KOKUNUN İZİ

By ldream1928

20.8K 2.2K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... More

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
56.BÖLÜM~Gidiyor musun?
57.BÖLÜM~Evet
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

58.BÖLÜM~Telefon

157 11 75
By ldream1928

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın olur mu?
Keyifli okumalar🌸

Yine...ve yine...

Neden böyle olmak zorundaydı? Niye sürekli böyle şeyler yaşamak zorundaydım?

Bunun doğru olmadığını biliyorsun.
Biliyor muyum?

Karşımda on dakikadır gözlerimi ekrandan ayıramama neden olan fotoğraf vardı. Birinci fotoğrafta arkası dönük bir kadın ona sarılıyordu...
Normal bir arkadaşı olabilirdi değil mi?
İkinci fotoğrafta ellerini onun yanıklarına koymuş yüzüne bakıyordu.
İçimdeki şeytanları harekete geçiren bir hareketti.
Üçüncü fotoğrafta...
Onun yanağımdan öpüyordu.

Fakat bu fotoğraflarda beni en yaralayan şey onun gülümsemesiydi. Gözlerinin içi bile gülüyordu.

Belki de bana bile hiç böyle gülmemişti...

*

Saçlarımı sıkı bir at kuyruğu yaptım ve üstüme deri ceketimi alarak evden çıktım. Jackson kapının önünde siyah bir arabayla beni bekliyordu yalnızca bir şeyler içecektik.

"Gözlerim kör oldu güzelliğinden."
Jack elini gözlerinin önüne getirerek konuştuğuna sahte bir gülümsemeyle ona karşılık verdim.

"Buyrun." Arabasının kapısını açarak beklediğinde ben de içeriye girmiş emniyet kemerimi takmıştım.
Jackson yanımdaki yerini aldığında arabanın içindeki koku beni rahatsız etmişti. Bu koku huzur vermiyordu. Bu gece düşünmemeye karar vermiştim düşünmek istemiyordum düşünürsen yine kendimi suçlu bulacaktım...

Girdiğimiz bar gibi bir gece kulübü daha şimdiden bana rahatsız edici gelmeye başladığında üstümdeki ceketi çıkardım.

"Ne içersin?"
"Farketmez senin aldığından olur."

Kafasını tamam anlamında sallayıp barmene bir şeyler söyledikten sonra bir bardağı elime tutuşturmuştu.

"Burası çok gürültülü gel şu taraflara geçelim."

Mekanın daha arka kısmına doğru yürüdüğümüzde artık buralarda görmeye alışık olduğum görüntüler rahatsız etmemeye başlamıştı.
'Çiftleşme dansı yapan Arizona kertenkeleleri.'

Daha sessiz bir yere geçtiğimizde yan yana siyah bir koltuğa oturmuştuk.
"Hala inanamıyorum şu teklifimi kabul ettiğine. Canım çıktı seni ikna edene kadar gerçekten."

Ona gerçekleri kim söylemek ister...

"Hı hı evet."

"Ee anlatsana seni hangi rüzgar sürükledi Türkiye'den buraya?"

Bora...Bora rüzgarı sürükledi.

"Abim burada oturuyor... onun yanına taşındık bizde."

Anladım dercesine başını salladı.

"Spor yapmayı sever misin? İstersen sana benim gittiğim spor salonunu önerebilirim. Hem orada da gözetlersin beni. Yemek yiyor muyum yemiyor muyum."

Güldüğünde bembeyaz düzgün dişleri gözükmüştü. Güzel bir gülümsemeye sahipti. Saçları kumraldı gözleri...gecenin mavisi değildi.
Onun kokusunun izine ise hiçbir tende, hiçbir yerde rastlayamamıştım.

"Aramızda kalsın ama spor asla benlik bir şey değil. Nasıl bir diyetisyenim ben de bilmiyorum." Gülümsediğimde o da gülmüş içeceğinden bir yudum almıştı. Ben de bardakta büyük üç dört yudum aldım.

"Yavaş iç daha yeni geldik. Sarhoş bir kız hiç çekilmez." Sahte bir kızgınlıkla konuştuğunda kaşlarımı öyle mi der gibi kaldırıp gülümsedim. Ona her gülümsediğimde kalbim acıyordu. Bu bir randevu muydu? Peki ya ben neden onu aldatıyormuş gibi hissediyordum?

Gecenin kalanında normal şeylerden sohbet etmiş vakit geçirmiştik. Sohbeti güzel biriydi  fakat ben gecenin devamında sarhoş olmaya başladığımda Jack endişelenerek beni eve bırakmak istemişti ben de kabul etmiştim çünkü saçma sapan şeyler yapmak istemiyordum.

