KOKUNUN İZİ

By ldream1928

19.8K 2.1K 6.1K

İki beden, iki kalp. Birinin kalbinde ihanetin çürüttüğü damarlar. Ötekisinde ise intikamın küflendirdiği bir... More

1.BÖLÜM~Aşkın Acizliği
2.BÖLÜM~Sevgilim
3.BÖLÜM~Evrenden Mesaj
4.BÖLÜM~Umut
5.BÖLÜM~Gizemli Kız
6.BÖLÜM~Plan
7.BÖLÜM~Taş
8.BÖLÜM~Yolculuk
9.BÖLÜM~Unutmak
10.BÖLÜM~Hırsızlık
11.BÖLÜM~Yalnızlığın içindeki yalnızlık
12.BÖLÜM~Alışveriş
13.BÖLÜM~Sahne
14.BÖLÜM~Enkaz
15.BÖLÜM~İz
16.BÖLÜM~Hayatı Sıfırlamak
17.BÖLÜM~Yanlış Anlaşılma
18.BÖLÜM~Yeniden Başlamak
19.BÖLÜM~Planın İlk Adımları
20.BÖLÜM~Yeni İş
21.BÖLÜM~ Elinin İzi
22.BÖLÜM~Hediye
23.BÖLÜM~Kötü Bir Şey
24.BÖLÜM~Kaza
25.BÖLÜM~İlk Defa
26.BÖLÜM~Davetsiz Misafir
27.BÖLÜM~ Özlemek
28.BÖLÜM~Geçmiş
29.BÖLÜM~Rüya
30.BÖLÜM~Yağmur
31.BÖLÜM~Canavar
32.BÖLÜM~Kabus
33.BÖLÜM~ Aldattım
34.BÖLÜM~Buzdan Şato
35.BÖLÜM~ Ölümü Dilemek
36.BÖLÜM~ Günahkar
37.BÖLÜM~ Yüzleşme
38.BÖLÜM~Buzun Sıcaklığı
39.BÖLÜM~Hayata
40.BÖLÜM~Duruşma
41.BÖLÜM~Hastane
42.BÖLÜM~ Mekan
43.BÖLÜM~ Düğüm
44.BÖLÜM
45.BÖLÜM~Telefon
46.BÖLÜM~Papatya
47.BÖLÜM~İstek
48.BÖLÜM~Yakınlık
49-Bölüm~Gece
50.BÖLÜM~Aşkın Şimşeği
51.BÖLÜM~Deniz
52.BÖLÜM~Konuşma
53.BÖLÜM~Güzel Kadın
54.BÖLÜM~Aşk Sarhoşu
55.BÖLÜM~Mezar
57.BÖLÜM~Evet
58.BÖLÜM~Telefon
59.BÖLÜM~Zamanın İhaneti
60.BÖLÜM~Benim İklimim
Final
Özel Bölüm-1
Özel Bölüm-2
Özel Bölüm-3
!!!
Yeni Kitap Duyurusu

56.BÖLÜM~Gidiyor musun?

178 9 60
By ldream1928

Bir pencere düşünün. O pencerenin ardında hayatınız boyunca görmeyi beklediğiniz bir manzara var. O pencerenin ardında sizce sizi ne bekliyor? Görmeyi beklediğiniz manzara ne?

Ben sanırım o pencerenin önüne geçsem ve hayatımı baştan sona izlesem en çok olmak, en çok görmek istediğim manzaranın bu olduğunu söylerdim. Din, tanrı, inanışlar, aşk, yasaklar, kurallar ve sorumluluklar...
Bir seferliğine kendi mutluluğumu düşünerek gelmiştim buraya. Bunu yapmamam gerekirdi. Niye?
Ona ve bana daha fazla acı çektirmemek için.
Peki ya şimdi çektiğimiz acı? Yine aynı sonuca çıkmıyor mu?
Dünyanın işine akıl sır ermezdi. Ben de yaşadım. Anı yaşadım...

Onun dudakları yüzünden nefessiz kalışım ilkti. Bir önceki yaşadığımızı bir öpüşme kabul etmezsek bu ilkti. Ve ben hayatım boyunca hissetmediğim şeyler hissediyordum. Sanki onun dudaklarından dudaklarıma hayat aktarılıyordu. Nefessiz kalmamız önemli değildi,  biz birbirimizin nefesi oluyorduk.
Bir kolunu sıkıca belime dolanmış diğer elini ise yanağımla boynumun arasına koymuştu. Öpüşü derin bir özlem barındırıyordu, öpüşüm derin bir özlem barındırıyordu. Dudaklarımız hareketi o özlemi gidermek ister gibi hızlandığında ne olduğunu anlayamadan elini dizlerimin altına yerleştirmişti, bende onun kucağına çıkmış bacaklarımı belinın etrafına dolamıştım. Yaptıklarımın doğruluğunu artacak bir durumda değildim. Hele ki onu o mezarın içinde gördükten sonra...
Elimin tekini yanağına götürüp usulca okşarken diğer kolum da  hâlâ boynuna dolanıktı. Bora beni hala öperken kucağında içeri çekmiş ardından kapıyı kapatmıştı. Sırtım kapalı kapıya yaslandığında derin bir nefes çekti ciğerlerine ve dudaklarını benimkilerden ayırdı. Alnını alnıma yaslandığında gözlerimiz kapalıydı.
"Durmamız gerek." İkimizde nefes nefeseyken fısıltısı kulaklarıma ulaştığında büyük ihtimalle kızarmış ve sızlayan dudaklarım araladım.
"Ya durmak istemiyorsam?"
Bu sözüm ikimiz arasındaki çekimi daha da arttırırken Bora derin bir nefes almış ardından daha fazla dayanamıyormuşçasına hızla dudaklarını dudaklarıma bastırmıştı.

