to begin again | taekook

By purplesdarlingg

323K 33.1K 20.3K

Kim Taehyung ebeveynlerinin gölgesinde yaşayan silik bir omegadır ve bir gün alfa Jeon Jeongguk'la arasındaki... More

to 'begin' again
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21

11

16.4K 1.6K 1K
By purplesdarlingg

🎗♡

Altı yaşındayken anneme sürekli beni ne kadar sevdiğini sorardım. Soyut kavramını ve getirilerini algılayamayan zihnim; gözümle görebileceğim, dokunabileceğim ve en nihayetinde bir şekilde hissedebileceğim bir cevabı arardı. Annem edebiyattan hoşlanırdı. Sevgisini; söylediğinde anlayamadığım ve şu an hatırlayamadığım kelimelere sığdırdığına, gayet tatmin edici cevaplar verdiğine emindim ama beş yaşındaki algım şiirsel cümleler için müsait değildi. Günün sonunda sevgisinin tutarı için verdiği birkaç somut örnek, eksik dişlerimle kocaman gülümseyerek onu öpücüklere boğmamı sağlardı.

Şafak söktüğünde, güneş gökyüzünü kızıla boyayarak ayı ışığında sakladığında yüzümü okşayan parmaklar ve kulağıma çalınan yumuşacık ses, beni arabayla beş saat süren bir yolculuk için uyandırırdı neredeyse her cumartesi sabahı. Sonu anneme babasından yadigâr kalmış, şehir merkezinden oldukça uzak büyük çiftlik evine bağlanan yolların çoğunu tanımazdım; böyle sabahlarda göz kapaklarımın üzerinde anlayamadığım yükler olurdu sanki, sıcak yatağımdan kalkarken vedalaşamadığım uykum tekrar beni bulur, gözlerim kapanırdı. Sonra en sevdiğim kısma gelirdik, annemin özenle hazırlayarak muhafaza ettiği çikolatalı çörekler sarıldıkları bezlerden sıyrılırlardı. Kokuları burnuma ulaştığında rüyalarımda çay saatleri yapmakta olduğum Disney prensesleri, arkadaş olduğum tavşanlar, birlikte dünyayı kurtardığımız süper kahramanlar yerlerini içinde akışkan çikolata barındıran yumuşak hamurun hayaline bırakırdı.

Ağzının kenarlarına bulaşan çikolatayla, bozuk yolun arabada yarattığı her sarsıntıda cama çarpan kafasıyla, uyku nedeniyle şişmiş yeşil gözleriyle gülümseyen bir çocukken bu yolculukların uyanık olduğum anlarında ilkbaharın yetiştirdiği polenlerin rüzgârın etkisiyle uçuştuğu manzaraları izlerdim. Beyaz polenler burnumu kaşındırır, zaman zaman hapşurmama neden olurdu; güzellerdi ve sınırlarını kavrayamayacağım kadar fazlalardı.

Ben hayran hayran onları izler ve camdan çıkardığım elimle havada süzülen birkaç tanesine ulaşmaya çalışırken annem kulağıma usulca fısıldardı. “İşte Taehyung” derdi. “Gözünün görebildiği her alana yayılmış bu beyaz tanecikler, sana olan sevgimin zerresine bile tekabül edemez.” Annemin nefesi tenimi karıncalandırırken duyduklarım beni hayrete düşürürdü. Polenler çok fazlaydı, rüzgâr bir kısmını alsa ve beraberinde götürse bile eksilmiyordu, sanki sonsuz bir kaynaktan besleniyordu. Mutlulukla kıkırdar, gülen gözlerimle boynuna sarılırdım.

Elindeki koyu kırmızı kupayla yağan yağmuru salonumuzun büyük camından izlediği günlerde yaptığım resimleri göstermek amacıyla kucağına otururdum, saçlarım çoğu zaman iki küçük örgüyle şekillenirdi. Ondan takdir görmek sahip olduğum en güzel varlıklardan biriydi. Kocaman gözlerimle ona bakar, uzun parmaklarının arasındaki kağıdı incelemesini izlerdim. Resmin her detayı bakışlarının esiri olurdu, çizgilerimle oluşturduğum her kompozisyonu analiz eder ve bana geri dönüşlerde bulunurdu. Yağmurun gürültüsünü bastıran sesiyle uzunca konuştuktan sonra onu can kulağıyla dinleyen beni göğsüne bastırırdı. Birbirinin kopyası olan yüzlerimizin yansıması cama düştüğünde elleri küçük ellerimi kavrardı.