"Teşekkür ederim bu gece için."

"Bir kere bile seni gülümsetebildiysem benim teşekkür etmem gerekir. O güzel gülümsemeni çok az görüyorum. Mutlu olman gerek."

"Mutlu olmak mı?" Güldüm.
"Komikmiş."

"Kim üzdü seni bu kadar?"

Elimi havada salladım öylesine.

"Ohoo kimler üzmedi ki?"

"Üzmeyen kalmadı anasını satayım." Bunu Türkçe söylemiştim.

"İyi geceler."

"Sana da."

Arabadan inerek eve girdiğimde yerimde hafifçe sendeliyordum. İçeriye girdim odama çıktım ve kapımı kapatarak yatağımın üstüne bağdaş kurarak oturdum. Her zaman çekmecemde duran fotoğrafı elime alıp onu izlemeye başladım daha sonra ise ani gelen bir cesaretle ezbere bildiğim numarasını ekrana tuşlamıştım. Elim arama tuşuna gitti fakat o tuşa basamadım. Gözlerimden düşen yaşlar telefonumun ekranını ıslatırken sımsıkı yumdum gözlerimi, yaşlar daha hızlı akmaya başladı yanaklarımdan. Kaç dakika ağladım bilmiyorum fakat gözlerim artık çok yorgundu...sürekli ağlamaktan bıkmışlardı.

Burnumu çekerek gözlerimdeki yaşları elimin tersiyle yok ettikten sonra gözlerimi açıp tamamen ıslanmış telefon ekranıma göz attım. Kazağımın kolunu uzatarak tersiyle ekranımı silmeye çalıştığımdaysa aniden arama tuşuna basmam gözlerim kocaman irileşmesine neden olmuştu.

"Siktir."
Telefon çalmaya başlamıştı ve ben salak gibi hala telefona bakıyordum. Hızlıca kapat tuşuna bastığımda telefon en az iki üç kez çalmıştı. Orada sabahın körü olmalıydı ve iyi ki de öyleydi. Henüz onu aradığımı görmemiş olmalıydı...
Hayır hayır hayır...
O arıyordu.

Hızlıca kapat tuşuna basıp aramasını sonlandırdığımda bir fok balığı gibi ekrana bakıyordum. Yeniden aradı...

Bu sefer açtım. Ben...ben ne yapıyordum bilmiyorum fakat şu an yapmak istediğim bu gibi gelmişti ve yarın sabah tüm suçu alkole atacaktım.

Telefon açıldı konuşmadı, konuşmadım. Bir insanın nefes sesleri özlenir miydi? Onunla uyuduğum o kısa anlardan nefes sesi bile aklımda kalmıştı.

"Masal..." dedi sustu. Sesini aylar sonra ilk o an duydum. Kalbimdeki evler paramparça oldu ve uçuşan parçalar sokaklara dağıldı. Nasıl da özlemiştim sesini...
Sesinde büyük bir özlem vardı. Sanki aylardır bu ismi ağzına almamış ve onu ilk söylediği an nefes alabilmiş gibiydi.
"Ben...yanlışlıkla aradım."
Derin bir nefes çekti içine.
"Anladım...o zaman kapat istersen."

Hiç istemiyorum sevgilim...bir şeyi hiç bu kadar istemediğim olmamıştı.

"Kapatayım...hoşçakal."

Sensiz kalamam demedi...

Telefonu tam kapatacağım sırada sesini duydum tekrar.

"İyi misin?" Sabah gördüğüm fotoğraflar aklıma gelince gözlerim tekrardan doldu. Acı içinde gülümsedim.
"İyiyim...çok iyiyim."
Burnumu çektim. Umarım ağladığımı anlamazdı.
"Çok iyi ol."

Titreyen elimin tersini dudaklarıma bastırdım ağlamamak için. Yüreğimdeki yangın ayların ardından ilk defa böylesine güçlü yanıyordu. Hiçbir şey demeden kapatma tuşuna bastım ardından hıçkırıklarımı rahat bıraktım. İçim çıkana kadar ağladım kapım çalınana kadar. Daha sonra annem içeriye girmiş önce halime, daha sonra elimdeki fotoğrafımıza bakmıştı. Acı yüklü bir gülümseme gönderdi bana ardından yanıma gelerek sımsıkı sarıldı.

"Gidelim Masal. Ben yapamıyorum burada kızım. Hem sana da iyi gelmiyor... Kızlardan da çok uzak kaldın, onlar sana çok iyi geliyorlardı. Hadi dönelim anneciğim geri."