Adımlarımız geri geri giderken oturma odasına girdiğimizi Bora'nın koltuğa takılıp koltuğun üstüne düştüğünde ve bende onun üstüne düşerek kucağına oturduğumda anlamıştım. Ufak bir kıkırtı dudaklarımdan dökülürken gözlerimi araladım. O da gözlerini açmış bana bakıyordu. Dudaklarımız birbirine değmiyor ancak her an değebilecek bir konumda duruyordu. Gülüşüme bakan gözlerinde bir ışıltı parladı, ardından başını hafifçe iki yana sallayarak kafasını koltuğun arka kısmına yaslayıp gözlerini kapattı.

"Sarhoş oldum sanırım. Bir şeyde içmedim ki... Uyuya mı kaldım acaba...rüya olabilir. Hayır önceki rüyalarım gibi de değil ki anasını satayım gerçek gibi bu."

Gülüşüm genişlerken hafifçe öne uzanıp dudaklarımı bana sunduğu boynuna bastırdım. Evet o huzurun kokusu buradaydı. Hafif bir meltem, deniz kenarında esen o rüzgarın kokusu. Dudaklarımı boynuna bastırdığım an yutkunuşundan dolayı hareketlenen Adem elması gözlerimin önünde duruken gözlerimi kapattım ve başımı boynuna sakladım. Kolları beni sımsıkı sardı ardından başımın üstüne bir öpücük bırakarak burnunu saçlarımın arasına gömdü.

"İyi misin? Neden geldin bu saatte? Yani iyi ki geldin ama....bir sorun mu var?"

Küçük bir çocuk gibi omuz silktikten sonra "Kötü bir rüya gördüm." diye mırıldandım. Eli saçlarımdan dolaşıyor onları okşuyordu ve bu uyku tutmayan bedenimin gevşemesine uykumun gelmesine yol açmıştı.

"Ne gördün?"
"Anlatmak istemiyorum."
"Peki güzelim, uykun var mı?"
"Hı Hı."
"Uyu biraz, yarın.....çok yorulacaksın."
Kollarımı beline daha sıkı sararak ona verdiğim acıyı azaltmayı denedim. Keşke, keşke tanışmasaydıkta o mutlu olsaydı diye düşünüyorum bazen. Ama sonra o bencil tarafımı susturamıyorum, o olmasaydı ben ne halde olurdum kim bilir. İyi ki onunla o otel odasında karşılaşmışım diyorum sonra her şeye rağmen.

Bu havayı biraz dağıtmak adına geri çekildiğimde gözlerimi gözlerine kenetledim.

"Hadi bir şarkı listesi hazırlayalım birbirimize. Sen sevdiğin şarkılardan oluşan bir listeyi benim için hazırla ben de sana. Sonra..."

"Ayrıldığımızda o şarkılar bizi buluştursun." diye tamamladı sözlerimi. Evet anlamında başımı salladım. Beni kucağından kaldırmadan elini cebine atmış ardından telefonunu çıkarmıştı ben de aynısını yaparak telefonumu çıkardım ve sevdiğim, ona söyleyemediğim şeyleri barındıran şarkılardan oluşan bir liste yaptım.

Onun için hazırladığım listeyi ona gönderdikten sonra o da bana göndermiş ve telefonunu kapatarak tekrar bana dönmüştü. Gözleri kıpkırmızıydı ve uykusuzluğu çok belli oluyordu.

"Sen de mi uyuyamadın?" diye sordum.
"Nasıl uyuyabilirim ki?"
"O zaman sende uyu biraz."
Utancım o pencerenin ardında kalmıştı. Oraya saklanmıştı. Şu an onun kucağında oturuyordum ama utancımı bertaraf etmiş yalnızca huzuru hissediyordum.

Boranın aniden ayağa kalkmasıyla düşmemek adına kollarımı boynuna dolamıştım fakat zaten o beni çoktan tutmuştu. Hiçbir şey söylemeden odasına girdiğinde beni yatağa yatırmış ardından yorganıyla üstümü örtmüştü. Fakat o yanıma yatmadan yalnızca oturmuştu.

"Sen uyu."
"Ama sen..."
"Senin uyuduğunu görmeden uyumak istemiyorum."

Hafifçe tebessüm edip başımı tamam anlamında salladım fakat ben de o uyumadan uyumayacaktım. Aklımda ona sormak istediğim tonlarca soru vardı. Pişmanlıklarım vardı, özür dilemek istediklerim vardı Ben de biriyle başladım.