“İşte Taehyung” derdi. “Yaşayan her canlının suya doymasını sağlayacak kadar fazla olan yağmur damlaları, senin kalbimde kapladığın alanın en küçük parçasını bile dolduramaz.”  Babamın, annemin, öğretmenimin, sınıftaki tüm arkadaşlarımın, kuşların, kedilerin, ağaçların, çiçeklerin ve daha aklıma gelmeyen birçok canlının suya ihtiyacı vardı. Tanrı’nın hepsini doyuracak kadar yağmur yağdırdığına inanamıyordum, milyonlarca yağmur damlası bu iş için ancak yeterli olurdu. O zamana annem kalbinde tüm bunlardan daha fazla yer ayırmıştı bana değil mi? Hissettiğim sevgi nefesimi keserken annemin yanaklarını okşardım, her zaman yumuşak olurlardı.

Bahçemizdeki salıncakta kitap okurduk yaz akşamları. Pamuk Prenses’le, Kibritçi Kız’la, Hansel ve Gretel’le hep o beyaz salıncakta tanışmıştım. Sonra yıldızları gösterirdi bana annem, birbirlerine yakın olanları hayali çizgilerle birleştirerek alışılmadık şekillere benzetmeye çalışırdık. Gözlerim yavaşça kapandığında ılık rüzgâr annemin sesini kulağıma taşırdı. “İşte Taehyung” derdi. “Yüzyıllardır Güneş’ten kopan her bir parça tekrar yerine dönse ve zaten devasa olan Güneş daha da büyüse, senin benim için ifade ettiklerinin boyutuna ulaşamaz.” Sınıfımızın duvarında asılı büyük bir Güneş sistemi posteri vardı. Her zaman Dünya’nın Güneş’in yanında küçücük kalışına şaşırırdım çünkü yaşadığımız gezegen bana uçsuz bucaksız gelirdi. Annem beni daha da büyük bir Güneş’ten bile daha fazla seviyordu. Kapalı gözlerim seğirirken yüzümde bir gülümseme belirirdi, en huzurlu uykularıma böyle dalardım.

Yirmi üçüncü yaşımın kaçıncısı olduğunu kestiremediğim bir sabahında tüm bu anılardaki ritmiyle çarpıyordu kalbim, aynı mutluluk göğsüme doluyor, aldığım nefes aynı enerjiyle can veriyordu vücuduma. Mor saten çarşaflı yatağın ortasına kıvrılmış bedenim, temas ettiği her yüzeyde ihtiyaç duyduğu kokuyu duyumsamanın getirdiği rehavetle doluydu. Ayak bileğimde hissettiğim narin ve zaman zaman ıslak dokunuşlar uykumdan sıyrılmamın sebebiyken bir cumartesi sabahında annem tarafından çiftliğe gitmek için uyandırılmış gibi hissediyordum, damarlarımda öyle bir huzur geziniyordu.

Sarı kirpiklerimi kırpıştırıp yanağımı yastığa sürttüm, nedenini anlayamadığım dokunuşlar hâlâ bileğimde oyalanırken feromonlarını etrafa saçmış alfanın tenine duyduğum ihtiyaçla yutkundum. Çenemin altında yumruk olmuş ellerimi gözlerimle birlikte açtım, görüş açıma giren şehir manzarasını es geçerek bileğime döndüğümde karşılaştığım manzara birçok yönüyle beklenmedik ve etkileyiciydi.

Jeongguk elindeki kalemle ayak bileğime yıldızlar çiziyordu. İşine oldukça odaklanmıştı; kalemi tenimi acıtmaktan korkarcasına nazikçe bastırıyor, çizdiklerini geriye çekilerek inceliyor, boştaki eliyle diğer bileğimi okşuyordu.

"Günaydın Jeongguk." Mırıldanışımla gözleri hızla beni bulurken tuttuğu ayak bileğimdeki kemiğe bir öpücük bıraktıktan sonra yanıma uzandı. Kırarak yatağa yasladığı dirseğinden destek alıp yukarıdan bana baktığında sabahları ne kadar yakışıklı göründüğünü düşündüm. Yeni uyanmış gibi durmuyordu fakat uykunun izleri hâlâ gözlerindeydi.