Başımı hayır anlamında salladım.
"Dönemem...anne dönersem ona gitmeden duramam ki ben."

"Ah Masal ah! Neden yapıyorsunuz ki bunu kendinize."

Hiçbir şey söyleyemediğimde devam etti.

"Neydi şu deli arkadaşınına adı...Eren miydi?"

"Hı hı"

"Ondan bir şey rica edebilirsin bence. Bora'yı iki üç günlüğüne şehir dışına çıkartsın biz de gidip kızları görelim ne dersin?"

Geeiye çekilerek yüzüne baktım merakla. "Olur mu ki öyle?"

"Olur tabii annem..neden olmasın?"

Hafifçe tebessüm edip yanağından öptüm. "Teşekkür ederim."

"Oy güzel kuzum benim." Annem yanaklarımı sıkmaya başladığında gülerek geri çekildim ve kendimi yatağa attım.

"Ayrıca bu halinin hesabını da yarın vereceksiniz Masal hanım."

"Peki sultanım peki." Gözlerim kendiliğinden kapandı ve son gördüğüm şey yine hayallerimdeki onun gözleri oldu.

20 Gün Sonra
Kumsal'dan

"Bu ne kadar doğru sizce? Yani bu yaptığımızdan sonra ağzımıza sıçabilirler farkındasınız değil mi?"

Karşımdaki üçlüye kızgın gözlerle bakarken onlar annesini oyuncak almaya ikna etmeye çalışan çocuklar gibi bana bakıyordu. Bu sefer bizim evdeydik ve dün Masal buraya geleceklerini söyleyip Eren'den yardım istediği için durum değerlendirmesi yapıyorduk. Bora gelmemişti. Masal gittiğinden beri bu eve gelemiyordu.

"Kumsal bak sen yardım etmmezsen olmaz lütfen."
Açelya bir bebek taklidi yaparak dudağını büzdüğünde Eren'in gülerek tatlı tatlı onu izlediğini farkedince birazcıkta olsa yumuşamıştım. Bakışlarım Kaana döndüğünde onunda gülümseyerek umutlu bakışlarla beni izlediğini görmek son noktam olmuştu.
"Peki tamam."

"Oh be! Hadi sevgilim şimdi sinemaya gidebiliriz." Eren hızlıca ayaklanarak Açelya'nın elinden tutup onu çekiştirdiğinde gözlerimi devirdim. Aşırı mıç mıç ve tatlılardı. Ama biraz abartıya kaçan bir tatlılıktı bu. Özellikle benim gibi bir kız için bu tavırları bazen iğrenerek yüzümü buruşturmama neden oluyordu. Sevgiliyseniz sevgililiğinizi bilin kardeşim! Yapışık ikiz olmanıza gerek yok.

"Bu sefer beni zorla korku filmine sokup fırsatçılık yaparak bana sarılamayacaksınız Eren Bey. İzin vermiyorum."

"Senin o Eren Bey diyen ağzını..."

"Ohooo ya gidin az ötede cilvleşin kardeşim. Aile var aile alo." Yüzümü buruşturarak bakışlarımı telefona çevirdiğimde Açelya gülmüş Eren de "Kıskanma kıskanma. Çalış seninde olur canım." demişti asla anlamadığım bir şekilde bu konuda çalıştığını mı ima etmişti?

"Gidin artık yeter." Kaan da yüzünü buruşturarak onlara baktığında gülümsedim. Aslında şakasına yapıyorduk fakat ikimizin de bu konuda birlik olması güzel bir şeydi. Bir de... Bu çocuk bu kadar yakışıklı mıydı ya?

"Sizi yalnız bırakmamız için kovuyorsunuz bizi evden değil mi? Okey Okey ne haliniz varsa görün." Açelya ve Eren söylene söylene dışarı çıkarken ağzım iki karış açılmış arkalarından bakakalmıştım.
Tam bir şey diyeceğim sırada çarpılan kapı ağzımın geri kapanmasına neden olmuştu. Tekrar geri Kaan'a döndüm. Neden utanıyordum ki, ben utanmazdım.

"Bir şey içer misin, kahve yapacağım kendime."

"Ben de kahve alırım." dedi çekinerek salaklar ikimizi de utandırmışlardı.

Başımı hafifçe tamam anlamında sallayarak ayaklandığımda arkamı dönmüş salondan çıkacakken onun sesiyle duraksamıştım.

"Kumsal dur...bir şey yapma. Sadece...iki dakika şuraya oturur musun? Seninle bir şey konuşmak istiyorum."