"Özür dilerim... Eğer ben o gün... Böyle saçma bir şey için seni ikna etmeseydim babanla kavga etmeyecektin...işinden olmayacak-"

"Bizim babamla aramızda olanların suçlusu sen değilsin Masal. O zaten bana böyle davranmak için sebep arıyordu, ben de o sebebi onun eline verdim. En başından beri böyle olacağını bilerek evet dedim ben sana."

Yanımda duran elini tuttum ve gözlerimi kapattım.
"Peki şimdi ne yapacaksın?"
"Kendi işimi yapacağım. Kendime ofis açacağım."

Gözlerimi hızla açıp şaşırmış bir şekilde ona bakmıştım.
"Nasıl yani gerçekten mi?"
"Hı Hı gerçekten." Kafasını evet anlamında salladığında gülümsedim.

"Çok başarılı olacağına eminim."
O da gülümseyerek elini tutan elimi öptüğünde yatakta yana doğru kaydım.
"Yanımda yat bari."
"Madem bu kadar ısrar ettin yatayım bari."
Ona gözlerimi devirdiğinde gülerek yanıma yattı ve beni göğsüne çekerek elini belime doladı.
Bu huzur uykuya geçmem için yeterli bir nedendi. Uyumadan önce mırıldandım içimi yakan o cümleleri.
"Beni bekleme Bora. Hayatını birilerini bekleyerek yaşayamazsın, önüne bak, hayatını bu sefer gerçekten yaşa. Belki başka biri..."

"Sakın. Asla öyle bir şey olmayacak. Ben seni bekleyeceğim ve sen de bana geleceksin Masal. Gelmiyor musun? O zaman ben gelirim. Çıkar aklından saçma sapan düşünceleri.

"Tamam." diye mırıldandım uysalca. Ve uyudum. Onunla birlikteyken uyuyamadığım bir an olmuyordu ki.

Gözlerimi tekrardan araladığımda saat henüz erken olmalı ki güneşin cılız ışıkları odayı yeni dolduruyordu. Nerede olduğuma baktım ve hala Bora'nın göğsünde uyuduğumu farkettim. Bakışlarım yüzüne tırmandığında başını saçlarımın arasına gömdüğünü ve gözlerini kapatmış mışıl mışıl uyuduğunu gördüm. Yüzüne dokunsam uyanır mıydı? Uyanmasındı. Bir vedaya daha hazır değildim. Bu sabah kasvetliydi o da üzgündü halimize. Odadaki saate ilişti gözlerim. Dört saat...
Dört saat sonra uçak kalkıyordu.
Bambaşka bir şehir bambaşka bir ülkeye gidecektim. Artık bu kokuyu soluyamayacaktım. Adı gibi...Bora.
Arkasından yağmur getiren şiddetli fırtına...
Ben onun fırtınasına kapılmıştım ve şimdi gelen o yağmurlar ikimizi de ayrı düşürecek kadar kuvvetliydi.

Göğsünde olan elimi yavaşça geri çektim ve belime sarılan kolunu tutarak onu benden uzaklaştırmaya çalıştım. Sanki kaçmamam için sımsıkı tutuyordu beni, haklıydı kaçıyordum...

Zorlukta kendimi ondan ayırdıktan sonra ayağa kalktım ve ses yapmamaya dikkat ederek kapıya doğru attım adımlarımı. Son kez ona baktığımda az önceye nazaran huzursuz bir ifade belirmişti yüzünde. Gidiyordum ve o anlıyordu. Gözlerim doldu istemsizce elimin tersiyle sildim göz yaşlarımı. Ağlamayacaktım. Ben ona gelirken de ağlıyordum, ondan giderken de. Bu adam ağlayamayan o ufak kızı kurtarmış ve çığlıklarının sesi olmuştu. Boğazına dizilen tüm yumrulardan kurtarmıştı onu. Ağlayamadığı kadar rahatlamıştı onu. Ağlamayı öğretmişti bu adam bana...
İlk kez yaralarımın sarıldığını iyileştiğini hissettirmişti bana.
O mutlu olmalıydı... O çok mutlu olmalıydı.

Arkamı döndüm fakat komodinin üstüne gördüğüm katlanmış tişört gözümün önüne geldiğinde kendime engel olamadım. Orada...daha iyi uyumamı sağlayabilirdi. Hemen o tişörtü aldım ve odadan hatta evden hızlıca çıktım. Bakmayacaktım daha fazla o eve. Anılarımızın olduğu o eve...
Bakarsam ağlardın ağlarsam ise onu daha da çok üzerdim. O hissederdi.