"Günaydın bebeğim, çok güzelsin." Dağılmış saçlarımdaki bir düğümü hoyratça çözmeye çalışan elimi tutarak kendine çekti, saçıma birkaç öpücük bıraktıktan sonra karışmış yerleri nazikçe düzeltti. İçim gidiyordu, çok güzeldi ve ben her an güzelliğine ağlamak istiyordum. Jeongguk bana gelirken çok ince bir çizginin üzerinde yürüyordu, tüm yaşanmışlığımın ruhumda yarattığı enkazın farkındaydı ve her davranışı bilinçliydi.

"Jeongguk, sen bana ne çizdin ki? Yıldızlar gördüm sadece. Yıldızları çok seviyorum biliyor musun? Burada çok yok çünkü gereksiz çok ışık var, onlara yer kalmıyor değil mi Jeongguk?Üzülüyordum ama şimdi sen bana yıldızlar verdin, ben de onları izlerim." Yüzünde gezdirdiğim işaret parmağımı yakalayarak dudaklarına götürdü, eklemlerime bıraktığı birkaç öpücük karnımda sancılar yaratırken ona sevgiyle baktığıma emindim.

"Sürekli seni izliyorum farkında mısın Taehyung? Sen de benim yıldızımsın ama senin ışığını bastıracak başka bir tanesi hiçbir zaman olmayacak." Jeongguk bana iltifat ederken ispatlanmış nesnel bir yargıdan bahsediyormuş gibi konuşuyordu, yüzünde bir tebessüm yoktu veya klişeleşmiş tabirlerden tamamıyla uzaktı. Gözleri kendinden oldukça emindi, bir yemin gibi dökülüyordu ağzından sözleri.

Dudaklarımı burnuna bastırdım, oradan elmacık kemiklerine, kaşlarının bitimine ve saçlarına çıktı öpücüklerim. Bana doğru eğilmişti, kafasını göğsüme bıraktı ve elleri sol bileğimi buldu. Bu hareketi sürekli yapıyordu ve içgüdüsel olduğuna emindim. İleride ritmimizin belireceği o alan bizim için kutsaldı ve orada tenini hissettiğim her an içim inanılmaz bir güvenle doluyordu. Elim saçlarına karıştı, yumuşak teller parmaklarımın arasından kayarken bunu yapmayı ne kadar sevdiğimi düşündüm.

"Jeongguk ne zaman evleneceğiz biz?" Tüm bu sahneleri her sabah kısır bir döngü hâlinde yaşamaya olan açlığım sonucu dudaklarımdan hafif bir sitemle dökülen cümleyi algıladıktan sonra gözlerimi utançla kıstım. Ben biraz aptaldım ve dilimin kemiği kesinlikle yoktu.

Bileğimde dairlere çizen eli duraksadı, kıkırtılarını bastırmak için yüzünü göğsüme gömdüğünde dudaklarım utançla büzülmüştü. Saçlarını çekerken huysuzca sızlandım, hâlâ gülüyordu.
Birden hareketlendiğinde irkildim, dudaklarını yüzümün her yerine odağını kaybetmişçesine bastırıyordu. Sert öpücüklerine karşılık kıkırdarken saçlarından tutarak engellemeye çalışıyordum, beni bırakmasını ne kadar istediğim ise tartışılırdı.

"Jeongguk, nefes alamadım bir anda. Biraz da ben öpeyim dursana, lütfen hadi, çok güzel kokuyorsun, hm hm." Çenesine bastırdığım dudaklarımı çekmeden önce çenesini ısırdım, tatlıydı. Jeongguk tatlı kelimesinden hoşlanmazdı ama çok çok tatlıydı ve ben tatlı olan her şeye bayılırdım, bu aralar favorim Jeongguk'tu.

"İstersen hemen şu an evlenelim Taehyung, çok hazır görünüyorsun." Alaylı gülümsemesine bakarken kaşlarımı çattım, hayatımı onunla birleştirmeyi istiyordum ve bunu bariz bir şekilde ortaya koymak beni utandırmıştı.