Arkamı dönerek tekrar ona baktığımda stresli bir şekilde yerinde dikleştiğini ardından boğazını temizlediğini gördüm. Siyah bilekliklerin sarmaladığı ve yüzüklerin olan elleriyle oynadığını farketmiştim. Bana bakmıyordu.

"Ne konuşacaksın?"

"Sen gel otur buraya bir, ben kalpten gitmezsem anlatacağım."

Tuhaf tuhaf ona bakarak ona doğru ilerledim ve koltukta yanına oturdum. Bakışlarını bana çevirdiğinde yeşil ile mavi renginin karıştığı gözleri gözlerime kenetlenmişti. Boğazını temizledi ardından gözlerini kapatıp açtı. Neler oluyordu?

"Şimdi şöyle...aşırı ciddi konuşacağım beni bölme."

"Tamam. Kaan n'oluyor?"

"Oldu bir şeyler. Bak ikimizde olgun ve düzgün düşünebilen insanlarız."

"Hı Hı."

"N'olur bölme." sustum ve meraklı bakışlarımı yüzünde gezdirmeye devam ettim. Aşırı stres olmuş gibiydi ne söyleyecekse bir an önce söylemeli yoksa kalpten gidecekmiş gibi duruyordu.

"Beni dövmenden aşırı aşırı korkuyorum şu an ama söyleyeceğim."

"Ya Kaan Acun musun sen söyle işte artık!"

"Tamam peki... Bak yani sende farkettin mi bilmiyorum ama biz birbirimize benziyoruz yani...ikimizde aynı gibiyiz işte. Sen çok güçlü, çok güzel bir kadınsın, ben de... Kumsal ben senden hoşlanıyorum! Çok hoşlanıyorum yani ne ara böyle oldum bilmiyorum ama senin yanındayken falan kalbim çok hızlı atıyor bak," 
Elimi elinin içine alarak kalbine yasladığında şok içindeydim. Büyük ihtimalle gözlerim kocaman açılmış yüzüm kıpkırmızı kesilmişti.

"Çok iyi anlaşırız bence yani...sen de benden hoşlanırsan bu iş neden olmasın değil mi? Bence biz çok iyi sevgili oluruz."

Elimi eli arasından hızlıca çekerek koltukta ondan geriye doğru kaydım.
"Kaan sen ne diyorsun!? Ne dediğini farkında mısın? Ben...ben bunca zaman seni en yakın arkadaşlarımdan biri saydım ve sen o sırada benden mi hoşlanıyordun!?"

Kaşları katıldı bu tepkime. Sanki kırılmış veya hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu.
"Ben senden sadece hoşlanmıyorum Kumsal. Ben seni seviyorum. Bu ikisi arasında çok fark var. Biliyorum çok ani oldu ama ben de zaten hemen sevgili olalım demiyorum ki...deneyelim sadece. Konuşalım bakarız anlaşabiliyorsak devam ed-"

"Kaan çık evimden." Ayağa kalkarak ondan uzaklaştığımda gözlerinde parçalanan umudu görmüştüm. Ben...onun yanında çok rahattım ilk defa bir erkeğin yanında kendimi rahat ve...normal hissediyordum. Ne söylersem söyleyeyim beni yargılamayan beni dinleyen benim gibi düşünen biriydi o. Ben kendimi onun yanında çok güvende hissetmiştim...Ve şimdi güvendiğim arkadaşımı kaybediyormuş gibi hissediyordum.
Bunca zaman niye söylememişti, bunca zaman niye içinde tutup beni kendine alıştırmıştı?

"Kumsal lütfen oturur musun, konuşalım. Bak biliyorum insanlara güvenmiyorsun, hatta erkeklere güvenmiyorsun hepsini anlayabiliyorum korkularının ama bunu benimle yenebilirsin söz veriyorum ne dersen yapacağım en azından olmazsa bile arkadaş kalırız ben senin gibi birini kaybetmek istemiyorum."

"Ne zamandır benden hoşlanıyorsun?"

"Bilmiyorum, zamanla yavaş yavaş oldu sanırım."

Başımı tamam anlamında salladım. Sakin olmam gerekiyordu.

"Şimdi ben odama gidiyorum sen de evden çıkıyorsun."