Üç saat çok çabuk geçti. Eve ulaştım hiçbir şey olmamış gibi yatağıma yattım ve yarım saat sonra herkesle bir uyandım. Uyumamıştım yalnızca uyanmış gibi yapmıştım. Birlikte kahvaltı yapmıştık daha sonra valizleri çağırdığımız taksiye yükleyerek evden ayrılmıştık. Son kez bakmadım evime. O evde yaşadığım,yaşadığımız yüzlerce anının, heyecanın, sevinçlerin,üzüntülerin her bir saniyesi kalbimdeydi. Kalbim çok acıyordu. Bugün yaşayacağım en zor şey bu olacaktı belki de. Her şeyi herkesi geride bırakacak olmam çok zordu ama ben burada iki kardeşimi de bırakıyordum.
"N'olur ağlamayın artık."
Havaalanındaydık ve ayrılma vakti gelmişti.
Açelya durmadan ağlıyor yeşil gözlerinin yaşlarla parlamasına neden oluyordu. Kumsal'ın gözleri kıpkırmızıydı o da ağlıyor fakat bana belli etmemek için başka yöne dönerek gizlice gözlerini siliyordu.
"Ya ne demek ağlamayın! Ne istediğini biliyor musun sen aptal!?"

"Kuzularım üzmeyin kendinizi bu kadar döneceğiz elbet geri."
Dönmeyeceğiz anne. Belki de hiç dönmeyeceğiz.

"Döneceksiniz tabii ki. Hele bir dönmeyin o New York mudur miv york mudur nedir yıkarım orayı."
Kumsal sinirleri tepesinde konuştuğunda göz yaşlarımı akmaması için zorlayarak geri gönderdim ve hafifçe gülümsedim.

"Dayanamıyorum ben." Açelya hüngür hüngür ağlamaya devam ederken kollarını boynuma dolaşarak sıkı sıkı, bir ahtapot misali sarıldı. Kumsal'da onun üstünden sarıldığında bende kollarımla ikisini birden kucaklamaya çalışıyordum.
"İkinizi de çok seviyorum." Onlardan ayrılırken çaktırmadan gözlerimi silkerek ayrıldım onlardan.
"Biz de seni seviyoruz."
"Evet çok seviyoruz."  

"Gitmemiz gerek uçak kalkacak."
Kumsal'la Açelya ağlayarak kafalarını tamam anlamında salladıklarında gözümden tutamadığım damlalar düşmüştü. Arkamı döndüm geçmişime, ne olursa olsun onlar her daim benim bir parçamdı uzakta da olsam kalbim yine onlarlaydı. Bir adım attım fakat arkamdan duyduğum ses duraksamama neden olmuştu.

"Bizimle bile vedalaşmadın aşk olsun Masal."
Duyduğum tanıdık seslerle arkamı döndüğümde gördüğüm iki yüz tebessümümü genişletmişti. Eren ve Kaan... Onlarla vedalaşmamıştım. Bu onlara yaptığım büyük bir haksızlıktı, onlar her zaman yanımızda olmuş, bizi koruyup kollamışlar, yardım etmişlerdi işte bu yüzden onlarla da vedalaşmak istememiştim.
"Ne işiniz var sizin burada?"
"Bize veda etmeden gidebileceğini sanıyorsun bil ki çok yanılıyorsun Masal." dedi Eren adımlarını önümde durdururken.
"Aynen öyle." diye de tamamlamıştı onu Kaan.
Önce Erene sarıldım o da bir dost edasıyla beni kucaklamıştı.
"Gözün arkada kalmasın benim gözüm birilerinin üstünde olacak ve yaptığı her hareketi sana rapor edeceğim." diye fısıldadı kulağıma geri çekilirken. Gülümseyerek yüzüne baktım. "Buna gerek yok." Mızmız bir çocuk gibi omuz silktiğinde Kana sarılmıştım. O daha çok bir abi gibiydi güvende hissettiriyordu.
"Her ne olursa olsun bir sorun olduğunda araman yeterli. Eğer geri dönmek istersen kapılarımız sana sonuna kadar açık. Kendine çok iyi bak ve orada çok eğlen."
Gözlerimi tavana çevirdim ve öz yaşlarının gözlerime dolmasına engel olmaya çalıştım. Geriye çekildim ve ikisine birden baktım.
"Her şey için teşekkür ederim. Sizi seviyorum kendinize dikkat edin olur mu?"
Açelya'nın hıçkırık sesleri devam ederken Kumsal ona sarılmış onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Kaan gülümsüyordu çünkü benim için bu yolun en kolay yol olduğunu biliyordu. Eren ise gözlerini benden kaçırarak dolan gözlerini saklamaya çalışıyordu. Anneme döndüm ve koluna girerek onlara arkamı döndüm valizin tekerleklerinin gürültüsü kadar gürültülüydü kafam. Uzaklaşmak... Benim için en iyi şeydi.
Onu düşündüm ve gözlerimi kapattım. Buraya gelmemişti. Bunu istemediğimi bildiği için buraya gelmemişti ama yine de aptal olan tarafım yüzünden bir şey yaptım. Gözlerimi kapattım ve içimden bir dilek tuttum.

"Eğer burada kalmam gerekiyorsa, ve burada daha mutlu olacaksam yanına gel lütfen. Şimdi, bekletme beni."

O an dünya tersine döndü. Saat tam tersi yönde akmaya başladı, sular akması gereken yolun tam tersine gitmeye başladı. Bir ses duyuldu.

"Gidiyorsun. Bari bu kez ağlama. Ağlayıp yakma benim canımı."