"Hiç de komik değil. Aptal Jeongguk, evet, üzüyorsun beni o yüzden aptal oldun." Alınmamıştım, şakalaşıyorduk ve aynı hisleri onun da beslediğine emindim. Jeongguk yanaklarıma elleriyle ufak bir baskı yaptıktan sonra büzülen dudaklarıma birçok öpücük bırakırken boynuna sarıldım. Güzel bir sabahtı, ben çok mutluydum.

"Kahvaltı yapalım, birazdan açım diye ağlarsın." Burnunu yanağıma bastırırken kolları belimi daha sıkı sardı, aslında burası yataktan kalkmamız gereken kısımdı fakat bunu istediğim söylenemezdi.

"Ne yiyeceğiz? Tost yapalım mı? Off, kaşarlı tost yiyelim Jeongguk. Düşünsene böyle ısırıyorsun, sonra upuzun kaşarlar çıkıyor her yerden. Jeongguk lütfen tost yiyelim tamam mı? Hadi, kalk." Jeongguk'u üstümden atıp odanın içindeki banyoya hızla koşarken üstümdeki büyük şort düşmesin diye belini sıkıca kavramıştım. Canım aşırı tost çekmişti, karnım birden çok acıkmıştı.

Yüzümü soğuk suyla yıkayıp dolapta bulduğum kullanılmamış diş fırçasıyla dişlerimi temizlerken aynadaki yansımama bakarak düşünüyordum. Jeongguk beni çok değiştirmişti, bunu her hücremde hissediyordum. Neşeliydim;  düşünmeden, sadece içinden geldiği için yaptığı her hareket bana inanılmaz değerli hissettiriyordu. Bu kendime olan saygımın ve sevgimin de artmasını sağlıyordu. Jeongguk beni iyileştiriyor, ruhumdaki açık yaraları tedavi ediyordu.

İç çekerek sarı saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdığımda aynadaki aksime gülümsedim, normalde gözlerimi kaçırdığım aynalar bu hâlime şaşkınlıkla bakıyordu, emindim. Gözlerim ayak bileğime takıldı, onlarca minik yıldız serilmişti tenime. Onları okşadım; Jeongguk'un hediyeleriydi, onun ellerinden çıkmıştı her biri.

Hızlı adımlarla mutfağa ilerlerken üstümdeki şortun iplerini sıkarak belimden düşmesini engellemeye çalışıyordum. Jeongguk'un beli incecikti ama ben onun yanında küçük kalıyordum, bu hoşuma gidiyordu. Burnuma dolan güzel kokular doğru yolda olduğumu kanıtlarken bir an önce yanına ulaşmak istiyordum.

Arkası dönüktü, önünde bir tost makinesi ve ekmekler vardı. Dilimlenmiş kaşarları buzdolabından çıkartıp kapağını kapatırken ona yaklaştığımda göz kırparak işine geri döndü.

"Ben ne yapacağım Jeongguk? Yumurta sever misin? Sana omlet yapabilirim. Daha önce denememiştim ama çok zor değildir bence, değil mi?" Tezgâha yaslanarak konuştuğumda omletin nasıl yapıldığını düşünüyordum. Yumurtayı tavaya kırıp üstüne tuz mu atıyorduk? Süt koyulduğunu da görmüştüm sanki, sütü yumurtayla karıştırıp öyle mi pişiriyorduk? Dalmış omlet yapılışını hayal ederken yanağımdan makas alınmasıyla irkildim.

"Tost yeterli olacaktır Taehyung, omlet yapmayı sonraya bırakalım. Kendinden çok emin görünüyorsun, bu zorlu görevi ilk deneyişinde başaracağına eminim." Makinedeki tostları çevirirken dilini yanağında gezdirerek sırıttı. Bacağında hafif bir tekme atıp buzdolabına ilerledim, en azından kahvaltılıkları masaya taşıyabilirdim.

"Jeongguk, acaba evinde coco pops var mı ki?" Elimdeki zeytini masaya bırakırken çekingence sordum, kahvaltılık gevreklere bayılırdım ve çocuklara atfedilmiş birkaç markayı özellikle seviyordum. Jeongguk'un evinde bu tarz yiyeceklerin bulunacağını sanmıyordum ama bir umutla sormuştum.