Ona arkamı dönerek hızlıca odama yürüdüm ve kapımı kapatarak kilitledim. Kendimi yatağımın üzerine atıp kollarımı bacaklarımın etrafına doladım.  Olmazdı, olmayacaktı.
Ben o ufak kız çocuğuna bir söz vermiştim. Kendimi riske atacak hiçbir şey yapmayacaktım. Onunla sevgili olursak ne olacaktı? Sonunda yalnızca kaybettiğim güzel bir dostla kalacaktım. İlişkilerin çoğu bir ayrılıkla biterdi ve ben o acıyı kendime yaşatmayacaktım. Kendimden daha çok kimseyi sevmeyecek, birisine kapılıp hayatımı ona göre değiştirmeyecektim. Sevgili olursak o...sarılmak istemeyecek miydi? El ele tutuşmak? Sevgililerin yaptıkları normal şeylerdi bunlar. Fakat benim için bir erkekle bu tarz yakın temaslar kurmam çok zordu. Küçüklüğümden beri kabuslarıma giren kurtaramadığım küçük kız çocuğunun bedeni bana yalvarıyordu.
'Lütfen kimse bana dokunmasın, o ellerinizi üstünden çekin'
Tüm erkekleri o tarz biri olarak düşünmüyordum tabii ki Kaan çok iyi biriydi...çok çok iyiydi. Onunla çok iyi anlaşıyordum onu kaybetmek asla istemiyordum fakat şimdi onu kaybetmenin eşiğinde gibiydim. Onunla sevgili olmazsam benimle konuşmayı keder miydi?

Kapımın önünden sesler geldi ardından kapım üç kez tıklatıldı. Hiçbir ses çıkartmadığımdaysa konuşmuştu.

"Ben gidiyorum, sen de n'olur hemen karar vermeden önce biraz düşün. Sonra beni ara olur mu? Böyle bitmesin en azından...Arkadaş kalabilecek kadar da mı sevmiyor musun beni?"

Bir şey söyleyemedim o da sanki cevap vermeyeceğimi biliyormuşçasına suskunluğumu sakin karşıladı ve birkaç saniye sonra bir kapı sesi duyuldu.

Gitmişti.

Masal'dan

Gelemem ben sana gelemem ben
Öperim seni sana doyamam ben
Uzandım, kaçtın, tuttum sandım
Şimdi 'gel' desen de
Gelemem ben sana gelemem ben

Hırsımı koşarak bu koşu bandından çıkarıyordum. Durumun saçmalığı sinirlerimi çok daha fazla bozarken ağızımdaki kurulukla zorlukla yutkunup aleti durdurdum. Buz gibi suyun boğazımdan aşağı akmasına izin verirken yarını düşündüm. Aylar sonra ilk defa dönecektim oraya. Yalnızca üç gün kalacak ardından geri dönecektik. Bu durum annemin canını sıksa da Eren daha uzun süre onu İstanbul’dan uzaklaştıramayacağını söylemişti.
Yeni bir iş kuruyormuş, ofisini kiralamış...
İyileşiyormuş...
Onun adına o kadar mutluydum ki en azından çektiğim bu acılara değmişti. Onun mutlu olması yeterliydi.
Beni unutmaya başlamıştı...

Eve döndüğümde yanıma alacağım çantadaki son eksiklikleri de tamamlayarak kendimi yorgunlukla koltuğa attım. Annem yanıma bir kalem kağıtla oturduğunda ise ona kulak kabartmıştım.

"Kızım ben bugün ekmek almaya gittim. Sen bana öğrettiydin ya gugul mudur nedir. Oraya söyledim ben çevirsin diye. Breath gibi bir şey söyledi oradaki oğlan baktı bana tuhaf tuhaf. Hayır anlamıyorum ki ben ekmek ne demek."

Annemin söylediklerine kahkaha atarak yanaklarını sıktım.
"Annecim breath nefes demek. Ekmek bread demek."

"Ya ne farkı var bunların. Allahıma şükürler olsun yarın dönüyorum memleketime iki çift laf ederim kızlarımla. Buranın insanları bir değişik."
Yüzümdeki sırıtmayı zar zor silerek ayaklandım.
"Ben yatıyorum annem hadi sen de uyu sabah erken kalkacağız."
"Tamam iyi uykular kuzum."

Annemi ardımda bıraktım ve odama girerek kapımı sıkıca kapattım. Kulaklıklarımı kulağıma taktım ve gözlerimi sımsıkı yumarak onu düşünmemeye, yarın aylardır görmediğim arkadaşlarımı göreceğim için heyecanlanmayı denedim.
Hatırlarla yaşanmazdı.
Fakat ben bir hatıranın içinde kapana sıkışmıştım.
Kısa süren bir peri masalında tutsak kalmıştım.
Ben bir fotoğraf karesine hapsolmuştum.
Onunla çok az fotoğrafım vardı. Keşke diye geçirdim içimden zamanında daha fazla fotoğraf çekilmiş olsaydık...