Gözlerimi açtım hızla. Kalbim şimdi yerinden çıkarcasına atıyordu. Nefes almadığımı hissediyordum, gerçi ben onun sesini duyunca nefes almaya başlıyordum ya.
Yavaşça arkamı döndüm ve onu gördüm. Dağılmış saçları kızarmış gözleri bitik bir Bora vardı karşımda. Henüz sabahın erken saatlerinde birlikteydik ve bu kadar kötü gözükmüyordu ne olmuştu? Kıyafetlerinle düştü gözlerim beyaz düz bir tişört ve siyah kot pantolon. Tozluydu dizleri. Düşmüş müydü?
"Sen..."
"Hayır sen." diye susturdu beni.
"Sen yoksan ben yokum ki Masal."
Sesler sustu. İnsanlar kayboldu. O koskoca havaalanında yalnızca biz kaldık. Birkaç sarsak adım attım ona doğru. Bana yaklaştı ve o masmavi deniz rengi, gökyüzü rengi, okyanus rengi, gece rengi gözlerini gözlerime dikti. O gözlere ne şiirler ne şarkılar yazılırdı ama...
İyice yaklaştı bana ve alnını alnıma yasladı. Gözleri kapandığında benimkilerde kapandı.
"Bunu şimdiye kadar söyleyemedim ama...ben sensiz yapamam Masal. İster bencil de bana, ister adi adamın teki. Ama gitme Masal. Gitme diğer yarım. Bu gözlerden, bu kokundan mahrum bırakma beni güzelim. Gitme işte..."

Gözlerimdeki yaşları artık tutamıyordum. Tanrı ağlıyordu, yağmur yağdı gök gürledi. Dünyadaki tüm romantik sahneler bu anı kıskandı. "Olur." dedim hızlı hızlı başımı sallayarak. "Gitmem."

Böyle olması gerekirdi değil mi? Kız gitmek ister adam bırakmaz gitme der kadın gitmez. Mutlu son olur. Kitap biter film kapanır. Olmadı. Bunların hiçbiri yaşanmadı. Gözlerimi açtım tekrar ve burnumu çekerek valizleri sürmeye devam ettim. Biz tanrının unuttuğu kullarıydık. Benim dileğimin ona ulaşması ve gerçek olması bile mümkün gelmiyordu. Bora gelmemişti, kitap bitmişti. Film yerini siyah ekrana bırakmıştı. Bizim hayatımız gibi. İzleyenlerin gözlerinden yaşlar dökülüyordu.

Pasaportumuzu kontrol ettirdik tüm taramalardan geçtik ve uçağa bindik. Elim telefonuma gitti ve ana ekranıma koyduğum ikimizin fotoğrafını uzun uzun izledim. Bu üzüldüğüm son gündü. Bu yeni hayatımın başlayacağı ilk gündü. Ana ekrandaki resmimizi bu uçak indiğinde silecektim, bir şarkı başlattım onun benim için seçtiklerinden. Bu müzik bu uçak yere indiğinde susacaktı.

Şimdi durdur zamanı
Yada yık yok et bu kararı
İçindesin, görmezsin zararı
Nolucak şimdi?

Gidiyor musun?
Bu kez ağlama
Günlerim artık odalara sinmiş kokunda
Kaldı aklım

Gözümden akan yaşları gizlice sildim ve başımı uyuyan annemin omzuna yasladım. Omzuna yaslanmaya çok ihtiyacım var. Neredesin?
Upuzun süren fakat bana saniyeler gibi gelmiş sürenin ardından uçak tekrar yere indiğinde saatlerdir baktığım fotoğrafını ana ekranımdan kaldırmak için ekrana dokundum. Fakat yapamıyordum. Onun resmini silmeye bile kıyamıyordum. Telefonu sinirle kapatıp cebime koydum ve uyuyan annemi uyandırdım. Uçaktan indik ve yeni hayatım beni karşılaşmıştı. New York...
Umarım yeni başlangıç için iyi bir yersindir.
Annemle bavullarınızı aldıktan sonra çağırdığımız taksi gibi bir şeye binip abimin verdiği adrese doğru ilerlemeye başlamıştık. Bakışlarım merakla etrafta geziniyor insanları inceliyordum. Annemin etrafa attığı yabancı bakışlardan biraz ürktüğünü anlamıştım. Çok normaldi ben bile korkuyordum biraz. Abimin verdiği adresin önüne geldiğimizde bavullarımızıda aldık ve karşımızdaki iki katlı gri ve beyaz renkleri olan güzel bahçeli bir ev gözümüzün önündeydi. Ev aşırı tatlı ve şık görünüyordu burası bir site olmalıydı çünkü yan yana dizilmiş bu eve benzer birsürü ev vardı. İlerledik ve üç basamaklı tahta verandaya çıkıp kapıyı çaldık. Birkaç saniyenin ardından ayak sesleri kapıya yaklaşmış ardından kapı açılmıştı. Benden birkaç santimetre uzun kumral saçları bembeyaz teni ve mavi gözleri olan genç bir kadın kapıyı açtığında sanki bizi tanıyormuşçasına sıcak bir gülümseme yer almıştı yüzünde. Üstünde çok tatlı kısa bir elbise vardı. Hanımhanımcık ve çok tatlı gözüküyordu yaşı en fazla yirmi altı, yirmi yedi olmalıydı.