"Coco pops mu? Üzgünüm bebeğim, yok ama istersen alalım." Telefonunu almak için odaya gittiğinde gerek olmadığına dair birkaç cümle mırıldandım fakat bunlar onu durdurmadı. Açtığı uygulamadan birkaç paket kahvaltılık gevrek ve meyve suyu sipariş verirken ben de hazır olan tostları bir tabağa koymak istedim. Sıcak makinenin içinden ekmekleri almaya çalıştım, bir tanesi düşecek gibi olduğunda panikle tutmaya çalışırken elim makinenin içine sürtündü. Yerimde sıçrarken acıyla inledim, dolan gözlerimi kurulamaya çalışıp elimi soğuk suya tuttuğumda titreyen dudaklarıma hâkim olamıyordum, beyaz tenim kıpkırmızı olmuştu.

"Taehyung, ağlıyor musun? Ne oldu güzelim, canın mı yanıyor? Elini mi yaktın?" Jeongguk'u görmemle hıçkırıklarımı serbest bırakırken kafamı sallayarak soğuk suyun etkisiyle iyice kızarmış elimi ona doğru uzattım. "Acıyor Jeongguk, baksana yandı elim." Çattığı kaşlarıyla elimi incelerken bileğimden nazikçe tutarak kendine çekti beni.

"Suyun altında kalırsa su toplar, yanık kremi getireceğim. Otur bebeğim, geliyorum." Gözyaşlarımı sildikten sonra belimden tutarak tezgâha bıraktı bedenimi, tost makinesine düşmancıl bakışlar atarken onu beklemeye başladım. Canım tatlıydı ama hiçbir zaman hıçkırıklara da boğulmazdım. Jeongguk'un ilgisi üzerimdeyken çok hassas hissediyordum sadece, bana dünyadaki en değerli varlıkmışım gibi davranıyordu ve ben de tolare edebileceğim olayları bile kendimi sıkmadan, içimden geldiği gibi yaşıyordum.

"Ver elini bana, kıpkırmızı olmuş Taehyung. Neden bana bırakmadın ki? Canın yandı, kötü hissediyorum. Ağlama, geçecek şimdi tamam mı?" Gözlerimden süzülen yaşları bir kez daha sildiğinde eğilerek dudaklarını şakaklarıma bastırdı. Sakinleşmem için feromonlarını salgıladığında iç çekerek onu izledim, parmaklarının ucuyla sürüyordu beyaz kremi tenime. Bittiğinde tüpü rast gele bir yerlere fırlatırken ellerini kremden arındırarak bacaklarımın arasına girdi ve belime sarıldı. Sadece elim yandığı için bu kadar ağladığıma inanamıyordum ama elimde değildi. Başımı boynuna sokarak sakinleşmeyi denedim, feromonları beni mayıştırırken dudaklarımı boynuna bastırdım.

"Geçti Jeongguk, zaten azıcık yanmıştı ama biraz fazla acıdı. Ben çok sakarım değil mi Jeongguk? Baksana bir tostu tabağa bile koyamadım, elimi yaktım hep ama ben hiç böyle işler yapmadım ki. Kahvaltım başkaları tarafından hazırlanır her zaman. Beceriksiz değilim ben Jeongguk, gerçekten de. İnanıyor musun? Hadi, söylesene." Sağlam olan elimi yanağına yerleştirerek onu sakar ve beceriksiz olmadığıma ikna etmeye çalışırken bacaklarımı beline sardım. Çok yakındı, atmosferi tamamıyla değiştirecek ve tenimi karıncalandıracak kadar yakındı bana.

Gözleri dudaklarıma düşerken derin bir nefes aldı, canım yanarken aklından böyle düşünceler geçtiği için suçlu hissediyor olabilirdi ama ben bu ilişkide arsız olandım. Alt dudağında dilimi yavaşça gezdirdiğimde dudakları aralandı, dilimi ağzına çekip sertçe emerken elleri belimi sıkıca kavramıştı. Kafamı yana eğip beni daha rahat öpmesi için alan yarattım, Jeongguk'un tadı çok güzeldi. Öpüşmeyi yeni yeni öğreniyordum ama gerçekten sevmiştim. Bir müddet ıslak seslerin yankılandığı mutfakta zil sesi duyulduğunda duraksayarak Jeongguk'un üst dudağını serbest bıraktım ama aynısı onun için geçerli değildi. Alt dudağımı dişlerini geçirerek çekiştirirken durması için tırnaklarımı koluna geçirdim, bu onu daha da tahrik etmiş olmalı ki boğazından gelen derin sesle biraz daha yaklaştı bana.