Sabah oldu.
Güneş doğdu ve ay tamamladığı görevinden yorgunlukla ayrıldı.
Biz bir uçağa bindik. İşte böyleydi. Aylarca çektiğiniz acının dönmesi yalnızca bir uçağa, bir arabaya bakıyordu. Sonra...sonrası sanki hiç o acıyı çekmemişçesine huzurluydu. Ben ona gidiyordum fakat o da benden gidiyordu.

Uçaktan ilk indiğim an aylar öncesine gittim ve buradayken çektiğim acıyı en derinlerimde hissettim. Bu acıyı bölen şey ise bir çığlık olmuştu.

"AAAAAAAA GELDİ. ALLAH! GELDİ."

"SAKİN OL GERİZEKALI! YA DA OLMA. KOŞ!"

İleride bize doğru son sürat koşan iki süliet gördüğümde genişçe gülümseyip ben de onlara doğru koşmaya başladım. O kadar çok özlemiştim ki onları alıp içime sokasım vardı.
Sonunda kollarımız kavuştuğunda kollarımı ikisine de genişçe sardım.

"Ay nasıl özlemişim!"
"Ben de ben de çok!"
"Asıl ben en çok özledim!"
"Hayır ben!"
"Ağzınızı kırarım ben özledim!"
"Hoşt ben daha da çok özledim!"
"Ya hayır ben öz-"
"Tamam yeter!"
Kumsal ikimizinde kafasına vurarak geri çekildiğinde genişçe sırıtmıştım.

İkisini de sanki yıllardır görmüyormuşum gibi hissediyordum. Saçlarını okşadım, yanaklarından öptüm ama sanki hasretim dinmeyecekmiş gibiydi.

"Teyzoşum nasıl özlemişim seni."
"Ben de sizi çok özledim yavrularım. Ama önce eve gidelim orada hasret gideririz."

Havaalanından zorlukla ayrılarak eve doğru yola koyulduğumuzda evimi ne kadar da özlediğimi farketmiştim.

"Masal sana söylememiz gereken bir şey var." Açelya'nın sesini duyduğumda başımı akan yoldan çevirerek ona baktım.

"N'oldu?"
"Şey...bu nasıl söylenir ki?" Kumsalla bakıştıklarında onunda suratında sıkıntılı bir ifade olduğunu görmemle kaşlarım çatılmıştı.

"N'oluyor söylesenize!"

"Biz...senin yokluğunda kiraya sıkıştı ve yeni bir ev arkadaşı aldık. Artık senin odanda o kalıyor."

Ne?

"Ne?"

"Öyle işte."

"Şaka mı yapıyorsunuz?" Bir süre susmuş ardından ikisi birlikte sırıtmayı başlamıştı. Onlara gözlerimi devirerek yüzüme sahte bir gülümseme kondurdum.
"Ha ha ha çok komikti baya güldüm."

"Ya biz öyle bir şey yapar mıyız kızım?"

"Senin üstüne gül koklar mıyız gülüm?"

Açelya yanağımdan makas aldığında gülümsemiş tekrar yolu izlemeye devam etmiştim.

Kendimi çok....huzurlu hissediyordum. Aylardır hiç olmadığım kadar mutluydum.

Hep birlikte bir kafeye oturduğumuzda kahvaltılarımızı söylemiştik ve kızların aşk maceralarından bahsediyorduk. Daha doğrusu büyük bir hevesle konuşan Açelya'yı dinliyorduk.

"Ya resmen ruh ikizimi bulmuş gibi hissediyorum. O kadar eğleniyoruz ki birlikte... Mesela abuk subuk bir şaka yapıyorum bakın o kadar abuk subuk ki kendim bile iğreniyorum benden ama o gülüyor. Böyle yanağını falan okşayıp saçlarımı düzeltiyor. Hayal gibi bir şey yaşıyorum, ben de çözemedim."

Açelya dirseğini masaya yaslamış çenesini de avucuna yaslamış uzaklara dalmıştı. Büyük bir mutlulukla onu izledim. Eren onu gerçekten mutlu ediyor olmalıydı.

"Ayh deli kız buldu sonunda birini. Vallahi ünlülere aşık ola ola bir an evde kalacağını düşünmeye başlamıştım." Annem gülerek konuştuğunda Açelya kıkırdamış telefonuna mesaj gelmesiyle büyük bir heyecanla telefonu eline almıştı. Kumsala döndüm gülerek.