"Merhaba. Hoşgeldiniz." dedi bozuk bir Türkçeyle. Daha sonra ise İngilizce devam etmiş ve tatlıca gülümseyerek omuz silkmişti.
"Benim Türkçem bitti."

Genişçe gülümseyerek onu rahatlatmaya çalıştım çok gergin gözüküyordu. Annemin bana döndüğünü hissettiğimde başımı ona çevirdim.
"Ne dedi?"
"Türkçe bilmediğinden bahsetti."
Annem kafa sallayarak karşımızdaki kıza döndü.
"Olsun olsun kızım sorun değil."
"Anne kadın Türkçe bilmiyor."
"Ee çeviriver Masal bunu da ben mi söyleyeyim."

Başımı iki yana sallayarak önüne döndüm tekrardan ve o sırada abim kucağında iki, üç yaşlarında bir bebekle göründüğünde bizi gördüğü gibi gülümsemiş ve kapıya iyice yaklaşmıştı.
"Hoşgeldiniz."
"Oy benim torunuma bakın. Sen ne kadar yakışıklısın böyle." Annem gözleri dolu bir şekilde torununa bakarken bende tıpatıp babasına benzeyen çocuğa bakakalmıştım. Şimdi ben hala mıydım yani?

"Buyrun içeri geçin kapıda beklemeyelim daha fazla." Bavulları sürükleyerek içeriye girdiğimizde içerinin de en az  dışarısı kadar güzel gözükmesini sevmiştim. Salonun bir duvarı boydan boya sürgülü şekilde camdı. Camın ardında küçük bir bahçe ve bahçede de oyuncak kaydırak ve birkaç çocuk eşyası daha vardı. İçerisi aydınlık güneş alıyordu salon mutfakla birleşik olduğu için baya genişti.
"Çok güzelmiş eviniz." diye mırıldandım istemsizce. Abimin eşi olduğunu düşündüğüm kadın elini uzatarak konuştu.
"Bu arada ben Melinda tanıştığıma çok memnun oldum." gülümseyerek elini sıkmayı boşverdim ve ona sarıldım.
"Ben de Masal."
Gülümseyerek geri çekildiğinde aynı şekilde annemle de sarılıp tanışmışlardı.
"Nasıl geçti yolculuğunuz?"
"İyiydi yavrum uçak bende bir uyku yaptı hemen uyuyakalmışım."
Abim gülerek bakışlarını oğluna çevirdi.

"Bu Lucas Deniz. Biliyorum biraz tuhaf ve saçma ama Türkiye'ye gittiğimizde Deniz'i, burada ise Lucas'ı kullanır diye düşündük. "

"Kucağıma...alabilir miyim?"diye sordum çekinerek. Bilerek İngilizce sormuştum çünkü annesi istemeyebilirdi.
"Tabii ki." dedi Melinda abimden önce. Abim gülümseyerek başını sallamış ardından ayağa kalkmıştı. Bende onunla birlikte ayağa kalktığımda korkakça ellerimi uzattım fakat sonra aklıma gelen şeyle hemen geri çektim.

"Ben bir ellerimi yıkasaydım. Yoldan geldik o kadar dokunmayayım böyle."

Abim bir süre yüzüme bakmış ardından tamam anlamında sağlamıştı başını.
"Çok güzel bir anne olacağına eminim."
Bora... Aklıma gelen ilk isim o olmuştu. Zaten aklımdan atamamıştım ki bir türlü. Borayla beni evli hayal ettim bir an. O kader tuhaf hissettirdi ki...

"Lavabo şurada." diye devam ettirdi sözlerini abim. Ona başımı sallayarak ilerledim o sırada da Melinda konuşmuştu.
"Acıkmışsınızdır size yemek hazırladım. Oturalım mı masaya?"

Onlar masaya ilerlerken ben de lavaboya girdim ve kapıyı kapattım. Kendimle ilk başbaşa kalışım o an oldu. Kalabalığın içinde de kendimi yapayalnız hissediyordum fakat insanlar bir nebze de olsa beni onu düşünmemem için oyalıyordu. Ellerimi ve yüzümü hızlıca yıkayarak daha fazla yalnız kalmamak için annemlerin yanına geçtim. Gerçekten Melinda döktürmüştü.
Yemeklerimizi güzel bir sohbet eşliğinde yemiş ve yemek boyunca abimin oğluyla ne kadar güzel anlaştığını izlemiştim. Ona yemek yediriyor oyunlar oynatıyordu. Sanki Deniz bir kere gülse onun hayatı kurtulacaktı. O eksik yanından çok üzüldüğü için oğlunu bundan -baba sevgisinden- mahrum bırakmak istemiyordu.

Yemeklerimizi yedik sofrayı toplandık ve salona tekrar geçerek Melinda'nın bizim için getirdiği atıştırmalıklardan yerken Denizle oyun oynamaya başlamıştım. Gerçekten çok tatlı bir bebekti.

