim sırada hemen bizimkilere döndüm.

"Dikkat ediyorsunuz. Az kaldı, almaya geliyorlar. Başka yaralı istemiyorum. Sakin olun."

Silahı bırakıp Çağatay'a döndüm.

"Çağatay, bana bak."

Gözlerini açmadığında kolunu tutup sarstım hemen.

"Çağatay!"

Nihayet yavaş yavaş gözlerini açtığında rahatladım ve elini tuttum.

"Biraz daha sabret. Geliyorlar. Ne olur dur biraz daha."
"Su."

Hemen çantadan matarayı çıkarıp açtım. Kafasının altına elimi koyup içmesine yardım ettim.

"Açelya..."
"Efendim?"

Konuşmaya devam ederse ağlayacakmış gibi hissediyordum. O da sanki bunu anlamış gibi başka bir şey söylemedi. Bizimkilere baktığımda onların yavaş yavaş üzerlerine gittiğini gördüm. Onlar geri çekiliyordu ve bizim çekilmeyeceğimizi anlamaları için daha çok baskı yapıyorlardı.

•••••

Helikopterden inip gelen sedyeye Çağatay'ı aldıklarında yanında gittim hemen. Elini tutmak için uzandığım sırada sedyeden düşen eli ile donup kaldım bir anda.

"Çağatay?"
"Komutanım? Komutanım ne oldu?"

Emir etrafına bakarak bağırdığında ona baktım sakince. Herkes sanki Çağatay bir daha gelmeyecekmiş gibi davranıyordu. Olmadı bir şey, olmadı.

Çağatay çoktan içeri girmişken Hakan abinin yanıma gelip beni tutması ile ona döndüm.

"Otur biraz. Yoruldun sen."

Transa geçmiş gibi dediğini yaptım. Korkuyordum. Bir daha yanımıza gelemeyecek hissi doldu içime. Ya bir daha bana bakıp gözlerini kısarak gülmezse?

Biraz daha düşünürsem delireceği gibiydi.

Ayağa kalkıp dışarı çıktım hemen. Ne yapacağım bilmiyordum. Buradakilerin sorumluluğu şu an benim üstümdeydi ve ben kendimde bile değildim. Banka oturup kafamı ellerimin arasına aldım. Gelmesi lazımdı. Bir an önce buraya gelip sorumluluğu benim üzerimden alması lazımdı. Bu timin komutanı o değil mi sonuçta! O zaman neden şu an işini yapmıyor?

Bölüm sonuu~~
Oy ve yorumları bekliyorum 💕💗💞









Continue Reading

You'll Also Like

Kayıp Parça By Rabikce

General Fiction

72.9K 6K 13
Balım. Kalabalık bir ailenin en küçük üyesiydi. Babasının göz bebeği, abilerinin prensesi. Ancak annesinin hataları yüzünden hayatı bir anda değişti...
18.5K 2.2K 40
[texting+düzyazı] 6 senedir hyunjin'e sırılsıklam aşık olup her gününü onu izleyerek geçiren jeongin, en sonunda fake hesabından ona açılma kararı al...
877K 48.8K 39
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
660K 25.5K 53
İki aydır görevde olan ve son iki gündür haber alınamayan bir asker... Onu bulmak için görevlendirilen iki tim... Ve kesişen yolları ile başlayan hik...