"Sende yok mu bir şeyler?"

"Yok. Olmayacakta."

"Konuşmadınız mı hiç?" diye sordum üzgünce. Hayır anlamında başını salladı.

"Bir hafta oldu. Bana zaman veriyor. Ama ben..."

"Ama sen duvarlarını yıkamıyorsun. Güvenemiyorsun, kırılmaktan o kadar korkuyorsun ki birine bağlanmaktan çekiniyorsun."
diye tamamladı onu Açelya büyük bir anlayışla ve yüzünde filizlenen küçük bir tebessümle.

Evet anlamında salladı başını Kumsal ardından tabağındaki zeytini eşelemeye devam etti.

"Kızım bak ben belki senin annen değilim ama anne yarısı, bir teyzen olarak dinle beni. Bu zamana kadar sen hiç çabalamadan istediğin bir şeyin hemencecik olduğunu gördün mü? Bak ben yıllarca sevgiyi hissetmeden yaşadım. Ben beni sevmeyen bir kocayla yıllarımı geçirdim. Sevilmek ister miydim? Çok isterdim." dedi annem, yaralı bakışları içimi dağlamıştı.
"Sen çok güçlü bir kızsın. Bu zamana kadar kendi kendine yettin ama senin de sevilme vaktin gelemedi mi kızım? Her şeyi kontrol edemessin, edersin de...o yaşadığına hayat denmez. Yorulursun. Bazen birine yaslanıp yüklerini onunla paylaşman gerekir. O yaslandığın seni üzer, bazen çok üzer. Ama o seni belki üzecek diye bu yola hiç başlamassan neler olacağını nasıl öğreneceksin ki? Bir kere de bırak kontrolünü, zamana bırak. Zaman senin yerine şekil versin biraz hayatına. Yorma kendini güzel kızım."

Kumsal dolu gözleriyle anneme bakarken gözünden bir damla yaş aktı fakat onu çaktırmadan temizleyerek telefonunu eline aldı.
"Ben...şey yapayım. Tuvalete..."
Gülümsedim. Ve başımı tamam anlamında sallayarak onun uzaklaşmasını izledim.

"Birini daha everdik. Eee sırada siz varsınız Masal hanım." dedi Açelya imalı bir tavırla.
"Hıı tabii tabii." diyerek geçiştirdim onu. Kumsal masaya döndüğünde yüzünde geniş bir gülümseme vardı.

Kaan'dan

Büyük bir koşturmacanın içersinde hayatınızın en güzel telefonunu alsanız ne yapardınız?
Benim gibi ekrana mal mal bakmayacağınıza eminim.

Kumsal şu an beni arıyordu ve ben telefonun ekranına bakakalmıştım. Telefonu hızlıca açarak kulağıma yasladım.
"Kaan."
"Kumsal."

"Iı şey."
"Ney?"

"Ben düşündüm de..."
"Ne düşündün?"

"Kaan bölemsene bir!"
"Tamam, özür dilerim. Pardon. Yani şey ben aramamı beklemiyordum da."
"Ben de beklemiyordum. Yani aramamı. Öf aman. Olur deneyelim. Yani ne bileyim ben bu işlerden anlamam ama dışarı çıkar bir şeyler yeriz."
"Hı?"
"Yemez miyiz?"
"Ne?"
"Yemek?"
"Kaçta?"
"Akşam 8?"
"Konum?"
"Atarım."
"Tamam ben de atarım."
"Hı?"
"Ararım. Ben ararım yani seni. Ya da sen beni ara ben seni almaya geleyim."
"Sizin ev olmaz."
"Doğru o olmaz. Ben nereye gidecektim? Iı alışveriş ben alışverişe gidecektim...yani sanırım. Ben sana konum atarım sen beni alırsın."
"Tamam."
"Tamam."
"Kumsal."
"Efendim."
"Bir şey demeyi unuttum."
"Neyi?"
"Seni seviyorum."
Ve telefon suratıma kapandı.

Hayatımda daha önce bu kadar saçma bir ilan-ı aşk yaşamamıştım...

Masal'dan

Sonunda gelmiştik. Evime. Şu kapının ardında büyük bir huzur vardı mesela. Öyle hissediyordum. Öyle hissettiriyordu. Kızlarla valizleri taksiden indirdikten sonra tam içeriye girecekken. Kumsal bize dönmüştü.

"Size harika yemekler yaptım. Özlemişsinizdir Türk yemeklerini."

"Özlemez miyim!" diye heyecanla konuştum.