"Size tuttuğum ev hemen bu caddenin karşısında. Ev eşyalı fakat bir temizliğe ihtiyacı var. Bugünlük burada kalın dinlenin yarın sabah bir temizlikçi gelip temizleyecek."

"Oğlum ne temizlikçisi? Gerek var mıydı, biz yapardık?"

"Olsun annem, ne gerek var kendinizi yormaya. Yarın akşama kendi evinizde uyursunuz mis gibi."

"E peki madem."

"Ben odalarınızı hazırladım istediğiniz zaman çıkabilirsiniz, yukarıda sağda." dedi Melinda. Tamam anlamında başımı sallayıp gülümsedim. Yalnız kalmak şu an için iyi bir seçenek olmasada dinlenmeye ihtiyacım vardı bu yüzden diğerlerine iyi geceler dileyerek kendi odama çıktım. Kapıyı kapattığım an yine yalnız kalmıştım ve bu sefer yalnızlığıma ortak olacak biri de yoktu. Bavulumun önünde eğildim ve içinden pijamalarımı aldım. Fakat o sırada gözüme çarpan tişörtle tekrar burnumun direği sızlamıştı.
Onu aldım ve yatağıma geçtim. Yatağıma yatarak tişörtü burnumun ucuna getirdim ve kokladım. Bugün aldığım tek nefes bu oldu. Telefonumdan benim için seçtiği şarkılardan bir tanesini açtım ve gözlerimi kapattım. Belki o yanımdaymış gibi hayal edersem uyuyabilirdim. Müzik sustu ardından telefonum çalmaya başladı. İçimdeki üzüntü bir an için yerini heyecana bıraktığında hemen doğrulup telefonuma baktım. Açelya görüntülü arıyordu.

Onuzlarımı çökerterek gözlerimi sımsıkı kapattım ardından kendimi biraz daha iyi hissettiğimde aramayı yanıtladım.

"Masal! Allahım nasıl özlemişim."
Kumsal ve Açelya bir ekranın içerisinden bana bakıyorlardı. Gülümseyerek ona cevap verdim.
"Daha sabah görüştük Açelya."
"Olabilir. Ben özledim yine de."

"Nasıl geçti yolculuğunuz,iyi misin? Anlat her şeyi." Kumsal'ı ilk defa bu kadar meraklı görmek biraz şaşırtsa da ona hemen cevap verdim.

"İyiyim, yorgunum sadece. Yoldan olmalı..."

"Hıı kesin yoldandır o." diye kesti beni Açelya.

"Açelya...lütfen." dedim acı çeker gibi.

"Sus gerizekalı da anlatsın kız."

"Neyse işte şimdi abimin evindeyiz. Bu gece burada kalacağız yarın kendi evimize geçeceğiz."

"Ah ah! Enes abim...bu yakıklılıkla seni kaçırdığıma inanamıyorum." dedi Açelya. Ciddi olmadığını bildiğimiz için gülmemizi tutamamıştık.

"Artık adı Enes değil. O ismi...o adam koyduğu için istememiş değiştirmiş adını."

"Oha cidden mi?" başımı evet anlamında sallayarak devam ettim.

"Adı Sinan yetimhanede ona bu adı vermişler o da bir şey dememiş. Bizi boşverin de siz ne yaptınız?"

"Tüm gün boş boş oturduk. Ne yapacağız başka." dedi Açelya fakat Kumsal onun tam zıttı bir şey söylemişti.

"Yalan söylüyor. Tüm gün zırladığı için kendisi, Eren onu havası değişsin diye bir yere götürdü. Pardon aslında biz dördümüz bir kafeye gittik sen gidince ölü gibi olmuştuk ikimiz de. Ama senin bu arkadaşın bizi ekti. Ben Kaanla tek kaldım bu cadolozun yüzünden."

"Aman be! Ben ağlamaktan önümü mü görüyordum. Eren deyince gel dolaşalım biraz diye mantıklı bir fikir gibi geldi. Hem ne güzel siz de benim shipimsiniz yalnız kalmış oldunuz."

Sırıtarak "Eren seni nereye götürdü?" diye sordum.

"Lunaparka. Ağlaya ağlaya atlıkarıncaya bindim."

"Yaa." Bir kıkırtı dudaklarımdan çıkarken onların bana ne kadar iyi geldiğini hissetmiştim.

"Sonra bana pamuk şeker aldı. Dondurma aldı. Bir de oyun oynadık bana oyuncak ayı kazandı. Resssmen romantik komedinin içinde  gibiydim."

"Oha siz baya oldunuz farkında mısın?" diye sordum heyecanla. Açelya ise utanarak gözlerini kaçırmış ardından omuz silkmişti.

"Kendimi üzmemem gerektiğini üzülecek gibi olduğumda da hemen onu aramamı istedi. 'Ben seni güldürürüm' dedi."

"Allah'ım kusacağım şimdi." dedi Kumsal yüzünde sahte bir iğrenmeyle. Bir kahkaha attım.
"Siz ne konuştunuz Kumsal?"
Benim sorunla ilk başta dumura uğrasa da sonra sanki önemli bir şey değilmiş gibi omuz silip elini havada gelişi güzel salladı.