Zil sesi tekrar duyulduğunda küfür ederek geri çekildi, dağılmıştım. Islak dudaklarımı elinin tersiyle kuruladıktan sonra yumuşacık bir öpücük bırakıp kapıya yürüdü, aptal gibi sırıttım. Tezgâhtan atlayıp tostları elime alarak masaya yürüdüm, biraz soğumuşlardı ve kaşar istediğim gibi uzamayacaktı ama sorun değildi. Yiyeceğimi yemiştim zaten.

Jeongguk bana coco pops hazırladı, zorla ona da yedirdim. Komikti; huysuzca başını çeviriyor, zorlarsam yanaklarımı ısırmakla tehdit ediyordu ama birkaç kaşık da olsa yedirmeyi başardım. Benim sevdiklerimi o da sevsin istiyordum, doğruluğu tartışılırdı.

Kahvaltımızı bitirip masayı topladıktan sonra Jeongguk bana gitmek istediğim herhangi bir yer var mı diye sordu ama ben günümü onunla yalnız geçirmek istedim. Birazcık film izledik, daha önce izlediğim ve sonunu bildiğim bir film olduğu için ona spoiler verdim. Sinirlenerek yanaklarımı ısırdı, evet, bunu söylerken hiç de blöf yapmıyordu.

"Bak şimdi Jeongguk, bu kız var ya ölecek." Gözlerini devirerek ofladığında ona doğru eğilerek dudaklarımı çenesine bastırdım. Geniş koltukta yatıyordu ve ben de ondan arta kalan kısma bağdaş kurmuştum. Film birçok kez izlememe rağmem çok heyecanlıydı ve izlerken yerimde duramıyordum. "Ama Jeongguk, bu kız aptal zaten. Neden kızıyorsun bana? Öleceğini sen de anlamıştın. Hemen itiraf et."

Üstüne uzanarak başımı boynuna soktum, çok çok çok güzel kokuyordu. Eliyle belimi sardıktan sonra kavradığı sol bileğimi dudaklarına götürdü, bu onun için bir refleks gibiydi.

"Taehyung, konuşmak istediğin zaman beni öp tamam mı güzelim? Dudakların boş kalmamış olur böylece ve ben de rahatça film izlerim." Televizyon ekranındaki bakışları bana dönmezken kısık sesiyle konuştu, ona hak vererek sustum. Film bitene kadar yüzünün birçok yerinde gezindi dudaklarım, Jeongguk'u öpmeye bayılıyordum. Biraz boynunda uyukladım, kokusunu aldığımda heyecanla takip ettiğim filmi bile umursamıyordum. Bir süre uyandığımda televizyon kapalıydı ve Jeongguk bana sıkıca sardığı kollarıyla uyuyordu.

İşaret parmağımı yüzünde gezdirirken iç çektim, çok yakışıklıydı. Saçlarını birazcık sevdim, birkaç tutamını ördüm ve uyurken büzülmüş dudaklarına birkaç öpücük bıraktım. Daha rahat uyusun diye feromonlarımı salgılarken çok huzurluydum.

Jeongguk, benim alfam.

merhaba merhabaa
taehyung tam bir drama queensin cidden ama seni cok seviyorum🤭
bir bolumu bir gunde yazmak bana asiri zor geliyor, daha da uzatacaktim ama vaktim kalmadi uzgunum🥺
hic aksiyon yok ya okurken sıkılıyor musunuz ki
sopsoft olsun istedim hep opusuyorlar cok mutluyum
ama isterseniz kaos olur yani bilemedim ben de
BEGENDINIZ MI HEMEN SOYLEYIN HADI🥺
evet, kendinize cok cok cok iyi bakin
muah muah muah💜




Continue Reading

You'll Also Like

223K 22K 32
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.
83.1K 6.5K 38
sadece erkeklerin olduğu bir üniversitede gay yönelimin odağı ve tüm dikkati üzerine çeken Jungkook, bu durumdan sıkılan ve onu bu rahatsızlıktan ko...
24.9K 1.4K 14
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
156K 16.5K 53
Jungkook, erzağının bitmesiyle kendine yiyecek birşeyler ararken, Taehyung'un liderlik yaptığı bir küçük bir şehirle karşılaşır. Jungkook, açlığını d...