"Ama bir sorunumuz var ki ben yoğurdu yanlışlıkla bozuk zannedip çöpe attım." Açelya ellerini suçlu değilim dercesine kaldırdığında Kumsal sinirle kafasına vurmuştu.

"İyi bok yedin geri zekalı."

"Aman çocuklar bir durun. Sakin. Gel Kumsal biz gidelim almaya. Hem sen de yolda bahset bakayım bana biraz kim bu çocuk kimlerden ne iş yapar?"

Annem sorularını sıralarken Kumsal'ın koluna girmiş onu bakkala sürüklemeye başlamıştı. Kumsal için sorgu vaktiydi...

Açelyayla apartman girişine bir adım attığımız sırada kapının aniden açılmasıyla duraksadım. Kapıyı açan Eren beni gördüğü gibi genişçe gülümseyip dostça sarılmıştı.
"Gelmişsin! Ay dur şey welcome to your home!"
Kahkaha atıp omzuna pat pat vurduğumda geri çekilmişti.
"Seninle uzun uzun konuşacağım ama şimdilik sevgilimle konuşmam gereken bir konu var. Siz buyrun yukarıya Masal hanım. Sonra her şeyi dinlemek için geleceğim. Bensiz anlatırsan hepsini baştan anlattırırım sana. Valizleri ben taşırım alma onları."

Tamam anlamında başımı salladıktan sonra sevgilileri yalnız bırakarak merdivenleri çıkmaya başladım. Nasıl da özlemiştim bu duvarları. Bu apartmanda ne çok anım vardı ama. Mesela az önce onun kokusunu duyar gibi olmuştum...Bir koku insanın gözlerini doldurmaya nasıl da yetiyordu. Sanırım Eren onun gibi kokuyordu. Bir nebze de olsa onun kokusu bulaşmıştı üstüne. Cebimden anahtarımı çıkarttın ve kapıyı açarak içeriye girdim. Girişteki portmanto da bile asılı duran ceketler aynıydı. Sanki ben gittiğimden itibaren zaman durmuşta ben bu eve girdiğimde yeniden başlamış gibiydi. Elimdeki anahtarı ayakkabılığın üstüne koydum yüzümde filizlenen gülümsemeyle evi gezmeye başladım. Yürüdüm, yürüdüm. Bütün evi gezdim en sona bir oda kaldı. Oturma odasının kapısı kapalıydı bir adım iki adım. Adımlarım niye böylesine heyecan doluydu? Kalbim niye birden hızlanmıştı? Neler oluyordu? Kapının kulbuna elimi attım ve onu aşağıya indirdim.

Bir çift mavi göz, onlara hasret kalan bir çift göze kavuştu.

                                  ☆

AĞAĞAĞAĞAĞAĞAĞAĞA YENİDEN Mİ SİZCE?
YOKSA BU MAVİ GÖZLÜ KİŞİ BİR BAŞKASI MI NE DERSİNİZ!?

Kumsal Kaan :)
Diyologlarınız beni bitirdi...

Ve şimdi size bir şey söyleyeceğim sanırım beni bitiren şeyde bu oldu.
3 Bölüm Sonra FİNAL

Onlara o kadar bağlandım ki final bölümünü yazarken kendimi gerçekten kötü hissettim...
Ama aslında biz onlara veda etmeyeceğiz onlar her daim bu kitabın içerisinde farklı bir evrende yaşamaya devam edecekler.

Şimdi iki ihtimalimiz var finalde ayrı kalmaları veya birleşmeleri. Spoiler vermek istemiyorum ama onları yazmak benim için aşırı keyifliydi sadece bunu söylemek istiyorum. Neyse bu konuşmayı finale bırakalım değil mi şimdi sizi sıkmayayım. Elimden gelenin en iyisi bir final yazmaya çalıştım bakalım neler oluyormuşş

Hepimizi çok seviyorum kendinize çok iyi bakım bölümlerim hazırda olduğu için sizi çok bekletmem pazartesi veya salı diğer bölümü atarım.

Hoşça kalın🌸❤

Continue Reading

You'll Also Like

16.9K 926 49
Pakedi açtığımda yıllar önce Rüzgâr'ın bana kendi elleriyle yapıp verdiği hediye uçurtmaya bakıp gülümsedim buruk bir şekilde. O gün de bana mesajda...
1.2M 68.6K 26
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
107K 9.4K 21
Ailesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.
764K 31.8K 43
BERDEL. . . hikayede cinsel ve yetişkin içerik, küfür, dövüş ve bol bol klişe sahneleri vardır. Bunu bilerek okuyun lütfen, sebebsiz linç yemek iste...