"Hiç ya okuduğumuz okullar, spor, siyaset, gündem, kitaplar... Ne konuşacağız başka? Pardon da ne konuşmamızın bekliyorsunuz beyinlerini aşka teslim etmiş iki salak? Biz siz miyiz? Bir kadınla bir erkek arkadaş olarakta düzgünce konuşabilir."

Ellerimi ben suçlu değilim der gibi havaya kaldırdım. Açelya ise sadece gözlerini devirmekle yetinmişti.
"Neyse biz kapatalım da sen uyu artık yorulmuşsundur. Bir de saat farkından dolayı sizin orası gece olsa da bizim burda güneş yeni yeni doğuyor seninle konuşalım diye erkenden uyandık bayılıp kalacağım şimdi uykusuzluktan."

"Olur iyi geceler aşklarım." Ekrana öpücük atarak konuşmayı sonlandırdığımızda ekranıma bir sesli mesaj bildirimi düşmüştü onu açtım.

"Kiminle konuşuyorsun acaba? Ben sana o kadar gün raporu vermeye geldim. Neyse her şeyi özet geçiyorum. Bora ölü gibi odasından çıkmıyor zaten, sanırsın ağır ergenlik geçiriyor. Şu sabahın köründe odasına girdim kulaklıklarımı takmış müzik dinliyor ve bir fotoğrafa bakıyordu durumu sen düşün artık. Kızlarda baya perişan oldu. Bir gidişinde herkesi dağıttın anlayacağın. Ama için rahat etsin yanlarında ben gibi mükemmel bir arkadaş var onları güldürüp senin yerini almayı planlıyorum iyi geceler."

Erenin sesli mesajı bittiğinde dolan gözlerimi kırpıştırarak burnumu çektim. Ben mutlu olayım diye arkamda bir sürü insan bırakmıştım. Şimdi onları daha fazla üzüyordum. Gözlerimi kapattım ve Bora'nın tişörtünü koklayarak sabaha kadar uyumayı denedim. En son yorgun düşüp uyuyakaldığımı hatırlıyordum.

Sabah olduğunda abimlerle kahvaltı yapmış ardından öğle saatlerinde kendi evimize gitmek için dışarıya çıkmıştık. Anahtarı deliğe yerleştirdim ve açarak yeni yuvamıza girdim. Burası aynı abimlerin evine benziyordu. İki katlı beyaz ve gri mobilyalar ağırlıklı Amerikan mutfağı olan güzel tatlı bir evdi.

Yeni hayatına hoş geldin Masal.
Hoş bulduk...
Umarım bu evde yeni bir başlangıç yapabiliriz.

Umarım...

Bir sonraki bölüm çok bomba şeyler olacak desem...

Ve evet Masal gitti. Masal gitti ve haklı mı bilmiyorum ama onların gerçekten zamana ihtiyacı vardı. Yaşadıkları onca şeyden sonra hemen yeni bir ilişkiye başlasalardı eğer bu ne kadar sağlıklı bir ilişki olurdu tartışılır çünkü onlar birbirlerinin omuzlarında başka birileri için ağladı. Hep söylüyorum ve yine söyleyeceğim. Bazı şeyler için ne kadar çabalarsanız çabalayın zaman olmadan hiçbir yara kolay kolay iyileşmez. Onlarında biraz durup dinlenmeye ihtiyaçları vardı. Masal giderek bunu yapmak istedi aslında. Eğer hayatınızda sizi mahveden üzen bir şey olursa yalnızca bekleyin. Elinizden hiçbir şey gelmese bile zaman size yardım edecektir. Her acı zamanla geçmez ama yerini daha katlanılabilir bir acıya bırakır...
Fakat bazı acılar da zamanla şiddetlenir. Bazılarına ise hiçbir derman yoktur...
Bakalım onlara zaman iyi gelecek mi.

Hoşça kalın hepinizi kocaman öpüyorum.
Ve şimdiden iyi bayramlar diliyorum♡

Continue Reading

You'll Also Like

6.4M 150K 117
Eski adı:Artık Benimsin Hikaye adı değişti. Mafya hikayesidir. Şiddet ve cinsellik içerir. KESİT (bölüm 2) Korkuyla kapıyı tekrar açmaya çalıştım aç...
290K 18.5K 47
Ölen bir lider ve koltuğuna geçen varisi... En iyiler: #1 - b×b #1- gay #1- boyslove #2 - lgbt #2 - mpreg #2 - interseks #6 - bl #5- eşcinsel
1M 55.8K 42
Evin ise yediği tokatın şiddetiyle yere düşmüştü. Dudağının kenarı yeni bir darbe alırkende Kazım Ağa saçlarından koparırcasına tutup Evin'i kaldırmı...
1.5K 889 14
Her Pazartesi yeni bölüm atılmaktadır. 🥰 Başa, en başa dönmek mümkün olsaydı; tekrarlanırmıydı tüm hatalar? Yoksa, yinelenirmiydi bile isteye? Her s...